30 Eki 2011

THKP-C(Acilciler) 34. duyurusu ( IRKÇILIK-MİLLİYETÇİLİK BÖLÜCÜLÜKTÜR)




THKP-C (Acilciler) Basın Açıklaması  
29 Ekim 2011 / No: 34

IRKÇILIK – MİLLİYETÇİLİK
BÖLÜCÜLÜKTÜR 


Ülkemizde hiçbir şey yerli yerine oturmamış durumda. En küçük bir sarsıntı, oturmamışlığın ağır faturasını gözler önüne seriyor. Ya ciddi bir dış politik karar anında ya da ekonomik sarsıntı da ya da doğal bir afet koşulunda kimliksizliğimiz, dengesizliğimiz, demokratik bir zeminde uyumlaştırılmamış, zorla bastırılan farklılıklarımız hızla çatışmalı bir gerginliğe tırmanıyor. 

Ülke yapılanmamız, yüzyılların evrim sürecinde uyumlu bir bütün yaratamamıştır; her şeyimiz eklektik, organik bir bütün olmanın çok ötesinde, siyasal ve askeri zorla bir arada tutulan görüntüsel bir bütünlük içindeyiz. Bunun son halkasında kimlik bunalımı diye tanımlanacak veriler, ülkemiz farklılıklarının, ayrışma yönünde birbirinden kopma noktasına doğru yuvarlanmasına yol açmaktadır.

 Tarihten gelen bir sonuçtur bu; Orta-Asya’dan batıya doğru göçebe olarak süren toplumsal yaşamın ardı arkasına değiştirdiği başkentlerden (Söğüt, Bursa, Edirne, İstanbul, Ankara, şimdi de yeniden İstanbul’a dönüş hazırlıkları vb), resmi dile (Türkmenceden, Farsçaya, Arapçaya, Osmanlıcaya, Türkçeye), resmi Alfabeye ( Uygurcadan, Arapçaya, Latinceye), hüküm sürdüğü farklı coğrafyalara (Orta-Asya’dan Anadolu’ya, Balkanlara, Ortadoğu’dan, Mısır’a, Fizan’a) hiçbir yerde medenileşme çabası içine girilememenin yarattığı eklektik yapı bu sonucun en belirgin tablosudur. 

Bu dev farklılıkları özümseyip yeni bir uygarlık yaratamayan iç dinamikler, istilayla elde edilen farklılıkların esiri olmaya, onları etkilemek yerine onlardan yoğun olarak etkilenmeye, ortak bir potada farklılıkları sentezleştirme yerine siyasal ve askeri zorla bir arada tutup hükümranlık sürmeye götürmüştür. Böylesi bir birlik doğal olarak farklılıkları zenginlik olmanın ötesinde tüm enerjileri tüketen bir gerginlik nedeni haline getirmektedir. Aynı karanlık akılda ısrar ise, kirli savaşlara kadar uzanan, kendi vatandaşına karşı her türden ölüm denklemini örmeye götüren süreçleri açmıştır.

Selçukludan Osmanlıya, Türkiye cumhuriyetine devam eden bu tarihi seyri sefer, hüküm altına alanın coğrafyaları, kültürleri, toplulukları, inançları her defasında yeniden iç fetih yoluyla, kanlı biçimde denetim altında tutma gibi ortaçağ yöntemlerini bu günde sürdürür konuma getirmiştir. İç dinamiği yeni sentezler yaratabilecek bir güce sahip olmayan ortaçağ imparatorluklarının, 20.”yüzyıla ve oradan da 21. Yüzyıla devrettiği sorunlar, çok ince bir kabukla örtülü olan farklılıkların özgürlük, ayrışma, kopma, birbiriyle gergin duruşlarını çatışmaya sürükleme zemini olmuştur. Bu gerçekler ülkemizin özgürlük ve demokrasi mücadelesini de şekillendiren temel verilerdir.

Ülkemizin tarihsel tablosu, aynı zamanda ülkemizin temel sorunu olan Kürt sorunun da kaynağıdır. Bunun gibi onlarca sorunun kapıda beklemesi de bundandır. Bu zeminde “birliğimiz” dediğimiz şeyin kuru ve ince bir kabukla, zorla, devletin askeri güç ve güvenlik önlemleriyle bir arada tutulabileceğinin sanılmaya devam etmesi, sorunları çözmek yerine daha da karmaşık hale getirmeye başlamıştır. Bu da yakın dönemde ülkemizin uluslararası kirli oyunlara, her müdahaleye, komşularımızla kanlı süreçlere sürülen bir alet olmaya daha açık hale getirmektedir. Bunun tek sorumlusu da hakim  güçlerdir, onların ısrarla, inatla sürdürmek istedikleri ilkel akıllardır, tarihini doldurmuş yasa, kurum ve statülerin esiri olmalarıdır. Bütün bu gerçekler, ülkemizi en küçük sorunda, ırkçı-milliyetçi eğilimlerin reflekslerine yüz yüze bırakmaktadır. 

Ülkemizin sorunlarını çözümde takip edilen akıl algısı ortaçağlardan bu yana süren algıdan başka bir şey değildir. Bu, Osmanlı’da olduğu kadar, Cumhuriyetteki Osmanlı olarak da devam eden bir durumdur; sorunların çözümü zora, zorbalığa, askeri yöntemlere bağlı hale getirilmiştir. Ancak bu akıl yolun sonuna gelmiştir. Geçmiş tarihi örneklerden de bildiğimiz gibi bu akıl, kırılmalardan, parçalanmalardan, düşmanlıklardan başka bir şey üretmemiştir.
Bu günde karşı karşıya kaldığımız durum budur. Bu ise egemen güçlerin bölücülüğüdür. Ülkemizde var olan, egemen olan, toplumu gerginliklere sürükleyen neden de tas tamam budur; egemen güçlerin bölücülüğüdür, ötekileştiriciliğidir.

