7 Oca 2010

KADININ DOĞASI VE EĞİTİMİ

Mihrac Ural 8 Mart 2010

Bu makale, Nikolas Hocanın,

"Kadınlar Yine Kendini Aldatıyor" başlıklı makaleme

yaptığı yorum üzerine cevabi yazımdır (yorum altta).


Değerli Nikolas hoca,

Azizim,

Yazımda da dile getirdim. kadın konusunu yazmak benim için çok risklidir diye. Bak iyi bir okuyucu olarak siz de bu riski sorularınızla arttırmışsınız.



İşi şakaya vurup "kadın deniz gibidir, ne zaman ne olacağı belli olmaz" diyesim geliyor. Ancak öyle değild. Konu gerçekten de çok karmaşık ve benim son zamanlarda siyasal algılarımın parametreleriyle iligili toparlanmanın etkisi altında bu konuya farklı yaklaştığımı söyleyeceğim.



Keskin dönemeçleri olan yazılarım çıkıyor. Seninle de paylaşıyorum. İşçi, işçiler, sınıf mücadelesi, Çağımızın devrimciliği, devrimci görevler diye bir dizi sorunla meşgul oluyorum. Bu çalışmalar arasında, kadın konusunda ısrarla bir şeyler yaz diyen arkadaşlar (bunlar arasında bayan dostlarımız daha çoktur) ben de ister istemez böylesi çok sorulu cümleler kurmuş oluyorum.



Çok basitçe tüm sorularınıza cevap olabilecek kendi algımı aktarmaya çalışayım.



İnsan olarak kadın toplumsal süreçte erkek cinsiyle aynı düzlemde hak ve özgürlük kazanımlarının aryışı içinde olur. Daha iyi sosyal güvenceler, daha iyi bir ekonomik girdi, demokratik haklar, siyasi ve kültürel kazanımlar vb. Bunlar malum ve herkesin ortak olduğu ancak kazınlamasında farklı yol önerileri olan taleplerdir.



Kadın, bir cins olarak bu talep ve mücadelede de özgün yere sahip olduğunu soylemek yanlıyş değildir. Erkeklerden daha çok ve kapsamlı hak kazanımlaarına ihtiyacı vardır. Zira hamilelik, doğum sonrası ve öncesi durum ve yükümlülüklerle ilgili hak kaznımlarının daha ileri olması gerekmektedir. Yani kadın erkekten çok daha kapsamlı halkalara sahip olması gerekir ki, toplumsal adalet, kadın ile erkek arasında bir eşitliğe gelebilsin. Bunun da nedeni doğa ve kadın doğasıdır. Kadını insane türünün ayrı bir biyolojik yapılandırması olarak var etmesinden dolayıdır. Bu var oluş, ne akli ne yetenek need bir başka açıdan ikinci sınıf olma hali değidir. Kadının doğa ve kendi doğasının yükümlülüklerini yerine getirken erkek cinsinin sosyal, siyasal, kültürel vb. Süreçlerde yaptığı atağın öne çıkmasına yol açmasıdır; bu erkek cinsinin, ya da doğadaki var oluş mücadelesinin doğal ayıklanma süreçlerinin reflekseleriyle de olsa, fırsatçı bencilğin genetik sonuçlarıyla da olsa durum budur.



Kadının siyasal, toplumsal, kültürel haklarıyla ilgili mücadele ve kazanım, erkek ile kadını eşitleyecek düzenlemeler ya da iyileştirecek düzenlemeler, içinde bulunulan sistemin reformlarıyla ilgilidir. Yani, sistem içinde gerçekleşebilir talepler olarak mücadele edilmesi gereken unsurlardır. Bunun için, buraya uzun ve ayrıntılı bir talep iletisi yapayacağım. Bunu, kadın örgütlenmeleri, siyasal etkinliklerin kadın kolları yeterince yapabilmektedirler.



