7 Oca 2010

154.dosya: TDAS'I KİM YAZDI ?


Mihrac Ural
13 Ocak 2010

Yüksel Eriş;

“TDAS, birçok yoldaşın farklı hazırlıkları ve katkılarıyla yazılmış bir broşürdür"

Ömür Karamollaoğlu;

"Hiç bir yazı mutlak doğru değildir. Her yazı geliştirilebilir, önemli olan bunu mücadele sürecinde yapmaktır. TDAS'a gelince; bu temel yazımız ilker Akman'ın yoğun emeğiyle, onun öncülüğünde yazılan ortak bir yazıdır."

Rıza Salman'ı bağlayan görüş olarak HDÖ;


"Üçüncü baskı yapılırken, broşürün hazırlanmasında ve yayınlanmasında yer almış pek çok yoldaşımız artık yaşamamaktadırlar. TÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİSİ-CEPHESİ / HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ 1993" (Ag. link http://www.kurtuluscephesi.com/eris/tdas.html )

***

1978-79 dönemi HDÖ-ACİL ayrışmasının teorik tartışmaları sürerken, Rıza Salman'la ceza evi mektuplaşmaları devam ediyordu. Bu yazışmalarda TDAS'a tek satırla da olsa sahip çıkmamıştır. Bizim siyasal şemsiyemiz altında, savunduklarımız Rıza'nın inatla savunduğu "kır gerillası, halk savaşı, kırlardan şehirlerin kuşatılması" iddialarına cevap olarak veriliyordu. TDAS'a ilişkin bir sahipleniş göstermezken, "Ben TDAS'ta konuları şöyle ortaya koydum ama sonra farklı düşündüm " de demiyordu.


Broşürü kendisi yazmış ya da, yazımında katkısı olan birinin refleksi böyle olamazdı Bu verilerin çözümlemesi çok açıktır. İtirafçı Engin TDAS'la iç dünyasında bir bağlantı sahibi olmama psikolojisiyle böyle davranmaktaydı.


TDAS 1974-75 tarihleri arasında yazılmıştır. HDÖ-ACİL ayrılığı 1979'da tamamlanmıştır. Bu arada geçen zaman 4-5 yıllık bir süredir. Tüm ön yargılarımızı bir kenara koyarak düşünelim:


1- Bu 4-5 yıllık süre içinde hiç bir makale, bildiri, yazı ve yorumun yazılmamış olması. Ülkemiz tarihinin en önemli kesiti olan bu dönemde, binlerce siyasal olayın ortamında TDAS algılarının yorumlarıyla tek bir satırlık yazının yazılmaması dikkat çekicidir.


Böylesi bir broşürü yazan kişinin hiç bir hal ve koşul altında, o kesitin askeri bakış açısının baskısı altında da olsa, yayınlanmasa da, basılıp dağıtılmasa da bir tek satır yazı yazmamış olması, tutarlı bir davranış değildir.


2- Bu yıllar içinde TDAS-I yazıldığına göre, TDAS–II neden yazılmamıştır. TDAS-I ‘ i yazan kişi ya da kişiler TDAS-II ‘ de ne yazacaklarını, en azından taslak olarak bilmeleri gerekir var sayımından yola çıkarak, TDAS-II yazılmasa da onun yerine geçecek bölüm, makale, yazım yapmaları en normal davranış olacaktı. Ancak bu da yapılmamıştır.


3- İlker Akman yoldaşın, "Mevcut Durum ve Devrimci Taktiğimiz" yazısıyla belirginleşen, günceli yazma, gelişmelere ilişkin yazım çalışma mantığı, Beylerderesi katliamında şehit olmasıyla sona ermiştir. Bu iradenin ortaya koyduğu algı ile sonradan ortalığa hakim olan algı arasındaki fark, TDAS sonrası yazım sürecinin dumura uğramasını da izah eder niteliktedir. Bu da İlker Akman’ın TDAS’ın yazılımındaki yerini ve birincil rolünü izaha yeterlidir.


