242.DOSYA
"DENİZ
GEZMİŞ'İN GÜNLÜĞÜ"
TARTIŞMALARI
Mihrac
Ural
18
Ekim 2011
Bu
tartışmalar, solun ve özel olarak kendini aydın tanımlayanların ne hale
düştüğünün bir ifadesidir. Bir anda kendimi 1974-80 döneminde buldum. O kesitin
tartışmalarının da çok gerisinde bir tartışma alıp başını gidiyor gibi. Dostum
Av.Ali Yıldırım aynı zamanda kılı kırk yararak belge toplayan araştırmacı
yazadır. FKF/DEV-GENÇ TARİHİ (3.Baskı), ATEŞTE SEMAHA DURMAK (6.
Baskı), OSMANLI ENGİZASYONU (5. Baskı) vd kitaplarıyla ülkemiz düşün
ortamına bir araştırmacı yazar, aydın olarak katkı sunan bir şahsiyettir. Bu yanıyla beğenirsiz
ya da beğenmezsiniz o kendi ekleriyle ayakları yere sağlam basan bir aydındır.
Bir
yıldan fazla zamandır Deniz Gezmişle ilgili araştırmalar yaptığını benimle
paylaştı. Kitabın taslaklarını benimle paylaşıp görüş alış verişi yapmak
istediğini iletti. Çalışma üzerine yazışmalarımız oldu. "Denizler
orijinalitemizdir, bize ait olan, bizden olandır" diyerek, görüşlerimi
özetledim durdum. Bize ait olan bu değerin farklı bakış açılarıyla bir kez
daha, bin kez daha ele alınması gerektiğini ifade ettim. Bunun halklarımız
adına, özgürlük ve demokrasi adına, direnmenin hak kazanımındaki rolü adına
yapılması gerektiğini ifade ettim.
Değerli
dostum Ali Yıldırım çalışmasını bitirdi ve yayınladı. Belgesel bir roman olarak
ele alınacak bu çalışma "DENİZ GEZMİŞ'İN GÜNLÜĞÜ" başlığıyla
yayınlandı. Yazar'ın adı da Deniz Gezmiş değil "Ali Yıldırım"
olarak yazıldı. Ancak, kimi çevrelerden tepki gördü. Üstelik bu tepki, Deniz
Gezmiş'i sahiplenmek isteyen ama onan adına hiç bir çalışması olmayanlar
tarafından, sansürcü bir yöntemle, ilkel akılla ve aralarında deni Gezmişin
idama kadar gidişine neden olan direnme çizgisine en aykırı tiplerle organize
edilmeye çalışıldı. Protestocuların arasında arkadaşlarını polise teslim etmiş
itirafçılar ve direnmede hayatı boyunca yan çizmiş tipler bulunmaktadır. Bu
protestonun en komik yanı ise, yazar Ali Yıldırım'ı "para kazanmak için
Deniz Gezmiş adını kullanmak"la suçlamasıdır.
Böylesi
karalamacı aptal akıllara ne cevap verilir insan şaşırıyor; bu protestocuların
en hamasisi görünmek isteyen itirafçı Engin Erkiner'in, bana yönelik
karalamalarında "para, para, para" diye durması, Avrupa'da bir
etkinliğin topladığı paraları Küba ziyaretinde yemesi, ortağı MİT ajanıyla
yaptıkları tokatçılıkla Gaziantepli Ali Yıldırım adına şirketler kurup
kalpazanlık yapmalarından da anlıyorum ki, bu cahil soytarının, taktığı at
gözlükleriyle herkesi "para" için karalaması bir kültür haline
gelmiştir. Bu soytarıyı yeterince teşhir edip çöplüğe attık. Üzerine fazla söz
söylemeye değmez.
Bu
tartışmanın, belli bir kesitini sizlerle paylaşacağım. Bu kesit Ali Yıldırım7ın
bana gönderdiği bir iletiyle başlayıp öylece devam eder. Dostum Ali yıldırım,
Mehmet Yavuz ve benim yazışmalarımızı
alta aktaracağım. Konuyu bu yazışmalardan takip etmek sanırım daha kolay
olacaktır.
Birlikte
okuyalım.
|
16 Ekim 2011 12:23
|
Kime: Mihrac Ural
CS_INSTRUCTION_3
|
|
|
Hacam,
İçerisinde
Engin Erkiner'in de bulunduğu bir gurup yazdığım kitap nedeniyle hakaretlerle
dolu bir açıklama yaptılar. Cumartesi radikal haber yaptı.
Aşağıda
benim bugün yaptığım basın açıklaması ve dünkü haber var
selamlar
YAZAR ALİ YILDIRIM’IN
“DENİZ
GEZMİŞ’İN GÜNLÜĞÜ”
KİTABI HAKKINDA BASIN AÇIKLAMASI
Ankara, 16 Ekim 2011
.sansür girişimini şiddetle red ediyorum!
