“26 YILLIK ŞANTAJ” DEĞİL, 31 YILLIK KEFARET
‘insanın geçmişinin, bir gün gelip onu bulamayacağı yeryüzünde hiç bir yer yoktur’
(Aktaran Orhan Miroğul)
Mihrac Ural
mircihan@gmali.com
http://mirural.blogspot.com/
25 Ağustos 2008
Önsöz:
Bu önsöz son anda gerekli oldu. İtirafçı Engin “26 yıllık şantaj” yazısını yayınladı. Bir çırpınış yazısı, cevap vermeye değmez.
İtiraflarının kefaretini 31 yıldır işkence, zindan, sürgün, iltica ve zulüm olarak hala ödemeye devam eden Acilciler örgütü lider, kadroları ve militanları bunu demokrasi mücadelesinin engebeli ve dolambaçlı yolu olarak saydılar. Kimseye şantaj yapmadılar, yapmaya da tenezzül etmezler. Evi camdan olan kimseyi taşlamasın. Sonuçlarına katlansın.
Ortada “26 yıllık şantaj” değil 31 yıllık kefareti hala ödenmemiş bir itirafçılık olayı vardır. Kişide devrimcilik yoksa da ar olmalı. Utanması olmayanın torba olmayan ağzı ne söylerse söylesin, polisteki itiraflarıyla açtığı yarayı yeryüzünde hiçbir şey kapayamaz.
Bu tartışmaların içeriğini bilmek isteyenlere önerim, önce itirafçı Engin’in tüm yazılarını okuyun. Zaten karşılıklı yazılanların tümünü olduğu gibi bir kitap olarak yayınlama arzusu taşımaktayız. Tartışmamıza ait tüm yazılar, ön yargısız okunsun. Belgeler ve kanıtlar aransın ve taransın. Bilgiler karşılaştırmalı olarak harmanlanıp algılansın. İlgili, vardığı sonucu ister kendine ister açık ve aleni olarak kamuoyuna bildirsin. İkincisini yapanlara, vardıkları sonuç ne olursa olsun, bloğum ve birçok site, yazılı basınımız da dahil buna açık olacaktır. Bunu yapanlar bu süreci sorumluca izlemiş olacaklardır.
Bu süreci, hiçbir yanıyla ilgili olmamalarına rağmen devrimci sorumlulukla irdeleyenler az değildir. Bunu Engin de biliyor, ona tutum ve yorumlarını detaylarıyla ilettiler. Bunlarda açıklansın. Bu devrimci insanlar izin verirlerse, kendi adıma bu değerlendirmelerini yayınlamaya hazırım.
Diğer yandan rüyalarına bile sinmiş bir Mihrac Ural fenomeni olduğunu yansıtan bu son yazısında, “Geldik bugüne... Mihrac Ural ısrarla HDÖ, Acilciler ve Devrimci Savaşçıların da içinde bulunduğu bir gruba girmek istiyor.” Diyor (26 Yıllık Şantaj, yazısı).
İşte bunu anlamadım.
Aptal adam, HDÖ’cülerle ayrılığımızın siyasal temellerini benim oluşturduğumu unutmuş. Militan ve devrimci inanç taşıyan HDÖ’cü kişileri tenzih ederek, bu sol sapma, marjinal, ilkel ideolojilerle sorunlarımı 78 de bitirmiştim. Engin’i de Isparta ceza evinde ikna ederek, HDÖ’den kurtarmıştım.
Devrimci Savaşçılar ile ortak hiçbir yanım yok, böyle bir yapının hala olduğunu bile bilmiyorum. Konu Hamdullah Erbil’i anmak ise. O kahraman devrimciyi tüm Türkiye solu anmalıdır derim. Sadece o anma anında ise ve hala böyle bir yapı varsa, evet ben de o an Devrimci Savaştan oldum diyebilirim.
Aceleyle, “Acilciler”i de sıralamış. Bu sıralama bilinçli ise, bir “servis işi” var demektir. Birilerini bir yerlere ihbar ediyor demektir. Değilse, 1986 da bağlanan Acilciler 1. Kongresinin seçimle Genel Sekreterliğe getirdiği ve hala görevlerinin başında olan bir insana bunu söylemeyi, şaşkınlığına vereceğim.
Narsist derecede kendini pazarlama sevdalısı olan bu kuklanın ıstırabını biliyoruz. Çevresizdir, örgütsüzdür, bu nedenle çevresinin tanıtımı yerine kendini pazarlama zorunda kalıyor. Bu tür Özel harp dairesi kuklalarına cevabım, “AYRI VARLIK” adlı bloğumu son 10 ayda ziyaret eden 770.000 okur-izleyicimin, günde ortalama 2000 civarındaki tıklamasını kalın kafasına mesaj olarak iletiyorum.
Diğer cümlelerinde ise benden “bir açık” beklediğini biliyorum. İhbarlarla kimlik kazanmak istiyor, kaynağı malum şüpheler üflüyor. Bir de ağzımdan almak istedikleri, bilmedikleri, bilmemesi gerekenler var. Bu küçük ayak oyunlarına yöneliyor.
35 yıllık devrimci mücadele sürecimde eylemlerimin neler olduğunu deşifre etmek isteyen provakatif sözlerine ise pirim vermeyeceğim. Bilinmesi gereken şey, geçmişimle onur ve gurur duyduğumdur. Aynı koşulda aynı şeyleri daha üstün bir şekilde yapacağımı da bildiririm, ben direnmeden yanayım özgürlük ve demokrasinin direnmesiz ikame olmayacağına eskiden olduğundan daha yoğun olarak inanıyorum; polisteki itiraflarını “bir kez daha düşerse aynen yineleyeceğini” söylemesine inat, bunu bildirmekle yetineceğim.
