7 Oca 2010

115.dosya : Şehit yoldaş Vedat Erdal’ın Kardeşi Mithat Erdal’ın duyarlı çağrısı,Ancak haksız üslubuna cevabımdır.



Mihrac Ural
24 Ekim 2009

Değerli Mithat Erdal,


Ağır yazdınız. Haklı yanlarınız var ama her defasında olduğu gibi yine elmalarla armutları bir araya topladınız.

Acilciler Hareketi tarihiyle ilgili tartışmalarda çok isabetli olarak, çirkin insanlara, şaibe yaratan ve 27 yıldır hiçbir ilişkileri örgütümüzle ilişkisi olmayanlara çok doğru bir noktadan eleştiriler yaptınız;

“NEDİR BU YAA. NEYİ PAYLAŞAMAYORSUNUZ.

ENGİN VE ÇEVRESİ ACİLCİ OLMAKTAN ÇIKALI ÇEYREK ASIR OLMUŞ NEYİN PEŞİNDELER. HESAPLAŞMAYI NEDEN 1982 YILI VE SONRASI YAPMADILARDA SON BİR YILDIR SANAL SAVAŞ İLAN ETTİLER VE KİMİN ADINA. ACİLCİ OLAMADIKLARINA GÖRE KİME MUHALEFET EDİYORLAR.” (23 Ekim 2009 15:31, tarihli ileti)

Ancak burada durmadınız bizi de aynı dille eleştirme eğilimi gösterdiniz. Bir de şahsen bana karşı önyargılarınız olduğunu beyan eden cümleler kurma çabalarınız oldu. Birkaç kez size farklılıkları aynı ölçüyle ölçmeyin diye, yazılı cevaplarımızda tepkimizi ve eleştirimizi yapmıştık. Bunu aşmıyorsunuz. Önemli değil.

Sizi anlamaya çalışıyorum, saygı duyacağım bir düzleme indirgeyip sizi anlamaya çalışıyorum. Üslubunuzu size iade ederek onlarla sizi eşitleme gibi bir niyetim de yok. Ama bu aynılaştırma mantığında hiç haklı değilsiniz ve yanlışınızın sizi vicdanen çok üzeceğine inanıyorum.


Biliyorsunuz ama bilmezden geliyorsunuz. Üç kez tartışmaya son verdiğimizi ilan ettik. Bunlardan birinde sizin iletiniz etken oldu. Size ilk iletimde belirttim. “Kendi adıma cevap vermeyeceğim ama iki tarafı izleyin ve bir kez daha bu süreci tırmandırana karşı açık ve net tutum alınız” dedim. Tıpkı her iki tarafa ilettiğiniz tutum gibi. Sizinle yazışmalarımız arşivinizde ise bir göz atın, orada söylediklerimi hatırlayın. Ama dün sizin için hiç anlamlı değilse, tutarlı olun, bu çirkin tartışmaları kendi adına son vermek isteyenlerle bu tartışmaları tırmandırmak ve yeniden başlatarak, çevreye kirlilik saçmak isteyenleri birbiriyle aynılaştırmayın. Üslubunuz haksız ve bir o kadar da zalimdir diyorum. Sizi vicdan muhasebesine davet ediyorum.

Bana yönelttiğiniz hiçbir hitap size yakışık değildir. İnsani reflekslerimi bir kenara koydum Vedat Erdal yoldaş için, lütfen sakin olun 35 yıllık hayatımın her zerresini devrimci mücadele için aç susuz, zorluklar ve acılar zinadanlar ve işkenceler içinde sundum bana haksızca böyle bir hitap kullanmamalıdır. Sizi empati yapmaya davet ediyorum, ardından vicdanınızın sesini öylece dinleyin ve söyleyeceklerinizi söyleyin. Acele etmeyin. Lütfen

