7 Oca 2010

98.dosya: ALİ ÇAKMAKLI OLAYI VE TARİHSEL GERÇEKLER



Öner Ödemiş

23 Eylül 2009

24 Eylül 1980 günü Ali Çakmaklı Adana da katledildi. Ali Çakmaklı katledildiğin de HDÖ Hareketi saflarındaydı. Acil hareketinden bir biçimde ayrı düşmüş, bir grup arkadaşıyla birlikte öldürülmesinden kısa bir süre önce HDÖ ile ilişkiye geçerek, bölgede sorumluklar üstlenmiştir.(HDÖ iddianamesinde HDÖ Adana sorumlusu olarak ismi geçmektedir.) HDÖ-ACİL ayrılığı 1978 yılında gerçekleştiğinde Ali Çakmaklı Acil saflarında karar kılmış ve mücadelesine devam etmiştir. 1979 yılı sonları veya 1980 yılı başlarında yerelden kaynaklı sorunlarla ilgili olarak Acil örgütlenmesiyle çelişkiler yaşamış ve sonrasında Acil hareketi dışında kalarak HDÖ hareketi ile birlikte tavır almıştır.

Ali Çakmaklı Adana da yükselen devrimci mücadele de ilk adımlarda yer almış ve sürecin gerektirdiği tüm görevlerden kaçmamış devrimci bir kimliktir. 1975-76 yıllarda yer aldığı devrimci mücadelede yaşamını yitirene kadar değişik konum ve görevler de mücadeleyi sürdürmüş ve Adana da yetişen hemen her Acilci de emeği olan bir insandır. Acil örgütü ile Adana bölgesinde bütünleşmiş, onlarca militanın ve sempatizanın örgüte katılmasına bir biçimde katkı sunmuş bir devrimcidir. Devrimci mücadelenin yükseliş dönemi yaşadığı 78-80 yılları arasında, Acil örgütünün Adana bölgesinde döneme denk düşen yükselişinde önemi yadsınamaz görevler üstlenmiştir. Ali Hoca ismi bölgede Acil Hareketi ile bütünleşmiş ve bu bütünleşme Acil örgütünün o dönemki yükselişinde manivela görevi görmüştür. Bu gerçek Ali Çakmaklı’nın öldürülmesinden tam 29 yıl sonra bile olanca çıplaklığıyla kendini ortaya koymaktadır.

Aradan tam 29 yıl geçti. Bu gün bile Ali Çakmaklı’yı kimlerin neden öldürdüğü net olarak ortaya çıkmamış ve olay hakkında değişik spekülasyonlar söylenegelmiştir. İlk adımda altı çizilmesi gereken tespit, Ali Çakmaklı’nın öldürülmesinin, kimin eylemi ve kararı olursa olsun, Acil Örgütünün Adana örgütlenmesine ciddi bir darbe vurduğu gerçeğidir. Bu eylem Adana da bir kırılma noktası yaratmış ve sonraki süreçte Acil örgütü Adana bölgesinde bir daha eski gücüne ve örgütlülüğüne kavuşamamıştır. Bu eylemi yapanlar veya kararını alanlar asıl darbeyi Acil örgütüne vurmuşlardır.

Ali Çakmaklı’nın kimler tarafından ve neden öldürüldüğü sorusu ve tartışması geçen bu kadar zamana rağmen hep süregelmiştir. Acil örgütünün bölgedeki direncinin kırılmasına neden olan bu cinayeti kim veya kimler, neden işlemişlerdir?

Olaya ilişkin yıllardır değişik iddialar ortaya atılmış, karalamaya dönük senaryolar seslendirilmiş ve bir arbede ortamı yaratılarak, asıl sorumluların ve nedenlerin ortaya çıkarılması bir biçimde engellenmiştir.

“Ali Çakmaklı’yı öldürme kararını alanlar, onu öldürenlerdir. Bu karar ne merkezi ne de bir yerel organ kararıdır. Kararı alanlar da uygulayanlar da aynı kişilerdi. Bu kararda başka kimsenin uzak yakın bir rolü yoktu.”( M.Ural)

Konuya ilişkin Acil örgütünün bilme noktasında ki ismi tarafından yapılan bu açıklama şu demektir; Ali Çakmalı’yı Acil örgütü öldürmedi ve daha ötesi bu bir siyasi eylem değil ve bireylerin kişisel refleksleriyle gerçekleştirilmiş bir cinayettir, demektir.

