7 Oca 2010

BU BİR KULAK BÜKMEDİR ÖTESİ DEĞİL…

Mihrac Ural 23 Şubat 2010

Or-Korgenerallerin dahi tutuklanması sizi aldatmasın. Bu bir kulak bükme girişimidir. Sivil dikta için yolları stabilize etme operasyonudur. Bir bahaneyle “or”lar da “kor”lar da salıverilir. Geride kırkın yarısı bile kalmaz. Bu bir hukuk savaşı değildir, hukuk alanlarını fetih savaşıdır. Her kim kazanırsa kazansın; ezilen, hukuksuz kalacak olan halkın kendisidir.

Cumhuriyet’teki Osmanlı yapısaldır. Osmanlı aklının bu güne kadar devam etmesinin besin kaynakları bu yapıdandır; bu yapı farklılıklarımızı hukuksuz bırakıp, ötekileştirendir. Bu yapının korunması için, hukuk alanları üzerine fetih savaşı verenler, milliyetçi reflekslerle el birliği yaparak, farklılıklarımız üzerine ölüm ve kıyım mekanizmalarını sürmektedir. Vatandaşa karşı dış destekler alarak sınır ötesi operasyon yürütenler, bu ülkenin tek boyutluluğu konusunda ayrılmaz bir bütün oluşturanlardır. Bu nedenle galip gelenler bir kez daha halkı hukuksuz bırakanlar olacaktır.

Sivil dikta özlemleri bir hayal değil, açık ve net bir gerçektir. Askeri darbeci diktaların beli kırılmış, ayağa kalkma şansı kalmamıştır. "kuruluş felsefesi" adlı safsata, yerini yeni bir kuruluş felsefesine terk etmektedir. Kıymeti kendinden menkul, ne olduğu sadece uygulayıcısı tarafından bilinen bir heyula olarak bu felsefenin tek bir anlamı bulunuyor: O da iktidar olmak ve bunu devam ettirmek için, halkın demokratik talepleri üzerinde “Demokles Kılıcı” gibi durmaktır.

Halkın çıkarları askeri diktaya karşı olduğu kadar, sivil diktalara da karşı durmaktan geçiyor. Bunun için bu topraklarda yaşayan farklılıkların, ayrı varlıkların özgün ve özgür mücadeleleri yükselmelidir. Demokrasi yönünde atılacak adımların garantisi budur. Ülkede eşitlerin adil hukukunu; ancak bu yolla ikame etme şansımız olabilir.

***

49 Subay sorgu ve tutuklanmakla yüzyüze geldi. Çok iyi oldu; ancak iddiayla söyleyebiliriz ki bu bir kulak çekmedir; hukuk değil, yargı değil adalet değildir.

Nereden anlıyoruz? Ergenekon davasında tutuklanan genarallerin bir süre sonra teker taker, bin bir bahaneyle salıverilmelerinden.

"Bu ülkede hukuk yok" dedik. Bu kadar mı, daha ötesi? En yüksek rütbeli generaller tek tek tutuklanıyor. 49 subay bu sabahtan itibaren el pençe divan emniyete, götürüldüler; bunlar, 12 Mart, ve 12 Eylül askeri faşist darbesinin de subaylarıydı. Halkı için özveriyle demokrasi isteyen üç kuşağı elpençe divana sürdüler, işkence ettiler, zindanda çürüttüler. Kızıldere’de, Munzur'da, idam sehpasında katlettiler, mülteciliğin amansız ölümlerine mahkum ettiler, faili meçhuller de cabası…

Ona yakın darbe planı ve teşebbüsü ortaya çıktı. Detaylar ve ayrıntılar ortaya serildi, silahlar deniz diplerinden, tarlalara kadar her alanda bulundu. "kuruluş felsefesi" diyorlar, onu koruyacaklar. Yazılı olmayan, parlamentonun haberi olmadığı, kimsenin bilmediği, kıymeti kendinden menkul bir "felsefe"; heyula. Çek çekebildiğin yere…

Tüm darbeler incir çekirdeğini doldurmaz bahaneler üzerinde yükselir. Halka zorla kendini onaylatır. 1982 Anayasası öyle oluştu ve her gelen yeni yönetim aynı anayasanın botlarıyla halkın üzerinde tepindi. Her sivil iktidar, 82 Anayasası’nı kılıç olarak kendi lehine kullandı ve "bu Anayasa değişmelidir" diye demogoji yaptı. Bu güne kadar aynı üslupla gelindi. Bu ülkede hukuksuzluk çok eski tarihlerin birikimiydi. Bu gün de hukuk alanını ele geçirmek üzere yeniden paylaşım savaşlarına tanık olurken değişen hiç bir şey yok.