Bu çözümlemeleri derinleştirmek mümkündür. Ancak açıkça belli olan bir gerçek var ki, İlker’lerin ölümüyle birlikte birçok şey darbe yemiştir. İrade yetmezliği ortaya çıkmıştır. Neyin nasıl yapılacağı konusuna cevap verebilecek, etkin, öncü bir irade kalmamıştır. Bu da TDAS'ı yazan, derleyip ortaya çıkartan iradenin yok olduğuna güçlü bir işarettir. Bu irade olmayınca ne TDAS-II, ne de onun yerini tutabilecek bir yazım faaliyeti ortaya çıkmamıştır.


Tablonun bu verilerinde, itirafçı Engin Erkiner'in karar sahibi, irade beyan edebilecek ya da böylesi bir broşürün yazılımını başarabilecek kapasitede olmadığı görülmektedir. Zaten kendisinin bu iddiayı çok ürkekçe,sanki birileri sırtına yıkmış gibi yapması da buradan geliyor. HDÖ'cülerin resmi yayınlarında (o kesitin yaşayan tek kişisi olması itibariyle Rıza Salman’ın) “TDAS kolektif olarak yazılmıştır” beyanı, bunu tartışma götürmez bir kesinlikle ortaya koymaktadır.


Türkiye Devriminin Acil Sorunları (TDAS) adlı broşürü kimin yazdığının gerçekte bu gün için pratik bir önemi yok. Bu soru Acil tarihi yazımıyla ilgili bir boşluğun doldurulması ve okurun elinde sağlam bir tarih bilgisi, her konusu belge ve kanıtlarla beslenmiş, akademik değeri olan örgüt tarihi yazabilmek için gereklidir. Ayrıca belgesiz kanıtsız tarih yazımına karşı, duyum, söylence, ölü konuşturmacılığıyla oluşturulmak istenen yalan ve kurguların geçersizliği için bu soruyu araştırma gereği vardır.


1976'dan itibaren, İlkerler sonrası dönemde örgütün tüm kadro ve yöneticilerini yakından tanırım. Yüksel Eriş, Ömür Karamollaoğlu, Rıza Salman, itirafçı Engin Erkiner ve diğerleri. Bu insanların hiç birinden, TDAS'ın yazılmasıyla ilgili olarak "kolektif bir yazı" dışında tek bir cümle duymadım. İtirafçının TDAS'la ilgili duruşu ise, her zaman hayır hah bir tavır içindeydi. Şöyle ki; yazan insanlar çok iyi bilirler, emek verdikleri yazılara, makale, bröşür ve kitaplara daha ilgili olurlar. Aradan yıllar geçse de yeniden gözden geçirir hata ve eksiklikler karşısında yazılarının konumunu belirlemek isterler. İtirafçının TDAS’a yaklaşımı her zaman uzaktan uzağa bir durum seyretti.


Yüksel Eriş hocayı Antakya'daki örgütsel çalışmalar ve örgüt birimi toplantılarında misafir ettiğimiz zaman, uzun uzun sohbetlerimiz oldu. Örgütün bir mahalle biriminde (Orhanlı mah. Hac Halil Çıkmazındaki evde) yaptığımız toplantıda; Yüksel Hocanın dikkatini, üzerine notlar yazılmış TDAS broşürü çekmişti. İncelemeye başladı, broşür üzerindeki kısa cümleler, soru işaretleri, yıldızlar, altı çizili yerleri tek tek ve dikkatlice incelemesi, benim de ilgimi çekti.


Yüksel Hoca, bir kaç dakika devam eden bu durumun ardından, dönüp bana sordu; "Bu yazılar sana mı ait, eleştirdiğin, sorun gördüğün yerler mi var?" dedi.


Mahcup olmuştum. O koşullarda bir illegal yayın üzerinde sorgulayıcı cümleler yazmak, kutsal kitabı karalamak gibiydi.


