7 Oca 2010

121.dosya : BIRAKIN BU İŞLERİ



Öner ödemiş

29 11 2009

Bunlar için “komik adamlar demiştim. Ama sanırım düzeltmeliyim. Salak adamlar bunlar. Her salak gibide kendi dışındaki insanları salak zannediyorlar. Hemen bir iki yalanla kandırabileceklerini düşünüp, pervasızca yazmaya koyuluyorlar. Yalanı bile tükettiler. Bu durum son yazılarında açıkça ortaya çıkıyor. Son bir haftada neler yazmışlar alt alta sıraladığımızda çok daha net olarak görülecektir.



*M.Ural Kurban Bayramın Kutlu Olsun

*M.Ural’a İftira Ediyorlar

*M.Ural VE Melek Fadal

*M.Ural’ı Çırılçıplak Edeceğiz

*Teknik Operasyon.



Son beş yazının hepsi de M.Ural hakkında daha önce yazılmış yalan ve küfürlerin yeniden tekrarından başka, yeni bir şey değil. Aynı daire içinde hırsla dolanıp duruyorlar. Aynı konuların yalan vurgusunu biraz daha baskınca yazınca, etkisinin artacağı gibi salakça bir düşünce içerisindeler. Her yolu, yöntemi deniyorlar. İnkar etmemek gerek ama, yalan üzerine kurguladıkları için ancak bu kadar olabiliyor. Yeni figüranlar oluşturup sürece katıyorlar, sahte isimler, sahte mektuplar, zorlama yazılar filan… Olmuyor. Mızrak çuvala sığmıyor. Tüm maharetleriyle, yarım asrı aşan yetenek birikimleriyle zorladıkça zorluyorlar. Kendilerince zekilik olarak düşündükleri kurgulara, stratejik planlamalara girip, dostların arasını açacak, insanları birbirine düşürecek sandıkları yöntemleri bile deniyorlar. Ama olmuyor, çapları ve beyinleri sonuç almaya yetmiyor. İşi başkaları tarafından kendilerine sunulan bilgileri kullanmaya kadar götürüyorlar. Resim yayınlıyorlar ve resmin M.Ural’ın bilgisayarından alındığını, bu işlemin de teknik bilgi ve beceri ile yapıldığını söylüyorlar. Daha da ciddi bir zeka ürünü olarak Suriye deki bilgi sayar hatlarının çok kötü olduğunu söyleyerek, hedef şaşırtmaya çalışıyorlar.



Beyler elinizdeki belge dediğiniz döküntü parçalarının nereden ve nasıl elde edildiğini ayrıntısına kadar biliyoruz. Boşuna kılıflandırma ve teknik alana dökmeye çalışma zahmetine girmeyin. Tüm elinizdekiler bir yıla yakın bir süre önce size ulaştırıldı. Hikaye şeyler. Bilgi anlamında zaten bunları bu kadar süre içerisinde yalanlarınızın arasına bezeyerek yazdınız… Yeni bir şeyde kalmadı… Artık M.Ural’ı Saddam ile işbirliği içine sokmak dışında, yalanınız bile kalmadı. Yalanların bile mantığını tükettiniz. Hep yakalandı yalanlarınız ama bir kez bile utanç duymadınız bundan. Sahte mektuplarınız, belge dediğiniz sahte döküntüler, adına açıklama yaptığınız kişiler vb. Bunları size hatırlatmanın bile gereği olduğunu düşünmüyorum. Çünkü namussuzlara, namus dersi verilmez. Boşa tüketilen nefes olur.



Bu salakların bir sonraki adımları sanırım, M.Ural’ı uydudan izliyoruz, nereye gidip geldiğini biliyoruz, kimlerle görüştüğünü kayıt altında tutuyoruz türü açıklamaları olacaktır… Hep açık verecekler. Sıkışan, her şeyini tüketen insan refleksidir… Yalanın boyutunu arttırmak… Bunlarda onu yapıyorlar. 60 yaş bunaklığıyla, komik ötesi durumlara düştüklerini bile göremiyorlar. M.Ural bunların her an yanlarında. Uykuda düşlerinde, sokakta arkalarında, yatakta kabuslarında… Hırs boğuyor onları, yaşlı ve iddiasız yüreklerine bakmadan, salakça işlere kalkışıyorlar.



