7 Oca 2010

160.dosya : İTİRAFÇI ENGİN ERKİNER'İN KABUSU

Mal-Mülk ve İfade
Mihirac Ural
1 Şubat 2010


İtirafçı Engin Erkiner, kamburunu unutmuş, karalamalarına şaibelerle devam ediyor. 27 yıldır TKEP'li olduğu gerçeğini bir kenara koyan polis işbirlikçisi itirafçı adam, Acilcilerin servetini devletinin mali müfettişi gibi araştırmaya çalışıyor. Bir yerlere servis yapıyor; "başka ülkede olsa maliye yakısına yapışırdı"diyor. Acilcileri hisse senetli bir şirket sanıyor. Acilcileri tanımıyor, hangisi olursa olsun devletlere karşıduruşunu bilmiyor, kestiremiyor. O, hiç bir zaman Acilci olmadı ve Acilcilğin nasıl bir direniş eğilimi içinde konumu algısına sahip olduğunu bilmiyor. Ne ülkemiz ne de başka ülkelerde, koşullar ne olursa olsun taviz vermeden örgüt çıkarlarının korunacağını kestiremiyor. Mali müfettiş olması bu açıdan bizi çok güldürüyor.
Bir de rüyalarının kabusu, Mihrac Ural'ın ifadesini korkakça sorgulamaya yelteniyor. Ya yayınlanırsa diye ödü kopuyor.