Tarihsel olarak, daha üst bir uygarlıkla içselleştirilemeyen farklılıkları zorla eritme çabası, hiçbir hak tanımadan siyasi denetim altında tutma girişimi, bu bölücülüğün, bu ötekileştiriciliğin ifadesidir. Bunun sokaklara, toplumsal yaşamın her alnına, ırkçı- milliyetçi refleksler olarak yansıması ise kaçınılmazdır.

En küçük bir sorunda, hatta doğal afetlerde bile pervasızca gündeme gelen egemen ulus, egemen güç, egemen devlet kaynaklı bölücü davranışlar, bu güne kadar kabul edilebilir bir iç barışla süren ülke gerginliğini, süratle çok sert çatışmalara yuvarlamaktadır. TV spikerlerinden, bilim adamlarına, ulusalcı solculardan, ümmetçi Müslümanlara, siyasi şahsiyetlere, kurumlardan, kuruluşlara kadar geniş bir yelpazede körüklenen ırkçı-milliyetçilik bu çatışmanın ucu açık hale gelmesine neden olabilecek bir bataklık oluşturduğuna dikkat çekmek gerek.
Van depremiyle birlikte ülke gündemini işgal eden bu kaygılı süreç, esasında ülkemizde on yıllardır bir biçimde kendini gösteren gerçeklerden başkası değildi. Egemen güçlerin bölücülüğü, bilinçaltlarına ektiği zehirli milliyetçi virüslerin nüksetmesinden başka bir şey değildir.
Bu gelişmelerin ışığı altında, özellikle de doğal afetler koşulunda ortaya çıkan tüm ırkçı-milliyetçi hezeyanları şiddetle protesto ettiğimizi ilan ediyoruz. İnsanlık erdem ve onuruna karşı yönelmiş bir saldırı olarak gördüğümüz bu ayrımcılığın, devlet kaynaklı, iktidar boyutlu körüklendiğini dikkat çekiyor, halkımızı bu noktada duyarlı olmaya çağırıyoruz. 

Bu girişimlerin kaynağında çözülmeyen özgürlük ve demokrasi talepleri olduğunu, çözüm isteklerinin önünün kesilmek istenmesiyle ilgili bulunduğunu belirtiriz. Özgürlüklerle aşılmayan sorunların ırkçı-milliyetçi bataklığı beslediğini ifade ediyoruz.

Örgütümüz adına halkımızı, bin bir araçla sürdürülmek istenen kirli iç savaşa ve bunun bir boyutu olan ırkçı-milliyetçi ayrımcılığa karşı ortak ülkemiz halklarını duyarlı olmaya çağırıyoruz. 

Türk, Kürt, Arap ve diğer tüm halkları birbirine karşı kışkırtmaya çalışan devletin ve iktidarların karşısında, daha çok özgürlük ve demokrasi için mücadeleye çağırıyoruz. Bu mücadele barış içinde bir arada yaşamanın da tek yolu olduğunu ifade ediyoruz.

Van depremi dolaysıyla da tüm vatandaşları kardeşçe yardımlaşmaya, ırkçı-milliyetçiliğin bu topraklarda artık yaşama şansı olmadığını, bu yolla da ifade etmeye çağırıyoruz.

THKP-C (Acilciler)
29 Ekim 2011

242. DOSYA ("DENİZ GEZMİŞ GÜNLÜĞÜ" ÜZERİNE TARTIŞMA)


242.DOSYA

"DENİZ GEZMİŞ'İN GÜNLÜĞÜ"
TARTIŞMALARI

Mihrac Ural
18 Ekim 2011

Bu tartışmalar, solun ve özel olarak kendini aydın tanımlayanların ne hale düştüğünün bir ifadesidir. Bir anda kendimi 1974-80 döneminde buldum. O kesitin tartışmalarının da çok gerisinde bir tartışma alıp başını gidiyor gibi. Dostum Av.Ali Yıldırım aynı zamanda kılı kırk yararak belge toplayan araştırmacı yazadır. FKF/DEV-GENÇ TARİHİ (3.Baskı), ATEŞTE SEMAHA DURMAK (6. Baskı), OSMANLI ENGİZASYONU (5. Baskı) vd kitaplarıyla ülkemiz düşün ortamına bir araştırmacı yazar, aydın olarak katkı  sunan bir şahsiyettir. Bu yanıyla beğenirsiz ya da beğenmezsiniz o kendi ekleriyle ayakları yere sağlam basan bir aydındır.
Bir yıldan fazla zamandır Deniz Gezmişle ilgili araştırmalar yaptığını benimle paylaştı. Kitabın taslaklarını benimle paylaşıp görüş alış verişi yapmak istediğini iletti. Çalışma üzerine yazışmalarımız oldu. "Denizler orijinalitemizdir, bize ait olan, bizden olandır" diyerek, görüşlerimi özetledim durdum. Bize ait olan bu değerin farklı bakış açılarıyla bir kez daha, bin kez daha ele alınması gerektiğini ifade ettim. Bunun halklarımız adına, özgürlük ve demokrasi adına, direnmenin hak kazanımındaki rolü adına yapılması gerektiğini ifade ettim.
Değerli dostum Ali Yıldırım çalışmasını bitirdi ve yayınladı. Belgesel bir roman olarak ele alınacak bu çalışma "DENİZ GEZMİŞ'İN GÜNLÜĞÜ" başlığıyla yayınlandı. Yazar'ın adı da Deniz Gezmiş değil "Ali Yıldırım" olarak yazıldı. Ancak, kimi çevrelerden tepki gördü. Üstelik bu tepki, Deniz Gezmiş'i sahiplenmek isteyen ama onan adına hiç bir çalışması olmayanlar tarafından, sansürcü bir yöntemle, ilkel akılla ve aralarında deni Gezmişin idama kadar gidişine neden olan direnme çizgisine en aykırı tiplerle organize edilmeye çalışıldı. Protestocuların arasında arkadaşlarını polise teslim etmiş itirafçılar ve direnmede hayatı boyunca yan çizmiş tipler bulunmaktadır. Bu protestonun en komik yanı ise, yazar Ali Yıldırım'ı "para kazanmak için Deniz Gezmiş adını kullanmak"la suçlamasıdır.
Böylesi karalamacı aptal akıllara ne cevap verilir insan şaşırıyor; bu protestocuların en hamasisi görünmek isteyen itirafçı Engin Erkiner'in, bana yönelik karalamalarında "para, para, para" diye durması, Avrupa'da bir etkinliğin topladığı paraları Küba ziyaretinde yemesi, ortağı MİT ajanıyla yaptıkları tokatçılıkla Gaziantepli Ali Yıldırım adına şirketler kurup kalpazanlık yapmalarından da anlıyorum ki, bu cahil soytarının, taktığı at gözlükleriyle herkesi "para" için karalaması bir kültür haline gelmiştir. Bu soytarıyı yeterince teşhir edip çöplüğe attık. Üzerine fazla söz söylemeye değmez.
Bu tartışmanın, belli bir kesitini sizlerle paylaşacağım. Bu kesit Ali Yıldırım7ın bana gönderdiği bir iletiyle başlayıp öylece devam eder. Dostum Ali yıldırım, Mehmet Yavuz ve benim  yazışmalarımızı alta aktaracağım. Konuyu bu yazışmalardan takip etmek sanırım daha kolay olacaktır.
Birlikte okuyalım.