Bizi bu tartışmaya sürükleyenler, Acilcilerle ilgisi olmayanlardır. Bir yerden emir almış gibi başlayan şaibeleriyle karalamalarıyla sürüklemek istiyorlar. Biz nokta koyuyoruz ama onlar bu çirkinliği sürdürüyorlar. Biz bu ülke herkesi sığar halk bana karar versin diyoruz onlar hala karalamaya çalışıyorlar bunu neden görmüyorsunuz. Bunun sonu nereye gider bu açık değil mi bu provokasyona düşmeyeceğiz bu kesin, ama bu ülkenin tarihinde sınırların bu kadar zorlandığı bir sol içi tartışma oldu mu hiç, dönün bakın. Bunları önce bilince çıkartıp sonra kime ne söyleyecekseniz tek tek söyleyin ortak edip ortak hitap etmeyin.

Tartışmalara ikinci kez de nokta koyduk. Bu kez özel bir toplantı yapıldı ve karar verildi son yazı yazıldı ve durdurduk. Uzun bir süre tek satır da yazmadık ama yine her çirkef yapıldı. Bunları takip etmiyorsanız ortak dille yazma hakkınız olamaz Mithat kardeşim.


Bununla kalmadılar, ailelerimizi, çocuklarımızı ve bile istisna her şeyi, ölen anneme bile küfür ettiler bu mafyada bile olmayan bir şey bu lümpenlikte olmayan bir şey. Peki siz o an vicdanen kendinizi yerime koydunuz mu, “bu adam bunları nasıl yutuyor” dediniz mi. “Bu durumda adama ya katil ya maktul olmalıdır” demediniz mi? Empati yapın lütfen. Ben katil olsaydım bu nedenle o zaman “bu devrimci katilidir” mi? diyecektiniz, sorarım size.

Susuyorum içim kan ağlamasına rağmen, çünkü devrimci bir siyasal duruşun bu tür ilkel kin duygularıyla yürümeyeceğini biliyorum.

Kin Saikleriyle yürüsem, bu yalanlara hak ettikleri vicdani cevabı versem, o an beni siyasi biri mi, lümpen biri mi ilan edecektiniz bir sorun kendinize elinizi vicdanınıza koyarak.

Bakın Ak denizliyim ve içim kan ağlıyor ve zamana bıraktım ama yeminliyim. Bunu anlayın ama devrimci kişiliğim ve siyasal ilkelerim duygularımı bastırıyor. Çevreye kirlilik yapılmamalıdır örnek olunmalıdır diyor. Bunu size nasıl anlatırım; annenize birileri “mekanı cehennem olsun” dese ne yaparsınız, söyler misiniz. Yalanlarla, kurgularla, uydurmalarla her satırı diğeriyle çelişkilerle örülü bir ağ yürüyor ve bu açıkken siz bizleri bunlarla eşit görüyorsunuz. Vicdanınızı yok mu Mithat bey…

Biz şehitlerimizin şahadetine inanıyoruz, varın siz inanmayın. Biz inanıyoruz ve her yıl on yıllardır onları anıyoruz. Buna inanan insanlar için empati yapın, lütfen biraz durun ve bizler yerine empati yapın. Birileri şehit yoldaşlarınızı şaibeli hale getirmek isterse ne yaparsınız. Üstelik örgütünüzle hiç ilgisi kalmamış 27 yıl örgütünüzle ilgisi biri bunu yapıyorsa ve yanında MİT’ten para almış biri bulunuyorsa ne dersiniz. Vicdanınızı konuşturun Mithat bey…

Olay artık sizin inanıp inanmamanız değil, bir izleyici iki tafra eşit uzaklıktaysa bunu yapar ama siz bana saldırıyorsunuz üstelik asla kabul edilmez cümlelerle, “tükürük”lerle bu nedir size yakışır mı bu dil size uygun mu bu dil bir sorun: ben sizin yerinize empati yapıyorum, evet iki tarafı da eleştiririm, “ileri gittiniz” derim ama yüzüne tükürüleceklerimle, ilişkim olmayacak olanları bir tutmam. Çok rahatsız oldum sizden. Bizi tartışmaya zorluyorlar ve bu yanlış ve bu bir oyuna gelmektir ama sözlerini vicdansızca söylenmiş, sizi ilgilendirmeye bilir ama ben üzgünüm.

