Şerif YILMAZ
13 Aralık 2009
Bu yazıyı Mehmet Yavuz’a destek için yazmıyorum. Onun buna ihtiyacı yoktur. Otuz yıldır birlikte olduğum Mihrac Ural ve son süreçte yeniden buluştuğumuz Mehmet Yavuz ilişkisi üzerine yapılan ahlaksız ve bir o kadar kirli yaklaşımlara bir cevap olsun diye de yazmıyorum. Aklıselim okur için on yıllardır bire bir yaşadığım bir süreci aktarmak istiyorum.
Acilcilerin onurla taşınacak, şerefli tarihini kirleten bu saldırganların özel harp dairesi kaynaklı girişimlerini teşhir etmek için yazıyorum. Bu güne dek azla yetinen, emekleriyle yaşayan ve örgütsel değerleri koruyarak, örgütün gelecek kuşaklarına bunu miras olarak bırakma çabasında olanların, gururla anılacak özverilerini ortaya koymak için yazıyorum. Acilci olmanın zorluğuna rağmen başarılmış dik örgütsel duruşların ve bu süreçle diyaloga giren Mehmet Yavuz gibi dostların nasıl da coşku dolu olduklarını anlatmak için yazıyorum. Gerçeği gözlerinizle görüp bu saldırganların kirli amaçlarını bilmeniz için yazıyorum; bunu isteyen eski tüm yoldaşlar için bir davet kabul edilmesi için yazıyorum. Buyurun gelin gerçekleri birlikte yaşayalım, gerçek devrimci duruşu, örgütsel bilinç ve işleyişe tanık olun ve kararınızı öyle verin diye yazıyorum.
Satırlarıma, karışımızda şaşkınca sağa sola saldıran bir muhbirin tablosu olduğunu hatırlatarak başlayacağım. Her şeyi ifşa etmek için her şeyini ortaya koyan bir gözü dönmüşün, ne zaman ne mekan mefhumu, ne ahlak ne ilke algısı olmayan birinin saldırganlığı olduğunu söyleyerek sözlerime başlayacağım. Açın sitesine bir göz atın ilkyazı ile bir yıldır yazılan son yazısı aynı olan, bir başka tekrarı da bulunmayan bir kin nefret ve şaibe üretim atölyesiyle karşı karşıya kalacaksınız. Mideniz alt üst olacak, devrimciliğe ve her türden insan ilişkisine lanet savuracaksınız; istenen de budur. Gerileyen solun en dibinde derin devletin vurduğu hançer gibi yürütülen yalan ve kurgu kampanyasına tanık olacaksınız. İstenen budur; her türden geçmiş ve gelecek devrimci örgütlenmeyi iğrenç göstermek. Tek amaç budur. Engin Erkiner’in muhbirliği bizi bu noktada ilgilendiriyor. MİT ajanı ortağı İbrahim Yalçın’ın işine devam etmesi bizi bu noktada ilgilendiriyor.
Engin Erkiner, şaşkın durumda nereye saldıracağını artık bilmeyen gerçek bir bunak durumundadır. Çünkü sırtındaki itirafçı kamburu, polisle işbirliği yaptığı yeterince açık oldu. Kurgu ve yalanları, Mehmet Yavuz gibi tamamen tarafsız bir eski yoldaşımız tarafından da teşhir edildi. Yazdığı her konuda yalan söylediği, iftira ettiği açığa çıktı. Yalanları açığa çıktıkça da, eline geçirdiği her bilgiyi, doğru olup olmadığına bakmaksınız rast gele dile getirmeye başladı. Aileleri, kardeşleri, anne babaları, çocukları işe karıştırdı; küfür etti, ihbarlarda bulundu. Türkiye devrimci hareketi tarihinde hiçbir zaman böylesine bir paranoyaya tanık olunmadı. Bu, kin olamazdı. Bu süreci daha anlamlı kılacak bir izah gerek; bu yazı birazda bunu teşhir içindir.
27 yıldır TKEP’li olan birinin, Acilcilere her türden hakareti savuran birinin, Acilcilere “polis akademisi”, “Acilciler kerhanesi“ diyen birinin, sürekli belden aşağı küfür savuran birinin Acilcilerden ne istediğini anlamak mümkün değildir. Bu olsa olsa bir görevdir diyorum. Tarihte hiç bir kişisel husumet bu ölçekte sürdürülemez. Bir kez daha söylüyorum; bu ısrar bir görevin bilinçlice ifa edilmesidir.
İddia ediyorum Engin Erkiner’in 19 Ağustos 1977 İstanbul yakalanmalarında başlayan itirafçılığının, bu gün MİT ajanı olduğunu kendi el yazılı ifadesinde açıklayan ve Acilcilerin 1.kongresini ihbar etmek için MİT’ten 150.000 TL alarak kongreye geldiğini itiraf eden İbrahim Yalçın’la ortaklığı yeni bir sürecin başlangıcıdır. Bu süreç bu ikiliyi özel Harp dairesini kuklalığına üstelik para karşılığında iş yapmaya kadar götürmüştür.
