7 Oca 2010

72.dosya : MUĞLAKLIK “ PUSULAYI” ŞAŞIRTIR


Mihrac Ural
8 Mart 2009


Değerli Mehmet Yavuz,

Aramızda olduğuna inandığım samimiyet ve yoldaşça bağların hukukuna güvenerek yazıyorum.
A:


1.Erkan Ulaşan'nın bir yazısında Nebil yoldaşa "güney bölgesinden iki kez giden pusuladan" söz edilmiş. Her defasında da bu pusulaların Nebil yoldaşın yakalanmasına yol açtığını ima eden bir denklem kurulmuş. Söz konusu pusuladaki yazıyı Nebil’in tanıdığını söylemiş. Bunun üzerine, Nebil’in yakalanmasıyla güney bölgesi arasında bir ilişki kurgulanmış. 1977’de Engin Erkiner’in herkesi ele veren itirafları bir kenara konularak, bu güne kadar kimse tarafından duyulmayan böylesi bir olay ihdas edilmiş. Buna aç köpekler gibi ilk sarılan da MİT ajanı İbrahim Yalçın oldu. Akıllara ziyan kurgular ve söylemlere böylesi muğlak bir kelime üzerine şatolar inşa etmeye çalışmış.



Erkan’ın yazısını bulamadım ve okuyamadım. Böyle bir hata yapmasını düşünemiyorum. “Pusula”yı kim yazmış, biliyorsa bunu açıklamalı, Güney bölgesini olduğu gibi töhmet altında tutmak yanlıştır. Böylesi muğlak cümlelerin, derin devlet eliyle özel harp dairesi amaçlarıyla kullanılacağı açıktır. Bu muğlaklığı İtirafçı Engin Erkiner’le birlikte, MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın kullanması da bundandır ( Bu MİT çömezi kendisine sorulan tek soruya hala cevap vermedi. “MİT’ten 150 000 TL parayı ön ödeme olarak, Acilcilerin 1. Kongresini takip edip, ispiyonlamak için aldı mı? Almadı mı?” Herkes bu sorunun cevabını bekliyor, ama o susuyor. Sırtındaki bu kamburla sağı solu suçlayarak kendini örteceğini sanıyor)



Nebilin katilleri üzerine yürümeyi, katillerini deşifre etmeyi hedeflemek yerine, onları örten ve haksız şüpheler üreten muğlak söylemleri ortaya atmanın iyi niyetle bağdaşır yanı olamaz. Erkan’ın muğlaklığı bu noktada sorumlu bir tutum değildir. Erkan’ın, “Güney bölgesinden yazıldığı”nı söylediği pusula, bu çamurcular eliyle, zindandan gönderilmiş bir pusula haline geliveriyor. Bu ahlak dışı evirip çevirmelere zemin oluşturan da bu muğlaklıktır.



Ne tarih kesişmeleri ne de gerçeğin hiçbir verisiyle böyle bir akıl yürütülemeyeceği açıktır. Senin Nebil blogundan çekilmenle birlikte benimde notlar almaya başladığım bu süreçte umarım adil olmayan, onur ve erdemli olmayan gelişmelere tanık olmayız.



Erkan bu muğlaklığı neden seçiyor. Dikkat çeken bu yöntemle vermek istediği bir mesaj mı var nedir? Bunu onunla benim adıma konuş. Bildiği ne varsa muğlak olmadan açıklasın. Öyle “Güney bölgesinden gelen pusula” deyip, Antakya mı? Adana mı? Ahmet mi? Mehmet mi? şüphesi oluşturmasın. Erkan, bunun böyle kullanılacağını bilseydi, asla muğlak bırakmazdı diye düşünmek istiyorum. Erkan yanlış yapıtı ya da kasıtlı olmayan bir hataya düştü sanırım.



Birde unutmamak gerekir ki, artık aramızda olmayan Nebil yoldaşın gelip bu konuda bir açıklaması olmayacağına göre, böyle bir iddiayı en az iki farklı kişi tarafından aynen onaylanması gerekiyor derim. Bu yapılamıyorsa böyle bir iddiayı ortaya atmamak gerek atanın başına kalır ve altından kalkamaz.



Ölen bir yoldaşın adına başkası tarafından doğrulanmayan söylemi herkes yapar. Hem de öyle bir yapar ki, insan ilişkilerini, hukuk kurallarını alt üst eder. Böylesi söylemler sadece yalan olarak algılanır ve bir kıymeti harbiyesi olmaz. Yazım ahlakı gereği bunlara dikkat etmek gerekir.



