7 Oca 2010

14.dosya :Mihrac Uralİtirafçı Engin Erkiner’in Son İhbarları

mircihan@gmail.com
1 Eylül 2008



İtirafçı Engin Erkiner için uzan yazma devri bitti. Polis ifadesi ve ela aldığı tüm konularda belgelerimizi ve kanıtlarımızı ortaya koyduk. Belgesiz tek bir cümle kurmadık. Bu aptal adam bizim için artık bir mevtadır.


Şimdi günü birlik yaptıkları yeni ihbarlarla bizden çok yaralamakta olduğu insanlara ve okurlarının aptal yerine konmasına kısacık cevaplarla yetineceğiz. Bir süre sonrada artık bu konuyu arşivlerin tozlu raflarına kaldırıp bitirmiş olacağız.



17 değil 77



Çok komik değil mi. Haklısınız, dijital çağda yaşıyoruz ya artık rakamların savaşını vereceğiz. Thales’in kemiklerini sızlatmadan Ebced Havves’çilerin işlerine müdahale etmeden ve hepsinin affına sığınarak, 17 değil 77 diyorum. Bu denklemi her Acilci hızlı bir şekilde çözer. Acilciler 17 rakamını hiç bilmez zira öyle bir rakam hiç olmadı ve anlamsız da. Ama 77 rakamı her Acilci’nin hayatında bir yere sahiptir. O da 1977 Ağustosta polisin örgütümüzü çökertmesidir. Polis mi dedim yanlış oldu. Polisler görevlerini yaptı ama biri itirafçı polis amcalarına öyle kıyaklar geçti ki, bir örgütü bilinen, bilinmeyen kişi ve eylemleri adres ve şahıslarıyla artı rüyalarla birlikte teslim etti. Kim olduğunu söylemeyeceğim, bari bilmeyenler tarihimizdeki bu kirli sayfayı öğrenmesinler isterim.



Her sabah bir yeni ihbarla uyanıyoruz dedim. Doğu Perinçek’in sadık öğrencisi İtirafçı Engin Erkiner, Özgeçmişimde yaralandığımı, “kafamda 17 dikiş olduğunu” söylemişim. Nerede bunları yazmışım belli değil. O okurunu aptal sayıyor ya böyle okura ne yazsa yutar sanıyor ya. Yazıyor işte kimsede ona nerden getirdin bir alıntı bile yok demiyor ya, ilgisizlikten mi aptallıktan mı her ne ise.



Adam çamur atacak işi bu, adam şüphe üfleyecek servis yapacak işi bu. Bir yerlere birimizi gammazlayacak ya yazıyor, Nazi yöntemi büyük yalan söyle kimse inanmasa bile kafalar karışır. Bakın Bu adam itirafçıdır dedik, adam tınmadı. Hatta celallendi bile. İtirafları yayınlanmadan önce onları savundu, hala yerine getirmesini beklediğimiz “önsöz yazarım “ dedi. Belgeleri ortaya koyduk. Tıkandı çözüm yolu aradı bulamadı. “ tüm söylediklerini kabul ediyorum” deyip kestirmeden kurtuluşu denedi. Ama o kambur öyle bir kambur ki bir kez adamın sırtına binince gitmez onu mezar bile temizlemez. Bu kambur başka kambura benzemez.



Tutu bizi illa Suriye muhabaratıyla ilişkilendirecek. Arap orijinliyiz ya. Adamda milliyetçi, çirkin bir Arap düşmanı üstelik, Alevi kökenli olanlarımız da var ve Suriye yönetiminde Aleviler var ya işte en büyük kanıt. 2x2=4 gibi kanıt. Daha ne arasın ki. Bir da imdadına Sabah gazetesinin bir haber kupürü yetişmez mi. MİT kaynaklı bir provokasyon haber. Tam da Türkiye Suriye ilişkilerinin kırılma noktasındaki bir kesitte. Öcalan davası nedeniyle Türkiye, Suriye’ye savaş açmak üzere, Demirel bir yandan, Yılmaz bir yandan, Kara Kuvvetleri Komutanı ve medya diğer yandan inanılmaz karalamalar suçlamalar, tehditler yöneltiyordu. Bir öğrenci yoldaşımızın deniz kenarındaki fotoğraf çekiminden yola çıkarak yaratılan suçlamaları gündeme geldi. İtirafçı Engin bunu pisliğinden çıkartıp ortaya serdi.



