7 Oca 2010

11.dosya : İKİLİ YAZIŞMALARIN İKİ YÜZLÜLERİ





"Şüphenin kanıtı yoktur; ama ihanetin kanıtı vardır.


Ve şüphe duymak kolay, ama onu yok etmek zordur.

Kanıtı olmayan şüphe, Benerci’ye kendini öldürtür..

Oysa ihanetin hem bedeli hem kanıtı vardır." ( Orhan Miroğul)




Örgütümüzde polisteki itiraflarıyla, Engin Erkiner'in ihanet ettiği açığa çıkmıştır ve bu ihanetin kanıtı olan polis ifadesi, açık ve aleni olarak kamu oyuna sunulmuştur. Sözümüzün arkasında durduk belgeleri ve kanıtlarıyla bu ihaneti açıkladık, verdiğimiz sözü yerine getirdik.



Sıra örgütümüzü ve bizleri suçlayanlarda, hakkımızda şüphe uyandıranlarda. Siyasi sorumluluğu ve onuru olan, belgeleriyle kanıtlarıyla iddiasının arkasında dudurur. Yolumuzu takip eder.


Engin adam ve onun gibileri, ikili yazışmaların gizliliğine sığınarak belgesiz kanıtsız suçlamalarda bunuyor, şüphe yaratıyor; çünkü "şüphenin kınıtı yoktur". Şüphe bir önyargıdır, belgesiz olunca da bir çirkeftir, insanlık dışıdır, ağır bir suçtur, zalimin cürümdür.


Sallama yönetmlerle ortaya atılan, "ben söyledim ister inan ister inanma" sorumsuzluğuyla karşıdakini kararsızlıkta bırakan, ikili yazışmaların mahremine sığınarak ikiyüzlülük yapıp şüpheler yaratan, kanıtı olmadığı için kamuoyuna açıklamaktan korkulan söylemlerin sahibine ağır fuatura ödetmesi kaçınılmazdır. Bu yöntemi kulananlar evrenin neresine sığınırlarsa sığınsınlar, bu zalimliklerinin fuaturasını ödemekten kurtulamayacaklardır.


Ya iddianın arkasında kaumoyuna bilgi verip, belgeleri ve kanıtlarıyla açıklayacaksın biz gibi ya da bunun sonuçlarına katlanacaksın.

Şimdilik, zamanın açığa çıkartacağı sonuçları biz de, o da beklesin diyoruz.


Mihrac Ural
5 Ağustos 2008


Örgütsel tarihimiz ve bu tarihte şahısların durumllarıyla ilgili tartışmalarımız, kimseye yarar sağlamadan parlayıp söndü. "Binboğa tırmanışı" başlıklı yazımız kimilerin uykusunu kaçırdı. Engin bir adam, polisteki itiraflarının sırtına yığıdığı ayıptan utanmadan, örgütümüz içinde görünürken başka bir örgüt uyesi olma gibi ihanetine rağmen ve aradan geçen 26 yıllık gecikmeninin gerekçelerini açıklamadan, başta tüm devrimci harekete olmak üzere örgütümüze ve yöneticilerine çamur atmaya kalkışmıştır.



Bu tür insanlar içinde yer aldıkları örgütü de tasfiye ederek geride örgütlü denilebilecek her şeyi yıktıktan sonra sol içinde görünme çabaları, devrimci hareketimizin önemli bir handikabıdır. Bu handikap örgüt içi tartışmaların zaman zaman depreştiği ortamlarda çok daha belirgin halle gelmektedir.


Yakın bir dönemde hangi saiklerin itimiyle depreştiyse, kendi ayıplarını örtmek için 26 yıl aradan sonra eteğindeki taşları dökmek istedi. Bir vehim içinde kusulan kinler ile gerçek arasında fersah fersah mesafeler vardı. Buna rağmen bu tür tartışmalar zaman aşımıyla toz gibi havaya savurulurken, varlığıyla yokluğu arasında bir fark olmamıştır. Kimsenin ilgilenmediği bu didişmeler, geride aşılması mkümkün olmayan yaralar ve kinleri bırakıp söndüler.


Türkiye solunda bu tür tartışmalar ne ilk ne de sondu. Üç beş kişi arasında bir ağız dalaşı ve didişmeden öte bir manası bile yoktu. Manası olan tek şey ve etkisini gösteren sonuç, bize ulaşan iletilerden anladığımız kadarıyla, duyarlı devrimcilerin bu tartışmalarda örgütlü olanların sorumluluğuyla, örgütsüz olanların sorumsuzluğunu görmüş olmalarıydı.


