31 Ağu 2010

BASIN AÇIKLAMASI


KAOS İÇİN YALAN HABER

Mihrac Ural
Basın Açıklaması

31 Ağustos 2010

Alevilere karşı düşmanlığıyla bilinen Bugün Gazetesi ve Zaman Gazetesi 31 Ağustos 2010 tarihli bir asparagas haberle adımı anmıştır.
Ortaya attığı “Kaos için Alevilere suikast” iddiası tam anlamıyla can çekişen AKP yönetiminin özel harp dairesi kulislerinde oluşturulmuş bir yalandır. Bu tür yalanlar Alevi toplumunun yüzyıllardır uğradığı haksızlıklara yenilerini eklemek, referandumda tek vücut olacak tutumlarını parçalamak amacına yöneliktir.
Öncelikle, Mihrac Ural alevi kökenli bir devrimcidir. Alevi kökenli olması bir yana, Türkiye devrimci mücadele tarihinin tüm kesitlerinde Alevileri ilerlemeden yana, demokrasi ve özgürlükten yana güçler olarak devrimcilerin dayandığı ana kitle olarak görür.
İnsan sevgisi ve kültürüyle bütünleşmiş Alevilerin tarih indindeki bu ileri tutumuna karşı, maruz kaldıkları tüm provokasyonların devletten geldiği belgeleriyle, kanıtlarıyla açıktır; Çorum, Maraş, Sivas katliamları ve porvokatörleri bellidir. Bundan sonra da Aleviler üzerinde oynanacak her oyunun arka planında, devlet ve onun güvenlik güçleri ve idarecilerinden başkası olmayacaktır.
İkincisi; Mihrac Ural ve düşünce arkadaşları insana yönelik her türden şiddete karşıdırlar. Birey olarak, siyasal kültür olarak kadim Alevi dedeleri (Şeyhleri) ocağında şekillenmiştir. Bir Alevi olarak da Devrimci mücadele tarihinin hiçbir kesitinde insana karşı şiddeti tasvip etmemiştir.
Mihrac Ural ve düşünce arkadaşları Alevi kültürünün temel direği olan insana sevgiyi esas alan bir siyasal perspektife bağlıdır. Demokrasi mücadelesindeki yerlerini de bu zemin üzerinde oluşturmuştur. Bu zeminde tüm Alevi liderleri. arada hiçbir tanışıklık olmasa da İnsani ve siyasi mücadelede Mihrac Ural ve arkadaşlarının can dostlarıdır.
Üçüncüsü; Bu tür yalan ve sansasyon haberlerin tek amacı kaostur. Alevilerin Kaflarını bulandırmaktır. Bu konuda muhbir şebekeleri özel Harp Dairesi denetiminde akıl almaz yalanlarla ortalığı karıştırmak için çırpınmaktadır. Bunlar muhbir şebekeleri de bellidir.
Dördüncüsü; Mihrac Ural ve düşünce arkadaşları, Alevilerin hak arayışının gönüllü erleridir. Bu konuda yazılarıyla, destek çağrılarıyla Alevilerin haklı demokratik taleplerinin özgürlüklerinin kararlı savunucularıdır.
Beşincisi; “Yaratıcı Anarşi” bir derin devlet yöntemidir. Toplumda kaos yaratmak için ünlü insanları toplumun sevdiği liderleri tasfiyeyi ve buradan toplumda kaos yaratmayı temel alır. Komşumuz Lübnan’da Başbakan Refik el haririnin katledilmesi gibi. Bu yöntemler İsrail ve ABD’nin imzasını taşırlar.Böylesi kirli oyunlar, Bugün Gazetesi gibi gerici  basın yoluyla servis yapılıp arkası getirilen oyunlardır. Bu oyunları kurgulayan ve sahneleyen sadece derin devlettir. Buna da dikkat edilmesi gerekmektedir.
Bugün Gazetesi ve Zaman Gazetesi kendi ırkçı-gerici yayın politikalarının kaoslarını, çıkışsızlıklarını böylesi yalan haberlerle çözüme telaşındadır. Ancak yalanın ipi kısadır. Okurlarına saygısı olmayan bu tür marjinal gazetelerin, halkın vicdanında binlerce kez mahkum olmuş çirkinlikleri, onların yüzüne tutulacak en iyi aynadır.
Bu haberi yapanları küçümsüyorum, çirkin amaçlarına, gelenek haline getirdikleri karanlık amaçlarına lanet etmekle yetiniyorum.



188. DOSAYA . MİT AJANI İBRAHİM YALÇIN GÖREV BAŞINDA




MİT AJANI İBRAHİM YALÇIN

GÖREV BAŞINDA




Mihrac Ural

31 Ağustos 2010



Irkçı faşist Bugün Gazetesi ve Zaman Gazetesi’nin 31 Ağustos 2010 tarihli haberine bir göz atın.


“Kaos için Alevilere suikast

31 Ağustos 2010 Salı

Yasadışı THKP-C terör örgütünün referandum öncesinde 'kaos oluşturmak' amacıyla alevilerin ileri gelenlerine suikast planladığı tespit edildi.
Eylem emrini teröristbaşı Abdullah Öcalan’a “Değerli dostum, Başkan' diye hitap eden ve örgütü Suriye’den yöneten Mihrac Ural’ın verdiği ileri sürüldü.”






Tabirleri iyi okuyun. Hemen tanıyacaksınız. Bu haber İtirafçı Engin Erkiner ve MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın yalan kurgu senaryolarından biri olduğunu anlamakta zorlanmayacaksınız.


Benim A. Öcalan’a, “Başkan”, “Değerli dostum”, “Kadim dostum” hitaplarına sürekli takan kişiler bu ikili polis organizasyonudur.


Paris’te evlerimize, Fransız Polisinin baskınlarına yol açan ihbarı da yapan bu ahlaksız muhbir şebekesi (30 kasım 1988), gazetelere de yalan haber servisleri yapmakla meşhurdurlar. O günlerin kasvetli ortamında Milliyet Gazetesinden Rafet ballıya karalama ve şaibe haberleri yazdırmaya uğraşanda bu şebekedir. Bunu da övünerek yazılarında işlemekten beis duymazlar.


Aynı kişiler bu kez boylarından çok büyük bir yalan haber yumurtladılar. Bunu da kendi siyasi tercihlerine en yakın olan sağcı, milliyetçi ırkçı Bugün Gazetesi ve Zaman Gazetesi’ne servis yaptılar.


MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın, Alevi iş adamlarına karşı 1980 yılları sonunda başlayan faili meçhul cinayetlerde yer aldığını ve bir Alevi işadamını kendi eliyle öldürdüğü bilinmektedir. 


Oysa Devrimci siyasi ortamla ilgisi olan herkes bilir ki, devrimci mücadelede insana karşı şiddeti her zaman ret ettik. İlke olarak insan sevgisi üzerine yükselen demokrasi ve özgürlük mücadelesini esas aldık.


Özel harp dairesi tezgahlarında oluşturulan bu haberlerin tek amacı. Kaos yaratmaktır. Şiddet kültürü derin devletin kültürüdür, devrimcileri, Alevileri karalamak için üretilen bu haberlerin arkasında yalnızca devletin kirli amaçları yatmaktadır.


