7 Oca 2010

20.dosya : ZAMAN AŞIMI CESARETİ VE GEÇMİŞ DEĞERLENDİRİSİ

Zaman.

Yaşamda pek çok şeyin belirleyicisi, ayrıştırıcısı ve biçimlendiricisidir. Pek çok gerçek, zaman karşısında ayak diretebilirse gerçek anlamda gerçek olabilir. Veya zamana direnemeyen gerçekte, zaman içerinde tartışmalı hale gelerek, gerçekliğinden pek çok şeyi kaybeder. Zamanın dinamizmi ve hareketi, özellikle siyaseten duruşlarda katalizör görevi üstlenir. Ayrıştırır, biçimler ve tarihsel yerine oturtur.

Son dönemlerde belirginleşen düne ilişkin tartışmalarda ilk akla gelen şey bu gün olmalıdır. Bu günden bakarak dün tartışılmakta ve dün bu günün verileri ve koşulları içerisinde yargılanıp biçime sokulmaya çalışılmaktadır. Oysa dün, bu gün değildir. Bu günde olan pek çok şey dünde yoktur. Beklide dünde hiçbir zaman olamayacaktır da. Dün artık bir tarihtir ve tarihsel olgular kendi koşulları içerisinde değerlendirilerek ancak bu güne taşınabilirler. Dünün yaşanmışlıklarına bu günün verileriyle veya dünden kopmuş ilişkilerle yaklaşıldığında sonuç her zaman gerçeğin ötesinde olacaktır. Tarih nesnel bir süreçtir. Bu günden dönüp düne bakıldığında da nesnel olunmak zorundadır. Zaman aşımının cesaretine sığınarak dünün değerlerini çarpıtmak ve yıpratmaya çalışmanın adı tarihsel değerlendirmeler ve anı değildir. Olsa olsa tarihin tahribata uğratılması çabası olur ki, bununda hiç kimseye yararı olmaz. Üstelik sarf edilen tüm çabalarda sonuçsuz kalır.

Anıların yazılmasıyla başlayan tartışmanın hızla dünün tarihsel değerlerini yıpratmaya dönük bir hal aldığını görmemek mümkün değil. Anı adı üstünde kişinin birebir yaşadıkları, tanık olduklarıdır. Ve gerçek olmak zorundadır. Diğer türlüsü anı değil öykü, hikâye olur. V anlatılan süreci yaşayan diğer kişileri de kaçınılmaz olarak kapsar. Bu benim anım kimse karışamaz, herkes kendi anısını yazsın, herkesin anısı kendisinedir asla denemez.

Bu gün dünün içerisinde gelişir ama başka bir şey olur. Artık dün değildir. Dün yaşanılan süreçte olanca çıplaklığıyla kalmış bu gün dünün yerini almıştır. Dün artık varlık koşullarının bütünselliğinde ve tarihsel olarak orada vardır. Bu günden gidildiğinde bu bilinçle gidilmelidir ve kesinlikle ön yargısız olunmalıdır.

Dün, özellikle bu günde kimlik oluşturamayanlar için ciddi bir takıntıdır. Bu günde yaşadıkları zorlanmayı dünün değerlerine vurarak aşmak isteyenlerin, dünün değerlerini tahrip etmesine asla izin verilmemelidir. Dün ortak bir değerdir, her bireyden bağımsız bir olgudur.

Özellikle dünü tek bireye indirgeyerek, tüm olumlu ve olumsuz yaşananların nedenini tek bir birey olarak koyan insanların öncelikle kendi kimliklerine ilişkin ciddi sıkıntıları olduğunu düşünmek gerek. Bu indirgemeci mantık bütün bir tarihsel süreci bireye indirgeyerek, sürecin değerini küçültmeye, tarihsel önemini azaltmaya yönelir. Özellikle devrimci süreçler her ne kadar bireylerin önderliği önemliyse de, kolektif bir süreç olarak biçimlenir. Bireyler kolektif biçimlenen bu süreç içerinde kimlik edinirler ve sürece katkı koyarlar. Böylesi süreçleri bireye indirgemek, en iyimser ifade ile, o süreçte yer alan tüm bireyleri kimliksiz saymaktır. Veya kendi kimliksizliğini sürece taşıma çabasıdır.