.kitabım Denizlerin ve ideallerinin manifestosudur!
Tarafımdan kaleme alınan Deniz Gezmiş’in
Günlüğü kitabıyla ilgili olarak kendisini “68’li”, “Deniz Gezmiş’in
arkadaşları” olarak adlandıran bazı kişiler kamuoyuna şahsıma yönelik
hakaretler içeren bir açıklama yapmışlardır. Şurası bilinmelidir ki bu
yaptıkları işin adı yeni tip DGM yargıçlığıdır. Bu tavırlarının yıllardır
düşünce özgürlüğü konusunda ülkemizde terör estiren siyasal iktidarların
yaptıklarından en küçük bir farkı yoktur. Sol tarihimizde kendi yazarlarımıza
yönelik bu türden kampanyalar elbette yaşanmıştır. Acaba Aziz Nesin’e yönelik
kampanya yürütenlerin bugün hangisi hatırlanmaktadır?
Deniz Gezmiş’in anısına yapılan asıl
saygısızlık onunla ilgili olarak belgelere dayalı olarak yazılmış, sağlam bir
içeriğe sahip, Deniz’e ve yoluna sahip çıkan bir çalışmaya sansür uygulanmaya
kalkışılmasıdır.
Kitapta Denizlerin ve mücadelelerinin
anısını gölgeleyecek tek bir cümlenin ortaya konulması durumunda kamuoyu
önünde binlerce kez özür dilemeye hazırım. Ama şundan eminim ki asıl özür
dileyecek olanlar açıklama sahibi sansürcüler olacaktır!
Kitap her bir satırı bilgi ve belgelere
dayalı olarak tarihsel bir akış içerisinde gün gün yazılmıştır. Kitabın
kapağında yazar olarak adım ve resmim bulunmaktadır. Eğer kitap bir başkası
tarafından yazılmış olsa idi üzerinde yazar olarak imzam yer alır mıydı?
Bu kitap Deniz Gezmiş’in yaşamının son 18
ayının günlük dökümüdür. Yaşamının bu kesitinin gün gün tespit edilmeye
çalışılmasıdır. Kitap bu anlamıyla Deniz Gezmiş’in günlüğüdür. Fakat elbette
Deniz Gezmiş tarafından yazılan bir günlük değildir. Kitabın adından
kapağından sunuşuna kadar belgesel bir kurgu olduğu açıktır. Bu kitabın bir
kurgu olduğunu yazmayı insan aklına hakaret olarak görmüştüm. Yazar olarak
benim bu günlüğü Deniz Gezmiş’in yazmış olduğu yönünde en küçük bir imam, bir
tek cümlem söz konusu değildir. Kitapta “bu günlük Deniz Gezmiş’e aittir,
onun kaleminden çıkmıştır” türünden bir iddia bulunmamaktadır. Kitabın daha
ilk satırını okuyan bir kimsenin bu satırların Deniz dışında bir başkası
tarafından yani yazar tarafından yazılmış olduğunu fark etmemesi imkansızdır.
Kitabın adı ise yazarın yaratma özgürlüğü
kapsamındadır. Adı içeriğine uygundur. Elbette kitabına ad koyma hak ve
yetkisi yazarına aittir. Deniz Gezmiş’in Günlüğü kitabımı hiç görmeden, tek
bir satırını dahi okumadan hakkımdaki açıklamaya imza atan kimseler ise bu
tutumları ile yazar lanetleme ayinine katılmaktadırlar. Kendilerinin,
okumadıkları kitap hakkında toplatma kararı veren DGM savcılarından hiçbir
farkları bulunmamaktadır. Çok yazık, çok zavallıca…
Açıklamacıların kitabın içeriğine dair en
küçük bir itirazları bulunmamaktadır. Buna rağmen yazarı “Deniz Gezmiş
istismarı yapmakla, para kazanmak için yazmakla” suçlayabilmektedirler. Bu
yaklaşım tam anlamıyla bir vicdansızlıktır. Hayatta paradan başka değerler
olduğunu unutmuş kimselerin yaklaşımıdır. Yazdığım kitaplar kitapçılardadır.
Kalemimi hangi amaçla kullandığım ortadadır: FKF/DEV-GENÇ TARİHİ(3.Baskı),
ATEŞTE SEMAHA DURMAK(6.Baskı), OSMANLI ENGİZİSYONU (5.baskı) vd.
Deniz ve ideallerine kimin ne ölçüde sahip
çıktığı hakkında kim karar verecektir? Kimin ne kadar devrimci ve sosyalist
olduğunu kim değerlendirecektir? Kimin ne yazacağını, nasıl yazacağını kim
belirleyecektir? Elbette açıklama sahipleri değil… Kitabım Denizlerin ve ideallerinin manifestosudur!