Yaratıcı anarşi” denilen taktikler ABD-İsrail imalatı olarak bölgemizde sık sık başvurulan kirli bir oyundur. Lübnan’ı karıştırmak için öldürülen Sünni Lider Refik el Hariri olayı tastamam böyle tezgahlanmıştır. Şimdi Türkiye’de Alevi liderlere karşı bu plan devreye geçirilmek istenmektedir. Tek amaç kaos yaratmaktır. Alevilerin demokrasi mücadelesinde birleşmesini engellemek birbirine kırdırtmaktır. Bunun için Özel Harp Dairesi kuklaları devreye sokulmaktadırlar. Yalan haberler ileri sürülmekte ve devletin kendi eylem planları ifa edilmek üzere zemin hazırlanmaktadır.


İbrahim Yalçın ve şürekası bu oyunun bir piyonu olarak yalan haber servisçiliği yapmaktadır. Defalarca yazdım, Bu satılmış adam ve ortağı Özel Harp Dairesi hesabına çalışmaya devam ediyor. Bu artık her yönüyle açık olan bir durumdur. Devrimcilerin önlem alması gereken bir durumla karşı karşıyayız. .




187.DOSYA , ENGİN ENGİNER "KATİL MUHBİR"

187.DOSYA
ENGİN ERKİNER “KATİL MUHBİR”
İKİ İTİRAFIN DAHA OLACAK


Mihrac Ural
31 Ağustos 2010
“Katil muhbir”  şaşkın. Çünkü açığa çıktı.
Savunma refleksiyle yine ağzına yüzüne bulaştırdı. Eli ayağı titrer hale geldi.
Yine anaları, babaları, kardeşleri, çocukları ilgisiz süreçlerin içine çekerek müptezel demagojilerine alet etmeye çalıştı. 
Bu maniplasyonlar boşuna. Her şey açıkça ortada.
Beylerderesi katliamının muhbiri sensin dedik cevap olarak “Sivas’tan öteye geçmedim” dedi. İhbar etmek için Sivas’tan öteye geçme şart varmış gibi.., Şaşkınlıktan dolayı ne diyeceğini şaşırmıştı…
Adam, herkesi kendi gibi aptal sanıyor. Bir soluk aldı, düşündü taşında. Boşanma tarihlerine sığındı. Biz sağ diyoruz o selamet diyor…
 Boşanma tarihleri veriyor. Be şerefsiz alçak adam, bu ülkede boşanmanın 70’lı yıllarda nasıl bir olay olduğunu bilmeyen mi var? Kimi kandırıyorsun sen. O tarihleri al…
Hamile bir kadın,  sonra doğum yapan bir kadın, kucağında çocuğu olan bir kadın, olayların netleşmesi ve ona gelen bilgilerin yorumu için seninle bir süre kalmasını kime yutturacaksın, onu söyle. Boşanma tarihi 1983 değil, 2003 olması neyi değiştirir ki.
Namusuz adam, senin senaryolarından birini mi sana okuyoruz sandın. Şerefsiz adam, itirafçı olduğunu belgeleriyle ortay koyduğumuz gibi bu gerçeği de belgeledik. İnkar edemiyorsun eveleyip geveliyorsun.
Beylerderesi katliamındaki ihbarcılığın suratına vuruldu mu vurulmadı mı? Sen onu söyle.
Suratına tükürüp “katil muhbir” dendi mi demedi mi? Sen bunu söyle. Bu gerçek suratının ortasını söylendi mi söylenmedi mi? Onu söyle…
Kadını sırtından attın değil mi ? Ağır bir yüktü öyle mi?
Nasıl olsa İstanbul’da “karılık” yapacak başka biri mi vardı?.. Bunu da söyle…. 
Eveleyip geveleme.
Bu güne kadar yazdığım her şeyi belgeleriyle, el yazılarıyla ortaya koydum. Sen ve sen gibilerin ölü konuşturuculuğuna, yalan kurgu senaryolarına dayanarak, hayatını devrimci mücadele için adamış, işkencede ser verip sır vermemiş insanları kirletemedim.
Kırk yalanı ve yanlışı olmasına karşın, geçmişten bu yana hakkında hiçbir kötü düşünce taşımadığım kişilerin aleyhimde yazdıkları muğlak yazıları muhatap almamakla yetindim; vicdanlarının sesini dinler, onlar da gerçekleri görür diye bekliyorum. Bu benim duruşum, bu benim devrimci ahlakımdır. Senin öyle bir derdin olamaz.
Senin gibi uyduruk senaryolarla değil, el yazılı belgelerle, itiraflarla, maddi delillerle seni ve ortağını açığa çıkarttık. Reflekslerin bundandır. Daha bitmedi bekle bak neler göreceksin.
Yüksel Erişi ağzına alma, o senin nasıl bir sinmiş pislik olduğunu iyi bilir; Ömür’ü hiç ağzına alma onun senin için söylediklerini buraya yazmam ölü konuşturuculuğu olur. Nebil’in senin için söylediklerini sana aktarmayacağım, duyarsan dünyan şaşar. Ölü konuşturuculuğu size ait, belgeler ve kanıtlar ise bize ait.
“İki el sıkacaksın” öyle mi diyorsun. Kırk kez yazdım bundan sonra düşene kimse rahmet okumasın. Senin gibi itirafçıyı kırk kez tasfiye edeceklerdi, önlerinde duran bendim; o gün doğrularım arkasında durdum. Bundan sonra neyse cezan onu çekeceksin, Sen bekle bir…
 Şimdi bir kez daha seyri tarihini düşün.
12 Mart sürecinde “kurtuluş” dergisinin göstermelik yazı işleri müdürü olmana rağmen neden tutuklanmadın? İlgili ilgisiz herkesin zindana atıldığı bir ortamda, Kurtuluş dergisinin önderleri Kızıldere’de katledilirken,  seni tutuklanmaktan kim kurtardı, açıkla bakalım?
Örgütün Ankara birimini, ölü ya da diri nasıl tasfiye ettin? Üstelik yakalanan yöneticiler, polise silahla direnip,  ser verip sır vermemesine karşın bu tasfiyeyi nasıl gerçekleştirdin?
İstanbul’da, ezeli ve ebedi ortağın MİT ajanı İbrahim Yalçın’ı seninle kim tanıştırdı?
Eylemden 4,5 saat sonra örgütü tüm birimleriyle, tüm yönetici ve komiteleriyle, adres ve malzemeleriyle, bilinen bilinmeyenleriyle, “kronolojik olarak”, tek tokat yemeden polise nasıl teslim ettin? Bu işin pazarlanma tarihin ne zamana dayanıyor onu söyle?
Bu itirafları zamanlama olarak eylem sonrasına ertelemeyi kim tavsiye etti? Örgüte son verme hamlesi saydığınız bu itirafları, ezeli iş ortağın MİT ajanı İbrahim Yalçın’la birlikte kimin talimatıyla yaptınız?
TKEP’e sığınman için kim yönlendirdi?  Ortağın MİT ajanı İbrahim Yalçın’ı TKEP’e sokarak TKEP tasfiyesini nasıl başlattınız? Bunlara cevap ver.
Bak zincirin halkaları tek tek yerli yerine oturuyor.
“Katil Muhbir” önünde iki itiraf daha var.
Birincisi; İlker Akman ve yoldaşlarına nasıl kıydığını anlatacaksın, ihbarı tüm detaylarıyla açıklayacaksın. (Okura bilgi olarak, o güne farklı açıdan bire bir tanık olan, İstanbul-Malatya seferleri yapan bir “otobüs muavini”nin sözlerini aktaracağım. “Katil muhbir”in rolünün nerede devreye girdiği daha açık olacaktır)
İkincisi; Ortağın MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın el yazısı itirafnamesinde ifade ettiği, MİT’le bağlantısına ilişkin, üç çelişik tarihi netleştireceksin.  
20 Ekim 1986’da MİT’e bağlandığını söylüyor ( İbrahim Yalçın el yazılı itirafnamesi sayfa 1.)
 Bu tarih ilk bağlantı tarihi değildir, yalanan söylüyor…
13-16 Ekim 1986’da MİT Sarı Vedat’a randevuyu biliyordu diyor ( Agy. S:7);
Bu tarih de MİT’le ilk ilişki tarih değil, yalan söylüyor…
“28 Ağustos 1986’da MİT’en 150.000TL aldım yola çıktım” diyor ( Agy.s: 9);
Bu da MİT’le ilk ilişki tarihi değil yalan, söylüyor… 
Bir de örgüte ilk geliş tarihi olan 28 Ağustos 1986’da 15 gün kalmasına rağmen, MİT’le ilişkisini gizledi? Bu ilk gelişinde MİT’e ne aktardı? Karşılığında ne aldı?
Soruyorum,
Ortağın ne zaman MİT’le ilişkiye geçti? Bunu onun adına sen açıklayacaksın. Çünkü bu işin organizatörü sensin.
Sonra,
MİT ajanı ve ”katil muhbir” olarak sizin, ne ananızı, ne bacınızı, ne de çocuğunuzu sorgulamayacağız.  İlgisiz hiç kimseyi, bu tartışmalara konu yapmayacağız.
Sizin ahlaksızlığınız size kalsın.
Bizim davamız, devrimci mücadeleyi ilgilendiren çabalardır. Geçmişi onurla taşıyanların geçmişlerine sahip çıkışı ve gelecek devrimci kuşaklara bunu aktarmasıyla ilgiliyiz. Çirkefleri size bırıktık.
Biri diyor ki, sık sık “son noktayı koydunuz” diyorsunuz. Ama bitirmiyorsunuz. Bu söz bize söylenemez.
Tekrarlarla, her tekrarı ayrı bir senaryoya oturtanlar gibi olmamak için, tartışmalara noktalar koyduğumuz doğrudur. Muhatap almak istemedik. Okurun ve tarihin kararına bıraktık. Ancak ahlaksız şebeke, zıvanadan çıkan yalanlarla yoluna devam etti.
3 yıl kesintisiz çırpındılar, sonuç almayınca iflaslarının kahrıyla karalama ve şaibeler devam ettiler. Bu nedenle, zaman zaman verilmesi gereken cevaplar oldu bunlarda bu cevapların bir parçasıdır.
Okur tüm detaylarıyla her şeyi okudu. Söylenenler bıktırıcı ve rezil tekrarlardır. Kamburunu örtmek isteyenlerin çabasıdır. Belgesiz, kanıtsız, alıntısız konuşanların iflasına tarih karar verecek. Biz bu tartışmaların temel belgeleri olan İtirafçının Polis İfadesini ve MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın el yazılı itirafnamesini ortaya koyduk. Onlarca el yazılı örgüt raporları, yorumları, mektupları yayınlanabilir kısımlarıyla okuru sunduk. Kimseyi belgesiz, kanıtsız, şahitsiz tanımlamadık.
Kişi, kendini, el yazısıyla nasıl tanımlamışsa öyle tanımladık. Adil olduk adil davrandık…

