7 Oca 2010

93.dosya : İBRAHİM YALÇIN MİT AJANIDIR Muhatabımız değildir



Özel Harp Dairesi’nin PKK’ye yaptığı tüm suçlamaları, bu cemaat bize yapıyor.



Biri MİT’in paralı ajanı olarak, İbrahim Yalçın. Diğeri ise bir itirafçı olarak, Engin Erkiner. On yıllar sonra, örgütümüzün eylemlerini karalamak için Özel Harap Dairesi adına kolları sıvadılar.



Bu eylemleri başkalarına bağlamak, onlar adına yapıldı demek, PKK’nin o dönem tüm eylemleri için, Özel Harp Dairesi suçlamaları aynıyla bize yöneltilmektedir. PKK de Suriye kuklası örgüt olarak suçlandı. Başkan Öcalan için akla hayale sığmaz çamurlar atıldı “Suriye’nin beslediği eli kanlı, çocuk katili” denildi. Atatürk barajı çevresinde yapılan kimi eylemler için “PKK, Suriye hesabına Atatürk barajını bombalayarak su akış yollarını açacaktı” denildi. Bu suçlamalar bu günde değişik biçimleriyle devam ediyor. Hepsi yalan ve tümden Özel Harp Dairesi kurgusudur.



Meyve veren ağaç taşlanıyor olay budur.



O kesiti Başkan Öcalan’la birlikte yaşadım. Detaylarını omuz omuza göğüsledik. O dönem ne yaptıysak birbirimizle uyumlu ve ortak kararlarla yaptık hiçbir eylemimiz, hiç kimseyle ilgili değildi. Biz bağımsızca kararımızı halkımızın çıkarlarını gözeterek alıp, ülkemiz ve halklarımız için geçerli olacak şekilde yerine getirdik. Bu nedenle 18 yıllık dostluk hep diri ve ayakta kalmıştır. Bu nedenle Başkan Öcalan yemeğimizi tercih ederdi, güvenlik açısından en güvenli yer olarak evimizi bilir orda yatardı.



ANAP eylemleri önceden de Başkan Öcalan’la paylaşıldı. Eylemler devam ederken, “arkası gelir mi?“ diye sorardı. Evet gelecek derdik. Şehir şehir eylem haberleri geldikçe, coşkuyla tebrik ederdi. Bunlar örgüt sırrıdır. Bu kadarı şimdilik yeter.






Mihrac Ural
24 Haziran 2009



MİT’in paralı ajanı İbrahim Yalçın (Şahin), kamburunu örtmek için çırpınıyor. Çırpındıkça da batıyor. Bu kirli adam ölü Nebil yoldaşı, Ali Çakmaklı’nın ölümü üzerine, Ali Çakmaklı ölmeden önce konuşturduğu gibi; H.Yılmaz Keser’i, Ali Sönmez’le Arapça konuşturduğu gibi. Tek amacı, Mihrac Ural’a çamur atmak üzere kurgu ve yalandır. Şahidi, ispatı, delili olmayan, üçüncü kişilerce de doğrulanmayan karma karışık anlatımla gerçekleri saptırmaya çalışıyor. Anlatımlarının tümü fabrikasyon…



Birlikte bir iki örnekle bunu göstermek yeterlidir.



1. MERKEZ KOMİTE SİNAN YALANI



“Gönderilen kişiler’den bir tanesi, benim tarafımdan,‘’MARMARA BÖLGE SORUMLUSU VE AYNI ZAMANDA TÜRKİYE GENEL SORUMLUSU’’ olarak MK’ya önerdigim ve ‘’OY BİRLİGİ’’ ile kabul edilen SİNAN yoldaştır.” diyor.



Bu satırları okuyan kişi, Acilciler Merkez Komitesinde “SİNAN” diye biri olduğunu ve bu kişinin “oybirliğiyle” bu göreve getirildiğini sanacaktır.