Ali YILDIRIM

16 Ekim 2011 12:23
Kime: Mihrac Ural CS_INSTRUCTION_3


Hacam,
İçerisinde Engin Erkiner'in de bulunduğu bir gurup yazdığım kitap nedeniyle hakaretlerle dolu bir açıklama yaptılar. Cumartesi radikal haber yaptı.
Aşağıda benim bugün yaptığım basın açıklaması ve dünkü haber var
selamlar


YAZAR ALİ YILDIRIM’IN
“DENİZ GEZMİŞ’İN GÜNLÜĞÜ”
KİTABI HAKKINDA BASIN AÇIKLAMASI
Ankara, 16 Ekim 2011

.sansür girişimini şiddetle red ediyorum!
.kitabım Denizlerin ve ideallerinin manifestosudur!

Tarafımdan kaleme alınan Deniz Gezmiş’in Günlüğü kitabıyla ilgili olarak kendisini “68’li”, “Deniz Gezmiş’in arkadaşları” olarak adlandıran bazı kişiler kamuoyuna şahsıma yönelik hakaretler içeren bir açıklama yapmışlardır. Şurası bilinmelidir ki bu yaptıkları işin adı yeni tip DGM yargıçlığıdır. Bu tavırlarının yıllardır düşünce özgürlüğü konusunda ülkemizde terör estiren siyasal iktidarların yaptıklarından en küçük bir farkı yoktur. Sol tarihimizde kendi yazarlarımıza yönelik bu türden kampanyalar elbette yaşanmıştır. Acaba Aziz Nesin’e yönelik kampanya yürütenlerin bugün hangisi hatırlanmaktadır?
Deniz Gezmiş’in anısına yapılan asıl saygısızlık onunla ilgili olarak belgelere dayalı olarak yazılmış, sağlam bir içeriğe sahip, Deniz’e ve yoluna sahip çıkan bir çalışmaya sansür uygulanmaya kalkışılmasıdır.
Kitapta Denizlerin ve mücadelelerinin anısını gölgeleyecek tek bir cümlenin ortaya konulması durumunda kamuoyu önünde binlerce kez özür dilemeye hazırım. Ama şundan eminim ki asıl özür dileyecek olanlar açıklama sahibi sansürcüler olacaktır!
Kitap her bir satırı bilgi ve belgelere dayalı olarak tarihsel bir akış içerisinde gün gün yazılmıştır. Kitabın kapağında yazar olarak adım ve resmim bulunmaktadır. Eğer kitap bir başkası tarafından yazılmış olsa idi üzerinde yazar olarak imzam yer alır mıydı?
Bu kitap Deniz Gezmiş’in yaşamının son 18 ayının günlük dökümüdür. Yaşamının bu kesitinin gün gün tespit edilmeye çalışılmasıdır. Kitap bu anlamıyla Deniz Gezmiş’in günlüğüdür. Fakat elbette Deniz Gezmiş tarafından yazılan bir günlük değildir.  Kitabın adından kapağından sunuşuna kadar belgesel bir kurgu olduğu açıktır. Bu kitabın bir kurgu olduğunu yazmayı insan aklına hakaret olarak görmüştüm. Yazar olarak benim bu günlüğü Deniz Gezmiş’in yazmış olduğu yönünde en küçük bir imam, bir tek cümlem söz konusu değildir. Kitapta “bu günlük Deniz Gezmiş’e aittir, onun kaleminden çıkmıştır” türünden bir iddia bulunmamaktadır. Kitabın daha ilk satırını okuyan bir kimsenin bu satırların Deniz dışında bir başkası tarafından yani yazar tarafından yazılmış olduğunu fark etmemesi imkansızdır.

Kitabın adı ise yazarın yaratma özgürlüğü kapsamındadır. Adı içeriğine uygundur. Elbette kitabına ad koyma hak ve yetkisi yazarına aittir. Deniz Gezmiş’in Günlüğü kitabımı hiç görmeden, tek bir satırını dahi okumadan hakkımdaki açıklamaya imza atan kimseler ise bu tutumları ile yazar lanetleme ayinine katılmaktadırlar. Kendilerinin, okumadıkları kitap hakkında toplatma kararı veren DGM savcılarından hiçbir farkları bulunmamaktadır. Çok yazık, çok zavallıca…

Açıklamacıların kitabın içeriğine dair en küçük bir itirazları bulunmamaktadır. Buna rağmen yazarı “Deniz Gezmiş istismarı yapmakla, para kazanmak için yazmakla” suçlayabilmektedirler. Bu yaklaşım tam anlamıyla bir vicdansızlıktır. Hayatta paradan başka değerler olduğunu unutmuş kimselerin yaklaşımıdır. Yazdığım kitaplar kitapçılardadır. Kalemimi hangi amaçla kullandığım ortadadır: FKF/DEV-GENÇ TARİHİ(3.Baskı), ATEŞTE SEMAHA DURMAK(6.Baskı), OSMANLI ENGİZİSYONU (5.baskı) vd.