ALİ YILDIRIM
Ali
Yıldırım tarafından yazılan ‘Deniz Gezmiş’in Günlüğü’ isimli
kitap, Gezmiş’in arkadaşları ve 68’lilerin tepkisini çekti. Aralarında, Oral Çalışlar,
Atilla Keskin, Metin Çulhaoğlu, Hasan Ataol ve Tuncay Çelen’in de bulunduğu
50’ye yakın isim tarafından imzalanan açıklamada, Deniz Gezmiş’in böyle bir
günlüğünün olmadığı ifade edildi. Ali Yıldırım ise kitabın kurmaca olduğunu
ifade etti.
Yol Yayınları’ndan çıkan kitabın önsözünde Ali Yıldırım günlüğü, tam adını
vermediği ve İbrahim Bey diye andığı bir avukatın arşivinde bulduğunu ifade
ediyor. Kitabın arka kapağında ise şu ifadelere yer veriyor: “.... Bu
dosyaların birinde ‘Deniz Gezmiş’in Günlüğü’
yazıyordu. İnanamadım kapak yazısına. Büyük bir hızla karıştırdım dosyayı.
Pelur kağıda daktilo ile yazılmış 246 sayfadan oluşuyordu. İlgiyle okudum
günlüğü. Deniz mi yazmıştı, avukatları mı, bir başkası mı? Kim yazmıştı?
(...) o arşivde bulduğum şekli ile yayınlıyorum. Düzeltme yapmadan, hiçbir
ekleme çıkarmada bulunmadan...”
‘Yıldırım özür dilesin’
Deniz Gezmiş’in arkadaşları ise
açıklamalarında ise “Kitap incelenince, açık bir şekilde, o dönemin gazete
haberlerinden, manşetlerinden ve Ali Yıldırım isimli kişinin yalan yanlış
yorumlarından derlendiği açıkça görülmektedir. Ve bunlar, sanki Deniz’in
ağzından çıkmışçasına yazılmıştır” ifadelerine yer verildi. Dönemin
gazetelerinde Deniz Gezmiş ve
arkadaşları aleyhine çıkan magazin haberlerinin yine Gezmiş’in ağzından
çıkmış gibi kitapta yer aldığı belirtilen açıklamada “Biz, Deniz yoldaşımızın
böyle bir günlüğü olmadığını, onu çok yakından tanıyan insanlar olarak
kesinlikle biliyoruz. Ali Yıldırım isimli bu kişiyi, salt para kazanmak için
yaptığı etik olmayan bu davranışı nedeniyle şiddetle kınıyor ve aldattığı
halkımızdan özür dilemesini bekliyoruz…” denildi.
Kitabın yazarı Ali Yıldırım ise gönderdiği açıklamada, kitabın kurgu olduğunu
belirterek “Bunun kurgu olduğunu yazmayı insan aklına hakaret olarak
düşünmüştüm. Demek ki anlaşılmamış. Yeni baskısında ‘belgesel kurgu’ yazarız”
dedi. Kitapta yer alan bilgilerin Deniz Gezmiş ve
arkadaşlarının mücadelesini yücelttiğini ifade eden Yıldırım, kitapta
bahsedildiği gibi yanlış yorumların bulunmadığını ileri sürdü. “Magazin
haberleriyle Deniz’in itibarını zedelediğimi de nereden çıkarıyorsunuz?” diye
soran Yıldırım, bu eleştiriyi hak etmediğini söyledi. Yıldırım açıklamasını
“Denizler’in hatırasını ve yolunu gölgeleyen bir tek cümle gösterin, bin kez
özür dileyeyim” sözleriyle bitirdi.
TV dizilerine giren
devrimci
Türkiye 68’inin
liderlerinden Deniz Gezmiş, 2000’li yıllara kadar daha çok ‘sol-sosyalist’
dünya içerisinde popülerdi. Gezmiş’in bu popülaritesi hiç kuşku yok ki daha
çok ‘ideolojik’ bir yakınlıktan kaynaklanıyordu. Ancak, 2000’li yıllarla bu
durum da değişmeye başladı. Ünlü bir giyim firmasının Deniz Gezmiş’in paltosunun
benzerini yapıp piyasaya sürdüğü haberleri bile çıktı. Ama Gezmiş’in
dizelerdeki pöpülerliği son yılların önemli gelişmelerinden. Gezmiş önce
‘Hatırla Sevgili’ dizisinde görülmüştü. Daha sonra ‘Bu Kalp Seni Unutur mu’da
anıldı. Son olarak ise ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’de de konu oldu. Denizler’in
idamı Reis Çelik’in 1998’de çektiği ‘Hoşça kal Yarın’ filmine de konu
olmuştu. İnternetten kitap satışı yapan ideefix adlı sitenin arama motoruna
aratıldığında kapağında ‘Deniz Gezmiş’ fotoğrafı olan
15’ten fazla kitap yer alıyor.
