7 Oca 2010

74.dosya : Önemli not:



Bu dosyada tarihlemelerle ilgili önceden alınan yanlış bilgi nedeniyle bir hata oldu. Nebil yoldaşın ikinci kaçışıyla ilgili olarak belirlenen 25 Aralık 1978 tarihi yanlıştır. Bu yanlışlık bir başka yanlış anlaşılmaya yol açmıştır. 74. DOSYA’nın ilk paragrafında oluşan bu hatayı düzenleyip yeniden yayınlanmayı, yazım ahlakı gereği uygun gördüm.


Bu düzeltmeyi, Mihrac Ural yoldaşla, Erkan Ulaşan yoldaşın telefon konuşması sonrası edindiğim bilgiler doğrultusunda yaptım.


Konuyla ilgili olarak Mihrac Ural’la, Erkan Ulaşan uzun bir telefon konuşması gerçekleştirdi (13 Mart 2009, saat:19.20 - 20.30 ) Uzun yılların sıcak yoldaşlık duygularıyla geçmiş ve bugün konuşuldu. Anılar tazelendi, dünün yoldaşlık ruhu bu güne taşındı.



Bu konuşmada Mihrac Ural’ı karalamak isteyenlerin yalanlarına, kurgularına ve sürdürdükleri çirkinliklere karşı tutum alınmıştır. Erkan Ulaşan yoldaş, İlgisi olmayan bir tartışmanın ortasına kasıtlı olarak sürüklenmek istendiği açığa çıkmıştır. Erkan Ulaşan, “ben o pusalayla ilgili kimseyi kastetmedim, hatta Nebil yoldaşın bile kafası net değildi, isimsiz, imzasız bir pusulaydı. Benim amacım dışında bu konuyu kendi amaçları için kullananlarla hiçbir ortak yanım olamaz“dedi.



“Tacettin Sarı’nın bu olayla ilgili olarak suçlanması ise saçmalıktır, bir uydurmadır” dedi.



Erkan Ulaşan, "ben Nebil yoldaş merkezli anılarımı yazıyorum bu tartışmalara asla mesajım olamaz" diyerek, Engin Erkiner’in ve bu çevrelerin Nebil yoldaşı “ahlak dışı” işlerle suçlamasına karşı sert eleştiri yaptığını, onlara yazılı olarak bunu dile getirdiğini belirterek, “bu çirkinlikleri yapanlar beni kendilerine araç yapamaz” diye sözlerini bağladı. Nebil’i suçlayan bu çirkin insanlara karşı, “doğrudan ve sert cevaplar yazdım, Nebil’i kirletmelerine müsaade etmeyeceğimi belirttim” dedi.



Nebil Rahuma ve Mihrac Ural’ın aralarındaki yoldaşlık bağını bilenler, bu çirkin insanların bu bağı asla zedelemeyeceklerini bilirler. Karalamaları ve kurguları ise bu konuşmada da yüzlerine indirilmiş bir şamar olarak okura iletmeyi görev bilirim.


Not: Yukarıdaki satırlar Erkan Ulaşan yoldaşa okunup, onayı alınarak yayınlanmaktadır.



Şerif Yılmaz
13 Mart 2009

Not: 1. ve 57. Dosyalar. 74. DOSYA’nın altında, alt alta verilmiştir.


(74. DOSYA)



Kurgularla

Kendinizi Örtemezsiniz.
İtirafçı Engin Erkiner ve ortağı MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın

cambazlıkları


Şerif Yılmaz

11 Mart 2009





74. DOSYA’nın konusu, yazarı tarafında bir kasıt ya da işaret edilen bir isim olmadan, üçüncü kişiler tarafından da bilinmeyen bir konuda kimse kastedilmeden bir anı yazılmıştır, anıda geçen “Güneyden gelen Pusula” cümlesi üzerine balıklama atlayan iki komedyenin kurgularıyla ilgili olacaktır. Çirkin amaçları için Nebil yoldaşı alet etmek isteyen biri itirafçı biri MİT ajanının kurgularını bu dosyada bulacaksınız. (bu paragraf yukarıda açıklanan nedenle yeniden düzenlenmiştir.)


İki cambaz bir ipte oynamaya kalkışıyor ama beceremiyorlar, biri tırmanırken diğeri düşüyor sık sık ikisi birden düşüyorlar. Biri İtirafçı Engin Erkiner, diğeri MİT ajanı İbrahim Yalçın, akıllara ziyan kurgularla işlerine devam ediyorlar.


Kendi kamburlarını örtmek için direnenlerin sırtına kambur yerleştirme gibi beyhude bir çabaya girmişler. Tarihleri, olayları, kişileri, yerleri, harmanlayıp kirli emellerine bir kurgu yapmaya girişmişler. Ama kedinin ip yumağına düşmesi gibi yüzlerine gözlerine bulaştırmışlar.

Devrimci yoldaşlığı bilmiyorlar, böyle bir çevreden de gelmemişler, Nebil Yoldaşın Mihrac Ural’a bağlılığını anlayamazlar. Fiziki açıdan ayrı yerlere düşseler de ne manevi ne düşünsel ne de ilişki açısından birbirinden kopamayacak iki yoldaşın ruh birliğini anlamazlar. Nebil’le Mihrac Ural öyle yoldaşlardı. Bunun için Mayıs 78’de Mihrac Ural firarda Nebil yoldaşa öncelik tanıdı. Nebil yoldaşın davada durumu kritikti. Nebil yoldaş Mihrac Ural’ın öncelikle çıkmasını istemesine rağmen, Nebil çıkması gerekti ve o oldu.


12 Haziran 1978’de yani kaçışından bir ay sonra bir daha yakalanan Nebil yoldaş ikinci kaçışında ilk işi Konya cezaevinde bulunan Mihrac Ural’ın yanına görevlerini bilmek için gitti; aranan bir devrimcinin cezaevi nizamiye kapısından geçmesinin riskini herkes bilir. Nebil bu riski, yoldaşını görmek ve görev almak için göze almıştır. Bu bile tüm çirkin ve karanlık niyetlerinize bir Osmanlı tokadıdır. Siz sadece derin devletin kuklalarısınız o kadar. Kurgularınız, yalanlarınız tutmuyor, iki cambaz aynı anda yerlere seriliyorsunuz.


MİT ajanlığı kendi el yazısıyla açıklanmış olanların, İtirafçılıklarıyla özel harp dairesi yöntemlerine düşünlerin aklında tüm ilişki türlerinin tek ölçütü casusluktur.

Bunun için önlerine geleni kendi kirli sıfatlarıyla suçlarlar. Bu bir reflekstir, anlıyoruz sizi beyler çok iyi anlıyoruz. Nebil, Mihrac Ural’ın yoldaşıdır. HDÖ ile ayrılık sürecinde ondan hiçbir şey istenmemiş ve hiçbir şey dayatılmamıştır. Ancak yoldaşlık temelinde dayanışma ve bağlılık devam etmiştir. Nebil’in ruhu geldiği yerin yoldaşlarıylaydı. Bu da çok normaldi. Bu duyguyu bilmeyen çevresizler bu konuda bir şey söyleyemezler.


Boşuna uğraşmayın, kimseyi kandıramazsınız.


Nebil yoldaşın ikinci kaçışından sonra ilk gittiği yerin Mihrac Ural’ın yanı olmasının hikmetini kestirebilir misiniz? Nebil Mihrac Ural’ın yanına, Konya cezaevine, ziyaretine gitti. Oradan talimat aldı. Yolu Filistin’e gidecekti. Antakya’da, Yeşil Pınar beldesinde ( Ayn el Camus Köyü) bu günkü belediye başkanı yoldaşımızın evinde gizlindi, ayrıca 15 gün boyunca, Hasan Baklacı yoldaşın (Levent) evinde kadı.


Şimdi soruyorum, bu nasıl oluyor? Sınıfta kalacaksınız kurgularınız ağzınıza yüzünüze bulaşıyor. Ahmaklar bilmelisiniz ki, burası güney bölgesidir. Güney bölgesinin pusulası insan korur, onu güvenlik içinde ulaşacağı yere ulaştırır, sizin gibi poliste ötmez, para için MİT’te satılmaz.


Nebil yoldaşı Yeşil Pınar beldesinde koruyan kimdi bilir misiniz? Neren bileceksiniz muhbirlere bilgi mi verilir. Sıkı durun o korama, o günkü sorumluluğuyla Tacettin Sarı tarafından sağlanmıştır. Bu insanı kolay hedef sanmayın o geçmişiyle örgüte hizmet sunmuştur. Bu örgüt geleneğinde hiçbir hizmet tepelenmez yüksekte değer kazanır. Nebil, Tacettin Sarı’nın sorumlu olduğu bir alanda 15 gün güvenlikle korunmuştur ve Tacettin Sarı’nın eliyle, yanında Aziz Kandur yoldaşla birlikte, Turfando köyü yakınlarındaki Hayno’ya götürülerek emin bir şekilde Filistin’e yolcu edilmiştir.


Güney bölgesi hiçbir zaman itirafçı Engin gibilere, MİT uşaklarına bilgi vermez. Boşuna yorulmasınlar onlar poliste örgütü teslim etikten sonra örgütsel işlerlikleri de bitmişti. Kambur o kambur bu günkü zırvalıkları, pislikleri de bundandır.


