7 Oca 2010

33.dosya : İtirafçı bir Aptal karşılaştırma yaparsa


Bırakın tek tek örgütleri tüm solu toplasınız bir milletvekili bile yapmıyor.

En yakın solcular bile bir çevre olarak ortak hareket etmiyor,

bu kısır didişmede kimse puan alamaz, herkes yaralı çıkar.



Hasan
Engin yarasının acısıyla yine gereksiz polemiklerde dolaşıyor. Bu kez çok küçük düşürücü bir şey yapıyor. Acilciler’le TKEP’i karşılaştırıyor. Ne ilgisi var demeyin mesele ne Acilciler ne de TKEP’tir. Mesele Mihrac Ural’dır



Bu çırpınış, Engin Erkiner’in Mihrac Ural’a karşı kin Saikleriyle yürütmek istediği bir yıpratma savaşıdır. Rüyalarına girmiş, gergince yaşıyor ve saralı gibi refleksleri kesilmiyor. Kimsenin başına gelsin istemem ama poliste çözülmenin insan sırtına yıktığı kambur kaldırılabilir bir şey değildir. Engin’in şaşkınlığı buradan geliyor. İtirafçıdır ve hep öyle anılacaktır. Ona kim kızarsa, kim tavır alırsa bununla anacaktır. Bir kez polis ifadesi açıklanmış oldu, bunu ne yaparsa yapsın örtemez. Bu işin evveli de bu ahiri de budur.



Sorun kişiyi yıpratmak olunca, ele alınan her konu evirilip çevrilecek ve sonuçta oraya bağlanacaktır. Nitekim öyle de yapmıştır. Her defasında iki örgüt karşılaştırması Mihrac Ural’a bağlanmıştır. Yazısında iki örgüt değil, şahsi hezeyanlar egemendir.



Gereği nerden doğdu belli değil, ilgisiz iki örgütün karşılaştırılması neden yapılır bilinmez. Buna bakılırsa Türkiye’de onlarca örgüt var, özelikle siyasi olarak hiç farklı olmayan örgütler. Onları karşılaştırmak belki daha isabetlidir ya da TKEP’le başlayıp yaşadığı poliparti halleri arasında bir ikiliyi seçip karşılaştırabilirdi. Ama amaç dediğim gibi Mihrac Ural’a karşı yıpratma savaş. Oysa hep ilgilenmiyorum, okumuyorum, ne derse desin önemli değil, gibi laflar edip duruyordu. Gerçek farklıymış sıkı bir hafiye gibi peşinde…



Bilimsel ya da siyasi anlamda birbiriyle ilgisiz olan iki örgütün karşılaştırması anlamlı değildir. Hele şahsi konulara ve ayrıntılara bu kadar girilmesinin vereceği hiçbir bilgi olamaz. Mutlaka zorlamayla bir karşılaştırma yapılacaksa, ülkenin somut verileri üzerine varılacak bir ortak anlayışla her iki örgütün siyasal ve yapısal değerlendirmeleri yapılır. Siyasal olarak programlar, örgütsel olarak tüzük, konferans ve kongrelerin karşılaştırılması yapılır. Ancak temelde ortak bir ülke somut koşulları algısı yoksa bunların hiç birinin anlamı olmaz. Siyasi olmayan karşılaştırmanın şahsi olacağı ise açıktır. Bu açıdan Engin’in tüm evirip çevirmeleri, niyetini örtmeye yetmiyor.



Pratik olarak örgütlerin eksik ve fazlalıklarını karşılaştırmak ayrıntılı bir sorundur. Görelidir ve anlamlı değildir. Ayrıca bunu dünya tarihinde hiç kimse yapmamıştır; iki örgütü bu ayrıntılarla ele alma düşüncesi akıllıların işi olmaz. Bu işleri geyik muhabbetlerinde, kahvehanelerde, futbol takımı tutar gibi siyasi parti tutanlar arasında yapmak bir ölçüde anlaşılabilir. Bu yazısında Engin’in Antakya sporu tutmadığı belli olmuştur.



Geriye şahsi takıntılar kalıyor. Şahsi konuda ilk akla takılan şudur. Önceki yazılara bakılırsa, Mihrac Ural’a isnat edilmeyen bir şey kalmamıştı. Enginin yaptığı iddialardan bir teki doğruysa bile artık Mihrac Ural’ı konu etmemesi gerekir. Ancak önceki iddiaları yansıtan hiçbir tabiri kullanmadan Mihrac Ural’ın adını anmaya başlaması okurları açısından açıklamayı gerekli kılar.



