7 Oca 2010

58.dosya : Dostum bu dosya hakkındaki görüşlerimin özetinin özeti aşağıdadır.



Balcı’nın dosyasını baştan sona okudum. Gerçi bunu çok isteyerek yaptığımı söyleyemeyeceğim; ama iyi ki okudum, farklı tespitlerim de olmadı değil. Balcı tam anlamıyla (çok affedersin) "pisliğin allahı"; ama çok da işlek ve pis bir zekası var. İşte bu pis zekadan dolayı kendisini çok da açık etmiş tüm yazdıklarıyla. Bir de bu tipler hem pek çok şeyi onursal bir mesele haline getirir hem de bundan yaşamlarını kolaylaştırmak için çok iyi avanta sağlarlar. Evet, onuru incinmiş; ama öncesinde de birilerininkisini incitmiş. Kendisi dilediğince birilerinin bilmem ne “kıçını” kaşımasına kadar analiz etmiş de kendisini analiz etmeyi unutmuş! Eh bize de Balcı’ yı, yani daha doğrusu sahte devrimci ahlak lakırdılarından normal bir insan olma ahlakının bile çok alt seviyelerinde kalan karşıdevrimci ahlaksızlığını analiz etmek düşüyor.

Çok pardon, insan bunları okuyunca böyle küfürbaz mı oluyor ne??? Neyse çok dağılmadan ana konuya dönelim. Kıldan kıllanan bu adam sanıyor ki salt kendisi kıllanan türden. Oysa bilemediği bir şey var: Kendisinde müthiş zeka ve dört gören göz olduğunu varsayarsa gittiği yerde tek gözden bile oluşsalar bir araya gelince yüzlerce göz olan bir göz bankası var. Adam anladı kimseyi aşamayacağını ve sana daha fazla kendisini farklı gösteremeyeceğini! Sanki Mir onu memleketinde yıllarca besleyecek bakacak! Balcı tersini yazmasına rağmen, Mir’in emek harcamadan kimseyi desteklemeyeceğini, insanları bir çiftliğin büyük başları gibi görmediğini gayet iyi anladı. Sanırım bu asalak gibi yaşayan bir büyük baş cinsinden. Hani tembel tembel oturup da kuyruğunu sallarlar da treni pek de güzel seyrederler ya o gibilerden biraz galiba. Baktı sağına soluna, adamlar koşturuyorlar emek harcıyorlar, Mir’in kölesi değil, dostu yoldaşı her biri. Mir onları bir araya getiriyor, ama herkes kendi emeğiyle yaşıyor, anladı ki bir çiftlikte değil! İnsanca yaşamak ve yaşatmak herkesin ve Mir’in derdi! İşte bu adam alışmış bu şekilde yaşamaya ve saltanat kurma düşleri suya düştü. Böylesi aymaz, eleştiri adlı tiksintilerle seni etkileyip çevrenden soyutlayacağını sandı; ama oyunu tutmadı.

Bilemem aranızdaki ilişkiyi tam boyutuyla, onun seninle ilgili düşlerini de; ama bu adam insan değil. Henüz evrimini tamamlayamamış bir garip hayvan; ama bak kızma artık ona. Neden diyeceksin: Hayvan dedik ya, artık hani öküz, aygır, kurt filan gerek yok sayıp dökmeye. Sıfatı belli oldu ya fazlası seni yorar. O iki şekilde düşünüp gelmiş oraya, yani iki alternatifli: Birincisi kendisine bir yer edinebilir mi? Acaba Ali kıran baş kesen” olabilir mi sizin (onun bakış açısıyla söylüyorum) cahil köle Arapların yanında, senin de gözden olacaktı yani. İkinci alternatifi de oluşturmuş tabiki de (zaten belli adamlar göndermiş onu oraya; ama o her an herkese ihanet edebilecek konumda ya).Yani siz onu baş tacı etmez iseniz, sizin oradan bir ton malzemeyle dönecek ve sizleri sözde o malzemelerle İstanbul’da deşifre edecek ve orda daha üst bir statüye geçecek. İşte böyle benim tespitlerim. Baştan tezgahlanmış; ama her an nabza göre şerbetli ayarlanmış bir Halil İbrahim Sofrası’ndan nasip alma işi. Emir’e, Öner’e saldırmış; ama inan o Ömer’in de Emir’in de kılı olamaz. Emir ve Öner’in de hiç değilse büyük ihanetler peşinde koşacak kadar büyük çıkar hesapları yapmayan insanlar olduğu tutumlarıyla bellidir.