12 eylül sürecinde pek çok eylem açığa çıkarken ve eylemin sorumluları bir biçimde yargılanırken Ali Çakmaklı’nın öldürülmesi eylemi bir türlü açığa çıkmamış ve bu eylemden sorumlu olarak hiç kimse yargılanmamış ve ceza almamıştır. Mehmet Kırbaç ismi, Ali Çakmaklının öldürülmesi sonrasında polisiye anlamda bir biçimde bu olaya karıştırılmış ise de, gerçeğin böyle olmadığını Adana da yaşayan yerel unsurların tamamı tarafından bilinir. Mehmet Kırbaç, Ali Çakmaklı’nın öldürüldüğü mahallede hemen herkes tarafından tanınan, sokağa girdiğinde dahi bilinen, olayın olduğu bakkalın sahibi Mehmet tarafından da tanınması muhtemel olan birisidir. Bölgede ciddi ve boyutlu hiçbir eylemde yer almamış, özelikle bu türden eylemlerde görevlendirilmeyecek nitelikte bir isimdir. O dönemde polis tarafından aranıyor olması ve polisin eylemi boşta bırakmama çabasıyla ortaya çıkmış bir isimdir. Olaya ilişkin yargılanmasındaki tavrı da bunu açıkça göstermektedir.

Daha sonraki süreçte polis benzer çabasını göstermiş, 1981 Haziran ayı yakalanmasında, bir örgüt evinde çıkan silahın Ali Çakmaklı’nın öldürülmesi eyleminde kullanıldığını basına açıklamış ancak, yakalananlardan hiç birisi bu olaydan dolayı ne yargılanmış nede haklarında bir dava açılmıştır. Yakalanan silahın balistik incelemesin de dahi Ali Çakmaklı’nın öldürülmesi çıkmamış, polis bu olayı tamamen kamuoyuna dönük olarak kullanmak istemiştir. Aksi halde böyle bir durumda, balistik inceleme de Ali Çakmaklı olayı yakalanan silahta çıkmış olsaydı, dava açılması ve yargılamalara Ali Çakmaklı’nın öldürülmesi olayının da eklenmesi kaçınılmaz olurdu.

ALİ ÇAKMAKLI POLİS MİYDİ?

Ali Çakmaklı’nın öldürülmesi üzerimden 29 yıl geçtikten sonra, konu hakkında yazı yazan, söz söyleyen hemen herkesin dokunmadığı bir konuyu burada açmak gerekir. Ali Çakmaklı, iddia edildiği gibi gerçekten polis miydi? Polis ile işbirliği yapmış mıydı? Bu iddiayı ortaya atanlar, bu gün bile polis diyebiliyorlar mı? Diyemiyorlarsa, Ali Çakmaklının iadeyi itibarı yapılması gerekmiyor mu?

Çok tartışılan “Karanlık Adam” ve “Neden Karanlık” yazılarının kimler tarafından yazıldığı, iddia sahiplerinin kimler olduğu ve bu iddiaları kimlerin kaleme aldığı, bu gün bile çok netlikler ortaya konulmuş değildir. Dönemim Adana sorumlusu ( Halil- Y.K);

“Ali Çakmaklı’nın öldürülmesi olayı ile ilgisi olmadığını, öldürüldüğünü sonradan duyduğunu” söylüyor.

Örgütün Merkez Komitesi, bizim böyle bir kararımız yoktu, “Bu karar ne merkezi ne de bir yerel organ kararıdır,” diyor.

Bu açıklamalar sonrasında öncelikle tek bir şey netleşmektedir. Ali Çakmaklı, Acil örgütü tarafından öldürülmemiştir.

O zaman Ali Çakmaklı kimler tarafından ve neden öldürüldü?

Kimler Ali Çakmalı için polis dedi?