Bu son noktada olan nedir. 27 yıldır örgütle ilgisiz biri, tek tek ilgili olduğumuz adreslere örgütümüz hakkında yazı yazıyor. “bu örgüt 22 yıldır” yok muş falan filan. Bu satırları okuyan biri olarak öncelikle bunlara “size ne be adamlar” demek varken ya da ilgisiz kalmanız mümkünken bizi de içeren ortak hitapla neden muhatap bırakıyorsunuz. Biz kendi refleksimizi gösterdik. Gerisi hangi noktada sizi çok rahatsız etti. Sorarım size? Sizi rahatsız eden bu tartışmanın devrimci harekete zarar verdiği ise, kardeşim biz örgütlüyüz diyoruz, her gün karınca kadarınca eylemlerimizle yerimizi alıyoruz. Bunu blogumuzda ATAK dergimizde bildirilerimizle ilan ediyoruz. Bırakan bizi halk yargılasın, neden ağzınızı bize karşı bozma gereği hissediyorsunuz. Tutarlı değilsiniz Mithat kardeşim tutarlı değilsiniz. Acınız ve bana karşı ön yargınız sizi böyle bir dile sürüklüyor, sizi anlamaya çalışıyorum. Ama bu objektif duruş değil bu vicdanı bir ses değildir. Sözleriniz beni yaralıyor ve size yeter artık, yazarsanız tekil yazınız ben de cevabımı vereyim, ortaklaştırıp yazmanıza yazıklar olsun diyorum. Bir insana yazıyorsunuz ve size karşı belli bir nedenden dolayı tepki vermiyor, lütfen empati yapın size saygımı kaybetmek istemiyorum.

Örgütümüzle ilgili söyleminiz hiç hoş bir söylem değildir. Size göre böyle bir örgüt olmayabilir de, başkasına göre farklı olabilir. Birileri hala düzenli bir çalışmayla bunun iddiasında ise siyasal olarak eleştirilebilir, fiili çalışmalarıyla eleştirilebilir ya da ilgisizlik gösterilerek ona karşı tutum alınır. Ama Türkiye solu tarihinde olmayan bir şekilde bu örgüt üzerine hüküm bildiren yazılar yazılırsa, doğal olarak bu örgütü savunduğu iddiasında olan bizler kendimizle tutarlı refleksler ortaya koymakla yükümlü olacağımız açıktır. Bu sizi hiç ilgilendirmeyebilir, ama tutarlılık adına, mantıki duruş adına, elinizi vicdanınıza koyarak açık ve net düşünün ve tutumunuzu belirlerken en azından bu açıdan elmalarla armutları artık toplamayın diyeceğim. Çok rahatsız oluyoruz.

Beni sevmiyorsunuz bunu anladım. Kabul ve çok normal karşılarım. Kişiliğimi beğenmez bu kişiliği için eleştirileriniz de olabilir ya da görmezden gelir yok sayabilirsiniz bu da hakkınız. Ama, Mihrac Ural sendromunda değilseniz ki öyledir, başkaları gibi, yaşamlarının her zerresinde, her taşın ve olayın altında, bir süpermen ya da cehennem zebanisi olarak algılamıyorsanız hitaplarınızı öyle rasgele kullanma hakkını kendinizde görmemelisiniz; tekil olarak bana yazsanız bu bir mesajdır ona göre benim de kanaatlerim olurdu: Ama ilgisiz olduğum birileriyle, ortak bir hitapla beni dilinize almanızı asla kabul edemem.

Beni sevmemeye devam adin, anlarım ama sonuç olarak ortaya koyduğum gerçekleri nasıl atlarsınız bunları bir izleyici olarak, demokrat bir kişi olarak (öyle olduğunuzu ifade ediyorsunuz) siyasal kişiliğimi yok edemezsiniz. Buna ne siz, ne de başka bir yeryüzü kuvveti kalkışabilir. Bunu size nasıl anlatırım siz tarafsız olmazsanız.