Kanaatleri değişmişse bunu bir özeleştiriyle duyurması gerekirdi. Kanaatleri değişmemiş ise, bu tür şahıs karşılaştırmalarının hiçbir anlamı yok ki, önceki yazılarında konusunu ettiği iddialarının bir tekini hatırlatmak bu karşılaştırma için yeterlidir. Sonuçta tüm hallerde, “Antakya spor”la TKEP nasıl karşılaştırılır anlamak mümkün değil; biri hatasıyla sevabıyla siyasi amaçları olan bir örgüt, diğeri itilmiş taşralı bir spor kulübü. Ama Engin’in derdi bu değil, hedef Mihrac Ural’ı yıpratmaktır. Oysa baştan ve açıkça bunu yapsa, kendisi de okur da rahat edecektir.



Burada bir kez daha bir uyarı yapmak gerekir. Kötü bir Arap ve Antakya düşmanlığının izleri dikkatinizi çekiyor mu. Engin hep tekrarla yapıyor bunu. Antakya spor’la ne anlatmak istiyor, bunu okuyacak bir Antakyalı Engin’in bu tavırlarına karşı hangi duyguları taşıyacak, Kürtlerin ilk dönemlerini düşünün, devrimci hareket aynı şeyi yaptı “Kürt” dedi küçümsedi, itilmiş taşralı gördü… Bölücülük hep öyle başlar. Bu Antakyalı yoldaşlarımıza ve herkesten çok sarf ettikleri emeklere bir hakaret değil mi?



Örgütlerin 12 Eylül dönemlerinde, yoldaşları için neler yapıp yapmadığı konusu çok görelidir. Bunlar arasında Acilcilerin TKEP’e ve merkez komite üyelerine yaptığı yardımların olduğunu biliyorum. Bu zor dönemde altının bile kepeğe ihtiyacı var derler. Bu tür katkılar iki örgütün “Komünistlerin Birliği” (1981) döneminde pek çok olmuştur. Teslim Töre’nin iki örgüt üst düzey buluşmalarında acilcilere yaptığı methiyeleri, gücünü ve yaygınlığını dile getirişleri ise ayrı bir konudur. Bunun tanığıyım. “ yaygınlık ve etkinlik açsından eski ortaklarımız TKP-B’den kat kat fazlasınız birçok alanda etkinlik olarak sizinle karşılaştıramayız” (Teslim Töre Şam’daki örgüt merkez evi, Tanıklar, hanımı Şirin, TKEP 1. Kongre arifesi ki, bu kongrede şeref misafiri ve konuşmacı Mihrac Ural’dır.) O kasvetli dönemlerde herkesin zorlukları dağınıklıkları ve ihtiyaçları vardı. PKK’nın zindandaki yoldaşlarıyla ilgileri bile yoktu, bir kaçış hazırlığı bizim kanalımızla yürütülüyordu. Buna rağmen örgütün taksiratı çoktu.



Hangi örgütün hangi dönemi ne kadar iyi ya da kötü olduğu kişinin nereden ve nasıl baktığına bağlıdır. Bugün Acilciler hala demokrasi mücadelesinde karınca kadarınca yerlerin alma iddiasındalar. Yayınlarından bu ısrarı ve kararlılığı yansıtıyorlar. Teslim Töre’li, Engi’li TKEP’i nerede bilen varsa söylesin. Mihrac Ural’ın Acilcilerİ hala, irili ufaklı gösterilerde, Antakya’da beğenmesek de çalışmaktadırlar. Teslim’li Engin’li TKEP nerede çalışıyor bilen varsa söylesin. Böyle bilmem ne yarışıyla örgüt karşılaştırması olur mu bilen varsa söylesin….