KİTAPTA NELER VAR
Kitap ilk bakışta, Deniz Gezmiş tarafından kaleme alınan notlardan yazılmış
izlenimi uyandırıyor. Çünkü, önsözde yazar Ali Yıldırım bu notları bir
avukatın arşivinde bulduğunu ve hiçbir satırına dokunmadan yayımladığını
ifade ediyor. Aynı bilgiler kitabın arka kapağında da mevcut. Ama kitabı
biraz karıştırınca üsluptan önsöz ve arka kapaktaki bilgilerle ilgili kuşkuya
düşülüyor. Çünkü yazar, daha ilk sayfada 17 Eylül 1970 tarihini not düşüyor
ve şöyle yazıyor: “Evet yarın tahliye oluyorsunuz. 10 Haziran’da gelmiştiniz
Sağmalcılar Cezaevi’nden Cihanla....”; 21 Eylül 1970 tarihi notu ise
“Arkadaşlarının arasında bir birlik olmadığını görüyorsun” diye başlıyor.
Birinci tekil şahıs kullanılmayan, daha çok Deniz Gezmiş’le sohbet
havasında olan bu satırlar daha çok yazar tarafından kaleme alındığı
izlenimini bırakıyor. Dikkatli bir okurun, daha önce çıkan kitaplar ve gazete
haberlerinden yola çıkılarak bu kitabın yazıldığını anlaması mümkün.
*************************
METNİN TAMAMI
Biz
aşağıda imzası bulunanlar, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan,
Yusuf Aslan ve inandıkları davada yaşamlarını yitirerek ölümsüzlüğü seçmiş
daha niceleriyle aynı ideali paylaşmış, aynı mücadeleyi vermiş ya da
desteklemiş, aynı davada yargılanmış veya yargılanmamış, ancak, onları çok
yakından tanıyan yoldaşlarıyız.
Bu güne kadar 68’le ve yoldaşlarımızla ilgili onlarca kitap yazıldı ve
yayınlandı. Biz, doğru, etik, çarpıtılmadan ve istismar edilmeden yazılan
veya yazılacak olan kitaplara elbette karşı değiliz.
Ancak, bu kitaplardan bazıları, 68’i ve idealleri uğruna gözlerini kırpmadan
canlarını veren yoldaşlarımızı etik olmayan biçimde, malzeme olarak
kullanmaktan çekinmemiş ve ahlak dışı bir anlayışla, sadece kariyerizm ve
rant amacıyla yazılmış ve yayınlanmıştır.
Bunlardan sonuncusu, Ali Yıldırım isimli kişinin, Yol Yayınlarından, “Yol
Bilim Kültür Araştırma: 21” kaydıyla yayınladığı “Deniz Gezmiş’in Günlüğü” isimli
kitaptır.
Bu kitabı inceleyince, düşüncelerimizi kamuoyuna iletmeyi gerekli
gördük.
Kitabın yazarı, günlüğü, adını söyleyemediği bir avukatın arşivinde bulduğunu
belirtmektedir. Ama böylesine iddialı başlıkla yazılan bir kitabın
notlarının, kimin tarafından, ne zaman yazıldığını bilmediğini de
belirtmektedir.
Kitap incelenince, açık bir şekilde, o dönemin gazete haberlerinden,
manşetlerinden ve Ali Yıldırım isimli kişinin yalan yanlış yorumlarından
derlendiği açıkça görülmektedir. Ve bunlar, sanki Deniz’in ağzından
çıkmışçasına yazılmıştır.
Kitabın etik olmayan en kötü yanı, o günkü gazetelerde, yoldaşlarımızın
aleyhine yazılan ve çarpıtılan magazin haberlerine de gene Deniz’in ağzından
çıkmış gibi yer verilmesidir.
Biz, Deniz yoldaşımızın böyle bir günlüğü olmadığını, onu çok yakından
tanıyan insanlar olarak KESİNLİKLE biliyoruz.
Ali Yıldırım isimli bu kişiyi, salt para kazanmak için yaptığı etik olmayan
bu davranışı nedeniyle şiddetle kınıyor ve aldattığı halkımızdan özür
dilemesini bekliyoruz… Bir daha buna benzer kitapların yayınlanmaması
için.