Süreci iyi takip eden ve yazılanları tüm yönleriyle okuyanlar bu gerçeğeği yazınsal olarak teslim etme duyarlılığı göstermişti. Devrimcilere dil uzatan engin insanlar bizimle hiç bir örgütsel ve şahsi bağı olmayan devrimcilerden hakketikleri cevabı almakta gecikmemişti.


Bu gün ise bir tartışma değil bir olguya dikkat çekmek için bu satırların yazılma gereği ortaya çıktı. Zira, etekteki taşların tükendiği bir noktada, karalama ve çamur atmaların ikili yazışmaların örtüsü altında sürmeye devam etmesi, bizi bu açıklamayı yapma gereği doğmuştur.


Orhan Miroğlu'nun yukarıdaki cümleleri bu süreci tanımlayan anlamlı göndermeler içeriyor. Bu cümleler ikili yazışmalarda kendini gizlemek isteyen korkakları da tanımlamak için önemlidir. Evet ihanet kanıtlanabilir di ve biz, bir engin adamın İhanetini belgeleriyle kayıtlarıyla kanıtladık. İddialarımızın arkasında durduk ve kamuoyunu bilgilendirmek üzere elimizdeki belgeleri açıkladık. (Bkz; hz No: 1977/27398, Büro no: 1977/726, İddia No: 1977/247--- İstanbul Cumhuriyet Savcılığı toplu suçlar bürosu---- tutuklu 27.8.1977---- İddianame. Ve eki olan İfade, toplam 20 sayfa)


Bu açıklamayı bir çok kişi yadırgamış yada ilan edilmemesi gerektiği yönünde bizleri uyarmıştı. Bunların görüşlerine saygı duyarız. Ancak bu ihaneti yapan itirafçının utanmadan 31 yıl sonra aynı ifadeyi savunacağını ve aynı durumda bunu tekrar edeceğini ilan etmesi, bu pervasızlığının kendisine örtü olmayacağının gösterilmesi gerekti. Bu ayrıca tartışmanın belli bir noktasında kamuoyuna bilgi vermekten geri durulmamayı gerektiriyordu.


Sonuçta ne oldu, bu tartışmaların etkisini bir çırpıda ortaya çıkmayacaktı. Ama yıllar içinde bu kambur sahibini her yerde alameti farika olarak tanıtacaktır.


Bu didişmeler bitti demiştik. Bizim için öyleydi, hiç yapılmasaydı daha iyidi ama kamuoyunun bilgilendirilmesi açısında da bir gereklilikti. Ancak kin ve nefret içinde siyasette yer alanlar için, ikili yazışmalar bir boşalma alanı olarak kulanılıyordu. Bize ulaşan bir bilgi olmaması nedeniyle de bu alınla ilgili bir önemsememiz de gündeme gelmemişti. Tartışmalar biti, herkes söyleyeceğini söyledi diye düşündüğümüz bir kesitte, duyarlı insanlardan ikili yazışma belgeleri akmaya başladı. Engin adam sinsice, karalamalarını, kanıtsız ve belgesiz iddialarını eskiden beri sürdürmekte olduğu ikili yazışmalarla devam etiriyordu. Bu durumun Türkiye solunu kapsayan genel karalama hamlesiyle kesişmesi ise ilginçti. Herkes bir şeyleri karalama çabasında; Kürt hareketi lideri Öcalan'ın ve ulusalcılığa karşı duran devrimci lederlerin bu kesitte alabildiğene hedef alınması dikkat çeken bir zamanlama kesişmesiydi. Bunları "Sol'un Fay hattı; Fıratın ötesi ve berisi" başlıklı bir makaleyle de dile getirmeye çalıştık.


Bu kirli insanı yakından tanıyanlar bilirler, açık ve aleni olmayacak kadar sinsidir; batıklıkta avlanmaya çalışır. Nitekim bunlar da açığa çıkmaya başladı. İkili yazışmaların ikiyüzlüsü olarak, ikili yazışmaların mahremiyeti altında kof iddialarının pehlivanı olma çabaları sürdürdüğü açığa çıktı. Yazıştığı herkesle bu kirli emelini kusmakta olduğu görüldü.