28 Ağu 2010

186. DOSYA İLKER AKMAN ve YOLDAŞLARINA NASIL KIYDIN...


“KATİL MUHBİR” ENGİN ERKİNER
İLKER AKMAN VE YOLDAŞLARINA NASIL KIYDIN…

Mihrac Ural
28 Ağustos 2010

Katil Muhbir” Engin Erkiner yakalandı.
 10 soru sordum hepsi kanıtlı, belgeli ve şahitleri olan 10 soru.
Bu soruların en yenisi, Malatya Beylerderesi’nde İlker Akman ve yoldaşlarının katledilmesine yol açan muhbirin Engin Erkiner şerefsizi olduğunu açığa vuruyordu.
Süratle refleks verdi. İç dünyasındaki gerçek suratına yansıdı.
Katil Muhbir”, itirafçı Engin Erkiner’di.
Soru benden gelmedi. Olayı yaşayanlar, olayın içinde olanlardan geldi.
Bu bir haykırıştı, suratına tükürerek “ihbarı sen yaptın” diyen İlker’in kız kardeşiydi. Şehit abisinin acısı üzerine, kızıyla sokağa atılarak da zulüm gördü. Ama o onurluydu Abisinin katili bir muhbirle yaşaması imkansızdı.
Gerçekle yüzleşmeye dayanamayan bu şerifsiz itirafçı Engin Erkiner, bir katil muhbirdi. Ne yapsa gerçekliğinden kaçamayacaktı. 34 yıl sonra gerçek gelip urgan gibi boynuna sarıldı.
 Katil muhbir, aynı anda cevap verme refleksi gösterdi, Suçluydu ve kimsenin bilmediği bir konuyu açığa çıkardığımızı anlamıştı.
İnkar edemedi. Böyle bir şey yok diyemedin, cevabi yazısı onu bir kez daha ele veriyordu.
 "Beylerderesi’ni ihbar mı etmişim…