Şu meşhur 1982 denemi ve sonrasına gelince. Acilciler genişletilmiş merkez komitesi toplantısı yapmıştır (1-7 Mayıs 1982) ve görevleri kongreye kadar devam edecek yöneticilerini belirlemiştir. 1. kongresini 25 Kasım 1 Aralık 1986 da en demokratik tarzda bağlamış, yöneticilerini ülke ve yurtdışından gelen delegeler tarafından kapalı oy açık sayımla seçmiştir. Kongrede muhaliflere sonsuz konuşma hakkı tanınmış, tartışmalar kırıcı olmadan yapılarak sonuçlandırılmıştır. Bu kongrenin 45 yoldaş yanı sıra misafir Filistin örgüt yöneticileri ve PKK Başkanı Öcalın’dır. Konuşma bantlarının da olduğunu biliyorum. Ayrıca, 1991 Mayısında da Ortadoğu konferansını yapmış bir örgüttür. Bunlar bile eleştirilebilir. Ancak ortada her şeye karşın kurumlarıyla var olan ve yürüyen bir yapıyı ifade ediyor Aralarında hiçbir benzerliği olmayan TKEP’le neden karşılaştırılsın anlaşılır bile değildir.



Olay şahsi kinlerin kusulmasıdır. Sununda bu da yapılmıştır. Ama orada Engin, bildik sallamalarıyla, kanıtsız belgesiz, ben yazdım “ister inan ister inanma” havalarıyla yalanlarını dizmiştir.



“Teslim ilkokul mezunudur”, “Mihrac sanat okulu terktir”. Öyle olsa ne olur olmasa ne olur. Ama adam yalancı ya illa yalan bilgi verecek. Çünkü okurunu aptal sayıyor.



Elimde Mihrac Ural’ın öz geçmişi var, geçenlerde mail olarak gönderildi sanırım, çok kişiye postalandı. Bildiklerimi de aktarayım konu iyice bilinsin. Bu çok saçma ve anlamsız karşılaştırmaların gereksizliğine rağmen, insafsızca yapılan yalana karşı söyleyeceğimi yazılı hale getirmek isterim.



Mihrac Ural, İstanbul üniversitesi edebiyat fakültesi felsefe bölümü terktir. 4 yıllık makine teknisyen okulu mezundur. Bu okul lise üstüdür. O zamanlar Türkiye çapında özel bir sınavla girilebilirdi. Burslu olması bu sınavları çok cazip kılıyordu. Bu sınavlara o senenin sanat okulu birinci sınıfını başarıyla tamamlamışlar katılabilirdi. Türkiye çapında yapılan bu sınav sonucundan 50 şahıs kabul edilirdi. Türkiye’nin en iyi öğrencilerinin seçilmesi amaçlanmıştır. Antalya’da Türkiye’nin en kaliteli öğretmenleri, lise fen kitaplarının yazarları, bu öğrencileri okuturdu. Böyle bir sınavda Mihrac Ural birinciler arasındaydı. Bu okul Türkiye’nin en önemli stajlarıyla öğrencilerini eğitirdi. Mihrac Ural bu stajlarını Kartal Arçelik fabrikasında, Eskişehir Cer atölyelerinde, Tren ve makine yapım atölyelerinde, Bursa Tofaş Murat taksilerin yapıldığı fabrikada olmak üzere, Türkiye’nin en önemli fabrika yapan fabrikalarında birincilikle tamamlamıştır. Okul birincilerine tanınan 3. sınıfta üniversite imtihanlarına katılma hakkını kazanmıştır. İki kez üniversite sınavlarına katılmıştır. İlkinde elektir mühendisliğini kazınmıştır. İkincisin de felsefe okumayı kendisi tercih etmiştir. İlk sınavını Diyarbakır’da vermiş, sınav arifesinde Türkeş’in Diyarbakır ziyaretine karşı direnişte Kürt yoldaşlarıyla birlikte olmuştur (24 Haziran 1975). Türkeş’in şehre girişinin engellenmesinde yerini almıştır. “Diyarbakır’da Vaftiz Olmak” makalesinde bu konuyu işlemiştir.



Felsefe bölümü tercihini İstanbul üniversitesi edebiyat fakültesinde yapmıştır. Okuluna da devam etmiştir. Ancak 1977 Ağustosunda örgütün aldığı ağır darbede Engin Erkiner’in poliste çözülmesi sonucu itiraflarıyla fişlenmiş ve aranır duruma düşmüştür. Üniversiteyi terk etmesinin tek nedeni de bu itirafçı Engin’dir. Polis baskıları aranma ve firari durumları 10 Mart 1978 Ankara’da Yukarı Ayrancı semtinde bir baskında yoldaşlarıyla yakalanmıştır.