Nebil şimdi belediye başkanı olan bir yoldaşın evinde, o zaman bölge sorumlusu Tacettin Sarı’nın bilgisi dahilinde kalmıştır. Nebil Filistin’e gider, bir süre sonra Tacettin Sarı’ı da yanına gider. Suriye’de yakalanıp cezaevi yatan da Tacettin Sarı’dır. Yanında Aziz Kandur adlı bir militanımızda vardı. Bunları bilmiyorsunuz karalamanız bu yüzden tutmuyor. Başka şeyleri zorlayın bu zorlamalar işinize hizmet etmez . Yalan olduğu hemen açığa çıkar.

Muhabarat - Mit kurgularınız hesap hatasından dolayı hep güme gidiyor. Çünkü siz bu işlerle iştigal ediyorsunuz, bu yüzden kendinizi göremiyorsunuz. Kinleriniz gözünüzü kör etmiş, hatalarınızın farkına bile varmıyorsunuz. Görevli olduğunuz yerden kulağınız çekilebilir dikkat ediniz…


Boşuna çırpınmayın, Tacettin Sarı hatalarıyla sevaplarıyla mücadele etmiş bir eski yoldaştır. Nebil’i en emin şekilde koruyan da kendisidir. Sağa sola çamur atmak sizi aklamaz. Tacettin Sarı, hayatında İstanbul’a ne pusula göndermiş ne de Nebil’le dışarıda iletişim kurmuştur. Tacettin Sarı, Nebil yoldaşını zindanda ziyaret edip onun ihtiyaçlarını karşılamıştır. İki Filistinlinin (yeşil Köy Havalimanı eylemini yapan Filistinli gerillalar: Mehdi Muhammed Delila ve Muhammed Reşit Hüseyni) kaçışı sırasında da Tacettin Sarı Nebil yoldaşla görüş kabininde bulunuyordu. Nebil yoldaş cezaevinden kaçışta Tacettin Sarı’nın yanında olmasını tercih etmişti. Birlikte de Güney bölgesine gidecekti. Ancak Kaçışta, Nebil görüşçülerin bulunduğu yere girmesine rağmen, geç kalınmıştı. Kaçış açığa çıkmıştı. Tacettin Sarı üzerinde kendisine ait olmayan kimlikle ziyaret yerindeydi ve o da risk altındaydı.


Şimdi oturun bunları düşünün. Kendi üretiminiz olan kurgularınız ne kadar çiğ birer yalan olduğu açık değil mi? Kirli amaçlarınızı daha kimin sırtına yıkmaya çalışacaksınız bakalım. Güney bölgesine duyduğunuz bu kin nedir söyler misiniz? En çok çalışan bölge olduğu için, en çok militan üreten, kadro ve yönetici üreten, eylem yapan kitleselleşen bölge olduğu için mi? MİT sizden bunu istemiştir bu kesin. Ama başaramayacaksınız. Biz artık sizi tanıyoruz, okur tanıyor, sizi tanımayan kimse kalmadı; yalanları tavuktan daha hızlı yumurtluyorsunuz. Çok üretkensiniz; biriniz Filistin’de savaştığını ilan eder, oysa savaştan ilk kaçan kendisidir, bir diğeriniz hayatta Arapça bilmeyen Hüseyin Yılmazkeser yoldaşı, her Antakyalıyı Arap sanarak bol bol Arapça konuşturursunuz…


Ali-Cengiz oyuncuları, artık külahınız düştü keliniz göründü, boşuna çırpınmayın. Devletten her ay ne kadar para alıyorsunuz bunu açıklayın. Kapalı ödenekten kod adı Şahin olan İbrahim Yalçın’ın bordrosunda özel harcırahları ne kadardır bunu söyleyin. İkiniz bunu nasıl paylaşıyorsunuz bunu açıklayın. Bunları biz açıklayacağız. Bekleyin.


Devam edelim,


Nebil Güney bölgesinden kimi yanına çağırıyor. Kime pusula gönderiyor biliyor musunuz.

Nereden bileceksiniz ki.


Size kim cesaret eder de bilgi verir ki. Size verilecek en ufak bir bilgi derhal MİT’in elinde olur, İbrahim Yalçın para için yapmayacağı şey yoktur, İtirafçı Engin ise hazırdan gelecek hiçbir şeye yok demez. İkisi böylece birbirini bulmuştur.


Evet Nebil, Tacettin Sarı’yı yanına çağırı. Neden çünkü dışarıda güveneceği en iyi kişi güneyde sorumlu olan Tacettin Sarıdır. Kimse kendine Nebil’den pay çıkarmasın. Nebil sesiz sitemsiz bir yoldaştır herkesle iyi görünür ama yüreğinin derinliklerinde seçmecidir.


Nebil’in talebi ve Mihrac Ural’ın onaylaması üzerine Tacettin Sarı Filistin’e yönelir. Ancak Suriye’de yakalanır. Orada Aziz Kandur’la birlikte Lazkiye Ceza evinde yatar. Türkiye’ye iade kararıyla sınıra getirilir, ancak rüşvetle bırakılıp, orada, sınırdan kaçak geçerek ülkeye döner. İşte Tacettin Sarı’da budur. Adamıdır diye suçladığınız Suriye’de zindan yatmış, güç bela kendini ve yanındaki yoldaşını kurtarmıştır. Ama sizin ahlaksızlığınız, insanları rasgele karalamaya göre kurgulanmıştır. Sizde zerre kadar haya ve namus yoktur, insanları karalamada bu kadar pervasız olmanızın başka bir izahı olamaz. Bu işler derin devlet işidir. Elimizde ispatı delili olmasa da siz bu noktadasınız. Bu ahlaksız yargılarınıza rağmen, Tacettin Sarı Nebil yoldaş için her tehlikeyi göğüslemiştir. Hatalarıyla sevaplarıyla bu insan bu örgütün değeridir ve bu değeri kimse çiğneyemeyecektir.


Bu düküntüler ucuz töhmetlerle Tacettin Sarı’yı Suriye adamı yapıyor. Amaç Tacettin Sarıyı da kirletmektir. Gerçek amaç en yiğit, en kahraman, en kitlesel, en yoğun en önder Güney Bölgesini kirletmektir. Bu niyetinizi biliyoruz. Bu kirli amacınızın özel harp dairesi işi olduğunu dünya alem de bilecek. Milliyetçi soytarılar sizi, ırkçılığınız, farklılıklara karşı düşmanlığınızın çehresi yazdığınız her yazıda sırıtıyor.



Güney bölgesini ne yaparsanız kirletemezsiniz. Bakın sizin Türkiye çapında tek bir insanınız, tek bir eski kadronuz ve militanınız kalmadı. Zaten hiçbir zamanda olmadı. Yoksunuz bulunduğunuz yerde de yoksunuz. Örgüt değiştire değiştire bir hal oldunuz, her örgüte ne zararlar verdiniz saymakla bitmez. Buna rağmen şu an tek tek siniz. Ama bizler Güney bölgesinde elimizden geleni yaparak yükselişteyiz varız. Sayılarımız sizin hiçliğiniz karşısında ezicidir. Ülke çapında da elimizden geldiğince her etkinlikte var olma çabasındayız. Ya siz, sizin ülke perspektifiniz nedir, yok bir hiçtir, bunun için çalışanlara derin devlet kuklaları olarak saldırıyorsunuz.

“Pusula” kurgunuz da çamura battı. Yeni bir komedi bulun da hep birlikte gülelim.


Gidin bir kez daha bir araya gelin. Kurgularınızı, yalanlarınızı sakince yapın, ölçün biçin. Bıraktığınız açıkları kapatın ve senaryolarınızı öyle tezgaha serin. Yalanınız çok komik, size bu yakışır ama kapalı ödenekten ikili ortaklığınıza çok şey akmaz dikkat edin.


İstediğiniz suçlamayı yapın. Yırtının yalan dolan, kurgu çirkef her şeyi ortaya dökün. Ama bir tek resmi belge, el yazısı ortaya koyun. Bunu hiç yapmadınız, yapamazsınız da. Çünkü her şeyiniz sahte.


Biz okur huzurunda açıkça soruyoruz, resmi belge, el yazılı belge ya da maddi bir kanıt ortaya koymayan sadece yalancıdır diyoruz. Buyurun işte meydan, işte gerçekler davranın bakalım ne çıkacak.


Biz gelince. 72 dosya yazdık. Bu dosyalarımızın tümü yayınladığımız resmi belge, el yazısı itiraf ve maddi kanıtlara dayalı oldu. Hiçbir iddiayı bu belgeler olmadan yapmadık.


Şimdi biz yorumsuz olarak İtirafçı Engin Erkiner’in polis ifadesini yayınladık. O da örgüte ve tüm yoldaşlara inanılmaz yıkımlar yapan ifadesini unutmuş yayınlanması halinde “ön söz” yazacağını söyleyip duruyordu. Hala “ön söz” yazmadı, yalancıların sözünde durmasını beklememek gerek. İtirafçı Engin adamın polis ifadesi bir resmi belgedir altında da kendi imzası vardır. Bakınız http://tarihselhainler.blogspot.com/


Okur hiç yorumsuz okusun. İsterse de yorumlu olarak okusun. İkisi de orada duruyor. İşte belge böyle olur. Böyle açığa çıkartılır itirafçılar.