Buraya kadar kadın neyi nasıl elde ederse etsin kadın cinsi olmanın neslen sonuçlarından kaynaklanın mağduriyetlerini aşamaz diyorum. Yani hiç bir tür reform kadın sorununu çözemez diyorum. İyileştirir ki bu ihmal edilmemesi gereken bir çabadır. Bu çabaların içinde ve öncülüğünde yer almak insan olarak da görevimizdir.



Ben sorunun farklı bir yanına işaret etmeye çalışıyorum. Bunu da "doğanın ve kadın doğasının eğitilmesi" olarak bir cümlede ifade ettim; kadının doğasından kaynaklanan ve doğanın da yeterince eğitilmemesinden kaynaklanan sorunlarla ilgili söz ediyorum. Kadının handikabının burada nesnel verilerinden kaynaklanan bir biçim aldığından söz ediyorum.



Nesnel konumla ilgili uzunca bir şey yazmaya gerek yok sanırım. Bir fenomenin nesnel konumu dolaysıyla sınırlanmış etkinliğinin, öznel hiç bir çabayla aşılamayacağını, bunu aşmak istiyorsak, mutlaka nesnel zemini ilerletmek, evrimleştirmek, geliştirmek, eğitmek, yükseltmek gibi tabirlerle ifade edebileceğim bir süreci başarmak gereklidir diyorum.



Kadın örneğine girmeden bunu sınıflarla ilgili son yazılarımda uzun uzun işlemeye çalıştım. Bıktırıcı tekrarlarla kurduğum cümlelerde, bu sıkıntımı gidermeye çalıştım. Dedim ki, herhangi bir sınıftan başarmasını istediğimiz görevleri ortaya koyarken önce o sınıfın nesnel koşullarının böylesi bir görev için uygun olap olmadığını bilmek gereklidir. Bunun için soyutlama yönetmiyle, tarihin tüm sınıf hareketlerini hazmedilmiş bilgi olarak bilince çıkarmamız gerek. Ben de bunu yapmaya çalıştım. Kölelerin, serflerin mücadeleleri, köleci ve feodal sistemde sınıf mücadelesinin tüm verileri göstermiştir ki, bu mücadeleler yeni bir toplum kurma yönünde gelişemez. Bu mücadeleler sistemin kendi iç düzenlenişiyle ilgili hareketler kapsamında kalır. En aşırısı bile, Spartaküs gibi Roma kapıları önünde , Münzer gibi feodal kralların tahtı önünde diz çöker. Bu süreci kapitalizm ve sınıf mücadelesi açısından da ele aldığımızda benzer bir sonuç görmek zor değildir.



Sınıf mücadelesi hangi boyuta yükselirse yükselsin sonuç yine o sistemin içinde kalır. Bu mücadeleler devrim yapamaz, yeni bir üretim tarzına yol açamaz. Ancak yeni için yararlanaılacak özgün ortamlar yaratabilir. Ötesi değildir. Sınıf mücadelesinin yeni bir sosyal bir sistem kuramadığını, yeni bir üretim ilişkisine yönelemediğini belirttim: devrdimin tarihsel olduğunu ve bunun ancak eski toplum içinde yeterli olgunluğa yükselen üretici güçlerin, eski üretim ilişkilerini tasfiyesiyle mümkün olabileceğini belirttim; yadsınmanın yadsınması esprisi.



Bu gerçeklik 20 yy komünist hareketi tarafından zorlanarak farklı bir boyut almıştır. Sınıf mücadelesinin keskinleştiği süreçlerde oluşan yanlış algıları, siyasal iktidar mücadelesiyle yeni bir üretim tarzına, yeni bir uygarlığa, yeni bir ekonomik sisteme geçilebileceği yanılgısını ön plana çıkarmıştır. Bu da devrimi darbe olarak, "yeterki siyasal iktidar ele geçsin, gerisi gelir" anlayışına kadar götürmüştür. Yeni bir üretim tarzı böylesi erken doğumla ikame edilebileceği sanılınca, kıymeti kendinden menkul bir geçiş dönemi uydurması da kaçınılmaz olarak teoriye yapıştırıldı (Poreletrya diktatörlüğü altında sürecek geçiş dönemi esprisi). Sonuç açık.