Deniz ve ideallerine kimin ne ölçüde sahip çıktığı hakkında kim karar verecektir? Kimin ne kadar devrimci ve sosyalist olduğunu kim değerlendirecektir? Kimin ne yazacağını, nasıl yazacağını kim belirleyecektir? Elbette açıklama sahipleri değil… Kitabım Denizlerin ve ideallerinin manifestosudur! 
ALİ YILDIRIM


Ali Yıldırım tarafından yazılan ‘Deniz Gezmiş’in Günlüğü’ isimli kitap, Gezmiş’in arkadaşları ve 68’lilerin tepkisini çekti. Aralarında, Oral Çalışlar, Atilla Keskin, Metin Çulhaoğlu, Hasan Ataol ve Tuncay Çelen’in de bulunduğu 50’ye yakın isim tarafından imzalanan açıklamada, Deniz Gezmiş’in böyle bir günlüğünün olmadığı ifade edildi. Ali Yıldırım ise kitabın kurmaca olduğunu ifade etti.
Yol Yayınları’ndan çıkan kitabın önsözünde Ali Yıldırım günlüğü, tam adını vermediği ve İbrahim Bey diye andığı bir avukatın arşivinde bulduğunu ifade ediyor. Kitabın arka kapağında ise şu ifadelere yer veriyor: “.... Bu dosyaların birinde ‘
Deniz Gezmiş’in Günlüğü’ yazıyordu. İnanamadım kapak yazısına. Büyük bir hızla karıştırdım dosyayı. Pelur kağıda daktilo ile yazılmış 246 sayfadan oluşuyordu. İlgiyle okudum günlüğü. Deniz mi yazmıştı, avukatları mı, bir başkası mı? Kim yazmıştı? (...) o arşivde bulduğum şekli ile yayınlıyorum. Düzeltme yapmadan, hiçbir ekleme çıkarmada bulunmadan...”

‘Yıldırım özür dilesin’ 
Deniz Gezmiş’in arkadaşları ise açıklamalarında ise “Kitap incelenince, açık bir şekilde, o dönemin gazete haberlerinden, manşetlerinden ve Ali Yıldırım isimli kişinin yalan yanlış yorumlarından derlendiği açıkça görülmektedir. Ve bunlar, sanki Deniz’in ağzından çıkmışçasına yazılmıştır” ifadelerine yer verildi. Dönemin gazetelerinde Deniz Gezmiş ve arkadaşları aleyhine çıkan magazin haberlerinin yine Gezmiş’in ağzından çıkmış gibi kitapta yer aldığı belirtilen açıklamada “Biz, Deniz yoldaşımızın böyle bir günlüğü olmadığını, onu çok yakından tanıyan insanlar olarak kesinlikle biliyoruz. Ali Yıldırım isimli bu kişiyi, salt para kazanmak için yaptığı etik olmayan bu davranışı nedeniyle şiddetle kınıyor ve aldattığı halkımızdan özür dilemesini bekliyoruz…” denildi.
Kitabın yazarı Ali Yıldırım ise gönderdiği açıklamada, kitabın kurgu olduğunu belirterek “Bunun kurgu olduğunu yazmayı insan aklına hakaret olarak düşünmüştüm. Demek ki anlaşılmamış. Yeni baskısında ‘belgesel kurgu’ yazarız” dedi. Kitapta yer alan bilgilerin 
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının mücadelesini yücelttiğini ifade eden Yıldırım, kitapta bahsedildiği gibi yanlış yorumların bulunmadığını ileri sürdü. “Magazin haberleriyle Deniz’in itibarını zedelediğimi de nereden çıkarıyorsunuz?” diye soran Yıldırım, bu eleştiriyi hak etmediğini söyledi. Yıldırım açıklamasını “Denizler’in hatırasını ve yolunu gölgeleyen bir tek cümle gösterin, bin kez özür dileyeyim” sözleriyle bitirdi.

TV dizilerine giren devrimci 
Türkiye 68’inin liderlerinden Deniz Gezmiş, 2000’li yıllara kadar daha çok ‘sol-sosyalist’ dünya içerisinde popülerdi. Gezmiş’in bu popülaritesi hiç kuşku yok ki daha çok ‘ideolojik’ bir yakınlıktan kaynaklanıyordu. Ancak, 2000’li yıllarla bu durum da değişmeye başladı. Ünlü bir giyim firmasının Deniz Gezmiş’in paltosunun benzerini yapıp piyasaya sürdüğü haberleri bile çıktı. Ama Gezmiş’in dizelerdeki pöpülerliği son yılların önemli gelişmelerinden. Gezmiş önce ‘Hatırla Sevgili’ dizisinde görülmüştü. Daha sonra ‘Bu Kalp Seni Unutur mu’da anıldı. Son olarak ise ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’de de konu oldu. Denizler’in idamı Reis Çelik’in 1998’de çektiği ‘Hoşça kal Yarın’ filmine de konu olmuştu. İnternetten kitap satışı yapan ideefix adlı sitenin arama motoruna aratıldığında kapağında ‘Deniz Gezmiş’ fotoğrafı olan 15’ten fazla kitap yer alıyor.

