7 Oca 2010

13.dosya: Engin Erkiner’in Timsah Gözyaşları İhbarlarla Devam Ediyor (Müntecep Kesici Olayı)

Mihrac Ural mircihan@gmail.com

27 Ağustos 2008

Önsöz:

Her sabah yeni bir ihbarla uyanıyoruz. İhbarlar artık çok ayrıntılı ve derin devlete mesaj şeklini aldı.


Doğu Perinçek medresesi yeni nesilleri kendini yavaş yavaş ortaya koymaya başladı. Okurlarım bu işlerin buraya geleceğini söylediğimi hatırlayacaklar. Kişi bir kez dik durması gereken bir yerde teslim olup çözülerek, itirafçı oldu mu arkası gelir. Hele ki çevresi devrimci değilse, yakın akrabaları, dostları, oturduğu mekanın siyasal eğilimleri bir oto kontrol yapamıyorsa, uyaranı yoksa ve eğer ki örgütsüz ise artık zıvanadan çıkar. Kin ve intikam duyguları gözünü kör eder. Yaptıklarının kimlerle ve nelerle kesiştiğini önemsemez.



Engin Erkiner’in geçmişteki ayrılıkları ve olayları kendi açısından açıklama derdinde değildir. Okurunu aşağılayan bir kişi olarak böyle bir sorumluluk duygusu da yoktur. Konuları, karşıtlarına yani Acilcilere, bizlere örgütsel ve şahsi bazda verebileceği maksimum zararın oluşumu için işlemektedir. Okura bilgi verme derdi olmayan birinin, “savaşta her araç mubahtır” diyerek kör gözle ihbarcılığa ulaşması zor değildir. Engin Erkiner, artık ihbar yazıları yazmaya başlamıştır, ne Müntecep ne de bir başkasının bu siyakta konu mankeni olmaktan öte anlamı vardır.



Müntecep kesici, Mihrac Ural’ın dayısı oğludur. Çocuklukları birlikte geçmiştir, onu elleriyle eğitmiş acilcilerin bir militanı düzeyine yükseltmiştir. Antakya’da yürüttüğümüz etkin çalışmanın, her alan ve çevredeki sonuçlarından biri de Mütecep yoldaştır. Ayrıntılarını aşağıda okuyacağınız ortamda bir kaza kurşunuyla da vefat etmiştir. Acısını hala taşıyorum; Müntecep benim çevremdir, benim akrabamdır ve çevre kontrollerimin etkisini, timsah gözyaşları dökenlerden çok daha fazla taşırım. Buna rağmen konuyu çevrem çok iyi bilmektedir. Bundan ne Engin ne de başkası nemalanamayacaktır.



O zaman Engin Erkiner bu timsah gözyaşlarını neden döküyor: Yeni ihbarlar yapmak içindir. Bakınız bu yazısında kimlik olayını diline nasıl dolamıştır; 12 Eylül karanlık dönemlerinde tek bir mülteci devrimci, güvenliğini, hareket olanağını genişletmeyi sağlamak için yasal, gayri-yasal baş vurmadığı bir çare kalmış mıdır. Avrupa’da mültecilerin vatandaşlık hakkını kazanmak için çektikleri çileleri bilemeyen yoktur. Batılı olanda bu hakkı kullanmak iyi de kendi coğrafyamızda bu hakkı kullanmayı şüpheli görmek hangi adalet duygusuyla ölçülür. Ancak amaç bu değil, amaç etnik ayrımcılık ve Arap düşmanlığıyla iç içe yürüyen bir ispiyonculuk olunca, bütün bu ölçümler alt üst olur. Kinin gözü kördür dediğimizde işte bunlar karşımıza çıkar.



Engin bunları bilinçlice yapmaktadır. Dikkatli okuyucu polis ifadesindeki ayrıntılar gibi burada da bir yerlere mesaj olarak, servis yapmaktadır. Bunun için Mihrac Ural’ı hedef almakla yetinmemekte başkalarının da adlarını araya sokuşturmaktadır. İhbarda uzmanlık iş yapmaktır. Doğu Perinçek talebesinin işi bu olmuştur.