Kitap yazmak ya da yazmamak konusu da neyin nesidir. Herkes kendi çevresince iyi tanınır. Ben Teslim’in ne kitabı yazdığını bilmem mesela. Bilme gibi bir talebim olduğunu da hiç hissetmedim. Ama kendi ilgi alnım ve çevrem olarak Mihraç Ural’ın 1500 e yakın kısa uzun makalesi olduğunu söyleyebilirim. Bunlar arasında akademik değeri olan makaleleri de dahildir. Türkiye’de ilk kez bu ölçüde ele alınan, kapsamı, belgeleri ve tarihi fotoğraflarıyla “7. Ordu ve Hatay Davası” makalesi bir başvuru kaynağıdır. Milliyetçilerin okuması tavsiye edilmez.



Broşürleri ise Cephe yayınlarından çıkan, toplam 50’yi aşkın broşürdür. Bunların kitaplarıyla birlikteki listesi bana gelen “özgeçmiş” başlıklı iletide şöyle sıralanmıştır:



“Yayınlanmış kimi kitaplarım, broşür ve makalelerim şunlardır;




1- Kapitalizm mi? Sosyalizm mi? ( Sovyet sosyal emperyalizm tezlerinin saçmalığı) 2- Ulusal Sorun 3- Kır Şehir ayrımı 4- Sol Pasifizm 4- Seçimlerde Tavır 5- Leninizm mi? Sol-pasifizm mi? 6- Geçiş dönemi ve Devrim Hedeflerimiz 7- Cephe ve Cephe Programı 8- Faşist Askeri Diktatörlük ve Uyarılar 9- Leninizm’e Beş Kala 10- saflarımızda sapmalara yer yoktur 11-komün Yaşıyor 12- Kızıldere Direnişinin Mesajı 13- Irak Gericiliği, Kürt Halkını Katletmede Türkiye Faşizmiyle el el 14- Faşizm gelip geçici bir ara rejim değildir 15- Bunalım ( FKBDC) de son durum 16-Arafat’ın Etkili Savaşı 18- Böl-Yönet taktiğinde Kıbrıs 19- Ortadoğu Sorunu 20- Ortadoğu dengesi kararsız bir dengedir 21- Ulusal Sorunda Türkleşmiş Kürt Tavrı (TKEP eleştirisi) 22- Ezilen ulus Dinamizmi ve İttifak 23- Barış Demek Barışmak değildir 24- Milliyetçilik mi? Enternasyonalizm mi? 25- Artık Türkiye Demokratlaşmalıdır 26- sorular Cevaplar 27- sınıf sendikacılığı üzerine 28- Partiler Üzerine 29- Kültür Üzerine 30- Sınır Ötesi 31-Ortadoğu’da Devrimci hareketler 32- Program 33- Suçlu Kim 34- Hangi Yasak 35- 1. kongre Açış konuşması 36- Çöken Ekonomi 37-Uluslar Arası Barış konferansı ve Filistin devrimi 38- Şeytan Ayetleri 39- Sosyal Demokrasi Üzerine 39- Ermeni Jenosidi ve Küçük Enver ( Taner Akçam) 40- Kimlik çatışması ve D (8) 41- Kuran ve Türban 42- Anadolu’da Çanlar Kimin İçin çalıyor 43- Enflasyon 44- Değişim 45-TÜSİAD’ın “demokratikleşme perspektifleri” üzerine. 46- İlhan Arsel’in sanal kavgaları. 47- Suriye üzerine oynanan kirli oyunlar. 48- Mir-Yener Orkun oğlu siyasal sohbetleri. 49- Osmanlı aklı. 50- 7. Ordu ve Hatay Davası. 51- Lübnan savaşı.52- Terör üzerine. 53- Ordu ve Ülkü. 54- Anavatanda Anadilsiz Olmak. 55- Tarih ve cesaret. 56- Gereği yapılacak. 57- Lozan ve Hatay. 58- Aydınlanma ve Modernite. 59- “Yaratıcı anarşi” ve önlemler



Yukarıda adlarını verdiğim kitap, broşür makale ve bildirilerim gibi onlarca makale ve broşür bulunmaktadır. Bu eserlerin 26 adedi 12 Eylül yönetimince resmi gazetede yayınlanan yasak kararıyla yasaklanmıştır. 11 Mart 1984 Pazar tarihli, 18338 sayılı Resmi Gazete ilan edilen yasaklama kararının altında Turgut Özal Başbakanlığındaki tüm hükümet üyeleri bakanların ve Cumhurbaşkanı darbeci general Kenan Evren’in imzası bulunmaktadır.”



