7 Oca 2010

84.dosya : İtirafçı Engin Erkiner Cevaplandır…

Mihrac Ural
10 Mayıs 2009



İtirafçı Engin Erkiner, yalansız yazamaz. Yazdığı her yeni yazıda, eskiye bir balans ayarı yapar. Çünkü kararlı bir duruşu yoktur ve olamaz da. Ben iddialarımı belgesiz konuşmadım konuşmayacağım. Ama bana saldıranlar bile istisnasız kurgularını, yalanlarını, uydurmalarını anlatıp durdular. Kendi yazdıklarını gönderdikleri iletilerini bile inkar edecek kadar korkakça gerçekliklerinden kaçtılar.



Son örnekler de şu.



"Aradan 30 sene geçtikten sonra ne oldu da Mihrac denilen herif böylesine celallendi?" diyorsun öyle mi?

İtirafçı Engin, bu soru bize değil sana sorulur. 27 yıl önce TKEP’li olmuşsun, on yıllar sonra Acilcilere ve örgütlü çabalarına saldırmak nereden aklına geldi?



İşkenceler, zindanlar, sürgünler yaşamış, yüzlerce Acilci militanın emekleriyle oluşmuş bir örgüte “Polis Akademisi” suçlamasını hangi ahlak ve vicdanı kıstaslarla yaptın. Kirletmediğin bir şey bırakmamakla elde etmek istediğin ne idi? Tüm solu “İğrenç” olarak ilan etmenin kıymeti nedir ki, bunu yaptın. Bir ahlaksızla birlikte, Cihat Aşkar yoldaş adına düzenlediğiniz mektubu yayınlamakla ne kazandın, cihat yoldaş gelip suratınızın ortasına bu çirkefi yapıştırmadı mı neden yoldaşı gece yarılarında telefonla işi örtbas etmek için aradın. Şehit yoldaşların şahadetlerini şaibeli hale getirme girişiminden ne elde ettin? Şehitleri bir kez daha katletmekle kazancın ne oldu? El yazılı itirafıyla MİT’en 150.000 TL aldığını itiraf eden bir ajanla ortaklığından eline ne geçti? Kimin hesabına çalışıyorsunuz? Bu sorular çoğaltır. Ama artık bunlar da geride kaldı.



Diyorsun ki:



“Erkan, Nebil'in "beni Mihrac yakalattı" dediğini çevresine söylemişti ve bu da muhtemelen Mihrac'ın kulağına gitmişti. Bana saldırarak konu değiştirmeye çalışıyordu.”



İtirafçı Engin, senin hakkında konuştuğum her şeyi kendi el yazın olan belgelerden getirip ortaya koydum. Bak sen ne koyuyorsun. Üçüncü şahısların doğrulamadığı, “söylediği” iddia edilen Nebil yoldaşın aramızda olmadığı, sadece duyum olan bir iddia üzerine üstelik kendince kurgular yaparak beni suçlamaya çalışıyorsun. Buna rağmen, tarihler seni yalancı çıkarmaya yetiyor.



Dinle bak,



Ben ve Nebil senin itiraflarınla deşifre edildik ve firari duruma düştük. Firar dönemim boyunca Nebil benim kadromda bir militandı. O, benden önce İstanbul’da yakalandı. Ben ise 10 Mart 1978’de Ankara’da yakalandım. Bütün firari dönemim boyunca da yanımda FÇ ve MÇ yoldaşlarım vardı. Firarı olan ve ekibiyle her zaman bir arada olan birinin kendinden önce yakalanmış bir yoldaşını nasıl yakalatacağını söyler misin? Bu denklem tutmuyor Engin tutmuyor. Başka kapıları zorla…



Ankara’da işkencelerden sonra İstanbul emniyetinde işkencelere tabi tutuldum ser verdim sır vermedim. İfadem beyaz bir sayfadır. Seni yakan da budur. 20 sayfalık bir itirafname olan polis ifadenle kamburun örtülmeyecek kadar büyük.



Sağmalcılarda zindana atıldım. Beni orda karşılayan, hemen ranzasını veren Nebil idi. Bu tarih verilerinde benim Nebil yoldaşa gönderdiğim iddia edilen bir pusulayla yakalanmasına yol açtığımı söylemek akıl karı mı? Bu uydurmayı, hangi tarihlerle açıklayabileceksin? Okuru aptal mı sanıyorsun. Nebil yoldaş adına şaibe yaratmaktan kastınız nedir söyler misin?



Nebil’in zindandan ilk kaçışını ben sağladım. Bedri Yağan’ı bağlayıp ranzanın altına sakladım ve Nebil’i onun yerine çıkardım. Benim çıkmamda ısrar etti, “sıra olayı değil” dedim, “benim ifadem temiz, zorda olan sensin” dedim onu özgürleştirdim. Bir ay sonra ben içerdeyken yakalanmasının vebalini hangi vicdanla üzerime yıkarsın. Bunu yaparken arın izanın neredeydi kendine bir sor bakalım?



