7 Oca 2010

158. dosya : İLKER AKMAN ACİLCİLERİN SİYASAL İRADESİDİR




Bu güne kadar, ısrarla, direngen duruşlarla, kesilmeden, günceli yakalama kaygı ve yönelimlerini belirlemekle devam eden Acilcilerin siyasal duruşu, örgütsel tarihin arka planında yer alan İlker Akman’ın siyasi iradesinin devamıdır, diyeceğim. Biz Acilciler bu geleneğin dolaysız sonuçlarıyız. İlker’in bilince çıkarılması gereken yanı da budur.

İlker Akman sadece bir mücadele adamı değil, sadece kahraman ya da kanlı Beyler Deresinin bir şehidi de değil, ama aynı zamanda O, Acilcilerin de siyasi iradesiydi.

Mihrac Ural

24 Ocak 2010

Bu yazıda İlker Akman'ı farklı bir şekilde anmamız gerektiğine ilişkin kanaatlerimi ele alacağım. Uzun yazmayı seven biri olarak, elimden gediğince de kısa tutmaya çalışacağım.

Kararlı siyasi iradenin tarihte önemli rol oynadığını düşünüyorum. Her hedef kararlı bir iradenin ürünü olarak gerçekleşebilr. En kötü hedef için olduğu kadar, en insani hedefler için de bu gereklidir. Öznel algının tarihteki rolü, veriler üzerinde azımsanmayacak ölçektedir.

Kararlı bir iradenin olmadığı süreçlerde ısrar, hüsranla sonuçlanır. Siyasette bu çok daha öyledir. Ancak siyasal süreçlerin kendine özgü handikapları bulunuyor. Kırılma anında oluşan boşlukta siyasal iradeleri devam ettirmek o kadar mümkün olamamaktadır. Boşluk, gecikmelere rağmen, yine kararlı bir siyasal irade ile doldurulmazsa orada olumsuz bir final yaşanacak demektir. Nasıl ve nereden gelirse gelsin final, olumlu yada olumsuz anlamda boşluğu dolduran bir gerçek olur.

Acilciler, 26 Ocak 1976'da Malatya Beyler Deresi katliamı peşi sıra böylesi bir boşluğa düştü. Bu boşluk İlker Akman'ın şehit olmasıyla gündeme geldi.

İlker Akman kararlı bir siyasi iradeydi.

On yıllardır, İlker Akman'ı anarken onun cesareti, saldırıya karşı duruşu ve kahramanlığını anlatıp durduk. Ancak, bunlar birer sonuçtu. İlker Akman, şehit olmadan önceki bir sürecin ortaya koyduğu sonuçtu; bu sonuçları üreten gerçekler, İlker’i bize ve gelecek kuşaklara taşıyan gerçeklerdi. Bana göre İlker için yazılması gereken en gerçekçi satırlar bu noktadan itibaren başlamalı. Örgütümüzün kurucu şehitlerini anarken, bu sorumluluğun üzerimde olduğunu hissediyorum.

Geride yazılı iz bırakmayanlar için çok şey söylenebilir ama söylenecek hiç bir şey, yazılı veriler kadar gerçeğe yakın olamaz. İlker Akman’ın yıllardır övündüğümüz ve anısı yolumuzu aydınlatacak dediğimiz Beyler Deresi duruşunu yaratan bileşenleri; geride bıraktığı yazılarda ve bu yazıların arkasındaki dik duruşla belirginleşen, siyasal iradedir diyeceğim. Örgütümüzün siyasal iradesinin İlker Akman olma esprisi budur.

Bu güne kadar, ısrarla, direngen duruşlarla, kesilmeden, günceli yakalama kaygı ve yönelimlerini belirlemekle devam eden Acilcilerin siyasal duruşu, örgütsel tarihin arka planında yer alan İlker Akman’ın siyasi iradesinin devamıdır, diyeceğim Biz Acilciler bu geleneğin dolaysız sonuçlarıyız. İlker’in bilince çıkarılması gereken yanı da budur.

