7 Oca 2010

70.dosya : Bir iletiye Cevap


Mihrac Ural
21 Şubat 2009


Bu gün, Tuncay Balcı diye bir kişiden ileti aldım. Tuncay Balcıyı tanımıyorum, adını da ilk kez duyuyor. Kimsenin tanıdığını da sanmıyorum. Netten blugumu bulmuş, Samandağlı olması itibariyle de ilgilendiği konular için yaptığı araştırma sırasında, örgütümüzün, biri itirafçı diğer MİT ajanı olan iki soytarının karalama çabalarını ve kimi cevaplarımızı okumuş. Himmet gösterip bana yazmış. Emeklerine ve yakaladığım iyi niyetine atfen, bu tartışmalara ilişkin kısa bir özetleme yaptım.


Önce gönderdiği iletiyi sonra cevabımı sunuyorum. Birlikte okuyalım…



Gelen İleti:
“kimdenTuncay Balci

yanıttunc_blc@yahoo.de

kimeMircihan@gmail.com

tarih21 Şubat 2009 Cumartesi 04:14
konu selam



merhaba,

öncelikle bunu bir tanisma olarak kabul ediyor ve size tekrar merhaba diyorum. Blogspot unuzla karsilasali henüz bir hafta oldugunu söylelmeliyim . O da öylesi bir tesadüf oldu ki, tamda bir dostla karsilasmisim meger. Ben de samandag ilcesindenim fakat su anda Almanyada yasiyorum.



Cemil Esad ile ilgili bazi seyleri arar iken sitenize rasladim ve de karsi sitenize de böylelikle raslams da oldum. Acikcasi birbirlerinize olan öyle aleni karalamalar beni gercekten üzdü. Sizin hakli olup olmamaniz degil bence sorun. Sorun eski yoldaslarin birbirlerini öyle itham etmeleri. Düsünüyorum da kime hizmet edeceksiniz ki bu davranisla. Hicbir kazanimi olmayan ve de okuyanlari bu davadan uzaklastiran bir tutum bence. yazik diyorum sadece yazik. Onca mücadele ve onca bedelden sonra sonucun bu noktaya gelmesi cok aci.



Daha önce hic birinizi tanimiyordum ne Ibrahim Yalcin i ne de Engin Erginer i . Ama THKP-C Acilcileri bir sekilde duymustum. Sir olmustular . Birde 96 senesinde samandagli bir kac arkadasin söylemleriyle tekrar Acilciler ismi gündeme gelmisti. Hepsi o kadar. simdi bu sekilde ortaya cikmak bilmiyorum cok aci . Böylesi hain- tetikci suclamalari döngüsü nün bence güvensizlikten baska birsey saglamayacagi görüsündeyim.



arapcayla "kan suya dönüsür mü?" derdi kimi eski yoldaslar birbirlerine, meyerse kan sirkeye bile dönüsürmüs!

saglicakla kalin...”




Verdiğim cevap:


Değerli Tuncay arkadaş,

İletini aldım teşekkür ederim.



…Sonra,



İsterdim ki, bu iletinin içeriği farklı olaydı. Bana soraydın. Nedir bu tartışmalar, bir de onlara soraydın, ondan sonra bir kanaatle bana dönseydin. Buna rağmen ilgi göstermişsin, sağ ol.



Kısaca belirteyim. Tek tek yazıları incelediğinde çok farklı şeylere tanık olacaksın (sana bu iletide de göndereceğim, bu tartışmalarla ilgili 69 dosya oluştu). Ancak bu kadar dosyayı okuman için bir ısrarda bulunmayacağım. Olay öyle birbirini suçlama olayı olmadığını anlamak için küçük bir karşılaştırma yeterli olacaktır.



Sadece iki dosyayı, bu iletiyle birlikte gönderdiğim iki dosyayı oku diyeceğim. Ben bu insanlara karşı sadece kendi imzalarını taşıyan, kendi el yazılarını taşıyan belgeleri ortaya koyarak cevap verdim. Örgüt arşivinde kendi el yazılarıyla o kadar çok belge var ki, bu belgelerin küçük bir kısmını okuyucuya sundum. Onları başka türlü muhatap almamaya çalıştım.