Peki sırtlarındaki bu kamburla dolaşanlar ne yaptı, kurgu, yalan ve sallama itham yaptılar, çünkü hiçbir gerçeğe dayanmıyorlardı. Bilirsiniz itirafçılar, direnen devrimcilerden içgüdüsel olarak nefret eder. İtirafçı Engin bu haldedir. Oysa Mihrac Ural direnmiştir ser vermiş sır vermemiştir. Engin ise bir örgütü olduğu gibi her şeyiyle polise teslim etmiştir. Bu fark bu günde aynıyla sürüyor. Enginin ruh halinin kaynakları da buradan besleniyor.

Ya MİT ajanı Şahin kod adlı İbrahim yalçın için ne yapmalı. Bu adamın Allah’ı paradır. Para için inanılmaz ahlaksızlıkları yapmak su içmek kadar kolaydır. Bu satılmış yaratık, o kadar kirli ki, hiç uğraşmaya gerek görmedik. Geldi kendi el yazısıyla MİT ilişkisini açıkladı. Örgütümüzün 25 Kasım -1 Aralık 1986 tarihinde bağlanan 1. kongresini ihbar etmek üzere, MİT’ten ilk ödeme olarak 150 000 TL alarak yola çıktığını itiraf etti. 12 sayfa orijinal el yazısı yine http://tarihselhainler.blogspot.com/ da bulabilirsiniz.


Yorum yapmadan bu iki yazıyı okumak, aramızdaki tüm tartışmaların anlamını ve derinliğini kavramaya yetecektir. Bizim ekleyecek başka bir şeyimiz yoktur.


Bir tarafta ülkemiz devrimci mücadelesi için yürekleri çarpan ve bir an önce ülkesine dönüp orada da mücadeleyi yükseltmek isteyen bizler, diğer tarafta itirafçısı, MİT ajanı ve satılmışılar karşı karşıya gelmiştir.


Bilinmesi gereken en önemli şey de, budur…
İŞTE OKUNMASI GERKEN İKİ DOSYA



(57.DOSYA)

Tek Sorum Var



Sabri Aşçı 22/12/2008 Sabri1962@gmail.com

Engin Erkiner ve İbrahim Yalçın’ın kirli buluşması gerçekleşti. Mihrac Ural için atıp tutuyorlar. 30 yıl neredeydiler? Bunu geçelim. Bu gün yazdıklarına bakalım sırf ihbar, bir yerlere mesaj gönderiyorlar. Söz konusu edilen dönemin tüm aşamalarında vardım. Bu kadar yalanı bir araya getirmek olsa olsa bir görevli işi olabilir. Bunu da geçelim. İbrahim Yalçını bilenler bilmeyenlere anlatır. Buradan da her ikisinin ilişkisini kavramak zor olmaz. Bununla da ilgilenmeyin…


Benim tek sorum var cevabı da tektir Ya Evet ya hayır. İbrahim Yalçın sana soruyorum:


Soru: İbrahim yalçın, THKP-C(Acilciler) örgütü 1. kongresini takip etmek için ve getireceğin bilgilerin ön ödemesi olarak, MİT’ten direk ve elden 150 000 TL aldın mı?



İşte el yazılı Belge:



(Belgenin tümü12 sayfa. Bkz. http://tarihselhainler.blogspot.com/ ):



***



(1.DOSYA)



İTİRAFÇI



ENGİN ERKİNER



Polis İfadesindeki İtiraflarıyla

Verdiği Dersler



“Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” (Engin Erkiner İfadesi, s:16)



(( hz No: 1977/27398, Büro no: 1977/726, İddia No: 1977/247--- İstanbul Cumhuriyet Savcılığı toplu suçlar bürosu---- tutuklu 27.8.1977---- İddianame. Ve eki olan İfade, toplam 20 sayfa. ))



“1977 yılındaki polis ifademin yayınlanmasını istiyorum. Hatta birkaç gün önceden haber verirseniz size kısa bir önsöz bile yazarım.”( Engin Erkiner, İnternet kimliği adlı makale)



(Not: Bu yazı, verdiği söz üzerine konu kahramanından “önsöz” beklemektedir)

Mihrac Ural

mircihan@gmali.com



http://www.mirural.blogspot.com/

-II- bölüm


İtirafçı Engin Erkiner Dersleri

1. Ders: İtirafı kronolojik sıra içinde verme dersi.



1. Ders, işin Alfabesidir. Hadiseleri anlaşılır bir düzen içinde anlatmaktır. Engin 20 sayfalık itiraflarıyla, polise ve devlete unutulmaz bir uzun itiraf edebiyatı dersi verdiği kadar, olayları belli bir tarihi süreç içinde her kesiti kendi içinde tutarlı olarak anlatmayı da başarıyla yerine getirerek, ders alınacak bir itirafnameyi ortaya koymuştur. 31 yıl sonra bile sahiplenilmekten övünç duyulacak bu yaratıcı deha, sorgusu sırasında çevresini sarmış olan ve ağzı açık dinleyen polis öğrencilerine şu şekilde servis edilmiştir:



“ Kronolojik sıra içinde hadiseleri anlatırken yukarıda söylemeyi unuttuğum bir hususu daha açıklamak istiyorum” ( İfade sayfa:12 )



İtiraflarını bir tarih sıralaması içinde ve unuttuklarını hatırlayarak sürdürmekle Engin, polis ağına düşürdüğü yoldaşlara kestirme yol dersi de vermiş olmaktadır: “Her şeyi düzenli anlatın ve unuttuklarınızı hatırlarsanız, dürüst davranıp polis amcalara söyleyiniz”. Böylelikle baskıya da uğramaz direnmenize de gerek kalmaz öğüdünü yerine getirmiştir.



Bu ders sonucunda polise teslim ettiği yoldaşların, direnmelerini zayıflatarak onların da teslim olmaktan başka yolları olmadığını işkence ortamında dile getirip, polise önemli kolaylıklar sağlamanın nasıl başarılacağını fiil olarak göstermiştir; teorik ve fiili liderliğin birliğini de bu arada dışarıda gösterme fırsatı olmadığından sorguda bu görevi yeterince ifa edebilmiştir.

Ödül olarak da polisten, altında parmak izi olan 20 sayfalık bir sertifika-i itiraf vesikasıyla kocaman bir aferin almıştır.



2. Ders: Kronolojik itiraflar uygulama dersi

Engin teorik ve pratik biri olarak, yaşadığı ya da duyduğu, bildiği ya da tahmin ettiği her olayı tarih süreciyle ezberlemiş biridir. Bu ezber kabiliyetinin tarihe bir ders olarak geçmesi ve polis amcaları hayrete düşürecek kadar dakik olduğunu kanıtlamak üzere, itiraflarını gelecek kuşaklar içinde bir ibret dersi mealinde ele almıştır.


Bunun için de ne kadar diyalektik ve tarihi materyalizm esasları içinde itiraf yapılabileceği gerçeğini, polisin suratına bir tokat olarak indirmiştir. Bu tokatla afallayıp kalan polis amcalar, bülbülün kafesteki hasretini anlayışla karşılayıp bir an önce uçmasına yardım etme gereği bile duymuşlardır. Alttaki derslerde de nasıl uçtuğunu birlikte “sezmeye” çalışacağız.


Engin bu dersteki tecellisini, yakalandığı andaki örgüt üst komitesinin yanı sıra, öncülü olan komiteleri de sayarak, derin tarih kavrayışını, sağından solundan dökülen diyalektik anlatımla sunmuştur. Bu derste, şehit yoldaşların payına düşen sorumlulukları anlatmayı, konunun iyice anlaşılması için, okurun anlayışına sığınarak vermiştir.



1. Üst Komite:


“…1975 yılı sonlarında bir üst komite kurulmasına karar verildi. Üst komite 9 kişiden meydana gelecek, 9 kişinin 5 kişisi, yurtdışı gurubundan, 4 kişisi ise kendi gurubumuzdan olacaktı. 9 kişilik üst komiteyi kendi gurubumuzdan başlamak üzere ismen şu şekilde sıralayabiliriz. 1- İlker Akman, 2- Hasan Basri Temizalp, 3- Necati Yöney, 4- Ben ( Engin Erkiner), 5- Hasan Ercan Erciyes, 6- Sinan (takma İsim), 7- Fırat (Şimdi bana resmini gösterdiğiniz ve ismini burada Süleyman Şadi Somer olduğunu öğrendiğim şahıs), 8- Nazmi (takma isim), 9- Celal ( Takma isim). Bu üst komitenin kuruluşu sırasında komiteye Yüksel Eriş’in getirilmesini daha yerinde olacağı hususunda ileriye sürdüğüm görüş, Yüksel Eriş tarafından ege bölgesindeki çalışmalarının yoğunluğu nedeniyle kabul edilmedi, bu sebepten de üst komiteye kendi gurubumuzdan 4. şahıs olarak ben dahil oldum” ( İfade s:2)


2. Üst Komite:


