7 Oca 2010

90.dosya : MEHMET YAVUZ’UN YAZISINDA DİLE GELEN GERÇEKLER



Bu yazının sonunda Mehmet Yavuz’un yazısı yer almaktadır. Orda dile gelen gerçeklere bir işaret olarak şu notları ileteceğiz:



Mihrac Ural
25 Mayıs 2009



İtirafçı Engin Erkiner 20 sayfalık polis ifadesiyle itirafçı olmasına karşın, ser verip sır vermeyenleri suçlama gibi utanmaz tutumlarına devam ediyor, Ali Çakmaklı olayını, Mihrac Ural’ın sırtına yıkıp Nebil’in katledilmesini de buna bağlıyor. Bu manipülasyonlar tüm çirkefliğiyle, adım adım belge ve kanıtlarla ortaya çıkmaktadır.



HDÖ bu güne kadar Ali Çakmaklı'yı kendinden bile saymamıştır. Bunu HDÖ iddianamesinden ve Gerekçeli karar dosyasından, belgeleriyle, kanıtlarıyla anlıyoruz; bu belgelerde, Ali Çakmaklı HDÖ'lü değil Acilci olarak geçmektedir ve Nebilin katledilmesiyle uzak yakın bir ilişiği olmadığı anlaşılmaktadır. İşte bu cemaatin (itirafçı Engin ve MİT ajanı Şahin) en önemli iddiaları da böylece iflas ediyor.



Bu belgeler başka bir gerçeği daha ele verdi. Paraya tapan ve para için her değeri satmaya hazır olan İbrahim Yalçın (şahin), Nebil yoldaşın öldürülmesinde en önemli halka olduğu anlaşıldı. Nebil'in öldürülmesinin dolaysız nedeni İbrahim Yalçın'ın örgüt haberi olmadan, başka örgütten (HDÖ) para almasıdır. O, bu parayı cebine koymuştur örgüte hiçbir zaman bilgi vermemiştir. Bu adamın paraya olan tutkusu onu MİT ajanı yapmıştır. THKP-C( Acilciler) 1. Kongresini ispiyonlamak için, MİT’en 150.000 TL ön ödeme almıştır. Bunu el yazılı itirafında dile getirmiştir.



Bu bilgiler, yıllar sonra İbrahim Yalçın’ın Nebil’in katledilmesinde oynadığı rolü ve örgütümüzün MİT’e ispiyonlanması için girdiği ajanlık işinin birbiriyle bağlantılı olduğunu gözler önüne sermektedir. Her şey belgeleriyle açık oldu.



Baştan beri söyledik, belgesiz konuşmayacağız kanıtsız kimseyi suçlamayacağız diye. Tarafsız bir gözlemle Mehmet Yavuz bu gerçeği ortaya koyuyor.



Gerisi, marufu arif olana bırakın.



Bu çirkin insanlar Hüseyin Yılmazkeser’i Arapça konuşur yaptılar. Hüseyin Yılmazkeser hayatında Arapça bilmez.



Cihat Aşkar (S.Ü) yoldaşa haberi olmayan mektup yazdırdılar; Cihat yoldaş bunu yüzlerine vurdu, açıklamasını yaptı. Rezil oldular. İtirafçı Engin balans ayarları için gece yarıları, hayatında aramadığı, selam bile vermediği bu yoldaşı alelacele arayarak işi kotarmaya çalıştı, ama olmadı.



Yazılarının tümünde inanılmaz çelişkiler, tezatlıklarla karalama yaptılar. Bunlarla ortak olan sinsiler de cabası; Nebil yoldaşın ağzından yeryüzünde kendilerinden başka kimsenin duymadığı, üçüncü kişilerce de asla doğrulanmamış sözler söylediler.



Ölüyü konuşturtarak onu yalancı, ikiyüzlü yapmaya uğraştılar. Nebil’i bir kez daha katletmek istediler. Ortaya çıkmamış eylemleri deşifre etmek için can yoldaşlarını şaibeli yapmak istediler. Sinsilerin etik değer tanımaz ahlaksızlıkları her tarafta açık oldu.



Ali çakmaklı’nın ölümünden önce, Nebil’le Ali Çakmaklının ölümü üzerine sohbet yaptığı iddiasında bulunma gibi akıllara ziyan uydurmalar da satılmış adam İbrahim yalçının üretimi oldu.



Oysa, Ali Çakmaklı’nın ölümünden sonra Nebil’le hiçbir zaman buluşmamıştı. Buluşamazdı da. Çünkü Nebil, Ali Çakmaklı’nın ölümünden hemen sonraki iki gün içinde, onu katledenlerce tutuklanmıştı. Ve Nebil, Ali Çakmaklı’nın katledildiği Adana’dan yeni gelmişti.



Satılmış adam İbrahim Yalçın, yalan söylüyordu. Tek amaç Mihrac Ural’a karşı bir şaibe yaratma peşinde çirkeflik sergilemekti.