Bir yıl içinde yazdığım tüm yazıları bir araya getirin. Yaklaşık 325'i aşkın makale yazmışım. Bunların %70 siyasi görüşlerimle ilgilidir. Bunları size tek tek sayarım. Bunlar üzerine Türkiye solunda bilinen birçok aydınla tartışmalarım var, uygarca ve insanca. Demir Küçükaydın, Yener Orkunoğlu, Hikmet Acun, Hikmet Öztürk, Mustafa Elveren gibi. Bu insanlarla tartışmalarım düzeylice devam ediyor. Asla bir kişilik olumsuzlama sözü bile geçmiyor. Bu yazılar arasında öyleleri var ki, solun tüm geleneksel kalıplarına yeni bir açıdan bakma önerileri var. Yener Orkunoğluyla “siyasal sohbetler” de yer alan en az on konu bu günün en önemli tartışmalarını içeriyor, demokratik ulus üzerine bir tartışma var ki bu günün en önemli ülke sol siyasal tartışmasıdır. "Demir Küçükaydın ve Talihsiz ulus algıları", "İki Tehlike" gibi yazılarda aynı konu derinliğine ve tüm çevresiyle ele alınarak bölge sorunlarıyla bağı üzerinde duruluyor. "Demokratik açılım", "Ortak Ülkemiz", "TAHAYYÜLLERİNİZ VE TAHAYÜLLERİMİZ", "Teknoloji ve Üretim tarzında devrim", "Demokrasi Mücadelesinin Tarihsel Anlamı" gibi Türkiye solunda ezberleri zorlayan, kendi soyutlamalarımı içeren sosyalizm ve sınıf mücadelesi söylemini tartışmaya açan yazılar yer alıyor. Bunları görmüyor musun? Görmüyorsan nasıl tarafsız olabilir beni bunlarla karıştırırsın deme hakkım doğmaz mı?

Bunun gibi yüzlerce yazı yazdım. Bölgemiz üzerine değerlendirmeler yaptım. Gazze savaşı boyunca her gün bir makale indirdim, tüm gelişmeleri açık ve net olarak okura sundum. Bunlar dururken, beni ve benim gibi düşünenlerin örgütlü duruşlarını, ilgisizlerle nasıl bir edersin. Ne zaman örgütlü (Beğenmeseniz de, görmeseniz de) olduğu iddiasında olan ve bu doğrultuda kararlı tutum gösteren insanlarla, “geçmişi olanın geleceği olmaz” diyen ve herkesi, kendi kirli geçmişlerinin kamburu utancıyla geçmişi inkara çağıran insanlarla aynı kefeye koyarsınız, olur mu bu. Hangi kıstasla ölçtünüz söyleyin, biz de bilelim. Ayrı şeyleri aynı birimle ölçemezsiniz.

Bu yazılarımı tek tek ileteyim isterseniz. Buyurun buraya da ortak ülkemiz adına tartışalım. Şahsıma yönelttiğiniz haksız suçlamaları hep sevdiğim şehit yoldaşım için sineye çekip durdum. Acaba haksızlık ettiğinizi bir an düşünüp ya da empati yaparak bir değerlendirmeye yönelip, bir kez düşünmeye çaba sarf ettiniz mi. Bu olan maskaralık benim hoşuma mı gidiyor sanıyorsunuz. Yüz kere tekrar eden yalanlarla, bir insanın duyguları siyaset dışı intikam alma güdülerini ayaklandırmaz mı sanıyorsunuz. Bir Ak denizli olarak bu yapılanlara karşı bin kez, yüz bin kez içim kan ağlayarak ne yeminler ettiğimi söylesem düzeyli bir siyasetçilik mi yapmış olurum. Yoksa o zaman, “duygularına yenilen adam” mı? diyeceksiniz. Sizi anlamıyorum, anlayamıyorum…

Size saygımı kaybetmek istemiyorum. Lütfen sakince düşünün.