“... 1976 yılı mayıs ayı içinde Yüksel Beni Ankara’da bularak tekrar toplanma gereğinden bahsetti. Ankara bahçeli evlerde şimdi hatırlayamadığım bir evde yine Yüksel Eriş’in inisiyatifinde bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya Yüksel Eriş, ben, Süleyman Erdal, Rıza Salman iştirak etti. Yeni toplanan Dört kişi Yükselin İnisiyatifinde

Üst komiteyi teşkil ettik… Bu toplantıda görev taksimatı şöyle yapıldı Süleyman Erdal: Ankara ve çevresi. Rıza Salman: Güney Anadolu Bölgesi. Ben: İstanbul. Yüksel Eriş ise: Ege Bölgesi ve Karadeniz Bölgesi…” ( İfade sayfa:3)



3. Üst komite

“… Tüm eylemler yukarıda da belirttiğim gibi THKPC’nin bir kolu olan Acil veya Türkiye Devriminin Acil Sorunları veya 184’lükler veya, Halkın Devrimci Öncüleri olarak tanınan örgütçe yani bu örgüte bağlı olarak ve yukarıda hazırdaki üst komitelerini saydığım şahısların ki bunlar 1- Ben (ENGİN ERKİNER- İstanbul Bölge sorumlusu) 2- HAKKI (Takma ad- Ankara Bölge sorumlusu) 3- EŞBER ( Takma ad, diğer takma adı BİNBAŞI, İzmir bölge sorumlusu 4- MİHRAÇ (Güney Bölge sorumlusu) bilgi ve ortaklaşa aldıkları karar altında tüm örgütü kapsayan ve bağlayan şekilde yapılmıştır…” (ifade sayfa:13)


Evet, işte bu kadar. Yadsınmanın yadsınması kuralı gereği Üst Komitelerin sıralanışını dile getirerek polislere, itirafın bile nasıl bir ciddi iş olduğunu göstermiştir.


Bu bapta alınacak dersleri bir başlık altında toplamak zor olsa da polisler alacaklarını almaya başlamanın sevinci içinde, hep bir ağızdan “daha dün okullu olduk, sınıfları doldurduk yaşasın Engin hocamız…” diye tempo tutmaktan kendilerini alamamışlardır.


Bu alkış ve haykırış temposunun anıları altında, 31 yıl sonra, mahcubiyeti devam eden Engin, tarihe geçecek ve yeni ufuklar açacak, hitabet ve belagat sanatının incisini dile getirerek, önemli bir hatırlatma yapmıştır:


“Okuyan herkes biraz düşündüğünde örgütsel sorumluluk taşımanın ne demek olduğunu görecektir.” (Bkz. “İnternet kimliği” makalesi)



Bu ağır dersi, çalan zil sesiyle birlikte noktalayıp kapatıyoruz. Hadi geçmiş olsun…


3. Ders: Bildiğin kadar isim ver, tahmin ettiğini de söyle dersi.

Engin, itiraflarıyla o güne kadar “devrimcilerin” hafızaları iyi olmayan, eğitimsiz, sıradan insanlar olduğu kanısını yerle bir etmiştir. Bunun da ötesine geçerek meydan okumuştur. Kendinden bir kuşak önce aynı yerden geçen Doğu Perinçek’le yarışa bile girişmiştir. Büyüklerin düellosu gibi bir deprem yaratır kaygısıyla polis amcalar, “Allah senden razı olsun ne verirsen biz razıyız” diye ortalığı sakinleştirmeye çalışmışsa da Engin bildiğini okumakta kararlı olarak tahmin ettiklerini de söylemeye koyulur. Engebeli ve sarp yollardan geçen ders servislerine kendini kaptıran bu adam, yüzleştirmelerde gösterdiği performansla teorik olduğu kadar, pratikte de kendini göstermiştir.



Bildiği ve tahmin ettiği her şeyi itiraftan sonra, kişinin artık zorluk çekmeden geride kalan her şeyi gizleyebileceğini göstererek, bu bölümün dersini de vermiş olur.



Bu erken servis, polisleri daha da heveskar etmiş, bazı olayları ve isimleri onlara tekrardan dinleme zevkini yaşatmıştır. Önlerinde böylesine anlatım yapan bir itirafçı varken, fırsat bu fırsat, ifadeden çıkan dersler kitabını, “Ekim Devriminden Çıkan Dersler” kitabı yerine yazılı olarak almışlardır.



Polislerin en başarılı notları da bu dersten gelmiştir. Kimsenin beklemediği bir dinamikle sıralanan isimler, adamları ihya etmiştir. Bu dersten çok çok istifade eden memur varlıklar, üst varlıklardan bol aferin almışlardır.



Zira 20 sayfalık itirafta geçen isimler, polis tarafından ilk kez deşifre edilmişlerdi. Bu ise polis siciline yapılan bir katkıydı. Bu katkıyla polis sicillerinde oluşan kalabalık, günün enflasyon rakamlarını kat kat aşarak illegal borsanın (o tarihte borsalar illegaldi) tavan yapmasını gündeme getirmiştir. Buna devletin en üst başları bile duyarsız kalmamıştır.



Guinesse Rekorlar Kitabı’na geçip geçmeyeceği belli olmayan bu sayıyı isimleriyle birlikte itirafnamesinden aktaralım:



Necati Yöney, Hasan Ercan Erciyes, Süleyman Erdal, Süleyman Şadi Somer, Sinan, Nazmi, Celal, Süleyman Erdal, Rıza Salman, Yusuf Doğan, Hami Gönenli, Mete Özer, Ali Şan Özdemir, Cemil Orkunoğlu, Mehmet Çelikel, Hilal Gökel (Orkunoğlu), Belma Gürdil, Eşber (Binbaşı), Mihrac, Zeynep Arzu Salman, Hakkı, Yener Orkunoğlu, Muharrem, Ali Sönmez, Nebil, Mustafa, İbrahim yalçın, Müslüm Durgun, Zühtü, Haydar Yılmaz, Naim İme, Mustafa Karaoğlu, Bengü, Filiz, İmam Kılıç, Zühal, Atakan Sakarya, Ercüment, Orhan, Haluk, Ali Yıldırım, Cumali Çakmaklı, Levent Postacıgil, Fuat, Bu listede yer alan isimler yer yer fiziki olarak ayrıntılı şekilde tarif edilmiş yer yer hangi şehirden oldukları belirtilmiş yer yer de adresleri doğrudan itiraf edilmiştir. (şehit yoldaşları suçlayan ifadeleri ve isimleri olan İlker Akman, Hasan Basri Temizalp, Yüksel Eriş, Ömür Karamollaoğlu, Ahmet Akdoğan liste dışı tutulmuştur) (Engin Erkiner, Polis İfadesi)



Bu başarısını 31 yıl sonra hatırlayan rekortmen Engin; “Bunu yaptım ve çok şeyi kurtardığıma da hala inanıyorum… Kendiyle hesaplaşmanın ötesinde ben hala aynı düşünüyorum. Aradan 31 yıl geçmiş, başka türlü düşünsem de bir şey olmaz, ama hala aynı düşünüyorum.” demiştir (Bkz. “İnternet kimliği” makalesi).



Böylesi bir ifade için hala “aynı düşünüyorum” diyen birine, hatırlatmam gereken LOWELL’in bir sözü olacaktır: “Düşüncelerini değiştirmeyenler sadece aptallarla ölülerdir.”



Bu heveskar-gazi, fırsat olursa bir biçimde aynı rekoru kırmak için deney yapabileceğini gösteren kimi yazılarını sitelere de yollamıştır. Ancak aklıselim kimi site editörleri, bu talebi ihtisas alanlarına girmediği için, şeklen reddederek kıta sahalıklarından ötelemeyi uygun görmüşlerdir.



Ne diyelim, Allah hepsinin taksiratını affetsin.



Böylesine bol isim vererek bir örgütün temellerini sarsıp, polis kayıtlarına topluca geçiren ve ele geçmeyenleri firari yaşama sürükleyen, sürgünlere, zindan ve işkencelere atan biri için, Aralarında Recep Güregen’in de olduğu “Hayli deneyimli İstanbul mahkumlarının da diyeceği tek şey var” onu da Engin yazısında aktarıyor “Abi, biz yıllardır bu alemin içindeyiz, böyle şey görmedik” (Agm)


4. Ders: Olanları verip, olmayanları saklama dersi.

Bu ders çok ağır bir derstir. Yavaş yavaş hazmedilmelidir. Aksi takdirde anlaşılması ve hatta anlatılması bile güç olur. Bu derste olmayan her şey saklanacak ve olan her şey polis amcalara kahvenin yanında ikram edilecektir. Kahve sinirleri gevşetmek için yararlıdır diye de bol bol içilecektir.



Bu ders, çok felsefi ve komplikedir. Bu güne kadar bilinen en büyük devrimcilerin bile tüm çabaları bilineni polisten nasıl gizleyebiliriz üzerinde militanları eğitirken, bu adam, ilk kez bilinmeyeni ve olmayanı nasıl gizleriz gibi zihinlere katkıyı esas alan, polislere de önemli bir bilim kurgu dersi veren içerikte kendini göstermiştir.