Buna rağmen cevap olarak; " inceliyorum, konusunu iyi kavramak için kendi bilgilerimle uyumsuz olanlara not düşüyorum, ancak siz bununla neden bu kadar ilgili oldunuz, TDAS'ı siz mi yazdınız?" diye sordum. Yüksel Hocanın refleksi, TDAS'ı yazan birinin refleksiydi. Bende öylesi bir kanaat oluşturmuştu. Sorumun nedeni de buydu.


O da “Hayır. TDAS, birçok yoldaşın farklı hazırlıkları ve katkılarıyla yazılmış bir broşürdür" dedi. Tabi ki o zaman, kimdir nedir soruları sorulamazdı, buna gerek yoktu.


Güney bölgesi çalışmalarına, Ömür yoldaş, Şehit Yüksel Eriş yoldaştan sonra katıldı. Burada konu dışına çıkmak gibi olsa da, bu yiğit kadın için tüm Antakyalı devrimciler adına bir kaç satır yazmam gerekecek.


Biz Antakyalılar Ömür yoldaşı taparcasına sevdik. İnsanlığıyla, yüzünden düşmeyen gülümsemesiyle, aktiviteleriyle, gerekli olanı yoktan var etme hırsıyla ve bulduğu değerlere sarılmasıyla O, bizim için gerçek bir devrimci duruştu. Bu güne kadar, onu tanıyıp ta bu satırların yazarından farklı düşünen birine rastlamadım. Uzun süreler bizimle birlikteydi. İç içe, aileden biri gibiydi. Antakya devrimci hareketinin dokusu da bir aile gibidir, iyi kötü gün dostu bir aile. Yoldaşlık diye ayakları yere basan, feodal olmanın ötesine geçilip tüm renkleri ve farklılıklarıyla ortak bir tablo oluşturma diye bir şey varsa, o da Antakya devrimci hareketinin Acilciler tablosuydu.


Ömür'ün kod adı Ayşe’ydi. Ailemizin sevgisi o kadar yoğundu ki, ablam hamile olunca, "kızım olursa adını Ömür koyacağım" diye sevgisini dile getirirdi. Öyle de oldu. Ömür doğdu, Ömür ODTÜ Genetik Mühendisliğinden mezun oldu, doktorasını Duke Üniversitesinde bitirmek üzere. Ömür’ün yüreklerimizde kazandığı yeri, sevgimizi her şeyle gösterme çabasında olan Akdenizliler olarak, böyle ifade ediyorduk.


Ömür Antakya’da kaldığı süre içinde; baba evimde olduğu kadar, mahallemiz Dırdyak'ın (Orhanlı) Kurt Dere Çıkmazındaki tek odalı iki katlı örgüt evimizde kalırdı. Burada siyasi sohbetler yapar, bölge çalışmalarıyla ilgili gezilerimizi düzenlerdik. Bu süreçlerden birine, Rıza Salman’da katılmıştı. Yakın ilişkileri dikkat çekici olsa da evli olduklarını bilmiyorduk. (Ki, Antakya'nın Ömür sevgisi, Rıza'yı Niğde cezaevine kadar takip etti. Ziyaret günlerimizde annem yaptığı yemek ve pastalarda, tüm yoldaşlara olduğu gibi Rıza’nın da hissesini ayırırdı. 1979 sonları.)


Örgüt evindeki sohbetlerden biri de "Sovyet Sosyal Emperyalizm Tezlerinin Saçmalığı" üzerine bir tartışmaydı. Rıza, broşürün basılıp dağıtılmasına karşı rahatsızdı. Bunu bir biçimde ifade ederken, Ömür ise ortamı yumuşatma yönünde çaba sarfediyordu. Rıza geleneksel tutumuyla itici idi. Bizler de Rıza'ya; bu algıların yanlışlığını, bölgemizdeki örgütsel çalışmaların her konuda kitleye bilgi aktarımını, derneklerimizin, seminer çalışmalarımızın, tiyatro ve etkinliklerimizin mutlaka bir yayın faaliyetiyle desteklenmesi gerektiğini anlatıyor, bu tür yasakçı dayatmaları hesaba katamayacağımızı ifade ediyorduk. TEK YOL DEVRİM dergisinin, yazım ve basım çalışmalarında önemli mesafeler kat ettiğimizi anlatırken, bunun ülke çapına yayılması gerektiği üzerinde duruyorduk. Bu tartışmalarda Ömür sürekli denge rolü oynuyor, bir kırılma ortamının oluşmaması için çabalıyordu. Biz de onu kırmama adına, Rıza'yı bölgemizdeki kitle çalışmasının boyutları içine alarak, hatasını göstermeye çalışıyorduk.