Acilciler örgütünü yakalandığı an polise teslim ederek itirafçı olan birinin geleceği nokta buydu. Özel harp dairesi işi dediğimizde abartı sanıldı. Buyurun okuyun bu makalelerden MİT dışında kim yarar sağlar söyleyin.



Son ihbar yazılarıyla da Engin artık açık ve aleni olarak kendini ezel harp dairesinin eline teslim etmiştir. Olayları aktarışında artık bir tarafı eleştirme derdinden çok onu her yanıyla nasıl ele veririm çabasına girmiştir. En ince ayrıntıları aktararak ispiyonlama çabasındadır. Hasmına zararı kendisi değil, derin devletin vermesine kapı aralamaktadır. Bunun için yalan ve abartmalarla anlatıyor; kimlikleri ve ayrıntıları, hukuki durumları, ilgisiz isimleri, adresleri yalan ve abartmalarla aktarıp duruluyor.



Enginin ihbarlar dizisi burada bitmez. Devam edecektir. İşi bu.



Ancak bu ihbarlar birer vehim taşlarıdır, bumerang gibidir atan kişiye döner. Kişilerin Arapça konuşuyor almalarına, Arap olmalarına bu üçlüde kinle bakmanın saikleri ise milliyetçiliktir. Ve bir kez milliyetçi damar arsızlaşınca önüne geçilmiyor. Buradan hedef okur kitleme sesleniyorum, özel harp dairesi kuklası olan Engin Erkiner, ortak ülkemizin özgürlük ve demokrasi mücadelesine Arap kökenli devrimciler olarak yapmak istediğimiz katkıyı ve kazandırmak istediğimiz dinamiğe karşı derin devlet hesabına saldırmaktadır. Her kes bunu bir biçimde not etsin. Dün ve bu gün hala Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük’ün, Kürtlere karşı yürüttükleri özel harp yöntemlerini Engin adam, Türkiyeli diğer etnik kökenli devrimcilere karşı yürütmektedir. Milliyetçiliğin iticiliği de bölücülüğü de tas tamam budur.



Bu satırların yazarı bu kesitte bu kuklalar tarafından taşlanıyorsa, bilinmeli ki meyve veren bir ağaçtır, doğru yoldadır, yükseliştedir. Bunu anlamak için zamanı hakem görmek yeterlidir.



Aşağıda okuyacağınız yazı TKEP’li Engin Erkiner, THKP-C(Acilcilerden) ne istiyor yazısından bir bölümdür olduğu gibi bu önsözle okura aktarılmıştır. Ardından timsah gözyaşları dökülen Müntecep kesici olayı ayrıntılarıyla anlatılmaktadır.



Müntecep Kesici olayı



Binlerce sorun ve karmaşa içinde geçen zorlu bir süreçte, örgütün birbirini hiç tanımamış ayrı kültür ve alanlarından gelen yoldaşlar yurt dışında bir ortamda yüz yüze kaldılar. Bir araya gelen insanlar, geldikleri yerde kişilik, sosyal ilişki, etkinlik ve örgüt içindeki konumları itibariyle farklı konumdaydılar. Marmara bölgesinden, Ege bölgesinden, Akdeniz ve Anadolu bölgelerinden birbirini tanımayan insanlar bir anda kendilerini, küçücük bir alanda nefes nefese buldular.



İlk dönemde iki küçük kiralık ev içinde 100’ü aşkın yoldaş bir aradaydık. Yazın dışarıda bir ağaç altında yatılabilirdi ama kışın, üst üste yatmak zorundaydık. Filistin kamplarına gidenler, Şam’a gidenler nispeten geniş bir alandaydılar ancak oranın da sorunları farklıydı.



