7 Oca 2010

104.dosya : ÖZEL HARP DAİRESİNİN YALAN MAKİNALARI



Mehmet Güzel
16 / 10 / 2009



Engin Erkiner ve İbrahim Yalçın (MİT’teki kod adı; ŞAHİN) birer yalan makinesidir.

Engin Erkiner, 27 yıldır Acilciler ile ilgisi kalmamış birisi. Bu örgüt içerisinde iken 1977’de yakalandığında rüyalarını, tahminlerini bile polise anlattığı, polisle işbirliği yaptığı biliniyor.

Sorumlu biri iken yakalanmış olduğu için verdiği zarar da o boyutta fazla olmuştu. Ortalama bir kadro işbirlikçi olsa bile bilgisinin sınırlı olmasından dolayı verebileceği zararlar da sınırlı olur. Ancak engin adam “sorumlu” olarak işbirliğine girdiğinden polise örgüt aleyhinde muazzam “yardımları” olmuştur. Bu çözülmenin sıradan bir çözülme olmadığı, onun çok ötesine geçtiği, kendisine sorulmayan şeyleri bile hatırladıkça polise açıkladığı biliniyor.

Çözülme kişinin kendisiyle ilgili verdiği zararla sınırlıdır. İtirafçılık ilgili olduğu herkese ve oluşuma verdiği zararla ölçülür. Engin Erkiner, polis ifadesinde açıkça dile getirdiği gibi itirafçı olmuştur. O gün itirafçı yasası olmadığı için, bundan yararlanma şansı bulamamıştır; bu yasa olsaydı, ilk müracaat eden kişi kendisi olacaktı. Bütün bunlar açıklandı. Dolayısıyla bu bir çözülme değil, bir itirafçılıktır.

Bu itirafçı1982’den beri bu örgütten ayrılmış, TKEP’e geçmiş. Yakalandığı zaman örgütü polise satan engin adam 1982’de TKEP’e geçtikten sonra da örgütü tasfiye etme çabasına devam etmiştir. Örgütte baş gösteren kimi çelişkileri kışkırtıp ayrılık noktasına taşımaya çalıştığını gösteren yazışmaları yakalanmış. Bunlar biliniyor. Bu kışkırtmalar sonucu Müntecep Kesici yoldaşın kazayla ölümüne neden olan provokasyon yaratılmıştı. Müntecep Kesici yoldaşımızın kaza ile ölümüne neden olan provokasyonun, TKEP’e geçtikten sonra Acilciler içindeki sorunları kışkırtan Enginin eseri olduğu biliniyor. O zamanlardan beridir örgütü tasfiye etmeye çalıştıklarını yakalanan yazışmalardan biliyoruz.

Hedef çok açıktı; örgütü tasfiye etmek. 1977’de polisle işbirliği halinde yapılan şey ile TKEP’e geçtikten sonra yapılmak istenen şey aynı idi. Acilciler’i tasfiye etmek bir görev halini almıştı. Bu dönemin ardından TKEP”in tasfiyesiyle İtirafçı Enginin ilişkisine dikkat edilmelidir. İlginç değil mi, gittiği yerde bir tasfiye hareketi beliriyor!

1986 yılına gelindiğinde tasfiye çabaları bir başka boyut alıyor. Bu yıl İbrahim Yalçın’ın MİT tarafından satın alındığı yıldır.

Acilciler 1. Kongreyi 1986’da yapacaklarını ilan ettiklerinde MİT de buna hazırlık yapmaya başlıyor. Kongreyi izleyip bilgi aktarmak üzere 3 kişiyi hazırlıyor. Biri kaçakçı Aydın Ocak. Bunun görevi Mihrac Ural’ı öldürmektir. Diğerleri eski Acilci; Mamak Cezaevi direnişinin isimlerinden biri olan Süleyman Uçar(Cengiz), bir de İbrahim Yalçın.

İbrahim Yalçın MİT içinde ŞAHİN kod adını kullanıyor. MİT, İbrahim Yalçın’ın eşine 1. Kongre sonuna kadar, gelecek bilgilerin de selameti için elinden gelen hizmeti yapıyor. Bunlar açıklandı ve çok daha fazlasıyla ayrıntı açığa çıkartıldı.

3 kişi de sorgulanıyor. Üçü de görevlerini itiraf ediyorlar. Kendi el yazılarıyla her şeyi açıklıyorlar. Ekmek parası için sürüklendiği bu durumdan dolayı kaçakçı Aydın Ocak”ın alnına “MİT” yazılıp sınırdan Türkiye’ye gönderiliyor. Süleyman ve İbrahim Yalçın kuşatılıp zarar vermelerinin önüne geçiliyor.

İbrahim Yalçın ve Süleyman MİT’ten para alıyorlar. Yalçın 150.000 TL aldığını söylüyor. Karısına göz ameliyatı yapıyorlar. MİT, prtokol ortamında karısını gümrük kapısına kadar getiriyor.