İlker Akman’ın, elimizdeki tüm veriler ve yönetici şehit yoldaşların anlatımlarınca, TDAS'ın yazarı ya da yazanlardan biri olduğunu biliyoruz. Ancak kendi imzasını taşıyan ve çok daha anlamlı ve bütünsel uyuma sahip olan "Mevcut Durum ve Devrimci Taktiğimiz" başlıklı yazısı bulunmaktadır. Bu yazının ilk paragrafında kendi mantık yönelimini güçlüce şu cümlede aktarır; "Her siyasal görüş‏, içinde bulunulan toplumu belli bir biçimde kavrayışı‎‏‎n ifadesidir." (Age. I. Bölüm s:1). Toplumsal olayların algılanmasının, ülkeyi kavrama biçiminin bir sonucu olarak ele alınması gerektiğini dile getirerek, objektif olunacağını belirtir. Bu nedenle de, Marksın kapitalizmi irdeleme yöntemine uygun bir yöntemle, mücadelenin temel parametrelerini belirleyen felsefi açıklamalarla olayın düşüncedeki yerine açıklık getirir. Yazısının II. Bölümünde, içinden çıkıp geldiği siyasal harekete bağlılığının da bir ifadesi olarak; geçmişini onurluca taşımasının bir belirtisi olan "suni denge" kavramına, felsefi açıklamalar yapmaya girişir. Mevcut durumun düşünsel algılarda nasıl bir anlam taşıdığını, doğanın bu konudaki evrimini ve Engels’in bu konuyla ilgili düşüncelerini aktararak açıklık getirmeye çalışır. Bu noktada İlker, Mahir Çayan’ın açımlamaya zaman bulamadığı, suni denge kavramı üzerine, ülkenin verilerince netlik sağlamaya çalışmıştır. Geçmişi olanın gelecek oluşturma esprisidir bu. Biz Acilciler İlker Akman'dan bunu bilince çıkarttık.

Her Acilci, "Mevcut Durum ve Devrimci Taktiğimiz" adlı yazıyı birden çok kez okumuştur. 7 bölümden oluşan bu yazıda, İlker Akman’ın akıl sistemi, yazının tüm bölümlerinde kendini gösterir. O, devrimci mücadeleye aceleye gelmiş bir kalkışma olarak bakmaz. Belli bir metodun çizgilerini izler, mantık oluşturur ve bu mantığı doğruları arasına yükselterek, arkasında durmaya yönelir. Kişiyi kararlı yapan en temel ilke de budur. İçselleştirilmiş bilgi dönüşümüyle sentezlenen doğruların arkasındaki duruşu bu anlama gelir.

İlker Akman, yazısının üçüncü bölümünde; dün gibi bu gün için de büyük öneme sahip belirlemelerle, tezinin oturtulması gereken yeri gösterir. Siyasal zorun tarihte oynadığı devrimci rol ile emperyalizm çağındaki gerici rolünü belirterek, ülkemizde üretim ilişkileriyle üretici güçler arasındaki çelişkinin mücadeledeki belirleyiciliği üzerinde durur. İlker bu anlatımla doğrularını oluştururken, heyecanlarıyla değil, militan ve kahramanlığıyla değil, çok ciddi bilimsel araştırmaların sonucuyla ilgili olduğunu gösterir.

Felsefi ve siyasal genel teorik belirlemelerin ardından, ülkemizdeki durumu ve siyasal sahnenin figüranlarını, dördüncü ve beşinci bölümde açıklar. Bölümlerin birbiriyle bağlantısı metodolojik açıdan hazmedilmiş bilgiyle olduğu kadar, seçilmiş hedef anlatımının alt yapısına dolgu olarak da aktarıldığı açıkça ortaya çıkar. Bu noktada İlker Akman'ın olgunlaşmış iradesiyle yüz yüze geliriz. Geçmişi kavrayışı ve gelecek için yönelimleri özümsemiş, bunun için gerekli araştırmaları yaparak, doğrularını şekillendirdiğine tanık oluruz.

İlker, altıncı ve yedinci bölümde; mevcut durumu ve devrimci taktiği belirlerken, böylesine etkin bir felsefi, siyasal dünya ve doğa algısından yola çıkmıştır. Bu kararlı algılar o günün verileriyle yapılabilecek, ortaya konacak en doğru tutumu ifade ediyordu. Tarihi hareket halindeki geçmiş olarak algılama hatasına düşmeden, dünü geleceğimiz için anlamlı kılacak bir dişli olarak, bu gün için de yerine oturtacak olursak, İlker Akman’ın, örgütümüzün siyasi iradesini temsil ettiğini ifade etmek, yanlış olmayacaktır.

Evet, İlker Akman sadece bir mücadele adamı değil, sadece kahraman ya da kanlı Beyler Deresinin bir şehidi de değil, ama aynı zamanda O, Acilcilerin de siyasi iradesiydi.