İtirafçıların tümü birbirine benzer. PKK saflarında çıkan itirafçıların, A. Öcalan'a yönelttikleri karalamaları hatırlayanca, bunların nasıl tek bir elden yönlendirildiklerini anlamak güç değil. Önce kendi kamburlarını örtmek için, herkesi kendilerine eşitlemeye çalışırlar, benzerlerini ararlar. Bunu bulamayınca, karalamaya başlarlar, şaibe yaratmak için çırpınırlar, kimi ne ile nasıl suçlayacaklarına ilişkin çelişkiler yumağına düşmekten çekinmez, yalan kurgularla amaçlarına varmak isterler. Her şeyi kişiselleştirir, örgütlü mücadeleye saldırırlar. Belgesiz, kanıtsız, duyum ve söylenceden ibaret paparazi iddialar da tek kaynaklarıdır. Kısa sürede bu sahte iddiaların pırıltısı bitince, ihbarlara baş vururlar. Her türden ihbar onlar için bir araç olur çıkar. Ancak hiç bir çırpınışları çözüm olmaz, itirafçı kamburlarını örtmez. Bunun için bulanıklık yaratma, okurun araştırıp öğrenme şansı olmayan konularda sallama yalanlar üreterek, şüphe uyandırma çabasına girerler. Bunun için iyiden iyiye ahlaksızlığı seçerler. Erdem, onur diye bir sınırları da kalmaz.
Mihrac Uralın ifadesini bilmeyen yoktur. Ser verilmiş sır verilmemiştir. Örgüt, mihrac Ural yakalandıktan sonra tüm diriliğiyle yoluna devam etmiş, güçlenerek yükselmiştir. Mihrac Ural'a ülkenin dört bir yanında akın akın gelen kadro ve militanlar, görev yerlerine dönerek başarılı çalışmaları yürütmüştür. Örgüt, 19 Ağustos 1977 İstanbul yakalanmasında İtirafçı Engin'in her şeyi pqolise teslim etmesi ardından aldığı ağır yıkımdan, firari duruma düşen Mihrac Ural ve ekibiyle ayağa kalkmıştır. Yakalanmalarına rağmen bu ekip poylise direnmiş tek bir açık vermemiştir. Bu sürecin devamında örgüt hızla gelişmiş, zindanda da olsa örgütün bir biçimde yönetilmesi üstlenilmiştir. Bu dönem boyunca, Örgütle ilgili tüm kararlar ve çalışmalar, itirafçı bir kenara konularak yapılmıştır. Tek bir kadro yada militanla zaten ilişkisi olmadığı bu süreçte, örgütsel hiç bir karara da karıştırılmamıştır. İtirafçıya karşı örgüt her zaman ihtiyatlı davranmıştır. Bu gerçekler herkesin polis karşısındaki tutumuyla da ilgili olarak şekillenmiştir.
Mihrac Ural'ın ifadesi örgütün yeniden yapılandırılması ve yükseltilmesi sürecine eklenen bir övünç ifadesidir, ser verip sır vermeme ifadesidir. Kendini bilmek, kendin olmakta anlam bulan bir ifadedir. Kendini bilen kişiyi herkes bilir. Bunun için ayrıca bir kanıta gerek yoktur. Bu yüzden Mihrac Ural hiç bir zaman kendi ifadesini yayınlamak gibi bir derde düşmedi. Devrimci mücadelede olumlu duruşlar bir görevdir, olumsuz duruşlar ise belgeleriyle kanıtlarıyla bilinmesi gereken dersler olarak ele alınır. İki duruş arasındaki bu fark, uzun zamandır örgüt arşivinde duran İtirafçının ifadesini, yeri ve zamanı geldiğinde yayınlamayı, gerçekleri ilgili herkese göstermeyi gerekli kıldı. Ancak herkesçe bilinen, polis işkencesine karşı direnişi ayrıca ilan etme gibi bir eğilim hiç olmadı. Bu o sürecin değer yargılarıyla da ilgiliydi. O kesitte işkenceye karşı direnmek reklamı yapılacak bir şey değildi. Görevdi. Bu açıdan, dava dosyalırımızda yerini alan ifadeleri, özel olarak saklama derdine düşmedik. İtirafçının ifadesi ise 80'li yıllarda ortadoğuya eğitim için gelen yoldaşlar, getirip örgüt arşivine teslim etmiştir.
Mihrac Ural'ın ifadesi yarım sayfadır. Yakalandığı andan itibaren polisin her iddiasını reddetmiştir. Polis, İttirafçı Engin'in ifadesinde üzerime yıktığı ithamlarını kullanmış, ancak buna karşı kararlılıkla ret tutumu ortaya konmuştur. Mihrac Ural, devrimci direnme yolunu tercih etmiştir. Bu yol, sorumlu her insanın tutacağı yoldur. Örgütüne, yoldaşlarına, üstlendiği görevlere karşı sorumluluk duyanların yoludur. İşkenceye karşı direnmek, örgüte ve yoldaşlarına zarar vermemek ilke yoludur. Mihrac Ural ifadesinde bu yolda yürümüştür, işkenceden anlının akıyla çıkmıştır.; Örgüt üyeliği dahil, polisin ve itirafçının üzerine isnat ettiği tüm ithamları ret etmiştir.
78 Yakalanmallarında yaklaşık son yakalananlardan biri olarak, sırtıma yıkılan iddialar karşısında sorumluluğumu direnerek yerine getirdim. Bunu bu örgütte yer alan herkes bilir. Bu duruş İtirafçının kabusudur. Bunu anlıyorum. O, bunun karşısında hep ezik kalmıştır.

Karalama ve şaibe için, ifademin kısa oluşunu akıllara ziyan sallamalarla yorumlama hevaskarlığı gösteren itirafçı Engin'e ve "beyaz sayfa da olsa biz onu yorumlarız" diyecek kadar aklı kararmış Pol Potçulara diyeceğim o ki, teleskoplarınızı, falcılarınızı, medyumlarınızı, kelime yorum ve oyunlarınıza ait tüm ansiklopedilerinizi alın gelin, diz çökmekten başka şansızın olmayacaktır. Kamburunuzu örtemeyeceksiniz.
Polis, Engin cikin bileğini tutuğu an, tek bir tokat yemeden 20 sayfalık ifade dizmiştir. “Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16). Diyerek her şeyi itiraf etmiştir. Bunun karşısında Mihrac Ural'ın ifadesinin yarım sayfa olması, doğal olarak onu iç yarası olmaktadır. Bu bir kabustur. Demogojilerle bu gerçeği örtmenin mümkünü yoktur.
Avukatımın adresi altta. Bir an önce herkesin ifadesini ortaya koyalım. Ama biz inanıyoruz ki, bu ifadeyi bunlar bulsa da yayınlama cesareti gösteremez. Çünkü her itirafçı korkaktır. Halep ordaysa arşın da burdadır.