Bunu kim başlattı dersen yazılanların tek tek tarihlerini karşılaştır gerçeği bulmakta zorlanmayacaksın, İtirafçı Engin Erkiner, ilk olarak bizleri “ Suriye’nin adamları, Cemil Esad’ın adamları, Acil örgütünü Suriye’nin örgütü” olarak suçladığı an tartışmalar başladı. Gerçekle ilgisi olmayan kurgulardan ve yalanlardan ibaret böyle bir suçlamayı karşılıksız bırakmamız mümkün değildi. Biz bu kişilere sadece belgelerle cevap verdik. Onlar ise sadece kıymeti kendilerinden mütevellit yazılarla suçlama yaptılar. Bu ayrıntıyı gözden kaçıran bir okuyucu gerçeği asla bilmesi mümkün değildir. Kişiler yazıyor ve kocaman suçlamalar ne bir kanıt, ne bir belge yok. Net ortamında herkes bin kişiyi getirip konuşturur bunun burjuva hukuk ve akıl algılarında bile geçerliliği yoktur. Yazılı, hissi, maddi delil olacak kanıt olabilmesi için. Gerisi palavra olur…



Onlara da soracaksın, Mihrac Ural sizi suçlarken ortaya el yazılı belge koydu, altında imzalarınız var. Siz aynı şeyi yapabiliyor musunuz? Bu kadar basit bir karşılaştırma. Hukukta geçerli olmayan hiçbir şey birilerini suçlamaya kanıt olarak gösterilemez. Yani, şu an sizi hiç tanımamama rağmen, on kişi getirip, onların isimlerini de verip sizin hakkınızda inanılmaz, hayali iddiaları en yakın çevrenize iletsem, ne olur? Sizi karalamış olurum, evet sizi karalayabilirim ama bu gerçek olur mu? Çevreniz bunlar doğru mudur? diye size sorabilirler ve sizi rahatsız da edebilirler ama bunlar gerçek ve doğru olabilir mi? Asla olamaz. Bu durumda geriye sizin yapabileceğiniz ne kalır (eğer intikam için şiddeti planlamayacaksanız) Yapacağınız tek şey, kendinizi savunup zamanı hakem koymak olacaktır. zaman gerçekleri ortaya koyar diyecek ve kendi ilkelerinizle yürüyüşünüze devam edeceksiniz. Hani şeyh Bedreddin diyor ya “benim davam divana kalsın” diye işte öyle bir şey.



Bizim yaptığımıza gelince de benzer bir şey oldu.



Tartışmanın belli bir yerinden itibaren küfürler başlayınca "Seviye ihtilafı nedeniyle tartışmalara nokta koydum" diyerek bu çirkin insanlarla tartışmalarımı sonuçlandırdım (Bkz. 45. DOSYA. Engin bir edebiyat). İtirafçı Engin Erkiner bizlere öyle ahlak dışı ve belden aşağı küfür etti ki, işi Türkçedeki "...imden aşağısı Kasımpaşa" sözünü bile Almancaya çevirip söyledi (bunlar yüz yüze iken boyun eğerler, bu mesafelerden ve arkadan show yapmaları ise normal). Bu noktada bir seviye ihtilafı oldu…



Bunlar bir yana,



Olayın esasını anlaman için kestirmeden söyleyeyim. Sorun benim Arap ve alevi oluşumdur. Taşralı oluşumdur. Acilciler örgütünü Türkiye çapında yetiştirdiğim kadrolarla yükseltmiş ve bunun doğal sonucu olarak örgütte hak ettiğimiz yere emeklerimizle gelmiş olmamızdır. Olayın arka planında bundan başka hiçbir şey yoktur. Bu ne bir sidik yarışı ne de karyerizmdir. Olayın evveli ahiri de iç dünyalarda yatan milliyetçiliğin kin Saikleridir. Antakya düşmanlığını Mihrac Ural düşmanlığını bu ölçüde ısrarlı kılacak başka hiçbir kudret yoktur, olamaz da…