Son olarak, utanmadan, sıkılmadan bir kez daha polis ifadesini gevelemelerle, yoruma kalkışmasının boşuna olduğunu söyleyeceğim; rüyaları dahil, bildiği ve duyduğu her eylemi, ilgisi olan olmayan kişileri, adını bildiği, tahmin ettiği herkesi isim ve adresiyle ele vermiş, devrimci bir örgütü Türkiye tarihinde emsali olmayan şekilde çökertip, fişlenmesine yol açmıştır. Yakalandığı andan itibaren de polislerle birlikte adres adres, ev ev yoldaşlarımızın ardından iz süren pis bir itirafçıyı artık muhatap almayı midemin kaldırmadığını söylemek zorundayım.
Yalanlarla, abartılarla,
kanıtsız ve belgesiz şüphelerle
kimlik kazanmak.
İlk direnme gerçeğiyle yüz yüze kaldığında itirafçı olan “polise yardım ettim” diyen Engin Erkiner’in sırtındaki kambur onu terk etmiyor.
Bu durum onun siyasette kinle başlayan bir sürüklenişe yönlendirdi. Buradan da kaçınılmaz olarak şaşkın savruluşlar başladı. İtirafçılığa başladığında düştüğü ruh haliyle, bu gün de önüne gelenin gerçek adını, kod adını, ilgili işlerini yazılı olarak ihbar etmeye başladı. Yazılarını izleyenler, her gün yeni bir ihbarın, bir yeni şüphenin ve yalanın bir yerlere mesaj olarak iletildiğini göreceklerdir.
Şehitlerimizi bile diline dolamaya başlamış, onların anılarını kirletmek için akıllara ziyan sözler sarf etmiştir. Görevi başında şehit olan Hanna Maptunoğlu yoldaşa yönelttiği karalamalar artık zıvanadan çıkmış bir serserinin sözleri haline gelmiştir.
Özel harp dairesi yöntemlerinin varmak istediği yer malumdur. Devrimcilere ait tüm değerleri, şehit olmayı, inançla ve kararlılıkla mücadeleye bağlı olmayı, Filistin davasıyla dayanışmayı, farklı bir etnik ve inanç kökeninden gelip ortak ülkemizin demokrasi ve özgürlük mücadelesi içinde önde olmayı kirletmektir. Her şey ve herkes kirli ve şüpheli hale gelmelidir; demokrasi mücadelesi sürecinde çekilen tüm zorluklar, özveriler şüpheli davranışlar olarak ortalığa üflenmelidir. Bu amaçla devrimci saflarda olduğu sanılan kişilerin, bordrolu ya da gönüllü ya da kinlerinin arkasından sürüklenirken bunu yapmaları sağlanması istenmektedir. Doğu Perincek’in dün yaptığını, bugün Engin gibi kuklalarla sürdürmektedirler. Bunun için birazcık milliyetçilik yeter ki, Engin adamda bu çokça mevcuttur.
Siyasette kin gözü kör ediyor. Şaşkın ediyor. Bir çamur atma çabası büyük bir bataklığın ortasına savrulmaya yetiyor. Polis ifadesinde düştüğü çıkmazdan bir özür, bir özeleştiri ile çıkmak yerine, siyasette kin saikleriyle, 31 yıl sonra dahi “tekrarı halinde aynı tutumu” savunma durumuna düşüşü getiriyor. Bu yüzden polis ifadesine hala beklenmekte olan “ön sözü” yazabileceğini, bu süreçte yazdığı makalelerin bir ön söz olarak kabul edilebileceğini söylüyor. İtirafçılığa, utanmadan bir biçimde devam ettiğini dile getiriyor.
Kin böylesine sakıncalı sonuçlar üretiyor. Orada da kalınmıyor. Aynı komün sofrasında yemek yediği insanları özel harp dairesi çıkarlarına hizmet olarak, gerçek isimleriyle, kod adlarıyla, yer ve olaylarla ispiyonlamaya kadar uzanıyor. Engin Erkiner’in düştüğü sefaletin adresi de tas tamam bu oluyor.
Bunu anlamak için çok söze gerek yok.
Biz gereksiz didişmelere hiçbir zaman prim vermedik. Ancak eteğinde taş olduğu vehmine kapılanların baş yarmak için yaptıkları girişimi okura gerçekliğiyle tanıtmak üzere sadece yazılı, imzalı belge ve kanıtlarla cevap verdik. Oysa bizlere, devrimci örgütlülüğe, şehitlere yöneltilen suçlamaların en iddialısı bile, MİT ve özel harp dairesinin, amaçlı yalan ve abartmalarının ürünü olan gazete küpüründen ibaret olmuştur. Gerisi ise “birileri söyledi” gibi komik dedikodulara ya da iddianamelerin ve mahkeme kararlarının yalanladığı suçlamalardan ibaret olmuştur.
Bu ilkeli tutumumuz devam edecektir. Bu amaçla itirafçının utanmadan devam eden son yazılarına, kendi el yazısı mektuplarından cevaplar aktaracağız. Okur bu belgelerden yorumsuz sonuç çıkararak bu adamın nasıl bir amaç taşıdığını bulmakta zorlanmayacaktır.
Uzun uzun yorum yapmadan dün söylediklerini bu gün söyledikleriyle karşılaştırıp bu adamın nasıl bir evrim geçirdiğini ve bu evrimin neden özel harp dairesinin devrimcilere karşı yürüttüğü kampanyalarla bire bir kesiştiğini göstereceğiz.
Evet, elimizde henüz bordro belgeleri olmayan bir özel harp dairesi kuklasıyla karşı karşıyayız. Ama aşağıda sunacağımız verilere bakın, zaman içinde bu evrimin nasıl gerçekleştiğini ve bu gün kime hizmet edeceğini kendiniz bulun.