Ama aptal adam dikkatsizdi. Bu davanın ne iddianamesini ne mahkemesini bilmiyordu. Örgüt arşivi bu belgeleri muhafaza ediyordu. İddianame de mahkeme kararı da elimizdeydi. Örgütümüz bu konuları ciddiyetle takip etmişti. Halkına karşı sorumlu olan her örgüt gibi bunu da yakından izlemişti. Ama aptal adamın böyle bir geleneği ve çevresi yoktu bunu bilmemesi de normaldi.



Medya bu olayı MİT kaynaklarından alıp pompalamıştı. O günün, Türkiye Suriye sürtüşmeleri içinde kullanmıştı. Oysa aynı sırada savcının yazdığı üstelik polis ifadelerine dayanarak, yani işkencelere dayanarak yazdığı İddianamede ne medyanın ne de MİT kaynaklarının istediği bir olay yoktu. 11 Acilci yakalanmıştı bunlar devrimciydi ve mücadele eden insanlardı. İttihamların da sınırı buydu. Malum TCK 168-2 maddeden yargılanmaları istendi. Bu madde Türkiye devrimcilerinin tümünün bile istisnasız yargılandığı maddelerdi. Mahkeme ise savcının iddiasını da yersiz görüp 10 yoldaşı beraat ettirmiş, bir yoldaşı ise 169. maddeden yani örgüt üyeliğinden değil, örgüte yardımcı olmaktan dolayı suçlamıştır. Olayda böylece kapanıp gitmiştir. Ama İtirafçı sırtındaki itirafçılık kamburunun sıkıntısıyla bu kof gazete haberini, şüphe uyandırmak için kin Saikleriyle pişirip tekrar piyasaya salmayı deniyor. Ancak tutmadı. Belgeler konuştu ve itirafçının suratına bir tokat gibi çarptı. Ama adamın suratı kösele, okuruna da saygısı yok



Acilcilerin memleket sevgilerini kimse tartışamaz. Bunun kaynaklarını da siyasal öğretilerinde bolca bulmak mümkündür. Ortak ülkemiz birimizin değil hepimizindir demek bile bunu anlatmak için yeterlidir. Ama hiçbir muhbir bunu diyemez, hiçbir itirafçının böylesi bir duygusu yoktur, olamaz. Bunun için rasgele yalanlarla herkesi karalayarak devrimcilere ait temiz alan bırakmama siyasetiyle iştigal eder. Özel harp dairesinin vermek istediği mesaj da budur; “devrimciler temiz değildir, dikkat ediniz” diye. Ama gerçekler sıvanmıyor.



77’nin kefaretini hala ödeyen bizler, gurbette ülkemize dönüş için ağıt yakanlar olduk. Vasiyetimizde “cesedimizi yakın, küllerimizi Asi nehrine salın, memlekete götürsün” diyenler olduk. Bunun için hayatımızın tüm dönemlerini ve etkinliklerini ülkemizin özgürlük ve demokrasi mücadelesine hasrettik.




Buradan söyleriz ki, kafamızda 17 dikiş değil 77 dikiş var. O da 1977 Ağustosunda örgütümüzün yediği darbenin kafamızda ve beynimizde oluşturduğu dikişlerdir. 17 değil 77’dir.