İMZA ATANLAR
Atilla KESKİN
A.Tuncer SÜMER
Mete ERTEKİN
Gülay ÜNÜVAR
Nuran AĞIRNASLI
Tayfur CİNEMRE
Hasan ATAOL
Canan ULUDERE
Fatih ULUDERE
Ayten GÜMÜŞEL CANATAN
Zeki GÜMÜŞEL
Şule ALBAYRAKOĞLU
Ahmet ERDOĞAN
Veli KARAÖZ
Ali BALAMİR
Teoman GÖRAL
Tuncay ÇELEN
Metin ÇULHAOĞLU
Oral ÇALIŞLAR
Bayram DURMUŞ
Aysel BUĞDAYCIOĞLU
Hüseyin TANRIÖVER
Ayfer KARAÖZ
Mehmet Hakkı YAZICI
Müfit ÖZDEŞ
M. Olcay NALBANTOĞLU
Ömer GÜRCAN
Halit GÜRSENER
Hüseyin SOYSEVER
Ünal KARASU
Akın EVREN
Merih Kudsal AKSEYMEN
Suat BOZKUŞ
Engin ERKİNER
Ali AÇAN
Ferit BARUT
Hüseyin GÜRCAN
Umur COŞKUN
Kamuran Bekir HARPUTLU
Sedat YERSU
Mehmet YÜCEL
Sait BİG
|
______________________________________________________________
|
17 Ekim 2011 02:46
|
Kime: Ali YILDIRIM
CS_INSTRUCTION_3
|
|
|
Değerli
Ali Yıldırım,
Öncelikle
Deniz Gezmiş gibi bu toprakların evladı olan, bizden olan, bizi dile getiren
bir devrimci şahsiyeti konu alan çalışmalarınızı sonuçlandırarak "DENİZ
GEZMİŞ'İN GÜNLÜĞÜ" başlıklı kitapta toplayıp yayınlamış olmanızdan
dolayı sizi tebrik ediyorum.
Çalışmanızdan
bir yılı aşkın süredir haberdarım ve sabırsızlıkla sonuçlanmasını bekliyordum.
Deniz Gezmiş'e olan saygınızı, bağlılığınızı, sevginizi ve amaçlarına olan yaklaşımlarınızı
yakından biliyorum. Bu çalışma, belgesel dayanakları yanı sıra bir edebi
çalışma olması itibariyle de Deniz'i, Ali Yıldırım gözüyle görme şansına,
farklılığının zenginliğine vakıf olma fırsatı vereceğine inanıyorum.
Deniz
Gezmiş'i sizden öncekiler de anlattı,
sizden sonrakiler da anlatacak. Bu tüm tarihi şahsiyetler için geçerli bir
yazım sürecidir; sorumlu bir duruş,saygı, sevgi ve mesaj taşıma kararlılığıdır. Elbette ki her anlatım
yazarın eseri olacaktır. Zaten, aynı şahsiyetin binlerce kez anlatılmasına
rağmen, onu okunur kılan da budur; farklılığın zenginliğidir.
En
bilimsel, en doğrudan anlatım, en kanıtlı, en belgeli yazım bile hiç bir zaman tıpa tıp gerçeğin
kendisi değildir, olamaz da. Hukukun ayrıntılara önem vermesinin nedeni de
budur. Farklı açılardan anlatımın gerçeğe daha çok yaklaşma ve gerçeği daha
isabetli ifade etme çabasıdır. Bunu anlamak için, ayrıca özel bir cümle kurmak
okura saygısızlıktır. Kitap "Ali Yıldırım" imzası taşıyorsa, bunu
anlamak için ayrıca "bu kitabı Deniz Gezmiş yazmamıştır" demek,
okurla alay etmektir ya da bu talebi yapan aptaldır.
Kaldı
ki, Deniz'i anlatmak hangi kitap başlığı altında olursa olsun, her dönemde
ihtiyaç duyacağımız onurlu bir çabadır. Özellikle de bu dönemde, gericiliğin
ülkemiz insani değerlerini eriten, siyasal ilkelleşmeyi dayatarak sivil
diktatörlük hezeyanlarına sürükleyen, komşularımızla kanlı süreçlere kapı
aralayan ve bölgede emperyalist
işbirlikçisi olarak, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eş Başkanlığı adına tarihi kinler ekip, maceralara sürükleyen bir
iktidar koşulunda büyük önem taşımaktadır. Deniz'i, bize bir kez daha anlatmak
isteyen bu çabanıza yönelik sansürcü akıl, ayıplanmakla kalınmayacak bir
akıldır. Bu duruşun mantığının gerici iktidarların sansürcü mantığının da ötesinde
anlamı bulunuyor. Bu akıl, Deniz'i
anlatmadaki yetmezlikleri, kısırlıkları ifade ettiğini söylemek yanlış
olmayacaktır. Kişi istediği kadar aydın olsun, istediği kadar kütüphaneler
yutmuş olsun, böylesi bir esere karşı bu tepkiyi göstermesi, kendisinin böylesi
bir görevde, sınıfta kaldığına bir işarettir. Kitabın adı üzerinden kar
sağlanacağı iddiası ise okuru aptal yerine koymaktır. Kendi kitaplarında
oynadıkları oyunları ele vermek demektir; bu,
Kıpti'nin şecaatini arz ederken sirkatini söylemesidir...
Bu
yapılan, yargısız infazdır, çekememezliktir, darlıktır. Ali Yıldırım'ı
tanımadan yazım etkinliklerini bilmeden,
inanç algıları yanı sıra siyasal ilkelerinin nelere tenezzül etmeyecek
kadar sağlam onursal dayanaklara
sahip olduğunu bilmemektir. Bu
nedenlerle, saygı duyduğum değerli aydınlarında içinde yer aldığı listenin
sansürcü aklını ayıplıyorum. Bu anlamsız tepkileri, devrimci hareketin halk
karşısında düştüğü ötekileşmiş hallerinin refleksi olarak görüyor ve kınıyorum.