Nesnel verileri yeni bir üretim ilişkisi kurma yetisine sahip olmayan bir sınıf, bilmediği okyanuslarda bata çıka yol aldı. Sonunda boğuldu. Porleterya diktatörlüğü denilen şey, tarihi bir gecikmenin, hangarlarda saklanan, dondurulan bir ilişkinin gece bekçiliği oldu (Sovyetlerde soslyalizmin aşılıp, komünizme de geçildiği iddiasını burada ayrıca hatırlatırım).



Anlatmaya çalıştığım, öznel isteklerle hiç bir nesnel veri, kendi gerçekliği dışında bir sürece zorlanamayacağıdır. Zorlansada yıkım, kaos tıkanıklıktan başka bir şey üretemeyeceğidir. Bu bir biçimde tarihin gaspıdır. Bu yanıyla kurulduğu iddia edilen sosyalizm kapitalizm madalyonunun diğer bir yüzü olduğu kadar, tarihin de gaspı olduğunu belirlemek yanlış olmayacaktır.





İşçi sınıfına tarihin en büyük propağanda mekanizmasiyla istediğimiz görüşü empoze edebiliriz (bu da sınıfın tüm kitlesi tarafından hiç bir zaman özümsenmez, aktif kadro ve mlilitanların algısıyla sınırlı kalır, ancak ana dinamo onlar olduğundan, sınıfın tümsel hareketi gibi görünür). Ancak neyi empoze edersek edelim, sınıfın nesnel yapısı iş-gücü satımı üzerinde, fabrika üretim mekanzmalarının içinde ve sınırında olması dolaysıyla, işçi sınıfını sınıf olarak tarihin bir üst evresinde, yeni toplmumun temel unsuru olacak bir topluluğa dönüştüremeyiz. Bu olsaydı, işçi sınıfı diye bir sınıf olamazdı. Böylesi dönüşümler, tek tek işçilerle olsa da sınıf olarak gerçekleşmez. Zira işçi sınıfı, kapitalizme ait bir sınıftır, onunla var oldu ve onunla da yok olacaktır.



öznel zorlama ve hak kazanımları sınıfın nesnel durumundan dolayı belli bir hacim dışında bir yükü kaldırma durumunda olmayacağı için, dayatılan görevler, algıları dışında kalmaya mahkum olacaktır; bu görevler ne türden bir cennet vadetsede sonuç değişmez. Bu yanlış algının partik zorlamalarında ise kaoslar, tıkanlmalar, başarısızlıklar, yönetsel ve işlevsel hatalar arka arkaya gelir. Sovyet ve Doğu Avrupa deneyi bunu yeterince gösterdi. Hata nesnel zemindedir, yenitim yada kişi hatası değildir.



Bu nedenle dedim ki, yeni bir üretim ilişkisi, yeni bir toplumsal örgütleniş, yeni bir uygarlık tarihin hiç bir sınıfı mücadelesi tarafından kurulamaz. Bu kapitalizmin sınıf mücadelesi için de geçerlidir. İşçi sınıfının sınıf mücadelesi, yeni bir üretim ilişkisi kuramaz. Tersine daha ileri bir üretim ilişkisi kendi var oluş sistemini yıkacağı için ona karşı, bir biçimde burjuvaziyle birlikte direnir. Sınıf mücadelesi sistem içinde iyileştirmelerden daha ötesini üretemez.