Bu tartışmalar ortamında, TDAS’la ilgili görüş teatilerimiz de oldu. Ömür, broşürün yazımına ilişkin sohbetlerde, her zaman İlker Akman yoldaşı, ağırlıklı olarak öne çıkarırdı. TDAS konusu ile İlker yoldaşın adları birlikte anılırdı.


O dönemde, TDAS'ta yer alan "kır gerilla birliği" tespitiyle ilgili olarak, bölgemizde Amanos dağlarına çıkıp eğitim yapma kararımız oldu. Bunun ilk adımını, Amanos dağlarının uzantısı olan Habib el Neccar dağındaki uzun yürüyüşlerle de hayata geçirmiştik. Hızlı bir okuma devresindeydik. Bölgemiz, nüfusuna göre ülkede en çok sol kitapların satıldığı alan haline gelmişti. Kitap okuma ve araştırmalarımızla, bilgi birikimine ve oradan soyutlamalara kadar uzanan süreçler içindeydik; çünkü düzenli olarak yazıyor ve yayınlıyorduk.


Ömür’e olan yakınlığımız, kendi doğrularımızla TDAS arasında ortaya çıkan uyumsuzlukları rahatlıkla sohbetimize de imkan tanıyordu. O gün de TDAS benim için eklektik bir broşürdü. Bir elden bir akıldan hatta, ortak bir akıldan da çıkmamıştı. Broşür adeta farklı akıl ve kişilerin yorumlarını bir biçimde uyumlaştırıp, tampon cümlelerle desteklenerek ortaya konmuş gibiydi. Bu ayrıntılar o günün sorunu olmanın çok uzağındaydı, şehirler, mahalleler bölünmüş, kitle aktivitelerine yetişme sorunuyla karşı karşıyaydık. Buna rağmen Ömür’le kanaatlerimi paylaştım. Ömür bu yaklaşımlarımıza cevap vermekte her zaman zorlanmıştır. Böylesi bir sohbette, TDAS'ı kim yazdı? diye sordum.


Ömür, "Hiç bir yazı mutlak doğru değildir" dedi. "Her yazı geliştirilebilir, önemli olan bunu mücadele sürecinde yapmaktır. TDAS'a gelince; bu temel yazımız ilker Akman'ın yoğun emeğiyle, onun öncülüğünde yazılan ortak bir yazıdır." diye devam etti.


Rıza'nın bu yazımda yeri olup olmadığını sordum "evet onun da katkısı var" dedi. Ancak ayrıntıya girmedi. Israr etmedim. İtirafçı Engin'in adını bile anmadı, başka birileri de var demedi.


Kişisel kanaatlerim odur ki, Rıza Salman'ın TDAS’ın yazılımına bir katkısı olmuşsa, bu katkı II. Bölümle ilgili olabilir. Bu kanaatimi bugün de olduğu gibi koruyorum. Bunun nedeni ise TDAS II. Bölüm'ünde Latin Amerika rüzgarlarının esiyor olmasıdır; kır gerillası, halk savaşı, kurtarılmış bölgeler, askeri üsler, şehirlerin kırlardan kuşatılması, köylülüğün devrimin temel gücü olması vb. tespitlerin varlığıdır.


Bu tür sohbetleri Rıza’yla hiç yapamadık, onunla dünyayı algılama, bakış açılarımız farklıydı. Hiç bir zaman ısınamadık ve uyumlaşamadık birbirimizle. Niğde zindanında aynı koşullarda olmamıza rağmen, yine bu gerçekle yüz yüze kaldık. “Binboğa Tırmanışı” başlığını taşıyan 5. DOSYA'da konuyu tüm yönleriyle açıkladım (Bkz. http://acilciler-thkpc.blogspot.com/ ).