Son oyunları ise “biri birine kırdırma” taktiğidir. Bunun için Mustafa Burgaz’ın cımbızlanmış sözleri üzerinde şato kurmaya kalkıştılar. M,Burgaz olayında yaptıkları sahtekarlığa Burgaz bile dayanamamış patlamıştır. İddialarını suratlarına vurma duyarlılığı göstermiştir. Bunun üzerine balans ayarları yapmaya koştular. Ama güneş balçıkla sıvanmazdı.



Artık bir komedi sona eriyor. Yalanla devam eden bu tiyatro, adım adım çöküyor.



Mustafa Burgaz'ın ağzından çıkmamış sözleri evirip çevirip bir kez daha sunmaya girişmek zorunda kalıyorlar. Kaldı ki, M. Burgaz “ses duymuş" muş, kendi iddiasının görgü tanığı bile değil, ilgisiz bir "ufak şeymiş" ; bir sinsi adamın Nebil'den bize aktardığı yalanların yeryüzündeki tek duyanı olması gibi.Daha net ve açık olun korkakça kelimeleriniz sizi de yalancı ve ikiyüzlü yapıyor. Satılmış adamla itirafçı bunu kullanıyor.



Bunlar işte böyledir, hukuk algıları, iddia söylem algıları gelişmemiş, Pol Potçu düzeyde insanlardır. Suçlamalarını kendi kurgularına dayanmakla gerçek sananlardır. Oysa Mustafa Burgaz Mihrac Ural’ın devrimci seyrinin tüm kesitlerinde olan biridir. Birlikte bu yolda yürüdüler. Birbirlerine asla yanlışları olmadı. Herkesten daha çok can yoldaşıydılar. Zaman yolları ayırır ama gerçekleri değiştirmez.



Mustafa Burgaz’ı Mihrac Ural’a karşı kışkırtmak çok müptezel bir oyundur. “Antakyalıyı, Antakyalıya kırdırmak” içindir, bunu satılmış adam ajan Şahin her zaman yapmıştır. Mustafa Burgaz’a da hiçbir zaman değer vermemiştir.



M. Burgaz kendini bu sefillerin kucağına atmakla da böylesi utanılacak durumlara düşmekten kurtulamadığını göstermektedir. Her şeye rağmen onurunu korumak isterse M. Burgaz da bu halkın kimlik hakları kavgasında yerini alma yükümlülüğünde olacaktır. O gün bu çirkin oyunu oynayanlara söyleyeceğimiz daha çok şey olacaktır.



M.Burgaz, bu çirkin ve ucuz oyuna daha fazla alet olmayacaktır. Sami olayına ilişkin 1992’de olduğu gibi, 16 Mayıs 2009 ‘da da 86. Dosya’da yeniden açıkladık, okumayı bilmeyenlere yapacak hiçbir şeyimiz olamaz. (bkz. http://tahiselhainler.blogspot.com/ ).



Adamlar kinlerinden gözleri kör olmuş, dosya dosya yaptığımız açıklamaları bilmemezliğe vuruyorlar, okuru aldatmaya çalışıyorlar.



Tüm çabalarına karşın, Engin Erkiner’in 20 sayfalık polis ifadesiyle belgelenmiş itirafçılığı örtülemiyor. Şahin kod adlı MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın el yazılı 12 sayfalık itirafları yok olmuyor.



Gerçekler açığa çıktıkça, Mihraç Ural sendromunda birbirine düşenler, yazılarına iki de bir balans ayarı yaparak yürümeye çalışıyorlar. Mit ajanı atıp tutuyor, İtirafçı Engin balans ayarı yapıyor.



Bu ikiliye dikkat edin. Bu ikili boşuna bir araya gelmedi. Kirli işler yapıyorlar. Özel Harp Dairesi dedik, abartma değil, bu ikili devrimci harekete kirlilik taşıyor. Bizden söylemesi.



Belgesiz ve kanıtsız hiç bir şeye, kimse inanmasın; biz bu ikilinin yüzlerini kamuoyuna kendi el yazılı resmi belgeli itiraflarıyla ortaya koyduk. Onlar şu ana kadar sadece boş kurgu ve yalanlarla, sıkıştıkça balans ayarlarıyla tarihi dolmuş motorlarını çalıştırmaya uğraşıyorlar.



Bu ikili ortaklığa herkes dikkat etsin. Sözümüze zamanı hakem koyduk. Süreci takip etmeye devam ediniz.



Mehmet Yavuz yazısının sonunda çok önemli bir soru soruyor. Bu soruya cevap arayanlar, bu ikilinin kirli işlerinden yola çıkarak gerisin geriye gidip araştırma yapmalıdırlar. Bunu yapan tarafsız devrimciler, belgelere, kanıtlara burjuva hukukundan daha ileride bir titizlik göstererek sonuca varma kararlılığı göstermektedirler.



Bu sonuçların altında bu ikili soytarının kalacağına ilişkin ilk işaretler gelmeye başladı bile.







Buyurun birlikte Mehmet Yavuzun yazısını okuyalım:









Nebil Neden Öldürüldü..?



