7 Oca 2010

166.dosya : EVİMİN DUVARLARI




Benim, yoldaşlarımın ve örgütümün her alanı, her fotoğrafı onurlu devrimci duruşumun ifadesidir. Evimi bilmek ve gezmek, soframa oturmak ve siyasal sohbetimi dinlemek isteyen tüm onurlu insanlara kapım açıktır.


Siyasetim şefaflık üzerine kuruludur, demokrasiyi öyle algılıyor öyle mücadele ediyorum. Yukarıdaki fotoğraf, bizi gözetleyen derin devlet kuklalarının, yayınlamakta asla cüret edemeyecekleri evimin içinden bir kesiti yansıtıyor; duvarlarımın örgüsü olan, bulunması zor, tek nüsha el yazmalı olanlar dahil binlerce kitaptan oluşmuş kütüphenemden bir bölüm, Fransız kalsik mobilya tipi çalışma masam, Kızıl Maganof ağacından, el oymalı satranç takımı, sağ üst köşede, Michelangelo'nun Vatikan'daki Sistina Şapeli tavanlarında resmettiği yaratılış çalışmalarından bir bölümü içeren kopi, yağlı boya tablo, asılı olan bağlama müzik üstadı da olan amcam oğlu İrfan Ural'ın hediyesi, masa üstünde kimliğimin önemli figürlerinden biri olan kadim Roma kenti Antakya feneri...

Beni yakından tanımak isteyenlere sunulur.

Ayrıca, bizi devlet adına gözleyen erkete muhbirlere bahşişim olsun..



Mihrac Ural
11 Mart 2010


Bir polis ekibi bizi gözetliyor...

Bir itirafçı, bir MİT ajanı, bir ölü konuşturucu...

Devlet, İtirafçı Engin Erkiner, MİT ajanı İbrahim Yalçın gibilerinden bir ekip kurmuş, gözleme, ihbar , ifşaat yapıyor; siyaset dışı, akıllara ziyan uydurmalar, yalan kurgular hepsi bir arada...

Kimi ne kadar ilgilendirdiği belli olmayan, bu pis ısrarın bilinen tek boyutu devletle ilişkisidir, lağım döküntüsü bir amacın, kin dürtüsüdür...

İddia odur ki, evimin içine giriliyor, ailem, dostlarım, akrabalarım, çocuklarım, yeğenlerim, sofram ve aile ortamının sıcaklığı kıymeti kendinden menkul çirkef amaçlarına alet edilmek üzere fotoğraflanıyor..

Breh.. berh.. ne yaman, ne zor görev... ne ince, ne komplike teknikler kullanılmış da becerilmiş...

Mihrac Ural'a ait bu fotoğraflar kimin ne işine yarar belli değil. Ama onlar "bakın nerele kadar sızdık da çektik" diyorlar. Demek ki bir "sızma" çabası, algısı var işin içinde. "Sızma"cılığın amacı bellidir, bir yerlere aktarma, ispiyonlamadır. Görevlinin görevidir...

Bu yalan kurgucular, fotoğrafları nereden aldıklarını açıklayacak kadar da adam değiller.

Onu da biz açıklayalım.

Bu fotoğraflar, Mihriban Ural'ın ve yeğenim Sabracan'ın facebook adresindeki fotoğraf albümünden alınmıştır. Orada yayınlanan ve yayınlanmasında şefafiyet adına hiç bir sakıncası olmayın, doğal, içten, sıcak insanı ilişkilerin mütavazı fotoğrafları. Geniş siyasal ve dost çevre ilişkisiyle malum bendenizin bu sofraların on katını kurduğumu ifade etmeliyim

Başkan Öcalan misafirim olduğunda, daha özenli ve görkemli sofralarla, etrafında onlarca kahraman devrimci yoldaşla birlikte olurduk; bu bizim kültürümüz, bilenler bilmeyenlere anlatsın. Ama adamın işi ispoynaj olunca, bunu sahiplerine başarı olarak lanse edecek, ihbarcılık yapacak; Görevni yapıyor

Esasında herkes görevini yapıyor derken yanılmıyoruz.