Uydurma iddiaların meşhuru MİT ajanı İbrahim Yalçın’dır, ama bu onun işidir, yani “iş” yapıyor. Oturur kıymeti kendinden menkul ölen insanlarla diyaloglar kurar, ben duydum, şahidi de benim der. Bununla da kendi kurgularını yalanlarını ortaya atarak insanlara çamur atar. Bu yöntemi hiçbir değeri yoktur sahibini küçültmekten başka bir işlevi de olmaz.



2. MİT ajanı Şahin kod adlı İbrahim Yalçın'nın yorumladığı her şeyde yalan, abartma ve kurgu vardır. Bunu biliyoruz. Bu yüzden bizden asla cevap almayacaktır. Ancak insan bu kadar akıl dışı yalanı, kurguyu nasıl yapar, diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Ama işte gördüğün gibi, yapıyor yapar da bal gibi yapıyor, zira işi bu.



Erkan’ın hala farkında olmadığı da budur. Ben bu tür durumlarda kişiye uyarımı yaparım, gerisini zamanın gerçekleri açığa vurmasına bırakırım.



Bildiğini yeniden hatırlatacağım.



İtirafçı Engin Erkiner’in adımı ilk kez polise afişe etmesinin ardından, 1977 Ağustosundan itibaren Güney Bölgesini terk ettim. Nebil’in bu dönemden sonra Güney Bölgesinden kiminle ilişkisi vardı ki bu pusula alış verişi olsun. Bunu Erkan açıklamalı.



Ben 10 Mart 1978 de Ankara’da yakalandım. Adana’daki örgüt evinden birlikte kaçıp İstanbul’daki çalışmalarımızdan sonra ben Ankara’da o İstanbul’da çalışmalarımıza devam ettik. Bu ara Güneyden kim ve kimlerle böylesi bir pusulaşmayı yapmış olabilir bunu kestirmek çok güç. Bu konuda hiç kimseden hiçbir bilgi edinmiş değilim. Olduğu kanısı da taşımıyorum. 21 gün işkenceden sonra İstanbul’da sağmalcılar cezaevinde Nebil’le buluştum. Nebil’le uzun uzun konuştuk böyle bir şeyden hiç söz etmedi. Bu pusula nerden çıktı. Nebil bunu başka kimseye de söylememiş, zindanda birlikte olduğu hiç kimseye bundan bahsetmemiş.



İyi diyelim ki birincisinde öyle bir şey oldu, aynı tarz ve yöntemle ikincisinin gündeme gelmesi nasıl mümkün oluyor. İkincisi de, 12 Haziran dolaylarında gitmiş olması gerekir (Nebilin ikinci yakalanma tarihi). Bundan bir ay önce Nebil’i Sağmalcı ceza evinden kaçırdım, Nebil Güney Bölgesinden kiminle bu kısa sürede, bir ay içinde bağlantı kurup böylesi bir pusula ve kişi geliş gidişi gerçekleştirdi. Erkan öncelikle bu soruları kendi düşüncesi içinde çözüp ortaya koymalıdır. Tartışmaya açık kapı bırakmamalıdır. Muğlak anlatımlar yapıp bu kirli insanların akıllara ziyan çamur atmalarına çanak tutmamalıdır.



12 Haziran 1978 de Nebil yakalandıktan sonra, onu Niğde cezaevinden kaçıp (25 Aralık 1978 olmalı) yanıma Konya cezaevine gelene kadar göremedim. Bu konuda bir şey olsaydı mutlaka bana anlatırdı. Konya ceza evinden benim yönlendirmemle Filistin’e gitti. Çok riskli ve zahmetli olan bu süreçte, Güney bölgesi sorumluluk üstlendi. Yoldaşlarımız onu korudu, şimdi bir “pusula” heyulasıyla Güney Bölgesi üzerine şaibe yaratmak ne oluyor. Erkan’ın böyle bir şeyi kast edeceğini asla düşünmüyorum ama dön bak bunu kim ve nasıl kullanıyor. Erkan açıklama yapmalıdır.