Acil ve HDÖ ayrışması öncesi, TDAS'ı kimin yazdığı konusunda sanırım herkesin ortak duyumu ve bilgisi bu sınırlarda dile getirdiklerimle uyum halindedir. O günden bu güne, farklı bir duyum ya da bilgi, belge ve kanıta rastlamadım.


O dönemin geride kalan tek tanığı Rıza Salman'dır. Rıza Salman, TDAS konusunda yaşayan tek şahittir. Rıza’nın da kanaatlerini, HDÖ sitesinde temsil edilen yazılarda açık ve net olarak ifade ettiği kanısındayım.


Devrimci hukuk algısının, her zaman için Burjuva hukuk algısından daha temkinli ve daha duyarlı olması gerektiğini savundum. İleri olmak bu alanda da ileri olmaktır dedim. Bu nedenle, siyasal husumetin olduğu bir koşulda, kişilerin duyumları bir yana, kendi açıklamaları, görgü tanıklığı, yaptıkları iddiaları da yeterli sayılamaz. Bu ilkelerin ışığında, söylentiler, ölü konuşturmacılığı, ikili yazışmaları tek taraflı ifşa ahlaksızlıklarının belge ve kanıt olarak ileri sürülmesi, sadece aptalca bir şeydir.


TDAS'ı kim yazdı sorusunu sorarken bu temel parametrelere sadık kalmayı önemsedik. Tersi iddialarda bulunanların yol ve yöntemlerindeki ilkellik ve hukuk dışı yaklaşımların etkisinde kalmadık, herkesin bir yolu vardı, gerçek geç kalsa da ortaya çıkacaktı, diye düşündük.


O dönemin bu soruya cevap verebilecek son kişisi Rıza Salman’dır. Bu şahısla hiç bir diyalogumuz olmamasına rağmen, onun kanaatlerini temsil eden ve TDAS'ın "Üçüncü Baskıya Önsöz" başlığı altında, THKP-C/HDÖ’ ye ait bir sitede dikkat çekici ayrıntılar buldum.


Bu sitede yazılanlar, TDAS'ı kimin ya da kimlerin yazmış olabileceğine olduğu kadar, TDAS'ı sahipleniş ve aidiyetinin bu çevreler olduğunu vurgulayan önemli bir belge niteliğindedir. TDAS'ın yazımıyla ilgili, örgüt imzası atacak kadar kendinden emin olan HDÖ'cülerin algısını buraya aktarmak konumuz ve sorumuz için çok önem taşımaktadır.


Bu arkadaşlar TDAS'ı üçüncü kez basıyorlar ve III. Basım için yazdıkları önsözde tartışmaya yer bırakmayacak ölçekte de şu cümleyi kuruyorlar:


"Burada TDAS-I ' in alıntı yöntemi hakkında kısa bir açıklama yapmak istiyoruz. TDAS-I ' de yapılan alıntılar ve atıflarda kullandığımız yöntem, tüm bilimsel yapıtlarda kullanılmış ve kullanılan bir yöntemdir." diyorlar. Burada "kullandığımız yöntem" diyerek, 1993 tarihi itibariyle, TDAS yazımında yer aldıklarını açıkça ifade etmiş oluyorlar.


Üçüncü baskıyı yapanlar bu broşürün yazımı bize aittir ve "...atıflarda kullandığımız yöntem, tüm bilimsel yapıtlarda kullanılmış ve kullanılan bir yöntemdir" diye açıkça ifade ediyorlar. (bkz. TDAS Üçüncü baskıya önsöz. İmza, "TÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİSİ-CEPHESİ / HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ 1993" http://www.kurtuluscephesi.com/eris/tdas.htm )


Bu önsözde broşüre sahip çıkış ısrarı, teorik bir metine sahip çıkışın çok ötesinde bir anlam taşıyor. Bunu da, biz Acilcileri, broşürün önermelerine sadık kalmamakla –ki, haklılar “biz bunları aştık, geride bıraktık, siyasal evrimimizin gerisinde kalmıştır” dedik- suçlamakta ve "TDAS-I ' i kendi sağcı anlayışları için kullanamayacaklarını" ifade etmektedirler.(Ag link).