Bilmeyeni aldatmak kolay. Hep aynı şeyi yapıyorlar. "MSN yazışmalarını teknik mahiyeti derin bir operasyonla ele geçirildi" dediler; hep derin işlerle ilgililer ya... Oysa basın ahlak ve şerefi taşıdığı iddiasında olan birinin anılarımı yayınlamak üzere benimle sohbet yazışmaları ve bununla ilgili fotoğraflarıdı. Ahlaksız satmış, benim hatam basın ahlakı ve şerefi diye bir şeye inanmamdı. Bunun kefareti ne ise burdayım, meydan okuyorum... Her şeyin bir nedeni vardı, bunun da nedeni, cevapsız kalan platonik duygularıdı. Sonuçta ne oldu, kim ne kazandı. Kimseyi ilgilendirmeyen konularla devlet adına bizleri taciz etmekten yararlı çıkan kim? Biz siyasal görevlyerimize devam ediyoruz onlarda kendi derin işlerine... değişen bir şey yok... İlgilenmedim bile elimin tersiyle itmişim bu sufli hokobazlıkları...

Evimin duvarlarında şehit yoldaşlarım onur ve gururumuz olarak çalışma masamın tam karşısında her anımı duldururlar. Sol tarafta Ahmet Kaya, Ben ve Zafer yoldaş Paris'te Louver müzesinin, cam Ehram konuşlandırılmış sahasındaki fotoğrafmız, altında can yoldaşım Nebil Rahuma, ortada üstte örgüt amblemi altındaki fotoğrafım, altında Hanna Maptunoğlu hocanın, Mustafa Talip (Ali) yoldaş tarafından çizilen resmi, sağ köşede Hanna hocanın şehadet afişi altında filistin davası uğruna savaşan diğer şehitlerin afişi.

Altında imzamız olan her şeyin arkasındayım, bunun yeri de yazılı ve sanal yayın ortamlarımız. Adımızın bir imza olarak deklare edilmedği şeyi, kimse bize mal etmesin, sahibine iade etsin, yalan ve kurgu ajanlarının suratına bir tokat gibi yapıştırsın.

Aptalların bilmediği, bizim ailece ve yoldaşlarımız dahil tüm çevremizle açık ve şefaf, devrimci ortamın insanlarıyız. Bir değil, binlerce fotoğrafımızla, gururla, başımız açık ve dik olarak her yerde buradayız diye duruş sergileriz.

Evimden bir başka kesit. Sol tarafta Deniz Gezmiş ve Mahir Çayanların afişleri asılı, altında, kitaplığımın çağdaş romanlardan oluşan dizisi, sağ köşede Başkan Öcalan'la omuz omuza olan fotoğrafımız, ortada üstte aile fotoğraflarım. Beli belirsiz duran, ablamın 47 yıllık ilk okuldan kalma Mandolini.

Geçmişleri ve bu günleri kirli olanlar korksun. Bizim böyle korkularımız yok. Geçmişimiz, bu günümüz ve geleceğimiz gibi onurlu emeklerle, devrimci mücadeleye sunulan özverilerle örülüdür. Bu şebekenin devlet adına gözlediği, takibe aldığı insanlar ise örgütümüze hayatlarını vermiş, bedeller ödeyerek bu gün de dik durmasını bilen insanlar.

Yoldaşım ve Amcam oğlu İrfan Ural 14 yıl, yoldaşım ve eniştem Hasan Gülbahar 14 yıl, yoldaşım ve komşum Adnan Demir 14 yıl, Yoldaşım Ömer Gazel, Öner Ödemiş, Mehmet Güzel, Fuat Çiler, Stalin Hasan Gençoğlu, Levent, Şerif ve bir bütün olarak, geçmişini onurla taşıyan yoldaşlarım, on yılı aşkın zindan ve sürgünü devirmiş birer kahramandırlar. Bu insanlar doğruları arkasında mücadele ettiler, gençliklerinin en değerli kesitini, karşılıksız olarak halkları için demokrasi ve özgürlk için sundular. Bu gün de başları dik mücadelenin orta yerinde, ülkenin tüm etkinliklerinde yerlerini almaya çalışmaktadırlar.

Ya bizi gözetleyen polis ekibi nerede? Yaptıklarına bakın, nerede olduklarını anlayacaksınız.

Onlar ihbar işlerinde, Özel Harp Dairesi adına ifşaat, karalama, şaibe, itham, yalan kurgulardan oluşan bataklıkta yüzmektedirler; devrimcilere saldırmakta, ölü, dağılmış bir Acilciliği, devletleri için en iyisi olarak lanse etmeye çalışmaktadırlar.

Evet beyler,

Herkes kendi işine, aramızda da zaman hakem olsun, gerisi teferruattır...