KİTAPTA NELER VAR 
Kitap ilk bakışta, Deniz Gezmiş tarafından kaleme alınan notlardan yazılmış izlenimi uyandırıyor. Çünkü, önsözde yazar Ali Yıldırım bu notları bir avukatın arşivinde bulduğunu ve hiçbir satırına dokunmadan yayımladığını ifade ediyor. Aynı bilgiler kitabın arka kapağında da mevcut. Ama kitabı biraz karıştırınca üsluptan önsöz ve arka kapaktaki bilgilerle ilgili kuşkuya düşülüyor. Çünkü yazar, daha ilk sayfada 17 Eylül 1970 tarihini not düşüyor ve şöyle yazıyor: “Evet yarın tahliye oluyorsunuz. 10 Haziran’da gelmiştiniz Sağmalcılar Cezaevi’nden Cihanla....”; 21 Eylül 1970 tarihi notu ise “Arkadaşlarının arasında bir birlik olmadığını görüyorsun” diye başlıyor. Birinci tekil şahıs kullanılmayan, daha çok 
Deniz Gezmiş’le sohbet havasında olan bu satırlar daha çok yazar tarafından kaleme alındığı izlenimini bırakıyor. Dikkatli bir okurun, daha önce çıkan kitaplar ve gazete haberlerinden yola çıkılarak bu kitabın yazıldığını anlaması mümkün.

*************************

METNİN TAMAMI 


Biz aşağıda imzası bulunanlar, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve inandıkları davada yaşamlarını yitirerek ölümsüzlüğü seçmiş daha niceleriyle aynı ideali paylaşmış, aynı mücadeleyi vermiş ya da desteklemiş, aynı davada yargılanmış veya yargılanmamış, ancak, onları çok yakından tanıyan yoldaşlarıyız.
Bu güne kadar 68’le ve yoldaşlarımızla ilgili onlarca kitap yazıldı ve yayınlandı. Biz, doğru, etik, çarpıtılmadan ve istismar edilmeden yazılan veya yazılacak olan kitaplara elbette karşı değiliz.
Ancak, bu kitaplardan bazıları, 68’i ve idealleri uğruna gözlerini kırpmadan canlarını veren yoldaşlarımızı etik olmayan biçimde, malzeme olarak kullanmaktan çekinmemiş ve ahlak dışı bir anlayışla, sadece kariyerizm ve rant amacıyla yazılmış ve yayınlanmıştır.
Bunlardan sonuncusu, Ali Yıldırım isimli kişinin, Yol Yayınlarından, “Yol Bilim Kültür Araştırma: 21” kaydıyla yayınladığı “
Deniz Gezmiş’in Günlüğü” isimli kitaptır.
Bu kitabı inceleyince, düşüncelerimizi kamuoyuna iletmeyi gerekli gördük.
Kitabın yazarı, günlüğü, adını söyleyemediği bir avukatın arşivinde bulduğunu belirtmektedir. Ama böylesine iddialı başlıkla yazılan bir kitabın notlarının, kimin tarafından, ne zaman yazıldığını bilmediğini de belirtmektedir.
Kitap incelenince, açık bir şekilde, o dönemin gazete haberlerinden, manşetlerinden ve Ali Yıldırım isimli kişinin yalan yanlış yorumlarından derlendiği açıkça görülmektedir. Ve bunlar, sanki Deniz’in ağzından çıkmışçasına yazılmıştır.
Kitabın etik olmayan en kötü yanı, o günkü gazetelerde, yoldaşlarımızın aleyhine yazılan ve çarpıtılan magazin haberlerine de gene Deniz’in ağzından çıkmış gibi yer verilmesidir.

Biz, Deniz yoldaşımızın böyle bir günlüğü olmadığını, onu çok yakından tanıyan insanlar olarak KESİNLİKLE biliyoruz.
Ali Yıldırım isimli bu kişiyi, salt para kazanmak için yaptığı etik olmayan bu davranışı nedeniyle şiddetle kınıyor ve aldattığı halkımızdan özür dilemesini bekliyoruz… Bir daha buna benzer kitapların yayınlanmaması için.

İMZA ATANLAR 

Atilla KESKİN
A.Tuncer SÜMER
Mete ERTEKİN
Gülay ÜNÜVAR
Nuran AĞIRNASLI
Tayfur CİNEMRE
Hasan ATAOL
Canan ULUDERE
Fatih ULUDERE
Ayten GÜMÜŞEL CANATAN
Zeki GÜMÜŞEL
Şule ALBAYRAKOĞLU
Ahmet ERDOĞAN
Veli KARAÖZ
Ali BALAMİR
Teoman GÖRAL
Tuncay ÇELEN
Metin ÇULHAOĞLU
Oral ÇALIŞLAR
Bayram DURMUŞ
Aysel BUĞDAYCIOĞLU
Hüseyin TANRIÖVER
Ayfer KARAÖZ
Mehmet Hakkı YAZICI
Müfit ÖZDEŞ
M. Olcay NALBANTOĞLU
Ömer GÜRCAN
Halit GÜRSENER
Hüseyin SOYSEVER
Ünal KARASU
Akın EVREN
Merih Kudsal AKSEYMEN
Suat BOZKUŞ
Engin ERKİNER
Ali AÇAN
Ferit BARUT
Hüseyin GÜRCAN
Umur COŞKUN
Kamuran Bekir HARPUTLU
Sedat YERSU
Mehmet YÜCEL
Sait BİG