Hayatımda Sivas’ın ötesine gitmedim ama bu da kabul…”
(Engin Erkiner)
Başka cevabın yok. Nasıl olsun ki?
Bunak adam sen kimi kandırıyorsun söyler misin?…
Sivas’tan öteye geçip geçmediğini soran kim?  Bırak demagojiyi şerefsiz katil, İlkerlerin yerini kime ve nasıl ispiyon ettin sen bu sorunun cevabını var?
“Sivas’ın ötesine” geçmemiş,  ihbar için Sivas’ın ötesine geçmek gibi bir zorunluluk mu var?
 Saptırma, soruya cevap ver … İlkerlere nasıl kıydın…
İlker Akman’ın kız kardeşini ve ondan olan kızını Beylerderesi katliamından sonra neden boşayıp, sokağa attın?
İlker Akman’ın kız kardeşi suratına tükürerek “katil muhbir” dedi mi denmedi mi?
”Abim İlker’in ve arkadaşlarının katledilmesine yol açan ihbarı sen yaptın” dedi mi  demedi mi?
Sen bu soruya cevap ver.
Eveleyip geveleme…
Bu insafsız ihbar zulmünün ardından Ankara örgüt birimini ölü ya da diri tasfiye ederek İstanbul’a geçtin.
İstanbul’da MİT ajanı İbrahim Yalçın’la tanıştırıldın ve Topyekun örgütü tasfiye eden 19 Ağustos 1977 itiraflarını, kendi deyiminle “kronolojik olarak” verdin.
TKEP’li oldun, ne tesadüf ki yine MİT ajanı İbrahim yalçın’la birlikte oldun; TKEP tasfiye oldu.
Ömrünün yarısı, 28 yıl TKEP’li olmana rağmen, ortağın MİT ajanıyla birlikte polis organizesi ikili olarak, Acilcileri dilinize dolamaya başladınız. Özel Harp dairesi yöntemleriyle karalama ve şaibe yaratarak devrimci zihinleri kirletmeye yöneldiniz.
Bunlar tesadüf değildir, olamaz da.
 Nerede olduysanız orada bir tasfiyecilik oldu, orada kirlilik ve şaibe oldu…
“Katil muhbir” artık açığa çıktın, sulandırarak gerçekten kaçmaya çalışacağını biliyorum bunun için, “Müptezel itirafçı Engin Erikner, alttaki soruları okuyunca sulandırmaya girişecek. “Kızıldere katliamının muhbiri de bendim” diyecek. Ama sulandıramayacaktır; İtirafçı Engin’in polis ifadesini okumak bu konuda yeterli bir fikir verecektir (Bkz. 1. DOSYA. POLİS İFADESİ). “ dedim.
Beni yanıltmadın, aynıyla bunu yaptın; seni senden daha iyi tanıyorum bunu kabul et ve demagojilerle kurtulacağını sanma…
“Kızıldere”, “Mustafa Suphi”… Öyle mi? Dinle ve beynine iyice kazı, ne Kızıldere ne Mustafa Suphi seni kurtaramaz artık.
Korku ruhunu sardı değil mi?...
Ortağınla kirliliğe alışmışsın, hayatını devrimci mücadeleye adamış, ser verip sır vermemiş insanları kirletmek kolay sanıyorsunuz değil mi?
Genç devrimci insanlara ve geçmiş algılara zarar veriyor diye cevap vermemeye çalıştık, zıvanadan çıktınız öyle mi? Yumurta fabrikası gibi yalan senaryolar üreterek, akıl zoru ithamlar yapmak koyla değil mi? Bekleyin bakalım daha neler göreceksiniz.
Katil muhbir” Engin,
Sen ki, insanlara çamur atan, şaibe yaratan, ilgisiz insanları tartışmalara karıştıran, hiçbir ahlak kuralında olmayan aileleri kirletmeye çalışan, isim ve adresler vererek Doğu Perinçek özentisi muhbirlik yapan bir insansın. Bunlar sicilinde mevcut.
Ancak bu kez, bu da değil, öyle bilgiler elimize geçti ki, bunlar seni oyacak Engin oyacak… Hem de nasıl oyacak.
Ortağın MİT ajanına laf söylemeye tenezzül etmeyeceğim.  O bir MİT ajanıdır. Bu kadar.
MİT ajanları asla muhatap alınmaz…
O ya da onun adına sen, MİT’le ilişki tarihini açıklayın. Net tarih…
İbrahim Yalçın bunu örtmek için, el yazılı itirafnamesinde üç çelişkili tarih vererek bulanıklık yaratmaya çalışıyor ve susuyor.
Orta-doğuya, Örgüte ilk gelişi olan 28 Ağustos 1986 tarihinden sonra 15 gün kalıp ülkeye tekrar gitmişti. Ancak örgüte, MİT’le ilişkisinden hiç söz etmemişti. İkinci kez 20 Ekim 86 sonrası geliyor. Başka MİT ajanlarının yakalandığını görünce itiraf etmek zorunda kalıyor. Ancak MİT’le ilişki tarihini hep gizliyor. Soruyoruz susuyor.
Sorumuza yanıt vermiyor çünkü o da senin gibi kendi el yazısıyla bir kez daha yakalandı.
Bataklığınıza bulaşmış iyi niyetlilere de seslenerek, tekrar soruyorum;
İbrahim yalçın MİT’le  ne zaman irtibata geçti?
Tam tarih bekliyoruz.
Eveleme geveleme değil…
Bu soru her şeyi ortaya dökecek, aranızdaki kirli geçmişi de ortaya serecektir.
Bunun için cevap veremiyorsunuz, ortağınızı cevap vermesi için zorlamıyorsunuz.
Çünkü birbirinize çok benziyorsunuz.
 Bunu geçelim.
Türkçe sinemaskop film senaryolarına parmak ısırtacak yalanların müptezeli olduğunu bu tartışmalarda herkes gördü. Bir önceki yazıda ortaya attığın şaibeyi bir sonra ki yazında kanıt göstererek yaptığın ahlaksızlık artık kimseyi aldatmayacak kadar açık oldu.
Hayatın boyunca siyasi olamadın, hep müptezelce yazılarla oyalandın. Sana ait tek bir siyasi soyutlama gösteremesin, çünkü hep başkasının aklına muhtaç oldun, ezberlediğin dergi kırıntılarıyla geçindin. Hiçbir örgütte kalıcı olamadın çünkü görevliydin. Hep MİT ortağınla buluşmanın sırrı da buydu. Sen çirkin bir “katil muhbirsin” artık bunu açığa çıkardık…
Şaşkına döndün değimli ahlaksız muhbir.  
34 yıl sonra, suratına bir şamar gibi katil muhbir olduğunu, kanıtlarla seni ortaya çıkardık.
Sen İlker Akman ve yoldaşlarının uğradığı katliamın muhbirisin, bu artık ensene bir kılıç gibi binmiştir. Boynun bundan kendini kurtaramayacaktır.
Sen ve ortağın MİT ajanı İbrahim Yalçın’ı Allah bile elimizden kurtaramayacak. Bekleyin de kaderinizi görün.
Bir onurlu direnme örgütü THKP-C (Acilciler)’e, şehitleri ve değerlerine karşı zalimce dil uzattınız. Emekleri, direnmeleri, fedakarlıkları ayaklar altına almaya çalıştınız. 28 yıllık TKEP’li olduğunuzu bile unutarak, kirlilik ve şaibe yaratmaya çalıştınız. 3 yıl kesilmeden yaptığınız karalamalar sonuç alsaydı, devam etmenize gerek kalmazdı; yalanla, yalan kurgularla bir yere varamadınız. Ömrünüzü bunlarla tüketseniz de varamayacaksınız.
Sendromlarınızın esiri olmuşsunuz. Devlet adına görevli olarak şaibe yaratıyorsunuz çünkü şaibelisiniz. Size böyle bir kader yazıldı, bu durumunuz sizinle mezara kadar gidecektir. Kirliliğinizle yok olacaksınız.