Şöyle bir düşün, empati yap benimle. Bir iki eylemde erkete olmaktan öteye gitmeyen göreviyle, o güne kadar bir tek bildiri bile dağıtmamış, yazmamış, duvarlara afiş yapıştırmak yazı yazmak nedir bilmemiş olan Engin Erikiner, yakalandığı an polise her şeyi itiraf ediyor. Hepimiz açığa çıkıyoruz ve aranıyoruz. Şöyle böyle itiraf değil dosyayı oku bak dehşete düşeceksin, adam rüyalarını bile anlatmış, unuttuğunu hatırlayınca polisi çağırmış yeniden anlatmış, olmayan ancak olma ihtimali olacak olan eylemi ve bu eylemi kimin yapacağı ihtimalini bile polise aktarmış; Türkiye’de hiçbir itirafçının bu kadar kronolojik ve bu kadar ayrıntı anlattığını duymadım. O gün itirafçı yasası çıkmış olsaydı bundan yararlanmak için ilk başvuruyu da bu Engin adam yapardı.



Buradan başlayıp Türkiye çapında dağılıyor ve örgütü adını her yere yazdırdığımız örgütümüzü yükseltiyoruz. Bunu yapan kadroların çoğunluğunun Antakyalı olması, o andan itibaren hassasiyet yaratıyor. Kimse dönüp neden az kadro örgütlediğine bakmıyor, bizim neden çok kadroyla sürece yüklendiğimizden söz ediyor, bundan kaygı duyuyor ve iç dünyasındaki hesaplarını kusacağı ana kadar bekletiyor.



Bunları düşün, empati yapmaya devam et. Bu kadrolar ise Antakyalı, ancak Arap ve Türk, Alevi ve Sünni ve Hana Maptunoğlu yoldaş gibi MK üyesi Hıristiyan da var: örgütlememiz mozaiğimize göre uygun olmuş. Aralarında önemli oranda da Antakyalı Kürt’te var. Bu kadrolar ise çekirdekten yetişme, süreçleri en küçüğünden en büyüğüne kitlesel eylem dahil (Antakya’nın iki büyük kitlesel mitingi dahil), kapı altlarından bildiri dağıtımından, duvar yazılamalarına afiş asmalara askeri eylemin her türüne kadar eğitimli deneyli militan ve kadrolardı. Örgüt bunların omzunda yükseldi. Tartışma konuları Antakya, Antakya kadroları çerçevesinde sürdüğü için çoğu zaman başka alanlardaki yoldaşları anmakta ihmallerimiz olmaktadır. Bu örgütün yükselişinde Kayseri’den samsuna, Niğde’den Adana’yı İzmir’den, Trabzon’a kadar uzanan ülkemizin her yerinden militan ve kadro alarak katılan Türk, Kürt Laz yoldaşların üstün katkı ve ekmelerini burada bir kez daha anmam gerekir. Bu yoldaşlar kendi bölgelerinde yapılması gerekeni hakkıyla yerine getirdiler, hiçbir görevden de kaçmadılar ve polise karşı hepsinin direnmeleri oldu ser verip sır vermemeleri oldu. Bir bütün olarak örgütümüz bu emekçilerin omuzlarında yükseldi demek en doğru deyiştir.



Acili, Acil yapan bu çıkıştır. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi gelip çökünce, yurtdışı çalışmaları önem kazandı.



12 Eylül sonrası yurt dışında da örgüte emin bir liman bulmamız, mücadeleyi oradan da devam ettirmemiz ve bunu yükseltmemiz gerekti. Bu süreçte 1. Kongreyi örgütledim ( bizim gibi örgütlerde kongre örgütlemek öyle kolay algılanabilir bir şey olmadığını yine benimle empati yaparak düşünmeni isterim), Konferans yaptım, Örgütümüz 14 sol örgütün katıldığı 1982 Haziranında kurulan Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC) kurucusu oldu, İkili ittifaklar, Devrimci Birlik Platformu gibi Türkiye tarihinin en önemli birliklerinde örgütümün yer almasını sağladım. Kongrede seçimle Genel Sekreter oldum.



