14 Ağu 2010

15 AĞUSTOS 1984 BİR MAKUS KADERİN YENİLGİSİ.


Mihrac Ural
15 Ağustos 2010

15 Ağustos 1984 Eruh baskını gerçekte Kürt ulusunun makus kaderinin yenilgiye uğradığı bir tarihtir; kendi tarihleriyle cesursa yüzleşen Kürtler, bu çıkışı başarabildiler. Bu güne önemli kazanımlarla gelen Kürt özgürlük hareketinin yükselişi bunun tecellisidir.
Böylesine önemli günler, ülkemizin demokrasi mücadelesinin olumlu ve her zaman öne çıkarılması gereken günleridir. Bu günlerin mesajını genelleştirmek halklarımızın kazanımları için zorunludur.
Türkiye solunun önünde de böylesi bir görev durmaktadır.
Türkiye solu, kendi tarihi ve makus kaderiyle cesurca yüzlemeyi başarama yükümlülüğü bu görevin en önemli yanıdır. Sol, İttihatçı geleneğin solu olmaya devam ederken içine düştüğü milliyetçi tutum, büyük emeklerin ürünü olana bu günleri de karartmaya yönelerek çok kötü bir örnek oluşturmaktadır. Böylesi bir sol, halkı temsil etmekten uzak bir soldur. Demokrasiyi tek ulus için algılayanların, farklılıkları ötekileştiren tutumları artan bir bölücü çaba olarak kendini göstermektedir. Milliyetçi solculuk asla demokrasiden yana olamaz.
15 Ağustos dolaysıyla kıssadan alınacak hisseler, Kürt özgürlük hareketi açısından, dayatılan kirli savaşa karşın bir iç savaşa yol açacak eğilimlere prim vermemekte anlam bulacaktır. Türkiye solu için ise kendi tarihiyle cesurca yüzleşerek farklılıklarımızın özgün ve özgür örgütlenmelerini içine sindirip, milliyetçiliğin her türüne karşı ikircimsiz bir mücadele etmesidir. Bunun en önemli yanı Kürt halkına dayatılan kirli savaşa karşı açık ve net tutum almaktır.
***
Tarihte etken bir yere sahip her olayın öncesi ve sonrasını açıklama adına bir dönüm tarihi olur. Bir dizi olgunun simgesi olur. Bu tür simgesel olaylar, tarih içinde biriken ve yoğunlaşarak o güne gelen olayların kırılma noktasıdır. Tarih yazımında çok az şeyi ifade etse de bu tür simgeler olmaksızın farklı dönemleri birbirinden ayırmanın olanağı olmaz.

 Kürt özgürlük hareketi açısından 15 Ağustos 1984 Şemdinli / Eruh baskını böylesi bir tarihi simgedir.

Bilindiği gibi, Kürt özgürlük hareketi tarihi çok eskilere dayanır. Çağdaş anlamda bu hareket 39 isyanla kendini ifade etmiştir. 200 yıldır devam eden kararlı bir eğilimin ifadesi olarak, bu gün varmış olduğu en üst düzeye 15 Ağustos 1984 Eruh baskını olayı simgesiyle ulaşmıştır. Öncesi ve sonrasıyla bu tarih, öncelikle Kürt halkının özverisini dile getirir. Kürt halkı, kesilmeden devam eden ölümlerin, kovuşturmaların, sürgünlerin, asimilasyon ve baskıların altından kalkarak bu güne gelmiştir. Haklı özgürlük davasının arkasında fedakarca duran bu halk, yaşadığımız coğrafyanın tüm farklılıkları ve demokrasi arayışları adına da bir etkinlik olarak siyasal gündemi belirleyen özgürlük hareketini ayakları üzerine oturtmuştur.

15 Ağustos 1984 Eruh baskınına yönelmeden önce 38 isyanla kendini dile getiren Kürtler, siyasal taleplerini kendi gerçeklerinden yola çıkarak dile getirmiştir. Kürt ulusu gerçeği bu taleplerin temelidir.