Kurduğun caminin cemaati, polis ifaden, el yazılı belgelerle ortaya konmuş iken, ortağın MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın el yazılı ifadesi ortada iken bu belgesel sunuma inanmayıp birinin duyduğu, üçüncü bir kişinin onaylamadığı, söyleyeninde aramızda olmadığı bir duyum üzerinde kağıttan şatolar kurmaların utancını duymuyor musun?



Mihrac Ural sendromu etrafında oluşturduğun bu cemaatin camisinin duvarına değil, kubbesine yapmak şeran caiz olmaz mı?



Bütün bunlar, dosya dosya yazıldı.



Zamanı hakem koydum aramıza, göreceğiz bakalım…



İtirafçı Engin Erkiner şaibe ve vesvese yaratmak, tartışmaları iyi takip etmemiş olanların kafasını bulandırmak için soruyor:



“Belki bilinmeyen bir bilgiyi de burada ileteyim:

1982 yılında adına "Leninist konferans" denilen bir konferans yapıldı. O sırada pasaportum olmadığı için Fransa'dan Suriye'ye gidemedim. Bunun yerine, benim de üyesi bulunduğum politik büro mensuplarına Mihrac Ural'ı ağır şekilde suçlayan bir mektup gönderdim.

Mihrac efendi, bu mektubu arşivinden çıkar da yayınla ve insanlar Nisan 1982'de seninle ilgili neler söylediğimi öğrensinler.”



Öyle mi?

Oku o zaman,



1. 15. Dosya’yı okudun, bu dosyada yer alan 1982 de söylediğin her şey ve bu gün söylediklerinin karşılaştırması var, bunları bilmene rağmen neden bu soruyu soruyorsun. Cevabını aldığın soruları sormakla cevapsız olduğun imasını mı veriyorsun: Dön 15. Dosyayı bir daha oku. Orada ikiyüzlülüğünü bulacaksın. 15 Dosyanın aynasına bakacak kendini göreceksin. Dosya ektedir…

2. 1-7 mayıs 1982 de yapılan toplantımız “Leninist konferans” değil, genişletilmiş MK toplantısıydı. Bazı şeyleri keyfin gelince iyi hatırlıyorsun bazen de hatırlamayı tercih etmiyorsun.



Genişletilmiş MK toplantısında alınan karar, 1. kongre bağlanana kadar, oy birliğiyle Genel Sekreterliğe getirilişimin kararıydı. 1 kongrede de kongre delegelerinin oy birliğiyle genel sekreterliğe (25 Kasım 1 Aralık 1986). Genişletilmiş MK toplantısının, benim genel sekreterliğe getiren ve yaptığı görev bölümünü o gün bak nasıl değerlendirmişsin:



“Örgütümüzün çeşitli organlar seçmesi ve işbölümüne gitmesi olumlu bir adımdır. Zaten bu son bir yıllık gelişimin doğal sonucu sayılır…” (Engin Erkiner, 1-5-1982 tarihli MK’ya hitaben gönderdiği mektup)



27 yıl sonra ne odluda Mihrac Ural’a bu saldırılara giriştin, Acilciler örgütüne ve değerlerine saldırdın. Bu soru sana sorulmalı.



3. 1-7 Mayıs 1982 genişletilmiş MK toplantısına gönderdiğin mektup, 24.5.1982 de bana gönderdiğin mektup ve 3 ay sonra gönderdiğin ayrılık mektubun olan “Açık Mektup”. Örgüt Arşivindedir. Bu mektuplar da ortaya koyduğun dile ile bu gün ortaya koyduğun dil arasında akıllara ziyan farkın nedeni nedir? Örgütümüze ve değerlerine bu saldırının altında ne var bunu soruyorum sana?



Bu mektuplar dünkü söylemlerinle, bu günü söylemlerini karşılaştırmalı olarak verdiğim 15. Dosyada bulacaksın. Dön bir daha oku…



A) MK ya gönderdiğin mektupta neler demişsin oku ve dön bu gün yazdıklarına bak…:




“Yoldaşlar,



Örgütümüzün bu önemli toplantısında aranızda bulunmadığım için öncelikle özür dilerim. Şu andaki kimlik durumumla oraya ulaşabilmek için güvenilir bir olanak yaratmam mümkün olmadı.



Bu nedenle toplantının hakkında karar alması gereken konulardaki önerilerimi iletmekle yetineceğim.



Örgütümüz son bir yılda her alanda önemli aşamalar yaptı. Bir yıl önce iyi tanınmayan ve hatta genellikle de muhatap alınmayan bir örgüt iken, bu gün demokrasi güçleri arasında tanınan, çizgisi ve görüşleri bilinen bir örgüt durumuna geldik Gelişmemiz çok olumlu olmakla birlikte henüz önümüzde aşılması gereken önemli engeller bulunduğu da bir diğer gerçektir…



Örgütümüzün en üst organı yaklaşık 1.5 yıl önce oluşturulan Politik Bürodur. Bu organın 1.5 yıllık çalışmasındaki özelliklere bakmak aydınlatıcı olacaktır (olumlu özelikler üzerinde burada durmayacağım. Bunları hepimiz biliyoruz.)