Son olarak Internet dünyasına ilişkin üç- dört kavrama yöneldiler. Bre düşünsel fukaralar, bre salak adamlar hadi size bir fırsat; bu kadar becerikliyseniz benim bilgisayarımdan tek kelime indirin, size ilişkin söylediğim her kelimemi geri çekip, helal olsun bu adamlara diyeyim. Evet tek kelime… Hodri meydan…





Psikolojik tedavi gören bir insanın adını kullanarak yazdıklarınız da çok çirkin. Adını size kullandırttığının ne kadar farkında dır bilmiyorum ama ben sizin çirkinliğinize çanak tutup adına yazmayacağım. Bu nedenle de onun adı ile yazılmış hiçbir şeye bu güne kadar tek kelime bile yanıt yazmadım. Adına yazılanların ne kadarının onun bilgisi dahilinde olduğunu bile bilmiyorum. Yapılan bu çirkinliğe ortak olmamak adına da, yanıt yazmamaya devam edeceğim.



27 yıldır bir başka örgütte olan, acil örgütünden yıllan önce polisle işbirliği yaptığı için kovulmuş bu döküntülerin birden bire gelişen ve depreşen Acil sevdalarını da anlamak mümkün değil. Ticarette iflas eden Yahudi eski defterleri karıştırıp, bir umut ararmış. Bunların derdi Acil sevdası değil, bu günde tükettikleri yaşamlarının, en onurlu kesitine saldırarak, beslenmek istiyorlar. Her onursuz gibi önce onurlu insanlara saldırıyorlar. Avrupa da olmanın verdiği rehaveti bile kendilerine cehennem etme pahasına, çirkinleşiyorlar. Yüreksizler, bel altında saldırmayı marifet zannediyorlar. Tek kelime siyaset yazacak birikimden yoksunlar. Adına sığındığı TÜDAS’ın 35 yıldır gerisine düşen ve tek kelime dahi katkı yapacak mecali kalmayan bu döküntünün sıklıkla “ben filanım” deme gereği duyması da, buradan zorunlu hale geliyor. 80 sürecinin o insan isimlerini öne çıkaran özgünlükleriyle, kendini bir türlü taşıyamayacağı yükler altında bulan insanların, sonraki süreçteki yaşamlarına ilişkin deneyimlerimiz oldukça fazladır. Altında ezildikleri isimleri, bu insanların kabusu olmuştur. Elleri bastona ulaştığında bile, kendilerinin de bir türlü inanamadıkları isimlerine ait itibarı, sürekli öne sürerek var olmaya çalışırlar. Ama artık olan malzeme ortadadır. Dökülmüş, satılmış, eğrilmiş, kimliksiz ve kişiliksiz kalmış, harabeden farksız bir düşkündür artık. O, yıllarca arkasına sığınıp bir türlü taşımayı beceremediği ismi artık dökülmüştür. Engincik olup çıkmıştır.



Adam gibi duramayanların, yeniden adamlaşma şansı yoktur. Tren bir kere kaçmıştır. Zorlamak gerek. Zorladıkça ortaya komedi çıkıyor. Biraz daha ısrarlı olunca da, bağıran bir salaklık ve soytarılık…

Beyler, saha dışındasınız artık. Maç sizin için bitti. Yakınız da bir yerde, sizi kabul edecek huzur evi filan varsa ilk fırsatta kapağı oraya atın. Hele birde sizi dinleyen, sizin gibi bir iki bunak da bulursanız, keyfinize diyecek olmaz…

Bırakın bu işleri.

Ö.Ödemiş