Bu karşılaştırmada böylesine tezat tutumları aynı kişi savunabilir mi diye hayret etmeyin. Amacı ve hedefi devrimci hareket ve liderlerini karalamak olanların böylesine sorumsuzluklara yönelmesinin özgün işler olduğunu kavramakta zorlanmayacaksınız.
Engin Erkiner, derin devletin yararına gerçekleşen bir çaba içindedir. Devrimciliği, örgütlülüğü, devrimci liderleri, geçmişin tüm eylemlerini, Filistin halkıyla dayanışmayı, hatta şehitleri kirli göstermeye çalışmaktadır. Yanık topraklar siyaseti her yeri kirli alanlara dönüştürme gibi özel harp dairesinin devrimcileri halk önünde şüpheli hale düşürme çabası vermektedir. Doğu Perinçek yöntemidir bu. Engin adam bu rolü örgütümüze karşı yapma çabasındadır.
1982’de örgüt değerlendirmeleri
“Yoldaşlar,
Örgütümüzün bu önemli toplantısında aranızda bulunmadığım için öncelikle özür dilerim. Şu andaki kimlik durumumla oraya ulaşabilmek için güvenilir bir olanak yaratmam mümkün olmadı.
Bu nedenle toplantının hakkında karar alması gereken konulardaki önerilerimi iletmekle yetineceğim.
Örgütümüz son bir yılda her alanda önemli aşamalar yaptı. Bir yıl önce iyi tanınmayan ve hatta genellikle de muhatap alınmayan bir örgüt iken, bu gün demokrasi güçleri arasında tanınan, çizgisi ve görüşleri bilinen bir örgüt durumuna geldik Gelişmemiz çok olumlu olmakla birlikte henüz önümüzde aşılması gereken önemli engeller bulunduğu da bir diğer gerçektir…
Örgütümüzün en üst organı yaklaşık 1.5 yıl önce oluşturulan Politik Bürodur. Bu organın 1.5 yıllık çalışmasındaki özelliklere bakmak aydınlatıcı olacaktır (olumlu özelikler üzerinde burada durmayacağım. Bunları hepimiz biliyoruz.)” (Engin Erkiner, 1-5-1982 tarihli MK’ya hitaben gönderilen mektubundan el yazması, orijinal, Örgüt Arşivi, MK’ya gelen mektuplar bölümü)
Burada Engin Erkiner herkesin bildiği olumlu gelişmelerden bahsediyor. Örgütümüzün nasıl tanındığını, siyasal çizgisinin nasıl belli olduğunu dile getiriyor. O gün bu tespitler gerçekten başarılmışlarla kıyaslandığında çok hafif kalsa da, açık ve sarih olarak kendi el yazısıyla bunu dile getiriyor.
Bu mektup genişletilmiş MK toplantısına iletilmiştir. Toplantı 1-7 Mayıs 1982 de gerçekleştirilmiş qlup ve ilk kez oylamayla, kongreye kadar THKP-C (Acilciler) Genel Sekreterliğine bu satırların yazarı getirilmiştir. Bu önemli gelişmeler bu toplantı ve belgelerle açık bir biçimde o güne kadar, bu önder kadroyla süren çalışmaların başarısı o günde muhalif eğilim taşıyan bu zat tarafından inkar edilemiyordu.
Bunu, genişletilmiş Merkez Komitesi toplantısının (1-7 Mayıs 1982) ardından gönderdiği ikinci mektubunda da ifade ediyordu.
“Yoldaş,
Mektubunu aldım. Toplantıya gelmek için o sırada olanaklar uygun değildi O zaman bazı şeyleri atlatıp gelebilirsem bile geri dönmem olanaksız olurdu. Şuanda bu sorunlar çözümlenmiş durumda.
Örgütümüzün çeşitli organlar seçmesi ve işbölümüne gitmesi olumlu bir adımdır. Zaten bu son bir yıllık gelişimin doğal sonucu sayılır…
Buradaki çalışmalara ilişkin raporumu birkaç gün sonra göndereceğim.” (Engin Erkiner, 24.5.1982 tarihli Genel Sekreter yoldaşa hitaben gönderilen mektubundan, el yazması orijinal, Örgüt Arşivi, GS’e gelen mektuplar bölümü)
Birincisinden 24 gün sonra gönderilen bu ikinci mektupta da, örgütün genişletilmiş MK toplantısını olumlamak, işbölümünü desteklemek ve bunun örgütümüzün başarılı çalışma sürecinin “doğal sonucu” olarak görülmektedir.
Bu süreçte, inkarı mümkün olmayan örgütsel gelişim örgüt içinde muhalif olanları bile kuşatmıştı.
İtirafçı Engin Erkiner, bu belirlemelerden aylar sonra örgütten ayrılarak TKEP’e geçtiğini söylüyor. Aradan da 26 yıl geçtikten sonra bir TKEP’li, THKP-C (Acilciler)den her ne istiyorsa, 2008 de dönüp örgüt değerlendirmesini şöyle yapıyor.
2008’de geçmişin değerlendirmesi
“1981 yılı benim için şokla başladı. Suriye’nin Bassit köyünde bir tatil evinde ülkeden gelen birkaç yoldaş kalıyordu. Ek olarak başka bir ev daha vardı. Teksir makinemiz de yakında olacaktı. O civarın bölge valisi sayılan Cemil Esad –Devlet Başkanı Hafız Esad’ın kardeşi- her türlü ihtiyacımızı karşılıyordu. Önce Suriye’nin bize olan ilgisini anlamadım, zaten beni şoke eden de başka bir konuydu: Kendimizi 1977 yılının anılarıyla oyalıyorduk ama, artık adı büyük kendisi hayli küçük bir örgüt durumundaydık. Burada küçüklükten kasıt sayı değildi, kadromuz kalmamıştı. Evlere şenlik bir politik-büro kuruldu.