Ancak
bu liste daha da vahimi isimleri de barındırması dikkat çekicidir. bu
sansürcüler listesinde tanıdığım polis işbirlikçisi bir itirafçının olması beni
hayrete düşürmüştür. Bu itirafçı 19 Ağustos 1977'de İstanbul emniyetinde tüm
arkadaşlarını polise teslim etmekle yetinmemiş, tanıdığı bildiği, bilmediği
herkesi ele vermiştir. Adresleri, malzemeleri ve hayallerini bile anlatmış bir
ahlaksızdır; polise verdiği 20 sayfalık itirafnamesinde, sırtlarına suç
yıkacağı kişilerin ihtimali eşkallerini bile vermekten çekinmemiştir;
Polisin, "olmayan eylemlerin
yapılması düşünülürse kim tarafından yapılabilir?" sorusuna ise, bir dizi isim sayarak insanların, işkence, zindan, ölüm ve
bu güne kadar sürgünlerde acı içinde
kalmasına yol açmıştır. Polis itirafnamesinde “Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün
akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları
bakımından polise yardım ettim” (Engin Erkiner Polis İfadesi,
s:16) diyen bu itirafçının
Denizlerin adının anıldığı bir "protestoda" yer alması, bu
protestonun Denizlerin direnme mesajıyla ne kadar ilgisiz olduğunu göstermeye
yeterlidir.
Bu
akıl kırılması sansürcü tepki, ülkemiz demokrasi mücadelesinde özgürlüklere
sıkılmış bir kurşun gibidir.
Oysa
Denizlerin bizlere bıraktığı miras direnme mirasıdır, idam sehpasında bile
direnen bu yiğitlerin kahramanlığıyla devrimci mücadele yoluna koyulan bizim
kuşak, işkence-zindan bu mesajın yolunda yürüyerek ser verdi sır vermedi.
Bütün
bunlara rağmen, cevabi yazınızda dile getirdiğiniz şu satırlar her şeyi
açıklamaya yeter de artar diyorum;
"Bu
kitap Deniz Gezmiş’in yaşamının son 18 ayının günlük dökümüdür. Yaşamının bu
kesitinin gün gün tespit edilmeye çalışılmasıdır. Kitap bu anlamıyla Deniz
Gezmiş’in günlüğüdür. Fakat elbette Deniz Gezmiş tarafından yazılan bir günlük
değildir. Kitabın adından kapağından
sunuşuna kadar belgesel bir kurgu olduğu açıktır. Bu kitabın bir kurgu olduğunu
yazmayı insan aklına hakaret olarak görmüştüm. Yazar olarak benim bu günlüğü
Deniz Gezmiş’in yazmış olduğu yönünde en küçük bir imam, bir tek cümlem söz
konusu değildir. Kitapta “bu günlük Deniz Gezmiş’e aittir, onun kaleminden
çıkmıştır” türünden bir iddia bulunmamaktadır. Kitabın daha ilk satırını okuyan
bir kimsenin bu satırların Deniz dışında bir başkası tarafından yani yazar
tarafından yazılmış olduğunu fark etmemesi imkansızdır."
Deniz
Gezmiş, ne 68'lilere aittir ne de kimsenin özeline. O, her dönemde, uğruna
idama kadar yürüdüğü siyasal, kültürel ilkelerinin kıta sahanlığında durabilen,
ama edebiyatın sonsuz anlatım
farklılıklarıyla zenginleşen bir mesajdır. Bu mesajın gücü, denizi
bizlere bir kez daha ve yüzlerce kez daha kendi özgün anlatımıyla sunan yazar
girişimine bağlıdır. Deniz Gezmiş'in günlüğü, Deniz Gezmiş'in aşkı, Deniz
Gezmiş'in Deniz Gezmiş'i gibi anlamlı olabilecek yazınlarla, roman ve
araştırmalarla onun mesajını gelecek kuşaklara taşımak, bize ait olan, bizden
olan ve bizim için olan Deniz'i anlatmaktır.
Bunun
ötesi, abesle iştigaldir....
Baki
selamlarımla.
Mihrac
Ural
17
Ekim 2011
_______________________________________________________________
Mihrac Ural 17 Ekim 2011 03:07
Değerli Ali Yıldırım,
İlginç bir şey daha oldu. kadim dostum,
yoldaşım Mehmet Yavuz, bu
tartışmalar üzerine benden bağımsız ve hiç
farkında olmadığım bir
yazısını göndermiş. Üstelik bu yazıyı size
gönderdiğim
açıklamayı yazdıktan sonra okudum; aklın yolu
birmiş, bir de siz
okuyun...