Bu tespit, bir yandan örgütümüz tarihinin doğru kavranması ve diğer yandan da İlker Akman'ın şehit olmasıyla yaşanan örgütsel boşluğun yarattığı kaos ortamını ve sonucunda 19 Ağustos 1977 İstanbul yakalanmalarıyla, silik bir itirafçınının yarattığı yıkımı anlamak için de önemlidir. Salt bu yanıyla da değil. Bu yıkımın aşılması ve örgütümüzün1. Kongreye kadar geçen sürede ortaya konan siyasi irade etkinliğinin, gerçekte İlker Akman’ın boşluğunu doldurma adına, ortaya koyduğu gerçekçi çözümü anlamak için de gereklidir. İlkerlerin mirasından söz etmek tam bu noktada anlamlıdır.

Siyasi irade her örgüt için yaşamsaldır. Mahirler yaşasaydı, ülkemiz siyasal ortamının aynı olmayacağını hepimiz biliriz. Dev bir halk kitlesinin alttan üste doğru, ciddi bir demokrasi mücadelesi atılımı içinde olacağını kestirmek zor değil. Bunu anlamak için Dev-Yol’un oluşturduğu küçümsenmez tabanını bilmek yeterlidir. Bunu tarih adına açıkça söylemek yanlış değlidir. Bu konuyu, yakın zamanda misafirim olan, Dev-Yol'un en önemli isimleriyle, tüm dönem boyunca birlikte mücadele etmiş bir yöneticiyle sohbetimde de dile getirdim; "Dev-Yol, siyasal eleştirilerimiz bir yana, Mahirlerin, kitlelerde devam eden belirtisiydi" dedim. G.E yoldaş, “bunu ilk kez Dev-Yol dışından bir örgüt sorumlusundan duyuyorum” deyince, O’na uzun uzun, Acilcilerin kitle çizgisi üzerine yaptıkları siyasal çalışmaları ve vardıkları evrimleri anlatmıştım. Bir Acilci olarak, benim siyasal bilinçaltımın şekillenmesinde İlker Akman’ın oynadığı rolü o an, bir kez daha bilince çıkartmıştım.

Siyasi irade, en olumsuz koşullarda bile bir örgütün dik durup, kararlı olmasına, hatalarını düzeltip bir kez daha çıkış yapmasına olanak verir. Siyasetin kural olarak her alanda aynı dinamiklerle işlediğine dayanarak, Demirel gibi bir demagoji dehasının, ülkemiz siyasal tarihindeki iniş çıkışlarına karşın, bitip tükenmeyen yeniden dönüşlerini hatırlayalım. Buna Erbakan sürecini ve diğerlerini sırasıyla katalım, siyasal iradenin varlığı çok önemli bir dinamiktir demek yanlış olmayacaktır.

Acilciler örgütü, İlker Akman’ın ölümüyle bunu yitirdi. Arka arkaya gelen darbeler, belirsizlikler, ipin iki ucunu bir araya getirememe sıkıntılarını o günleri yaşayan sorumlular çok iyi bilir. Ne daha üst bir mücadeleye ne de bir duruşa, toparlanmak için nefes almaya karar verecek kimse yoktu. Sürecin gelişimi, bilince çıkmış doğruların oluşturduğu siyasi iradenin arkasından gitmekten çok; İlker’in ortaya koyduğu doğru algılayışı, bilince yeterince çıkarmadan hayata geçirme gibi, ikinci el bir davranıştı.

Binboğa Tırmanışı başlıklı yazımda; örgütün, İlkerler sonrası yaşamakta olduğu kararsızlığı ve bunun askeri eğitim adı altında dile gelen, tırmanış enstantanelerini kişi çözümlemeleriyle dile getirdim (Bkz. DOSYA NO 5. Binboğa Tırmanışı. http//mirural.blogspot.com/ ve http://acilciler-thkpc.blogspot.com/ ). O tırmanışta; Rıza Salman, Ömür ve Yüksel Eriş yoldaşlar da bulunuyordu. Güney Bölgesi olarak bizlerin İlker sonrası dönemde, özgün bir siyasi irade olarak, bu boşluk içinde etkin yer aldığımızı baştan itibaren fark etmiştim. Rıza’nın yakalanışı, Yüksel ve Ömür yoldaşın şehit olması, bu boşluğu öldürücü bir hale getirmişti. İstanbul bölgesinin eylemler için bir şoför bulamayarak, bölgemizden kadro transferi talebinde bulunması, örgüt içi dolaşım açısından çok doğal bir süreç gibi görünse de, tek tek birey istemlerine kadar yuvarlanmış durumları, aynı zamanda bir siyasi iradeninin çöküşüne de işaret ediyordu.