Bunu şu cümlelerle dile getirdim: " Ülkemiz, siyasal yapısında iktidar olmanın güç odakları vardır. Bunlara "Yüksek Kurul" deniyor. Cumhuriyet devletinin yirmiyi aşkın temel, "Yüksek Kurulu" bulunmaktadır. Böylesi bir ülkede, hiç bir seçim sonucu iktidar vermez, ülkemizde hakimiyet kayıtsız şartsız milletin olamaz. İktidar olmak için, atanmışların oluşturduğu, "kuruluş felsefesi" adı altında yazılı olmayan, kiymeti kendinden menkul bir heyula, ne zaman, nerede ne yapacağına dair kimsenin önceden bir şey bilmediği güçlerin yönetimi altında, yüksek kurulların çoğunluğunda hakim olmayı gerektirir. Bu kurulların çoğunluğunda da hakim olmak yetmez, en önemlisi askeri gücü elinde tutan Yüksek Askeri Şura (YAŞ), Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve yargı yüksek kurullarını da ele geçirmek gerek. Kim ne kadar yüksek kurulu fethetmiş ise o kadar iktidar olunan bir ülkedeyiz. Hükümet olsanız da iktidar olamamanın nedeni budur. Ancak halk olsanız da en demokratik siyasal tercihlerinizi parlamentoya taşısanız da yine iktidar olamazsınız.

Bu gün olanlar ise, en gerici sivil dikta hevesleriyle yanıp tutuşanların, en az kendileri kadar anti-demokratik, zulüm siciline sahip olanlar arasındaki iktidar kavgasından ibarettir." ( Mihrac Ural, Bu ülkede hukuk yok" adlı 18 Şubat 2010 tarihli makale)

"Kuruluş felsefesi" uydurması, başta Silahlı Kuvvetlerin elinde “Demoklesin Kılıcı” olarak sallandı. Silahlı Kuvvetler, siyasal arenada silahlı bir örgüt gibi rol oynadı. Dağlara, şehirlere hakim bir silahlı örgüt olarak halkın üzerinde yer yer "silahlı propaganda" yer yer askeri üs ve tezgah tutunca darbe yaptı. Cumhuriyet’teki Osmanlı bunun tecellisiydi. Bu sadece bir Osmanlı aklı değil, Osmanlı altyapısının Cumhuriyet’teki devamı olarak, bu aklı besleyen bir gerçekti. Osmanlı’nın Cumhuriyet’te olması böylesine alt ve üstyapı olayıydı. Tüm değişimlerine rağmen gerçek birbirini öyle tamamlıyor; Cumhuriyette Osmanlı aklı bir bakaye olarak görülmesin. Bunu anlamak için, Anadolu mozağiyi üzerine kurulu olan tek boyutlu siyasal sistemi bilmek yeterlidir. Hukuksuzluk zaten bununla birlikte başlıyor.

80 yılı aşkındır bunun kefaretini ödüyor halklarımız. Bu kanunsuzluğu aşmak için tüm çabaları silah zoruyla susturuldu. Kürt özgürlük hareketinin açtığı yeni yol, demokrasi için güç dengesinin nasıl da önemli olduğunu gösterdi. Kürtleri yok sayan zihniyetin adım adım gerilemek zorunda kalmasıyla oluşan ortam bunun kanıtıdır. Daha çok demokrasi için, daha çok acı istiyorlar, daha çok savaş istiyorlar: Bu akıl zorlamasıdır, bu bir vicdansız duruştur ve hukuksuzluk bunu beslemektedir.

Bu ülke, farklılıklarının eşit, ortak kurucular olarak yeniden yapılanmasının önüne milliyetçi bölücü engeller dikildikçe de bu sürecin kapanması mümkün değildir. Daha çok demokrasi ve özgürlük etkinliğinin sürece katılması, farklılıklarımızın özgün ve özgür örgütlenmeleriyle sürece ağırlık koyması, demokrasinin ikamesi için önemli bir unsur olarak belirmiştir. Bu umudun yolu kesiliyor, baltanıyor.

Halkın oylarıyla hükümet oldular. Ancak iktidar olamadılar. İktidar olmak için yine halkın desteğini isteyip durdular. Hukuk savaşlarında hükemetin halktan istediği destek bu kavgada güçler dengesinin hala kararsız olduğunu gösteriyor. İstenen destek, hukuk mevzilerin ıskatı içindir. Bu istek, tarihin her döneminde iktidar hırsıyla halkın gücü yem olarak kullanılmak isteniyor; kullanıldıktan sonar, işi de bitince ele geçen mevziler halka karşı eskisini aratan bir zulum çarkı olarak işlemeye koyulur. Halk bu denklemde hep kaybeden taraftır ve ezilmeye mahkumdur. Hukuk alanları, hukuksuzluk için, bu nedenle ele geçirilmek istenir.