Eskiden de adımızdan daha küçük bir örgüttük ama artık arada hiç bir denge kalmamıştı.
Bu zayıflık içinde dönüşüm gibi ağır bir sorunumuz da vardı. Ülkede koşullar radikal biçimde değişmişti. Devrimci hareket dağılmıştı, bizim de durumumuz ortadaydı.
Suriye, Hatay’ı kendi toprağı olarak görüyor, bu nedenle de oradan gelen Arap kökenli devrimcileri kendinden sayıyordu. Ek olarak, gelenlerin büyük çoğunluğu Alevi kökenliydi, Suriye’de de Aleviler yönetimdeydi.
Hiç bir devlet başkasına karşılıksız bir şey vermez. Suriye’nin de yakın işbirliği beklentisi vardı. Hatay’da Suriye yanlısı bir örgüt hiç fena olmazdı. Hatay’daki gücümüzün de bire bin katılarak anlatıldığını anlamak zor değildi.” (Engin Erkiner 1982 başlıklı makalesi)
Aradan geçen zaman 26 yıl. Engin adam bu arada TKEP’li olmuş, oradaki tasfiyeye katılmış, örgütümüzden ayrılıp kendisiyle hareket eden tek bir insan kalmamış, çevresinde örgütlü insanların tümü dağılmış ve bu ortamda bunları yazmaktadır. Elinde ise ne bir belge ne bir kanıt ne bir şahit nede akılla uyumlu bir yorum bulunmadan devrimci harekete devrimcilere kara çalmıştır.
İçinde bulunduğu sorumsuzluk (ne bir çevre baskısı ne de içinde yer aldığı bir örgütlülüğün olmaması dolayısıyla) gösterdiği pervasızlık, yaymaya çalıştığı şüphelerle dikkat çekmektedir. Kimseye yararı olmayan bu söylemlerin kaynağının olumlu bir yerde olması mümkün değildir.
Engin her zaman, aynı yöntemle Bektaşi’nin namaz kılması gibi “ben yaptım oldu”, “ister inan ister inanma diyor”. Bu yöntemin tek gayesi şüphe yaratmak temiz devrimci alanları kirletmektir. Bunu ilerleyen satırlarda daha açık görmek mümkün olacaktır.
1982 Ayrılığının dünkü nedenleri
Her siyasal örgütte ayrılıklar çıkabilir. Bu ayrılıklarda herkes birilerini suçlar. Kim haklı kim haksız nereye kadar haklı nereye kadar haksız toz duman içinde kaybolur. Ancak her ayrılığın bir nedeni vardır ve bunu her iki tarafta çok iyi bilir. On yıllar sonra da yüz yıllar sonrada bu gerçek öyle olduğu gibi yazılı belgelere geçtiği gibi kalır. İlerleyen zaman içinde yeni kanıtlar eklense de belge ve şahitler bulunsa da aynı mecraya akar.
Ancak tarihi kendinden itibaren var sananlar onu yeniden okudukça değiştirerek her dönemde ihtiyaç duydukları kılıklara sokabilirler. Böylece anı ya da tarih bir geçmiş vaka olmaktan çıkar, amacı kirlenir ve kirli amaçlara hizmet etmeye başlar. İşte Engin Erkiner de bu gün kime servis yapıyorsa o güçlerin hizmetinde tarihte tartışılmış bitmiş konuları yeniden kin saikleriyle ve kirli amaçlarla yorumlarken kendini böylece ele vermektedir.
1982 de THKP-C(Acilciler) den ayrılırken kaleme aldığı bildirilerde ve kamplarda savaştan kaçmak Avrupa’ya kapağı atmak için çırpınanları kışkırttığında ilettiği, örgütsel işleyiş kuralları dışına taşan mektuplarda ısrarla şunları tekrar edip duruyordu.
“iki hafta kadar önce THKP-C (Acilciler) hareketi içinde örgütsel bir ayrılık ortaya çıktı. Her örgütsel ayrılık gibi bu da önce örgüt içinde gelişip olgunlaştıktan sonra dışarıya yansıdı. O dönemde THKP-C (Acilciler) hareketinden ayrıldığımızı çeşitli devrimci örgütlerin temsilcilerine bildirmiş ve bu konuda detaylı bir yazının hazırlanmakta olduğunu açıklamıştık.
1-Ayrılığımız siyasi temellere sahiptir. Çeşitli konularda farklı anlayışlara sahip olduğumuzu birlikte geçirdiğimiz pratik içinde yeterince ortaya çıkmıştır…
Kısaca özetlersek; THKP-C (Acilciler) hareketinden ayrılmamıza neden olan olumsuzlukların temelini örgütün sınıf tabanına dayanmamasında görüyoruz. Bu olumsuz temel kendini örgütün bir çok konudaki faaliyet ve anlayışında çeşitli biçimler altında yansıtmaktadır.: İçinde yaşanılan objektif ortamı abartmak ve buna uygun faaliyet biçimlerine girmek, örgütsel işleyişteki temel Leninist normları çiğnemek, eylem ittifaklarına ve komünistlerin birliğine yaklaşımdaki ilkesizlik ve faydacılık...
Ayrılığımız bir ayrışmadır ve sınıfsal köklere sahiptir.” ( “Devrimci kamuoyuna duyuru” başlıklı 20 Ağustos 1982 tarihinde dolaştırılan bildiri. Örgüt arşivi, örgüte karşı yayınlanan yazılar bölümü)
Bunu o zamanın modasına uygun olarak dağıtılan “Açık mektup” adlı yazısında da şöyle dile getiriyor “Örgütsel işleyiş konularında ortaya çıkan bu anlayışın sınıfsal kökleri vardır. İçinde bulunduğumuz konum, sınıfsal bakış açısını kaybetmeden ‘Leninistleşmeye’ çalışan küçük-burjuvazinin konumudur… ‘Leninizm’ demekle Leninist olunmuyor. Türkiye gibi bir küçük burjuvalar ülkesinde işçi sınıfı içinde taban bulmak, çalışma yapmış olmak, devrimin bu temel sınıfını tanımış olmak gerekiyor. Bu yapılmadan kişi kitapları bilebilir ama hayatı bilemez” ( Engin Erkiner Açık Mektup, s. 9, 9.8.1982 )
Malum “sınıfsal ayrışma” söylemi altında “Leninist normlar” ve ittifaklara, komünistlerin birliğine faydacı yaklaşımlar bu ayrışmaya temel olarak gösteriliyor.
