237. DOSYA
KOF İHBARIN KOF SONUÇLARI
İtirafçı Engin Erkiner ve MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın ihbarları
mahkemede de işe yaramadı
Mihrac Ural
15 Eylül 2011
14 sanık, evleri basılarak, çoluk çocuk uykudan uyandırılarak, acımasız ve zalimce baskılar altında evleri didik didik aranıp, sorguya alındılar. Hiç birinin hukuk dışı bir duruşu yoktu. Düşünceleri vardı ve haklı taleplerini, kendilerini ve halkalarını temsil eden sivil toplum örgütlerinde dile getiriyorlardı. Dün de bu gün de birer onurlu devrimci olarak “özgürlük ve demokrasi” diyerek ifade ediyorlardı.
Barışçıl dününce taleplerini hazmetmeyen devlet, derin organizatörlerini ve kuklalarını sokaklara salarak oluşturduğu senaryolarla kimseye merhamet etmiyordu. Sıradan bahanelerle insanlar zindana atılıyor, kovuşturuluyor, yaşamları alt üst edilerek sivil diktatörlüğün ağır baskısı altına sokuluyordu. Tek boyutlu toplum arzularının dayattığı bu girişimler, 12 Eylül rejiminin devam ettiğini açıkça gösteriyordu. Bu despotluk, 26 Mart 2010 tarihi itibariyle, çoğu birbiriyle ilgisiz, ilgili olanların ise eski dost ve devrimci mücadele sürecine omuz vermiş, bu gün itibariyle demokratik mücadele kapsamında olan bir dizi insan, evlerine yapılan baskınlarla sorguya alınmıştır. THKP-C (Acilciler) örgütüyle illegal bağları olduğu iddiasıyla, itirafçı Engin Erkiner ve MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın yaptıkları ihbarı esas alarak, sorgularına psikolojik baskılar altında başlanmıştır.
Ancak ne ev aramalarında ne de sorgularda yasa dışı hiçbir delil olmadığı ortaya çıkmıştır. Yalan üzerine kurgulanmış İtirafçı Engin Erkiner ve MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın ihbarları, sorgucuları da savcıları da çaresiz bırakmıştır. Uzun süren önceki takiplerin, yapılan ihbarların kof birer yalan senaryo olduğunun açığa çıkması sonucu, gözaltına alınan bu insanlar serbest bırakılmak zorunda kalınmıştır.
Bu ahlaksız ihbarların ardında olanları bu gün ülkemizde tanımayan insan kalmamıştır. İtirafçı Engin Erkiner’in gözü dönmüş ihbarları ( şu ana kadar 35 000 adrese yapılan yazışmalarda, AYRI VARLIK blogunun 3 milyonu aşkın izlenme rekorlarıyla bu çirkin muhbirin çehresi yeterli oranda kamuoyuna yansıtılmıştır.) ve ortağı MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın yalan, kurgu senaryo yazımlarıyla, devlete yapılan ihbarlar 14 arkadaşın uğradığı zulme yol açmıştır. Bu ikili şebekenin beklentisi büyüktü. Örgütümüze 19 Ağustos 1977’de vurdukları darbe öncesi ve sonrası yaptıkları tahribata bu günde devam etmeleri gerçekte devrimci mücadele musallat olan derin devlet çabalarının boyutunu ve inadını gösteriyordu.
Ancak sorgulardan bir şey çıkmayınca, bu ikili şebek ”bekleyin, bunun iddianamesi ve mahkemesi var” diye açıkça yazıp ellerini ovuşturdular. İşlerini yapıyorlardı; Özel Harp Dairesi ve MİT ajanlığı görevini yerine getiriyorlardı. Sorgudan bir şey çıkmasa da süreci zorlayıp davaların açılmasıyla eziyet vermeyi sürdüreceklerdi. Ama aptaldılar, hesapsızdılar. Bu aptallık, yalanlarını desteklemek için yazdıkları her yeni yazıda daha da derin çelişkiye düşerek, çirkin yalancılıklarıyla ortada kaldılar.
İkili şebek, 19 Ağustos 1977’’den itibaren birlikte MİT ajanlığı yapıyorlar. Bunu kendi el yazılı itiraflarıyla ispat ettik. Bir tokat yemeden uzun uzun polise nasıl yardım ettiklerini ve MİT’le çalışmalarını anlattılar. Daha sonra, zamanın (1977-1984) MİT İstanbul Bölge Başkanı Osman Nuri Öndeş, bunların adını açıkça vererek MİT’in örgüt içindeki ajanları olduğunu açıkladı. (Bkz. 235. DOSYA http://acilciler-thkpc.blogspot.com/ ve O. Nuri Öndeş’in “İhtilallerin ve Anarşinin yakın tanığı” S. 280-288 deki Acilciler bölümü). Bunlar, 1980’li yıllarda örgütsel yapımıza zarar veremeyeceklerini, kuşatma altında olduklarını anladıklarında kaçıp, başka bir örgüte, TKEP’e gittiler ve o örgütü polis adına çökerttiler.