Bu uzun anlatımın kadın konusuyla nasıl bir bağı var? diye soracaksın. Anlatayım. Her nesnel yapı, belli bir özneyi yaratıyor ve o öznel eğilim nesnel dokuyu etkilese de esas olarak onun temel sınırları içinde kalıyor. Bu maddeci algıyı tarihte en iyi şekilde, Marks şu cümleyle formüle etmiştir; "Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır." ( Marks, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Önsöz)

.

Ben de kadın cinsinin nesnel düzlemi belli öznel sonuçlar üretirek kendi hacminin ve sınırlarının alanının çizmiş olur duyorum. Bu sınırlara sığıdırabileceğiniz şeyi aştığınız zaman ve bunun gerekli olduğuna inandığınız zaman (ki ben çok gereklidir diyorum, doğada varlık ve ilerleme için ayni türün iki cinsinin de yetkin olması gerektiğine inanıyorum) kadının doğanın ve kadın doğasının sınırlarıyla yüzyüze gelirsiniz. Bu sınırları aşmak için mutlaka doğayı, kelimenin geniş anlamıyla eğitmek ve kadın doğasını da yeni nesnel zeminlere taşımak gereklidir diyorum.



Bu nedenle yazımda, "Kadın, içinde ataerkil verilerin üstünlüğünü sağlayan doğayı ve kendi doğasını büyük özgürlük ve demokrasi hamlesiyle aşma çabasına yönelmelidir. Uzun zamana yayılmış olsa da kurtuluş yolunda en gerçekçi adım budur. Kadın daha çok bilgi çağının, bilimsel ve teknik devrimlerin sonuçlarında etken bir dişli olmanını olanaklarını yaratmaladır." (Bkz. "Kadın Yine Kendini Aldatıyor" makalesi) belirlemesini yaptım.



Bu ek olarak aynı makalede, "Doğanın ve kadın doğasının eğitilmesi, büyük bilgi dönüşümlerini, bilimsel ve teknik devrimlerin gelişimini ve bunların kadınla ilgili etkinliklerini gerektirir." Diye de, kadına ait meddi verilerin hangi kanallarla genişletilebileceğine işaret ettim.



Buradan hareketle, kadın bir sınıf değil insan türü içinde bir biyorlojik bir dal olmasından dolayıda konunun hassasiyetini belirtip durdum. İnsan olarak kadın toplumsal bir varlık olmasbına karşın, cins olarak kadın biyolojik bir varlıktır. Biyolojik yükümlülükleri doğadan ve kendi doğasından kaynaklıdır. Bu görev ve yükümlülüklerin yerine getirlimesinde oluşan dengesizlikler tarihte gelişen toplumsal sistemlerin ataerkil toplumlar olmasıyla sonuçlanmıştır. Toplumları iki cinsin egemen olduğu toplumlara dönüştürmek için gerekli olan, geri dönüşü olmayan tarihsel devrimler için yapılması gereken temel görev ( ki bu tarihin en devrimci görevlerinden biridir) doğayı ve kadın doğasını bilgi çağının bilimsel ve teknek devrim etkinliklerinin eliyle eğitmekter, ilerletmek, genişletmek, dönüştürmek, nesnel zemininin büyşütmektir.



Konu bir öznel tercih değildir. Kadın sorunu bu yanıyla nesneldir. Siyasal demokratik kültürel toplumsal haklarından da ötede bir sorundur. Bu sorun kadın sorunun stratejik hedefidir, diğerleri ise ihmal edilmemesi gereken teferruattır. Kadın tersini düşünüyorsa, kendini her defasında yeniden aldatıyor demektir dedim.



Kadın olmadığımız için bilmiyoruz, onlar kendilerini daha iyi bilirler. Ancak dıştan bir gözlemci olarak kadın biyolojisinin, erkek biyolojisinden çok daha kapsamlı bir yetiye, çok daha üstün bir mekanizmaya sahip olduğunu biliyoruz. Böylesi bir biyolojinin erkek cinsinden çok daha gelişmiş diğer uzuvlara sahip olması düşünülebilir. İki cins arasında bu açıdan bir karşılaştırma uzmanları işi ve gereksizde olabilir. Cinsler arasında ırkçı bir tutuma kadar gidecek bu tür sorgulamaların bu yazının konusu olmayacağı da açıktır.