26 Ağu 2010

185.DOSYA. SORULAR CEVAP BEKLİYOR

ENGİN ERKİNER
MALATYA BEYLERDERESİNDE İLKER AKMAN VE ARKADAŞLARININ KATLEDİLMESİNE YOL AÇAN ÖZEL HARAP DAİRESİ MUHBİRDİR
SORULAR CEVAP BEKLİYOR

Mihrac Ural
27 Ağustos 2010

Herkesin anlayacağı, mantık dahilinde olan sorular soracağım. Sallama değil, yalan kurgu, hasım karalaması hiç değil. Sakince düşünüp yanıtlanması gereken sorular. Bu soruların tümü belge ve kanıtlarıyla, şahit ve tanıklarıyla elimizde duruyor. Bunların önemli bir kısmını  el yazılı  ve resmi belge olarak yayınladık.
Bu süreci özetleyen alttaki 10 soru,  Engin Erkiner ve İbrahim Yalçın’ın artık tartışmayı gerektirmeyen açıklıkla polis organizesi olduğunu ortaya koyuyor. Bu netleşince artan gerginliklerini, uçuk karalama ve şaibe çabaları içinde çırpındıklarını görüyoruz. Artık çömezlerini bile ikna etmekten uzaktadırlar.
Tekrarlar ve her tekrarda işlenen yalanlar ve hatalar bu çirkin insanların ağır bir yenilgiyle yüz yüze kaldıklarına da önemli bir işarettir. İzlenme oranları ise çapları için iyi bir ölçüdür...
Müptezel itirafçı Engin Erikner, alttaki soruları okuyunca sulandırmaya girişecek. “Kızıldere katliamının muhbiri de bendim” diyecek. Ama sulandıramayacaktır; İtirafçı Engin’in polis ifadesini okumak bu konuda yeterli bir fikir verecektir (Bkz. 1. DOSYA. POLİS İFADESİ).
Sürecin tanıkları suratına sert bir tokat vurmaya hazır. Önce cevap versin, sonrasını okur tüm detaylarıyla öğrenecektir.

SORU 1.
12 Mart 1971 faşist askeri darbesinde ilgili ilgisiz herkes tutuklanıp zindan yatarken, sen THKP-C’nin yayın organı olan KURTULUŞ dergisinde, göstermelik de olsa, yaz işleri müdürü olmana rağmen tutuklanmanı kim durdurdu ?
SORU 2.
Acilcilerin kurucu önder kadroları İlker Akman ve arkadaşlarının Malatya Beylerderesinde katledilmelerine yol açan muhbir sen miydin ?
SORNU 3.
İlker Akmanın kız kardeşi, Beylerderesi katliamından sonra, elindeki kanıtlara dayanarak ”Abim İlker’in ve arkadaşlarının katledilmesine yol açan ihbarı sen yaptın” sözleri karşısında nereye kaçtın?
İlker Akman’ın kız kardeşini ve senden olan kızını, sırtında taşıdığın “katil muhbir” (İlker’in kız kardeşinin sözü) damgasıyla, kime dayanarak boşayıp sokağa attın ?
SORU 4.
Örgütün Ankara birimi tümden, ölü ya da tutuklanarak tasfiye olmasında rolün neydi ve kiminle bağlantılıydın ?
SORU 5.
Ankara örgüt birimi tasfiyesini bitirdikten sonra, İstanbul’da MİT ajanı İbrahim Yalçın’la seni tanıştıranlar kimdi ?
SORU 6.
Örgütte yeni aldığın MİT ajanı İbrahim yalçın’ı eylemlere sokma  emrini kim verdi ?
SORU 7.
Eylemlerden 4,5 saat sonra, 19 Ağustos 1977 yakalanmalarında, polis bileğine yapıştığı an, tek tokat yemeden örgütün bilinen bilinmeyen, tahmin edilen edilmeyin her şeyini polise “kronolojik olarak” aktarman, devletin Acilcileri yok edecek son darbesi olarak mı tezgahlandı ?
SORU 7
Yurtdışında, Acilciler safında kuşatılman nedeniyle yapacağın bir “görev” kalmayınca, TKEP’e yönlendirmeni kim yaptı ?
SORU 8
MİT ajanı hakkında örgütümüzün kamuoyuna yaptığı duyuruya rağmen (MİT ajanı İbrahim yalçın Dosyası. 1989 duyurusu) TKEP’e katılmasını  kim sağladı?
Bu katılımla başlayan TKEP’i tasfiye sürecide görevli diğer MİT elamanları kimlerdi?
SORU 9.
Bireysel kin, bir şahsın yıpratılması amacı, intikam ya da kişisel nedene dayalı amaç olursa olsun mesaj vereceğim diye böylesine yalan, böylesine ihbar, böylesine kurgularla kampanya organize etmenin mümkün olmayacağı gerçeğine dayanarak hangi görevle bu karalama ve şaibelere devam ediyorsunuz?
Özel Harp Dairsi yöntemiyle, Acilciler örgütünün geçmişi ve bu gününü karalamak üzere, devrimci hareketi kirli göstermek, genç devrimcileri yıldırmak, herkesin geçmişinden tiksinti duymasını sağlamak için 3 yıldır sürdürdüğünüz kampanya emrini kim verdi?
MİT ajanı İbrahim Yalçın, MİT’le bağlantı tarihini gizliyor. 20 Ekim 1986’da MİT’le ilişkim başladı diyor. Dönüyor 13-16 Ekim1986’da MİT’le anlaşarak Sarı Vedat’a randevu verdim diyor. Dönüyor Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. " (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10) diyor.
Üç çelişkili tarih ortaya atıyor, ama MİT’le ilişkisin söylemiyor. 28 Ağustos 1986’da ilk kez yurtdışına örgüt merkezine gidip 15 gün kaldığında MİT’le ilişkisini açıklamıyor.  MİT için bilgi toplayıp ülkeye geri dönüyor. İkinci gelişi 1. Kongre arifesinde. O kesitte iki MİT ajanının daha tutuklu olduğunu görüyor. Korkuyor ve itirafnamesini yazmak zorunda kalıyor.
Şimdi ortağı, savunucusu ve sitenin yazarı olarak İtirafçı Engine soruyoruz. İstanbul’dan itibaren her tasfiyede yanında olan İbrahim yalçın, MİT’le ne zaman ilişkiye geçti?
Ortaklığınızın devlet indinde resmi ifadesi nedir?
SORU 10.
3 yıldır akıl almaz zorlamalarla uydurma ve yalan kurgularla sürdürdüğünüz bu kampanyanın başarısızlığı üzerine, MİT’in Adana bölüm şeflerinden “UFUK” adlı kişi (İbrahim Yalçın’ın ‘MİT’teki sorumlum’ diye itiraf ettiği kişi)  ile  İbrahim Yalçın’ın yakın dönemde, Avrupa başkentlerinden birin de buluşmalarında, bu sürecin, Acilcilerden, Kürt özgürlük hareketine doğru kaydırılmasıyla ilgili bir talimat verildi mi ?

Not. Bu sorulara yol açan bilgi kaynakları, özel şahısların adı anılmadan, sorular cevaplandığında açıklanacaktır.

24 Ağu 2010

184. DOSYA

1979 OPERASYONLARININ SORUMLUSU KİM?

Acil hareketi tarihinde önemli bir kırılma noktası olan 1979  yakalanmalarının sayfalarını aralıyoruz. Biraz dikkatlice bakıldığında hiçbir şeyin bilindiği gibi olmadığı ortaya çıkıyor. Yakalanma tarihlerine dikkat eder k süreci izlediğimizde karşımıza ilginç bir sonuç çıkıyor.