Bizim için tartışması aleni ortamda yapılan ve böylece noktalanan konulara geri dönmeyecekti. Ancak bu işin mantığını ve çirefliğini, yöntem olarak ortaya koyduğu kirliliği kamuoyuna ve ilgili olan herkese açıklamamız gerekli olmuştur. Bu satırlar bun nedenle kalame alındı.


Yalanın ağzı torba değildir...


Sol ortamda bu gün, Ergenekon çetesinin çirkinlikleri sergilenirken ulsalcı eğilimler fırsat bu fırsat diyerek, şüphenin kanıtsızlığına yaslanarak herkes karalanmaktadır. "Şüphe yarat gerisine karışma" yönlü bir Nazi mantığı ortalığı kaplamıştır. Nasıl olsa yalanın ağız torba değildi...


Ergin erkiner de bildik o sinsi yöntemileriyle aynı tarzda ikili yazışmalarını sürdürdüğü görülmüştür. Sallama iddialar, belgesiz kanıtsız söylemler, karşıdakini şüpheye ve dehşete sürükleyecek en azından kafalarda soru işaretleri yaratacak pervasız ittihamlar, ikili yazışmaların mahremiyeti örtüsü altında yapılmaktaydı. Aleni tartışmalarda altına imzasını atamadığı şüpheleri bu alanda kusan bu kişinin sığındığı yer ikiyüzlyülük olmuştur.


Oysa kamuoyu sorumluluğu olanın iddialarını tartışma sürecinde ya da sonra kamuoyuna açık ve aleni olarak duyurma yükümlüğü vardır. "Arkasında durulacak" bir iddia sahibi olanın yapması gereken şey de budur. Bu adam bunu hiç yapmadı. İnternet ortamında yapılan aleni tartışmalardan önce, mail yoluyla yapılan karşılıklı tartışmalar 35 sayfadır. Bu binlerce cümlede de bu gün ikili yazışmalarda üflenen yalanlar dile gelmemişti. O yazışmalar aleni olmadı ancak karşıt tarafların yazışmasıydı ve aleni olabilirdi. Bu korku bu şahsı orada da sarmıştı. Bu yazışma gerekirse aleni olarak da yayınlanacak ve o gün olmayan suçlamaların nasıl bugün yumurtlandığı sorulacaktır.


Ne oldu da internet alanındaki açık tartışmaların ardından bu ikili yazışmalarda böylesine sinsilikler belirmeye başladı. Bunun tek nederi Engin erkiner'in yüzüne vuralan polis ifadesidir, polisteki itifaçı konumudur. Olayın arkası önü budur. Buna tepkisini şaşkınca ancak böyle dile getirebilmektedir.


Örgüt tarihi tartışmalarının tarihine dönelim. Bizler "Binboğa Tırmanışı" adlı anı yazısını yapmasaydık, ne örgüt ne de onun tarihinin bir önemi olacaktı. Zaten 26 yıldır farklı örgütlerde dolaşıp duran bir zattı.


Dedikoduların, ikili fısıldaşmaların gizemine sığınanların ise elde edeceği hiç bir sonuç olmayacaktır. Bu sol öyle bir bataklık olmuştur ki, belgesiz kanıtsız birbirini suçlayarak geride şüphe altına sokulmayan hiç bir şey kalmamıştır . Bu yüzden de halkın en şüpheyle baktığı siyasi eğilim sol olmuştur. Derin devletin yeni kuşak Ergenekonu bu solun içinde çıkması mühtemel hale gelmiştir.


Söyleyeceksen büyük yalan söyleyeceksin


THKP-C(Acilciler) saflarında işlevsel olarak hiç bir zaman yeri olmayanların on yıllar sonra örgütümüze kara çalmak için yaptıkları ittihamlar Nazi Goebbels'in sık ve büyük yalanlar söyleyip insanları yalana alıştırıp, inandırmak ve kaflarını karıştırmak üzerine kurulu yöntemiyle örtüşmektedir. Engin adam bunu, polisteki itiraflarına örtü olarak yapması, sıkıntılarını gidermeyecektir. Belgeleriyle yayınlanan gerçek bilgileri hiç bir şüphe telallığı öretemez; konu kahramanının polis ifadesindeki itiraflarına "önsöz" yazmak üzerine veridiğin sözün yerine gelmesini beklemamizin de nedeni budur.