… Yoldaşlar,



Diğer konulardaki önerilerimi ve düşüncelerimi önceki mektuplarımda iletmiştim.



En kısa sürede görüşmek umuduyla hepinizi kucaklarım. (İmza) ” (Engin Erkiner, 1-5-1982 tarihli MK’ya hitaben gönderilen mektubundan el yazması, orijinal, Örgüt Arşivi, MK’ya gelen mektuplar bölümü)





B) Genişletilmiş MK toplantısından 24 gün sonra, bana gönderdiğin özel mektup:



“Yoldaş,



Mektubunu aldım. Toplantıya gelmek için o sırada olanaklar uygun değildi O zaman bazı şeyleri atlatıp gelebilirsem bile geri dönmem olanaksız olurdu. Şu anda bu sorunlar çözümlenmiş durumda.



Örgütümüzün çeşitli organlar seçmesi ve işbölümüne gitmesi olumlu bir adımdır. Zaten bu son bir yıllık gelişimin doğal sonucu sayılır…



Buradaki çalışmalara ilişkin raporumu birkaç gün sonra göndereceğim.” (Engin Erkiner, 24.5.1982 tarihli Genel Sekreter yoldaşa hitaben gönderilen mektubundan, el yazması orijinal, Örgüt Arşivi, GS’e gelen mektuplar bölümü)





C) “Açık Mektup” ta söylediklerinle bu gün söylediklerini karşılaştır. Utanman varsa utan…





“ Birlikte uzun bir yol yürüdük. Birçok şeyi birlikte yaşadık. İyi ve kötü günleri birlikte geçirdik. Ancak siyasi mücadelenin bir ciddiyeti ve ilkeleri vardır. Çelişkiler belirli bir boyuta ulaşınca yol ayrımına gelinir. Bu benim için kolay bir şey değil. On yıllardır bu hareketin içindeyim… her kademesinde, ideolojik, politik, örgütsel, askeri her çeşit mücadelesi içinde yer aldım. Başka arkadaşların yaptıklarını da küçümseyecek değilim… komünist selamlarımla” (Engin Erkiner “Açık Mektup” 9.8.1982)



Uzun yol yürüdük birlikte, iyi kötü günleri geçirdik, başka arkadaşların yaptıklarını da küçümsemiyorsun en sonunda da komünist selamlar iletip yolunu ayırıyorsun. Eleştirin ne olursa olsun, ayrılığın en keskin süreçlerinde kullandığın dile ile bu gün kullanmakta olduğun dili karşılaştır. Bak bakalım insanlığından bir şey kalmış mı?



Açık Mektupla TKEP’e kaçtın. TEKP saflarında 25 yıl kaldın, on yıllar sonra Acilcilere saldırmanın kerameti nedir söyler misin? Bu görev neyle ve kiminle ilgilidir? Yüzlerce mücadele insanının gönül verdiği Acilcileri “iğrenç” göstermeye, şehitlerini şaibeli yapmaya yönelmeni kim istedi cevap ver? Adama sormazlar mı, 26 yıl önce örgütten kaçarken bile söylemediğin şeyleri şimdi bir kinle söylemeye neden koyuldun? Olayları sağduyuyla takip eden bir okur bunları suratına tokat vurur gibi sormaz mı? Sormuyorlarsa bu onların da senin de aynı sorumsuzluk içinde olduğunuzu göstermez mi?



Engin sana acıyorum.



Sen hiçbir zaman sorumlu olamasın. Kimsenin sorumluğunu bile üstlenemesin kendinden bile sorumlu değilsin. Sen sadece kaçarsın, en yakınlarını yarattığın belayla baş başa bırakıp kaçarsın. Camiinde topladığı cemaate de bu gün aynı şeyi yapacaksın.



“Plan değişimi gerekli” diyorsun. İyi…



“geçmişi olanın geleceği olmaz” diyorsun. Plan değişikliğin bu mu? Sen zaten hep plan değiştirenlerdensin. Burada ekmek yiyemedin de Alman solunda tahribata mı yöneliyorsun? Nedir söyle bakalım.



Geçmişindeki itirafçı kirliliği aşmak için, herkesin geçmişini inkar mı etmesi gerek? Geçmişe yönelik inkarcı söylemlerin, seni geçmişinden kurtarır mı sanıyorsun?



32 yıldır, yaptığın itirafların zulmü altında yaşadığımızı ve bunları unutacağımızı mı sanıyorsun? Göreceğiz bakalım…



“İğrenç” bulduğun Türkiye solundan kaçıp Alman solunda çalışmaya yönelmek seni kurtaracak mı sanıyorsun. Göreceğiz bakalım…