Günay Karaca 12.12.1979 tarihinde yakalanıyor ve 25.12.1979 tarihide tutuklanıyor.  H. Yılmaz, G.Karaca’nın yakalanmasından tam 18 gün sonra 30.12.1979 tarihin de, G.Karaca’nın bilmediği bir evde yakalanıyor. 04.01.1980 tarihinde ise tutuklanarak cezaevine konuyor. Diğer bir ifade ile 1979 İstanbul operasyonu Günay Karaca ile başlamıyor.  Bir bütün olarak 1979 operasyonu da G.Karaca ile başlamıyor. Ankara da İ. Köylü 08.12.1979 tarihinde yakalanıyor. Kayıtlara yakalanmanın nereden geldiğine ilişkin hiçbir bilgi  düşmüyor. İddianamede geçen ifade  tam olarak şöyle;

“08.12.1979 tarihinde, Acilcilerin Ankara sorumlusu olarak bilinen sanık İdris Köylü Akdere Mutlu Mahallesindeki evinde yakalanınca A.Vasfi Yılmaz’ın da yeri tespit edilip, 08.12.1979 tarihinde yakalanmıştır.” Yani İ. Köylü’yü veren birileri veya polisin birden öğrendiği bilgi vb. bulunmuyor.

İdris Köylü yakalandıktan bir gün sonra,  09.12.1979 tarihinde Kayseri de ki örgüt evi basılıyor. Ve Ayhan Yavuz çıkan çatışmada yaşamını kaybediyor. Ayhan Yavuz öldürüldüğünde daha Günay Karaca yakalanmamıştır. Kayseri de ilk yakalanan B.Doğan, 04-05.12.1979 tarihinde bir yol kontrolünde yakalanıyor. Üzerinden  örgütsel yayınlar ve silah çıkıyor. Normal bir semt karakolunda 4-5 gün kalıyor. B.Doğan’ın babası adliyede katip olarak çalışmakta. Oğlunun savcılığa çıkarıldığında serbest kalacağını düşünüyor. Bunu da kız kardeşi aracılığıyla, arkadaşlarına iletiyorlar. A.Yavuz, F.Yalçın’a karakolu basıp, B.Doğan’ı kaçırsak mı diye soruyor. Kız kardeşinin getirdiği haber üzerine bu işten şimdilik kaydıyla vazgeçiliyor. Ancak Şato denilen  evin boşaltılması ve yeni tutulan, kimse tarafından bilinmeyen başka bir eve taşınmaları gerektiği konuşuluyor. F.Yalçın A.Turan ve A.Yavuz’un hemen diğer eve geçmesi konusunda anlaşıyorlar. Bu görüşme Şato denilen ve AYHAN Yavuz’un çatışarak kaçmaya çalıştığı ve yaşamını yitirdiği evde yapılıyor.  Aynı akşam saat 7-8 sularında polisler B.Doğan ile birlikte eve geliyorlar. B.Doğan arabada bekletilirken, polis evi sarıyor ve çatışma başlıyor. Çatışmada AYHAN Yavuz yaşamını yitirirken, A.Turan kaçmayı başarıyor. Ancak Kayseri’yi çok iyi bilmemesi nedeniyle birkaç sokak sonra yakalanıyor. 09.12.1979  tarihi gecesinde operasyona devam ediliyor.

Sabaha karşı 10.12.1979 tarihinde, İ.Altuntaş, F.Yalçın, E.Kasar, S.İplikçi, N.Şener, G. Baştaş, F.Yarkın, Ö.Has, A.Kaya, L.Doğan, H.Doğan, N.S.Çetiner, F.Kaya, E.Akgün, yakalanıyor. Ve sonrasında operasyonlar bir süre daha devam ediyor.

B.Doğan “ben evin boşaltıldığını düşündüğüm için, yakalandıktan 4-5 gün sonra o evi verdim diyor. Kendisinin polis tarafından örgüt ile ilişkilendirilmesini ise Ankara’dan verilen  kod isimler bağlıyor. Tam beni serbest bırakacakları zaman, polis benim ve  yönetici durumunda olan arkadaşların tümünün kod adlarını vererek, bu kişileri  yakaladıklarını söyleyince bende direnemedim” diyor.  B.Doğan, 13 kişiyi aynı anda veriyor ve  Banka soygunu dahil olmak üzere  pek çok eylemi üstleniyor. A.Yavuz’un o evde çıkmasına ihtimal vermediğini,ısrarla  ifade ediyor. Yaşı o zaman daha 19 ve Kayseri il komitesinde.

F.Yalçın bu konuda B.Doğan’ı doğrular nitelikte açıklamalar yapıyor. Şato denilen evin boşaltılası gerekiyordu. Neden boşaltmadılar, bilmiyorum diyor. Aynı gece yarısına doğru F.yalçın ve diğer bir grup arkadaşı yakalanıyor.

Kayseri yakalanması Ankara’dan geliyor. İlk yakalanan kişi B.Doğan. Sonrası bilinen bir süreç. Kayseri operasyonundan bir gün önce- (daha önce de olabilir, çünkü iddianamede ki tarihler bu konuda sağlıklı bilgi vermemektedir.) İ.Köylü Ankara da yakalanıyor.


Kayseri yakalanması Günay Karacadan önce başlıyor. Kayseri  ve İstanbul yakalanmalarının sorumlusu G.Karaca değildir.   G. Karaca, nerden verildiği bilinmeyen bir bilgi ile İstanbul’da öğrenci yurdunda 12.12.1979 tarihinde yakalanıyor. Yurttaki dolabında silah, örgütsel doküman ve bir miktar para çıkıyor. G.Karaca evlerine gidip kaldığı, kimi insanlarla buluştuğu yerler olarak  birkaç ev veriyor. C.Çelik ve birkaç kişi bu evlerde yakalanıyor. Bu insanlar sempatizan durumundadır. Asıl İstanbul  darbesi H.Yılmaz’ın yakalanmasıyla başlıyor. H.Yılmaz  30.12.1979 tarihinde G.Karaca’nın muhtemelen bilmediği bir ilişkinin evinde yakalanıyor. H.Yılmaz yakalandığında  G.Karaca, tutuklanmış ve cezaevine konulmuştur..  G.Karaca her fırsatta H.Yılmazı kendisinin yakalatmadığı  ısrarla söylüyor. Yakalattığı kişileri de isim isim vererek kabul ediyor.

G.Karaca kısa bir süre sonra İstanbul’dan alınarak, uçak ile Kayseri’ye sorguya götürülüyor. Kayseri de yakalan arkadaşları ile yüzleştiriliyor. Daha sonra uçak ile Ankara’ya kayseri  de yakalanan arkadaşları ile birlikte getiriliyor. Ankara dal da sorguda, 10 gün kadar diğer arkadaşları ile birlikte kalıyor. Burada H.Yılmaz ve İ.Köylü ile yüzleştiriliyor ve tanıyıp tanımadığı soruluyor.Tanıdığını kabul ediyor. Sonrası cezaevi.

Bir önemli bilgi, G.Karaca yakalanmadan 15 gün kadar önce Genel komite üyeliğinden alınıyor. Bu durum Niğde Cezaevine  giden F.Yalçın’a deklare ediliyor. F.Yalçın Kayseri’ye dönüşü sonrasında,  G.Karaca’nın bu durumunu  il komitesinde ki arkadaşlarıyla paylaşıyor. Kayseri ve çevre örgütlenmeleri, Genel Komite de temsil edecek kişinin belirlenmesi sürecine giriyorlar. Sonrasında yakalanmalar başladığı için süreç tıkanıyor.


Haydar Yılmaz’ın kaldığı evi kim verdi?