Şimdi de demokrasi mücadelesinde yerini alan ve var gücüyle bu mücadeleye omuz veren çabalarımızı karalamak için, bir kez daha ortaya çıktılar. 3 yıl boyunca, insan aklını zorlayan yalanlarla tek isim üzerine kurgulanmış senaryolarla, bir arada düşünülmesi hayalde bile mümkün olmayan yalan kurgularla ihbar furyasını başlattılar. 3 yıl durmadan her gün aynı nakaratı tekrar etmenin yalancılığına, aczine, yetmezliğine rağmen ortaya konan inat, bir görevdi. Bunun başka bir izahı da olamazdı. Bu görev ömürlerinin sonuna kadar da devem edecektir.
İşte bu çabaların bir uzantısı olarak, yaptıkları ihbarlar 14 insanın eziyet görmesine yol açmıştır. Faşizan yöntemleriyle de bu devlet, beş paralık ahlakı olmayan bu tür ihbarcı kuklaların güdümünde baskılarını dayatıyordu.
Sorgular yapıldı, sonuç sıfır çıktı. On yılların tecrübesi burada kendini net göstermişti. İhbarcılara rağmen bu davanın inançlı insanları sorgulardan başı dik çıkmıştı; zira özgürlük ve demokrasi mücadelesi bir düşünce mücadelesiydi sivil toplum mücadelesiydi. Hiçbir ihbar bu gerçeği ters yüz edemezdi. Engin Erkiner muhbiri ve MİT ajanı elleri boş dönmüştü.
Ancak bu çirkin muhbirler pes etmedi, ikinci raundu kazanmak için kolları sıvadılar. Mensup oldukları derin devlet birimine baskı yaptılar, dava açtırmak için çırpındılar. Bunu açıkça kendi yazılarında, ifade ettiler. “Polis baskınlarından bir şey çıkmadı, ama sevinmeyin sırada mahkeme var dediler”. Bu amaçlarını o zaman dikkate bile almamıştık. Polis sorgusunda tutuklanmayı gerektiren hiçbir maddi delil olmamasına ve sorgudan sonra savcılıkta 14 kişi serbest bırakılmasına rağmen, ikili şebeke Engin Erkiner ve İbrahim Yalçın’ın ısrarla “mahkemeden” söz etmeleri ilginçti. Kendilerinden emindiler. Uzun bir süre geçmişti aradın ve dava açılmamıştı. Ama bu ikili muhbirler, ısrarla “bekleyin sizi yargılatacağız” diyorlardı; “Alçaklara kar yağıyor üşünmedin mi? sen bu işin sonunu düşünmedin mi?“ diye de münasip yerlerine kına yakarak şarkı söylüyorlardı. Evet öyle de oldu, Dava açıldığı ve iddianamenin hazırlandığı bildirimleri gelmeye başladı.
Evet alçaklara kar yağmıştı, yağdıkça da alçaklar belirgin hale gelmişti.
İtirafçı Engin Erkiner ve MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın beklentileri, İstihbarat dairesinin onlara verdiği söz özerine gerçek oldu. Aralarında beni de sınık gösteren İddianame ortaya çıktı. Boş bir çuval olan bu iddianame, belli ki zorlamayla üretilmişti; hukuki olarak şeklen bile olsa ayakları üzerinde durmuyordu. İkili muhbir şebekesi, sevinç gösterilerinde bulundular, mensup oldukları istihbarat dairesi onların taleplerini yerine getirmişti.
15 Eylül 2011 Adana 6 nolu Özel Yetkili Mahkeme’nin kılıcı hepimizin üzerinde sallanıyordu. Hayatı boyunca devrimci mücadelede, halkının çıkarlarıyla anlı ak olan devrimciler bu davanın sanıklarıydı. Malumunuz ben sürgünlerdeyim, bu nedenle mahkeme “zorla celbime” karar vermiş. Bu kaçıncı “zorla celp” kararı. Bu kararların, bu mahkemelerin ve bu devletin, itirafçısı ve MİT ajanıyla, bütüne ve tafsilatıyla ayakkabımın altındaki kir kadar değeri yoktu. İhbarcıların şerefi ve namusu kadar kirli olan bu kararları çiğneye çigneye, dün olduğu gibi bu günde özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yoluma devam ediyordu. Bundan sonra da ben ve benim gibi düşünen yoldaşlarımla bu yoldayım.
Mahkemeye girildi. Ben uzaklardan heyecan içindeyim. Dik duran devrimci dava arkadaşlarımın yanında fiziki olarak olmamanın ezikliğiyle mahkemenin sonucunu bekledim. Ruhum onlarla birlikteydi. Belki onlardan da daha heyecanlıydı. Mahkemenin ertelendiği ve arkadaşların evlerine dönmeye başladığı haberini alınca, mutluluğum doruk yaptı, Zindan yatan, mahkeme mahkeme sürünenler, bu duyguları çok iyi bilirler.