Bundan da önemlisi, "broşürün yazımında çalışmış bazı unsurların, zaman içinde güçsüzlüğe düşerek saptıklarında…" (Ag. link) diye dile getirilen belirlemeler, broşürün gerçekten de birden çok kişi tarafından yazıldığına kuvvetli bir işarettir.


İlgili alıntıyı bütün olarak okuduğumuzda HDÖ'cülerin, TDAS'ı kim yazdı? Sorusuna açıkça yanıt verdikleri görülür.


"Yazıldığı dönemin ilişki ve çelişkileri içinde ortaya çıkmış bazı taktik belirlemelere stratejik anlamlar yükleyerek ortaya çıkan sağ-sapmalar, hemen her zaman TDAS-I ' i kendilerine dayanak yapmaya çalışmışlardır. Ancak her seferinde TDAS-I ' in bütünselliği karşısında yüzgeri edilmişlerdir. Bu konuda en tipik örnek, broşürün yazımında çalışmış bazı unsurların, zaman içinde güçsüzlüğe düşerek saptıklarında TDAS-I ' i kendi sağcı anlayışları için kullanamayacaklarını görmeleridir." (Ag. link)


Bu önsözün yazarı çok gergin. Haklı bir refleks gösteriyor olabilir. TDAS'a sahip çıkış refleksi bu broşüre emek vermiş birinin refleksidir. Bunu anlamak zor değildir. Bu nedenle, üçüncü baskıya önsözde de tutucu bir söylem yer almıştır.


"İşte bu özelliği ve moral niteliği, örgüt saflarında ortaya çıkan bir sağ-sapma tarafından hayasızca istismar edilmeye çalışılmıştır. THKP-C/HDÖ'nün kamuoyunda "Acilciler" olarak tanınmasından yararlanmak isteyen bir takım unsurların bu adla faaliyetlerde bulunmaları, bu adla özdeşleşen değerlerin tahrip olmasını getirmiştir.


Öncü Savaşını ve Halk Savaşını reddedenlerin oluşturduğu bir grup…" (Ag. link) diyerek ifade etmektedir.


Önsözün sonunu da açık ve net olarak, “TDAS'ın yazımında yer alan pek çok yoldaş artık yaşamamaktadır” diye bağlayıp, örgüt imzasını atmaktadır.


"Üçüncü baskı yapılırken, broşürün hazırlanmasında ve yayınlanmasında yer almış pek çok yoldaşımız artık yaşamamaktadırlar. TÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİSİ-CEPHESİ / HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ 1993" (Ag. link http:// www. kurtuluscephesi.com/eris/tdas.html)


Buna karşı, itirafçı Engin Erkiner’in tersi yönde hiç bir ısrarı ya da iddiası da olmamıştır. Ayrılık süreci içinde de bu tür söylemlere tek bir yerde, tek bir cevap dahi vermemiş olup; bunu sözlü olarak da dile getirmemiştir.


1978-79 dönemi HDÖ-ACİL ayrışmasının teorik tartışmaları sürerken, Rıza Salman'la ceza evi mektuplaşmaları devam ediyordu. Bu yazışmalarda TDAS'a tek satırla da olsa sahip çıkmamıştır. Bizim siyasal şemsiyemiz altında, savunduklarımız Rıza'nın inatla savunduğu "kır gerillası, halk savaşı, kırlardan şehirlerin kuşatılması" iddialarına cevap olarak veriliyordu. TDAS'a ilişkin bir sahipleniş göstermezken, "Ben TDAS'ta konuları şöyle ortaya koydum ama sonra farklı düşündüm " de demiyordu.


Broşürü kendisi yazmış ya da, yazımında katkısı olan birinin refleksi böyle olamazdı Bu verilerin çözümlemesi çok açıktır. İtirafçı Engin TDAS'la iç dünyasında bir bağlantı sahibi olmama psikolojisiyle böyle davranmaktaydı.