Aynı tarihlerde tahliye olan sızıntı İ.Yalçın’ın bu süreçteki rolü nedir? 

Haydar Yılmaz yakalanmadan önce İ.Yalçın ile görüştü mü? Haberleşti mi?

Günay Karaca’yı kim polise verdi?

Tüm bu soruların yanıtı, bir tarihsel sürecin açıklığa kavuşturulması açısından önemlidir. Bu yönde ki çalışmalarımız devam etmektedir. Ulaştığımız bilgileri paylaşacağız.

Sürecek…

Öner Ödemiş
24 Ağustos 2010

 

183. DOSYA TIKANIŞ

TIKANIŞ
İtirafçı Engin, MİT İbrahim ve Joker Haydar’ın
YALAN SENARYOLARDAN BİRİ DAHA BAŞLARINA YIKILDI

Mihrac Ural
24 Ağustos 2010
Milletvekili dedeme taktılar. Her zaman yaptıkları gibi, yalan senaryolarına ne belge ne kanıt getirme ihtiyacı duydular.  İtham, karalama, şaibe onların işi. Oysa basit ve herkese gerekli olan kural iddiayı ispat iddia sahibine aittir.
İbrahim Yalçın MİT ajanıdır dedik, el yazılı belgeyle bunu kanıtladık; MİT’le olan ilişkisini detayıyla anlatan itirafnamesini yayınladık. Bir eksik kaldı MİT’le ne zaman ilişkiye geçtiğidir. Bunun cevabını da ortaklarından bekliyoruz. Verilen uç farklı ve çelişkili tarihi netleştirmelerini bekliyoruz.
Engin Erkiner itirafçıdır dedik, kendi imzasıyla, polisteki itirafnamesini yayınladık. Şimdi yeni sorular var, 12 Mart 1971’de tutuklanmaktan onu koruyan gücü ve İlkerlerin katledildiği Beylerderesini nasıl ihbar ettiğini soracağız. Beklesin.
Şimdiki tıkanmalarını merhum dedem sağladı. Ona sataştılar, laneti enselerine yapıştı.
24 Ocak 1977’de ölen dedem Suphi bedir Uluç’u, önce karalayıp sonra yaşıyor sanarak, benim tutuklanmalarıma, mahkemelerime müdahale edip koruduğunu yazdılar.
Oysa benim polise afişe edilmem, İtirafçı Engin’in polisteki itiraflarıyla başlar, 19 Ağustos 1977. Yani dedemin ölümünden çok sonra.  
Yakalanmam ise 10 Mart 1978, merhum dedemin kemikleri biletoprak olmuştu.  Kişi hesapsız sallayınca öyle olur.
Suratlarında bir tokat gibi patlayan, dedemin ölüm tarihini açıkladım (24 Ocak 1977). Yalan kurgu senaryolarından birini daha başlarına yıktım.
Dillerine bu kadar doladıkları edemin adını bile doğru yazmayı beceremeyen bu insanlar, gerçekle yüz yüze kalınca ne okurlarından özür dilediler ne de kendileri utandılar. Her ahlaksızın durumu ne ise öyle kaldılar.
Böyle olacağı belliydi.
Bu nedenle onlara şunu söylemiştim: “Bir akıllı çıksın da bunlara ‘bu kadar kaba yalanla bir şey olmaz’ desin ve yazılarına yeniden balans ayarı yapsınlar diye tavsiyede bulunsun, derim. Joker ararken joker olmak bu olsa gerek.” (182. DOSYA. Aptallıkta Rekora Koşan Muhbir Şebekesi)
Önceki yazımda Joker Haydar “adam değildir”, dedim. Sinir krizi geçirmiş zavallı.

Adam olsa, yaptığı bu ahlaksızlıktan dolayı en azından okurlarından özür dilerdi. Adam olmayınca okuru da kendi gibi sanıyor. Bu ufaklığı geçiyorum.
Jokerin imdadına İtirafçı Engin Erkiner yetişti. Ama ne yetişme. Kılavuzu karga olanın hali…
Balans ayarları bile ağza yüze bulaşan cinsten bir komiklik. Deden ölmüşse seni korumaları için arkadaşlarına devretmiştir. Eh bu kadarcık da olacak yani….
Ama bunu önceden söylemek gerekti, yalan açığa çıkıp, senaryo başlarına yıkılınca değil. Bunu da git külahıma anlat derler…
Dedem Suphi bedir Uluç (Bedii değil), Milletvekilidir, demokrattır, DP iktidarına ve Menderes’in sivil diktatörlüğüne karşı direnmiştir, zindana atılmış, süründürülmek istenmiştir (Milliyet Gazetesi Arşivi; 27 Nisan 1960). Devletle işi yoktur, bir halk adamı olarak yaşadı bir halk adamı olarak öldü. Cumhuriyet ve laiklik ilkelerine bağlı olması, CHP’de emek vermesi kendi kimliğini inkar anlamına da gelmiyor.
Bu demokrat insanı kirletmek için onu karalamak, devlet adamı yapmak utanç verici haysiyetsiz bir çabadır. Bu ahlaksızlık Özel harp dairesi insanlarının işidir. İtirafçı Engin bu işin müptezelidir.
Görüleceği gibi, yalanın ipi kısadır. Öyle oldu. Joker haydar hızını almayıp sallamalarını hızlandırıp risklerini  yüzde yüzden, yüzde bine çıkarıp kalıbını basınca” yıkımda felaket oldu; adamlar borsada oyun oynadıklarını sanıyorlar ya…
Ya herro  ya merro…
Söylemiştim joker Haydarı ciddiye almıyorum. O, “bu bataklıkta ben de varım, beni de görün diyor”. Görmüyorum…
Yazılarına, iki de bir balans ayarı yapacaklarına, işledikleri cürümlerin, yaydıkları kirliliğin hesabını yapsınlar ve sonuçlarına nasıl katlanacaklarını düşünsünler.

23 Ağu 2010

DUYURU 2010 - 19. BOYKOT

 THKP-C(Acilciler) Basın Açıklaması 
23 Ağustos 2010 / No: 19

THKP-C (Acilciler)
KARARIMIZ BOYKOT

Bu referandum, gerici sistem lehine bir kimlik yok etme operasyonudur; oyunu kime verirsen ver sonuçta O kazanacak,
Halk kaybedecektir.

BOYKOT halkın özgürlüğüdür, bağımsız siyasi iradesi ve kimliğidir. Referandum pazarında siyasi partilerden birine sayısal katkı olmamak için, bu Pazar paylaşımında birilerinin yörüngesinde dönmemek için kimlik sahibi olmak gerek.
Bu bir tutumdur.
Bu tutumu kendini BOYKOT olarak ifade eder.


12 Eylül 2010 Anayasa referandumu dolaysıyla oy kullanacak halkımız, bir kez daha önemli bir sınavla karşı karşıya bulunmaktadır.

Bu sınav EVET, HAYIR ve BOYKOT olarak üç cephe de sürmemektedir.

Bu sınavın birbirinden farklı nitelik duruşuyla sadece iki cephesi bulunmaktadır. Bir tarafta, sistemi temsil eden güçlerin oluşturduğu EVET ve HAYIR cephesi yer alıyor. Diğeri tarafta ise bu cephenin yörüngesinde halkı aldatmayı ret eden, siyasal kimliğini ve rengini halkın çıkarlarından yana tespit edip, bağımsız siyasi kararını koruyan BOYKOT cephesi yer almaktadır.