Mehmet Yavuz'un yazısı:
Deniz Gezmiş Günlüğü
Mehmet Yavuz
16 Ekim 2011
Tarihe mal olmak için serden geçmek lazımdır.. Bu da
kolayca göze alınacak bir hal değil..
Deniz olmak zordur..
Ama Deniz kalmak daha da zor.
Yüreklerimizde en canlı halleriyle yaşamaya devam
eden Denizlerle dertleşmek, yozlaşan
ilişkileri, kaybolan ülküleri, değerleri
iletmek yanlış mı ?
Bence değil…
Ali Yıldırım da Deniz Gezmiş’le dertleşip ortaya bir
günlük çıkarmış..
Beğenip beğenmemek kişisel bir tercihtir, saygı duyarım..
Ama buradan yola çıkarakDeniz Gezmiş’in
yoldaşıymış edasıyla hava atmaya
çalışanların sahte yüzlerini de teşhir etmekte fayda var…
Bunu yapmak geçmişe olan bağlılığın gereğidir..
Diyorlar ki; bu kitap Denizlerin anısına saygısızlıkmış..
Peki sen Oral Çalışlar, sen Engin Erkiner…
Hangi yüzle böyle bir bildiriye imza atıyorsunuz ?
Böyle bir bildiriye imza koyanın; her şeyden önce
kendisinin o geçmişe layık olması gerekmez mi ?
Gençliğimizde Deniz olmak tutkumuzdu… İdealimizdi..
Bu nedenle anti
emperyalisttik.
…
‘’Bağımsız Türkiye’’ sadece sloganımız değil, ülkümüzdü..
Halen de öyle..
Peki ya sen sorosçu Oral, ya sen ihbarcı ve itirafçı
Engin; sizler ne kadar anti emperyalistsiniz bugün ?
Ne kadar Denizsiniz ?
Sizler; Denizlerin denize döktüğü 6. Filonun askerlerine
selam durmuyor musunuz bugün ?
Emperyalistlerin Arap coğrafyasındaki işgallerine alkış
tutmuyor musunuz ?
Sizler; Arap
baharı maskesi takmış Amerikan uşağı değil misiniz ?
Behey yüzsüzler,
Behey utanmazlar,
Behey işgal çığırtkanları,
Behey muhbir, behey çamur adam...
Milletten utanmıyorsunuz, bari tarihten utanın...
Denizler yaşıyor olsaydı eğer; Ali Yıldırım’a ne yapardı bilemem ama sizlerin o alçak suratına tükürüp, kıçınıza tekmeyi basarak Dolmabahçe’den
denize dökerdi..
Bundan eminim..
____________________________________________
Ali YILDIRIM 17 Ekim 2011 07:54
Hocam,
yazdıkların için
çok teşekkün ederim.
Bu Erkiner'in
marifeti yalnız imza atmakla sınırlı
değil, bir de aleyhimde yazı yazmış
aşağıya aldım
selamlar
____________________________
Değerli
Ali Yıldırım,
Engin
Erkiner, polis itirafnamesinde kendini açıkça tanımladığı gibi bir
itirafçıdır. İtirafçı olmanın insan ruhunda yarattığı aşağılık kompleksini,
herkese ve her emek ürünü çabaya düşman tutumlar almasını, psikanalizlere
bırakacağım.
Bu
adam, ortaya koyduğum siyasal yazım performansı karşısında 30 yıl sonra bir kez daha, malum
teşkilatlarca muhbirlik görevine sürülmüştür. Genel Kurmay desteğiyle kurulan
sitesinde, 3 yıldır sadece adım
etrafında karalama yazıları yazılmıştır. hala
devam da etmektedir. Ortağı MİT ajanı İbrahim Yalçın'la bu görevi ifa
etmektedirler. Yazdığınız kitabı eleştirirken bile bana eleştiri gönderme çabası bu işlevin bir
parçasıdır. Bu açıdan yazdığı yazı, sizden çok benimle ilgili olduğunu
söyleyeceğim. İtirafçı Engin Erkiner ve ortağı Mİ ajanı İbrahim Yalçın'nın
bitip tükenmez ihbarlarının sonucu 14
yoldaşım hala özel mahkemelerde
yargılanarak süründürülmektedir.
Bu
ahlaksız adam, bu onursuz kişi, istisnasız her şeyi küçümseyerek kendi kaosunu,
kendi yetmezliğini örtebileceğini sanıyor. Adımın anılmadığı, başlığa çıkarılmadığı bir
yazısına rastlarsanız, siyasi düzeyini anlamanız zor olmayacaktır. Bu kadar
cahil, bu kadar bilgisiz, bu kadar medya sınırlarını aşmayan başka birini
bulamayacaksınız. Sadece bu da değil, Komşumuz Suriye'ye BM ve NATO askeri güçlerinin saldırı düzenlemesine,
işgal etmesine davet çıkaran bir aptaldır da; inanın bu akıl zoru davette benimle ilgilidir. Bu kişi,bilinçaltı
kirliliğiyle korkunç bir Alevi düşmanıdır. Milliyetçidir de; bölücülüğe karşı
anadille eğitim hakkı isteyen Türkiyeli Arap'lardan özel olarak nefret eder,
hiç bir demokratik hakları olmadığı, varlıklarının bile olamayacağı iddiasında bulunur.
bu ölçekteki cehalet bana göre bir görevdir bu görev de Mihrac Ural'a karşı
şahsi düşmanlıktan beslenir.