Kadının belki en güçlü olduğu biyolojik özellik, kadının en zayıf halkası olarak da işlev görebilmektedir. Kadın, insana türünün üreme organizmasıdır. Spermlerin yumurtayla birleşemesi kadın da cereyan eder ( bilim ve teknik bunun için önermeler yapıyor, tüp bebek espirisi gibi. Ben de bilgi çağı, bilimsel ve teknik devrim süreçleri diye de bunları dile getiriyorum). Doğa kadını bu evrim süreçlerinden geçirerek buraya ulaştırmıştır. Bu birincisi.



İkincisi kadın doğası bu süreç dolaysıyla, erkek cinsinden farklı olarak, nesnel, irade dışı süreçlerden geçmektedir. Hiç bir öznel çabanın müdahale edemediği süreçler. spermin yumurtaya girişi, 9 aylık evrim süreci, doğum, doğum sonrası göğüslerde süt birikimi ve bebeğin bununla beslenmesi olayı gibi bir dizi, birbiriyle ilintili süreç. Bunları topladığımızda, doğumla ilgili bir hadisede ortaya çıkan ve iradelerden bağımsız olan gelişmeler olduğu görülür. Bir de kadının regl durumlarının ve bunların aylık peryotlar içinde kadın üzerinde yarattığı sonuçlar. En sonunda da menepoz dönemleri (ben sınırlı bilgilerimle ancak bu üç başlıkla ilgili konuşuyorum, bunun uzmanları bu türden süreçlere çok şey ekleyebilirler). Bu irade dışı durumların kadının tarihteki rolüne, konumuna ve ataerkil barlarlıklar tarafından istismarına ne kadar yol açmıştır diye düşünmek gerek. Bunun, hala bir ortaçağ karanlık dönemlerinde olduğu gibi sürdüğünü iddia ederim. Siyasal ve demokratik hak ve hukuk açısından kadın çok şey kazanmış olsa da bu temel, nesnel, biolojik nedenlerden dolayı nasıl esir edilmeye devam ettiğini bilmemiz gereklidir diyorum. Kadın bu gerçekliğini bilmezse kendini aldatır diyorum.



Bu nedenle kadının büyük davası doğayla ve kendi doğasıyladır diyede ekliyorum. Kadın konusundaki riskli yazılarım da bundan kaynaklanıyor.



Sonuç, her iki alanla ilgili bir kadın mücadelesi sürüyor. Insanlık bu mücadelede kadından yana tutum takınmalıdır. Bilgi çağını, bilimsel ve teknik devrimleri geliştirmek bunun için de gereklidir. Bunun için mücadelemizin ana ekseni demokrasi ve özgürlük mücadelesidir. Bu mücadele tarihsel dönüşümlerin olmazsa olmaz unsurlarıdır. Bu süreç ne kadar uzun olursa olsun bu yoldan yürümekle zaman kazanmış olacağız.



Diğer çabaları ihmal etmeden, ama kendimizi de aldatmadan…





*******************************************





NİKOLAS HOCA'NIN

"KADINLAR YİNE KENDİNİ ALDATIYOR"

MAKALEME YAPTIĞI YORUM



kimdennikolas hoca

kimeMihrac Ural



tarih08 Mart 2010 05:41

konuRe: 8 MARAT, KADIN YİNE KENDİNİ ALDATIYOR

gönderengmail.com

imzalayangmail.com



ayrıntıları gizle 05:41 (9 saat önce)





Degerli Mihrac hoca,



Bu yazinizi okumaya ve kavramaya calistim.