Hemen belirtelim MK’da böyle bir kişi yoktur ve böyle bir ismin örgütümüzün hiçbir yönetim kademesinde bir görev almışlığı yoktur. Okur bu yalancının iddiasını araştırma şansından yoksun olduğu için, ona yutturmak zor olmayacaktır diye düşünmüştür. Kurgu da bunun için yapılır, yalanı gerçek olarak yutturmaktır.



1. Kongremizde MK’ya sadece iki kişi oy birliğiyle seçildi. Biri Genel Sekreter yoldaş, diğeri ülkede görevli bayan bir yoldaştı. Bu sonuç Kongre tutanaklarında sabittir. Hatta MK’ya kendini aday gösterip sadece bir oy alan biri bile vardı.



1986’da bağlanan kongremizde SİNAN diye ne bir MK üyesi, ne de MK yedek üyesi, ne de bir bölge sorumlusu yoktur. Bu hayali görev, İbrahim Yalçın atölyesinde fason olarak üretilmiştir. Adam MİT’le bağlantısını örtmek için, dolgu anlatım kurguları tezgahlıyor. O kadar. Bu da onun bilinen özelliğidir. Olmayan, gerçekle hiçbir ilişkisi bulunmayan, ama yaşanmış ve söylenmiş gibi öne sürülen yalanlar bir İbrahim Yalçın üretimidir.



Bu MİT ajanı, Acilciler Merkez Komitesinin kaç kişi olduğunu ve kimler olduğunu unutmuştur. Israrla bizden yazılı olarak almak istediği bu gibi bilgiler, sürekli olarak ondan saklanmıştır. O Sinan’ı MK ya kendi önerisi ve oy birliğiyle seçtirmiş ya, bilgileri öyle kalsın…



MİT ajanına karşı önlemlerimiz hedefine varmıştır. Bu türlere elimizi bulaştırmadan, güçlü kuşatmalarla, ne kadar etkisiz kılınabileceklerini göstermiş oluyoruz. Bunu başarmak örgütsel bir duruş için yeterlidir. Bu başarılmıştır.



“Örgüt arşivi bulunduğum yerdeydi” diyor. O hala öyle sansın. Bir ajana karşı bir örgüt rahatça kuşatma yapamayacaksa örgüt olmasın. Aptal, sonuna kadar kuşatma altında olduğunu bile fark etmemiş…





2. “ALİ HAMAM” OLAYI



“Ali Hamam”, uzun yıllar örgütümüze sınır boylarında yaşayan bir kılavuz olarak, başka birçok kılavuz gibi değerlendirilerek hizmet etmiştir. Karanlıkta yüzlerini dahi görmediği yoldaşları almış yine karanlıkta yüzlerini dahi görmediği insanları emin şekilde taşımıştır. Getirip götürdüğü yoldaşlarla bir noktadan itibaren tamamen bağı kesilerek, her kes bildiği yola giderdi. “Ali Hamam” hiçbir zaman ne adres ne de telefon bağlantısı açısından, gelen ve gidenlerle bağı olmayan biridir. “Ali Hamam”ı bilen yoldaşlar onu çağırır, o işini yapar ve biterdi. Her kılavuzun, kaçakçının izlenebileceği ve işbirlikçi olabileceği kaygısını hep taşıdık, önlemlerimizi bu hesaplara endeksledik. Ancak bu insanı, böylesine karmaşık, komplike, hatta örgüt eylemlerinin bağlantı merkezi olarak bir vasıfla dile getirmek; İbrahim Yalçın ajanının bildik komedileridir. Bunun başka bir anlamı ve önemi de yoktur.



