7 Oca 2010

DUYURU :THKP-C(Acilciler) Basın Açıklaması








11 Şubat 2010 / No: 8




DEVLETİN ALEVİ ÇALIŞTAYI ALEVİLERİ VEDEMOKRASİ GÜÇLERİNİ BÖLME ÇABASIDIR

Bin yılların içinden çıkıp gelmiş kıyımların, baskı ve tehcirlerin kurbanı Aleviler hak arıyor. Bu arayışın öncelikli muhatabı devlettir. Hükümranlık kimdeyse, vergiler kime gidiyorsa yükümlülük de ondadır. Bir ülkede devlet, hakim olduğu sınırlar içinde vatandaşların her türden taleplerini karşılama yükümlülüğüyle karşıkarşıyadır. Osmanlıdan bu yana Alevilere kıyım yapan hükümran devlet ve iktidarların Alevilere karşı yerine getirmekle mükellef oldukarı çok şey bulunuyor. Tarihle cesurca yüzleşmek bu adımların ilkidir. Bu adım atılmadıkça aldatıcı vaadlerle, oyalama amaçlı toplantılarla, "Çalıştay" adı altında Beyaz Alevileri kollayan, siyahları öteleyen, Türk Alevisini Kürt Alevisi ve Arap Alevisinden koparan girişimlerle Alevilere verilecek hiç bir şey olmaz. Bu süreçlerin sonunda birkez daha bölünmüş, bir kez daha güçsüz bırakılmış, bir kez daha ötekileştirilmiş Aleviliğin posası kalır.

Bu devlet Alevilerin hak ve hukukunu düşünen bir devlet değildir. Farklılıklarıyla hiç bir zaman barışık yaşamamış bu devletin demokratik açılım kaygısı bulunmuyor. Bu devlet tarihin barbarlık dönemlerinden kalma Osmanlı aklının devamı olan bir devlettir. Üzerinde oturduğu yapı, küçülmüş haliyle de olsa bir Osmanlıdır; farklı etnik ve inanç toplulukları hiç bir hakka sahip olmadan Osmanlı'nın devamı olan bir devletin hükmü altında yaşamaktadır. Bu mozaik demokratik haklarını kazanmadıkça, iktidarların değişmesi, devletin ne akıl dokularında ne de statülerinde bir değişim yaratmayacaktır. Bu güne kadar yapılan "Açılım"ların sonuçsuz kalması, fasit bir daire içinde bocalaması bunu göstermeye yeterlidir.

Andolu'nun farklı varlıkları, çağdaş dünyada özgür ve demokratik bir yaşam istemektedirler. Haklarını kazanmış, onları güvenceye almış olmayı istemektedirler. Bunun için de önemli oranda kitlesel destekleriyle, siyasal önderleriyle hak taleplerini fiili bir eyleme dönüştürebilmektedirler. Bu gelişme Devleti ürkütmüştür. Bu korku ve kaygı "açılım" adı altındaki politikalara yol açmıştır. Açılım adımı bu yanıyla devletin iyi niyetinden değil, alttan gelen, gerçek hak sahiplerinin yükselttikleri mücadelenin sonucudur. Bu nedenle, talepleri sulandırmadan kabul etmek, "açılım" çabalarının ciddiyetini gösterecektir. Alevi talepleriyle oynamak, farklı anlam ve yönledirmelere kalkışmak gibi devletin geleneksel politikaları bu taleplere çözüm değildir. Tersine toplumsal gerginlikleri, kimlik bunalımlarını yoğunlaştırarak yeni kaoslara yol açar.

Aleviler ülkemizin üçte birini oluşturan dev bir kitledir. Bu kitle diğer hak sahipleri ve özgürlük mücadelesi veren güçlerle ülkemizin ezici çoğunluğunu temsil eder. Farklılıkların çoğunluk olduğu bir ülkede, devlet ve iktidarlar demokratik haklar konusunda tutarlı olmayan politikalarla yaşayabilmeleri mümkün değlidir. Ordu, polis teşkilatı, istihbarat ve diğer güvenlik birimlerinin silahlı gücüyle sonuna kadar bu haksızlığın korunabileceğini düşünmek ise, ülkeyi kana boğmayı istemekle aynı şeydir. Unutulmamalıdır ki, hak sahipleri davalarının arkasında sonuna kadar durarak bu güne gelmişlerse, bundan sonrası da devem edecek demektir.

Devlet, Alevileri sonu gelmeyen toplantı yumağı içinde, ağa takılmış balık haline çevirmiştir. Bu devlet ayrıca Alevileri, Türk, Kürt, Arap, diye ayırarak, Türk etnik kökenli Alevileri diğerlerinden koparıp karşı karşıya getirme çabası içindedir. Hiç bir ahlaki düzleme oturtulamayacak bu çaba, "savaşta her şey mübah " diyen çağdışı yaklaşımları sergilemektedir.