TDAS 1974-75 tarihleri arasında yazılmıştır. HDÖ-ACİL ayrılığı 1979'da tamamlanmıştır. Bu arada geçen zaman 4-5 yıllık bir süredir. Tüm ön yargılarımızı bir kenara koyarak düşünelim:


1- Bu 4-5 yıllık süre içinde hiç bir makale, bildiri, yazı ve yorumun yazılmamış olması. Ülkemiz tarihinin en önemli kesiti olan bu dönemde, binlerce siyasal olayın ortamında TDAS algılarının yorumlarıyla tek bir satırlık yazının yazılmaması dikkat çekicidir.


Böylesi bir broşürü yazan kişinin hiç bir hal ve koşul altında, o kesitin askeri bakış açısının baskısı altında da olsa, yayınlanmasa da, basılıp dağıtılmasa da bir tek satır yazı yazmamış olması, tutarlı bir davranış değildir.


2- Bu yıllar içinde TDAS-I yazıldığına göre, TDAS–II neden yazılmamıştır. TDAS-I ‘ i yazan kişi ya da kişiler TDAS-II ‘ de ne yazacaklarını, en azından taslak olarak bilmeleri gerekir var sayımından yola çıkarak, TDAS-II yazılmasa da onun yerine geçecek bölüm, makale, yazım yapmaları en normal davranış olacaktı. Ancak bu da yapılmamıştır.


3- İlker Akman yoldaşın, "Mevcut Durum ve Devrimci Taktiğimiz" yazısıyla belirginleşen, günceli yazma, gelişmelere ilişkin yazım çalışma mantığı, Beylerderesi katliamında şehit olmasıyla sona ermiştir. Bu iradenin ortaya koyduğu algı ile sonradan ortalığa hakim olan algı arasındaki fark, TDAS sonrası yazım sürecinin dumura uğramasını da izah eder niteliktedir. Bu da İlker Akman’ın TDAS’ın yazılımındaki yerini ve birincil rolünü izaha yeterlidir.
Bu çözümlemeleri derinleştirmek mümkündür. Ancak açıkça belli olan bir gerçek var ki, İlker’lerin ölümüyle birlikte birçok şey darbe yemiştir. İrade yetmezliği ortaya çıkmıştır. Neyin nasıl yapılacağı konusuna cevap verebilecek, etkin, öncü bir irade kalmamıştır. Bu da TDAS'ı yazan, derleyip ortaya çıkartan iradenin yok olduğuna güçlü bir işarettir. Bu irade olmayınca ne TDAS-II, ne de onun yerini tutabilecek bir yazım faaliyeti ortaya çıkmamıştır.


Tablonun bu verilerinde, itirafçı Engin Erkiner'in karar sahibi, irade beyan edebilecek ya da böylesi bir broşürün yazılımını başarabilecek kapasitede olmadığı görülmektedir. Zaten kendisinin bu iddiayı çok ürkekçe,sanki birileri sırtına yıkmış gibi yapması da buradan geliyor. HDÖ'cülerin resmi yayınlarında (o kesitin yaşayan tek kişisi olması itibariyle Rıza Salman’ın) “TDAS kolektif olarak yazılmıştır” beyanı, bunu tartışma götürmez bir kesinlikle ortaya koymaktadır.


HDÖ-ACİL ayrışma süreci ve sonrası durum


İtirafçı, üzerinden henüz 5 yılı geçmemiş böylesi bir siyasal kanaatin ifade edildiği, TDAS’ta belirlenen "kırların temel mücadele alanı, köylülüğün temel güç olması. Halk savaşıyla şehirlerin kırlardan kuşatılarak devrimin olacağı" çözümlemesine tam karşıt bir iddiayı, iki örgüt oluşturacak bir bölünmeyi öz eleştiri ve önceki yazımı eleştiriye tabi tutmadan savunmak durumunda kalmıştır.