Gelelim söz konusu yazıyı ( Öner’in yazısını sızdıran) şu bildik çirkef insana, mert bir düşmanı bile özletecek olan ahlaksız çürümenin yaptığına. Evet, bütün bu düzeysiz tartışmaların kavgaların kaynağı çıngırak yılan… Bak bir insan kötü olabilir, o.. olabilir, rezil, asalak da olabilir; ama hepsinde de bir “racon” vardır. Yani az çok ne yapacağını, tarzını bilirsin ve bunların hemen tümü de kendilerinin neler yapıp yapamayacağını ve sınırlarını da bilirler. Balcıgiller tarafından bunca düzülen methiyelerin kaynağı olan vicdansızı bunlardan ayıran belirgin özelliği; asla şartı şurtu olmayışı, ilkesizliğin tavan yaptığı ve asla sonunun nerelere kadar gideceğini kestiremediği bir pislik oluşudur. Zira bir insan birisine ne konuda kızarsa kızsın, aralarında ne yaşanırsa yaşansın yüzlerce insanı birbirine düşman edecek tarzda, hem siyasi hem de arkadaşlık niteliği taşıyan ilişkilerde bu kadar hesapsız, bu kadar çirkince bir ihanet sergileme yeteneği gösteremez. İnsan siyasi anlamda da ihanete uğrasa bunun hesabını sadece muhatap olduğu ilgili kişiden sorar ve yüzleşir. Hitler bile (elbette ki insanlık suçu işlemiştir) kendince toplumsal bir yarar adına bir siyasi amaç uğruna Yahudileri yakmıştır da bu serseri mahluk nasıl olur da birisine kızar da hangi amaç uğruna yüzlerce insanı birbirine düşman eder? O halde içimizdeki düşmanı da çok ciddi sorgulamamız gerekiyor. Demek ki bazı insanların ellerinde güç olsa öfke ve kinlerini kim bilir nasıl bir kıyımla kusacaklar? Çok ileri gittiğimi düşünebilirsin; ama bence bunu ciddi ciddi düşün derim.

Aslına bakarsan faşizan duyguların, yok etme içgüdüsünün her türlü örgüt, her türlü yapılanma içerisinde oluşabileceğini, en hümanist organizasyonların içinde bile kendini gösterebileceğini bilmek gerek. Yani herkes Hitler gibi saflarını doğru belirleyemeyebilir gördüğümüz gibi ve görünmeyen iki yüzlülükle de onlarca yıllık birikimleri, barış ve sükuneti bozabilirler. Bu tür vakalar da tarihte hak ettikleri yeri alacaklardır. Dön tarihe bak, zaman süreçlerini karşılaştır; milyonların davasını düşün, bunlar ne ki, bunların bu tür yazılarını okuyacak ve aklında üç gün tutacak kimse olmayacaktır. Meseleye Vicdansız ve Balcıgillerden bakmak yerine diyorum ki içimizdeki kin ve nefret tohumlarını yok edelim, varsa da bu tür eğilimler tez yoldan uzaklaştıralım.

Tüm devrimcilerin ortak düşmana karşı duracakları bu en zor koşulda bu kadar kinle yazmalarını anlamak zor. Böyle sol halka sadece zarar verir. Bir şey kazandırmaz..