Bütün sorunumuz 77 ile başladı. Engin Erkiner poliste çözülerek, örgütü olduğu gibi, istinasız bildiği bilmediği tahmin ettiği, tanıdığı adını bir biçimde duyduğu, evinde misafir kaldığı, akrabası olanı olmayanı ama her şeyi ve her yeri ve herkesi ayrıntılı anlatımla, “kronolojik” olarak polise teslim etti. Bunu açıkça “polise yardım ettim” diyerek yaptı. 17 dikiş değil, 77 dikiştir bunun adı. Hala onun etkisiyle örgütümüzün lider ve kadrolarının acı çektiğini biliyoruz. 31 yıldır 77 dikişinin kefaretini onun adına çekiyoruz. Bu örgüte emek verenlerin tümü bunu çilesini çekiyor. Utanmadan da hala itiraflarını gevelemelerle savunuyor gibi yapıyor ama oda farkında, açık oldu, geri dönüşü olmayan bir açığa düştü onun için azgın ve zıvanadan çıkmış bir gammaz oldu.



Aptal, çaresiz itirafçı olduğunu kabul etti. Ama bunu kin Saikleriyle ihbarcılığına taşıdı. Bu konuda da yanılıyordu. “Acilciler özel hamurdan yoğrulmuştur” bunu bilmiyordu. Ne ihbarlar, ne darbeler ne saldıralar ne de gammazlamalar, yükseliş yolumuzu kesmeleri mümkün değildir. Zaman ise aramızda ki tek hakemdir, bu böyle biline.



Son İhbarlar



Engin itirafçı olduğu kadar muhbirdir de. Bunun onlarca örneği bu tartışmalarda açığa çıktı.



Son olarak, hayatta tanımadığımız, bilmediğimiz, görmediğimiz, kim olduğunu ilk kez itirafçı Engin’den duyduğumuz, “Beşşar Esad tercümanı Mehmet” diye ortaya sürdüğü biri üzerinde kurgulanan hayali senaryolarla gündeme geldi.



Mehmet her kim ve her ne ise, bizimle buluşmuş imiş ve onun bu düzeyde önemli bir göreve gelişine karşı tepkili olmuş imişiz.



Her Arap kökenlinin muhabartala ilişkili olma ihtimali önyargısıyla ördüğü bu buluşma ve çekişme, yoktan var edilen bir senaryodur. Tam da özel harp dairesi işi gibi. Mehmet diye birini bizler hiç tanımıyoruz, bilmediğimiz gibi bizlerle uzak yakın bir ilişkisi de bulunamazdı. Aptal adamın ihbarları yalandır, ancak böyle biri gerçekten varsa bu kişinin başı bundan sonra beladadır demek yanlış olmayacaktır.



Yazılanları tekrar okuyun. MİT, Mehmet denilen adam hikayesinden yola çıkarak bu adama ne yapacak ne zorluklara maruz bırakacak, Suriye bunu bu yanıyla ele alırsa ne olacak; dikkat buyurun tam bu noktada Suriye Muhabaratına ispiyonlamayı kim yapıyormuş bir bakın bakalım.



Kin siyasette gözleri kör eder deyip duruyoruz ya işte olan budur. Bu şahıs gerçekse, yazık değil mi? belki adam öğretim üyesidir diye bir tercüme işinde görev almıştır, belki uzmanlık alanında bu konularda çalışmaları vardır. Bu adamı Acilciler örgütüyle ilişkilendirip başını yakmanın ne anlamı var.



Ama adam Arap düşmanı ya, adam her Arap’ı muhabarat sayıyor ya, her Arap potansiyel teröristtir diyen Amerikalılar gibi, her Hatay’lı Arap’ı Suriye muhabaratı, işbirlikçisi diyen damgalamaya çalışmaktadır ( bununla ilgili olarak Milli Güvenlik kurulunun -MGK- özel kararları olduğu bilinmektedir). Aptallık dedik ama bu bir başka şeydir, arife marufu anlatmaya gerek yok…



Son ihbarda, aptalımızın bir de gafı olmuş. Bilinçli mi değil mi bunu okurlara bırakıyoruz. Zira onun böylesine melanet dolu işleri vardır, sabıkalıdır da. O da şu, Cemil Esad jokerini bir kez daha bize karşı kullanmaya çalışmış. Okur, kurulu cümlelerden bu adamın yaşamakta olduğunun sanır. Öyle ki, bizlerle düşmanlığını olup olmadığı bir yana hamimiz ve raimiz olduğunu, bu işlerle ilgili olduğunu sanır. İtirafçı konuyu öyle işlemiş. Oysa Cemil Esad öleli yıllar oldu.