Benim bildiğim Mihrac Ural’ın birkaç kitabı da var kitapları:1.Kapitalizm mi? sosyaliz mi? ( ilk kitabı 1976 baskısı, II. Baskısı 79 Kasım. Ankara) 2. ulusal sorun 3. ulusal sorunda Türkleşmiş Kürt Tavrı, 4. Anadolu’da Çanlar Kimin İçin Çalıyor, 5. İlhan Arsel’in sanal kavgaları, 6. Osmanlı aklı gibi kitaplarını biliyorum.



Ama hemen söylemek gerek. Bilindiği gibi Yalçın Küçük çok kitap yazan biridir. Ama bugün iğrenç bir ulusalcıdır. Sosyalist ilericilikten demokrasi düşmanı bir darbeciliğe gitmiştir. “ Genel Kurmay Başkanı Paşa hazretleri” hitapları hala akıllardadır, darbeci paşa avukatlığını ise bilmeyen yoktur. Şimdi, Yalçın Küçük diliyle kuş tutsa bu kötü sıfatını aşamaz. Doğu Perinçek’i bilirsiniz, TV konferanslarından çıkmazdı, çok da medyatikti. Yürüyüş ve mitinglerin değişmez konuşmacısıydı. Bir ton kitabı da vardı, büyük büyük devlet ricaliyle görüşmeleri, Cumhuriyet Başsavcı, YÖK profesör eskilerini koltuk altına alışları bile vardı.. Soldan gelen bu adam şimdi kimdir ve nerededir bilmeyen varsa beri gelsin.



Engin Erkiner, tanrı katına da çıksa poliste çözülmüş pis bir itirafçı olarak anılacaktır. Altı da üstü de budur. Böyle adamların en üstünü Doğu Perinçek, son seçimlerde halkın attığı tokatla oy oranı %1’lik çapta takılı kalmıştır. Onun karikatürü olan Engin ise dipnot bile değildir.



Son yazısının satır aralarında kendi övgüsünü sokuşturma komiklikleri ise çok müptezelcedir. “Abdullah Gül’le görüşmeleri” varmış. Hayırlı olsun, eski solculardan AKP milletvekillerinin olduğunu biliyoruz ayrıca. Bu utanılacak duruşu, solcu liberallerin çaresizliklerine, sığıntı hallerine, AKP gericiliğine peş keş çekişlerine bir veri olarak kabil edeceğine, bir övgü olarak sunmaya çalışmıştır. Bu ülkede karanlık dönemin son düellosu olan yerel seçimlere giderken, burjuva muhalefetin hala meşruiyetini tartıştığı biriyle görüşmenin şerefini, madalya olarak takıp dolaşması ancak aptal bir itirafçıya yakışırdı. Direnme kararlılığında olanların böyle bir şereften yoksun olmaları ise gayet doğaldır.



Temiz aile çocuğu olduğunu yansıtan “s…et” türü satırlarını ise burada yorumlamak uygun olmayacaktır. Olay, yazım terbiyesi sorunudur. Bu yaştan sonra düzeltilmesi mümkün değil, kırılır.



İtirafçı Engin bir “subay çocuğu”mudur bilen varsa söylesin. Öyle ise Türkçülük üzerine ısrarlarını anlamak güç değildir. Kürt’ten Arap’tan şivesiz olmalarını bekleme aptallığını İtirafçıya bırakalım. Ama Türkçülük olayında Futbol fanatiği lümpenlerin sağda solda yaptıkları şaklabanlıklardan mütevellit “küresel ulus Türkler” yumurtası unutulmamalıdır.



Ne kadar komik geldi size de değimli. Bunlar konuşulacak şeyler mi? Bırakın tek tek örgütleri tüm solu toplasınız bir milletvekili bile yapmıyor. En yakın solcular bile bir çevre olarak ortak hareket etmiyor, bu kısır didişmede kimse puan alamaz, herkes yaralı çıkar.



Bence bilinmesi gereken,

akılda kalacak olan ve kişiyi hiç terk etmeyecek olan tek bir karşılaştırma var.

O da poliste çözülen aptal bir itirafçının ayna karşısına geçerek kendiyle

yüzleşmesidir.

18-09-2008 Hasan.