Mahkeme 15 Aralık 2011 ertelenmiştir. Bu bizim için onurlu dik duruşumuz kadar, bir başarıydı da; ihbarları boşa çıkarmıştık. Buradan da anladım ki, bu itirafçı Engin Erkiner soytarısı ve yalan kurguların senaristi MİT ajanı İbrahim Yalçın’a sert bir şamar indirmiştim. Bunları bir kez daha ayaklarımın altına alarak çiğnemiştim. Siyasi performansımın arkasından nal toplayan bu ahmakların, ihbar mekanizmalarını yerle bir etmiştim. Uzun yılların deney birikimi bir kez daha sonuç vermiş, muhbirlerin çabasını boşa çıkarmıştı.
Adana 6 nolu Özel Yetkili Mahkeme, zaten iddianameye bakınca komediyi anlamıştır. Bu iddianameyle olacak tek şey, sanıkların mahkemeyi yargılamasıydı. Türkiye halkları adına sanık olarak gidilen mahkemede yargıç olmak, bu mahkemelerin handikabıydı, traji-komik tarzda rezil olmaktı. Bu nedenle ertelemeler başladı, geçiştirme uygun görüldü. Bu bizlerin zaferiydi, halklarımızın başarısıydı, itirafçı Engin’in ve MİT ajanının İbrahim’in hezimetiydi.
Bu muhbir şebekesine söyleyeceğim, yumurtalarınız, sallamalarınızın bitmeyeceğini iyi biliyoruz. Tutmuyor, herkes yalanın ipinin kısa olduğunu ve sizin bu işi görev olarak yaptığınızı çok iyi biliyor. Her yeni senaryonuz, eskisi gibi başınıza yıkılacağı da çok açık. Çamur at izi kalır hezeyanınız ise derin devletle olan ilişki derinliğinize bir işaretten ibarettir.
Uydurmalarla, yalanlarla gerçek oluşturulmaz, kendi gerçekliğiniz olan ajanlığı uydurma suçlamalarla örtmenizin mümkünü yoktur. Olmayacak da. Çok denediniz olmadı, bundan sonra da olmayacaktır.
El yazılarınız, itiraflarınız sözün bittiği yerdir. Çırpınmanız boşunadır, sadece bekleyin demekle yetineceğim.
Geçmiş olsun dava arkadaşlarım.
Biliyorsunuz bu kavga devrimcilerle devlet araksında bir kavgadır. Herkes kendi işini yapıyor bu da çok normaldir.
YARGILAMAMIZ
ADANA ÖZEL YETKİLİ
AĞIR CEZA MAHKEMESİ'NDE BAŞLIYOR.
Hatay Cumhuriyet Başsavcılığına 2008 yılı başlarında yapılmış olan bir ihbar sonucu başlatılan ve 2 yıl süren teknik takip sonucu 26 Mart 2010’da İstanbul, Ankara, Mersin ve Hatay’da eş zamanlı olarak yapılan operasyonla Antakya Demokratik Kültür Sanat Derneği (DEKSAD) Kurucu Başkanı Hüsamettin Çalış, Dernek Başkanı Mehmet Güzel, Dernek Yönetim Kurulu üyesi Tevfik Usluoğlu, DİHA muhabiri Murat Altınöz, UNKODER Başkanı Mehmet Yavuz, Ömer Gazel, Ömer Ödemiş, Nazlı Güzel, Edip Yeşil, Emrullah Gemci, Pınar Tümer, Yılmaz Altındağ, Çağrı Gazel ve Hasan Balcı gözaltına alınmıştık. Emniyet ve savcılık sorgulaması sonrası salıverilmiştik.
Hatay Başsavcılığına ihbar yapılmasıyla hakkımızda başlatılan teknik takip ve Engin Erkiner, İbrahim Yalçın şürekasının özel site kurarak saldırıya geçmeleri aynı döneme tekabül ediyor.
Hakkımızda isnat edilen suç: THKP-C Acilciler örgütüne üye olmak ve faaliyet göstermek. Antakya Demokratik Kültür Sanat Derneği ve Atak Dergisi kapsamında yapmış olduğumuz tüm faaliyetlerimiz (Şehitler Anması, ölmüş devrimcilerin ailelerini ziyaret, 1 Mayıs Mitingleri, Ankara’daki Tekel İşçileriyle Dayanışma Mitingine katılmak gibi) “yasadışı THKP-C Acilciler örgütü faaliyetleri, Antakya Demokratik Kültür Sanat Derneği ve Atak Dergisi’ni de aynı örgütün legal kurumları olarak değerlendirilerek dava açıldı.