Bassit, merkezi toplanma alanımızdı. Bu alanda daha çok Arapça bilen arkadaşların kalması uygundu, küçük bir deniz köyüydü ve dikkat çeken bir yığılma halindeydik. Yabancı insanlar olarak devletin de, halkın da olumlu olumsuz tepkilerini çekiyorduk. Bu köy ortamında görülmemizin uygun olmamasını, daha çok ev içinde ya da sonradan taşındığımız dağ evi çevresinde zaman geçirmemizi gerektiriyordu.



Yığılmanın en önemli yanı; aynı yöreden üç yönetici kuşağının üst üste gelmesiydi. Benim dönemim, Tacettin Sarı dönemi ve Şeyh (Müntecep Kesici) dönemi. Ben çok hareketliydim. Sık sık benden sonra gelen kuşağın başında kalmam söz konusu olmamaktaydı.



Her yönetici kuşak kısmen alt militanlarından belli bir sayıda insanı da birlikte yer alıyordu. Bu insanlar arasında kendi yöneticisine ve talimatlarına daha yakın olma gibi, tercihler Basit kampından uzak olduğum her kesitte sorunların çıkmasına yol açıyordu. Öyle ki, sportif faaliyetlerde bile takımlar buna göre şekilleniyor ve basit bir voleybol oyunu sert bir rekabete ve ardından karşılıklı sürtüşmelere uzandığı bilgisi alıyordum.



İlk olumsuz sürtüşmeler, Ali Sönmez yoldaşa karşı bu ikinci ve üçüncü dönem yöneticilerin tavrıyla başladı. En küçük bir mesele o dar alanda çok sert tartışmalara kadar yükseldiği izlenimleri gelmeye başlamıştı. Kampa geldiğim zaman hiç sorun yokmuş gibi birbiriyle uyumlu olanlar gerçekte birbirine şahıs olarak diş beler hale geldiği kesitler yaşanıyordu.



Şeyh çok aktif ve sosyal bir kadroydu. Ali Sönmez Yoldaş içine kapalı, inatçı ve sert bir eylem adamıydı. Ali sönmez yoldaş, uzun süre Engin’in bulunduğu gün yüzü görmemiş kadro çalışmaları içinden ve zindan sürecinden geliyordu. Şeyh ise kitlelerin içinden Antakya’nın geniş halk ilişkileri içinden geliyordu. Yeni militan ve kadroların da kampta olması Şeyhin Ali Sönmez’le sürtüşmelerini guruplaşmalara kadar uzatıyordu. Ancak ortalıkta siyasi bir sorun yoktu. Tablo bu çerçevede cereyan ediyordu. Şeyh üstünde Ali Sönmez gibi nispeten kapalı, bir ölçüye kadar sert bir yöneticiyi görmekten çok sıkıntılıydı.



Bu dönem içinde, Filistin kamplarında sıkıntılı olan, Avrupa’ya gitmek isteyen, Yunanistan’a gönderilen yoldaşların sorunlarını çözme gibi, bu günün gözüyle zorlukları algılanamayacak uğraşılar içindeydik (bir tek pasaportu, tek kağıtlı pasaportlar haline çevirip, soğanla mühürler yaparak yoldaşları başka alanlara taşıyorduk) . Ancak sorunu şahsi olanların bekleyecek halleri yoktu.



Kamplardan çıkardığımız yoldaşlar Şam’a taşınmıştı. Ancak orada da sorunlar ve tepkilerini sürdürme ve bu arada örgüt içinde başka örgütle dirsek temasları başlamıştı. TKEP ile kurduğumuz ittifak, dayanışma ve dostluk, örgüt içinde basit bir biçimde çözülecek ve bu güne dek hiçbir siyasal izi olmayan konular pervasız bir kaynamaya yükseltiliyordu. Oysa bu satırların yazarı, birlik dayanışma ve ittifak adına, örgütümüzün tüm imkanlarını seferber ederek TKEP’in dağınık, birbirini tanımayan ilişkilerini toparlamaya, onları kendi örgütsel çatıları altında bir olup bizimle ilişkilerini öyle sürdürmeye çalışıyordu. Bu yapılması gereken bir devrimci davranıştı. Ancak köylü kurnazları için durum farklıdır. Dost ve ittifak örgütü içinde bir sorun vardı ve bundan nemalanmak, ne işe yaradıysa, her şeyi yıkarak, ahlaksızca birkaç kişi daha kazanmak için fırsat olarak kollanıyordu.