Mehmet Yavuz

24 Mayıs 2009



Bir süredir Nebil'i katledenlerin ya da katline sebep olanların mahkeme dosyalarına yansıyan hazırlık soruşturmalarını, savcılık ifadelerini ve duruşma tutanaklarını yayınlıyoruz.. Bu ifadelerin bir kısmı çok can yakıcı olsa da sonuca gitmek açısından yayınlanması gerekmektedir...



Güneş balçıkla sıvanmaz sözü; Nebil yoldaşımız için de bu ifadelerden yola çıkılarak varılacak bir sonuç olacaktır. Eğer yoldaşımızı tanımıyorsak, katledilen kişi hakkında en küçük bir bilgimiz yoksa bu ifadelerden yanlış sonuçlara varmak mümkündür. İşte biz, işin zor olan kısmından başlayarak doğruya varacağımıza ve gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya çıkaracağımıza inanıyoruz.



Herkes şu gerçeği bilmelidir: Bizler Nebil Rahuma yoldaşımız için ANIT yapma kararı aldığımız ve bunu hayata geçirdiğimiz zaman da bu ifadelerden kısmen haberdardık. Nebil'in öldürülme gerekçelerini ilgili olan herkes farklı şekillerde de olsa dile getiriyordu. Bütün gerekçelerin en tepesinde hep bu sarkıntılık suçlaması vardı.



Bu ifadeler yayınlanmasa, kamuoyuyla paylaşılmasa ne olurdu..? Kesin olarak belirtmeliyiz ki; böyle bir durumda en büyük kötülüğü Nebil'in anısına yapmış olurduk.. Nebil Rahuma yoldaşımız bu suçlamalar karşısında kişiliğinden ve onurundan hiç ödün vermeden ölümü tercih etmişti. Nebil'in kim olduğunu nasıl anlatıyorsak ona kurulan kumpası da tüm gerçekliğiyle anlatmalı, hiç bir ifadeyi görmezden gelmemeliyiz.



Nebil'i yok eden süreci bütün ayrıntılarıyla okuyunca görüyoruz ki insanları yok etmeye yönelik süreç bugün de dolu dizgin devam etmektedir. İnsanlar bugün de; ordan burdan derleme yalanlarla yargılanmadan insafsızca mahkum edilmiyor mu ?



Bu duruşma tutanakları ve yargılama süreci, Nebil'in öldürülme kurgusuyla birlikte ele alındığında ortaya çok ilginç gerçekler çıkmaktadır. Bu yazıları okuyanların alınganlık göstermek yerine durum değerlendirmesi yapmaları daha yerinde olur.



Olayın canlı tanıklarıyla da konuştuk. Elbette hem bu ifadeler hem de kurulan komployu açıklayan diğer tanık değerlendirmeleri zamanı geldikçe yayınlanacaktır. İşte o ifadelerin anlamlı olabilmesi için, can yakıcı da olsa suçlayıcı ifadelerin de yayınlanması gerekmektedir. Aksi halde bu tür ifadelerle başka ortamlarda yüz yüze gelecek insanların tepkileri daha değişik olabilir.



Bizler, kendimizden daha fazla güvendiğimiz Nebil için herşeyi korkusuzca tartışmaya ve konuşmaya hazır olmalıyız. Güven ve saygı; var olan bilgi ve belgeleri saklayarak değil onları deşifre edip çürüterek gösterilmelidir.



Yayınlanan ifadeler, mahkeme süreci ve gerekçeli karardan bugün için ortaya çıkan en basit gerçekleri kısaca açıklamak gerekirse;



1* Nebil'in öldürülmesinin iddia edildiği gibi Ali Çakmaklı olayıyla hiç bir ilgisi yoktur,



2* Nebil'in İbrahim Yalçın'a para vermesinden Ziya Erdönmez'in zerre kadar bilgisi yoktur ve cinayetin temel nedenlerinden biri bu olaydır. Bu para verme olayı İbrahim Yalçın tarafından neden farklı bir şekilde sunulmuştur ? Böyle sunulmasının ardında yatan gerçek neden; Nebil cinayetini Ali Çakmaklı olayına bağlamak düşüncesi midir ?



3* İlginç olan HDÖ Genel Komitesi ile il komitesinde yer alan kimi kişilerin kısa aralıklarla şu veya bu şekilde öldürülmesidir. Nedense hiç kimse üst üste gelen bu ölümlerin müsebbiblerini araştırmamaktadır,



4* Nebil'i öldüren silahın olaydan 6 gün sonra nasıl MHP'li bir katilin eline geçtiğini kimse araştırmamakta, bu olayı derinlemesine sorgulamamaktadır,



5* Nebil'in öldürülmesiyle ilgili olarak ne HDÖ davasında ne de başka bir davada hiç kimse mahkum olmamıştır. Neden ?



Sizce de bu işin içinde başka bir iş yok mu ? Nebil'in ortadan kaldırılmasını isteyen asıl odak kimdir ?



Bu soruların cevapları belgelerle kanıtlanamasa da mutlaka verilecektir.



Mehmet Yavuz