Gelelimin Vedat Erdal yoldaşın şehit olma vakasına. Yukarıdaki her şeyi atın bir kenara önemi yok diyeceğim. Benim için çok daha önemli olan bir duruş var, şehit yoldaşımla ilgili. Her defasında görmezden geliyorum. Yeter artık Mithat kardeşim yeter, şehitlerimize dil uzatıyorsunuz siz de. Bunu yapmayın Vedat Erdal’ın kardeşi olmanız size bu hakkı vermez bunu bilin. Şehitlerimizi kimse şaibeli yapamaz, buna kimse yeltenmesin. Burada duracaksınız bin kez düşünecek öyle yazacaksınız. Bunu bilin artık, yeter. Vedat Erdal, iradesiyle mensup olduğu bir devrimci hareketin, orta-doğuda yürüyen ABD- İsrail ve Arap gericiliğine karşı, o günün Sovyet, Suriye, devrimci Filistin güçleri ve ilerici Lübnan güçlerinden oluşan devrimci cephenin bölgeyi emperyalizme karşı yem yapmama savaşında onurluca şehit olmuştur.

Bu savaşı Mihrac Ural üretmedi, bu savaşa katılıp katılmama bir siyasal duruştur, bir tercih değildi. Bu savaşta fareler gibi kaçmak devrimcilik değildi, bu savaşta Filistin kamplarını kullanıp onlarla alay edercesine savaş vakti kaçmak devrimcilik değildi, bu savaşta Lübnan sahasını eğitim sahası yapıp, Lübnan ilerci güçlerinin falanjistlere karşı savaşında seyirci olmak devrimcilik değildi. Bunu yapanlar bu gün şehitleri şaibeli hale getirenlerdir. Söyleyeceğinizi bize değil tekil olarak onlara yöneltin. Lütfen ve artık bunu anlayın. Empati mi yaparsınız mempatimi bilmiyorum, ama şehitlerimize dil uzatmayın. Kardeşinizde olsa bana bir daha “öldü /öldürüldü” diye yazmayın istemiyorum, ilişkinizi kesin ama bu dille yazmayın…

İçiniz yanmış, haklısınız. Ben ne desem, siz ortaya çıkan tüm tartışmalardan sonuç çıkartarak bir kanaat oluşturacaksınız. Bu kötü değil saygı duyarım. Ama benim değerlerime saygısızlık yapma hakkına sahip değilsiniz. Bunu bilmelisiniz. Şehitlerimize dil uzatamazsınız.

Şu nokta, dikkatinizi hiç mi çekmedi? Neden şehitler haftasıyla birlikte başladı bu şaibe furyası, neden biz karınca kadarınca, bir adım ileri atarken bu karalamalar yükseldi, bunlar tesadüf mü? Bu insanları bir araya getiren, kurgulardan, duyum ve yalandan, üçüncü kişilerin onayına muhtaç söylencelerden, ölü konuşturuculuğuna uzanan bu furya tesadüf mü bir araya geldi dersiniz…
Bunu takdirinize bırakıyorum. Ama insan olarak sizi asla anlama durumunda olmayacağım bir duruşunuz varsa oda Vedat Erdal yoldaşın şehit olmasına kararsız olmanızdır. Sizi vicdanınızla baş başa bırakacağım artık. Bir insanı böyle yargılayıp yüzüne tükürmek çok kolay, bunu bende size yapabilirim ama buna asla girişmem, ben sadece sizi anlamak istiyorum. Önyargınıza saygımı yitirmeden sizi anlamak istiyorum…

Sizi bölgede olanı kısaca bir kez daha belirteyim.