Bir ihbar furyasıdır gidiyor. Özel yazışmaların ifşaatı yapılmaya başlandı. Öyle ki, o özel yazışmalarda bile devrimci duruşunu yitirmeyen Mihrac Ural gerçeğinin ortaya çıkmasına rağmen; alışıla gelmiş haliyle, araya kendi sokuşturmalarıyla koydukları cümlelere dayanarak şaibe yaratmaya çalıştılar. Bununla da kalmayarak; Danimarka’da pedagojist olan Faiz Cebir oğluna saldırdılar, ithamda bulundular. Peşi sıra, eski TKP’li Nurettin Kurtuluş arkadaşa saldırdılar, bununla yetinmediler, demokrasi uğruna mücadelede Acilcilerle diyalog kurmaya çalışan herkese saldırıp çamur attılar. Son olarak yaşanan bir Mehmet Yavuz travması var ki; o, kendi deneyleriyle gerçekleri görüp bu soysuzların çehresini mantık verileriyle tek tek ortaya koydukça boy hedefi olmaya başladı. Yine bu süreçte Ali Çakmaklı’yla ilgili gerçekleri görüp, Ayrı Varlık’ta yazmaya başlayan, yeğeni Zeki Bayterin’e de etmedik söz bırakmadılar. Bunlar artık şaşkın durumdalar; bir yıl kesilmeden ürettikleri kirlilik altında boğuldukça bu saldırı oklarını sağa sola yaymaya başladılar.
Mehmet Yavuz, bir dönem Acilciler örgütünün temellerini Antakya’da atan en önemli devrimci insanlardan biridir. Bu mücadele sürecinde ve sonrasında örgütlenen kadroların yetişmesinde en önemli rolleri almış Mihrac Ural yoldaşın can dostudur. Bu dostluk, bu yoldaşlık uzun yıllar bu mücadelenin bir neferi olarak yürümüştür.
Mehmet Yavuz, tek kaldığı dönemlerde de demokrasi mücadelesinin önemli neferlerinden biri olmuştur. Taşımacılık sektöründe yürüttüğü faaliyetler ile, demokrasi uğruna mücadelede kitle eylemleri kapsamında önemle anılacak çalışmalarda bulunmuştur. Okuyan, yazan ve sendikal çalışmalarındaki etkinliğiyle tam bir emekçidir. Aydın duruşuyla, özlük haklarının kazanımı için Türkiye’de siyasetle ilgili herkesle görüşebilen ender bir siyasi kişiliğe sahiptir. Bu sürecin ileri boyutunda Mehmet Yavuz, birçok parlamenterden daha çok parlamentoya yakındı. Devrimci hareketin çırpındığı, güç bela bir milletvekili kazandığı ortamlarda bile, çok rahatlıkla bu sonucu elde edebilecek, Acilci geçmişi olan biricik insandı.
Mehmet Yavuz, yetiştiği Antakya alanının tipik bir devrimcisidir; kitleleri önemseme, onlarla birlikte olmaktır. Oysa onu eleştirenler; hayatlarında kitle nedir bilmeyen, kapalı oda devrimciliğiyle oyalanan, silik tiplerdir. Öylesine silik tipler ki, hayatlarında örgütledikleri tek bir kadro ve sorumluluğunu bu güne kadar taşıdıkları tek bir yoldaşları dahi bulunmamaktadır. Oysa Antakya çalışmasını yürütenler, birbirleriyle on yıllarca buluşmasalar bile; bir araya geldiklerinde, adeta ilk günün coşkuyla demokrasi mücadelesi için omuz omuza yürüyebilmektedirler. Bu duygu, aynı zamanda on yıllardır birbirini terk etmeden mücadeleye devam eden, bu günkü Acil hareketini oluşturanları da temsil etmektedir.
Yakalandığı andan itibaren polis işbirlikçisi bir itirafçı durumunda olan Engin Erkiner, o günün koşullarında itirafçı yasası olmadığından bundan yararlanamamıştı. Şüphesiz bu yasa o gün geçerli olsaydı, ilk müracaatı yapan kişi kendisi olacaktı. Örgütün her şeyini polise teslim eden bu şahıs, sırtında taşıdığı çirkin kamburunu örtmek için, hayâsız bir şekilde sağa sola saldırırken, Mehmet Yavuz arkadaşa kara çalmaya kalkmaktadır. Ortağı İbrahim Yalçın’ı herkes tanıyor, arife tarif gerekmiyor. Mit ajanı olan bu şahsın, Engin’le birlikte bu gün yaptıkları; tıpkı dün Doğu Perinçek’in yaptığı gibi, devrimcileri ihbardan başka bir şey değildir. Her şeyi ifşa etme ve birilerine tiyo vererek işbirlikçi tarzlarını ortaya koymaktır. Hiçte abartmıyor, devrimci kamuoyunu daha duyarlı olmaya davet ediyoruz. En basitinden bir ifadeyle, Özel Harp Dairesinin faaliyetlerine dikkat çekiyoruz. Bu süreci ne kinle, ne de siyasi husumetle izah etme gibi bir lüksümüz olamaz.