Örgüte birçok kılavuz, kaçakçı hizmet sunmuştur; bunlardan biri de “Ali Hamam”dır. Okuması yazması yoktur. Not almasını bile bilmez, tel numarasını bile yazmasını bilmeyen biridir. Tüm kılavuzlar gibi o da, O’na bildirilen bir noktadan yoldaşı alır ve ulaştırması gereken bir noktada bırakırdı. Kimseyi ne tanıma, ne takip etme, ne de önceden kimin geldiğini polise bildirme durumu yoktur. Dağlardan, vadilerden nasıl ve nereden geçileceğini ise kendisi bile önceden kestiremez. Belli yön noktalarına göre hareket ederek, geçiş güzergahını yaklaşık olarak belirler. Üzerinde ne bir telefon ne de bir iletişim cihazı taşır. Yakalandığında cezası az olur diye silah bile taşımayan biriydi. İbrahim yalçının, Ali Hamam merkezli senaryo ihtiyacı, kendi ajanlığını başkasının sırtına yıkmaktan ibarettir. Bu güne kadar “Ali Hamam” hiçbir yoldaşın hatta Antakya’daki yoldaşların bile evlerini bilmez. Bildiği varsa da istisnai olarak, çok zorunlu hallerden dolayıdır. Ülkenin hiçbir yerine, hiçbir yoldaşla bağlantılı olarak ne gitmiştir ne de gelmiştir. MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın bu adamı bu kadar büyük yalanlarla ifade etmesinin tek nedeni “Ali Hamam”ın İbrahim Yalçın’ın yüzüne karşı; “Hocam bu adamı gözüm tutmadı, diğer yoldaşlara benzemiyor, çok tehlikeli, her şey olabilir?!” demesidir.



İbrahim Yalçın’ın “Ali Hamam”ı sorguya çektiği kocaman bir yalandır. Bunu kime onaylatacak söylesin de ona soralım. Tersine, “Ali Hamam” o basit vatandaş gözlemleriyle onu sorguladı durdu. Kini de oradan kalmadır.



“Ali Hamam” örgüt yatakçılığından zindan yatmıştır. Sorguda yoğun işkencelere rağmen direnmiş, kendisi hakkında çözülenlerin tersine, yaptığı işlere dair hiçbir sırrı deşifre etmemiştir, örnek olmuştur, sürecin canlı şahidi yoldaşlar halen bu gerçeği övünçle dile getirmektedirler. Son dönemlerinde özellikle MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın onu ele vermesiyle, değerlendirilmesi güç hale geldiğinden, alternatif ilişkiler devreye sokulmuştur. Bu güç durumuna rağmen; gün gelmiştir tüm risklerini omuzlayarak, bir yoldaşımızın oğlunu yakınlarının yanına sağ salim götürüp, geri getirme gibi bir fedakarlıkta bulunmaktan geri kalmamıştır.



“Ali Hamam”, İbrahim Yalçın için son olarak şunu söylemiştir; “Arkadaşlar ben bu adamdan kuşkuluyum, bu adam temiz biri değil. Ben bu adamın kanalıyla hiçbir zaman kimseyi getirip götürmek istemem”.



Neden? diye sorulduğunda.” Bu adam (İbrahim Yalçın b.n) bana gidiş geliş yollarımızı ve kendisinden başka daha önce gelen ve giden yoldaşlarınızı sorup duruyor, daha önce hiçbir yoldaş bana böyle bir soru sormadı, bu sorular kuşkuludur beni tedirgin etti. Yanlış anlamayın ama, bu adam polisle bağlantılı olabilir” dedi.



“Ali Hamam” hala yaşıyor. Herkes ona ulaşabilir ve bu adamı sorguya da çekebilir. Örgüt adına zindan yatmış biridir. Bir kaçakçı olması onun takip altında olmasını getirebilir. Ancak unutulmamalıdır ki, tüm silahlarımız da kaçakçılardan alınırdı. Onlarda tek tek takip altındaydılar. İbrahim Yalçın’ın “Ali Hamam” üzerine kurmaya çalıştığı tüm olaylar, birer yalandan ibarettir.