Bu ‘ülkeye dönüş, örgütsel çalışmaları yükseltme’ diye hiçbir sorunu olmayan arkadaşlar üzerinde öylesi olumsuz etkiler yarattı ki, basitse kendi deyimleriyle “bir darbeyle örgütün bu biriminde her şeye el koyma” noktasına getiriyordu.



Tam bu kesitte Müntecep kesici, bu çevrelerle çok yakın bağı olmasa da onlardan destekle kampta Ali sönmez ve yoldaşlara karşı tepkilerini kontrol edemez hale getiriyordu. Müntecep bu süreçte uzaklaşmayı tercih etti ve biri MK’ya diğeri bana olmak üzere iki mektup iletti.



Müntecep’in MK’ya mektubu “Yoldaşlar,…ayrı kalacağım dönemde yapacağım tek şey kendimi yeniden kanıtlamak ve en sağlıklı biçimde örgütüme katılmaya çalışmak olacaktır. Gelişmeler belkide istemediğimiz yönde gelişebilir. Ancak hedeflediğim tek şey bu olacaktır. Daha sağlıklı bir biçimde örgüte yararlı olmak ve yeniden örgüte katılmaktır. Yeniden bir araya gelmek umuduyla mücadelenizde başarılar dilerim. Not: Bu mektubun tüm yoldaşlar önünde okunmasını istiyorum. Şeyh (Müntecep Kesici. Bn)” (Arşiv, El yazılı mektup)



Bana yazdığı mektupta ise “ Yoldaş, Ayrı kalacağım dönemde yapacağım çalışma MK’ya mektupta da açıkladığım gibi örgütüme yeniden katılmanın çalışması olacaktır. Seninde çoğu kez belirttiğin gibi “yaşam bizi buraya getirebilir” ancak seninle kesinlikle karşı karşıya gelmeyeceğim, böyle bir tavra giren insanlar ilk önce beni karşılarında bulacaktır. Çünkü sen ne dersen de, başkası ne derse desin, bizim aramızdaki bağ, belki de hiç kimsede olmayan bir dostluk, kardeşlik, yoldaşlık bağıdır. Bu bağın çözülmesi mümkün değildir…. Şeyh” (Arşiv, El yazılı mektup)



Şeyh yiğit ve onurlu bir yoldaştı, koşulları kaldıramaması onu bu mektupları yazarak ayrılmaya götürdü. Ancak kirli eller durmadı, TKEP, Engin ve Filistin kampları kaçkınları bir hemşeriler gurubu oluşturarak Bassit’te örgütün kimi çalışma alanlarına el koyduklarını açıklayıp Şeyhi ortak hareket etmeye zorluyorlardı. Örgüt ise son kararını vermişti; bu sorun ayrılmak isteyen arkadaşlarla bağların tamamen koparılmasıyla bitecekti.



Yanımda Mustafa Burgaz ve bir dizi yoldaşla Lazkiye’ye inip, artık serserilikleri, örgüt olanaklarına el koyma gibi saçmalıkları azılı hale gelenlere son bir uyarı yapmaya yönelmiştik.