Bir Arap üstelik alevi olan birinin bu yükselişi, İstanbul tezgahlarında yetişenler için olacak şey değildi. Kurtuluş savaşında Anadolu’ya geçen Atatürk yanlılarıyla, İstanbul’daki mandacıları düşün aynı durum, bu kişiler bizi kabullenmekte sıkıntılı oldular. Ama içlerine atıyorlardı. Bunu ayrılık anında bile dile getirmekten çekindiler. Şimdi bir yerden bir işaret gelmiş gibi bunu pişirip öne sürüyorlar. Nedeni derin devlet derim ama sen takılma bu sözüme benimle empati yapmaya devem et şimdilik…



Ne demiştik, poliste her şeyi bile istisna itiraf etti demiştik (bkz. 1. DOSYA . itirafçı Engin Erkiner’in polis ifadesi). Bizde yakalandık. 10 Mart 1978. 21 gün işkencede Ankara İstanbul arası yaptım. Benim gibi yetiştirdiğim kadrolarda işkencelere girdi. Bile istisna hepimiz ser verdik sır vermedik. Üzerimizde Engin Erkiner’in bir ton ithamı olmasına karşın örgüt üyeliğini bile reddettik, birlikte yakalandığımız yoldaşları tanımadığımızı söyledik.



Aramızda böylesine farklar vardı. Bu kadar fark bunların sırtında bir kambur gibi durdu. Olayın evveli de ahiri de budur. Bu kamburun sıkıntılarını kin olarak üzerimize kusmaya yöneldiler.



Bana yönelen suçlamaların tümü yalan, abartma ve kurgudur dedim. Buna cevaplarımı belgelerle verdim. Suriye ile dostluğumuz, Suriye’nin sürdürmekte olduğu ilerici tutumla ilgilidir yanlışına asla doğru demedik. Bu gün dünyada ABD ve İsrail’in baskısı altında en çok bulunan bu ülke Arap gericiliğinin de her türden komplosuna maruzdur Bölgemizin biricik ilerici kalesi Suriye’dir. Araplara duyulan kin, Aleviliği duyulan tepkiyle Suriye’yi değerlendirmek abestir, siyaset olamaz. Bu Suriye’nin ak kaşık olduğu anlamına gelmese de. Dünüyle bu günüyle Suriye’nin Filistin davasının yanındaki duruşu, özverisi, bölgemiz direnme örgütleriyle dayanışması bir yana, 12 Eylül faşizminin zulmünden kaçan istisnasız tüm Türkiyeli devrimcileri (Türk-Kürt) koruması, sığınılacak bir liman olarak misafir etmesi, bile bizler için çok anlamlı olmalıydı. Ama siyaseti kitlelerin kaderi ve çıkarı için değildi kendi egolarını tatmin etmek için katılanların bunu anlaması mümkün değildir. Bunun için zaten bölgede kalanlarla kaçanlar arasında önemli sorunlar çıkmıştır.



Suriye’yle Türkiyeli devrimcilerin ortak yanları bölge gericiliğine karşı omuz omuza durmaktır. Emperyalizme karşı dayanışma içinde direnmektir Halklarımızın çıkarlarını burada gördük. Bu inançla da, bölge gericiliğinin kuklası, eli kanlı terör örgütü Müslüman kardeşlere karşı mücadele etmenin gerekli olduğunu belirttik. Bu kendimizle tutarlı olmaktı. Bizimle aynı kanıda olan PKK ve diğer devrimcilerde bu güçlere karşı tutum almışlardı. Bölgemizde saflar ikiye ayrılmıştı bir tarafta, Emperyalistler + İsrail + Arap gericiliği ve diğer tarafta buna karşı bölgenin ilerici yönetimi Suriye, Filistin direnme örgütleri, Lübnan vatansever cephe güçleri ve güçleri oranında Türkiyeli devrimci örgütler yer alıyordu. Bu safta dünde biz vardık bu günde olmaya devam edeceğiz. İnancımız odur ki, bu kavga halklarımız adına bölgede cereyan ederken tavırsız kalmak, taraf olmaktır.



Bu gerçekler ortada dururken Filistin davası uğruna, gericiliğe karşı savaşta şehit düşen yoldaşlar üzerinde şaibe uyandırmak kimin işine yarar sormak gerekir. İşte bir itirafçı ve MİT ajanı ortağı bunu da yaptı. Sen yine benimle empati yapmaya devam et, kendini benim yerime koy ve tepkilerini ölç.