Böyle bir dersi anlamış olmak ve sınavından iyi puanla geçmiş olmak için öncelikle, bile istisna bildiğiniz, tahmin ettiğiniz, tanıştığınız, misafiri olduğunuz, sempatizan, militan, kadro ve üst komite üyesi herkesin adını tek tek “kronolojik olarak” itiraf edecek, unuttuğunuz olursa derhal hatırlayıp (bkz. Ders No:8) amcalara söyleyeceksiniz. Bildiğiniz bir şey kalmayınca da bilmediğiniz ve gerçekten de olmayan eylemleri gönül rahatlığıyla saklama durumunda olduğunuzu anlayarak, bu dersi başarıyla geçmiş olacaksınız. Hala algılayamadıysanız, en iyi puanı alarak sınavı geçtiniz demektir; zaten bu ders algılayabilenler için değil, algısızlar için verilmiştir (amcaların hallerine bakarak bu sonuca varıldığı söylenebilir).



Bu dersin bir başka adı da polise sol gösterip sağ vurmaktır. Engin’in itirafnamesinde, polisin farkında olmadığı imajını verdiği en önemli ayrıntı da bu olmuştur. Polis bu büyük oyuna gelerek, olan her şeyi ve herkesi öğrendikten sonra, olmayanları Engin Erkiner’e bırakmıştır. Bununla da polis amcalar, bu dersleri veren kişiye 31 yıl sonra da olsa övünebileceği şeyleri hediye olarak bırakmayı uygun görmüş oluyorlardı.


Engin’in itirafnamesinden gerçekten var olan eylemleri izleyelim:



“ … Yukarıda belirttiğim İstanbul Bölgesi sorumluluğuna getirildiğim andan beri yukarıda söylemiş olduğum bir 4. Levent Sabancı Hodingin bombalanması 2- Araba kaçırma eylemine girişilmesi (HAYDAR ve MUHARREM’İN yara alamsı dolaysıyla eylem gerçekleşememiştir. Ancak eylemi gerçekleştirebilmek için silahlı müsademe yapılmıştır.) 3- Merter iş bankası şubesinin soygunun gerçekleştirilmesi. 4- İntercontinental otelinin kurşunlanması eyleminin gerçekleştirilmesi. 5- Harbiye Akbank şubesinin soyulması ve gaspları biz THKP-C’nin bir kolu olarak (ACİL- HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ) …yaptık” (İfade, s: 13)



Yukarıdaki eylemleri saymakla yetinmeyen adam, bu kez duyduğu ve tahmin ettiği eylemleri ve faillerini de itiraf ederek ders vermeye devam eder. Birlikte “sezelim”:



“… Selimiye Akbank şubesinin soygununu planlayan ve eylemi hazırlayan, gerçekleştiren ben değilim. O sırada Ankara’da bulunmaktaydım ÖMÜR ölmüş yukarıda da söylediğim gibi örgütün yeni durumunu gözden geçirmek için Ankara’ya gitmiştim. Daha sonra… HAKKI Selimiye Akbank soygununun örgüt tarafından gerçekleştirilen bir eylem olduğunu söyledi… MUHARREM tarafından anlatılan olayı şu şekilde değerlendirebilir. MUHARREM tarafından orta boylu, esmer, düz saçlı ve hafif dolgun ve hafif bıyıklı şahsın örgüt Güney Bölgesi sorumlusu MİHRAÇ olacağını tahmin ediyorum.” (İfade, s:19)



Eylemleri anlatmak da yetinmeyip, eylem hazırlıkları için yapılan irili ufaklı eylemleri de ayrıntılarıyla anlatarak ne kadar dikkatli olduğunun örneklerini veriyor:



“… şoför MUSTAFA Taksimdeki ev dışında akşamları çeşitli arabalardan söktüğü plakaları koyabileceği ikinci bir ev göstermemi istedi. Bende ORHAN ve nişanlısı ZUHALİN evini gösterdim…şoför değişik akşamlar arabalardan söktüğü plakaları bu evde toplardı.” (İfade, s:19)



“… Teksir makinesinin örgüt tarafından yeni olarak alındığını tahmin etmiyorum. Zira kullanılmış bir makine idi daha ziyade bir yerden çalınmış intibaını veriyordu. Bu hususta ben Süleyman’a herhangi bir şey sormadım” (İfade, s:20)



İtirafçı Engin, yapılmış olan eylemler yanı sıra, yapılacak olan, henüz yapılmamış eylemleri de anlatarak beyninde yer edinmiş tüm izleri boşaltmıştır.



Birlikte izleyelim:



“1977 Mart ayı içinde yanlış oldu Şubat ayı içinde gazetelerde Ankara topraklık Büyük ülkü derneğine bombalı ve silahlı bir saldırı yapıldığını okudum. Bunun ÖMÜR’ler tarafından daha doğrusu örgütün Ankara bölgesi tarafından gerçekleştirildiğini tahmin ettim ve Ankara’ya giderek ÖMÜRÜ buldum. ÖMÜR eylemin kendileri tarafından gerçekleştirildiğini belirterek Ege ve Güney Anadolu sorumluları ile temas kurduğunu birkaç gün Ankara’da kalırsam. Bir toplantı yapabileceğimizi söyledi… Mart ayı başlarında Egeden EŞBER ( BİNBAŞI iki isim de takma olup esas ismini bilmiyorum), Güneyden MİHRAÇ, ÖMÜR’ün evine geldiler. Bu evde Mart ayları başlarından İstanbul’dan BEN, Ankara’dan ÖMÜR, Ege bölgesinden EŞBER, güneyden de MİHRAÇ’ın iştirakiyle bir toplantı yaptık… ÖMÜR Ankara bölgesi olarak birkaç bakanlığı bombalayabileceklerini…bu arada eylem konulacak bakanlıkları; Milli eğitim Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ticaret bakanlığı, Maliyle Bakanlığı olarak saptadık. (İfade, s:8)


31 yıl sonra Engin, bu dersleri üzerine ise şunları söylüyor, hissedelim.


“Bu örgütün en önemli askeri eylemini, Intercontinental, İstanbul yaptı. Banka işleri de ayrı bir konu... Ve bu eylemlerin hiç birisinde açık vermedik.

Bunların sadece bir bölümü ifadede var, zira bir sürü eylem de ortaya çıkmadı. İstanbul iki banka soygunu ve İntercontinantal’den ibaret değildi.” (Bkz. “İnternet kimliği” makalesi)



Bu derste Engin, olmayan eylemleri çok başarılı bir şekilde saklamıştır. Ancak hakkının yenmemesi gerek, ayrıca da sakladığı çok eylem vardır. Bunlarda bilmediği eylemlerdir. Mesela o güne kadar güney bölgesinde yapılan, MHP’ye yönelik, halka baskı yapan karakollara yönelik, faşist yurtlara, İşkenceci polislere yönelik onlarca eylemi bilmediği için polisten saklama başarısı gösterebilmiştir.



İtirafnamesinde, Güney Bölgesi’ne ilişkin söyledikleri ise devede kulak bile değildir, onlar da sadece bildikleridir.



Böylece 31 yıl sonra, “bir sürü eylem de ortaya çıkmadı” diye övünüyor.



31 yıl sonra değerlendirme yaparken, tarihi Enver Hoca yöntemiyle sil boz tahtasına çevirmesini “kurbağanın gökyüzünü kuyunun ağzı kadar görmesi”ne bağlayacağız. (Engin’den aktarma) O yarattığı yıkımı bir kenara koyarsak, örgütte en az emeği olan biridir. Bunun için, bildiğinin dışında bir gerçek tanımamaktadır. Bunu örgüt etkinliklerini kıyaslarken de yapmaktadır.



Adam, örgütün intercontinantal Oteli’ni ikinci kez kurşunladığını bilmiyor, bu ikinci kurşunlamaya katılan şehit Nebil yoldaşı ve M,F,M yoldaşların hala hayatta olduklarını burada hatırlatırız. Ayrıca bu örgütün en kapsamlı ve en büyük eyleminin ANAP’a karşı yöneltilen “Büyük Balık Operasyonu”nu ve basına yansıyan Bedreddin Mahir açıklamalarını hatırlatırız (30 Ekim ve sonrası 1987, bkz tüm basın yayın organları). Bu eylemler ülkemizin tüm bölgelerinde, İstanbul, İzmir, İskenderun, Mersin, Kayseri, Ankara gibi merkezi illerde de ANAP’a uyarı olarak gündeme gelmiştir. Ayrıca Recep Güregen’in içinde yer aldığı Zindanlardaki gardiyan zulmüne karşı yönelen uyarı operasyonunu hatırlatırız.



Ancak bu satırların yazarı örgütün en büyük eyleminin, 1976-77 yıllarında yayınlanan “TEK YOL DEVRİM” adlı yayın organı (bkz. İfade s:19) ve sonrası firar dönemlerinde, ilk sayısı 1 ocak 1978’de Beylerderesi anısıyla yayına başlayan “CEPHE” dergisi olduğu kanısındadır. Buna eklenebilecek tek şey, bu örgüt tarihinin iki kitlesel eylemidir. O da Antakya’da yapılan ve on binlerce kişinin katıldığı yürüyüş ve mitingleridir.



Bu dersin kapanışında, Engin’e kuyusunun ağzını genişletmeyi tavsiye ederiz.