Örgüt, MİT’le işbirliği kesinleşmiş ve kendi el yazılı ifadeleriyle bunu itiraf etmiş, işbirliği karşılığında MİT’ten para almış, hele hele içlerinden biri doğrudan doğruya Mihrac Ural’ı öldürmekle görevlendirilmiş olan bu satılmışları öldürmedi. Gerekçe olarak da “ölüm cezasına karşı olunduğu” ifade edildi. Örgüt 1. Kongrede ölüm cezasını tüzüğüne koymamıştır. Bugünün verileriyle MİT’e satılmış olan bu düşkünlerin yaşamalarına izin verilmesinin isabeti tartışılabilir. Ama - silahlı mücadeleyi savunsa da- kurumsal işleyişi olan bir örgütün tüzüğünde olmayan bir cezayı uygulaması beklenemezdi.

İbrahim Yalçın kapağı Avrupa’ya atıyor. Avrupa’da, örgütü tasfiye etmeye çalışmış olanlarla bir araya geliyor.

Burada ilginç olan önemli bir konu şudur ki; Acil’i tasfiye çabası içine girmiş olanlar TKEP’te buluşuyorlar, MİT elemanı ŞAHİN (İbrahim Yalçın) dâhil.

İkinci ilginç olan nokta; MİT’in örgütü tasfiye çabası ile itirafçı Engin Erkiner’in tasfiye çabasının örtüşmesidir. Buradan anlaşılıyor ki, bu çabanın kaynağı birdir ve bu kaynak MİT’tir. Burada bir kez daha TKEP'in tasfiyesinde İtirafçı Engin'le ajan İbrahim Yalçın'ın bulaşmasına dikkat çekeceğim. Hep bir tasfiye ilişkisi…

Bugüne gelirsek;

Demokrasi mücadelesinde kararlı tutumumuzun devam ettiği, mücadele kararlılığımızın teorik açılımlarla beraber sürdüğü, halklarımızın kimlik hakları mücadelesini demokrasi mücadelesine bağlama kararlılığımız görüldükçe, bir yerlerden alınmış bir işaretle saldırı ivmesinin arttığıdır.

Yeni dönemin saldırı araçları da döneme uygun hale getirilmiş oldu. Meşru legal demokrasi mücadelesine karşı devlet, kucağındaki satılmışlar devreye girdi

Geçmişte bu görevi bir şekilde Tercüman ve Hürriyet gazeteleri yerine getirirdi. Sol saflarda şimdinin Ergenekoncusu Aydınlıkçılar, Doğu Perinçek devredeydi. Devrimci kadrolara ve liderlere yönelik karalamaları bu gazeteler bazen manşetlerden, bazen köşe yazılarından yaparlardı. Şimdi bu işlevi devlet, satın almış olduğu düşkünler aracılığıyla yapıyor. Bu yolla daha iyi sonuç almayı umuyor. Geçmişte bu örgütün içinde yer almış, hatta yönetici olmuş olanların eliyle yapılacak saldırı daha etkili olur, diye düşünüyor. Ne de olsa bunların birer düşkün hain olduklarını herkes bilemeyebilir.

Engin adam bir yıldır kendi adına site açmış.

Bu site Mihrac Ural’a ve Acil tarihine yönelik saldırı mevzisidir. O sitede Mihrac Ural’a ve Acil tarihine saldırı amacı taşımayan tek bir yazı yoktur. O site bu örgütün tarihiyle ilgili olsun ya da olmasın, Mihrac Ural ve Acilciler düşmanı olan herkese açıktır. Bu, çok önemli bir gösterge. Kendini MİT’e 150.000 TL karşılığı satmış olan İbrahim Yalçın, polisle birlikte devrimci kılığında, kendisini tanıyan köyleri dolaşarak “öncü savaşını başlatacağız!” diyerek köylülerden silah toplayan, silah verenleri yakalatan ve hiçbir zaman Acilci olmamış H.K, Acilciler’in A’sını bilmeyen, küfrün bir harf ötesini geçmeyen yazılar yazan, kendine TKP/B’liyim diyerek o örgütün adını kirleten mahlûk ve bunlara benzer birkaç düşkünün buluşma mevzisidir o site.

İster resmi polis, sterse de gizli polis kim olursa olsun, yeter ki Mihrac Ural ve Acilciler karşıtı olsun, o sitede yer bulur.

O sitede yer alan yazıların niteliği de önemli değil. Yeter ki içerikleri Mihrac Ural ve Acilcilerin karşıtı olsun. Küfürlerden, yalanlardan, çarpıtmalardan ve ihbarlardan oluşan yazılardır bunlar.

Yöntem; çarpıtma ve yalandır. Örgüt tarihindeki bazı yaşanmışlıkları alıp, bunları esaslarından kopararak, ters yüz edip çarpıtarak, bazı senaryolarda ekleyerek sunmak şeklinde çalışıyorlar. Yalanda ısrar ve bıktırıcı tekrarlarla amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar. Acilcilerin bunca canla, kanla, emekle, işkenceyle, zindanla, sürgünle oluşmuş onurlu tarihi bu çirkin insanlar eliyle lekelenmeye çalışılmaktadır. Bu çirkin satılmışların düşkünlüklerinde hiçbir sınır yoktur.