Bir bölgede iki saf var ve bu iki safta savaş halinde ve her köşede yürüyen bir savaş. Ve örgütümüz, Beyrut kuşatmasında İsrail’e karşı bire bir dövüşürken Filistin Halk Kurtuluş Cephesinde (FHKC) olmamızla, Trablus savaşlarında Nidal Cephesinde olmamız arasında hiç bir nitelik farkı yoktu. Trablus savaşları, Beyrut ve güney savaşlarının bire bir uzantısıydı. İsrail, ABD ve Arap gericiliği Beyrut’tan çıkardığı güçleri, Lübnan’ı küçük kantonlara, devletlere, birbiriyle sürtüşen yönetimlere bölmek üzere ( Büyük Ortadoğu Projesi ( BOP ) siyasetinin o günkü versiyonu), İsrail’in uzağında olması koşuluyla, Trablus Şam kentinde yerleşmelerini dayattı. İsrail’i rahatlatma, ilerici güçleri zayıf düşürmek için, söz konusu gerici ittifak top yekun bu plana destek verdi. Bu plan tutsaydı bu gün İsrail’e karşı hiçbir direniş ayakta kalmayacaktı. Güney Lübnan’ın 12 Temmuz 2006 savaşındaki başarısı olmayacak İsrail Ülkemizin sınırına kadar dayanacaktı. O gün de bu günde dile getirdik, bu bölgenin tüm savaşları, tüm siyasal olayları bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır. O gün uğruna şehit olunun değerlerin hasadını bu gün hepimiz ve ülkemiz yapıyor. Bu bir siyasal algıdır bir kişinin keyfi duruşu değildir. Bunu anla bunu bilince çıkartmaya çalış. Gerisi yalanla örülü şaibeden ibarettir.
Trablus savaşının nedeni buydu. Bu savaşta Suriye diye bir fiili olay yoktu. Ama desteği vardı. İsrail, askerleriyle yoktu ama bu savaş İsrail için İsrail, ABD ve Gerici Arap destekli, savaştı. Bu yanıyla, şehitlerimize şaibe yapanlar, Suriye’nin bu savaşta taraf olmasını kabul edip, neden İsrail’i masum gösteriyorlar, İsrail’i gizliyorlar. Keyfilik tas tamam budur. Bu da bir siyasi duruştur. Bu çirkin insanların Gazze savaşı sırasındaki yazdıkları bir iki satırlık paçavraya bakın orada İsrail demokratik bir ülkedir kendini savunuyor dediler. Birbirini izleyen tutumlar bunlar anlayın artık.
Bu savaş en ama gözlerle bakılsa da bir bölge savaşı, İsrail için yürütülen bir gerici savaş olarak belirmiştir. Tüm belgeleriyle, bu günde sık sık Arap basınındaki verileriyle, tarihe tanıklık eden programlarıyla, bu gerçekler ayrıntılı olarak sergilenmiştir. Ama çirkin insanların bu derinlikte, bu bilgi dönüşümünde yerleri yoktur. Onlar, Mihrac Ural sendromları için ilaç olacaksa, şehitleri kirletmek gerekirse onu da yapmak vardır. Anla artık Mithat kardeşim…