“Ali Hamam” son olarak, örgüte en az üç önemli hizmet daha sunmuştur. Bunlardan biri dost bir devrimci örgütün yayın organı yazı işleri müdürünü güvenle yurtdışına, yanımıza çıkarmasıdır. “Ali Hamam”, İbrahim Yalçın’dan on bin kat daha temiz, şerefli bir halk adamıdır. Örgütümüzün hala aranan çok önemli kadrolarını, Türkiye devrimci hareketinden birçok kişiyi örgüt kanalı ya da dışındaki ilişkileriyle getirip götürmüştür. SVP’li arkadaşlar da kendi kanallarından; ülkede İ. yoldaşları kanalıyla, karşı cephede de özellikle H. yoldaş aracılığıyla “Ali Hamam”la ilişkiliydiler. Bir dönem gelmişti ki, adeta her hafta gidiş-gelişler yapılıyordu. Bu durum başka örgütler için de geçerliyken, hiç kimseye zarar vermemiş, emeğinin hakkını almış biridir. İbrahim Yalçın dışında bu adamı suçlayan hiç kimsenin olmaması dikkat çekicidir.



İbrahim Yalçın MİT’le girdiği ilişkiyi itiraf ederken (12 sayfalık el yazısı), olayı kendi kurgularıyla anlattı. Gerçek ise, MİT’e verilen tüm bilgileri derleyip toplayarak ortağı Engin Erkiner gibi kronolojik olarak itiraf etmiştir. Bu ikili soysuzun polis ifadelerini karşılaştırın hayretle birbirine benzediğini göreceksiniz. İbrahim Yalçın kendini MİT’e satmıştır. Bunun için 150.000 TL. almaya tenezzül etmiştir. Hala bu paranın konusunu açmadan eveleyip gevelemesi bundandır.





3. KUZEY KORE HALK CUMHURİYETİ



Doğu Perinçek gibi örgüt sırlarını ifşa ediyorlar. Etsinler istedikleri kadar. Ne dedim, örgütümün yaptığı her şeye imzamı atıyorum, ben buradayım. Tekrar ediyorum.



Kim İl Sung yoldaşın güzelim, onurlu, başı dik sosyalist ülkesiyle olan ilişkimiz onurumuzdur, gururumuzdur. Öncelikle bu bilinsin.



Yapılmak istenen ifşaatın hedefi çok başkadır. Ama önemsemiyoruz. Dünyanın tüm sosyalistleri omuz omuza olacaktır diyoruz. Siz böyle bir şeyi rüyanızda bile görseniz inanmazsınız. Seviyesiz olanlar yüksek olanları küçülterek kendilerine benzetmek isterler. Ama beceremezler. Biz gelişen ve bilinen bir örgüttük. Sosyalist ülkelerin bizimle ilişki kurması çok önemli ve onurluydu. Bu oldu.



Kore’nin hiçbir şekilde bize ihtiyacı yoktu. Bu kadar uzak bir ülke için bizim sunacağımız bir kutlama mesajını geçmez. Ancak dünyanın her alanında sosyalist enternasyonalist dayanışma için yapmayacağımız şeyde yoktur. Bunu Filistinliler için yaptık. Bölge gericiliğine karşı yaptık, bu örgüt böyle bir örgüttü ve bu duruşuna yakışanı yapan bir örgüttü.



İfşaata, ihbarcılığa uzanan İtirafçı Engin’in çığlıkları ve MİT ajanı İbrahim Yalçının çırpınışı bu düzeyin insanları olmamalarından ve hizmetinde oldukları çevrelerin tepkilerinden kaynaklanıyor. Bunu bize kirli bir şey olarak sunma çabaları ise abestir.



