7 Oca 2010

152.dosya : MİHRAC URAL BİLGELERİN TALİBİDİR



Mihrac Ural
10 Ocak 2010


Şeyh El-Hasibi, "akıl süzçgecinden geçmeyen şer-i olamaz" diye "aklı kullanma cesareti" göstererek, aydınlanma çağından 800 yıl önce bu yaklaşımı ortaya atan bilgedir.


Bilge El Hasibi,10.yy anahtarıdır. Bu yüzyıl sonraki tüm yüz yılların düşünsel dokularını belirler. Bu dönem yer yüzünde bilgi dönüşümünün en evrensel olduğu dönemdir. Abbasilerin kültür atılımlarıyla başlayan tercümeler dönemidir, müsamereler, seminerler, aydınların tartışma dönemidir. Bu dönemde sanat, şiir, müzik, hattatlık, giyim, kuşam ve fantaziler dönemidir. Gerçek anlamda bir Arap-İslam uygarlık hamlesinin yeryüzüne kendi değerleriyle ağırlık koyma dönemidir. Bu dönemin bilim, teknik, buluş, ticaret, edebiyat konusundaki verileri ve bilgelerini sıralamaya sayfalar yetmez. Bu dönemde bin yılların birikimi sentezleşti ve soyutlamalarla yollar, mezhepler ortaya çıktı. Bütün bunlar aklın dinamizmini gösterdi. Aklı da şeriata karşı koyma cesaretini de bilge şeyh El Hasibi (... -960) yazılı hale getirdi. Mevlana (1207-1273), Hacı Bekteş-i veli (1281-1338), Hacı Bayram-ı veli (1352-1429), Şeyh Bedreddin (... -1420) ve bu meşreplerin beslediği ozanlar çağı, Anadoluya aydınlık saçan değişler, nefesler çağı El Hasibi'nin de içinde olduğu bilgelerden beslendi. Şeyh Bedreddin, Hacı Bektaş-i veli, Hacı Bayram-ı veli bu bilgenin, 1100 yıl önce yazdığı, belge haline gelmiş kitaplarındaki değişlerin bir biçimdeki yansımalarını terenmüm etti, çevrelerine yaydı.



Şeyh El Hasibi, aklın evrimi uygarlıkların evrimidir. Her uygarlık ( El Hasibi buna, doruk anlamında"kubbe" diyoru), belli isimlerin öncülüğünde kurumlaşmış insanlığa bilgi ve bilinç taşımıştır, yönlü ifadeleriyle, Farsları, Yunanları, Sasanileri, Arapları düşünce birikim evirmleriyle ve gelişmeleriyle ele alarak, telmizlerine (taliplerine) öğretmiştir. Kurduğu yolun yolcuları bu güne kadar bu bilinçle çevrelerini yorumlamaya ve algılamaya çalışmıştır. Şeyh El Hasibi, Alevilikte her türden kastı (hükümranlığı) reddetmiş, "el bera vel vela " ilkesiyle, herkesi eşit saymış, topluluğunda eşitlik ve adalet bilincini yerleştirmiştir. Şiilikte ve Sünilikte bir biçimde var olan kasttan çok farklı bir yol çizmiştir.


İnsana "aklın rehberindir" başka rehberin olmayacaktır; hurafelere, gayipten bilgi satan tellalara itibar göstermeyeceksin diyerek sunduğu pusula aydınlanma çağının pusulasıdır.


İşte, Mihrac Ural da tarih okumalarının ürünü olarak düşüncesini şekillendiren, Sümer, Roma, Yunan, Bizans, Sasani, Hıristiyan, İslam ve batı uygarlıklarına ait yüzlerce bilgenin dev kültür mirasları arasında biri olarak Şeyh Hüseyn Bin Hamdan El Hasibi'yi de veri olarak sayamayı görev bilir..