İlker Akman örgütümüzün siyasi iradesiydi. Bu iradeyi kaybetmemiz, Acil hareketinin en önemli kaybıydı. Örgüt tarihimizde kurucu şehit yoldaşın kaybından daha büyük bir kayıp olmamıştır. Ülkemiz siyasal tarihinin en önemli kesitindeki bu yara örgütte çok şeye mal oldu.

İlkerden sonra verilen şehitlerle, bu boşluk daha da derinleşti. HDÖ'nün sol sapma algısı, Hamdullah Erbil’in ayrılması ve Dev Savaş’ın çıkışı, bir örgütte siyasal irade kaybolunca nelerin olabileceğine önemli bir göstergedir. İlkerden sonra hiç kimse bir gelişmeye müdahale edecek ne bir takate, ne de siyasi bir iradeye sahipti. Böylesi kesitlerde var olanı bile elde tutmak büyük sorun. Kalanlarla yola devam etmek ise, sancılı olurdu. Nitekim öyle de oldu.

Tarihin her döneminde ve doğanın her evresinde aynı örneklerle karşı karşıya kalabiliriz. Boşluk mutlaka içten gelen birikimlerin sonucu doldurulur. Acilciler örgütünün, İlkerlerin şehit olmasıyla doğan boşluğunu, buna en çok hazır olan bölgenin ve şahısların atılımıyla doldurulması çok doğaldı. Başka türlü zaten olamazdı da.

1977 Ağustosundan, 1. Kongreye, oradan bu güne kadarki siyasal kararlarımız için irade beyanımızda boşluğun olmaması bunun ifadesiydi. Siyasal irade konmuştur. Buradan geriye doğru baktığımızda; beğensek de beğenmesek de, doğrularıyla yanlışlarıyla, örgütümüz istisnasız tüm temel konularda ve fiili olaylarda ikircimsizce irade ortaya koymuştur.

Bunun belirgin köşe taşları: 19 Ağustos 1977 sonrası ülke çapında, varılabilen her yerde, örgütün yeniden yapılandırılması, eylem kararları, kamulaştırmalar, Cephenin merkez yayın organı olarak yayınlanması, işkencelerde direniş, zindanlarda örgütün siyasal iradesinin yaptırım gücünün işlerliği, zindan gardiyanlarına karşı ülke çapında eylem kararları, firarlar, Nebilin Filistin’e gönderilmesi, bölgelerde temel merkezi siyasi kararlar dışında sağlanan, yerel kararları alıp uygulama ortamı, Filistin’de eğitim kamplarının açılması ilişkilerinin sağlanması, kamplar süreci, İsrail’e ve bölge gericiliğine karşı Beyrut ve Trablus savaşlarında etkin yer alış, Avrupa çalışmalarının merkezileşmesi, Cephe’nin yeniden yayın hayatına geçişi, Avrupa’da, Ortadoğu’da, Avustralya’da farklı isimler altında yayınların çıkarılması, Cephe Yayınları adı altında 60’ı aşkın broşür ve kitap yazım çalışması, 1-7 Mayıs 1982 genişletilmiş MK. Toplantısı, örgüt Program ve Tüzüğünün yazılması, Komünistlerin Birliği, Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC) ve Devrimci Birlik Platformunda yer alış, sosyalist ülkelerle ilişkiler, Filistin ve bölge devrimci güçlerinin 36 örgütü tarafından oluşan genişletilmiş topluluğunda yer alış, 1. Kongre, Konferans çalışmaları ve bu güne kadar kesilmeden süren örgütsel kurallara dayalı, kurumsal ilişkinin ve bunun ifadesi olan rapor düzeneğinin tüm yönleriyle işlemesi, istisnasız her siyasal, sosyal ve kültürel etkinliklere ilişkin, bildiri, açıklama, duyuru, makale ve broşür yazımları olarak belirlenebilir.

Bütün bunlar İlker Akman’ın bizlere bıraktığı mirasın, İlker Akman’da beliren siyasal iradenin 19 Ağustos 1977 yakalanmaları ardından, yeniden oturtulduğuna önemli birer işarettir.

Bu irade, Acilciler tarihinde onurlu direniş çizgisinin militan, kadro ve yöneticilerinin katkısıyla sağlanmıştır: sorumlulukta kimsenin kimseden üstün olmadığı bu irade var oldukça örgütümüz siyasal sorumluluklarını yerine getirmeye devam edecektir