______________________________________________________________

Mihrac Ural

17 Ekim 2011 02:46
Kime: Ali YILDIRIM CS_INSTRUCTION_3



Değerli Ali Yıldırım,

Öncelikle Deniz Gezmiş gibi bu toprakların evladı olan, bizden olan, bizi dile getiren bir devrimci şahsiyeti konu alan çalışmalarınızı sonuçlandırarak "DENİZ GEZMİŞ'İN GÜNLÜĞÜ" başlıklı kitapta toplayıp yayınlamış olmanızdan dolayı sizi tebrik ediyorum.
Çalışmanızdan bir yılı aşkın süredir haberdarım ve sabırsızlıkla sonuçlanmasını bekliyordum. Deniz Gezmiş'e olan saygınızı, bağlılığınızı, sevginizi ve amaçlarına olan yaklaşımlarınızı yakından biliyorum. Bu çalışma, belgesel dayanakları yanı sıra bir edebi çalışma olması itibariyle de Deniz'i, Ali Yıldırım gözüyle görme şansına, farklılığının zenginliğine vakıf olma fırsatı vereceğine inanıyorum.
Deniz Gezmiş'i  sizden öncekiler de anlattı, sizden sonrakiler da anlatacak. Bu tüm tarihi şahsiyetler için geçerli bir yazım sürecidir; sorumlu bir duruş,saygı, sevgi ve mesaj taşıma  kararlılığıdır. Elbette ki her anlatım yazarın eseri olacaktır. Zaten, aynı şahsiyetin binlerce kez anlatılmasına rağmen, onu okunur kılan da budur; farklılığın zenginliğidir.
En bilimsel, en doğrudan anlatım, en kanıtlı, en belgeli  yazım bile hiç bir zaman tıpa tıp gerçeğin kendisi değildir, olamaz da. Hukukun ayrıntılara önem vermesinin nedeni de budur. Farklı açılardan anlatımın gerçeğe daha çok yaklaşma ve gerçeği daha isabetli ifade etme çabasıdır. Bunu anlamak için, ayrıca özel bir cümle kurmak okura saygısızlıktır. Kitap "Ali Yıldırım" imzası taşıyorsa, bunu anlamak için ayrıca "bu kitabı Deniz Gezmiş yazmamıştır" demek, okurla alay etmektir ya da bu talebi yapan aptaldır.
Kaldı ki, Deniz'i anlatmak hangi kitap başlığı altında olursa olsun, her dönemde ihtiyaç duyacağımız onurlu bir çabadır. Özellikle de bu dönemde, gericiliğin ülkemiz insani değerlerini eriten, siyasal ilkelleşmeyi dayatarak sivil diktatörlük hezeyanlarına sürükleyen, komşularımızla kanlı süreçlere kapı aralayan ve bölgede  emperyalist işbirlikçisi olarak, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eş Başkanlığı adına  tarihi kinler ekip, maceralara sürükleyen bir iktidar koşulunda büyük önem taşımaktadır. Deniz'i, bize bir kez daha anlatmak isteyen bu çabanıza yönelik sansürcü akıl, ayıplanmakla kalınmayacak bir akıldır. Bu duruşun mantığının gerici iktidarların sansürcü mantığının da ötesinde anlamı bulunuyor. Bu akıl,  Deniz'i anlatmadaki yetmezlikleri, kısırlıkları ifade ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Kişi istediği kadar aydın olsun, istediği kadar kütüphaneler yutmuş olsun, böylesi bir esere karşı bu tepkiyi göstermesi, kendisinin böylesi bir görevde, sınıfta kaldığına bir işarettir. Kitabın adı üzerinden kar sağlanacağı iddiası ise okuru aptal yerine koymaktır. Kendi kitaplarında oynadıkları oyunları ele vermek demektir; bu,  Kıpti'nin şecaatini arz ederken sirkatini söylemesidir...
Bu yapılan, yargısız infazdır, çekememezliktir, darlıktır. Ali Yıldırım'ı tanımadan yazım etkinliklerini bilmeden,  inanç algıları yanı sıra siyasal ilkelerinin nelere tenezzül etmeyecek kadar sağlam onursal  dayanaklara sahip  olduğunu bilmemektir. Bu nedenlerle, saygı duyduğum değerli aydınlarında içinde yer aldığı listenin sansürcü aklını ayıplıyorum. Bu anlamsız tepkileri, devrimci hareketin halk karşısında düştüğü ötekileşmiş hallerinin refleksi olarak görüyor ve kınıyorum.
Ancak bu liste daha da vahimi isimleri de barındırması dikkat çekicidir. bu sansürcüler listesinde tanıdığım polis işbirlikçisi bir itirafçının olması beni hayrete düşürmüştür. Bu itirafçı 19 Ağustos 1977'de İstanbul emniyetinde tüm arkadaşlarını polise teslim etmekle yetinmemiş, tanıdığı bildiği, bilmediği herkesi ele vermiştir. Adresleri, malzemeleri ve hayallerini bile anlatmış bir ahlaksızdır; polise verdiği 20 sayfalık itirafnamesinde, sırtlarına suç yıkacağı kişilerin ihtimali eşkallerini bile vermekten çekinmemiştir; Polisin,  "olmayan eylemlerin yapılması düşünülürse kim tarafından yapılabilir?" sorusuna  ise, bir dizi isim  sayarak insanların, işkence, zindan, ölüm ve bu güne kadar sürgünlerde acı içinde  kalmasına yol açmıştır. Polis itirafnamesinde “Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16)  diyen bu itirafçının Denizlerin adının anıldığı bir "protestoda" yer alması, bu protestonun Denizlerin direnme mesajıyla ne kadar ilgisiz olduğunu göstermeye yeterlidir.
Bu akıl kırılması sansürcü tepki, ülkemiz demokrasi mücadelesinde özgürlüklere sıkılmış bir kurşun gibidir.
Oysa Denizlerin bizlere bıraktığı miras direnme mirasıdır, idam sehpasında bile direnen bu yiğitlerin kahramanlığıyla devrimci mücadele yoluna koyulan bizim kuşak, işkence-zindan bu mesajın yolunda yürüyerek ser verdi sır vermedi.
Bütün bunlara rağmen, cevabi yazınızda dile getirdiğiniz şu satırlar her şeyi açıklamaya yeter de artar diyorum;
"Bu kitap Deniz Gezmiş’in yaşamının son 18 ayının günlük dökümüdür. Yaşamının bu kesitinin gün gün tespit edilmeye çalışılmasıdır. Kitap bu anlamıyla Deniz Gezmiş’in günlüğüdür. Fakat elbette Deniz Gezmiş tarafından yazılan bir günlük değildir.  Kitabın adından kapağından sunuşuna kadar belgesel bir kurgu olduğu açıktır. Bu kitabın bir kurgu olduğunu yazmayı insan aklına hakaret olarak görmüştüm. Yazar olarak benim bu günlüğü Deniz Gezmiş’in yazmış olduğu yönünde en küçük bir imam, bir tek cümlem söz konusu değildir. Kitapta “bu günlük Deniz Gezmiş’e aittir, onun kaleminden çıkmıştır” türünden bir iddia bulunmamaktadır. Kitabın daha ilk satırını okuyan bir kimsenin bu satırların Deniz dışında bir başkası tarafından yani yazar tarafından yazılmış olduğunu fark etmemesi imkansızdır."
Deniz Gezmiş, ne 68'lilere aittir ne de kimsenin özeline. O, her dönemde, uğruna idama kadar yürüdüğü siyasal, kültürel ilkelerinin kıta sahanlığında durabilen, ama edebiyatın sonsuz anlatım  farklılıklarıyla zenginleşen bir mesajdır. Bu mesajın gücü, denizi bizlere bir kez daha ve yüzlerce kez daha kendi özgün anlatımıyla sunan yazar girişimine bağlıdır. Deniz Gezmiş'in günlüğü, Deniz Gezmiş'in aşkı, Deniz Gezmiş'in Deniz Gezmiş'i gibi anlamlı olabilecek yazınlarla, roman ve araştırmalarla onun mesajını gelecek kuşaklara taşımak, bize ait olan, bizden olan ve bizim için olan Deniz'i anlatmaktır.
Bunun ötesi, abesle iştigaldir....
Baki selamlarımla.
Mihrac Ural
17 Ekim 2011
_______________________________________________________________