İtirafçı tersini düşünüyorsa gider, ifadeyi bulur ortaya koyar; "bizi uğraştırma" demek yerine himmet eder. Ama bunu yapmayacak kadar ödlektir. O demagojilere alışmış, belgesiz, kanıtsız yalanlarla suçlamaya alışmış. Sahtekarlık her yazısında sırıtan bir alemet-i farikadır. Zaten siyasi yazı çapı da hiç yoktur, 2 yıldır yazdığı yazıların oranlamasına bakmak yeterlidir. Mihrac Ural adının reytigine bağlı bir yazım yaşamı, yazı yöneliminin ana temasıdır. Bu düzeysiz ahlaksızlara dönüp bakmaya vakti ayırmayacağız.
Buna rağmen İfademi bulmak isteyen için takip edeceği yolun ilk adımı avukatımıdır, diyeceğim. Avukatım, Nizar Özkaya, İstanbul barosu avukatlarındandır. Tüm bilgileri de alttadır.

Nizar Özkaya
Telefon : 02163454442
Fax : 02163454442
E-Posta : nizarozkaya@gmail.com

Hadi bakalım işbaşı, avukatımdan başlayın, olmazsa devletinize sorun, memuru olduğunuz yerlere başvurun, ifademi getirin. Bir de unutmayın, İtirafçı ifadesine ön söz yazma cesareti gösteremedi, biz tüm ifadeleri yorumsuz yayınlayıp önsöz yazacağız. Bu da Acilci sözüdür. Ne anlama geldiğini herkes bilir.

Gelelim mala, mülke, servete.

Demagoji, her itirafçı ve her ajan yamağı için bir yaşam tarzıdır. Bunlarda, bu yolu takip ediyorlar.

Yaptıkları çok ilkel bir demagoji tarzıdır. Önce yalanı ortaya atıyorlar, sonra bu yalanı yorumluyorlar ondan sonraki yazılarında bunu veri olarak kullanıyorlar. Karalama ve şaibelerinin tümü aynı yöntemle ortalığa saçılıyor.

Eleştirdikleri kişilerin ne yazılarından bir alıntı ne de belgeli bir sunumları var. Tamamen kendileri üretiyor, kendileri tüketiyorlar.

Bir örnek vereyim.

Mihrac Ural'ın Türkiye'deki Araplarla ilgili duruşu üzerine yaptıkları demagoji bunun için iyi bir örnektir.

İlgili okur iyi bilir. Mihrac Ural her yazısında tekrar ettiği temel görüş şudur; "her türden milliyetçilik savaşılması gereken bir vebadır. Demokrasinin ikamesi bu savaşın kazanılmasından geçer. Ülkemizde demokrasinin ikamesi için farklılıklarımızın özgün ve özgür örgütlenmeleriyle, yeni manivelalar kazanmamız gerek. Faraklılıkları ikna etmeyen bir demokrasi mücadelesi başarılı olamaz. Ülkemizin yapısı bunu gerektirir. Ortak ülkemizde bölücülüğe karşı durmanın, barış içinde bir arada, eşitler olarak yaşamanın yolu buradan geçer" . Bu yaklaşım Acilcilerin temel ilkelerini oluşturuyor.

Bu kadar açık yazılmış demokratik algılara rağmen, bu demagoglar, her yazılarında çelişkili iddialarla alıntısız, belge ve kanıtsız sallamalarla Mihrac Ural'ı, "Arapçılık yapıyor, Türkiye'de Arapları örgütlemeye, olmayan mücadelelerini var etmeye çalışıyor" diye suçladılar. bununla kalmadılar "Muhabarat adamıdır, 15 günde bir rapor verir" diye de uydurak yalanlarla saldırdılar. Aynı anda tam tersi iddialarla suçladılar "Mihrac Ural Araplara düşmandır" dediler. Bu şaşkın ve çelişkili mesajlarla yetinmediler, kız kardeşim Mihraban Ural için "Türkçe öğretmeni" diye bir uydurma yaptılar ve kendi uydurmalarını yorumlayarak "Arapları Türkleştirdiği için Arap düşmanı" olarak ilan ettiler. Oysa, Mihriban'ın hayatında ne devlet ne de özel bir yerde çalışmamış olan bir ev hanımıdır; abisinin ve kocasının devrimci kimliklerinin kefareti olarak devlet hiç bir göreve kabul etmemiştir. Bilinçlice yapılan demagojiler, kime denk gelirse, kimin kafası ne kadar bulanırsa o kadar iyidir ilkesine uygun yürütüldü.