3. Güney Bölgesine benden sonra iki kuşak yönetici geldi. Nebil’i ikinci kaçışından sonra saklayan, koruyan Filistin’e gidişini sağlayan, Güney Bölgesinin insanıdır. Güney bölgesini böyle töhmet altında tutan Erkan'ın yaklaşımını bizler not almaya başladık. Nebil ikinci kaçışından sonraki korunmasında H.B ve T.S birinci derecede görev aldılar. Nebil’in bana gönderdiği bir öneri üzerine de, T.S ve A.Kaddur yanına gittiler ve orada yakalanıp zindan yatarak, Türkiye’ye iade edilme kararına muhatap oldular. Son anda sınıra yakın bir yerde rüşvet vererek kendilerini kurtarıp, yeniden ülkeye döndüler. Güney Bölgesinden kim Nebil’e böylesi bir şüpheli pusula gönderir bunu bilmeliyiz. Bu kurgular üzerinde bir İstanbul yakalanmasını güney bölgesinin sırtına yıkmak, İstanbul’u bilmemektir İstanbul’da polis faaliyetlerini hafife almaktır.



4. Erkan'ın muğlak bıraktığı söylemler, MİT ajanlarını, derhal harekete geçiriyor. Bir dizi tarihi akıl dışı yöntemlerle karıştırarak, okuyucunun bu detaylarla ilgisizliğinden faydalanıp çamur atıyorlar. Bunu kabullenmek mümkün değildir; Erkan bunu bilecek kadar konulara vakıf birdir. “Güney bölgesinden gelen pusula” gibi yuvarlak bir cümleden hareketle, benim zindanda olduğumu bilmelerine rağmen, suçlama malzemesi yapmaları dikkat çekicidir. Tek amaç Mihrac Ural’ı karalanmasıdır. Bu ise bir takıntı.



Biraz daha zorlasalar Nebil’i benim katlettiğimi söyleyecekler. Bu yöntemin amacı, katilleri saklamaktır.



Bu MİT ajanı İbrahim Yalçın (Şahin), aynı oyunu Hüseyin Yılmazkesere yaptı. Ali çakmaklı konusunda “Ali Sönmez’le gizlice Arapça fısıldaştıklarını” yazdı. İtirafçı Engin de buna balıklama atladı. Levent yoldaş 66. Dosya’da (Birileri İtirafçı Engin Erkiner’ bu kadar kaba yalan söylenmez desin..) diye cevap verdi. Ardından Hüseyin Yılmazkeser’in kendi açıklaması geldi. Bu kadar açık olan ve herkesin bildiği bir gerçeği kurgularla bir ithama dönüştürüyorlardı.



Hüseyin Yılmazkesir’in açıklamasından bile rahatsız oldular. İtirafçı Engin içine sindiremediği açıklamayı “geçmişini temiz tutma çabası” diye yorumladı. Bu bir kindir, dahada ötesi bir şeydir.



Yalan kurgulara bu kadar prim verilen bir ortamda muğlak bir cümle bu soysuzların “işlerine” katkı oluyor. Oysa sen de herkes gibi biliyorsun, Hüseyin Arapça bilmez. Ama itham etmek istedikleri için bunun anlımı bile yok. Bu da her Antakyalıyı düşman sayma tutumuna işaret eder. Nebil’e sık sık “Arap” diye hitap edenlerin bu günkü varisleri bu çirkin milliyetçiler olduğunu söylemek yanlış değildir. Bu adamların Güney bölgesi ve Antakya düşmanlığı çok derindedir. Bunu Hüseyin Yılmazkeser haklı bir tepkiyle dile getirdi.



Demem o ki, bunlar yoktan senaryolarla, tampon cümlelerle kurgular yapıyor ve bunu saldırmak istedikleri kişilere yöneltiyorlar. Tam bir özel harp dairesi işi. Erkan bu muğlaklığıyla bu çamurlara malzeme olmamalıdır.



Bütün bu olanlara rağmen, Güney bölgesini kimse lekeleyemez. Antakya’dan, Adana’ya hatta Mersin’e kadar uzanan bu bölgede şehitler verildi, mücadele en yüksek yerlere getirildi. Var olan tüm etkinlikler harekete geçirilerek mücadele edildi. Mitingler ve onlarca eylem ortaya kondu. Bu kadar militan kadro ve yöneticiyi şaibe altına bırakacak bir “pusula” kelimesi, sadece yanlışı yapan, açık ve net olmayanı yakar. Güney bölgesinin içinde senin de olduğun ve bildiğin değerlerine kimse saldırma hakkı yoktur.



Ajanlar İtirafçılar ve onlara bir biçimde ortak olanların böylesi seviyesiz kullanımları normaldir. Ama kendini bu safta görmeyenlerin, bu oyuna düşmemek için çok dikkat etmeleri gerekiyor.



Senden isteğim, bu konuyu olduğu gibi Erkan’a aktarmandır. Ayrıca, seninle tüm yazışmalarımı, istediğin kişiye ve alana göndermende benim açımdan hiçbir sakınca yoktur. Buraya yazdığım her satırın aynı zamanda kamuoyuyla da paylaşılmasında bir sorun yoktur.




