DOĞANIN YOL HARİTASI
Mihrac Ural
19 Mart 2010
Halkı özgür olmayan bir bayram özgürce kutlanamaz.
Resmi olması bu gerçeği değiştiremez.
Newroz, doğanın özgürlük için çizdiği bir yol haritasıdır. Bu pusulayı görmezden gelenler, başkalarına çektirdikleri acının esiri olurlar. Kaoslarını, kimlik bunalımlarını aşmamış bir toplumun, tarihiyle cesurca yüzleşmeden bu yol haritasını izlemesi mümkün değildir. Doğa kabuğunu soyduğu gibi toplumlar da eskimiş, tarihsel işlevini kaybetmiş kabuklarını, statülerini değiştirmekle yükümlüdürler. Bu olmadan hiç bir yol haritası izlenemez. Bir ülkenin en büyük hadikabı bu dımları atmaktaki kararsızlıktır. Ortak ülkemizde Newrozun yolu, bu handikabın engelleriyle, statülerin kahredici ilkelliğiyle kesilmiştir; yeniden doğuşun simgesi olmaya devam etmesi bundandır. Acının da umudun da Newrozda anlam bulan tanımı budur.
Doğayla barış insanla barıştır, siyasetle toplumla sanatla, kültürle barıştır. Bu barışı ikame etmek için Newrozun yol haritasını takip edelim. Adım adım, özgürlüklere, eşitlik ve adalete yükselelim; insan haklarına, emekçilerin sorunlarına eğilelim.
Bunun yolu farklılıklarımızın birer eşit, birer kurucu olduğu bir demokratik cumhuriyetin ikamesiyle mümkündür.
Bunu ikame edelim.
Büyük beddeler ödeyerek bu güne gelindi. Bayramlar da yasaktı. Umut, barış kardeşlik kaosların kurbanıydı. Kimliğini kaybetmiş ülke, her şeyi ve herkesi kimliksizleştirme çabasında kanlı bir süreci tırmandırmak için elinden geleni ardına koymayan siyasal yönetimlere mahkumdu. Bu, iç kanamaları ölümcül hele getiriyordu.
Üzerinde hükümran oldukları toprakları, tarihi ve sosyal dokularıyla tanımayanlar, farklılıklara yaşam hakkı da tınımıyordu; bu coğrafyada ayrı varlık olmak her türden felaketi kabüllenmek demekti. Newrozu bu acılarala, kanlı bir gün haline çevrildi. Bayram, umut, sevinç yeraltına girmişti. Milliyetçilik belasıyla birlikte, çitlerle bölünen doğal coğrafyalar, ortak değerlerini yitirmeye zorlanıyordu. Bu bir zorlamaydı, her zorlama gibi de bir yere kadardı.
Newroz bu baskılar altında bir direnme günü olarak toplumsal hafızamıza işlendi. Newroz, yaşam hakkını, doğanın yaşam hakkı kadar özgürce varolma çabasını, ağır bedeller ödeme pahasına, direnerek dile getiriyordu. Bu bayrak, bu coğrafyada Kürt halkının özverileriyle resmi bir tatil olarak anlam kazandı. Bu halk, bu hak talebinin arkasında dik dururak sonuç aldı. Hepimiz adına alınan bu sonuçta Newroz, özgürlüğe doğru bin milin ilk adımını attı.
Newroz resmi bayram ilan edildi. Bu adım kendi dengelerinin özgür adımı değildi. Bir ayağı aksak adımdı. Her dengesiz adımda olduğu gibi, bu adımda da el çabukluğunun yarattığı dengesizlikleri taşıyordu. Bu günün gerçek bir özgürlük adımı olması, tüm değerlerin özgürlüğüne bağlıydı.
Halkı özgür olmayan bir bayram özgürce kutlanamaz. Resmi olması bu gerçeği değiştiremez.
Newroz, hala acıların, umutların, aşılması gereken dev sorunların, simgesi olmaya devam ediyor. Newroz, doğanın özgürlük için çizdiği bir yol haritasıdır. Bu pusulayı görmezden gelenler, başkalarına çektirdikleri acının esiri olurlar. Kaoslarını, kimlik bunalımlarını aşmamış bir toplumun, tarihiyle cesurca yüzleşmeden bu yol haritasını izlemesi mümkün değildir. Doğa kabuğunu soyduğu gibi toplumlar da eskimiş, tarihsel işlevini kaybetmiş kabuklarını, statülerini değiştirmekle yükümlüdürler. Bu olmadan hiç bir yol haritası izlenemez. Bir ülkenin en büyük hadikabı bu dımları atmaktaki kararsızlıktır. Ortak ülkemizde Newrozun yolu, bu handikabın engelleriyle, statülerin kahredici ilkelliğiyle kesilmiştir; yeniden doğuşun simgesi olmaya devam etmesi bundardır. Acının da umudun da Newrozda anlam bulan tanımı budur.
Doğanın bu güne kazandırdığı anlam, yaşamın yeniden tazahürüdür. Bahara giriştir. Yenilenme kabuk soymadır. Doğanın en kaba haliyle yaşama geçirdiği bu adımı siyasetin ilkel akılları algılamamakta direnmektedir. Bunun için de her türlü zulüm çarkını çalıştırmaktan geri durmamaktadır. Bu noktada zorbalık, siyasal erkin elinde doğaya da insana da insan topluluklarına karşı da bir direniş olarak kendini göstermektedir. Bu olumsuz duruşun sonuçlarından acı çeken yine insandır insanlıktır. Ortak coğrafyada yaşamın adaleti, sadece ezileni değil ezenin arkasında olduğu toplumsal etkinlikleri de esir alarak ezmektedir. Acı, devletin çağdışı statülerini korumak için insana karşı bir dayatma olarak sergilenmektedir.
Newroz, doğanın özgürlük dilidir. Bu dili algılayıp bilince çıkarmak, özgürlükler önünde kendi eliyle koyduğu engelleri kaldırabilmekle mümkündür. Doğa bunun da yollarını gösteriyor, kış uykusundan uyanmak, adım adım yapraklardan dallara, filizlerden çiçeklere ve sonuçta meyvelere kadar uzanan evrimi takip etmek bir yol haritasıdır. Bu anlamıyla, demokratik açılım sürecini başaşağı çeviren ilkel akıllar, doğayala da savaş halindedir.
Oysa doğayla barış insanla barıştır, siyasetle, toplumla, sanatla, kültürle barıştır. Bu barışı ikame etmek için, Newrozun yol haritasını takip edelim. Adım adım, özgürlüklere, eşitlik ve adalete yükselelim; insan haklarına, farklılıklarımızın ve emekçilerin sorunlarına eğilelim.
Bunun yolu eşitler olarak demokratik bir cumhuriyeti ikame etmekten geçer. Bunu ikame edelim.
Bu coğrafyayı bin yılların emekleriyle anavatan haline çevirmiş, ilk kez yaşama açmış, kendisi kadar sonradan gelenlere de bir yaşam zemini olarak sunmuş Kürt halkının ve tüm halkların Newrozunu kutluyorum. Doğanın yol haritasını yaşamda ikame etmek için, demokrasi güçlerini özgün ve özgür örgütlenmeleriyle mücadeleye omuz vermeye davet ediyorum.
7 Oca 2010
NEWROZ PİROZ BE
zaman: 1/07/2010 10:58:00 ÖS