Bu süreç MK kararıyla başladı ve öyle yürüdü. MK’nın önemli isimlerinin resmi bir ziyaretle Kore’ye gitmesinin başka anlamı olmaz zaten. Bu ilişkiyle yoldaşlara gerekli ve önemli eğitimler sağlandı. Sadece ortak hedefler ve bağımsızlığımızla süren bir ilişki. Kore’li yoldaşlar her gelişlerinde de şehit mezarlığımızı ziyaret ederek saygı duruşunda bulunup dayanışmalarını sürdürüp durdu. Bu ilişkide dayanışma ve yardımlaşma vardır. Aradaki ilişki asla maddi bir ilişki değil ve olamaz da.



Mit ajanı İbrahim Yalçın bu ilişkiyi ve ziyaretlerimizi ve oradaki siyasal diyaloglarımızı asla bilemez. Bilmemesi de gerekiyordu. Bir polis ajanı, kuşatmamız altında kukla olarak aramızda tutuldu. Hepsi o kadar.



Bu kadar sonsuz yetenek ve her taşın altından çıkan biri olarak gördükleri Mihrac Ural’ın bu pislikleri figüran yerine koyamaz mıydı? Siyaset kurallarına göre tüm yönleriyle değerlendirilen bir yönelimdir. Çapı buna uygun olmayanlar bu ateşle oynamasın.





4. SARI VEDAT OLAYI



Sarı Vedat için söylediği her şeyde bir yalan ve abartı bulunmaktadır. Sarı Vedat ülkeye döndükten sonra git-gel ya da “Türkiye sorumluluğu” üstlenmek gibi hiç bir zaman görev almamıştır. Mit ajanı İbrahim Yalçın kurgularını desteklemek için, örgütü ve yöneticilerini kendi pisliklerinin bir parçası göstermek için Sarı Vedat’a sorumluluk yükleme gereği görmüştür. Bu örgütte kimin nerede nasıl sorumlu olduğu belgelidir. Bu belgeler İbrahim Yalçın gibi insanlara asla gösterilmezler.



Kamburunu örtmek için yaptığı anlatımlarda kendini Ortadoğu’da sözü dinlenen biri olarak gösteren, böbürlenmeleri yansıtan aktarımların tümü yalandır. O bölgede tecrit çemberimiz altındaydı. Hiçbir bilgi ve arşiv belgesi teslim edilemezlerdendi. Örgütümüzde şiddet yasaktı. Bu anlayışımız onu canlı bıraktı. Buna şükür etsin, biz parmaklarımızı ısıralım.







5. ANAP EYLEMLERİ



Bu eylemler Merkez Komitesi kararıyla alınmış eylemler dizisidir. Bu kararı o günün siyasal koşulları belirlemişti. ANAP 12 Eylül rejiminin temsilcisi olarak iktidardaydı ve tüm zalimliğiyle 12 Eylül rejimini oturtmakla meşguldü.



MHP’ye karşı 12 Eylül öncesi eylemlerimizin gerekçesi ne ise, ilke olarak ANAP’a karşı duruşumuz da odur. Faşist iktidarın hükümetiydi ve ülkemize dayattığı ekonomi politikayla emekçileri ezen bir yönetimdi. Şehir mücadelesinde yapabileceğimiz en önemli eylemleri yaptık. Örgüt tarihimizin en kapsamlı askeri eylemleridir. Tarihsel konjonktür o günlere tekrar denk düşerse, bu tür eylemleri bir daha karara bağlardık.



Bu eylemleri başkalarına bağlamak, onlar adına yapıldı demek, PKK’nin o dönem tüm eylemleri için, Özel Harp Dairesi suçlamaları aynıyla bize yöneltilmektedir. PKK’de Suriye kuklası örgüt olarak suçlandı. Başkan Öcalan için akla hayale sığmaz çamurlar atıldı “Suriye’nin beslediği eli kanlı, çocuk katili” denildi. Atatürk barajı çevresinde yapılan kimi eylemler için “PKK Suriye hesabına Atatürk barajını bombalayarak su akış yollarını açacaktı” denildi. Bu suçlamalar bu günde değişik biçimleriyle devam ediyor. Hepsi yalan ve tümden Özel Harp Dairesi kurgusudur.