Ana konumuza dönelim. Hasan bunlardan yarar sağlıyor ve adamlar senin Antakya davana kilitlenmiş durumdalar. Bakar mısın alçak Hasan’ın ifadelerine: Araplara bakış açısı son derece ırkçı bir bakış açısıyla yazıya aktarılmış durumda. Bunlar zavallı. Aşağılık duygusuyla yazılmış çoğu cümleleri. Köklü kültüre sahip olan tarihin büyük medeniyetlerinden Araplara saldırmakla mastürbasyon yapıyorlar. İşte yukarıda sözünü ettiğim içimizdeki düşman budur! Hitler burada ve bir çok yerdedir aynı zamanda. Ama dünya sanıyor ki Hitler öldü, yok oldu. Hayır bir günah keçisi bulup ırkçılığı sadece bir tek insana yüklemek, binlerce yılda aynı coğrafyada oluşturulan kültürleri kendi coğrafyası üzerinden silmeye çalışmak, anavatanlarında binlerce yıllık yaşayan bu kültürlerin insanını yok etmeye çalışmak ve tüm bunları da demokrasi gereğiymiş gibi göstermek ve buna sessiz kalmanın ötesinde alkış tutmak içimizde milyonlarca Hitler olduğunu ispatlamaktadır.

Kürtlere ve Ermenilere karşı yapılan kıyımlar Araplara karşı da yapılmak isteniyor. Yüzyıllarca bu coğrafyada varlığını sürdürmüş olan bu kültürleri yok etmeye güçlerinin yetmeyeceğini bildiklerindendir ki böyle ucuz yollara başvuruyorlar. Bu ırkçılığın adı nasıl oluyor da sol oluyor bunu da anlamış değilim. Bugün sol-sağ kültür kıyımı konusunda çok girift ilişkiler içerisindeler. Bundan utanç duymuyorlar da sol adına, yok birilerinin kaşı neden” kalkıkmış”la uğraşıyorlar.

Beni bu iletiyi yazmaya iten asıl neden, burada ciddi ikili bir oyun sezgilediğimdendir. Oyunun bir boyutu yabancı, bilinmeyene karşı duyulan akıl dışı tepkidir. Yeni bir uygarlığa geçişin farkındacılığında bir devrimci olan senin, kuluçka dönemine darbe indirmek istiyorlar. Öyle müthiş önermelerin var ki doğrusu küf akıllara alerji yapmasını bırak, ben gibi bugünden bıkmış aklı fikri yarında olanları bile dumura uğratır dostum. Ama sen daha konuşmadın ki..Daha yarın için olan akıllı düşlerini yazsan kim bilir neler yazacaklar! Bu adamlar insanın iç donuna kadar analiz yaparlar da bir türlü algılayamadıklarından korktukları düşüncelerin analizini yapamazlar. Kararname Sosyalizminin, kapitalizmin bir diğer yüzü olarak algılamak bilime küfretmek değil ama sosyalizmi tanrılaştırmak bilime küfrün alasıdır. Şimdi sosyalizmi din gibi algılayan arkadaşlar küfür ayinlerine devam edecekler ve kim bilir kimleri peygamber ilan edeceklerdir?

21.yy ilk yarısında bu ülke federasyonlara bölünebilir. Bu söyleme çok yerde rastlamak mümkün, ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Sadece Fırat’ın ötesi Torosların güneyi olarak değil hiç umulmadık çok farklı koordinatlarda bölünmeler de yaşanabilir. Her bir ili ayrı bir ülkeymiş gibi çok farklı kültürlere sahip bu coğrafyada, homojen bir yapı beklentisi içinde olanlar, geçmiş yüzyılların ilkel yönetimlerinin bile düşmediği oldukça ilkel bir yanılgıya düşmektedirler. Bu merkeziyetçi akıllar Osmanlı gelenekçiliği ne kadar daha sürdürebileceklerdir? İşte bu yüzdendir ki meselenin özü, Türk solu anladıklarının üstüne yeni anlamlar yükleyememenin kısırlığını küfre nakşederek teselli bulmuştur. Oysaki sosyalizm öğretisi hiçbir zaman kapısını yeniliklere kapatmamıştır. Tersine düşüncenin evrimini en çok da sosyalizm de algılamak mümkündür. Öyleyse tamamen bilimsel dayanaklarla binlerce yıllık felsefe birikimiyle oluşan bu düşüncenin din gibi algılanıp da daha üst aşamada düşüncelerin oluşumuna karşı duruş nedendir? Evet, oyunun bir boyutunu sanırım anlatabildim karınca kararınca.