Şeyh Hüseyn Bin Hamdan El Hasibi, çağının (10.yy) en büyük aydınlarından, Yunan felsefesi ve feylezofları geleneğinin yorumcusu, aklı ve insanı maddi yaşamın merkezine oturtan, dünyayı maddi gerçekliğiyle yorumlayan, yazdığı eserleriyle bu gün de aramızda yaşayan bir bilge insan. Yerelimiz, en yakınımızda yer alan düşün dünyasının, felsefe ve varlıkla ilgili algılarımızın zenginlik kaynağı bir hekim. Batini ekollerin geleneksel kapalılığı, insanlık için önemli bilgilerle dolu yazım etkinliğini bilinmez kılsa da, tarihte Verimli Ay (Hilal el Hasibi) diye bilinen Akdenizin kuzey-doğu sahil şeridindeki toplumsal dokunun ve yaşamın en ince detaylarında yer alır (Hasibi, Arapçada verimli demektir). Bu alanda yaşayan milyonlarca insanın, yaşamlarındaki inanç algılarını olduğu kadar, sosyal ilişkilerini de biçimlendiren, gelenek, görenek ve kültür birikimi yapmış, Alevi mezhebi denilen insan merkezli, laik sosyal yaşama yolunun kurucusu bir başvuru makamıdır.


El HASİBİ (kaddes allahu sırru. ks), konusunu ağızına alacak kişinin öncelikle bu bilge insanın hakkında bilgi sahibi olması gerek. Kin saikleriyle, hiç bir bilgisi olmadan, milyonlarca insanın yaşamında kutsal denilecek kadar önemli yeri olan bu bilgeye çirkince bir "şeyh ve müridi" kavramlarıyla yaklaşmak, Arap alevi topluluğunun büyük gazabını çekmek kadar ahlaksızca bir duruştur. Şeyh kavramı, Şeyh Bedreddin'de taşıdığı anlamıyla, Arapçadaki anlamıyla da alanının ve benzerlerinin en önde olanı anlamındadır, konusunu en iyi bileni bilge olanıdır. Bu şeyh hekimdir, cami imamı değil, bilge bir feylezoftor. Bu şeyh ilim ve inanç konusunda, bilgi ve düşünce alanında verileri de aşarak soyutlamalar yapan, kendi çizgisiyle diğerlerinden farklı olabilendir. El-Hasibi, Arap Aleviliğini İslamın katı, Arap milliyetçiliği hatta, ırkçı şeriat algısından çıkıp insanı merkezine alan, akılı cesaretle kullanmayı amaçlayan bir yol kurucusudur.


Şeyh El-Hasibi, "akıl süzçgecçinden geçmeyen şer-i olamaz" diye "aklı kullanma cesareti" göstererek, aydınlanma çağından 800 yıl önce bu yaklaşımı ortaya atan bilgedir.


Şeyh El-Hasibi, aklın evrimi uygarlıkların evrimidir. Her uygarlık ( El-Hasibi buna, doruk anlamında"kubbe" diyoru), belli isimlerin öncülüğünde kurumlaşmış insanlığa bilgi ve bilinç taşımıştır, yönlü ifadeleriyle, Farsları, Yunanları, Sasanileri, Arapları düşünce birikim evirmleriyle ve gelişmeleriyle ele alarak, telmizlerine (taliplerine) öğretmiştir. Kurduğu yolun yolcuları bu güne kadar bu bilinçle çevrelerini yorumlamaya ve algılamaya çalışmıştır. Şeyh El Hasibi, Alevilikte her türden kastı (hükümranlığı) reddetmiş, "el bera vel vela " ilkesiyle, herkesi eşit saymış, topluluğunda eşitlik ve adalet bilincini yerleştirmiştir. Şiilikte ve Sünilikte bir biçimde var olan kasttan çok farklı bir yol çizmiştir.

