Engin Erkiner yine saçmalamış. DHKP-C den neler öğrendik demiş. Ne mi öğrenmiş? Çözülmek, örgütü polise teslim etmek önemli bir şey değilmiş ve halledile bilinirmiş.. Başka ne öğrenmiş; böylesi bir sorun örgüt içinde halledilirmiş… Sonra hiçbir şey olmamış gibi davranılırmış..
Başka ne ders alacakmışız? Dursun Karataş’ın ifadesi 90 sayfaymış, kendisinin ki 25 sayfa… Lafımı olurmuş… Metris Cezaevinde askerle bu ifadeyi kapı altından dağıtırlarmış DHKP-C’liler hemen alıp yırtarlarmış. Dursun Karataş’ın ifadesi DHKP-C için önemli bir sorun oluşturmamış…
Aynı şeyi biz neden yapmamışız… Bir itirafçının ihanetinin halledilmesi gerektiğini, sorun teşkil etmemesi gerektiğini söylüyor.
Yüzsüzlüğün bu kadarı artık namussuzluktur. Yani sen adam gibi tavır koymayı beceremeyeceksin, direnmeyi ve devrimci değerleri sahiplenmeyi beceremeyeceksin sonrada kalkıp ‘neden bu durum bir sorun oluşturuyor’ diye pişkince soracaksın…
Diyor ki;
“Birlikte hapis yattığımız arkadaşlar bilirler, konuyu hapishaneye girer girmez gündeme getirdim, kendi tutumumu nedenleriyle izah ettim.”
“Kendi tutumum” derken, ortada bir tutum yok, zaten sorunda bu değimliydi? Tutunamamıştı, devrimci bir tutum takınamamıştı,tokat bile yemeden örgüt bitti psikoloji ile her şeyi ötmüştü. Tam 49 yoldaşının adını tek tek hatırlayarak vermişti. Onlarca insanı yakalatmıştı, onlarca silah ve doküman teslim etmişti polise. Bu durumun nasıl bir açıklaması olur? Yoldaşlarını aldatmaya, nedenler yaratıp arkasına saklanmaya dönük uydurmalar dışında, başka bir açıklama mümkün müdür?
Sonra devam ediyor “ 1978 ortalarında Mihraç Ural Isparta Cezaevine getirildiğinde konuyu yeniden açtım. Konunun üzerinde duran olmadığı gibi, Mihrac Ural’ın o zaman ki tepkisi de aydınlatıcıydı: ‘Neden ikide bir konuyu açıp duruyorsun? Mesele açıktır, halledilmiştir.’
Konu dediği yine çözülme, açıktır dediği polise örgütü teslim etmesi, halledilmiştir lafı ise kapatılmıştır anlamı taşıyor. Bunlara aydınlatıcı diyor. Sen bu örgütün kurucularından olduğunu iddia edeceksin, polise teslim olacaksın, İstanbul gibi bir bölgeyi yok edeceksin ve Mihraç Ural sana “mesele açıktır, halledilmiştir” diyecek. Bu tamamen yalan. Bu konuyu değişik yazılarda Mihrac Ural çok açık bir dille yazdı. İtirafçı Engin açıkça yalan söylüyor. Bunu anlamak için çok çabaya gerek yok. Mahkeme de kimin nasıl bir tutum takınacağı üzerine alınan karar her şeyi açıklamaya yeterlidir.
Örgütü çözülenlerin yönetemeyeceği, çözülen yöneticilere bu örgütün bir daha güvenemeyeceği, direnen insanların, çözülen insanları asla yönetici olarak kabul etmeyeceği gerçeği açık değimlidir? Acil hareketinin sıradan sempatizanları, kadroları yoğun işkencelerde direnirken, Cuma Özaslan’lar işkencelerde can verirken, Engin Erkiner’in kendi tutumum dediği çözülmesini kim sineye çekebilir. Kim yokmuş gibi davrana bilir? Kim çözülmüş bir örgüt yöneticisine bu örgütü ve yoldaşlarının yaşamını teslim edebilir?