Bu gün hukuk savaşında mevzi kazanma kavgasını veren taraf, kulak büküyor. Türkiye tarihinde tanık olunmayan, Atatürk'ün suikast sanıkları olmalarına rağmen dokunamadığı subaylar tek tek tutuklanıyor, zindanlara atılıyor. Ama en üstleri kulakları büküldükten sonra bin bir gerekçeyle bırakılıyor. Bu kadar kapsamlı dosyaların sanıklarını bırakmanın tek bir anlamı var o da yargıya müdahaledir. Bağımsız olmayan yargı, kirli adalet salgılar; hukuksuzluk da tas tamam budur. Bu iş, hükümetin aynasıdır.

Basit bir düşünce belirtisi olan bildiri dağıtımı yüzünden, onlarca yıl cezalar alındı bu ülkede. Yasal zeminde söylenmiş bir Kürtçe kelime üzerine zindan yatıldı. Bir itirafçının yalan ve hayal ürünü ihbarlarıyla, onlarca insan işkence gördü, cezaevleri yattı, bu güne kadar süren mültecilik koşullarının ağır sancılarını yaşadı. 21. yüzyıla girdik, seçimle hükümetler işbaşına geldi; ama birbiriyle hukuk savaşı verenler, özgürlük için, en doğal etnik kimlik hakları için sesini çıkaran Kürtlere, Alevilere karşı akıl almaz ölümler dayattı: Şeyh sait, Dersim, Çorum, Maraş, Sivas demeyeceğim, dün ve bu gün sınır ötesi ölüm operasyonlarının devam ettiğini belirtmekle yetineceğim. Hukuksuzluk kendi vatandaşına, ABD başta olmak üzere, İsrail’den de pilotsuz uçak ve teknoloji yardımı alarak bombalarla, mezralardan şehirlere, dağlardan sınır ötelerine yağan ölüm, hukuk mevzileri üzerine savaşan tarafların elbirliğiyle yapıldı.

Hukuk alanına müdahale, Cumhuriyet’teki Osmanlı yapısının dayatılması sonucudur. Tek ulusçu siyasal kuruluş felsefesi muammasının sonucudur. Üzerinde hüküm sürdüğünüz topraklarda farklılıklar varsa, bunları birer eşit olarak, kurucu olarak, anayasa, yasa ve kurumsal güvencelere bağlayacak bir cumhuriyet etrafında toplayamazsanız, hukuk sahibi olmanızın hiç bir mümkünü yoktur; olan da budur. Bu yüzden, askeri gücün etkinliğini kırmak isteyen sivil güçler hukuku ve hukuk özgürlüğünü değil, sivil faşist bir baskı hukuku dayatmak için çalışmakta olduklarını iddia etmek abartı olmayacaktır. Buna "Malezya sendromu" demiyeceğim, arada çok fark var. Ama askeri dikta yerine geçmek isteyen sivil dikta girişimi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

En yüksek generallerin tutuklanması kimseyi aldatmasın, bu bir kulak bükmedir, tek amacı sivil diktatörlüğe geçiş için halkın desteğini mazlum rolüyle kazanmaktır. Buna dikkat etmeyenler ya askeri diktatörlüğün safında tarihsel hukuksuzluğun yanında olacaktır ya da sivil diktatörlük emellerini gerçekleştirmek için her bahaneden yararlananların yanında olacaktır.

Halk ise kaybeden tek taraftır. Demokrasinin yolu bu kapışmadanın sonucundan bir şey kazanamaz. Demokrasinin yolu, bu topraklarda yaşayan tüm farklılıkların özgün ve özgür, örgütlü siyasal yapılarının ortak bir konsensüs üzerinde, sivil bir anayasa oluşturmalarından geçiyor. Böylesi bir anayasa, yasaları ve kurumlarıyla kurumsal yeniden yapılanmaya giderek farklılıkların haklarını korumalıdır.

Bu satırların yazarı için tek altarnatif budur. Daha çok demokrasi için, farklılıkların siyasal sürece bir biçimde katılması gerek: Kürtlerin sunduğu örnek Anadolu farklılıkları için önemli bir seçenektir; bu seçenek aynı araçlarla yürüneceği anlamına gelmiyor. Her farklı yapının mücadele yol ve yöntemleri farklı olacaktır. Önemli olan bunu, ülkemizin demokrasi inşaası için ortak bir kanalla akıtmaktır.