EVET ve HAYIR tercihleri arasındaki çatışmanın gürültüsü kimseyi aldatmasın. Bu gürültünün ortak zemini statüleriyle, yasa ve kurumlarıyla süre giden tüm sorunlarımızın kaynağını oluşturan ve ülkemiz gerçekliğiyle tarihsel bir çatışma içinde olup sorunlarımızın, kaoslarımızın kaynağını oluşturan siyasal sistemdir.  Bu sistem paydasında EVET demek ile HAYIR demek arasında sonuç açısından hiçbir farkı yoktur; iki eğilim, aynı sistemin zemini içinde kalmayı öngörmektedir. Bu nedenle Referandum, bir halk oylamasından çok, seçmenin oyunu kapmak üzere Pazar savaşı veren partiler arasında bir kamuoyu yoklamasına dönüşmüştür.

EVET diyenler AKP’nin, HAYIR diyenler ise ulusalcı-milliyetçi partilerin oylarına sayısal bir katkı olmaya mahkumdur. Bu mahkumiyette, halkın çıkarı halkın siyasal tercihleri ve kimliği bulunmamaktadır. Oysa demokratik anayasa arayışının temel meselesi halkın tercihlerini ve ülke gerçeklerinin gereklerini, hukuki bir metin üzerinde tanımlayıp, haklarının vermesidir. Bu referandumda EVET ya da HAYIR kısır döngüleri içinde gerici sisteme angaje olmaktan başka bir sonuç yoktur.

Halkımız kimliğinin özgürlüğünü aramaktadır. Kendi çıkarların,ı kendi siyasal tercihlerini aramaktadır. Farklılıklarının tedirginliğini gidermek, barış içinde bir arada yaşamanın güvencelerini sağlamak istemektedir. İç savaşı kışkırtan kirli savaş telalarlının, milliyetçi bölücülerin yollarını kesmek istemektedir. Bunun için siyasal tercihine uygun alternatifler aramaktadır. Bu tercihleri ifade eden siyasal kimliğiyle oy hakkını değerlendirmek istemektedir. Kimseye angaje olmadan, kimsenin yörüngesinde sayısal bir dolgu unsuru olmaya düşmeden, bağımsız iradesiyle, demokrasi ve özgürlük tercihlerinin ikamesini sağlayacak bir duruş sergilemek istemektedir. Bu duruş EVET ya da HAYIR eğilimlerinde değildir.

Halklarımızın tercihi, uğruna mücadele edebileceği, arkasında durabileceği gelecek için bu günden atılmış bir adım olmalıdır. Bu adım, siyasi parti pazarında kaybolun bir sayı olamaz. Azınlıkta olsa da bu tutum bir kimlik tanımlaması olmalıdır.

Halkın davaları ne bir referandumda ne de beli bir zaman dilimine kurban edilmeyecek kadar kazanması muhkem olan davalardır; bu davaların sayılarla ölçülmesi yanlışların en büyüğüdür. Halkların gerçek talepleri adına, bir kimlik ifadesi olacak tutum, bu günün referandumunda BOYKOT tutumudur.

BOYKOT, özgürlüktür, kimseye bağlı olmayan kendin olmaktır.  

BOYKOT, bu referandumun tek seçenekli anti demokratik yapısına karşı da bir duruştur.

Bu referandum önümüze tek seçenek koymuştur. Darbecilerin 82 anayasasındaki 26 maddenin değişikliği için getirdiği önermeden başka bir alternatif yoktur; 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesinin eli kanlı generallerini de yargılamaktan kurtaran bir önermedir.

Tek seçenekli önermesiyle en anti demokratik bir referandumu olarak, ya 82 anayasasının devamı olan pakete ya da 82 anayasasına davam dayatması bağımsız iradeyle tercih şansını yok etmektedir.

Bu referandumda halktan istenen, aynı madalyonun farklı yüzlerinden birine oy vermektir. Bu yanıyla halkın tercih farklılığı hakkı gasp edilmektedir.

Bu referandum gerici sistem lehine bir kimlik yok etme operasyonudur; oyunu kime verirsen ver,  sonuçta O kazanacak, halk kaybedecektir.

Bu tuzağa karşı BOYKOT halkın özgürlüğüdür, bağımsız siyasi iradesi ve kimliğidir. Referandum pazarında siyasi partilerden birine sayısal katkı olmamak için, bu pazar paylaşımında birilerinin yörüngesinde dönmemek için kimlik sahibi olmak gerek. Özgür iradenin tutumu olarak BOYKOT bunu sağlayacak tek yoldur.

Ülkemizin anayasa hikayesi 135 yıllık bir serüvendir; 5 anayasa oluşturmuş, yüzlerce değişiklikle her anayasayı elek haline getirip tarihe gömmüştür. Ancak toplumsal barışı sağlayacak, toplumun ve ülkemiz halklarının tümünü temsil edecek, adil ve demokratik bir anayasa oluşturulamamıştır. Bunun temel nedenlerinden biri, tarihte oluşturulan 5 anayasasının ortak çizgisinde yatmaktadır.  Bu algı her defasında “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez  diye belirtilen maddelerde yatmaktadır.

Demokratik bir anayasanın “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” maddeleri olamaz. Bu algı tek milletli, anti demokratik bir algıdır; Anadolu mozaik dokusuyla, çok uluslu, çok inançlı örgüsüyle çelişkilidir. Tüm sorunlarımızın kaynağında da bu gerçeğin anlaşılmaması ve içselleştirilmemesi yatmaktadır. Bu nedenle tüm maddeleri demokratik olsa da tek milletli bir anayasa demokratik bir anayasa olamaz diyoruz; bu coğrafyayı, ortak ülkemizin barış ve güvenliğini, ortak yaşam ve geleceğini böylesi algılar sağlayamaz. Unutulmamalı ki, kaoslarımızın, risk ve güvensizlik içinde yaşamamızın nedeni de bu tekçi algıdır.

13 Eylülde ölü doğacak bu anayasa paketi, yeni ve demokratik bir anayasa için mücadelenin de başlangıç işareti olacaktır. Bu gerçeklerin açıkça belli olduğu bir referandumda EVET ya da HAYIR oy kullanmak kendini aldatmaktır. Kimliğini kendi elinle yok etmektir.

THKP-C (Acilciler) olarak halkımıza çağrımız,

Ortak ülkemizin barışı için, birlikte yaşamın güvencesi için, gerçek anlamda demokratik, tüm farklılıklarımızı tanımlayan, hak ve hukukunu yasa ve kurumlarla güvenceye alan bir anayasa için mücadeleye çağrıdır.

Bu çağrının referandumda ki ifadesi bir kimlik ifadesidir. Halklarımız,  bağımsız siyasal tutumunu, özgürlüğünü, sistemin hiçbir gücüne mahkum olmadığını, yörüngesinde durmadığını, BOYKOT tutumuyla dile getirmelidir.

BOYKOT ÖZGÜRLÜKTÜR, BAĞIMSIZ SİYASİ İRADELERİN TUTUMDUR, KİMLİKTİR.


THKP-C(Acilciler)

23 Ağustos 2010