5. Ders: Ayrıntı verme dersi


Bu ders 31 yıl sonra da olsa itirafların derinliklerini anlatacak bir ders olarak görülebilir. Bunun için Engin, eylemlerde ve verdiği her şeyde ayrıntıya önem vermiştir. Polisin dikkatinden kaçabilecek ve itirafların dar kalmasını sağlayacak her şeyden nasıl kaçınılması gerektiği ve ilgisiz verilerden bile geniş ayrıntılar servis edilebileceğini göstermiştir.



Engin, okuyucunun “bir eylemin ne kadar ayrıntılı planlandığını en azından sezecektir.” (Agm) diyerek, bu dersin kişide mutlaka etkin bir iz bırakacağını dile getirmektedir.



Buyurun bu dersi seçtiğimiz iki örnekte hep birlikte “sezmeye” çalışalım.

Birinci örnek:



“SORULDU: Evimde yapılan aramada bulunan kırmızı zemin üzerinde dikey siyah çizgili plastik kaplı el defteri bana aittir. Birinci sahifesinin başında 5 madde ile belirtilen anılan yerleri mutemetlerin soyulması ve para temini için girişeceğimiz eylemlerdeki hedeflerdir. Ancak bunları istihbaratını tamamlamış değiliz. İstihbarat tamamlandıktan sonra ki bu konuda bir eylem düşünebilirdik. Yine aynı defterin birinci sahifesinde 8 madde halinde belirtilen bankalardan çarpı işaretli bulunanlar istihbaratları yapılmış, ancak soyulması imkansız görülerek vazgeçilmiş olanlardır. Yuvarlar içine alınan banka ise istihbaratı yapılan ve 19 Ağustos günü soyulan bankadır. Diğer bankaların istihbaratları ise henüz tamam değildir. İkinci sahifede yer alan 8 numara madde ile işaretlenmiş olan müessese ve şahısların ise istihbarat yapıldıktan sonra hedef olarak seçilen şahıslardır. Ancak daire içine aldığımız bir numaralı hedef olan İntercontinental oteli bilindiği gibi tarafımızdan kurşunlanmıştır. Diğerleri hakkında bir istihbarat yapmış değiliz

SORULDU: Yine aramada evimde bulunan 10x16 ebadındaki saman kağıt üzerine kurşun kalemle yazılmış telefon numaraları ve yazı bana aittir.” (İfade, s:14)

İkinci örnek:


“Eylem için gerekli olan arabanın çalınması Şoför MUSTAFA tarafından gerçekleştirildi, Çalınan arabayı bilahire Cihangir’deki evin civarında gördüm. Beyaz renkli bir Reno’idi. Aynı Reno ile Harbiye Akbank soygununu da gerçekleştirdik. Ancak, İntercontinental eyleminden sonra arabanın plaklarını bir defa daha değiştirdik” (İfade, s:11)



Aynı arabayla birden çok eylem yaparak, askeri dehasını polise gösteren bu şahıs, itiraflarının verdiği derslerden emin olarak şunları söylüyor:



“Bir dönemin politikasının ötesinde askeri tarafını da okuyabilirsiniz böylece. Büyük ilgi çekeceğine eminim.” (Engin Erkiner, “İnternet Kimliği” makalesi)



Sizin ilginizi çekti mi bilmem, ama adı 12 kez ısrarla anılan, ilgisi olmadığı eylemlerin bile sırtına yıkıldığı bu satırların yazarı, Engin’in ifadesinden diğer yoldaşları gibi tam 31 yıldır, işkence, zindan, firar, sürgün, tehcir gibi ilgilerin yükünü çekmeye devam ediyor.


6. Ders: Polise yardım ve tüm örgüt evlerini teslim dersi.
Bu dersin mahiyetini bu satırların yazarı açıklayabilecek çapta olmadığından yorumsuz vermeyi uygun görür. Yukarıdaki derslerin mantığına uygun olan bu dersi, akılınız bu kadar genişse, buyurun siz idrak etmeye çalışın bakalım ne olacak:



“ Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim. 1- Banka soygunundan sonra İBRAHİM YALÇIN ile birlikte gittiğimiz ve onun arkadaşlarının evi olan Teşvikiyedeki adres. 2- MÜSLÜM DURGUN’un Şişlideki evi. 3- Cihangirde eylem kadrosunun kaldığı ev. 4- Şişlideki kendi evim. 5- Bomontide ORHAN ve ZÜHAL’in kaldığı fakat sonradan taşındıkları ev. 6- ALİ ŞANÖZDEMİRİN evi. 7- LEVENT POSTACIGİLİN kaldığı ev. 8- İBRAHİM YALÇIN’ın kaldığı ev. 9- CUMALİ ÇAKMAKLI’nın kaldığı ev. 10- ALİ YILDIRIMIN kaldığı ev. 11- MEHMET ÇELİKEL’in kaldığı ev.” (İfade, s:16)


7. Ders: Bir eylemde politik ve askeri lider olma dersi


Engin’in polis ifadesinde silahlı bir mücadele örgütünde politik-askeri liderliğin birliği ve önemi üzerinde derin analizleri gerektiren söylem ve dersler bulunmaktadır.


Bunu öncelikle 31 yıl sonra yani bugünün havası içinde idrak edelim.


Engin Erkiner şöyle diyor: “Silahlı mücadeleyi savunan ama doğru dürüst hiç bir askeri eyleme girmemiş “örgüt önderleri”nin aksine, ben o yıllarda sadece politik değil aynı zamanda askeri bir liderdim.” (İnternet kimliği makalesi)



Yukarıdaki satırları okuyan kişi sanır ki, itiraf etmiş olsa da eylemlerin tümüne katılmış, askeri ve politik liderliğin birliğini icra etmiş bir süpermenle karşı karşıyadır.


Oysa 31 yıl önce, kronolojik olarak polise bildiklerini anlatırken, siyasi ve askeri liderliğini şu cümlelerle ifade ediyordu.


“…Şimdiye kadar sadece silahlı eylem olarak Akbank Harbiye şubesinin soygununa katıldım” (fade, s:18)


“Yukarıda da söylediğim gibi Harbiye Akbank şubesi soygununu gerçekleştirdikten sonra MÜSLİM DURGUN’nun evine gitmiştim. Burada 45 dakika kadar oturduktan sonra dışarıya çıktım. Polisler beni alarak Emniyet Müdürlüğüne getirdiler.” (İfade, s:20)


Hayatında bir tek silahlı eyleme katılmış (o da silahlı çatışma değil, silahın hiç kullanılmadığı bir banka soygunu) ve aynı gün yakalınmış birinin kendini politik-askeri lider olarak görmesini bu satırların yazarı, ancak bir ahlak algılayışıyla açıklamayı becerebiliyor. Bu nedenle, kimi devrimci arkadaşların “ahlak” kavramını duyunca tepkiyle irkilmesini anlayışla karşılıyor.


Bu dersten sonra kimsenin kimseyi ahlaklı olmaya davet edemeyeceğini de öğrenmiş olduk. Ne diyelim…


Böylesi ikili liderler, poliste böyle ifade verirler; 31 yıl sonra, okuyucuyu aptal yerine koyabileceğini sanıp, bol keseden atmakta bir sakınca görmezler. “Ahlak” vurgularına pek içerlenen Halil Güven gibi samimi, devrimci arkadaşların bunu bir yere oturtması dileğiyle, kulağını çınlatayım.


Bu bölümü de böylece kısa tutarak noktalayalım.


8. Ders: Bu arada unuttuğunuzu hatırlayınca söyleme dersi.


Engin polise burada son gösterisini yapacaktır. Bu derste adam pilot olmuş, uçmak üzeredir ve polis bile kemerlerini sıkma zorunda kalmıştır. Polisleri öylesine köşeye sıkıştırmış ki, son bir hamleyle, dürüstlük dersi vererek mat etmiştir. “Devrimci asla yalan söylemez hatırlayınca da saklamaz” ilkesinden yola çıkarak, unutulan bir bilgi, akla gelir gelmez itirafları arasına sokarak bunu göstermiştir.


Böylesine yüksek “ahlak” sahibi bir eğitmenle karşı karşıya kalan amcalar, hayretlerinden küçük dillerini yutmuş olmalılar.
Engin yaptığı servisin cömertliğiyle amcaları sevinç gözyaşlarına boğmuş olmalı. Ancak başkaların da gözü yaş doluyordu. O da örgütümüz ve tüm yoldaşlardı.



Bu ders bir “söylemeyi unuttum” dersidir. Birlikte idrak edelim, hayır dualarınıza vesile olalım.