Bu örgüt asla ve asla, çözülen birinin liderliğini, yöneticiliğini kabul etmeyecektir, etmemiştir. Ki Mihraç Ural’ında açıklaması, “yetkilerini sınırlayarak yanımızda tuttuk. Öldürülmesine izin vermedik, mahkemelerde eylemleri üstlenmeleri ve siyasi savunma yapma koşulu ile bir süreç başlattık,” şeklindedir.Konuya ilişkin M.Ural; “ Isparta’ya geldiğim de bir kararsızlık vardı. Herkes birbirine düşman gözle bakıyordu. İtirafçıyı tasfiye etmek yönünde kanaatler ağırlıktaydı. Buna müsaade etmeyeceğimi söyledim. Ve hüküm olarak kararımı açıkladım, buna uyulmasını istedim. ‘Kim polise ne kadar teslim olmuş ise mahkemeler karşısında o kadar örgütü savunacak, her şeyi üstlenecek ve diğer yoldaşların suçlanmasını önleyecekti.’ Öylede oldu. Örgüt için en önemli duruş buydu. Zindanda birbirine düşmek yerine sürecin olumsuzluklarını aşarak bu konuları kongrede aleni bir tartışma ile çözmeyi tercih ettim. Yerine getirilende bu oldu” Ki bana göre bu tutum bile toleransı yüksek bir tutumdur.
Engin Erkiner yalanlarına devam ediyor;
“Nasıl yakalandığımızın bilindiğini, uzun bir takip sonucunda yakalandığımızın ortada olduğunu söylüyor ve sadece ‘arada bazı hatalar yapıldı, bunlar yapılmamalıydı’ diyordu. Hepsi bu kadar.”
DHKP-C den dersler çıkartmamız gerek… Akıl veriyor… İtirafçı Engin, eylemden hemen sonra aynı gün yakalanıyor, 49 kişinin ismini polise veriyor, yığınla silah ve mühimmat, para yakalatıyor, 20’ye yakın evi polise veriyor sonrada utanmazca, hepsi bu kadar diyor. Sus bre adam sus. Bari susmayı becer. Uzun süren takip olsa idi, Ağustos 1977 banka soygunundan bir ay önce yapılan Merter iş bankası soygunu başarılı olamazdı. Demek ki takibat var ise bir ay içinde oluşmuş ve uzun olmayan bir takibat. Nereden sızıntı olduğunu da daha önce yazdık. 1977 Ağustos sızıntısı İbrahim Yalçın’dır. İbrahim Yalçın, örgüte katılmadan önce İstanbul örgütün de hiçbir sızıntı yoktur, eylemlerden başarı ile çıkılmıştır. Ancak ne zamanki Engin Erkiner bir seminerde tanıştığı İbrahim Yalçın’ı hemen örgütün askeri eylem kadrosuna alıp, 15 gün sonrada Banka soygunu gibi üst bir eyleme sokmaya yönelmiştir, takibat başlamıştır. Ağustos 1977 darbesinden baştan sona yanlışı olan Engin Erkiner’dir.
Dursun Karataş ölene kadar örgütünde kaldı. Kaçıp gitmedi. Kendini örgütünü toparladı. Hatalarını aştı. Sen ise hemencecik kaçtın. Kaçtığın yetmiyormuş gibi kendini aşmak yerine örgüt tarihine saldırmayı seçtin. Polis ajanlarıyla, sızıntılarla kol kola girip bu örgütü var eden değerlere saldırdın. Boşuna benzeşiğini arama. Sen benzersizsin. Bu kara lekeyi alnından hiçbir zaman silemeyeceksin. Senin kabusun olacak. Bunalımın olacak. Günahın olacak. Uydurma tarihlerle kendini asla bir yerlere sokuşturamayacaksın. Sen değil lider bu örgütün kadrosu bile olamadın. Kendine liderlik payeleri biçme, kendini liderlerle kıyaslama. Dursun Karataş kim sen kim… Dursun Karataş kendi örgütünün lideri olarak yaşamını tüketti. Ölümlerle yaşama direndi. Ya sen ne yaptın? İlk fırsatta Orta Doğudan kaçıp, kapağı Avrupa’ya kapağı attın. Sonra örgütten kaçtın. Pariste yapılan ev işgallerini, işgalci olarak eyleme katılmamana rağmen, idamı 4-5 gün göz altı olan bir eylemi bayraklaştırmaya çalışıyorsun. Sen kendine bir benzeşik arıyorsan Şemsi Özkan’ı dene. Sana daha yakın o.. Devrimci önderlerin adını ağzına asla alma. Yerini bil ve orada kal… Sen tükendin… Tükendiğin yerde adam gibi kalmasını becer bari. Yaşamda bir kazanımın olsun…
Ö. ÖDEMİŞ