Lazkiye’de bu insanlarla aramızda sert bir tartışma geçti, kahvehane köşelerine dağılmış bu çevreye tutumumuzun ciddi olduğu bildirildi. Aynı anda Şeyh Bassit’te parti okuluna gidip arkadaşlarla tartışmış ve bazı sıkıntılı durumlar yaratmıştı. Olaylar sonrası bana iletilen raporlarda, Lazkiye’de, sürtüşmenin yaşandığı bir anda, Şeyh yanında Kürt Hüseyin olmak üzere, Bassit’e, parti okuluna girmek ve bazı eşyaları almak istemiştir. Arkadaşlar Şeyhi iyi karşılamış ve bir sorun olmamsı için geniş davranmış ancak hiçbir eşyanın yöneticilerin haberi olmadan parti okulundan çıkartılamayacağını belirtmişlerdir. Birbirini tanıyan, aynı yörenin, hatta akrabalık ilişkisi olan bu insanlar Şeyhin davranışını çok önemli bir sorun olarak görmeden, ikna ederek bu sorunu çözmeye yönelmişlerdir. MM yoldaş ve hanımı ve Kevser yoldaş parti Okulu sorumluları olarak diğer arkadaşlarla Şeyhi ikna etme çabasını sürdürmüş, sonuç alamamışlardır. Bu durum Şeyh’in Bassit - Lazkiye hattında çalışan dolmuşun kapısına kadar devam etmiştir. Dolmuş kapısında bu durum daha sert bir hal ve tartışmaya yönelmiştir. Şeyh’in kapıdan içeri girmemesi için çabalayan yoldaşlara karşı Şeyh aşırı direnç göstermiş. Şeyh’le gelen Kürt Hüseyin bir köşede elinde 14’lü ile köşe tutmuş beklediği ve olaya karışmadığı bildiriliyor. O sürtüşme esnasında Zeki kod (HM) adlı yoldaşın elindeki tabanca patlıyor. Kevser (SS) yoldaşta bu arbedenin merkezinde bulunuyordu. Şeyh yaralı olarak yere düşünce bir dağılma ve ardından bir karışıklık geliyor. Yoldaşlar Şeyhi derhal hastaneye yetiştirmek için taşıyarak Lazkiye’ye getirilmişler. Tarih 13 Ekim 1982.



Şeyh Lazkiye devlet hastanesinde vefat etti. Ölüm, kurşunun yarattığı iç kanama sonucu olmuş.



Olay anında Lazkiye’de bulunan bu satırların yazarı bu vahim olay karşısında büyük acı duymuştur. Müntecep, Sami Kesici dayımın oğludur ve geniş aile çevresinde Müntecep bana emanet edilmişti, kardeşim durumunda. Bunun bana aile içinde şu ana kadar yarattığı sıkıntı kolay geçecek gibi değildir. Şeyhi gergin bir ortamda parti okuluna gitmeye kışkırtan ve ölüm olayını bana ve örgütüme karşı timsah gözyaşlarıyla bu güne kadar kullanmaya devam eden sahtekarlar Şeyhin cenazesine katılmak bir yana, aniden sihirli bir değnek değmiş gibi kendilerini TKEP taraftarı ilanları, traji-komik bir durum olarak belirmişti.



Bu benim de üzerimde çok zorlu bir etki yaptı, kardeşim durumunda olan bir yoldaşım bir başka yoldaşımın kaza kurşunuyla ölmüştü. Örgüt bu konuyu tüm detaylarıyla yoldaşları da sorgulayarak bir rapora bağladı. Ölüm kesinlikle istenmeden, bir kaza sonucu gerçekleşmişti. Bu olayın öncesi ve anında hiçbir üst yöneticinin ne bir bilgisi nede bir tutumu bulunmamaktaydı.



Kızgındım ve çok katı bir tutumla bu soruna son verme gerginliği içindeydim. En yakın yoldaşlarım bu kişilere gereğinden çok fazla tolerans tanıdığımı düşünmeye başlamıştı. Bu gergin ortamda, iki yıla yakındır sancısını çektiğimiz insanlarla aramızda net bir sınır çizilmesi gerektiği kararını aldık. Örgüt birimlerine el koyduğu iddiasında olan, örgüt içinde görünüp aleyhte faaliyet sürdürenlerin tutuklanması kararını aldık. Ve bunun için gerekli adımların atılmasına giriştik.