Bilindiği gibi, internet ortamının açtığı yeni ufuklar olumlu yanları yanı sıra olumsuzlukları da hızla açığa vuruyor. Özelikle siyasi ortamda ve sol güçler arasındaki ilişkilerde bu daha da belirgin hale gelmiştir.


Çok bellirgin bir siyası konuda ya da kişi yorumlarında gündeme gelen ikili yazışmalar bu açıdan önemli bir gözlem alanıdır. Orta yerde tartışması yapılan ve ikili yazışmacıları da doğrudan ilgilendiren konularda dile gelen tutumları kamuoyundan ve özelikle ilgili üçüncü kişilerden saklanması ve açığa çkımaması için direnme tutumuları göstermek, bu tür yazışmaların ne ölçüde ikiyüzlü ve tutarsız olduğuna birer işarettir.


Özellikle, kamuoyuna yansıması mutlaka gerekli "iddialar"ın arkası boş olduğundan sadece ikili yazıyşmaların örtüsü altında kafa bulandırmak üzere kurgulandığını göstermektedir. Bu tür sallama söylemler ikili yazışmanın dar sınırları içinde üretilip sinsice yayılması amaçlanmaktadır. İkili yazışmalara sığınıp bunların açığa çıkmasına tepki gösterenlerin kendilerine güvensizlikleri, korkaklıkları ve etik olmayan duruşları gerçekte siyasetteki duruşlarından hiçte kopuk değildir.


İkili yazışmalarda akan zehirler, dedikodu seven karekterlere kişisel tatminler sağlasa da kamu kaygısı olanlar için tahripkardırlar. Bu yöntemlere tanık olup sesiz kalan, beni sokmayan yılan bin yaşasın diyenler, gerçekte bu bataklığı ortaktırlar.


Ancak bu yöntemi reddedenler de vardır. Bu yöntemi red ederek açık ve aleni bir şekilde cevap verip tutum alanlar, gerçek devrimci duruşlarıyla sorumluluklarını göstermişlerdir. Bu faydasız didişmenin belki en anlamlı yanıda bu olmuştur.


İkili yazışmaların ikiyüzlüleri, kendi iddialarından korkanlardır. Kamuoyunu bilgilendirmeden kaçınan sorumsuzlardır. Şüphenin kanıtı olmaması gerçeğine sığınarak çamur atanlardır. Bu yola başvurmalarının derin nedeni solun içinden çıkamadığı kimlik bunalımı olsa da kişinin derin kişilik oluşum süreçleriyle de ilgilidir.


Halkına bir şey veremeyen bu ikiyüzlüler gerçekte halkına zarar vermek için önüne gelene karşı saldırmayı en ucuz yol olarak benimsemiştir. Engin adamlar, sağa sola ilettikleri ikili yazışmalarda yer alan iddialarının arkasında olduklarını söylemeleri ise kocaman bir yalandır. Adama sorarlar bildiğinizi neden kamuoyuna açık ve aleni yapmadınız? Düne kadar bu konuda tek söz yazmamış olmanıza karşın bunu neden ikili yazışmalarda fısıldaşıyorsunuz? Bu iddiaları bu gün de olsa neden belgesiz kanıtısız dile getirmektesiniz.? "ben söyledim ister inanın ister inanmayın" gibi kiymeti kendinden menkul kaçışlara sığındınız?


Bunlar cevapsız sorulardır. "İddiamın arkasındayım" demek yetmez .Biz gibi iddiayın belgeleriyle kanıtlarıyla kamuoyuna açıklama yürekliliği ister. Bu da hiç olmayacaktır, olmayn şeyin belgesi yoktur. Ama şüphe üflemenin de gümrügğü yoktur istediğin kadar söylersin; sonunda bedelini de ödersin.


Herkes iddia edebilir ama

herkes iddiasının arkasında duramaz

Aynı muğlak suçlamaları ve sallamaları herkes herkese yapabilir, bundan kolay hiç bir şey yoktur. Her iddia, kanıtı yoksa sahibine de yöneltilebilir. Bilgi kaynağının belgesini gösteremeyenlerin aynı suçlamaya muhatap olmamaması için hiç bir neden yoktur. Bu tür sallamaların kimlerden servis edildiğini ise bu çamuru atanların açıklaması hiçte kolay değildir. Bunun için ikili yazişmaların ikyüzlülüğüne sığınmak hiç bir iddiayı ciddi yapamaz. Ancak örgütümüz engin adamın ihanetini dile getirdiğinde belgesini de birlikte sunmuştur (Bakınız, hz No: 1977/27398, Büro no: 1977/726, İddia No: 1977/247--- İstanbul Cumhuriyet Savcılığı toplu suçlar bürosu---- tutuklu 27.8.1977---- İddianame. Ve eki olan İfade, toplam 20 sayfa)..