Ali Çakmaklı, Karanlık Adam bildirisinde hakkında polis olduğuna dair iddialarda bulunanlar tarafından mı öldürülmüştür, yoksa başka birileri tarafından mı öldürülmüştür?

Kuşkusuz, hakkında Karanlık Adam diye bildiri dağıtılmış ve tüm devrimci kamuoyuna polis diye açıklama yapılmış birisinin öldürülmesi durumunda akla gelen ilk şey, eylemin böylesi bir bildiriyi yazanlar tarafından yapılmış olduğudur. Doğal olarak Ali Çakmaklı öldürüldüğünde hemen herkes bu eylemin Acil örgütü tarafından yapılmış oluğu konusunda tartışmasız hemfikir oldu. Bunun üzerine, eylemin üstlenildiği “Neden Karanlık” bildirisi de eklenince, tarihsel olarak bu eylem Acil Hareketinin hanesine yazılmıştır.

Merkezi ve Yerel olarak kararı alınmamış bir eylemin Merkezi olarak üstlenilmesi gibi bir yanlışlık yapılarak, kimin ne için işlediği bilinmeyen bir cinayetin tarihsel sorumluluğu altına girilmiştir.

Yaşanan dönemin özgünlüğü ile yapılan ve sonrası düşünülemeyen bu davranışın o dönemki sorumluları konuya ilişkin gerekli açıklamayı yapmalı ve Ali Çakmaklı’yı öldüren gerçek sorumluların ortaya çıkarılmasına katkı sağlamalıdır. Bu tarihsel bir yükümlülüktür.



ALİ ÇAKMAKLI VE HDÖ İLİŞKİSİ

HDÖ iddianamesinde Ali Çakmaklı’nın öldürülmeden önce HDÖ Adana sorumlusu olduğu ve bu sorumluk çerçevesinde Eylül ayı içerisinde İstanbul’dan Nebil Rahuma ve Melis Düvenci ile iki ayrı dönemde görüştüğü yer almaktadır. İddianamede geçen bu olay yaşayan canlı tanıklar tarafından da doğrulanmakta, Nebil Rahuma ile öldürüldüğü gün Adana da K.Katkat’ın ablasının evinde görüştüğü ifade edilmektedir. Ayrıca Melis Düvenci, Adana’ya ilk Eylül ayı başlarından N. Rahuma ile birlikte geldiklerinde, beraberlerin de bir kutu içerisinde altın getirdiklerini ve bu altınları silah alması için HDÖ Adana sorumlusu Ali Çakmaklı’ya verdiklerini söylemektedir. İkinci gelişlerinin ilk gelişlerinden 15 gün kadar sonra olduğunu, geliş amaçlarının da alınacak silahları teslim almak ve İstanbul’a götürmek olduğunu, ancak silahların alınmadığını gördüklerini ve kendisinin yalnız olarak İstanbul’a geri döndüğünü yine iddianamesinde söylemektedir. Yani Nebil Rahuma Melis Düvenci ile birlikte geldiği Adana da kalmıştır ve sonrasında da Ali Çakmaklı ile öldürüldüğü gün öğleden sonra (K.Katkat’ın ablasının evinde) görüşmüştür. Nebil Rahuma ile Ali Çakmaklı yalnız görüşmüştür. Görüşmeyi sağlayan kişi yan odada beklemiş ve görüşmenin içeriğini duymamıştır. Yaklaşık 45 dakika süren bu görüşme sonrasında ilkin N.Rahuma’nın evden ayrılmış arkasından Ali Çakmaklı yalnız olarak evi terk etmiştir. Ali Çakmaklı aynı günün akşamı saat 18-19 sularında, aynı mahalledeki kaldığı evin karşısındaki bakkalda, yoğurt almaya çıktığı bir sırada tek bir kişi tarafından, arkasından ve yakın mesafeden 3 yada 4 el ateş edilmek suretiyle öldürülmüştür. Ali Çakmaklı’ya ilişkin ulaşılan son bilgi bu kadardır.