Tutuklananların başında Adem (Adil Okay) ve Hasan ( Ahmet Yiğenler) vardı. Bu arkadaşlar haklı olarak öldürüleceklerini sanıyorlardı. Oysa bu adımı atmamızın tek nedeni, artık bu çirkinliklere son verme amacı taşıyordu. Nitekim tutuklanan arkadaşlarla da konuştum. Onlar benim öğrencilerimdi, zindan yoldaşlarım, birlikte firar ettiğim insanlardı. Değil onlara, kimseye bir kötülük yapacak yaradılışım da yoktu. Ancak bu sürece bir son vermek gerekti. Geç kalınmıştı. Bir yoldaşımız ölmüştü ve kışkırtıcıların Avrupa’dan, Şam’dan uzaktan kumandalarla yaptığının zararını bizler, bu örgütü emekleriyle yaratan, yükseltenler çekiyordu.



Adem’in (Adil Okay) sunduğu 12 sayfalık el yazısı raporunda uzun uzun gerçekleri anlatıp kışkırtmaları, düştükleri hataları dile getirerek, son satırlarında şunu diyordu “ Buraya hakkımda düşündüklerinizi, hatalarımı bilerek geldim. Ama zararın neresinden dönülürse kardır. Ali Kasım yoldaşın (Mihrac Ural bn), güvencesi benim için yetti.”



Adem 4 sayfalık son yazısında, ki bu yazı TKEP’li bir yetkilinin şahitliği önünde yazılmıştır şunları söylüyordu,”Yaptığım hatalara ilişkin herkesin önünde öz eleştiri veriyorum.



Bu tutanağı kaleme alan yoldaş, TKEP’li yoldaş Vedat’ın, Acil üyesi Mehmet yoldaşın (Mehmet Koç bn) huzurlarında hiçbir baskı olmadan beyan ederim. Hüseyin Adem (Adil Okay), imza, Vadat imza M. Koç (Mehmet Koç bn) imza.



Not: Dört sahifedir, imza” (Adil Okay’ın el yazması tutanağı)



Bu arada MK adına yayınlanan bildiriye Adil Okay ve Ahmet Yiğenler iyi niyet gösterisi olarak imza atmak istediklerini dile getirdiler ve bu istekleri kabul edilerek, Örgüt bildirisinin altına imzaları alındı özetle; “13 Ekim 1982 tarihinde meydana gelen,olmasını kesinlikle istemediğimiz olaylar.. yanlış bilgilenmenin, kendiliğinden doğan bir provakasyon ortamının sonucu devrimci bir arkadaşımızı, bir kaza sonucu yitirdik. 15 Ekim 1982



(İmza) THKP-C(Acilciler) Merkez Komitesi, Hasan Muhammet (Ahmet Yiğenler, bn), Hüseyin Adem (Adil Okay, bn)”



Müntecep yoldaşın cenazesi yaklaşık bir hafta sonra kaldırılacaktı. Bu arkadaşları cenaze törenine davet ettik. ‘Hepimizin yoldaşıydı mesajımız birlik olsun buyurun katılın’ denildi. Cenazeye tek bir kişileri bile gelip katılmadı. Bu kışkırtmalarda etkin yer alan köylü kurnazı Teslim Töre tüm gelişmeleri adım adım izlemesine karşın, devrimci bir dayanışma adına bile bir taziyede bulunmadı. Öcalan Yoldaşın taziyesi ve diğer devrimci örgütlerden gelen taziyelerle Müntecep yoldaşı, tüm yoldaşların katılımıyla, pankartlı bir yürüyüş koluyla toprağa verdik.



Müntecep Kesici yoldaşın hadisesi budur.