Şimdi gelelim oyunun diğer boyutuna: Ne yazık ki en acı olan kısmı da bu bence… Geçerliliğini yitirmiş bir düşüncenin boşalan sandalyelerine sahte müritler tarafından sahip çıkılması, aymazların, her türlü yağmacıların ve kalpazanların türemesine yol açacaktır. Bu durumda gerçekleriyle sahtelerini ayırt etmek gerekir. Kimileri internet sayfalarında rant peşinde koşacaklar kimileri de ticari yaşamlarında bu yoldan prim yapacaklardır. Sahtekarlar bu yoldan prestij sahibi olma, gelir elde etme ve komplekslerinin giderilmesinde güçlü bir müshile sahip olacaklardır. Burada ne binlerce yıllık bilgi birikiminin ne de insanlığın erdemleri söz konusudur.

Bu tiplere uygun modellerden birisi sanırım Balcıgillerdir. Sana yazdığı mailde, seninle olan dostluğunu sınıf mücadelesine temellendirdiğini ve bu nedenle birbirinize yoldaş dediğinizi açıklıyor. Balcı’nın “Ben ikimizin ilişkisini sınıf mücadalesinin bir parçası olarak görüyorum. Yoksa yalandanmı biri birimize yoldaş diye hitap ediyoruz” sözleri burada sahtekarlıkların belirgin örneği olarak duruyor. Balcı’yla 551 sayfalık yazışmanızda devrimciliği sınıf mücadelesi temelinde ele almadığını anlamaması mümkün mü? Senin ona ne anlamda yoldaş dediğini (dediysen tabiki) anlamaması mümkün mü?. Birçok makaleni küresel üretimi baz alarak yazdın ve bu sistemde kapitalizmin unsurlarının yer almayacağını, sınıf mücadelesinin senin açından ne anlama geldiğini defalarca yazdın. Bunu 551 sayfa seninle yazışan adamın bilmemesine imkan ve ihtimal yoktur. Burada da ciddi anlamda bir sahtekarlık söz konusudur. Bu insan kendince bir takım uydurma bahanelerle sanki seninleyken “yoldaş” mış gibi bir hava estirmiştir. Sürekli suni solunumla kendini buraya adapte etmiş bir adam bir de utanmadan mert, kabadayı ayakları yapıyor!



“Antakya da birçok insan enginin tarihi yerleri ve kampları karıştırdığını söyledi. Beni hiç ilgilendirmiyor. Hesaplaşma yüzleşme böyle olmaz içine sınıf mücadelesi sosyalizm ibaresi koymadığınız her cümle sizin kendi kırmızı tapularınızın arsalarınızın dükkanlarınızın içine ve işine yarar.” 551 sayfa sosyalizme bakışı farklı olan bir insanla “yoldaş” diye yazışırken kırmızı tapulu arsalar ve dükkanları mı hayal etti acaba? Suni solunum anlarında sanırım beynine yeterince oksijen gitmedi! .