Ozunde kadinin biliclenmesi gerekir diyorsunuz. Yazinizin su bolumunu birazcik acmak istermisiniz? Bence yararli olacaktir:

Artık birileri kadına günaydın diyebilmelidir. Geç kalmış algıları ortaya koyabilmelidir.



Sözlerim çok mu muğlak. Müsaadenizle beliretiym. Kadın sorunu siyasal hak ve hukuk sorunu değildir. Bu söylemin paradigması ataerkildir. Bu haklar insanlığın haklarıdır. Kadının sorunu bunlara ek şeylerdir ve farklıdır.



Kadının sorunu öncelikle doğasıdır.??? Bunun yanı sıra doğanın da kendisidir. ??? Bu iki sorun üzerine, ataerkil sistemler dizisi olarak, toplamlar tarihinin sakat kadın algılarını, inanç türlerinin kadını ötekileşteren algılarını da eklediğmizde kadının nasıl bir ölüm cenderesinde olduğunu kavramak zor değildir. ???Bu hadikaplar ???aşılmadan, eğitilmeden, altarnatifler geliştirilmeden siyasal taleplerle bu sorunun içinden çıkmak imkansızdır; gerçekçi bir tarihsel dönüşüm??? doğayı ve kadın doğasını etkileyecek değişimi ???başarmadan, kadın cins olarak bin bir biçimde yine esir olacaktır???, boyun eğecektir. Kadının başta kendini aldatmakta ifadesini bulan bu süreç yeniden üretilirken, birileri bitip tükenmeyen oyalamalarla??? da okşayarak aldatmaya devam edecektir. BURADA FEMINIZMIMI DEMEK ISTIYORSUNUZ?



Doğanın ve kadın doğasının eğitilmesi???, büyük bilgi dönüşümlerini, bilimsel ve teknik devrimlerin gelişimini ve bunların kadınla ilgili??? etkinliklerini ???gerektirir. Kadın bilgi dönüşümünden, bilimsel ve teknik gelişmeden??? hakkını alamadığı bu kouşullarda, sorunlarının temelinde??? yatan çözülebilir bir dizi kaostan??? da çıkamıyor.



Kadın doğası??? hızla evrimleşip, ataerkil toplum sistemleri tarafından esir edilme hali son bulmadan, kadın sorunları konusunda bir adım atılmış olamaz. Kadın, bilgi dönüşümlerini, bilimsel ve teknik devrimlerin özgürlüğü ve demokratik bir ortamda??? gelişimini sağlayamayan sistemlerin??? de ağır kuşatması altındadır.



Üst yapı algıları kadın cinsini ötekileştiren, kurum, kuruluş ve düzenlemelerin eseri olarak kadın, doğasının yarattığı??? iç kıskaçlara??? ağır ekler koymaktadır; mahale kadar toplum baskısını da buna eklediğimzde, görünmeyen bir bekaret??? kemeri, kadını cinselliğini esir almakla kalmıyor, ruhunun derinleklerine kadar bir kuşutma altında da tutuyor. Bu atmosfer??? içindeki kadın, boyun büyür???, aldatılmaya??? açık oluyor ve en zalim olani kendi kendini aldatmayı??? gönüllü olarak??? seçmek durumunda kalıyor. GONULU VE DURUMUNDA KAMAK ZIT SEYLER GIBI GELIYOR?