Nebil Rahuma, 29 Eylül 1980 tarihinde İstanbul da, (HDÖ) arkadaşları tarafından öldürülmüştür. HDÖ Genel Komite üyesi ve İstanbul İl Komitesi üyesi olan Nebil Rahuma Adana dan döndükten hemen sonra kendi arkadaşları tarafından tutuklanarak bir evde sorgulanır. Olayın canlı tanıklarının bilgilerine göre öldürülmeden önce 3-yada 4 gün bir evde esir tutulur. Yani N. Rahuma Adana dönüşünün akabinde arkadaşları tarafından esir alınarak örgüte ihanet ile sorgulanır. 29 Eylül 1980 günü akşam saatlerinde Merter de bir arazide öldürülür. N.Rahuma’yı öldüren silah olaydan 6 gün sonra MHP Fatih ilçe binasında Davut Yüce’nin üzerinde yakalanır. N. Rahuma’yı yargılayan 5 kişiden 3 olaydan kısa bir süre sonra polisle ve asker ile girilen çatışmalar sonrasında öldürülür. Olay sonrasın da ve bugün de yaşayan iki kişi de, N.Rahuma’yı kendilerinin öldürmediğini ve kimin öldürdüğünü bilmediklerini söylemektedirler. Kimliği öldürüldükten hemen sonra tespit edilen ve nüfus kayıtlarından düşürülen N.Rahuma’nın cenazesi ailesine verilmez ve kimsesizler mezarlığında bilinmeyen bir yere defnedilir.

N.Rahuma’yı yargılayanlar onu hainlikle suçlarlar. Örgütün altınlarını bir başka örgüte vermekle itham ederler. (Diğer düzmece ithamlara burada değinmek bile gereksizdir.) Ve 12 Eylül darbe koşullarında, örgütün hemen bütün ilişkilerini bilen N.Rahuma’yı esir olarak tutmak güçleşince ve serbest bırakmanın da riski olduğu düşünülerek öldürürler.(Canlı tanıklarla yapılan görüşmeler sonrasında edinilen bilgidir.)

N.Rahuma ve M. Düvenci’nin Adana’ya götürdükleri ve Ali Çakmaklı’ya silah alımı için teslim ettikleri yaklaşık 8-10 kg. olan altınlardan hiçbir iz yoktur. Yakalanmalarda ve evlerde yapılan operasyonlarda ortaya çıkmamıştır.

Konuya ilişkin diğer bir ilginç nokta ise HDÖ örgütünün, kendi yapısının Adana Sorumlusu olan Ali Çakmaklı’yı ölümünden sonra hiçbir zaman anmamasıdır. Bu durum Ali Çakmaklı’nın (ki HDÖ Adana sorumlusu düzeyinde bir kişidir) HDÖ tarafından açıklanmayan bir nedenden dolayı kabullenilmediği, ölümü sonrasında da bu durumun değişmediği, bu tavrını da anmayarak gösterdiği şeklinde yorumlanmaktadır. Tüm şehitlerini,sıradan militanlarını düzenli olarak anan ve ölüm yıldönümlerinde yaptığı açıklamalarla sahiplenen HDÖ örgütünün, Ali Çakmaklı’ya karşı böylesi bir tavrının başka bir açıklaması olamaz.

Ali Çakmaklı, ölmeden önce HDÖ örgütü ile de sorun yaşamış olmalıdır. Ve bu sorunu boyutu Ali Çakmaklı’yı ölümünden sonra bile anılmasını ve sahiplenilmesini engelleyecek boyutta olmalıdır ki böyle bir tavra zemin oluşturabilmelidir.

Bu sorun nedir? Bu sorunun Ali Çakmaklı’nın öldürülmesi ile bir ilişkisi var mıdır? Ali Çakmaklı’nın öldürülmesinin N.Rahuma’nın öldürülmesi ile bir ilişkisi var mıdır? Veya tam tersi, N. Rahuma’nın Ali Çakmaklı’nın öldürülmesinin ile bir ilişkisi var mıdır?

Tüm bu soruların yanıtlarının aranması gereken yer, o dönem HDÖ saflarında yer alan unsurlardır.