Savaş yürüyor. Bizim kamp uzakta. Öyle şehir savaşı değil. Trablus kentinden onlarca km uzakta bir eğitim kampını havanlarla bombalamak, neyin nesidir Allah aşkına, bunu bir izah etsenize. Havan gelebilir diye bir kehanet mi yürütülecek kaçış öncesi, nedir söyler misin. Eğitimini gördüğün cepheden o an kaçış palanımı yapılacaktı, “özür dileriz beyler, yedik içtik eğitildik, ama camınıza taş atanlar var, kavga çıktı, size eyvallah” mı denilecektik. Bu konuda ölü konuşturan onursuzlar, Hanna yoldaşı bu kadar onursuz, bu kadar korkak, bu kadar siyasi duruşu olmayan biri mi sanıyorlar. Hanna yoldaş için söylemedikleri şaklabanlık kalmadı buna mı inandın da bize böyle acımasız bir dil kullandın… Bunun neresi devrimci bunun neresi insanlık ve bölge mücadelesinde tarafa olmaktır söyler misin?..
Neden, neden, neden, ısrarla şehitleri “öldü/ öldürüldü” diye telafüz ediyorsunuz. Bizi bu çirkinlerin suçlama diliyle değerlendirme çabası içindesiniz. Bu mu tarafsızlığınız. Sizi ayıplıyorum bu kadar. Örgütümüzdeki tüm yaşamları boyunca kaçışla müptela olan, korkaklıkla alameti farika sahibi olanların şaibelerini jargonunuza yerleştiriyorsunuz. Şehitler bu gün yaşıyor olsaydı, size yanlış yapıyorsunuz diyecekti; öncelikle de Vedat yoldaş bunu söyleyecekti. Bize saldıranlara, şaibe yaratanların ise yüzüne tükürmekle de kalmazlardı bilesiniz…
Her şeye rağmen, takdir etmişsiniz benim nerede kalacağıma işaret etmişsiniz. Yazıklar olsun…
Yazılarımı okumadığınız belli. İşin, paparazi kısmını takip etmişsiniz o da rezil hale gelince patlamışsınız. Bunun içinde yazık diyorum…
Belki aleyhime yazılanlardan etkilenmiş, kim bilir ne kurgularla kişiliğimi değerlendiriyorsunuz. Sorun, buyurun misafirim olun. Hangi değerle bağlı olduğumu ve ülkeme neden dönmem gerektiğini anlamakta zorlanmayacaksınız. Bunun için hiçbir engeliniz yok, gerekçeniz de olamaz. Siz benim şeref konuğum olursunuz bu kadar…
Her şeye rağmen, üslubunuzu kullanmayacağım. Hasan Balcı kesintisiz bana özel iletiler gönderiyor, kah küfür kah taziye, kah iyi kah kötü ( ve bunları inkar etmekte hicap duymuyor oysa belgeli olarak bende duruyorlar 60’ı aşkın özel ileti ), hiçbir iletisine cevap vermiyorum. İnsan olma evrimini tamamlamamış türlerin dilini bilmediğim için cevapsız kalıyorlar.
Size gönderdiğim cevaplarım boşa da olabilir. Ben, bana düşeni, açık dille, saygı sınırını aşmadan yapmaya, insanca diyalog kurabileceğim bir insana bunları yazıyorum. Sizinle telefonda da selamlaştık onun hicabını duyarak ifadelerimi mümkün olan en ehvenişer tarzda kullanmaya çalışıyorum. Ama siz ağzınıza gelini söylemekte bir beis görmemişsiniz sizin adınıza yazık diyorum…

Lütfen artık bana hiç kimseyle ortak hitaplı bir yazı yazmayınız. Direk beni hedef alın ve söyleyeceğinizi öyle söyleyin onlara da aynı şeyi yapın ve olgunca cevap bekleyin. Ben kesin yazacağım. Sizi hep muhatap alacağım bunu da bilin.

Kendi adıma size üzüntü yarattıysan özür dilerim. Bu tartışmayı artık sürdürmemek gerektiğini çok iyi biliyorum. Kimseye hiçbir yararı yok zararı ise çok. Ama bir yerden birilerinin işareti var gibi zorluyorlar buna bakın artık, bunu görün artık…

Bu ülke herkesi sığar diyoruz. Siz de bu tutumumuzu dikkate alarak izleyin ve haksız isek tekil olarak suçlayın. Çoğul olarak bizi onlarla eşitlemeyin. Bunu yapamıyorsanız lütfen beni ileti ilişki ağınızdan siliniz. Tümcelerinizdeki, sözlerinizdeki haksızlığa daha fazla dayanmam mümkün değil, sizi kırmak istemem. Sözümü kırayım, sizi kırmayım. Değerlerime böylesine tutkunum özür dilerim. Şehit yoldaşları benimle artık tartışmayın buna yol açacak tabir kullanmayın, onlara ise istediğinizi yazın…
Kesinlikle devrimci bir duyarlılıkla yazmışsınız buna inanıyorum ama bu üslubunuzun haklı olması anlamına gelmiyor.

Satırlarıma son verirken, bir kez daha selam ve sevgimi iletiyorum.

Mihrac Ural
24 Ekim 2009