Bu ölçekte kesintisiz süren yalanlara rağmen, utanmadan ve okurlarına hakaret edercesine hiç bir şey olmamış gibi yollarına devam ettiler. Biz bunun adına devlet görevi diyoruz. PKK deneyi bize Özel Harp Dairesinin neler yaptığını ve yapabileceğini yeterince açık öğretmiştir; buna Genelkurmayın oluşturduğu ve desteklediği siteler gerçeğini ekleyin, gerisini bilmek zor değildir.

Onurlu herkesin midesini bulandıran bu tür demogojilere bu günde devam ediyorlar. Sadece Mihrac Ural'a değil, önlerine gelen herkese yönelik bu karalamaları yapıyorlar. Ancak okur sayıları artık bu sahtekarlığın bittiğini gösteriyor, yarım porsiyona kadar gerilediler.

Şimdi son tangoyu oynuyorlar. Örgütün mal ve mülkleri konusunda ürettikleri yalanlarla dansı deniyorlar. Para, mal, mülk konusu ilgi çeker, bir de bunu deneyelim diyorlar.

Bu konudaki demagoji o kadar aptalca ve mesnetsiz ki, kahkahalarla gülmemize yol açıyor.

Hemen belirteyim. Öncelikle örgüt bilinci örgüt bütçesi bilinciyle birlikte gelişir. Bütçesi olmayan bir örgüt, ciddi bir örgüt değildir diyeceğim. Sonra, bu bütçe hiç bir zaman, tek başına ne aidat ne de teberulardan oluşmaz diye ekleyeceğim. Küçük bir sermayeyi akıllıca ticari sürece sokamazsanız, bir anda erimeye mahkumdur. Bunun için temkinli ama cesur atılımlar gerek. Küçük birikimleri dev bir servete dönüştürmek zor değil. Bunu yapmayan örgüt, bütçesiz kalır. İhtiyaçlar sonsuz, olanaklar çok kısıtlıdır. Özellikle devrimci örgütler açısından durum çok daha fecidir. Bunun için kaynak yaratmak ve bu kaynakların temiz olmasına dikkat etmek gerek.

Örgütümüzün dün olduğu gibi bu günde ayakları yere sağlam basan bir bütçeye sahiptir. Bu bütçe de nakdi üzerine dayanır ne mala ne mülke. Yabancı bir ülkede her koşula duyarlı bir bütçe, nakdi olmalıdır. Devrimci mücadelesinin gereklerine cevap vermenin en kestirme yolu böylesi bir bütçedir. Örgütümüz bu açıdan hazırlıklıdır. Deneylerimizden çıkardığımız özgün kurallar arasında da aç kalsak da ana bütçeden tüketmeme kararlılığıdır. Tüketim sadece gelirden olacaktır. Bütçesini tüketen her şeyini riske atar. Bu ilke üzerinde kararlı bir duruş sağlamak daha kolaydır ( bu satırlar üzerinde bakalım aptallan ne rüyalar görecektir. Bu satırları yazarken, bu şaklabanların "beyaz sayfa bir ifadeyi bile okuma" gibi medyum vari yeteneklerine fırsat sunuyoruz, hadi bakalım malum görevlerinizin başına...)
Demagoji bunun üzerinde yürüyor. Kim yürütüyor 27 yıldır TKEP'li bir itirafçı ve bir MİT ajanı. Gülermisin ağlarmısın. Bu komik ortaklara, cezalarını alana kadar, elimin tersiyle iki tokat çektiğimi varsayıyorum. Ve diyorum ki, devletinizin mali müfettişi olabilirsiniz, ama unutmayın Acilciler yasalarınıza bağlı bir örgüt değildir; illegal ve sisteminizin tümüne karşı mücadele eden bir direniş örgütüdür. Bu örgüt Kuklaları muhatap almaz, vaktini boşa harcamaz.