1- “ Şimdi hatırladım Malatya olaylarından önce yurt dışı gurubu ile birlikte kurulan üst komitede yer alan NECATİ YÖNEY örgüte faydalı olmayacağı fikrini öne sürmüş, örgütten ayrılmıştı. Onun yerine YÜKSEL ERİŞ komiteye girmişti.” (İfade s:4)


2- “…yapılacak bombalama eylemlerinden sonra ilişki kurulabileceği tahmin edilen KARS, DİYARBAKIR, BANDIRMA, KADİRLİ, TURGUTLU gibi şehirler de ... yer alıyordu. Ankara’da bu karar alındıktan sonra her bölge kendi içinde ve kendine yakın olarak tespit edilen şehirlerde eylem gerçekleştirmek üzere harekete geçti. Şu an hatırıma geldi ikinci gurupta yer alan şehirlerin içinde BALIKESİR ve İSKENDERUN’da bulunuyordu” (İfade s:7)



3- “… bu arada Merter İş bankasının müsait olduğu bilgisini arkadaşlardan biri bana getirdi. Hep beraber bankaya giderek tetkik ettik, kaçış tespit yollarını tespit ettik. Bu arada söylemeyi unuttum Ankara kadrosundan HAKKI Haziran ayı içerisinde eylemlerde kullanacağımız bir şoför getirmişti. Adının MUSTAFA olduğunu bildiğim…MUSTAFA, 1,70 boylarında, esmer, biraz topluca, kısa saçlı, saçlarını yandan ayıran, normal burunlu bir şahıstır.” (İfade,s:10)



4- “…Merter iş bankası soygunu MUHARREM, ALİ, NEBİL ve şoför MUSTAFA tarafından gerçekleştirildi. Yukarıda söylemeyi unuttum eylemden birkaç gün önce kirli sarı renkte, Murat marka bir arabayı düz kontak yaparak çaldıklarını ve Cihangir’deki ev civarına getirdiklerini biliyorum…arabayı evin civarında bana MUSTAFA gösterdi…soygun yapıldı” (İfade,s:10)



5- “… Yakarıda da söylediğim gibi 4-5 gün MİHRAÇ’ın evinde kaldıktan sonra malzemelerle birlikte BEN, ALİ, NEBİL beraberce İstanbul’a döndük. Yukarıda söylemeyi unuttum MİHRAÇ’ın evine gittiğim vakit yanımda getirdiğim 170.000 TL civarındaki parayı malzeme alması için MİHRAÇ’a vermiştim. MİHRAÇ orada kaldığım 4-5 gün içinde 400 adet civarında dinamit lokumu, tahminen 150 adet civarında elektrikli ve normal fünye 10 kutu 7,65mm çapında mermi, 8-9 kutu 60 lık 9mm lik uzun mermi, 2 adet Kalaşinkov marka tüfek,tahminen 200 adet Kalaşinkov mermisi temin ederek bana teslim etmişti. Ayrıca tahminen 10 adet “SOVYET SOSYAL EMPERYALIZM TEZLERİNİN SAÇMALIĞI” başlıklı 212 sahifelik ve HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ imzasını taşıyan broşürü vermişti…” (İfade, s:11)



6- “… ALİ SÖNMEZ ceketinin içine sakladığı Fransız yapısı otomatik tabancayı ceketinin içinden çıkartarak vezneye gitti. Yanlış oldu. ALİ elinde ondörtlü tabancayla vezneye gitti ve vezneden paraları aldı. NEBİL ceketinin altına sakladığı Fransız yapısı otomatiği çıkartarak ortalığı kontrol etti, NEBİL’e yardımcı olarak ben de elimde 7,65 mm. Tabanca ile etrafı kontrol ettim.” (İfade, s:12)



7- “…Yukarıda söylemeyi unuttum, paraları bankadan çıktıktan sonra daha önce arabayı koyduğumuz ve arabada bıraktığımız mavi renkli el çantasının içine koymuştum eve bu çantayla gelmiştim…” (İfade, s:12)



8- “…Kronolojik sıra içinde hadiseleri anlatırken yukarda söylemeyi unuttuğum bir hususu daha açıklamak istiyorum. Nisan ayı sonunda evimde yapıldığını belirttiğim üst komite toplantısından sonra askeri bakımdan İstanbul’un takviyesi kararı alındıktan sonra askeri kadronun gerçekleştireceği eylemleri sırasında kullanılacak vasıtanın ihtiyacı olan şoförü MİHRAC vasıtasıyla buldum… ZÜHTÜ adında bir şahısla tanıştım…” (İfade, s:12)



9- “ Yine yukarıda söylemeyi unuttum, Haziran yanlış yazıldı Nisan ayı sonunda benim evimde yapılan üst komite toplantısına Ankara’dan HAKKI gelirken bir adet 14’lü tabanca ve bir adette 7,65mm çapında şimdi markasını hatırlamadığım tabanca ve 80-90 adet civarında iki tabancaya ait mermi getirmişti.” (İfade, s:13)



10- Yukarıda sayarken unuttuğum TÜRKİYE DEVRİMİNİN ACİL SORUNLARI GURUBUNUN Türkiye çapındaki kadrosuna şunları ilave etmek istiyorum. ZEYNEP ARZU SALMAN: Ankara kadrosundadır. Önce RIZA SALMAN’a, daha sonra ÖMÜRE bağlı olarak çalışmıştır. Basın yayın yüksel okulunda örgütsel çalışma yapmaktadır. FUAT: ( soyadını bilmiyorum Antakya kadrosundadır) (İfade, s:16)



11- “ … HAKKI Selimiye AK Bank soygununun örgüt tarafından gerçekleştirilen bir eylem olduğunu söyledi. Bu soygundan şimdi hatırladığım kadarıyla…örgüt tarafından yapıldığı kesindir. Daha sonraları bu soygundan MUHARREM’de bana bahsetti. Bankaya üç kişi girdiklerini söyledi… MUHARREM tarafından anlatılan olayı şu şekilde değerlendirebilirim. MUHPARREM tarafından, orta boylu, esmer, düz saçlı ve hafif dolgun ve hafif bıyıklı şahsın örgüt Güney Bölge sorumlusu MİHRAÇ olacağını tahmin ediyorum…” (İfade, s:19)





“Be adam unutmuşsun işte, bırak ne diye hatırlatıyorsun” diyesiniz mi geliyor… Sakın öyle bir şey yapmayın, bu dersin ruhunu üzer, kemiklerini sızlatırsınız.



Bu İş böyledir, bir kez çözüldünüz mü gerisini hak getire.



Ve eğer ki, özeleştiri yapacak kadar ahlaklı değilseniz, geriye kendini aldatmaktan başka işe yaramayacak beyhude çabalarla, bu yaptığınız çirkinliği utanmazca savunmak kalır.



Unutmayın; “Sherlock Holmes’in bir sözünü severim, der ki: “Alınabilecek önlemleri almadan tehlikeye girene cesur değil, aptal denir.”(Bilin bakalım bunu kim aktarmış !?)





9. Ders: İsimler ve görevler dersi





Engin, poliste çözüldü. O da bunun farkında, bir yerde duramayacağını da biliyor. Rüyalarını bile anlatmış. İlgili ilgisiz herkesi suçlu duruma düşürdü. Adı sanı bilinmeyen, özgür iradesiyle halkının demokrasi mücadelesinde yer almak isteyen militan ve kadroları polis kayıtlarına geçirdi, aranır duruma düşürdü.



Örgüte, polisle birlikte vurduğu 77 Ağustos darbesinden sonra, geride harabenin bile kalmadığı bir ortamda örgütü yeniden kurmak ve daha yaygın ve daha dinamik hale getirmek gerekti. O geride kimseyi bırakmamıştı. Zaten örgütlediği tek bir kadro, tek bir militan ve eylem adamı da yoktu.



İtirafçı Engin’in bu dersi artık zıvanadan çıkma hareketi olarak değerlendirilebilir. Sigarınızı yakıp bir fincan kahveyi yanınıza alın. Sonra zıvanadan çıkmamak için kemerlerinizi iyice sıkın. Buyurun “sezelim”.





“… TÜRKİYE DEVRİMİNİN ACİL SORUNLARI ve ya HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ’nin Türkiye çapında faaliyet gösteren ve benim tanıdığım kişileri ve görevleriyle birlikte şu şekilde sıralayabilirim.



MİHRAÇ: Orta boylu, 165-170 boyunda, esmer, siyah saçlı, güney bölge sorumlusu

HAKKI: Uzun boylu, 175 boyunda, zayıf, beyaz tenli, kısa saçlı. Ankara bölge sorumlusu. Üst komite üyesi…

EŞBER (BİNBAŞI)…: 175 boyunda, zayıf hafif sarışın İzmir bölge sorumlusu



MİHRAÇ-HAKKI-EŞBER üst komite üyeleridir.



CEMİL ORKUNOĞLU: HAS-İŞ ve TÜM-DER’de örgütsel çalışmayla görevlidir.

HİLAL ORKUNOĞULU (GÖKER): TÖB-DER’de örgütsel çalışma ile ilgili görevlidir.

BELMA GÜRDİL: Boğaziçi Üniversitesinde örgütsel çalışmaile ilgilidir.

ALİŞAN ÖZDEMİR: Sempatizan

BENGÜ: Sempatizan…

İMAM KILIÇ: Sempatizan…

ALİ SÖNMEZ: Örgütün eylem kadrosunda yer alır (takma ismi ZEKİ)

NEBİL: Örgütün eylem kadrosundadır.

MUHARREM:.. Örgütün eylem kadrosundadır.

MUSTAFA: Bütün eylem kadrosunda yer alır.

İBRAHİM YALÇIN: örgütün eylem kadrosundadır.

ALİ YILDIRM: Sempatizan…

HAYDAR YILMAZ: Örgütün eylem kadrosundadır ( takma ismi AHMET’tir) NEBİL’in takma ismi SABRİ, MUHARREM’in takma ismi SİNAN’dır

FİLİZ:.. Sempatizan durumundadır

ATAKAN SAKARYA: Sempatizan durumundadır.

ERCÜMENT : … Sempatizan.