Bu gün, Engin adamın ve iltica ettiği TKEP’in hangi sınıfsal ayrışmayı nasıl tamamladıklarını sormayacağım, örgütsel olmak bir yana, birey olarak “sınıfın” neresinde kaldıklarını da sormayacağım, hele hele komünistlerin birliğinde TKEP’in örgütümüze karşı oynadığı ve Engin’in kukla olarak kullanılıp ayrıkçılığı körüklediklerini hiç sormayacağım; bir TKEP’liyle elden Paris’ten Şama getirilen 20.9.1982 tarihili mektupta ayrılıkçıların nasıl körüklendiklerini, “Not 2- Daktiloyu oradaki TKEP’lilerden isteyin verecekler. Buradan giden ve mektubu da getiren yoldaşla konuştum” diyen el yazılı belgelerini de hatırlatmayacağım. (20 -9 -1982 tarihli Adil Okay’a gönderilen mektup, Örgüt arşivi ‘örgüt içi sorun belgeleri bölümü’)
Ayrılanlar günün geleneklerine uygun, siyasal ayrılık gerekçesi bulma çabalarında ama bunu hızlı gelişen olaylar nedeniyle yeterince keşfedemediklerini, zamanla ortaya çıktıkça işleyeceklerini dile getirmelerini de anlayışla karşılayacağız.
Bu zorlamaların en komiğini ise geçemeyeceğim. O da günün önemli uluslar arası siyasal olayı olan Polonya’da gelişen Dayanışma Sendikası faaliyetleri ve sonuçlarıyla ilgili Merkez yayın organımız CEPHE’nin 4. sayısında yer alan “Polonya’da Sosyalizm Yenecektir” adıl makalemle ilgili yaklaşımlarını aktaracağım. Archimed’in “Buldum buldum” diye hamamdan çıplak çıkışını andıran bir tarzla Engin bunu şöyle dile dolamıştı: “ A yoldaş ( Mihrac Ural. bn) inisiyatifli davranmak adına örgütsel kuralları çiğnemeye kural haline getirmiştir. Bunun en somut örneği merkez yayın organı Cephe’de kendini gösterir…
Cephe’nin 4. sayısı bu kurallar çiğnenerek çıkmıştır. “Polonya” hakkındaki yazı eksiklikler taşımasının yanı sıra politik büronun bilgisi dışında yayınlanmıştır.
Polonya konusunda politik-büro ortak bir karar almamıştır, hatta bu konuyu etraflıca konuşmamıştır bile…
P-B’nun çoğunluğu da Polonya konusunda örgütün görüşünü Cephe ellerine geldiği zaman öğrenmek durumunda kalmıştır.” (Engin Erkiner, 1- 5 -1982 tarihli MK’ya hitaben gönderilen mektubundan el yazması, orijinal, Örgüt Arşivi, MK’ya gelen mektuplar bölümü)
Olayların en sıcak anında yazılan mektup tartışmaya gerek bırakmayacak kadar açıktır. Burada Politik büronun önemi ve bilgisinin örgütsel yapı için taşıdığı anlam üzerinde de duruluyor.
Tabiî ki konumuz politik büro değil ancak hatırlatmadan geçmemek için, kin saikleriyle yazdığı son yazılarında örgütün bu tür kurumlarına karşı kullandığı çirkin ve hafife alıcı kavramları unutmamak gereklidir.
Buna rağmen Engin ısrarla siyasi ayrılıktan söz ediyor. Ama bunu bulamıyor ve örgütsel işleyiş diyor, sonra Polonya yazısı üzerinde duruyor.
O gün için hiç makul olmayan bu bahaneler, önceden alınmış bir ayrılık kararı ve TKEP’e iltica hareketi için üretilmiş mevzular olsa da, kıymeti kendinden menkul ayrılık gerekçesi olarak ortaya kondu.
Yıllar sonra Engin adam TKEP’li olduktan ve TKEP’i tasfiye cürümüne iştirak ettikten sonra THKP-C (Acilciler) den her ne istiyorsa, yeniden dönüp ayrılığına yeni bir gerekçe üretmeye kalkıştı.
Bu gerekçe değişiminin de bir gerekçesi vardı. Engin bir itirafçıydı. Sırtında bir kambur vardı. Bu kamburu hafifletmenin tek yolu, bizleri Suriye ile ilişkilendirip muhaberat işbirlikçisi olarak töhmet etmekten geçiyordu. Böylesi iddialar da Arap kökenli oluşumuz, Alevi bir aileye mensup olmamız da tam yerine oturabilirdi. Nasıl olsa Suriye de Arap ve yönetimin başı aleviydi ya. 2x2= 4, o kadar basit.