Bu kanıtları yaptıktan sonra geriye, polise yaptıkları itirafların yayınlanması halinde onlara ön söz yazacağını iddia eden konu kahramanından haklı olarak "önsöz" yazması beklenecektir.


İkiyüzlüler çeşit çeşit


Diğer taraftan ikili yazışmaların bir başka ikiyüzlüleri vardır. Örneğin 6 aylık ikili yazışmayla oluşan 700'e yakın sayfanın sonunda, bir iki satırlık ifadesinin başkalarına ve kamuoyuna bilgi olarak sunulmasına karşı korkaklığın iç güdüleriyle cinnet gerçirip, provakatif tepkiler ortaya konması ikili yazışma üzerine bu açıdan da söylenmesi gerekenlerin olduğuna işaret ediyor. Bu tiplerle ebede kadar yazışılmayacağının belirlenmesi bir yana, bu örneğin kamuoyunca da bilinmesinde yarar vardır.


İkili yazışmalarda, kendinden emin olmayanların, "eleştirme beni eleştirmem seni" tutumuyla yanlışa karşı sesizliği tercih etmeleri konumuz açısından önemlidir. Bunlar siyasal yazışmaları bir geyik muhabetti, geçmişi yadetme ilişkisi olarak kavramaktadırlar. Laf olsun diye yazışmalarını sürdürmektedirler ve kamuoyuna bu yazışmalardan bir nebze yansıdığı zaman ise gerçek çehrelerini göstermekte gecikmezler. Kaynağı olmayan, belge ve kanıtı olmayan sorulara cevap bulmaktan çok, iç dünyalarında kemiklenmiş zırvalıklarını tatmin için bu yazışmalarda yerlerini alırlar. Bu da açığa çıktığı zaman gerçek çehrelerini gösterirler.


Bu tiplerle yazışmak gerçekte bir zaman kaybından ibarettir. Ama bunu bir anda ortaya çıkartmak kolay olmuyor deneyerek insanlar tanınıyor. Bunun içinde bir dolu yazı ikiyüzlülüğün kurbanı olduğu açığa çıkar. Örgüt merkez arşivine düşen bu tür yazışmaları iğrenerek okumak zor olsa da, kamuoyuna ve devrimci çevrelerle bilgi paylaşımı olarak sunmak her devrimcinin sorumluluğu olmalıdır.


İkili yazışmalarda gizlenen ikiyüzlülük, bir diploması ya da "gizli celse" değildir. Orada aleni olmuş tartışmalara ilişkin tutum ve söylemler vardır. İkili yazışmalarda kimse kimseyi ihbar etmemektedir, somut bir veri, bir iddia, bir şahıs ve örgütsel işlevle ilgili diyalog yapılmaktadır ve varılan ortak ya da farklı tutumların kamuya mal edilmesi gereklidir. Bunu yapmayan ikili yazışma ya bir ikili duygusal ve sadece ikiliyi ilgilendiren bir yazışmadır ya da kocaman bir ayıbı örtemek için uyarı babından yazılmıştır. Bunun dışındaki tutum ve davranış gösteren yazışmaların sonuçta bir biçimde kamuoyuna yansıması kadar doğal hiç bir şey yoktur.

Ancak ikili yazışmalarda doğru tutum alanlar, kendi imzasıyla bunu dile getirenler bundan münezehtir. İkili yazışmasından kormayan ve bu yazışmayı ilan edecek kadar dik duranlar bu süreçte doğru tutum alanlardır. Bu yiğit insanların tavırlarının takdirle karşılandığını burda belirtmek gerek.


Kişi yazdığından sorumludur, ikili yazışmalar geneli ilgilendiriyorsa bir biçimde bunun genele yansıması gerekmektedir. Engin insanlar bunu yapacak cüreti bulmayabilirler. Zira mesnetsiz sallamalarını destekleyecek hiç bir şeye sahip değillerdir. Ancak bu mesnetsizlere karşı ikili yazışmalarda tutum alanların sesizliği anlaşılır bir şey değildir; Bu m antık devrimci hareketi tasfiyelere dayadı, bitirdi, eritti. Bu türlere zemin olanlar ikili yazışmalarda kendilerini boşaltsalarda sağlıklı bir davranış sergilemediklerini bilmek gerek. Tutum bir biçimde aleni olmalı, kişinin imzasını taşımalı ve kamuoyuyla bunu paylaşacak kadar cesaret taşımalıdır.