B:

4. Nebilin toprağına iadesi ile ilgili çalışmalarda bir sorun olmaması için yoldaşlar ve ben sakin olmaya çalışıyoruz. Boş teneke lakırdısı insanların gösterdiği ve her anı farklı bir tavırla ortaya çıkan kimilerinin tutumlarını da sessizce geçiştiriyoruz. Zaten hiç muhatap almıyoruz. İkide birde, ısrarla, bir gün çok olumlu bir gün tepetaklak bir dengesizlik içinde Hasan Balcı’nın bana ilettiği e-postlara aldığım karar gereği asla cevap vermiyorum. Buna rağmen ileti gönderimleri kesilmiyor. Utanmaz biri, her defasında “bu son yazım” der döner bir daha rahatsız eder.



Bu adam bizi hiç ilgilendirmiyor. İki tarafın çatışmasında zuhur eden bu türlerin ayakları her zaman havadadır. İki taraf çatışmaları bir biçimde bitince bu adam kendini yerde sürünürken bulur. Bu adamla yoldaşların bir olumsuzluk içinde sorun olmasını istemiyorum sen dengeleri kontrol et. Bizimkiler çok dolu, bu adama çok kaygılı gözle bakıyorlar. Çok yalan söylüyor hele “yakalanma” numarası çirkin yüzünü bize yeterince göstermiş oldu. Herkes biliyor ki, gerçekten öyle bir “tutuklanma” olsaydı bu psikopat, belgeli, kanıtını dosya No’lu evraklarla davullu zurnalı yaygara yapardı. Bu adam inanılmaz bir tepki çekiyor, Antakya misafirliğinden dönüşünde yaptığı ahlaksız yorumlara değil ama aynı zamanda davranışlarından da çok ileri derecede kaygı duyulduğunu söylemekle yetineceğim.



Dolaysıyla hassasa olan bu dengeler içinde, ayrıntılar bile rahatsızlık verebilir. Buna rağmen beni ilgilendiren sensin. Sana açık ve net yazmalıyım ki bir sorunlarla baş edebilelim.



Değerli dostum,



Senin tutumunu, yoldaşlarımın daha net anlamasını isterim. İkircimli ve tedirgin gibi yorumluyorlar. Sanki Hasan Balcı’ya prim verir bir yönelim içinde olduğun algısı var. Yoldaşlarla konuştum, “Mehmet Yavuz bu konuda sonuç alınması için bir denge olmak durumundadır” diye. “Tutumları yanlış anlaşılmamalı” dedim. Buna rağmen bir rahatsızlık olduğunu belirteceğim. Bu konuda diyalog eksikliği de olabilir.



Tekrar olmaması için belirteyim.



Kırılma olmaması için herkesi sükunete davet ediyorum. Bu rahatsızlıklar bir yerde kırılırsa, Bizler Nebil yoldaşa olan görev ve sorumluluğumuzu açık ve aleni olarak ayrı yürüteceğiz. Bizimle olmayanlara da tutumlarımızı ortaya koyacağız. Böylesi bir adımı attıktan sonra olumlu bir gelişmenin beklenemeyeceği açıktır. Böylesi bir kırılmada artık kimse kimseyi anlama durumunda bile olamaz.



Kışkırtıcıların, ortalığı provoke etmek isteyenlerin oyununa gelmemek için Nebil’le hayatında hiç bir bağı ve ilişkisi olmayanlara sonuna kadar katlanmayız. İki tarafın çelişkisinden istifade ederek hüküm mevkiine kimseyi getirmeyeceğim. Buna senin de müsaade etmeyeceğini biliyorum.



Bunları seninle paylaşmam tamamen etik nedenlere dayanıyor. Bu iletim, bu türden ikincisidir. Açık ve aleni olmak en azından aramızdaki hukuk açısından zorunludur diye düşünüyorum. Bana yönelen saldırıların siyasi boyutuna ilişkin verilecek cevaplarımı sen de takip ediyorsun. Yazı performansımla, bunu ortaya yeterince koyduğumu sanıyorum. Siyasi boyutlar dışındaki tartışmalar çok özgün olmasa girmek bile istemiyorum.



Büyük bir ihtimalle bu hafta görüşeceğiz. Görüştüğümüzde bunları elbette genişçe konuşacağız. Ancak ben yazmasam da bu tür yanılışlara her zaman müdahaleci olduğunu göz önüne alarak yazdığımı bilmelisin.



Baki selamlarımla.
 Mihrac Ural
8 Mart 2009