Meyve veren ağaç taşlanıyor olay budur.



O kesiti Başkan Öcalan’la birlikte yaşadım. Detaylarını omuz omuza göğüsledik. O dönem ne yaptıysak birbirimizle uyumlu ve ortak kararlarla yaptık hiçbir eylemimiz, hiç kimseyle ilgili değildi. Biz bağımsızca kararımızı halkımızın çıkarlarını gözeterek alıp ülkemiz ve halklarımız için geçerli olacak şekilde yerine getirdik. Bu nedenle 18 yıllık dostluk hep diri ve ayakta kalmıştır. Bu nedenle Başkan Öcalan yemeğimizi tercih ederdi, güvenlik açısından en güvenli yer olarak evimizi bilir orda yatardı.



ANAP eylemleri önceden de Başkan Öcalan’la paylaşıldı. Eylemler devam ederken, “arkası gelir mi?“ diye sorardı. Evet, gelecek derdim ve şehir şehir eylem haberleri geldikçe coşkuyla tebrik ederdi. Bunlar örgüt sırrıdır. Bu kadarı şimdilik yeter.



Bu eylemler Suriye’yi memnun etmedi rahatsız etti. Çok olumsuz tepkiler de aldık. Kendi topraklarından hareketle, komşusu Türkiye’ye karşı askeri eylemlerin kesinlikle ret edildiğini söylediler. Bu gibi eylem hazırlıkları nedeniyle “Marangoz Hüseyin”in yakalanması sonucu yoldaşlarımızın önemli bir kısmı da tutuklandı. “Marangoz Hüseyin” olayını yalan söylemlerle aktarması yine aynı amaca dönük bir çabadır. Her cümlesi yalan olan bu adam, Suriye’yle ilişkimizin kendi bağımsızlığımızı korumak istememiz nedeniyle nasılda birden bire sertleştiğini tüm yoldaşlar çok iyi bilirler.



Bu nedenlerden birinde de topluca zindana atılmakla karşı karşıya kaldık. Birkaç ay yoldaşlarımızın önemli bir kısmı tutuklandı. Siyasi mültecilik hukukunu çiğnediğimiz ihtarı yapıldı. Bu sürecin son halkasında uzun aramalar sonunda beni de yakalayıp zindana attılar. Bu kesitte C.E beni rehin almış, Başkan Öcalan’ın araya girmesine karşın bırakmamıştı. Sonunda beni de devlete teslim ederek sorgulanmaya gönderdi. Yoldaşlarımla birlikte Kefer susi denilen muhaberat zindanında tutuklu kaldık. Bu ilk uzun zindan yatışımdı, ikincisi; 1999–2000 yılları arası, bir yıl boyunca, tek kişilik hücrede zindan yattım. Neden yine aynıydı; iki ülke arasındaki ilişkiyi zedeleme tutumlarıydı. Başkan Öcalan’ın Suriye’den çıkışına neden olan sürtüşmenin ardından, Türk istihbaratı ısrarla beni teslim almak için baskı yaptı. Benim öncelikle Fransa’da siyasi iltica statüm bulunmaktaydı. Suriye’nin yapabileceği en fazlası Fransa’ya geri göndermekti. Bunu yapmadılar, kendi kararları doğrultusunda beni bir yıl boyunca tek kişilik hücrede gün yüzü görmeyecek şekilde tuttular. Karım ve çocuklarımın vatandaş olmasının avantajıyla 1 yıl sonra, zorunlu ikamet kaydıyla serbest bırakılmış, sert uyarılara maruz kalmıştım.



