7 Oca 2010

BU YUMRUK MİLLİYETÇİ BİR BÖLÜCÜLÜKTÜR

Mihrac Ural 12 Nisan 2010



“Bu ülkede farklı olmak zor zanaattır” diyorduk. Öyle değilmiş.

Farklı olmak, ölüm çeşitleri arasında seçim yapmaktır, pusuya düşmektir. Avcının istediği biçimde merhamet darbesine boyun eğmektir.


Farklı olmak, sınır dışı operasyonların bombaları altında ölmektir, köylerin jandarma zoruyla göçe zorlanması ve yaşam kimyalarının bozulması demektir.

Ahmet Türk’e vurulan yumruk ise bunların hepsidir.

Bu yumruk, anavatanında yabancı olmaya mahkum edilişimizin sivil dille anlatılışıdır; sivil diktatörlüğün de belirtisidir.


Bu yumruk zorbalığın özgürlüğümüze uzanan elidir. İster önceden hazırlanan bir komplonun olsun ister kendiliğinden gelsin bu akıl, iflas eden akılsızlığın dilidir. Cehaletin cüretidir.

Bu ülkede, yeri toplumların bakir toprakları anavatan haline getirmelerinden bu yana, birçok yabancı toplum gelip yerleşmeye çalışmıştır. Tümü zoru araç kullanmıştır, yerli halkı kendi evinde esir etmiştir. Emek ürünü, kuşaklar boyu süren kararlılığın sonuçları gasp edilerek tecavüz edilmiştir. Zorla dayatılan bu konuşlanış, hırsız kaygısıyla ürkekçe ve herkesi düşman görerek bu güne kadar korunmaya çalışılmıştır. Bu gün bile, bilim adamı sıfatıyla konuşanların “kılıç hakkı”nı meşru gören yaklaşımlarına tanıklık etmekteyiz.

Orta-Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket en aydın şairlerimizin dilinde bile, tek boyutlu bir algı içinde sunulmuştur.

Solun milliyetçi düzlemde mevta olması, kara delik gibi bu ülkeyi cehennemi bir ırkçılığın eline esir etmiştir. Ahmet Türk’e atılan bu yumruğun bilinçaltı, böylesi bir vebanın ürünüdür.

Bu bilinç kirlenmesi, tarihe meydan okuyan tek boyutlu bir bakışın rahminden doğmuştur. “Bir çıkıl taşı” karşılığı, her türden savaş cinneti yapacak akılların ifadesi budur.

Bu aynı zamanda toplumu aldatan “Demokratik Açılım”ın iflasıyla birlikte, kapıların ne türden çatışmalara yöneleceğinin de işaretidir.

Bu ülke gergin bir ülkedir. Bu ülke kimlik bunalımı içindedir. Bu ülke kaoslarını aşamayan, tarihiyle cesurca yüzleşmeyen bir ülkedir.

Bu ülkede farklı olmak zordur, yaşamak için boyun eğmek, sesiz kalmak, yasaklı ve kovuşturma altında yaşamak, tehcir edilmek mültecilikte hakkın rahmetine mazhar olmak bir kader gibi dayatılmıştır.

Bu gidiş, gidiş değil çöküştür. Karanlık ortaçağlarda bile başarılamamış imha palanlarının bilgi çağında ikamesinin mümkünü artık yoktur. Yeryüzünün tüm askeri ve güvenlik kuvvetleri gelse de böyle bir yaptırımı ikame edemeyecektir.

Bu ülkede, birlikte barış içinde ve eşit kurucular olarak demokrasiyi ikame etmeden farklılıklarımızın özgürlük ihtiyaçlarını derinlemesine ve genişlemesine yerleştirmeden, bu gerginliğin aşılması mümkün değildir. Bu gün bireysel gibi duran bu yumruk, ortak bir kimliğin, ortak bir dilin ve aklın yumruğu olarak sadece Ahmet Türk’e değil hepimize vurulmuştur.

Kendi coğrafyasında milyonlarca insanıyla, özgürlük talebini dağlarında, ovalarında ve şehirlerinde yeri göğü inleterek dile getirmesine rağmen, ülkeyi iç savaştan koruyan siyasal iradesiyle tarihin ender ulusal kurtuluş hareketleri arasında yer alan Kürtler, bu yumruğun muhasebesini ciddi biçimde değerlendirecekleri açıktır.

Ancak beklenen bu değil, tersidir. Hükümranlığı altında yaşanan devletin ve egemen toplumun aklıselim insanlarının, aydınlarının, solcularının, yönetimlerinin bu değerlendirmeyi daha erken ve daha atik yapmalarıdır. Bu değerlendirme ayrıca çok anlamlıdır. Bir fay hattı gibidir. Bunu becerme yükümlülüğünün olduğu da açıktır.

Bu ülke birimizin değil hepimizin olduğunu bir kez daha, bin kez daha birbirimize kanıtlamak zorundayız.

Kimse kimseyi aldatmasın, Kimsenin eli kolu bağlı değil.


Dizginlerin koptuğu yerde kuşaklar boyu kanlı bir süreç açılır. Bu sürecin vebali, bu günden önlem almayanların boynunda olacaktır.


Bu toprakları, bu coğrafyayı farklılıkların mezarı yapmak isteyenler, bunun hesabını bin kez yapmaya mecburdur. Geride kalandan da mahrum olmaları, yakın geçmişin tarih derslerinde bolca mevcuttur…