Mihrac Ural yoldaşa yöneltilen suçlamalara gelince; kargaların bile güleceği bu suçlamalarda komik bir taktik izlenmektedir. Önce iddiayı kendisi yapmakta, kanıtsız belgesiz bir karalama ortaya atmaktadır. İkinci yazıda kıymeti yine kendinden menkul olarak, önceki yazısından aldığı tezle Mihrac Ural’ı karalamaya çalışmaktadır. 30 yıldır Mihrac Ural yoldaşla birlikteyim, hemen hemen her günüm, her saatim onunla birliktedir. Demokrasi mücadelesine hayatını adamış, bunun bedellerini her yerde; ülkemizde, Suriye’de, Almanya ve Fransa’da vermiş örgütümün lideri olan bir insandır. Bu insanın medresesinde olmak; en azından, tüm devletlerin askeri ve emniyet güçlerine karşı mesafeli bir duruşu gerektirir. En zor anda bile hücrelerde aylarca yatma pahasına teslim olmamaktır. Nitekim, 1999-2000 yılında bunun bedelini de ödeyen Mihrac Ural yoldaştır.
Mihrac Ural’la ilişkisi olan herkes; duruşuyla devrimci olmaya, şu ya da bu şekilde demokrasi mücadelesine katkı sunmaya devam eder. Ne ticaret ne de herhangi bir şey, siyasal devrimci mücadelesinin önüne geçemez. Onurlu bir yaşam için, emek harcayıp, gecelerin gündüzle buluştuğu ortamlarda çalışıp kazanarak ve bunu tüm yoldaşlarıyla paylaşan Mihrac Ural’dır. Evi tüm yoldaşların evidir, yemeği de yatağı da. Bu aynı zamanda tüm devrimciler için de geçerlidir; sürecin tanığı, şahidi olan değişik devrimci örgüt ve hareketlerden onlarca kişinin adını burada sıralamak güç değildir. Bu ilke, halen devam etmekte olan Acilci bir ilke olup; Kongrede karara bağlanmış enternasyonalist dayanışma anlayışımızın da bir gereğidir.
Mal mülk diyerek ortalığı bulandıranların bilmesi gereken odur ki, Acilcileri ilgilendiren her şey Acilcilerin kurumlarında ele alınır. Bu bilgileri TKEP saflarında dirsek çürütenlerin sorması ve ifşaatlarla ortaya dökmesinin tek bir amacı vardır, ihbarcılık. Bu muhbirlerin bizden alacakları cevap ise, elimizin tersiyle itilmektir. Emekleri olmayan süreçleri şaibe altına alanların tüm amaçları kirlidir. Acilcileri ilgilendiren hiçbir zaman TKEP’lileri ilgilendirmeyecektir hele hele polis işbirlikçisi itirafçıları, MİT ajanları ve ortaklarını asla ilgilendirmeyecektir.
Mehmet Yavuz, Mihrac Ural’ı bir kez daha yıllar sonra tanıdı ve gördü, bıraktığı yerdeki dik duruşuna tanık oldu. Biz Mihrac Ural’ın yoldaşları olarak, bu süreci on yıllardır tüm acılarıyla paylaşanlar olarak, polis işbirlikçiliği ve itirafçılıktan muhbirliğe yükselen Engin Erkiner ve şürekâsına karşı, devrimci duruşumuzu bir şamar gibi suratlarına vurduğumuzu belirtiriz.
Mehmet Yavuz arkadaşın hiçbir ticari iş ve ekonomik faaliyetle ilgili olarak Mihrac Ural yoldaşla bir bağı yoktur. Bu iki eski yoldaşı buluşturan tek şey, ülkelerine olan sevgileri ve demokrasi mücadelesidir. Bu uğurda mücadelede yer alan herkesle var olan ilişkinin, bu iki eski yoldaşta da bir kez daha yükselmesidir, yaşanılanlar. Böylesine bir coşkuyu bilemeyecek kadar duygu ve çevre yoksunu olan Engin Erkiner’in, süreci anlamasını beklemek nafiledir. Engin Erkiner bunak bir şaşkın, örgütümüze ne siyasi anlamda, ne kadro yaratma, ne de örgütleme konusunda katkısı olmamış silik bir kişiliktir. O sadece 19 Ağustos 1977 yakalanmasında örgütü polise teslim ederek, yıkımına yol açan kişidir, polis işbirlikçisi itirafçıdır ve bu gün ise en adisinden ahlaksız bir muhbirdir.
Türkiye devrimci hareketi ve Acilcilerin algısında bu polis işbirlikçisi, itirafçının yeri onun polis ifadesinde kendini tanımladığı tek bir cümleden ibarettir:
“Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16)
7 Oca 2010
134.dosya : ENGİN ERKİNER MUHBİRDİR
zaman: 1/07/2010 10:06:00 ÖÖ