Bu gün Alevilikte eşitlik ve demokratlık adına ve bunun sonucu güçülce bir bağımsızlığın varlığı bu bilgenin tezlerinin kurumlaştırdığı değerler sonucudur. Şeyh El-Hasibi, aklın evrimi üzerine geliştirdiği tez ise, insanlık bilgi birikimine 1100 yıl önceden yapılan önemli bir katkıdır. Alevilik evrimcidir, tutucu değil. Değişimden yana, ilerlemkeden yana olma özelikleri buradan beslenir. Bu, tüm bölge alevileri için geçerlidir. Türk, Kürt, Arap aleviligi bu yanıyla aynı meşreptendir. Aklın uygarlıklarda ve bu uygarlıkları oluşturan düşünsel simgelerde ifade ettiği evrimini "Muhammediye doruğu"nda, Ali, Muhammed; Selman'la simgeleştirmesi, gerçek algılarda metafizik olmaktan çok dünyevidir. Ayakları yere basan akıl evrimine güvendir, aklı bu yanıyla tanrı mekana kadar götürmesi önemli bir aydınlanma önermesidir. İnsana "aklın rehberindir" başka rehberin olmayacaktır, hurafelere, gayipten bilgi satan telalara itibar göstermeyeceksin diyerek sunduğu pusula aydınlanma çağının pusulasıdır. Şey El-Hasibi bunun gibi binlerce veciz söylemiyle cahillerin hayalini bile kuramayacakları bir doruktur..


İşte, Mihrac Ural da bir ate olarak, tarih okumalarının ürünü olarak düşüncesini şekillendiren, Sümer, Roma, Yunan, Bizans, Sasani, Hıristiyan, İslam ve batı uygarlıklarına ait yüzlerce bilgenin dev kültür mirasları arasında biri olarak Şeyh Hüseyn Bin Hamdan El Hasibi'yi de veri olarak sayamayı görev bilir..


El-HASİBİ bugün konusu olabilicek kadar aramızda, batiniliğin zorunlu suskunluğuna karşın bir biçimde kendini yansıtabiliyorsa, cahillerin gelenksel karalamalarına karşı onun adına bu satırlarda dik durulabileceği ortaya çıkıyorsa, bilge El-HASİBİ en azından onun düsturu ve öğrencilerinin iç diriliklerinde yaşıyor demektir. Kerbela 1400 küsür yıl önce oldu. O günden bu güne gelenler direnen Hz Hüseynler oldu, Yezid ise lanetlenerek anılmaya devam ediyor. Romanın kralarından çok azının adını biliriz ama Spartaküsü unutmayız. Alman Krallarının adını hiç bilmeyiz ama Münzeri unutmayız. Osmanlı padişahlarının adlarını çok az biliriz ama Şeyh Bedreddini unutmayız. "Şeyh ve müridi" arınıyorsa, Mihrac Ural Şeyhlerin ve Hacıların mürdidir demekten onur ve şeref duyar; Mihrac Ural Şeyh El-HASİBİ ve Şeyh BEDREDDİN'in şayhimdir., Hacı Bektaş-i veli, Hacı Bayram-ı veli de velimdir...

Mihrac Ural orijinaldir, yerlidir kaynakları bu topraklardır ve bununla şekillenmiş düşünsel dokuları kişilinğini oluşturmuştur. Bunun için en geri koyşullarda da olsa iddiası büyüktür bu halkın en önünde olma çabasındadır. İtiraçılığınızın kamburuyla, cehaletinizle, bilgelerimizin mirasçıları olma çabalarımıza karşın, siz nesiniz? Bunu bulun, bunu açıkça ifade edin; çevresiz, ilişkisiz, meşrepsizler olarak, siz sadece birer kara cahil, meczuplarsınız.