Ulus, sadece siyasala ait olan ve kendini devletle ya da siyasi eğilimle ifade eden bir fikir jimnastiği olarak ele alınmayacak olursa Kürtler, kendi coğrafyalarında kendi dilleriyle sosyal ve kültürel ilişkilerinin tarih içindeki evriminin sonuçlarıyla, özgürlük ve demokrasi taleplerini ortaya koyarak ulusal varoluşlarını da dile getirmişlerdir.  Bu tarihi alt yapının zemini olmaksızın, bu siyasi eğilimlerin doğması mümkün değildir; ulus birilerinin siyasal tercihi değil, tarihi bir kategori olarak uzun ve yoğun dil, kültür, ruhi şekillenme, ekonomik ve coğrafi bir dizi etmenin evrim birikimlerinin sonucudur. Kürtlerin ulus gerçeklikleri de özgürlük hareketlerinin var oluş nedeni de budur.

15 Ağustos 1984 Eruh baskını bu birikimlerin, yeni bir sürecin açılımında dönüm noktası olması itibariyle çok önemlidir. Bunu daha doğru algılamak için Eruh baskını öncesini kısaca belirlemek gerek.

Eruh baskını öncesi Kürt halkının mücadelesi iki döneme ayrılabilir.

Birinci dönem; tarih sahnesine çıkma potansiyelleri taşıyan bir ulusun özgürlük mücadelesini ulus adına bilinçli siyasi bir çabayla oluşturamadığı, lokal kalan isyanlarla dile getirdiği aşamadır.

İkinci dönem; 20.yy kesitinde yüksel ulusal hareketlere paralel yürüyen ve ulusal kurtuluşçu eğilimlerini siyasal söylemleriyle de dile getiren aşamadır.

Bu aşama kendi içinde iki bölümde irdelenebilir. Birincisi,  20.yy başlarında Kürt ulusal mücadelesinin, Türk uluslaşma süreci içinde ezildiği dönemdir, ikincisi Dersim isyanı sonrası 15 Ağustos 1984 Eruh baskınına kadarki dönem.

Son iki dönemin birinci evresi farklı değerlendirmelere muhatap olmuştur.

Osmanlının yıkıntılarından doğmaya başlayan ve bir ulusal devlet yapılandıran Türk ulusu, egemen olduğu coğrafyada birden çok etnik yapı üzerine oturmuştur. Kurulan ulusal devlet demokratik bir yapı oluşturamamış olması dolaysıyla da diğer etkin yapıların ve başta Kürt ulusunun özgürlükleri önünde set oluşturmuştur. Tekçi zihniyet ve algılarla kurulan Cumhuriyet,  kuruluş kesiti dünya siyasal yönelimlerinin etkisi altında, artan oranda bir ilkel milliyetçilik içine batmıştır. Bu batış, ırkçı bir dayatılmayla at başı gitmiş, farklılıkları ötekileştirme ve kanlı bir biçimde tasfiye etme süreciyle noktalanmıştır. Kürt ayaklanmalarının uğradığı kanlı akıbet ise, bu güne kadar süren toplumsal kaosların ve çözülmemiş sorunların kaynağı olmuştur. Bu süreç Dersim isyanıyla noktalanır (21 Mart 1937).

Dersim isyanıyla, 15 Ağustos 1984 Eruh baskını arasında kalan dönem ise çok önemli bir dönemdi. Bu dönem gerçek ve çağdaş anlamıyla siyasal örgütlenmeleriyle sivil toplum kuruluşları ve yayın etkinlikleriyle Kürtler bir ulus olarak tarih sahnesine çıkışlarının en önemli belirtilerini ortaya koydular. Gerçek bir ulusal kurtuluş hareketi bu sürecin içinde mayalandı. Bu sürecin özverileri, siyasal mücadele insanlarının emekleri ve aktiviteleri aynı zamanda, 15 Ağustos 1984 Eruh baskını sonrası gelişen Kürt özgürlük hareketinin de temelini atmış oldu.

Bu süreç içinde Kürt siyasal mücadele örgütlerinden ayakta kalanlar, öncekilerin yok oluşlarıyla dile gelen fedakarlıklarının ürünü olduğunu tarih adına teslim etmek yanlış olmayacaktır.