Devrimci iki örgüt birbirinden insan katledince her ikisi de kendi adamını şehit ilan eder ve karşılıklı olarak buna saygı duyarlar. Ancak bu soytarılar, bizim bölge gericiliğindeki açık savaştaki şehitlerimize dil uzatmayı tercih ettiler. Şimdi bana söyler misin, bu nedir diye, bu adamların yatığı kime hizmet eder diye.



Basit bir ayrıntı, onlar “ben devrimci mücadeleyi sürdüreceğim, örgütlüyüm, kitle örgütlüyorum ve etkinlik yapıyorum” diyenlere saldırıyorlar. Dile getirdikleri her şey bu çabada ısrarlı ve kararlı olanlara karşı ortaya çıkıyor. Bunu anlamak için son bir yılda ürettiğimiz siyası yazılara ve Antakya’da yaptığımız etkinliklere göz atmak yeter; 12 Eylül protestoları, anadil kursları, dernekler, şehitler haftası, Gazze olaylarını kitlesel protesto eylemleri… Bizler buyuz.



Ya onlar, bir tek örgütlü, bir tek ülkemizin halkını içeren eylemleri çabaları girişimleri hazırlıklar hiçbir şey yok. Bu da onları anlatıyor…



Sonuç.



Engin bir itirafçıdır dosyası yukarıda. İbrahim Yalçın ise bunu konuşmaya değer görmüyorum. Dosyada ona ait tek bir soru var ve el yazılı belgesi de yanında. Onlara bir göz at.



Engin’in polisteki ifadesinin yorumsuz hali ve İ. Yalçın'ın MİT'le bağlantısını kendi dili ve el yazısıyla anlattığı 12 sayfalık belge de bu iletiyle birliktedir. Diğer dosyaları http://tarihselhainler.blogspot.com/ linkinde bulabilirsin.



MİT ajanı İ.Yalçın, para için yapmayacağı hiç bir şey yoktur. Bunu şahsen Fransa’da tanıyanlara sormak yeter. MİT’le bağlantısı sürüyor. Önceki dosyalarda bu özelliğiyle ilgili çok şey ortaya koyduk üstelik kendi el yazısıyla yaptığı önerilerdin; örgüte sahta para basmak, İstanbul mafyasıyla işbirliği yapmak (bu çevrelerin derin devletle ilişkisini burada yazmayacağım) gibi öneriler ki, hepsi reddedilmiştir. Bu yaratık Engine de yön veren biri ve bu iş MİT elinde Arap halkının kimlik haklarına sarılışına karşı bir platform haline sokulmuştur. Bununla ilgili yeni verilerde çıkıyor.



Oysa biz Araplar, Hatay davasını her türlü bölücülüğe karşı durarak ortak ülkemizin özgürlük ve demokrasi mücadelesi ortamına bir katkı olarak düşündük. Bunu bu temelde algılamaya da devam ediyoruz. Bu kanaatlerimizi bun türlerin değiştirmesi de mümkün olmayacaktır. Her ne kadar solun mevta hali bu türlerin milliyetçilikleri altında olmuş olsa da...



Peki bütün bunlar değer mi?



Hayır değmezdi. Anlamsız zaten. Kimse de ilgili değil. Amma dikkat edersen, iyi bir izleyici olursan, bu kin patlamasının gerçekte Arap halkının kimlik haklarıyla ilgili ilk adımlara karşı yapıldığını göreceksin. Hatay davasının yeniden ortaya çıkışıyla birlikte olduğunu göreceksin. Bu bir milliyetçiliktir. Bu bir özgürlük düşmanlığıdır. Bunun ne kadarı derin devletle ilgili bunu zamanı aramıza hakem koyarak göreceğiz.



İletine cevap uzun oldu sana süreci özetlemek istedim. Bu yazımı, istediğin kişiye, yere siteye ve karşıtlarıma bizzat gönderebilirsin. Bundan memnun da olurum. Ben açık ve şeffaf olarak sözlerimin arkasındayım.



Benden bu kadar. Başarı dileklerimi iletiyor baki selamlar diyorum. Mihrac Ural