Suriye’ye gelince. Bu ülke hiçbir zaman komşusu Türkiye’ye düşmanlık göstermedi. Halkıyla yakın oldu devrimcileriyle yakın oldu. 12 Eylül faşist askeri rejimine karşı devrimcilerin tek güvenli limanı Suriye’ydi. Türkiye faşist hükümetleri bu ülkeye her zaman düşmanlık gösterdiler. Bombalamalar dahil, suikastlar ve her yolla askeri düşmanlık dayattılar. Öcalan adı altında, Irak savaş hazırlıkları ortamında Suriye’ye karşı büyük bir askeri saldırı bile düşündüler, yer yerinden oynadı, Demirel Samandağı’nda bir devlet adamına asla yakışmayacak kavramlarla Suriye’yi suçladı. Ecevit ve Yılmaz’ı daha beterini yaptı. Provokasyon ortamı öyle gergin bir tablo oluşturdu ki, Başkan Öcalan’ın Suriye’den çıkışıyla ortam nispeten soğumaya başlayabildi.



Suriye Türkiye ilişkilerinin bu gün bu ölçüde iyileşmesinin altında Türkiye’nin çıkarları yatıyor. Suriye’nin komşularıyla barışı temel alan yaklaşımları bu süreci yükseltti. Bu gün Suriye Türkiye için Ortadoğu’ya açılımda olmasa olmaz bir koşuldur. Türkiye’nin hiçbir etkinliği bu kapıyı aralayamazdı. Bu iki halkın yakınlaşmasını, bizler de örgüt olarak sonuna kadar desteklemekteyiz. Çünkü biliyoruz ki, iki ülkenin yönetimlerinin bin bir nedenden oluşan düşmanlıklarına karşı halkların kardeşliği, barışı ve karşılıklı kazanımları kalıcı olandır.





6. GÖZ AMELİYATI OLAYI



Bu konuyu yazmayacaktım. Son bölüm olarak kısaca belirteyim.



Yazmayacaktım çünkü bir kadının kocasının söylemlerine boyun bükmesi devrimci saflarda da yaygın bir ilişkidir. MİT ajanı İbrahim Yalçın karısına, para için boyun eğdirmiştir bu kesin. Kadın temiz ve olgun, tek yanlış söz söyleyemeyeceğimiz bir kadındır. Aileleri bu tartışmalara sokuşturmak ayıpların en büyüğüdür.



Bu kadın kalksın desin ki ben göz ameliyatını MİT aracılığıyla yapmadım. Beni MİT Suriye sınırına kadar getirmedi. Biz de ondan özür dileyelim. Buna hazırız.



Canlı tanığımız da var. Antakya’da duruyor, kim olduğunu da açıklayabiliriz. Kadına farklı bir isimle ameliyat yaptırdılar. Ayrıca İbrahim Yalçın’ın, Levent Sami Sultan yoldaşla ve birçok yoldaşla bire bir sohbetleri var. Karısının Numune hastanesinde ameliyat gördüğünü kesinlikle biliyoruz. Son olarak MİT’in, İbrahim Yalçın’ın karısını sınıra getirdiğini de. Hastaneden yeni taburcu edilmişti. Olay budur.



Peki, ajanın tepkisi neden; bunun nedeni açık. Kişi karısının göz ameliyatını da MİT’e yaptırıyorsa, bu iş öyle kolay yutulur bir iş olarak görülmez artık. Bunu biliyor. Ama atladığı bir başka şeyden hiç söz etmiyor; bir kişi MİT’ten 150.000 TL’yi örgütünün kongresini ihbar etmek üzere almaya tenezzül etmişse, geriye ne kalır…



Karısına ameliyat yaptırmış yaptırmamış ne önemi var ki…



Bir anekdot ta Levent Sami Sultan yoldaştan; ”İbrahim Yalçın’ın karısını getirmeye gittik. İkimiz birlikteydik. Sınırın Türkiye kısmanda bir yığılma ve tele-objektif fotoğraf makineli, dürbünlü insanlar duruyordu. Suriye yetkilileri tedirgin olmuş, “İlk kez böyle bir yığılma oluyor hayırdır?” diye kendi aralarında şaşkın, şaşkın soruyorlardı. Bizi geriye ittiler, sorun var dediler. Olayları kenardan gözlemliyorduk. İbrahim Yalçın karşı tarafa el hareketiyle selam attı. Karısı geldi. Taksiye bindik. Karısına ilk sorduğu şey ‘ne kadar para verdiler’. Adam aç gözlü bir para düşkünü, buna tanık oldum.”