Mihrac Ural   17 Ekim 2011 03:07 
Kime: Ali YILDIRIM

Değerli Ali Yıldırım,
İlginç bir şey daha oldu. kadim dostum, yoldaşım Mehmet Yavuz, bu
tartışmalar üzerine benden bağımsız ve hiç farkında olmadığım bir
yazısını göndermiş. Üstelik bu yazıyı size gönderdiğim
açıklamayı yazdıktan sonra okudum; aklın yolu birmiş, bir de  siz
okuyun...

Mehmet Yavuz'un yazısı:

Deniz Gezmiş Günlüğü

Mehmet Yavuz
16 Ekim 2011

Tarihe mal olmak için serden geçmek lazımdır.. Bu da kolayca göze alınacak bir hal değil..
Deniz olmak zordur..
Ama Deniz kalmak daha da zor.
Yüreklerimizde en canlı halleriyle yaşamaya devam eden  Denizlerle dertleşmek, yozlaşan ilişkileri, kaybolan  ülküleri, değerleri iletmek yanlış mı ?
Bence değil…
Ali Yıldırım da Deniz Gezmiş’le dertleşip ortaya bir günlük çıkarmış.. 
Beğenip beğenmemek kişisel bir tercihtir, saygı duyarım.. Ama buradan  yola çıkarakDeniz Gezmiş’in yoldaşıymış  edasıyla hava atmaya çalışanların sahte yüzlerini de teşhir etmekte fayda var…
Bunu yapmak geçmişe olan bağlılığın gereğidir..
Diyorlar ki; bu kitap Denizlerin anısına saygısızlıkmış..
Peki sen Oral Çalışlar, sen Engin Erkiner…
Hangi yüzle böyle bir bildiriye imza atıyorsunuz ?
Böyle bir bildiriye imza koyanın; her şeyden önce kendisinin o geçmişe layık olması gerekmez mi ?
Gençliğimizde Deniz olmak tutkumuzdu… İdealimizdi..
Bu nedenle anti  emperyalisttik.
‘’Bağımsız Türkiye’’ sadece sloganımız değil, ülkümüzdü..
Halen de öyle..
Peki ya sen sorosçu Oral, ya sen ihbarcı ve itirafçı Engin; sizler ne kadar anti emperyalistsiniz bugün ?
Ne kadar Denizsiniz ?
Sizler; Denizlerin denize döktüğü 6. Filonun askerlerine selam durmuyor musunuz  bugün ?
Emperyalistlerin Arap coğrafyasındaki işgallerine alkış tutmuyor musunuz ?
Sizler;  Arap baharı maskesi takmış Amerikan uşağı değil misiniz ?
Behey yüzsüzler,
Behey utanmazlar,
Behey işgal çığırtkanları,
Behey muhbir, behey çamur adam...
Milletten utanmıyorsunuz, bari tarihten utanın...
Denizler yaşıyor olsaydı eğer;  Ali Yıldırım’a ne yapardı bilemem ama  sizlerin o alçak suratına tükürüp,  kıçınıza tekmeyi basarak Dolmabahçe’den denize dökerdi..
Bundan eminim..
____________________________________________
Ali YILDIRIM   17 Ekim 2011 07:54
Kime: Mihrac Ural mircihan@gmail.com

Hocam,
yazdıkların için çok teşekkün ederim.
Bu Erkiner'in marifeti yalnız  imza atmakla sınırlı değil, bir de aleyhimde yazı yazmış
aşağıya aldım
selamlar
____________________________