Kadın cinsinin tarih seriveninde???, hala karanlık çağların yaşanıyor olması büyük bir handikab. Karanlık çağları evrensel??? ölçekte??? aşacak??? adımlar???, kadın cinsinin sorunları karşısında daha direngen??? olmasına da olanak sağlayacaktır. Bunun için daha çok demokrasi ve özgürlük gerek. Tarihsel büyük dönüşümlerin önündeki engellerin aşılması gerek???. Nitel??? bir değişimi??? bu alanda sağlamaksızın??? kadın sorunları konusunda ciddi bir adım atılması sözkonusu olamaz Sistem içinde kalan reformlar???, siyasal iyileştirmeler sağlasa da kadın cinsiyle ilgili bir çözüm getiremez???. KADININ NICEL VE NITEL EVRIM/DEGISIM MESELESI. GUNCEL SORUNLARINA COZUM GETIRICI TEPKI VE TAVIR ALMADAN, KADIN NASIL NITEL DEGISIMI GERCEKLESTIRECEK. KADIN KENDISININ ICINDE BULUNDUGU OZEL DURUMU DEGISTIRME MUCADELESI VERMEDEN NASIL GENELE YONELIM YAPABILECEK?



Kadın, içinde ataerkil verilerin üstünlüğünü sağlayan doğayı ve kendi doğasını büyük özgürlük ve demokrasi hamlesiyle aşma çabasına yönelmelidir. BUNU GERCEKTEN ACMANIZ GEREKIYOR. Uzun zamana yayılmış olsa da kurtuluş yolunda en gerçekçi adım budur. Kadın daha çok bilgi çağının, bilimsel ve teknik devrimlerin sonuçlarında etken bir dişli olmanını olanaklarını yaratmaladır. Toplumun olmazsa olmaz bir dişlisi haline gelmelidir. Bu soyut bir siyasal hak kazanımından da öte ayakları yere basan adımlar olmalıdır. Gerisi kuru laf kalabalığıdır.

KADINLARIN ESITIK VE KURTULUS MUCADEESI KONUSUNDA KAFALARI BIRAZ DAHA YORMAK LAZIM DERIM.

ATAERKIL KULTURU NASIL YIKMALI? ERRKEGIN GOREVLERI NEDIR? KADININ GOREVLERI NEDIR? TOPLUMUMUZU KADIN VE ERKEK ILISKILERI KONUSUNDA NASIL DEMOKRATIKLESTIRMEK LAZIM?

ATAERKIL KULTUR YAPISINA KARSI NASIL MUCADELE EDILMELIDIR?

FEODALIS AILE YAPILARI/SISTEMLERI ATAERKIL AHLAKI TEMEL ALIR. HALKIMIZIN ICINDE FEODAL YAPI SORUNU, ASILMASI GEREKEN COK CIDDI BIR SORUNDUR. DEMOKRATIKLESME SURECIMIZIN ONUNDE DURAN EN CIDDI PROBLEMDIR, BU PROBLEM AYNI ZAMANDA KADIN SORUNLARIMIZINBOYUTTUNU GOSTERMEKTEDIR.

BIZ ARAP HALKI OLARAK KENDI ICIMIZDEKI FEODALIZME KARSI NASI MUCADELE EDECEGIZ? BU KAPSAMDA KADINLARIMIZIN BASKILARDAN KURTULUSUNU NASIL SAGLAYACAGIZ.

KADINLARIN YASADIGI SORUNLRA O DENI BUYUK VE O DENLI DERINKI, O DENLI ACI KI, GORMEMEZLIKTEN GELMEK MUMKUN DEGILDIR.

KADINLARIN SORUNLARI, SINIFSAL MICADEELE BOYUTUNDA, DEVRIMDEN SONRA COZULECKTIR DEMEK BUYUK BIR ALDATMACADIR.

DEVRIM SONRASINI BEKLEYEREK, BU GUNKI SORUNLARA GOZ YUMMAK, SUCA ORTAK OLMAKTIR.

KADINLARIMIZIN SORUNLARI, HAKLARI, MUCDELESI KONUSUNDA BIR ACILIM YAPMAK GIBI BIR ZORUNLULUGUMUZ VARDIR.

BU NEDENLE YUKARDA KOPYEELEMIS OLDUGUM VE SIZE AIT YAZIYI ACMAYA CALISMANIZI RIZA EDIYORUM.

SEVGI VE SAYGIYLA

NIKOLAS HOCA