Doğu Perinçek yöntemi tas tamam budur. Ölüyü diri gibi cümleler içinde işleyip, çamurları atmak, şüpheleri üflemek. Ölünün arkasından konuşmayacağız. Bu adamla örgütümüz silahlı çatışmalara girdi sık sık. Engin ve şürekası bu adamı bize karşı ölümcül oyunlar içinde kullanmaya çalıştılar. Ama bu adam ve itirafçı öbek olarak örgütümüzün karşısında sonuç alamadılar. İşte bu satırlarda dik duran ve ortak ülkesini, demokrasiyi savunan kim ise, bu süreçte onun lehine kapanmıştır. Bunun için “muhabaratın fraksiyonları arasındaki kaymalar” gibi ilginç kavramları bilecek kadar muhabarat bilenlerin kin saikleriyle yaptıkları suçlamaların kıymeti harbiyesi olmayacaktır.



Şimdilik bu kadar. Yeni ihbarların arkadan geleceği açık.



Bu ihbarların amaçları beli, bir yükselişin önü kesilmek istenmektedir. Yükselişte olan nedir diye bir soru aklınıza takılıyorsa hemen söyleyelim.



Bilenleriniz azdır, basına da yansımaz, çünkü taşradır. Hatay davası, Arap halkının kimlik hakları hızla tırmanmaktadır olgunlaşmakta ve büyümektedir. Türkiyede Kürtlerden sonra sayıları 4 milyona yaklaşan Arap etnik kökenli halk tarihi topraklarında (Torosların güney yamaçlarında ve şehirlerinde) yaşamaktadır. Bu halkın en az Türk halkı kadar Kürt halkı ve diğer Anadolu halkları kadar kimlik ve kültürel hakları olduğu gerçeği vardır. Bu hakların üzerine dökülen ölü toprakları yavaş yavaş silkelenmektedir.



Türkiye Suriye ilişkileri geliştikçe de iki halk birbirini tanımaya ve yeniden keşfetmeye yönelmektedir. Öyle ki, o kadar çok insan akın akın iki ülke arasında gidip gelmeye başladı. Sanat ve kültür etkinlikleri öylesine bir hal aldı ki, içinde ticari amaçlar olsa da müthiş bir kendine gelme süreci yaşanmaya başlandı. Akrabalarını arayıp bulan, ana dili Arapçayı yeniden keşfedip araştıran, aydın, sanatçı çevreler ve halktan insanlar bu süreçte hızla yol almaktadır.



Türkiye’de ki Araplar Suriye’de akrabalarını bulmak kadar, ana dillerini kültürlerini de yeniden içselleştirmeye başladılar. Bu da Türkiye’deki Arap halkının kimlik haklarına ilişkin kanaatlerini yeniden ela almaya doğru sürüklemektedir. Bu bir yükseliştir. Bizler de, bu güç ve etkinlikleri ortak ülkemizin özgürlük ve demokrasi hareketine katmak istedikçe, karşı saldıralar da tırmanmaktadır. Özel harp dairesi yöntemleri bu süreçte itirafçı Engin’in işleriyle kesişen işleri gündeme gelmektedir. Elimize henüz Enginin bordrosu geçmedi. Ama takip ediyoruz. Şimdilik, karanlık çevrelerle işlerinin nasıl kesiştiğini göstererek bu sürecin arkasının nasıl geleceğine işaret etmekle yetiniyoruz.



Engin itirafçılıktan ihbarcılığa süratle geçti. Ara aşamaları atladı. Hızlı yaşadı, kişilere olduğu kadar halkların tüzel kişiliklerine de saldırdı karalama yaptı Şimdi de ihbarlarıyla 77 kefaretine yenilerini ekleyip duruyor.