Böylesine aptal denklemler, örgütümüze olduğu kadar tüm sol örgütlere yaşam alanı açarken çektiğimiz çileleri, zorlukları, tehlikeleri, işkence ve uzun süreli zindan yatmalarını göz ardı ederek ortaya koyduğu şüphe üflemeleri, Engin’in poliste yaptığı itirafçılığı hiç örtemiyor. Örgütümüzden kaçarken içine katıldığı TKEP’in genel sekreteri dahil, tüm kadrolarının Suriye sürecinde muhaberatla derin ilişkilerini, diğer tüm sol örgütlerin zorunlu uğrak yeri olan dış ilişkiler bürosundaki ilişkilerini burada söylemek bir o kadar saçmadır. Avrupa’daki iltica bürolarında durum ne ise tüm Türkiye solunun Suriye’de ilişkileri ancak o düzeydedir. Bu konuda dil bilmemiz ve yakın akrabalarımızın olması nedeniyle örgütümüze devlet ilişkisi dışında en az Kürt yoldaşlarımız kadar etkin ilişkiler ve yaşam alanları oluşturmamız ise bir başarı olarak örgüt tarihimizde yer almıştır. Arap olmamız ve dil bilmemiz ve alevi kökenli olmamız bize sadece onur verir. Irkçı, etnik ayrımcı bir itirafçı olarak Engin Erkiner’in bu verileri anlaması, bunların yoldaşlık ve örgütsel hizmete sunulmasını bilmesi, onu çok aşar: O hiçbir zaman bir kollektivitenin insanı olmama sıkıntısını, itirafçılığının sırtına yıktığı ve bu gün Doğu Perinçek yöntemiyle, özel harp dairesi kuklalığının kavrayacağı bir değer değildir.
Çevresini, baba mesleğini bile hala tanımadığımız bu insanın, örgütsüz olmasından kaynaklanan pervasız şüphe üflemelerinin kimse nezdinde bir kıymeti itibarı olmayacaktır.
Bu noktadan çıkıp yıllar önce siyasi bir ayrılık yaptık demesine karşın bu gün o ayrılığı nasıl değerlendirdiğini, belgelerle görelim.
1982 ayrılığının bu günkü nedenleri
Engin iki yüzlü bir aymazdır.
Uzun süre ikili yazışmaların mahremiyetine sığınarak şüphe fısıldaşmaları yapıp durdu.
Bizler açık adımız ve imzamızla belgeler ve kanıtlarla sorunları işlerken o kulaktan kulağa fısıldaşmalarla, bulanıklık yaratmayı seçti.
Ancak “ikili yazışmaların iki yüzlülüğü” yazısını yazıp bu aptalı açık olmaya zorladığımızda ve itirafçılığını, polis ifadesindeki çirkinliğini ortaya koyduğumuzda artık yapacak bir şeyi kalmamıştı. Suçlayacaktı, çamur atacaktı, ispiyon edecekti gerçek adlarımızı, kod adlarımızı, yerlerimizi, hukuki adlarımızı bile bir yerlere servis edecekti. Nitekim şimdi de bunu yapıyor.
Bu ihbarcılık için işi gücü bu olan bir site kurmuştur. Doğu Perinçek’lerin devrimcileri ispiyonlamak üzere “Aydınlık” dergisini kullandığı gibi, bu siteyi kullanmaya başladı. Özel harp dairesine katkı olarak bu suçlamalara tramplen oluşturan Engin adam, bu gün 1982 ayrılığını bakın nasıl değerlendiriyor:
“1982’de nasıl ve neden ayrıldığımı da anlattım.
Ne oldu da şimdi anlatıyorsun? Hiç bir şey olmadı. 1982 ayrılığını merak ediyordu. Ben de anlattim.
Niye daha once anlatmadım? Kimse istemedi de onun için.
Ne Mihrac ne de 1982 sonrasındaki örgüt benim için anlatılmaya değer unsurlar değillerdi. 1982 yazısında anlatmıştım. Mihrac yıllarca TKEP’e ağır biçimde saldırdı, cevap verilmesini ben engelledim. Mihrac ve çevresiyle uğraşmayı değer bulsaydım, TKEP’in cevabını da ben yazardım. Hiç gerek yok. Karsındakinin politik olumunu geciktirirsin. Yazmadım, başkalarını da yazmamaları için ikna ettim.” (ikili yazışmalarından biri, mail gönderimi)
Bu satırlara ne diyelim. Aklı başında olan birinin satırları olabilir mi? Hani siyasi bir ayrılık vardı. Hani siyasi ayrılığa cevap verilecekti, hani sınıf temelinde bir ayrılıktı Leninist normlar ve komünistlerin birliğine aykırılıkla ilgili bir ayrılıktı. Bu söylemler ayrılık sıcağı sıcağına yazılmıştı. Şimdi ne oldu? 26 yıl sonra, uzak yakın bir ilgisi olmadığı Acilciler örgütüne saldırmak için nereden ve neden işaret geldi.
Bu işaret ortak ülkemizin özgürlük ve demokrasi mücadelesine Hatay davasını katma eğilimlerinin milliyetçiliğe set çekecek, mezhepçiliğe set çekecek katılımı için çalışmaların yükselmesi neden olmuştur. MİT ve Özel harp dairesi bunu çok iyi biliyor. Mihrac Ural ve yoldaşları Türk aydınlarının da desteğiyle bu davayı ortak ülkemizin siyasal arenasına taşıyacaktır: bunu nasıl kirletirler, bunu nasıl suçlarlar, bunu hangi kin saiklerini kukla olarak kullanıp önünü keserler? Bu soruya verilen cevap Engin’in yaptıklarıyla belirgin olmuştur; Abartılı yalanlar, gazete küpürü gibi kıymeti MİT’e üretilmiş komik belgeler ve bunların geçmişte, ol tesadüf ardamızda yer almış bir itirafçının diliyle piyasaya sürülüşü. Ergenekon’un yeni evlatları işte tam burada yeniden üretiliyorlar. Hatay davası gerçek bir davadır ve bu dava Hatay halkının kimlik davasıdır. Bölücülüğe karşıdır, dış güçlere karşıdır, bir toprak değil bir kimlik davasıdır. Anayasal haklardan, uluslar arası anlaşmalardan ve Türkiye Cumhuriyetini var eden Lozan anlaşmasında açık ifadelerle yer alan (39. madde 4. fıkra) hakların anayasal ve kurumsal güvencelerle işletilmesi davasıdır.