O günün nesnel ortamında, kişilerin içinde bulunduğu çok yönlü ruh hallerinden kaynaklanan böylesi bir duruşu izah edebilmek adına şunlar ileri sürülebilir:


Birincisi; İtirafçı akıl almaz bir teslimiyetle "polise yardımcı olmak amacıyla" tek bir tokat yemeden örgütü yıkıma götüren itiraflarda bulunmuştur. Bunun ezikliği altındadır. Bununla da kalmayan başka önemli bir durum daha bulunmaktadır. Rıza Salman, itirafçıdan önce yakalanmıştır. Üstelik örgüt daha geniş ve önemli kadrolarla ülkenin farklı alanlarında etkince çalışma halindedir. Ancak Rıza polis işkencesinde sağlam durmuştur. Kimseyi ele vermemiş, örgütü korumuştur (bu tutumun önemli olduğunu bir kez daha beyan etmek gerek).
Örgütte bilmediği hiç bir şey olmamasına karşın, örgütü koruyan Rıza, duruşuyla İtirafçı Engin’i ezmiştir. İtirafçı, Rıza karşısında dik durma şansını kaybetmiştir. Bizimle aynı zindanda bulunmakta ve kitle etkinliğimizle, kadrolar üzerindeki yaptırımlarımızla, ziyaretçi yoldaşların yoğunlukları karşısında en uygun tercih olarak siyasal görüşlerimizi kabul etmeyi kararlaştırmıştır. Siyasal sürecini yakından gözleyenler, bu kişinin bulunduğu ortamda araziye uyum sağlamadaki yeteneğini iyi bilirler.


İkincisi; itirafçının TDAS'la uzak yakın hiç bir ilgisinin olmamasıdır. TDAS farklı kişilerce hazırlanmış, o da bunu daktillo ederken uyumlaştırma, tampon cümleleri yerleştirme gibi bir görev almıştır. Bu nedenle TDAS'ın içeriğindeki tezleri sahiplenme eğilimi göstermemiştir.



Her iki halde de TDAS'ı kim yazdı? Sorusunun cevabında, bu itirafçının ciddi bir yerinin olmayacağı açıktır.


Buna eklenmesi gereken önemli bir veri de; İtirafçının 1979'dan, Acilcilerden ayrıldığını açıkladığı 9 Ağustos 1982 tarihli "Açık mektup"una kadar, yani Acilci kaldığı 3 yıl içinde (ki, bunun 1,5 yılı dışarıda geçmiştir, yani hiç bir yetkisi olmayan 1,5 yıllık Acilcilik) siyasal evrimimize katkı sayılabilecek tek bir yazısı bulunmamaktadır. İddiasını ettiği kimi makaleler ise, temel perspektiflerimizde küçük dolgu işlevi dahi görmemiştir. Konya cezaevinde yazılan tüm yazılar daktiloya alınmıştır ve örgüt arşivinde orijinal ilk nüshaları bulunmaktadır. "Daktillomuz olmadığı" iddiasıyla, "el yazısı olarak yazdım" yalanını, koğuşta, kitap okurken çekilmiş fotoğrafımda yer alan daktillo görüntüsü yeterince açığa vurmaktadır.

Sonuç olarak,
Elimdeki veriler, o dönemin en üst yöneticileriyle yaptığım bire bir konuşmalar, uzun süre birlikte kaldığım kadrolar ve yukarıda dile getirdiğim mantık karşılaştırmalarına dayanarak diyorum ki, itirafçı Engin Erkiner bir yalancıdır.
TDAS'ın yazılmasında ciddi bir rolü yoktur.


Bu yazının konusunun tek bir önemi var. O da, örgüt tarihimizin yazımında, belgelerin ortaya konmasıdır. Bu gün çok geride kalmış bir broşürün, kim tarafından yazılıp yazılmaması ancak böylesi bir tarih yazım kaygısında anlam taşır.
Bu nedenle tekrar edeceğim,

Yazdıklarımız ve yaptıklarımızla değil, yazamadıklarımız ve yapamadıklarımız nedeniyle kendimizi sorgulamalıyız.