İnsanların adına mektuplar yazıp yayınladılar. Adına mektup yazdıkları insanlar bunları tekzip ettiler. Anlattıkları her olayı, ama istisnasız her olayı çarpıtıp, yalanlarla bezediler. Polis ağzıyla küfürler ettiler; hem de “ana-avrat” ve de “bip” yerine geçen nokta koymadan! Satılmışlarda ne ar kalırmış ne de ahlak.

Yazdıklarını okuyanlardan birinde bile kuşku oluşturabilirlerse, bir kişide bile Acilcilerin tarihine yönelik olumsuz duygular oluşturabilirlerse görevlerini yerine getirmiş olacaklardır.

Daha önce de açıklandı: Bunlar kendilerini polise teslim etmiş, kendilerini satmış düşkünlerdir. Bununla ilgili tek bir satırlık yanıt bile veremediler. Kendini MİT’e 150 000 TL. karşılığı sattığını kendi el yazısı ile kabul etmiş olan birinin, lekesi alnında dururken söyleyeceklerinin ne önemi olabilir? Bunun bir tek anlamı vardır: bunlar görevlidir ve görevlerine devam ediyorlar. MİT’in direktifleri doğrultusunda hatta yöntemlerini bile MİT’in yönlendirmeleri doğrultusunda belirleyip görevlerini ifa eden düşkünlerdir.

Acilcilerin 1. Kongre delegelerine “açık mektup” yazıyorlar. Birinin 27 yıldır, ötekinin 23 yıldır ilgisi olmadığı halde Acilcilikleri birden bire depreşiyor, Acilciliğin gölgesine sığınıyorlar. Örgüte sahip çıkma görüntüsüyle Acilin bittiğini kanıtlamaya çalışıyorlar! 1. Kongre delegelerine hitaben yazdıkları açık mektubu yalanlarla donattıktan sonra, “örgüt bitmiştir” diye bitiriyorlar. Hedefte budur.

Yabancısı olmadığımız bir iddiadır: devlet defalarca kökümüzü kazımıştı! Belimizi kırmıştı! Devlet aynı iddiayı bu sefer satılmışları aracılığıyla bize tekrarlıyor.

Bizler günümüzün devrimci sorumluluğu ile demokrasi mücadelesine devam ediyoruz. Bizim görevimiz ve sorumluluğumuz budur.

Devletin ve devlet görevlilerinin görevleri de mücadelemizin karşısına bin bir araçla çıkmalarıdır. İtirafçı engin adam ve ajan İbrahim Yalçın (MİT’teki kod adı ile; Şahin), devlete satılmışlıklarının hakkını vermek zorundadırlar. Bu düşkünler devlete iyi uşaklık yapıyorlar. Haklarını teslim etmek gerek. Resmi polis sıfatıyla kimsenin yapamayacağı bir şaibe yaratma çabasını bu düşkünler “eski Acilci” kimliğiyle yaratmaya çalışıyorlar.

Ancak Acilciler kendi tarihlerini kendileri yaratmışlardır. Bu tarihte her onurlu devrimcinin payı, emeği, fedakarlığı ve tanıklığı vardır. Başından sonuna kadar bu düşkünler tarafından çarpıtılan tarihimizde, her Acilci kendi kesitinin tanığıdır. Her Acilcinin tanık olduğu kendi kesitinin nasıl çarpıtıldığını görmesi, bu düşkünlerin yalancılıklarının anlaşılması için yeterlidir.

Bu düşkünlerin ele aldıkları her konu, devrimci sorumluluk gereği açıklanmış, belgeleri, kanıtları ve tanıklarıyla devrimci kamuoyu ve konunun ilgilileri bilgilendirilmiştir. Hatta arzu eden tarafsız araştırmalara arşivin açılabileceği ilan edilmiştir.

Acilcilerin onurlu tarihi, iki-üç soysuz satılmışın ihaneti ve çabasıyla kirletilemeyecek kadar temiz ve köklüdür. Bu saldırıların, işkence tezgahlarında maruz kaldığımız saldırılardan hiçbir farkı yoktur. Her Acilcinin işkence hanelerde maruz kaldığı işkence, hakaret, küfür ve aşağılama ne ise bu saldırılar da öyledir. Bu işkenceleri uygulayanlarda, bu saldırıları yapanlar da devletin görevlileridir. Saldırının aynı olması gibi amaç da aynıdır; Acilcilerin kökünü kazımak! (Bunlar da öyle diyor; “örgüt 1988’de bitmiştir”!)

İşkence tezgahlarında her onurlu Acilci nasıl değerlerine sahip çıktıysa, direndiyse, bedel ödediyse şimdi de bu saldırılara karşı koymalı ve tarihimizin kirletilmesine asla izin vermemelidir.

İşkencenin uygulandığı insanda duygu, işkenceciye karşı kin ve nefrettir. Bu soysuzların saldırılarındaki çirkeflik de bizde infial duygularının kabarmasına neden olmaktadır.

Yalan makineleri… Bu tanımlama başka hiç kimseye bu kadar yakışamazdı. Ama eksik. Bunlar sadece yalan değil aynı zamanda ihbar makineleridir de.