Engin gibi özel harp dairesi kuklaları bu hakkı inkar edebilir, bu hakka saldırabilir ve bu hakkı kirletmek için her türden Arap düşmanlığını, komşu ülke düşmanlığını, mezhep düşmanlığını yapabilir ama yer yüzünün hiçbir istihbaratı Engin gibi kuklaları istediği kadar desteklese de gerçekleri yok edemez. Biz ve bizden sonraki kuşakta bu hak için tükense de er ya da geç bu hak halkın iradesinin elinde olacaktır. O zaman ne Engin gibi kuklalar ne de bu gerici devlet var olacaktır.
Bu noktada okurun dikkatlerini Kürt Özgürlük hareketinin yükseliş dönemlerinde MİT ve Özel harp dairesinin yaydığı şüpheleri, yalanları, çamur atmaları ve bu güne kadar süren aynı yöntemlere çekeceğim. Engin Erkiner, itirafçılığının sırtında yarattığı kamburu hafifletmek için yeni sitesiyle birlikte Arap düşmanlığı ve alevi düşmanlığı yaparak derin devletin bir kuklası olma göreviyle iştigal etmektedir.
Bu yüzden üzerinden 26 yıl geçen bir örgütsel ayrılığa yeni yorumları, yeni gerekçeleri; belgesiz, kanıtsız ve tamamen yalana dayalı olarak ortaya sürmektedir.
Tartışmaktan kaçan, siyasal olmayan üsluplara sığınan, ikili yazışmaların gizli kalacağı güvencesiyle sorumsuzca çamur atıp yazanların çirkin yüzü budur. Bu türleri muhatap almak bile zaman kaybıdır.
Bu satırların yazarı, yazılarda yer alan belgelerin okuyucuya ulaşmasını önemsiyor. Geçmiş bir tarihin okuyucu tarafından yorumunun yapılması için bu yazıların içinde yer alan belgeler, dolayısıyla hiçte olumlu bir örnek olmayan didişmelerde yer alıyor.
Ancak tartışmaların boyutu öyle bir yere uzandı ki, ihbarlar ve provakatif sataşmalarla, ağızdan söz alma yöntemlerinin de işin içine karıştığını görüyoruz. Bizlerden tepkili olmak ve bunun ardından eylemlerimizi sıralamak gibi çirkin amaçlar için sataşma cümleler kuruluyor. Bu işleri bilen biri olarak Engin Erkiner, bizim için artık farklı bir fenomen haline gelmiştir.
Bu yaklaşımı abartılı bulanları Engin Erkiner’in satır aralarında MİT’e servis yaptığı, kişilere ait özel bilgileri, örgütlere ait özel bilgileri nasıl aktardığına dikkat çekeceğiz. Bu süreç önce bizimle başladı, ama burada kalmayacak. İtirafçı Engin bu işi, içinde yer aldığı, bildiği her şeyi ve herkesi ispiyonlamaya kadar uzatacaktır. Doğu Perinçek’te böyle başladı. O da itirafçıydı, poliste çözülmüştü, ifadesi utanç vericiydi, işe buradan başlıyorlar tüm kuklalar. Zaman hepimiz için tüm kanıtları gösterecektir, ona güvenmek gerek
Ayrıldığı örgütü ve insanları
dün nasıl görüyordu?
bu gün nasıl görüyor?
Engin yaptığı hiçbir şeye inanmayan bir insandır. Her zaman yaptığının da bir abartı, yalan, yanlış ve çöküş olduğunu kendi deneyleriyle bilir. Her insanın kendi zaafını bildiği gibi.
Adam Örgütümüzden kopunca ardı arkasına birkaç örgüt, dernek, sivil kuruluşta üye olmuş. “O günden bu yana 26 yıl geçti. Bu 26 yıl boyunca TKEP’in yanı sıra BSP, ÖDP, Sol Parti gibi partilerde ve değişik büyük dernek ve kuruluşlarda bulundum. Hepsinde de önemli görev ve sorumluluk taşıyan insanlar arasına seçildim.” (Engin Erkiner “26 Yıllık Şantaj” yazısı) diyor. Ama devam etmiyor, istisnasız üye olduğu bu yapıların tasfiye olduğunu dile getirmiyor.
Kimse heveslenmesin bir art niyetle söylemedim. Ama merak ediyorum, bu gün içinde olduğu ve kesinlikle, bordrolu olmasa da bir yerlere mesaj olarak bazı şeyleri servis yaptığına inandığım bu zatın, girdiği her yapıda bir melanetin, bir yıkımın, bir çatışmanın olduğuna tanıklık yapıyoruz. Bir devrimci olarak bu beni ilgilendirir. Ama bilmiyoruz, bildiğimiz bizde olanlar. Belgeleriyle ortaya koyduğumuz el yazısı mektuplarla ortaya çıkarttığımız kışkırtmalar, ikili yazışma ikiyüzlülükleri. Bunlar mutlak belgelerdir. Aynı yöntemle girdiği her örgütte kışkırtma, ve tasfiye organizasyonu içinde rol almadığını iddia etmek mümkün mü bunu o kurumların içinde olanlar bilirler.
Ben sadece bizde olandan yola çıkarak bu adamın “bir şeylerin” içinde işlev gördüğü kanaati taşımaya başladığımı açık aleni ve imzamla ortaya koyduğumu söylüyorum.