ACİL ÖRGÜTÜ, TARİHİNDE HİÇ KİMSEYİ POLİS İTHAMIYLA ÖLDÜRMEMİŞTİR.

1980 ve öncesi dönem şiddetin değişik biçimlerde egemen olduğu bir dönem olarak biçimlenmiştir. Karşıta karşı yoğunlaşan şiddet aynı zamanda içe dönükte kimi gelişmelere karşısında kullanılmaktan geri durulmayan bir yöntem olarak öne çıkmaktaydı. Daha devrimci mücadelenin ilk adımındaki kimi unsurlar ihanet ve polislik suçlamasıyla yaşamlarını vermiş ve bu türden suçlamalar yaygın bir şekilde ortalıkta dolaşır olmuştu. Böylesi dönemde diğer örgütlerin aksine dönemin Acil hareketi hiç kimseyi benzer bir itham nedeniyle ölümle cezalandırmamış hatta yönetici konumundaki bir şahsın polisle iş birliği noktasına gelen çözülmesi karşısında bile bu kararı alıp uygulama yolunu seçmemiştir.

Özellikle polislik gibi ispatı çok mümkün olmayan iddialar için öldürerek cezalandırma yerine teşhir etme, uzaklaştırma ve ilişik kesme gibi cezalar verilerek örgütsel yapı korunmaya ve hakkında şaibe bulunan unsurlar izole edilmeye çalışılmıştır. 80 öncesi süreçte böylesi bir cezai yatırım yolunu tercih etmeyen, insan unsuru azami ölçüde gözeten bir anlayışın, 80 sonrası süreçte bu anlayışının tersine bir tutumla Ali Çakmaklıyı öldürme karar alması, akla yatkın değildir. Acil hareketi süreçte aktif olduğu hiçbir dönemde hiç kimse için benzer bir suçlama ile ölüm kararı almamış ve dolayısıyla da uygulamamıştır.

Pek çok örgütün çok acımasızca ve pervasızca iç şiddete yöneldiği böylesi bir süreci, bir biçimde sendeleyen, örgütsel ilkeler dışında davranan insanlarına karşı şiddet kullanmadan atlatan bir yapının, bu prensibini 12 eylül gibi çok sıkıntılı ve başka kaçınılmazlıkların öne çıktığı bir zorlu süreçte, kullanma kararı vermesi mümkün değildir.

Acil hareketinin tarihine bakıldığında bu açıkça görülecektir



SON SÖZ

Son dönemler de bir düğmeye basılmış gibi birkaç insan bir tarihsel sürece saldırarak, insanların kafalarını bulandırmaya, yaşamlar pahasına yükseltilen bir hareketin tarihine saldırmaya başladılar. Siyasi ve örgütsel hiçbir kaygı ve sorumluluk taşımayan, işbirlikçi bu insanlar hemen her olayda gerçek dışı iddiaları seslendirerek bir yerlere bilgi taşımaya koyuldular. Yaşamlarını devrimci mücadeleye adamış, bedeller ödemiş insanlara karşı pervasız bir karalama kampanyasına giriştiler. Gerçekleri çarpıtarak, yalanlar uydurarak bir tarihsel süreci bilinçlerde yok etmeye çalışmaktadırlar. Devrimci mücadelede dik durmayı becerememiş bu insanların saldırıları, yalanları ve çamurları Acil hareketinin tarihsel gerçekliğini çarpıtmaya, kirletmeye yetmeyecektir. Kendine ve tarihine saygı duyan, şehitlerine karşı sorumluluk hisseden her unsur bu döküntülere karşı gerekli tavrı olacak ve tüm saldırıları boşa çıkartacaktır. Hiçbir gerçek çarpıtılarak yok edilemez. Tarih her zaman gerçeklerin ve onların savunucuların yanında yer almıştır. Bu kez de böyle olacaktır. İşbirlikçi ve satılmışların tüm çabaları sonuçsuz kalacaktır.

Ali Çakmaklı doğrusuyla ve yanlışlarıyla yaşamını devrimci mücadeleye vermiş, bölgede kimlikleşmiş devrimci bir unsur olarak tarihteki yerini alacaktır.