ORHAN:… Sempatizan.

ZUHAL:…. Sempatizan

MEHMET ÇELİKEL: Seviyesi sempatizanlığın biraz ilerisi ve HAS-İŞ‘de çalışır.

CUMALİ ÇAKMAKLI:... Sempatizan.

NAİM İME: TÜM-DER’de faaliyet göstermekte olup ACİL’e yaklaşmak durumundadır.”(İfade, s:16)



“ACİLCİLER’in örgütsel faaliyetinin nasıl bir seyir takip ettiğini, hangi tarihten itibaren oluştuğunu yukarıdaki ifademde kronolojik sıra içinde anlatmaya çalıştım.” (İfade, s:17)



Bu itirafları içi burkularak okuyanınız varsa, öncelikle bu satırların yazarına bir sitem yollasın. Sakinleşince de itirafçının, 31 yıl sonra bu gün söylediklerini okusun:



“…karar verdikten sonra da size ne yapılırsa yapılsın o yoldan vazgeçmemeniz gerekiyordu. Bunu yaptım ve çok şeyi kurtardığıma da hala inanıyorum.” (“İnternet kimliği” makalesi) Yanlışta bu ısrara ne denir…



Ne diyelim Allah taksiratını affetsin.



Sonuç yerine:



Bu heyecanlı dizinin devamında ne mi oldu?



Mücadeleye devam kararlılığı gösterenler, itirafçının adlarını polis siciline işlediği firariler oldu. Örgütü yeniden ayağa kaldırmak, kurum ve işlerliğiyle rayına oturtmak bu darbeden firar edebilenlerin omzuna kaldı.



Ağır takip koşullarında örgüt, geceler gündüzlere katılarak olabildiğince belirginleştirildi. Karınca kadarınca da olsa, siyasal doğruları uğruna mücadele eden bir devrimci siyasal yapı yeniden ayakları üzerine getirildi. Bu süreçte itirafçı, mahkemeler karşısında örgütsel savunma için bile bir doğrultuya sahip değildi. (bu da Isparta’da bir araya gelinince, bu satırların yazarının talimatıyla aşıldı). Mahkemede bayrak açma kararını Ali sönmez yerine getirdi. Mahkeme heyetinin yüzüne karşı örgüt sloganlarını haykırmaktan korkan bu itirafçı, o kritik anda bile, dava arkadaşlarını provaka ediyordu; haykırışlara, itirafçı hariç, herkes ortak oldu ve mahkemenin üstüne yüründü. Ring arabasına kadar bu olaylar devam etti.



Evet ol hikaye işte budur. Acılarla, ihanetlerle örülüdür.



Kapanmış bir defter, zorlamalarla açıldı. Birileri ayıbını 31 yıl sonra örtmek istedi, yanlışta ısrar etti. Sonuç herkesin zararına oldu bu açık. Ama artık bilinmesi gereken yüz kızartıcı çok şeyinde açığa vurulması gerekiyordu. Bu utanmazlar bir daha ortaya çıkıp haksızlıklarını böylesine pervasızca savunma durumunda olmasınlar. Bu sonuca ulaşmak mümkün mü kesin bilmiyorum. Ama İtirafçı Engin’in bir daha polis ifadesini ağzına bile almayacağını çok iyi biliyorum; bunu özeleştiri yapacak kadar dürüst olmadığı için daha fazlasını beklemeden belirtiyorum.



Kimseye faydası olmayan bu didişmenin tarihi miadı çoktan doldu.



Herkesin emek vererek oluşturduğu ve doğruları arkasında işkence, zindan, firar, sürgün, iltica hallerine düştüğü THKP-C(Acilciler) örgütünü küçük düşürmeye kimsenin hakkı yoktur. Buna yeltenenler binlerce belgenin tokadıyla yere serileceği bilinmelidir. Örgüt bir değerler birliğidir, bu değer programında ifadesini bulan (ki, örgütümüz Türkiye devrimci örgütleri arasında en erken siyasal bir program sahibi olan örgüttür) siyasi doğruları eleştirilebilir. Bu doğruların arkasında tüm gücüyle durup durmadığının eleştirisi ise yöneticilerine yöneltilir örgüte değil.



Örgüt, kongre ya da konferansla bu doğruları yöneticilere teslim etmiştir, gerisi onlara aittir. Eleştirilerin oku bu durumda yöneticileredir. Bu da görevlerin yerine getirilip getirilmediğine, imkanların rasyonel kullanılıp kullanılmadığına vb yöneltilir. Yöneticileri eleştirmek yerine ortak değerler bütünü örgütü karalamak ve küçük düşürmeye çalışmak ise hiçbir şekilde iyi niyetli olamaz. İtirafçı Engin, kinlerini örgütümüze karşı kusarken bu hataya düşmüştür.



Bu satırların yazarının duruşu da, böylesi bir durumda doğan cevap hakkından kaynaklanmaktadır. Bunu da sorumluluğu gereği yapmıştır.



Talebi olmamasına karşın bu satırların yazarı cevap hakkını, saldırının vuku bulduğu sütunlarda vermesi gerekirdi.



Ancak, ne Nazilerin Dimitrova verdiği savunma hakkından ne de en ilkel burjuva hukukunun tanıdığı bu haktan haberi olmayan Pol Pot’çu kafaların, fi tarihinde bu örgüte kattıkları değerlere karşı duruşlarını sorgulamak, artık kendilerine düşen bir sorumluluk gibi durmaktadır.



Bu satırların yazarı böylesine düşmüş insanlara hiçbir zaman şahıs olarak saldırmayı uygun görmez. Düşmüş bir kez. Buna rağmen siyasal bir görüşü varsa bu görüşlerle sorunu olsun ister.



Nitekim, kendi kulvarımda, siyasal yazılarım bloğumda ve hala yayınlanmakta olan ATAK dergisinde ve değişik sitelerde yer almaya devam ediyor.



Engin’in ifadesi, aynı zamanda Engin’in karakteridir de. Siyasal olarak çizdiği inanılmaz zikzakların kaynağında bunun önemli etkileri vardır. Bu zikzakların bilançosuyla da ilgili değilim. Muhatabım da hiç değildir. Benim yolumda halkımın kimlik hakları, ülkemin özgürlük ve demokrasi mücadelesi için ortaya konması gereken siyasal duruşlar vardır. O “Bulgaristan’da sosyalizmde kapitalizme geçiş”le uğraşsın.



O kendini açıklama derdinde. Varsa ilgili bir siyasal etkinliği ve aktif bir okuyucusu, siyasal renk armonileri içinde Engin’in ne dediğini anlamaya çalışsın. Biz bu sorunu çok uzun yıllar önce aştık; siyasal programımızı, yönelimlerimizi ve yapacaklarımızı temel yönleriyle belirledik. Kimseyle şahsi bir sorunumuz da yok.



Bu noktada sorun kişinin görüşlerini ilerletmesi, değiştirmesi değildir. Sorun bu değişimi ve ilerlemeyi geçmişin birikimleri üzerinde yapıp yapmadığıdır. Engin’in siyasal zikzakları, araziye uyma kaygısıyla, bulunduğu çevreden etkilenme üzerine kurgulanmıştır. Bunun için aslı dururken taklidine kimse önem vermemektedir.



Engin, kendi emekleriyle edindiği bilgilerin sentezini soyutlayarak bilince çıkaran biri değildir. Ezberlerin, okuduğu kitapların özetleriyle eklektik bir tablo sergileyendir. Bu açıdan onu bir yere oturtabilirseniz de, kendine ait bir yerde bulamazsınız. Bu yüzden yazdıklarıyla çizdikleriyle hiçbir zaman orijinal değildir.



Bunu anlamak için dönün bakın, ortaya koyduğu siyasal yaklaşımlar etrafında bir tek örgütsel etkinlik bulamayacaksınız.



Siyasal çabaların amacı, insan ve doğanın yaşam ve gelişiminin ve buna ait tüm verilerin belli dengeler içinde sağlanmasına yöneliktir. Bu amacın tarih içinde gerçekleşmesi ne ansiklopedik bilgi sahiplerince ne de büyük filozoflarca olmuştur. Bu süreç, bilgi birikimlerini özümsemiş, soyutlamalarıyla geleceğe ilişkin sonuçlar çıkartabilmiş, kitleleri o yöne kanalize edecek etkin siyasal kadroların yükselteceği bir süreçtir. Bu süreçte bilgiyi etkinliğinden soyutlamış, bir içsel algı, geviş getirme olayı olarak ele alanlar ise, ezelden ebede kadar süren kahredici yalnızlıkları, etkinsizlikleri ve silik kişilikleriyle dengesiz ve kontrolsüz olarak kalırlar. Bu süreçte tanık olduğumuz dengesizliklerin kaynağında bu doku vardır.



Hiç düşündünüz mü? Örgüt tarihi anlatılıyor ama bu örgütün merkez yayın organı CEPHE’nin esamisi okunmuyor. Neden?



Çünkü onu bilmiyor, onunla ilgili bir emeği yok. Onun için Enver Hoca’cı yöntemle, CEPHE’yi tarih panosundaki yerinden siliyor. Bu vasatın neresini muhatap alacağız. Bilen varsa beri gelsin.



İtirafçı Engin’in bittiği yerde tas tamam burasıdır.