Yine Balcı’nın (Öner arkadaşa iletilmek amacıyla) sana gönderilmiş bir iletisinde “…Sosyalizm devrim gibi konuları bu yazımda değinmiyorum. Bunu belirgin sebebi ise sosyalist olmayanlar ile sosyalizmi tartışmama kararlılığıdır.” cümlesi de ne kadar tutarsız, ne kadar sahtekar olduğunu anlatmaya yeterli sanırım. Dostum, bu adam seninle neden bu kadar çok zaman tüketti dersin, ben anlamadım da…

“Sen thkp acil diye imza atıyorsun senin arkadaşların böyle bir hareket yok diyorlar.. Engin erkiner meselesinde de sizden taraf oldum…” Peki bu cümlesi ne demek şimdi? Yani şimdi senin Acilciler dediğin arkadaşların sahiden de böyle bir hareket yok diyorlar mı? Yani bu adam seni kendisi gibi şizofren paranoya mı sanıyor? Genel ifadeleriyle birçok Acilci arkadaşı da zan altında bırakıyor. Birisine kızıp küfredebilirsin, çok olumsuz da yazabilirsin; ancak bir başkasının ağzından hele hele ki çoğunluğu içine alarak söylenmemiş ifadeleri kullanamazsın. Zira buradaki sözlerle kendisini değil başkaları muhatap durumuna düşüyor.Oyun içinde oyun!!!

“HASAN BALCI GİBİ ADAMLARDAN ÖMRÜ HAYATINIZDA HİÇBİR ZAMAN ARKADAN HANÇERLENMEZSİNİZ, pazarlanmaz,satılmazsınız, Sizi msn den de çıkartmak zorundayım.” Evet, muhteşem final sözlere doğru geliyoruz. Ne kadar da sözünün eri ve yiğitmiş bu arkadaş! Net ortamında sayfa sayfa hakaretleriyle, cinayet ve zorbalık suçlamalarıyla, nerdeyse bir haydut çetesinin üyeleri ve şefini suçüstü yakalamış gibi kahramanca ve yiğitçe kurgularıyla ve bunları ortaya koyarken de elinde hiçbir belge ve delil olmadan uyduruk şizofrenikvari takıntılarla dile getirmesiyle; yine oyun içinde oyun ve yine oyun üçlemesinin akıllara durgunluk verecek kadar çoklu karakter örneklerini sunuyor. Bilemem tıp biliminde bu hastalık mı değil mi; ama kişisel çıkarlarının akrep ve yelkovanıyla bu kadar rahat ve hızlı oynayabilen adamda insanlıktan zerre kadar bir iz olmadığı aşikar!

“Bir tek önerim var tek te kalıyorsan kal ama bu asalakları, pazarlamacıları, getir götürcüleri silkele gitsin.” Ve işte en mühim altın sözü bu! Tek kalacaksın dostum, silkeleyeceksin, örgütsüz olacaksın birey olacaksın kendisi gibi, atacaksın çevrenden herkesi ve bak bakalım Balcı sana dönüyor mu dönmüyor mu?! Ya bu adam sahiden de kafasında inanılmaz gerçeküstü kurgular üretmiş. Seni bir mafya lideri filan mı sandı acaba… Bu kadar enerjiyi kendisine ve ailesine bakmak adına harcasaydı komün yaşamayı tercih etmez daha dik durabilirdi yemek masalarında…

Diyorum ki bu adam sanki özellikle gönderilmiş gibi geldi bana. Antakya davasını tıkayacaklar sözde sabote edecekler! Böyle boş lakırtılarla mümkün mü binlerce yıllık tarihi yıkıp geçmeleri? Bu kadar çapsız beyinlerin de algılayacağı sosyalizm, sadece yoksulluk edebiyatı yapmanın ötesine geçemez.

Balcı’nın burada ele almak istemediğim birçok falsosu var; ancak her ne kadar biraz argo bir lisanla yazdıysam da benim de bir etik anlayışım var. Onun ezikliğiyle, yoksulluğundan utanarak yazmış olduğu zavallı insanlığıyla oynamak istemem. Varsın o yaptıkları da onun torbasında kalsın. Gerekli olanı sorguladım burada.