Bunu anlamak için, öncelikle 1982 de ayrılığın en şiddetli anında, en keskin sözlerin söylendiği bir kesitte, örgütümüze, ve bizlere nasıl yaklaştığını anlatan şu satırlara bir göz atın; “ Birlikte uzun bir yol yürüdük. Birçok şeyi birlikte yaşadık. İyi ve kötü günleri birlikte geçirdik. Ancak siyasi mücadelenin bir ciddiyeti ve ilkeleri vardır. Çelişkiler belirli bir boyuta ulaşınca yol ayrımına gelinir. Bu benim için kolay bir şey değil. On yıllardır bu hareketin içindeyim… her kademesinde, ideolojik, politik, örgütsel, askeri her çeşit mücadelesi içinde yer aldım. Başka arkadaşların yaptıklarını da küçümseyecek değilim… komünist selamlarımla” (Engin Erkiner “Açık Mektup” 9.8.1982)
Bu sözler üzerinden 26 yıl geçti. Herkes yoluna gitti. Her şey zamanın ve ilgililerin hükmüne bırakıldı. Ülkemizin geniş alanlarında ve örgütsüz halk kitlelerine gidişte herkese geçit vardır. Ortalıkta paylaşılmayan bir örgütlenme de yoktur. Her kes kendi köşesinden amaçları için çalışma olanağına sahip. THKP-C (Acilciler) örgütü, dünüyle bu günüyle birlikte ya da ayrı olanlarıyla örgütsel olarak benimle yollarına devam edenleriyle ayrılanları bir bütün olarak bu örgütün emektarları, çilesi ve umudu idiler. Her ne ise o tarihin birer emektarlarıydılar. Kimse kimseyle bir didişme içinde de değildi.
Olaylar örgütümüz tarihini, liderlerini, kadro ve militanlarını, Filistin’deki dayanışmalarını, şehitlerini kirletmeye özel bir çabayla bunu işlemeye başlayınca ortaya çıkan refleksler ve ardından gelen belgeli kanıtlı açıklamalarla bu süreç tırmanmıştır.
Etekte taşlar taşınıyormuş. 26 yıl hiçbir bağlantının olmadığı bir sürecin ardından, örgütümüze karşı bu saldırılar ortaya çıkınca, bizler sadece geçmişimize sahip çıktık. Şahsi geçmişini kirli görenlerle de bir işimiz yoktu. Ama kendi adına değil de başkasını kirletme adına, örgütlü geçmiş yapımızı kirletme adına vehim taşları etekten çıkınca bizler sadece belgeler ve kanıtlara başvurduk. Bunları okuyucuya sunduk.
Ne MİT yalanlarının, özgül süreçlerde ürettiği özel provakatif gazete haber küpürlerinden ne de tanımadığımız birilerinin kulağımıza yaptığı fısıldaşmalardan yola çıktık: Her ne söylediysek belgesini, el yazısı olarak ortaya koyduk.
Engin Erkiner ise hep ayakları havada yalanları getirip bir iddia olarak ortaya koydu. Şüphe yaymak için çalıştı, derin devletin işi olarak bunları yaptı. Ama tek bir belge ortaya koymadı. 26 yıl önce, ayrılığımızın en keskin ortamında bizleri anarken kullandığı dil ile bu gün kullandığı dil arasındaki fark, bu adamın nasıl bir işlev peşinde olduğuna ilişkin kaygılarımıza önemli bir kanıt olarak belirliyor.
26 yıl sonra aynı insanları ve örgütü bakın nasıl değerlendiriyor:
“… çok sayıda insan bu örgütten ayrılıp benimle görüşmek istediler. Bir broşür hazırlamışlardı. Siz bilirsiniz ama bunu yayınlamasanız iyi olur, demiştim. Nedenini de açıkça söylemiştim: Mafyanın teorik eleştirisi olmaz. Gizli polisle devrimci teori tartışılmaz. Bizim bu tür insanlarla ideolojik, politik ayrılığımız olamaz. Bu tür ayrılıklar sol ile devrimcilerle, komünistlerle olabilir. Suç işleme elemanlarıyla olamaz.” ( ikili yazışmalardan, mail gönderimi)
Aynı kişiden, iki ayrı geçmiş yorumuyla karşı karşıyayız.
26 yıl önce olayların sıcaklığında dile gelmeyenler, bu gün kin uğruna ne hallere geliyor. Siyasette kin gözleri kör ediyor, kulakları ise sağır. Bu cümleler kime hizmet eder herkes elini başına koyup bir düşünsün.
Bizler ilke açısından olduğumuz yerde, mevzi ve safta durmaya devam ediyoruz. Mücadelede, gücümüz ölçeğiyle, kimseyle rekabete düşmeden yerimizi almaktayız. İnatla da bu süreci yükseltme çabasında, yazınsal ve eylemsel tutumlarımızla yola devam ediyoruz. Elimizdeki her olanakla düşmana karşı direneceğimizi ilan edip bunu yaşamımızın her alanında yansıtmaya çalışıyoruz. Bu duruşumuza karşı yönelen, Engin Erkiner’in karalamalarını, ihbarlarını neye bağlamak gerekir. Bunu okuyucuya bırakıyorum.
Kimsenin işine yaramayacak bu didişme artık farklı bir işleve sahip oldu gibi. Bu didişmede birileri bir yerlere servis yapmaktadır. Sırtlarındaki itiraf kamburu nüksedenler, 31 yıllık acıya yeni acı ekleme çabasındalar. Genetik bir olay gibidir, önce itirafla başlanır, bir kez çözülme olunca da kişi çevresiz ise, örgütlü ve denetim altında değilse bunun arkası kendiliğinden gelir. Doğu Perinçek’i hatırlayın Ergenekon’da ortaya çıkan özel harp dairesinin iştigal ettiği kirli işleri bir daha gözden geçirin, Engin’i anlamak zor olmayacaktır.
Ben sadece dikkat edin diyorum.
7 Oca 2010
15.dosya: Engin Erkiner İtirafçılıktan, Özel-Harp Dairesine
zaman: 1/07/2010 07:20:00 ÖÖ