Dolaysıyla, bizlerle yazışmak için müracaat edenler, bunu ısrarla isteyenler, her defasında yazışmak için penceremizi çalanlar, bir şeyi iyi bilmelidirler, bizimle yazışmalarda kimse ikili yazışmaların örtüsüne sığınmamalıdır. Ya yazışmalarınızı kesiniz ya da bu yazışmaların sorumlusu olunuz; onlar "altına imzanızı atamayacağınız cümleleri kurmayınız" diyoruz. Bunu beceremeyenler, bizimle yazışmalarını kessin, gitsin ikili yazışmaların örtüsüne sığınanlarla bu heveslerini gidersinler. Bizde bu kapılar tamamen kapalıdır.


Devrimcinin refleksi pek olur


Bu satırları çok sinirli ve tepkici olarak algılayanlar olabilir. Bunlara da saygılıyız. Diyeceğimiz odur ki, varsın sinirli olsun. Bilinmelidir ki, iki yüzlü zalimlerin karşısında parlamayan devrimci bile olamaz. Parlamakla da kalınmayacak artık. İkili görüşmelerin ikiyüzlülerini çok sertçe teşhir edeceğiz, belgesiz kanıtsız çamur atanlara da öyle bir fatura keseceğiz ki bundan herkes terbiyesini alacaktır.


Sol sadece inandırıcılığını kaybetmekle kalmadı, halkın nezdinde buharlaşmakla da kalmadı, milliyetçilik batağındaki çırpınışları da bir yana, artık birbirini yiyen, birbirini akıllara ziyan mesnetsiz suçlamalarla katleden bir sol haline geldi.


On yılların devrimci çabalarını sinsice şüphe ve zan altında bırakanların solu gerçekte derin devletin işlevlerini yerine getiren bir konumlanış içinde olmuştur. Önüne gelen başkasına mafya, uyuşturucu taciri, maşa, muhabarat elemanı, işbirlikçi, taşeron vb. suçlamaları işkembe-i kübradan üfleyip durmaktadır. Bu kıymeti harbiyesi kendinden menkul söylemler sadece bir tarihi kirletmekle kalmıyor, suçlayanında içinde olduğu bu süreci halkın nezdinde üç paralık ediyor.


Devrimci örgüt liderlerine, işkence, zindan, şehit ve sürgünlerle oluşan tarihlerine bu suçlamaların kime ne faydası olduğuna bir baktığımızda gerçek tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor. Bu aklıdan sakat olanların inanılmaz itthamlarında yer alan çeşitlemelerin sayıları, çelişkileri, türleriyle bir kişinin değil onlarca kişinin bile yapmak istese aciz kalacağı işleri ittaham olarak kusmak, gerçekte okura bir aşağılamadır okurun algılarıyla alay etmektir de. Bu söylemlerin yararlı olacağı tek çevre derin devlet çevresidir. Bu yüzden derin devletin, derin şahıslarla tam bir kesişme halinde olduğundan bahsetmek yanlış olmayacaktır


Bu nedenle de, engin adamların korkak söylemleriyle hesaplaşmayan bir sol, kendi kenidini yiyen bir öbek haline gelmeye mahkumdur. Bu tartışmalara son vermek ikili yazışmaların ikiyüzlülüğünü teşhirden geçmektedir. Aksini düşünenler, şüphelerine kanıt bulmakla yükümlüdürler.


Bizler örgtümüz ve bizimle ortak düşünenler adına Engin Erkiner bir itirafçıdır dedik ve iddiamızın arkasında durduk belgelerini ve kanıtlarını ortaya koyduk. Bu ihanetin kanıtı olduğunu gösterdik., bedelini de zamana bıraktık. Sıra iddiası olandadır.


Şüphenin kanıtı yoktur. Kamuoyundan gizlenen şüphe ittihamları kocaman bir yalandır iddia bile değildir. Bunu yapan yaratık insan bile değildir.


Tam bu noktada sorumlu olmak ile sorumsuz olmak arasındaki ince çizgi belirgin hale gelir. Halep ordaysa arşın da burdadır.