Şunu da anlamak gerekir ki bu çok “onurlu” arkadaşımız, Öner’in gönderdiği mektuba ulaşmamış olsaydı bu kadar düzeysiz olmayacaktı yol ayrımları, siyasal tartışmalar. Zira elinde sizi zor durumda bırakacak, kendisini istenmeyen adam gibi hissettirecek bir belge olmayacaktı. O Antakya’ ya senin sol kolun olarak geldi, yaverin sandı kendisini. Adam çok incindi çooook! Oysa o anlatacaktı herkesin ne kadar düzeysiz ve kötü ve hain olduğunu kimselere sezdirmeden… Elbet aklı başında insanlarsınız, tabiki fark edecektiniz oyun içinde oyunları; ama ayrılıkların da bir yolu yordamı vardır değil mi? Bilirim sen rezilliği sevmezsin ve düşmanın da olsa karşındaki, centilmenliktir tarzın.

Önerim, önce sakin olmak ve kesinlikle ağız dalaşlarından uzak kalmak. Tartışma olsun; ama siyasi nitelikte kaliteli bir üslupla. Elbette tartışmalar sürecek; ancak bu tür adi suçlamaları muhatap almamalı, siyasi konuları mümkün olduğunca centilmence bir tartışma alanına çekmeli, siyasi olmayan hiçbir eleştiriye cevap vermemelidir diyorum.

Ulusalcılarla her zaman karşılaşacaksın, her zaman saldıracak bir şeyler bulacaklar; ama tartışmaları bir futbol takımı tartışmaları gibi ya da mahalle kavgası gibi yapmalarına bir şekilde önlem almalısın, bu senin ve tüm aydınların sorumluluğudur. Birilerini blogdan kovmak filan bunlar gerçekten çok abartılı davranışlar. Hasan Balcı’nın yaptığı gibi insanların farkında olmadan yaptığı hata bile sayılamayacak kusurlarını (insanla makinenin en iyi ayırdı mahcup kusurlarımız değil midir?) sayfa sayfa yazıp, sanki memleket meselelerini gündeme getiriyor gibi bir kahramanlığa soyunmak cahil cühela işidir. Elbette insanoğlunun cehaleti dur durak bilmeden eksildikçe artar durur; ancak bunun bilincinde olmak ve eleştiri diye dedikoduvari lakırtıların insanın onuruyla oynamak olduğunu da bileceğiz değil mi?

Tüm bu devrimciyi taklit etme eylemlerinin oksijensiz alanından uzak kalmanın yolu bana göre, çok daha fazla okumak ve eğitilmiş doğanın içinde mümkün olduğunca daha fazla zaman geçirmektir diye düşünüyorum. Ve üst düzey birikime sahip ulusalcılarla muhatap olacak tartışmalara girmek asgari düzeyde de olsa bilgi paylaşımını mümkün kılacaktır.

Barışın tek yolu saygı değil mi? Önce kendine duyduğun ve kendinden de bir ışık gibi çevrene yansıyan saygı…. Diğeri duymuyorsa biz de mi duymayacağız? Senin tarzın asla o garip hayvanlar (özür diliyorum hayvanlardan! Burada kastım küfretmek değil, sosyalleşmemiş insana genel tanım yüklemektir) gibi olmamalı. Ben istiyorum ki düşmanın bile sana saygı duysun, centilmence davransın. Bu çok önemli; ama bunun için birilerine küfür de gerekmez, çok büyük beylik laflar da… Sadece bilgi lazım ve kötü lafları muhatap almamak lazım.