15 Ağustos Eruh baskını ve sonrası ise, Kürt özgürlük mücadelesinin en anlamlı ve en başarılı dönemidir. Bu dönem kararlı bir iradenin, geçmişi inkar etmeden üzerinde onurluca yükselmenin, milliyetçiliğe düşmeden ortaya konan kapsayıcı çabaların, başkasına ait rollere girme basitliklerine düşmeden ortaya konan özverilerin ürünü olmuştur. Kürtler ilk kez bu ölçüde kapsayıcı ve çok boyutlu mücadele yöntemleriyle Kürt ulusu adına demokrasi ve özgürlük taleplerini dile getirmektedirler.

15 Ağustos Eruh baskını, PKK’nın kendi coğrafyasını doğru algılamasıyla da çok yakından ilgilidir. Bölgenin devrimci hareketi olmak ve bir yerli hareket olarak bu coğrafyanın sunduğu her olanaktan yararlanabilmek, çok boyutlu dengelerin doğru kurabilmekle ilgilidir. Bekaa kampları ve 15 Ağustos ilişkisini bu kapsamda değerlendirmek yanlış olmayacaktır.  Buna PKK ve Türkiye solu ilişkisini de önemle eklemek gerek  (1982 Haziranda kurulan Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi  (FKBDC) kuruluşu gibi).

Sonuçta 15 Ağustos atılımı, Kürt halkının tarih sahnesine çıkış arzusunun kararlı ifadesi olarak ortaya çıkan bir atılımdır. Bu atılımın Liderliğini yapan en önemli kadroları yakından tanıyan bu satırların yazarı, yakalanan başarının en önemli özelliği olarak milliyetçiliğe prim verilmemesini tespit eder. Mücadeleyi demokrasi eksenli olarak sürdürmek bu liderliğin başardığı en önemli hadisedir; bu aynı zamanda ortak ülkemizde iç savaşın önünde duran en büyük engeldir.

Bu gün 15 Ağustos 1984 Eruh baskını, bir başlangıcın simgesel tarihi olarak sadece Kürt kardeşlerimizin değil Anadolu mozaiğinin de adına süren demokrasi mücadelesinin önemli bir günüdür. Bu günün mesajı Anadolu farklılıklarının özgürlük mücadelesi için de anlamlıdır.

15 Ağustos 1984 Eruh baskını gerçekte Kürt ulusunun makus kaderinin yenilgiye uğradığı bir tarihtir; kendi tarihleriyle cesursa yüzleşen Kürtler, bu çıkışı başarabildiler. Bu güne önemli kazanımlarla gelen Kürt özgürlük hareketinin yükselişi bunun tecellisidir.
Böylesine önemli günler, ülkemizin demokrasi mücadelesinin olumlu ve her zaman öne çıkarılması gereken günleridir. Bu günlerin mesajını genelleştirmek halklarımızın kazanımları için zorunludur.

Türkiye solunun önünde de böylesi bir görev durmaktadır.

Türkiye solu, kendi tarihi ve makus kaderiyle cesurca yüzlemeyi başarama yükümlülüğü bu görevin en önemli yanıdır. Sol, İttihatçı geleneğin solu olmaya devam ederken içine düştüğü milliyetçi tutum, büyük emeklerin ürünü olana bu günleri de karartmaya yönelerek çok kötü bir örnek oluşturmaktadır. Böylesi bir sol, halkı temsil etmekten uzak bir soldur. Demokrasiyi tek ulus için algılayanların, farklılıkları ötekileştiren tutumları artan bir bölücü çaba olarak kendini göstermektedir. Milliyetçi solculuk asla demokrasiden yana olamaz. 

15 Ağustos dolaysıyla kıssadan alınacak hisseler, Kürt özgürlük hareketi açısından, dayatılan kirli savaşa karşın bir iç savaşa yol açacak eğilimlere prim vermemekte anlam bulacaktır. Türkiye solu için ise kendi tarihiyle cesurca yüzleşerek farklılıklarımızın özgün ve özgür örgütlenmelerini içine sindirip, milliyetçiliğin her türüne karşı ikircimsiz bir mücadele etmesidir. Bunun en önemli yanı Kürt halkına dayatılan kirli savaşa karşı açık ve net tutum almaktır.