Bu
adam siyasi olmak bir yana şahsi kin ve intikam iç güdülerinin esiridir. Ötesi
değil. Önemsenmeye değmez, hele sizin kulvarınızda asla muhatap alınmaması
gereken bir ahlaksızdır.
İtirafçı
Engin Erikner'in kişileri hedef almaktan başka tür bir yazısı yoktur ve
bunların tümü tıpkı basımdır; her şeyi
tiye alama, küçümseme, kendisinin hiçliğini örtmeye çalışmaktan ibarettir.
Şöyle
bir düşünün, adam tek bir tokat yemeden
itirafçı olmuş, rüyalarını bile polise anlatmış, her şeyi yakıp yıkmış, insanların
sırtına olmadık suçlar yüklemiş ve örgüt örgüt dolaşarak, MİT'le devam eden ilişkisini gösteren tasfiyecilik
yapmıştır. Buna rağmen özür dilemek bir yana, "bir kez daha yakalansam
aynı şeyi yaparım" deme hayasızlığı göstermiş biridir. Acilciler hareketinden
kovduğumuz bu kişi TKEP'e katılmış ve ortağı İbrahim Yalçın denilen MİT
ajanıyla tasfiyecilik yapmıştır. TEKP öylece buharlaşmıştır.
Bana
göre, bu ölçüde pervasızlığın tek kaynağı devam eden polisiye ilişkisinden
başka bir şeyle izah edilemez derim. Bunu anlamak için hala aynı sitede
birlikte insanları karalamaktan ve ihbar etmekten başka bir yazıları olmayan bu
ikilinin İbrahim Yalçın ayağı, meydan okurcasına MİT'le ilişkisini açıklamaktan
geri kalmamaktadır. Şu cümleleri bir okuyun ;
"Ben ADANA’ya MİT’e döndüğüm de Sarı’yı
gördüğümü beni kongreye götürmek için geldiğini. 13 ve 16 Ekim’de ANTAKYA
PTT’si önünde saat 14.00de buluşacağımızı bildirdim” (İbrahim Yalçın el yazısı
İtirafnamesi s:7)
“Bir hafta sonraya gün kestik. (28
Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs.
diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim
işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. "
(İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10)
İtirafçı Engin Erkiner'e, aynı sitede sadece iki kişi olarak yazan ve bunlardan
biri olan ortağı İbrahim Yalçın'la ilgili bir açıklama yapmasını isteyin. yeter
de artar...
Deniz
gibi direnme sembolü bir kahramanla
ilgili yazma cüreti gösteren bu itirafçının yaptığı pervasız bir utanmazlıktır.
Arsızlık ve hayasızlıktır. Bu insanlar çevreye kirlilik saçmak için
çırpınırlar, çevre kirletirler ve hiç bir şey üretmezler. Hayatları boyunca her
kapışmada yere serildikleri için de hiç bir şey olmamış gibi, demagojinin
dehlizlerinde kendilerini kandırıyorlar.
Engin
Erkiner bir itirafçıdır, ötesi üzerinde durmanın hiç bir gereği yoktur. Bu
ahlaksızla ilgili konu geçtiği zaman yazılı ve sözlü olarak, "Engin Erkiner öncelikle polisteki
itirafçılığının belgesi olan "Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla
yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri
bulmaları bakımından polise yardım ettim" (Engin
Erkiner
Polis İfadesi, s:16) sözleri hakkında
bir açıklama yapsın gerisine de hiç karışmasın " demeniz yeter de artar.
Değerli
Ali hoca, Denizi ele almak, denizi işlemek, deniz hakkında farklı bir açıyla
yazmak dün de bu günde yarın da ihtiyaçtır. bu ihtiyaç demokrasi mücadelesi
yürütme kararlılığında olan herkes için olduğu gibi halkın da şiddetle
arzuladığı bir yönelimdir. Halktan kopmuş, birbirini çekmeyen ve hayatını meyve
veren ağaçları taşlamakla geçiren bu taşkalacılara dönüp bakmadan yolunuza
devam etmeniz yeterlidir: Onlara verilecek en iyi cevap da budur.
Kitabınızdan
bir nüshayı imzalayarak, kız kardeşim Mihriban Ural / Antakya Tel: 05377913700 iletirseniz
sevinirim.
Başarı
dileklerimle
Mihrac
Ural
17
Ekim 2011