Kimseye artık bundan böyle geçmişi anlatmak zorunda değilsin. Sayfa sayfa yazıyorlar soygunları, polis öldürmeleri vs. övünerek! Bunlar geçmişin övünülecek yanları değil. Bak Engin’in bir yazısında okudum, Mihrac’ı hiç bir silahlı eylemde hatırlamıyorum, soygunda hatırlamıyorum gibi laflar etmiş. Bundan dolayı seni eleştiriyor aşağılık adam! Adam girdiğin başarılı eylemlerin açığa çıkmadığını hiç hesaba katmıyor ve senin zaten şiddeti, adam öldürmeyi asla kabul etmediğini anlamıyor. Bu adam pisliğin taçlandırılmış en son versiyonu. Bana yolladığın “45. Dosya. Engin’in edebiyat”ta yazılanları ben çok önceden okumuştum. Gerek bile yok onları okumama. Neyse geçmişte yaşananlar değiştirilemez ve ben düşünüyorum da kimse masum değil hayatta; ama önemli olan geçmişin olumsuzluklarını yaygaralarla değil, onları özeleştirilerle aşıp eskinin olumluluklarını öne çıkartarak aşmaktır, bugünü ve geleceği konuşmaktır. Bugün ve gelecek için söyleyecek bir şeyleri olmayanlar geçmişin çöplüğünde eşelerler. İnsanlar gelir geçer; ama yaşam devam eder ve amacımız daha temiz insanlardan oluşan temiz bir toplum yaratmak değil mi? Hayat her şeye rağmen yaşamaya değer. İnatla yaşamak tüm kötülere ve kötülüklere ve engellere rağmen… Hatta işte daha büyük özlemle davana sarılmaya değer.

Düşünsene insanların daha değerli olduğunu hissedecekleri bir dünyanın varlığını… O zaman kim kötü olmak ister ki güzele ve iyiye koşma içgüdüsü oluşunca. Büyük çoğunluk kendisini çok değersiz hissediyor ve yaşam da bu insanların elinde değersizleşiyor. Dolayısıyla güzel olan değerli olan her şeyi de yok etmek istiyorlar. Sanıyorlar ki kendileri daha çok yücelecek farklılıkları yok ettiklerinde… Ya sonrasını düşündüler mi? Karadeliklerdeki gibi yutulanlar geriye püskürtüldüklerinde nasıl bir enerji olarak dönecekler? Ya da şöyle de düşünebiliriz: Bu garip hayvanların farklıklıları yutma içgüdüsü bir süre sonra sakın kendini de yok etme içgüdüsüne dönüşmesin?

Lafları uzattım da uzattım dostum; ama elbet her şeyin bir bitişi olmalı ki bir sonrakinin başlangıcı olsun. Bunlar gibi çapulcuların eline malzeme vermemek, muhatap olmamak lazım. Kişisel diyaloglara dönüştürme davanı. Sistemini sorgula ve daha sağlıklı ilişkiler kur örgütünle. Belki de bir yeniden yapılanmaya ihtiyacınız vardır, sorgulayın kendinizi ve kişisel davranışların keyfiyetine bırakma davanızın içine giren her türlü etkinlik ve tartışmaları. Lütfen Acilcileri de uyar, hepsi önce kendilerinin lideri olmayı başarsınlar. Bunu hemen hemen hiç bir örgüt başaramıyor, ama sen madem ayaktasın öyleyse başar! Demokrasinin içinizde içselleştiğinden emin olmanız gerekir ve eğitimi sürekli kılın lütfen. Gelişmenin biricik yolu değil midir eğitim? İyi okuyan, geçmişinde her özveriyi içeren yoldaşların var. Dıştan bir gözlemci olarak yeni kuşaklara yönelin; zaten Antakya davası bir kimlik davası, bunun için binlerce insan gelecek kendi davasını savunacaktır: Kürtlere bak; iyi kötü demeden insanlar akın akın kimlik hakları ve özgürlükleri için mücadeleye koşuyorlar.

Bir kusur ettiysem affola dostum. Beylik laflar sevmem dedim; ama çok mu didaktik bir üslup oldu acaba? Çok bilen çok yanılırmış. Sen de desene, kolaysa gel buraya da şu işleri ele al, bin bir çıngırak yılanın dalaveresinde, bin bir Ali Cengiz oyunu içinde yüklesene omuzlarına sana ait olan-olmayan her bir yanlıştan üreyen bin yanlışı bir Sysphos sabrıyla diye…

25 / 12 / 2008 Suer