Devlet her toplumsal sorunu güvenlik penceresinden algıladıkça, çözüm diye öne sürülen her şey bir aldatmadan ibaret olur çıkar. Bu çabalardan birisi de Aleviliği yeniden tanımlama çabasıdır. Bir akıl zorlaması olan bu önerme "Çalıştay"ların etrafında döndüğü ana mihver gibi durdmaktadır.

Bin yılların içinde yaşadıkları her tür cefaya karşın direnerek bu güne asimile olmadan gelen Alevilği tanımlamaya kalkışmak büyük bir abesle iştiğaldir, kimsenin haddine de değildir.

Aleviliğin tanımlanması adı altında, mezhep yakınlaşmaları, ibadet ve ibadet ritüelleri ve yerleriyle ilgili ortak bir bölen bulma çabaları, Alevilerin hak arayış ve taleplerine bir cevap değildir. Bu denklemlerin sonuç üretmeyen tartışmaları içinde, talepleri bulandırma çabası, devletin üzerinde çalıştığı bir senaryodur. Bu çabalar, Alevilere karşı yönelik bir çökertme harekatıdır.

Gerçek bir Alevi açılımı, Alevilerin ortaya koyduğu taleplerin, devlet tarafından onaylanması, Anayasa, yasa, kurum ve kuruluşların buna göre yeniden düzenlenmesini gerekli kılar. Gerçek açılımcı demokratik Çalıştaylar, din bilginlerinin münazara platformu, mezhepler arası ilişki ve çelişkileri tespit alanı olmazlar. 1400 yıldır bitmemiş bir tartışmanın, Çalıştaylarla bitimeyeceği açıktır. İstenen haktır, yerine getirlemsi gerken de budur. Aleviler hak ve hukuklarını istiyorlar, tanımlanma diye bir talepleri yoktur ve hiç bir zaman olmayacaktır.

Devlet hak vermek yerine, hak talep edenleri "nasıl böler, nasıl dağıtırım" diye düşünüyor. Gelenksel alışkanlıkları, geneksel yapısından beslenen devletin hak vermeyen inatçılığı, topluma da yansıyacak ağır bedellerin ödenmesine yol açıyor. Kürt halkının özgürlük talebine karşı süren barbarlığın bilançosu, on binlerce vatandaşın ölümü ve yüz milyarlarca doların heder edilmesidir. Bundan ders alınmalıdır.

Alınacak ders gerçeklerin bilince çıkarılmasına bağlıdır. Bunun ilki, ülkeyi doğru kavramaktır. Cumhuriyette yaşayan Osmanlıyı bilmektir. Bu gerçeğin yarattığı ölüm denklemlerini tanımaktır.

Tarih boyunca devlet, hak talepleri için yürüyen Alevilere karşı binbir oyuna baş vurmuştur. Devletin oyunları sonuçsuz kaldıkça da kıyım gelmiştir, zulum gelmiştir, baskı ve tehcir gelmiştir. Osmanlı aklı, dış fetihleri Cumhuriyetle birlikte iç fetihlere çevirmiştir; iç fetihlerin ilk hedefi kürtler ve Aleviler olmuştur. Bu yanıyla kimse Şeyh sait ve Dersim katliamını unutmasın. Alevilerin hak talebi her zaman Şeh Sait ve Dersim komplosuya yüz yüze kalabilir. Bu devlet güven vermeyen stüatüler üzerinde böylesi dengesiz davranışlara yönelmekten çekinmemiştir.

Bütün zorluğuna ve tehliklererine karşı hak talebinin arkasında durmak Alevilerin en önemli görevi olmalıdır. Mücadele yüzyıllardır sürüyor. Tarihi mücadele gelenklerinin ve öğretilerinin üzerinde yükselen bu günkü demokratik mücadele sonaç almaya çok yakındır. Aleviler kazanma kararlılığı göstermelidirler; halkın örgütlü iradesiyle sonuç almaları kesindir. Daha çok örgütlülük ve mücadele devletin tüm oyunlarını, oyalamalarını bozacak ve haklı talepler karşısında teslim alacaktır. Aleviler mücadeleyi ortak ülkemizin demokrasi mücadelesi olarak kavradıkça kazanma şansları daha da artmış olacaktır.

Ülkemizin ihtiyaç duyduğu demokratikleşme yönünde Alevilerin yükseltecekleri mücadele aynı zamanda tüm demokrasi güçlerinin mücadelesidir. Örgütümüz, ülkemizin tüm farklılıklarının örgütü olarak, demokrasi mücadelesinde Alevilerin hak taleplerinin yanında olmayı ve halklarımızın buna destek olması için çağrılarını bir kez daha yenilemeyi görev sayar.

THKP-C (Acilciler)

11 Şubat 2010