Bilge El Hasibi,10.yy anahtarıdır. Bu yüzyıl sonraki tüm yüz yılların düşünsel dokularını belirler. Bu dönem yer yüzünde bilgi dönüşümünün en evrensel olduğu dönemdir. Abbasilerin kültür atılımlarıyla başlayan tercümeler dönemidir, müsamereler, seminerler, aydınların tartışma dönemidir. Bu dönemde sanat, şiir, müzik, hattatlık, giyim, kuşam ve fantaziler dönemidir. Gerçek anlamda bir Arap-İslam uygarlık hamlesinin yeryüzüne kendi değerleriyle ağırlık koyma dönemidir. Bu dönemin bilim, teknik, buluş, ticaret, edebiyat konusundaki verileri ve bilgelerini sıralamaya sayfalar yetmez. Bu dönemde bin yılların birikimi sentezleşti ve soyutlamalarla yollar, mezhepler ortaya çıktı. Bütün bunlar aklın dinamizmini gösterdi. Aklı da şeriata karşı koyma cesaretini de bilge şeyh El Hasibi (... -960) yazılı hale getirdi. Mevlana (1207-1273), Hacı Bekteş-i veli (1281-1338), Hacı Bayram-ı veli (1352-1429), Şeyh Bedreddin (... -1420) ve bu meşreplerin beslediği ozanlar çağı, Anadoluya aydınlık saçan değişler, nefesler çağı El Hasibi'nin de içinde olduğu bilgelerden beslendi. Şeyh Bedreddin, Hacı Bektaş-i veli, Hacı Bayram-ı veli bu bilgenin, 1100 yıl önce yazdığı, belge haline gelmiş kitaplarındaki değişlerin bir biçimdeki yansımalarını terenmüm etti, çevrelerine yaydı.

Bu belgeleri okumak isteyenleri, kimseye açılmaması ahdini verdiğim kütüphaneme devet ederim.


Şeyh Hüseyn Bin Hamdan El-Hasibi'nin konusunu yazılarımda sık sık dile getirdim. Ondan alıntılar yaptım, gizlilik ahdimi bozmadan onun insanlığa işik saçan özdeyilerini aktardım. Ülkemizin bir çok aydınla, Alevi camiasının önderleriyle onu konuştum, onu tanıttım. Sohbetlerin bu aydınlara bir meşrep gibi geldiğini gördüm, kendilerine ait değerleri farklı bir kaynaktan duymalarının sevincini yaşadığını gördüm. Bunu yazılı olarak da dile getirenler az değildi. İkili yazışmalarımda bu konuda yazdığım her satırın arkasında olduğumu da her zaman dile getirdim. Yazılırımı takip edenler bu konuları internet ortamında bir çok sitenin hala yayınlamakta olduğunu zaten görecektir. Bu veriler bu belirlemeler benim kimlik kartımdır.


Bölgemizin ve ülkemizin önemli bir alanında, milyonları kapsayan varlığıyla bir kültür kuşağı olan Arap Alevilerinin düşünsel yönelim hücrelerine sinmiş bir bilgeyi küçük düşürmek adanı, şahsıma saldırma adına alat etmeye kalkışan cahile buradan şunu söyleyeceğim, kendini yaktın, seni söndürebilecek bir okyanus yer küremizde bulunmuyor. Bunun akibetinden de kurtulmanın hiç bir yolu yoktur. Zaten seni bu ahlaksız pervasızlığı sürükleyende bu cehaletindir.
Cehaletinin cüretiyle, kimi yazarlar adına, Hz Ali'ye yönelik özel olarak seçtiğin küçük düşürücü "Ali’nin kısa boylu ve çirkin sayılabilecek bir tipe sahip olduğu" söylemlerin ise öncelikle insan olmadığının bir verisi olduğunu hatırlatacağım, sonra dön aynaya bak demeyeceğim, Hz. Alinin çağları aşan mazlumların direnme sembolu olduğuna, bilge kişiliygiyle bırakalım İslam dininin, insanı merkezine alan, İslamın akıl kelamı, barış kardeşlik ve eşitlik kelamı olan belagatına bak diyeceğim. Aydınlanma çağının (18.yy) bir çok deyiş ve yönelimlerini 1200 yıl önceden dile getirdiğini bilmeyecek kadar da aptalsın, diye uyaracağım.