Timsah gözyaşları döken provokatörler, artık yoldaşı mezarında rahat bırakın! Yaptığınız karalamaların kimseye faydası olmayacaktır, diyerek bu bölümü noktalıyorum.



Bu açıklama TKP-B sitesinde şu girişle yer almıştır:


Sayfamız da daha önce engin erkiner ile ilgili polemikler olunca bu polemiklerin bu sayfaya

taşınması konusun da "benzeri polemikler dahil"negatif düşünüyordum. Ancak Engin erkiner ile ilgili kendi ifadelerini sıkıyönetim mahkemelerindeki tutumunu bizzatahi belgeleri ile görünce pessss dedim. Zaman zaman bizim sitemize yazı gönderen mihrac ural imzası

ile indy media ya gönderilmiş yazıyı aynen gönderiyorum. Acaba yeni bir doğu perincek olayı ile mi karşı karşıyayız. İkinci olarak DHKP nin tayfun özkök hakkında 40 numaralı bildirisini yayımladık. burada tartışmaların iç tartışmaların olduğunu biliyoruz . Bunun akabinde DHKC içinden birinin bunun yeni bir darbe girişimi olduğu ve insanların erken karar vermemesi konusunda uyarılarda bulundu. Herkes biliyor bende biliyorum ki dursun karatışı darb edildikten sonra almanya ya gidip bedri yağanların elinden alan "derya" tayfun'dur insanları bukadar çabuk harcamamak gerekir. Mihraç ural arkadaşa bu konuda destek olunmalıdır.

bu konuyu daha önce hasan,soner,bahattin,laz,peyam ve diğer arkadaşlar ile tartışmış ve bir karar almıştık. bu sayfayı acilden arkadaşlara ve onların iletilelerine açmayı öneriyorum.


Nebahat


tkep

gönderen: tarihçi Wednesday, Aug. 27, 2008 at 9:53 AM



TKEP ilk çıkışından beri böyle kurnazlıklar içinde olmuştyr..70li yıllarda TEP'den ayrılan proloter isimli grupla ittifak yapmış sonrada bu grupu bir şekilde dagıtarak büyük bir kısmını içinde eritmiştir...80 süreçinde yine TKP(B) DENEN GRUPLA İTTİFAK YAPMIŞ BİRLİK YOLU ADINI KULLNMIŞLAR,bu grupada aynı tezgahı uygulamak istemişlerdir TKP(B) bu tezgaha gelmeyerek oluşturulan ittifaktan ayrılmıştır....acilede aynı oyunu yaptıklarını burdan öğrendim..



İTİRAFÇI ENGİN ERKİNER VE KÖYLÜ KURNAZI TESLİM TÖRENİN TAPRİPLERİ

gönderen: Ogunleri bilen bir TKEP'li yönetici Wednesday, Aug. 27, 2008 at 12:00 PM



Tarihe yazıyorum Müntecep Kesicinin bir kaza kurşunuyla ölmesini Engin Erkiner ve Teslim Töre organize etiler. Bunu biliyorum. Adamı kışkırttılar, adamın geçeci sorunları vardı üzerine gittiler vaadler verdiler, kışıkrtıp üzerilerine yürü dediler arkadan biz varız dediler. Sonuç işte o günkü acı. Oysa koministlerin birliği diye Acilcilerle bir aradaydılar: Hep öyle yapıyorlar.



Bu gün bunu neden gönüdeme getiriyorlar. Engin Erkiner TKEP'li oldu ve sonra tasfiyeci oldu bir çok örgütte bulundu ve hep tesfiye oldu bu örgütler: Şimdi dönüp yeniden bakmak gerek, bu gün açık ihbar yapıyor, adamların kimliklerini açıklıyor ayrıntı veriyor: bu kadar gammazcılıktan sonra bu adam hala konuşuyor.



Bunları susturun tümü her pislik olabilir. Onları engeleyecek ne bir örgüt nebir çevre var. Engin Erkiner kesinlikle çok şüpheli biri.