Mal-Mülk-Servet demagojisi, bir yalan kurgunun, toplama-çıkarma, bölüp çarpmalarla vardığı bir rakam üzerinden dönüyor (15 -20 milyon dolar, neden Euro değil anlamadım ?). Kendi üretimileri olan rakamı, bir sonraki yazılarında veri kabul ederek yorumlama üzerine oturtulmuş kaba bir demagojidir. Temcit pilavı gibi eden yorum tekrarlarıyla, yoktan bir sayı icat etmek ve bunun üzerine görüşler inşa etme apttalığı yer almaktadır. Milyonlarca dolar çok cazip bir rakam, ülkemiz sermaye çevrelerinin bile ilgisini çekecek bir rakam. Şimdilik bu noktada kurgularıyla avunuyorlar, bir süre sonra bu pırıltıda sönünce mala-mülke bin bir kup takıp onu kirletmeye de yönelebilirler. İstenen bulanıklık yaratmak olduğuna göre bunuda deneyebilirler; bekliyoruz.

Demagoglar örgüt nedir,nasıl çalışır ekonomik dengeleri nasıl kurulur, bunu bilemezler. Masraf nedir, gidiş-geliş harcamaları, kadro ve sorunları, toplantılar, yayın faliyetleri vb binlerce masrafın varlığını algılayamazlar. Onların gözü dünmüş para hırsları, çenelerini yorar, örgüt bütçelerininin dengeleri nasıl sağlanır düşünmezler.
Bu aptalların, örgütü hisse senetli bir şirket gibi algılamaları da bundandır. Kim ne kadar verdi, kim ne kadar aldı sistemi üzerine kurulu bir örgüt algıları var; devrim, devrimcilik değil, mal mülk açgözlülüğüyle ilgili bir örgüt kurgusu. Oysa örgüt denilen kurumsal yapı bu algılardan çok uzaktadır.

Devrimci örgüt yapıları kimin emanetinde olursa olsun, yapılan tüm katkılar davanın yükselmesi için, gerileme dönemlerinden, yükseliş dönemlerine ulaşmak içindir. Bunların örgüt algısında hiç bir zaman uzun süreli komün yaşamamı yoktur, evlerinde hiç bir yoldaşı barındırmamıştır, sorunlarına sahip çıkmamıştır. Bu akılların örgütü, mal-mülk ve para peşinde avcılık yapmaktan ibarettir. Bu nedenle para kaynağı olarak her türlü kirli işe bulaşmayı marifet sayarlar ( MİT ajanı İbrahim Yalçın'ın, örgütün mali kaynaklarıni güçlendirmek için önerdiği ve örgütümüzün reddettiği kirli işleri hatırlatmak yeterlidir)
27 yıldır TKEP'li birilerinin örgütümüz bütçesi üzerinde salyaları akarak gösterdikleri ilginin tek bir anlamı bulunmaktadır, o da ihbarcılıktır...
Bu konuda son sözümüz şudur. On yılların emekleri, bilgi ve başarılarının ürünü olan her değer, bölgesel olsun ülke ölçeğinde olsun örgüte aittir. Mihrac Ural'ın emeği dahil, şahsi hiç bir şeye sahip değildir. Bu davanın başında olan bir yönetici olarak, bir emanetçidir. 2. Kongre, kararını bu ve benzeri her konuda verdiğinde, o kararın da hayata geçmesinden sorumludur. Örgütsel bilinç bu yükümlülüğü gerektirir, mihrac Uralın yerine getirdiği görevde burada anlam bulur.

Dost da düşman da bilsin, örgütümüzün bütçe hedefi, telafüz edilenlerin on katıdır. Bunun için de canımızı dişimize katarak, emeklerimizle, bilgi birikimlerimizle, ilişki ve etkinliklerimizle örgütümüze en iyisini kazadırmak için çalışıyoruz, başaracağız da.