Karısının MİT aracılığıyla bedava göz ameliyatı olduğu mutlak olarak kesindir. Bu, MİT’le ilişkinin önemsiz bir yanı.



MİT ajanı İbrahim Yalçın şunların cevabını vermeli.



1. Amirin olan “UFUK” adlı şahsın MİT’teki görevi nedir? Örgütümüze ve Devrimci hareketlere karşı; ülkede, Ortadoğu da ve Avrupa’da bu adamla ne yaptın?



2. Şahin kod adını sana kim verdi?





3. İtirafnamende (12 sayfalık el yazın) yer alan bu kadar isim, telefon numarası ve adresi nereden toplayıp MİT’e verdin.



4. Örgütümüze karşı yönelen tasfiye girişimlerinizi etkisiz hale getirdiğimizde; ortak hiçbir ideolojik yanımız olmayan TKEP’e katılman MİT’in bir talebi miydi? Bu noktada İtirafçı Engin Erkiner’le buluşmanız tesadüf mü, yoksa onun da eski bağlantıları hesaba katılarak TKEP’i tasfiyeye yöneldiniz?





5. Bu gün; İbrahim Yalçın’ın 20 yıl sonra, itirafçı Engin Erkiner’in 27 yıl sonra Örgütümüze saldırmanızın altında ne yatıyor ? Arap halkının kimlik haklarını da ortak ülkemizin demokrasi mücadelesine katmak istememize karşı, bir MİT önlemi olarak mı öne sürüldünüz (Kürt özgürlük hareketi gibi bir hareketin doğuşunu erken yolla bastırmak için mi görev aldınız?).





Bu soruların cevabı bizce çok açık. Bilmeyenlere anlatılsın.



35 yıl hayatımızın her zerresini devrimci mücadeleye adadık. Bir devrimci olarak 12 zindanı ülke içinde, 6’sını yurt dışında devirdim. Ser verdim sır vermedim. Yoldaşlarımı 12 Eylül karanlıklarından korudum, güvenli bir limana taşıdım, örgütümü yükselttim. Kongresini yaptım demokratik bir kongreyle oy birliğiyle Genel Sekreter seçildim.



Dünüyle bu günüyle, yeni kongresi olana kadar, kurum ve kural işleyişi gereği, şahsi kanaatlerimin aksine de olsa, örgütümün her eylemini, davranış ve adımını onurla üstleniyorum. Bundan şeref duyarım.



Geçmişim, geleceğim içindeki en canlı unsurdur. Geçmişi kirli ve karanlık olanlar onu aklamak için takla üzerine takla atsınlar. Sonuç elde edemeyeceklerdir. “Geçmişi olanın geleceği olmaz” (İtirafçı Engin ) demelerinin nedeni de budur. Geçmişleri ayıplıdır, ondan kurtulmak için herkesi geçmişi inkara davet ediyorlar.



Örgütümüze yönelik 4. tasfiye girişiminde, İtirafçı Engin Erkiner ve İbrahim Yalçın’ın bir araya gelmesi tesadüf değildir. Tekrar ediyorum. 27 yıldır ilgileri olmayan bir örgütle uğraşmalarının tek anlamı var; MİT emridir, Özel Harp Dairesi yöntemidir. Biz bunu biliyoruz.



Başaramayacaksınız siz de bunu bilin.