Cahil adam, Hz Ali'nin ufkunu bilmiyor, ezilmişlerin kadim simgesi olduğunu, yazdıklarıyla, hitabeleriyle insanlık için bilgi birikimine katkılarıyla, dini yanı bir tarfa, insan yanıyla, mazlumların direnme bayrağı olmasıyla ortaya koyduğu büylük mirası bilmiyor ve her cahil gibi hakaretle anmayı bir başarı sanıyor. Kerbelanın derslerini bilmeyen, Aleviliğin insan algılarını, tarih dokularını bilmeyen bir aptalın Alevi düşmanlığını, Arap düşmanlığını milliyetçi kiniyle kusması normaldir. Tartışmalarda, annelere-babalara, hanımları, çocuklara kadar saldırmadıgi bir alan bırakmayanların sonunda etnik ve inanç alanınada ahlaksızca saldırması beklenen bir durumdur. Araplar, "Beddak tuhin el alim, bli bi cahil" alimin belası cahildir, derler. Bu cahil tüm alevilere ve Arap halkına kin kusarak ırkçılığını ifade etme pervasızlığı gösteriyor.


Hz. Ali'yi ve insani değerler adına kattığı birikimleri burada benim anlatmam Hz. Aliye karşı saygısızlık olur. 1400 yıldır insanlar Nehc El-Belağa'yı okuyor, yorum yapıyor ve bilgi birikmlerini zenginleştiriyorlar. Bu dev eseri okumamış bir cahil kişi olan itirafçı Engin Erkiner ile aydınlanma arasında uçurumların olması normaldir. Yerelini bilmeyen, içinde yaşadığı toplumun tarih ve bilge değerlerini tınmayan onlara hakaret eden bir hakirin duruşu başka olamazdı. Mihrac Ural'ı buna bahane olarak görmesi ise, mihrac Ural karşısındaki aczinden başka bir anlama sahip değildir. Avrupa'da yaşayıp deve kuşu misali başnı kuma gömmek, diplomalarını cehalet belgesi olarak tuvalet kağıdı haline çevirmek tas tamam budur.


Her türden değere, ipi kopmuş olarak saldıran bu polis işbirlikçisi, itirafçı cahil Engin Erkiner'in davası, milliyetçiliktir. Ortak ülkemizin farklılıklarıyla birlikte barış içinde yaşamına karşı, ırkçı duruşu cahilce saldırılarının esasıdır. Türkün yanında bunlar Araptır diyor, Sünni'nin yanında, Alevidir diye insanları birbirine karşı kışkırtıyor., açık ve sufli tarzda bölücülük yapıyor, bulandırıyor, aczine bu bulanıklıktan medet umuyor.


Bu cahil türleri her yerde aynı oyunu oynadı. Oysa bilen biliyor, şu Antakya'nın yer döşemesi Roma taşlarının dili var o kunuşsun. Bu yola baş koyan Türk, Arap, Kürt, Sünni, Alevi, Hıristiyan özveri ve fedakarlığın kahramanları, ükemizin dört bir yanına koşan kadroları, bütün alt kimliklerini, altta bırakarak demokrasi mücadelesine katkı yaptılar. Bu insanların başların da kim vardı, kimin yönledirmesi bu mozayiği bir tablo olarak uyumlaştırmıştı. Bu tarih, bilgelerin bizlere bıraktıkları ortak miras gibi sürdürülmeye devam edilecektir.


Polis işbirlikçisi, itirafçıların cehaleti, Mihrac Ural sendromunda ebedi bir yer almıştır. Bu bir hastalıktır. Bu bir mahkumiyettir. Cahillerin saldırıları durduğun an, intihar etmiş olurlar.


Mihrac Ural'ı eleştireceğim diye, bilgelere, inanç değerlerine yağdırılan hakaretler, cahilin hangi kaoslarda olduğuna önemli bir işarettir. "Geçmişi olanın, geleceği olmaz" diyen birinin orijinal ve asil olması mümkün değidir.


Mihrac Ural'a gelince, o tüm insanlığa ait değerlerin olduğu kadar, kendi topraklarının bilgelerinin düşün meşrebinin mirasına, talip olmaya devam edecektir.


Ortak ülkemizin tüm farklılıkları için, tarihimizin tüm zenginliklerini bu güne taşımayı, bu topraklarda birlikte barış içinde yaşamak ve demokrasiyi ikame etemek için zorunlu görüyorum. Bu aydınlıkta cahillere yer olmayacaktır.