Değerli Ali Yıldırım,

Engin Erkiner,  polis itirafnamesinde  kendini açıkça tanımladığı gibi bir itirafçıdır. İtirafçı olmanın insan ruhunda yarattığı aşağılık kompleksini, herkese ve her emek ürünü çabaya düşman tutumlar almasını, psikanalizlere bırakacağım.
Bu adam, ortaya koyduğum siyasal yazım performansı karşısında  30 yıl sonra bir kez daha, malum teşkilatlarca muhbirlik görevine sürülmüştür. Genel Kurmay desteğiyle kurulan sitesinde,  3 yıldır sadece adım etrafında karalama yazıları yazılmıştır. hala  devam da etmektedir. Ortağı MİT ajanı İbrahim Yalçın'la bu görevi ifa etmektedirler. Yazdığınız kitabı eleştirirken bile  bana eleştiri gönderme çabası bu işlevin bir parçasıdır. Bu açıdan yazdığı yazı, sizden çok benimle ilgili olduğunu söyleyeceğim. İtirafçı Engin Erkiner ve ortağı Mİ ajanı İbrahim Yalçın'nın bitip tükenmez ihbarlarının sonucu 14  yoldaşım hala özel mahkemelerde  yargılanarak süründürülmektedir.
Bu ahlaksız adam, bu onursuz kişi, istisnasız her şeyi küçümseyerek kendi kaosunu, kendi yetmezliğini örtebileceğini sanıyor.  Adımın anılmadığı, başlığa çıkarılmadığı bir yazısına rastlarsanız, siyasi düzeyini anlamanız zor olmayacaktır. Bu kadar cahil, bu kadar bilgisiz, bu kadar medya sınırlarını aşmayan başka birini bulamayacaksınız. Sadece bu da değil, Komşumuz Suriye'ye  BM ve NATO askeri güçlerinin saldırı düzenlemesine, işgal etmesine davet çıkaran bir aptaldır da; inanın bu akıl zoru  davette benimle ilgilidir. Bu kişi,bilinçaltı kirliliğiyle korkunç bir Alevi düşmanıdır. Milliyetçidir de; bölücülüğe karşı anadille eğitim hakkı isteyen Türkiyeli Arap'lardan özel olarak nefret eder, hiç bir demokratik hakları olmadığı, varlıklarının bile olamayacağı iddiasında bulunur. bu ölçekteki cehalet bana göre bir görevdir bu görev de Mihrac Ural'a karşı şahsi düşmanlıktan beslenir.
Bu adam siyasi olmak bir yana şahsi kin ve intikam iç güdülerinin esiridir. Ötesi değil. Önemsenmeye değmez, hele sizin kulvarınızda asla muhatap alınmaması gereken bir ahlaksızdır.
İtirafçı Engin Erikner'in kişileri hedef almaktan başka tür bir yazısı yoktur ve bunların tümü  tıpkı basımdır; her şeyi tiye alama, küçümseme, kendisinin hiçliğini örtmeye çalışmaktan ibarettir.
Şöyle bir düşünün,  adam tek bir tokat yemeden itirafçı olmuş, rüyalarını bile polise anlatmış, her şeyi yakıp yıkmış, insanların sırtına olmadık suçlar yüklemiş ve örgüt örgüt dolaşarak,  MİT'le devam eden ilişkisini gösteren tasfiyecilik yapmıştır. Buna rağmen özür dilemek bir yana, "bir kez daha yakalansam aynı şeyi yaparım" deme hayasızlığı göstermiş biridir. Acilciler hareketinden kovduğumuz bu kişi TKEP'e katılmış ve ortağı İbrahim Yalçın denilen MİT ajanıyla tasfiyecilik yapmıştır. TEKP öylece buharlaşmıştır.
Bana göre, bu ölçüde pervasızlığın tek kaynağı devam eden polisiye ilişkisinden başka bir şeyle izah edilemez derim. Bunu anlamak için hala aynı sitede birlikte insanları karalamaktan ve ihbar etmekten başka bir yazıları olmayan bu ikilinin İbrahim Yalçın ayağı, meydan okurcasına MİT'le ilişkisini açıklamaktan geri kalmamaktadır. Şu cümleleri bir okuyun ; 
"Ben ADANA’ya MİT’e döndüğüm de Sarı’yı gördüğümü beni kongreye götürmek için geldiğini. 13 ve 16 Ekim’de ANTAKYA PTT’si önünde saat 14.00de buluşacağımızı bildirdim” (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:7)
“Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. " (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10)
İtirafçı  Engin Erkiner'e, aynı sitede  sadece iki kişi olarak yazan ve bunlardan biri olan ortağı İbrahim Yalçın'la ilgili bir açıklama yapmasını isteyin. yeter de artar...
Deniz gibi direnme sembolü  bir kahramanla ilgili yazma cüreti gösteren bu itirafçının yaptığı pervasız bir utanmazlıktır. Arsızlık ve hayasızlıktır. Bu insanlar çevreye kirlilik saçmak için çırpınırlar, çevre kirletirler ve hiç bir şey üretmezler. Hayatları boyunca her kapışmada yere serildikleri için de hiç bir şey olmamış gibi, demagojinin dehlizlerinde kendilerini kandırıyorlar.
Engin Erkiner bir itirafçıdır, ötesi üzerinde durmanın hiç bir gereği yoktur. Bu ahlaksızla ilgili konu geçtiği zaman yazılı ve sözlü olarak, "Engin Erkiner öncelikle polisteki itirafçılığının belgesi olan "Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim" (Engin
Erkiner Polis İfadesi, s:16) sözleri hakkında bir açıklama yapsın gerisine de hiç karışmasın "   demeniz yeter de artar.
Değerli Ali hoca, Denizi ele almak, denizi işlemek, deniz hakkında farklı bir açıyla yazmak dün de bu günde yarın da ihtiyaçtır. bu ihtiyaç demokrasi mücadelesi yürütme kararlılığında olan herkes için olduğu gibi halkın da şiddetle arzuladığı bir yönelimdir. Halktan kopmuş, birbirini çekmeyen ve hayatını meyve veren ağaçları taşlamakla geçiren bu taşkalacılara dönüp bakmadan yolunuza devam etmeniz yeterlidir: Onlara verilecek en iyi cevap da budur.
Kitabınızdan bir nüshayı imzalayarak, kız kardeşim Mihriban Ural  / Antakya Tel: 05377913700 iletirseniz sevinirim.
Başarı dileklerimle
Mihrac Ural
17 Ekim 2011