Tarihsel olarak zor dönemlerde, bireylerin kişisel nitelikleri, sürecin biçimlenmesinde önemli roller oynayabilir. Ancak bu rol sürecin genel karakterinin ötesinde asla olamaz. Devrimci süreçler yapısal olarak kolektif süreçlerdir. İradesini belli bir doğru ekseninde yan yana koymuş insanların tarihsel yolculuklarıdır. Tek başına bir bireyin hiçliği ve örgütlü gücün kaçınılmazlığı yine bu süreçlerin belirleyici özelliklerindendir. Bütün bir sürece tek bir kişi ekseninde mahkûm etmeye yönelmek, kendi kimliğini hiçe saymanın yanı sıra, süreçte yer alan ve sürecin bedelini yaşamlarıyla ödeyen insanları da yok saymak demektir.

Tek bir bireyi hedef tahtasına oturtarak, bir sürecin tarihsel yargısını o kişinin boynuna asmaya çalışmak tamamen niyet olarak sorgulanması gereken bir durumdur.

Özellikle de 26 yıl gibi uzun bir süredir, hiçbir ilişkisinin kalmadığı bir süreci ve kişileri zaman aşımının cesaretine sığınarak hedef haline getirmek ciddi bir niyet bozukluğudur. Bu günde olmayan insanların, dünle uğraşarak var olma telaşıdır.

Ortak yaşanılan sürecin değerlerinin korunması konusunda elbette ki taraf olmak gerek. Çünkü paylaşılan süreç ve süreç içerisinde biçimlenen değer bireyin değil, süreçte yer alan tüm insanların ortak bir değeridir. Kişi ya da kişilerin kendi deprasyonel kimlikleriyle, bütün bir süreci kuralsızca anı ya da tarihsel değerlendirme adıyla tahrip etmelerine seyirci kalmamak gerekir. Özelliklede tanıklarının hala yaşadığı tarihsel olayların, gerçeğinden kopartılarak bir başka hale sokulmasını izleyerek sesiz kalmak hiç mümkün değildir.

İndirgemecilik tehlikeli bir hastalıktır. Durmak bilmez. Tıkandığında abartmaya, uydurmaya başlar.

Önce bütün bir süreci, diğer insanlardan yalıtarak tek bir bireye indirger sonra tüm yaşanmışlıkları bir tek olayda biçimlendirir. Arada harcanan şeyin bütün bir değer olduğunun ve kendi iradesinin de kaybolup gittiğinin farkına varmaz.

Kolektif yaşanan bir süreçte, onlarca, yüzlerce insanın yaşamı belirlediği bir tarihsel kesitteki olumlu-olumsuz tüm gelişmeleri tek bir kişi ile açıklamaya çalışmak, abartılı indirgemeciliktir. Süreçte yer alan tüm kişileri ve ortak iradeye yok saymaktır. Bu tam bir kolaycılıktır.

Bu yaklaşımın diğer önemli bir yönü ise tarihin olaylar bütünü olduğunu görmemektir. Bir tarihsel kesitte onlarca bazen yüzlerce olay gerçekleşir. Bu olaylar zinciri olgusal bir perspektifle ele alınmaz ise, süreci objektif görmek olanaklı değildir. Bir yada birkaç olay bütünü belirlemez. Bütün tüm olayların ve yaşanmışlıkların oluşturduğu bir şeydir.

Bu ön giriş sonrasında düne baktığımızda; dün, doğrusuyla ve yanlışıyla, başarı ve hatalarıyla Türkiye’nin önemli bir tarihsel kesitine damgasını vurmuş, ciddi bedellerle mücadeleyi hep yükseltmiş, devrim tarihindeki yerini onurluca almış bir süreçtir. Bu süreçte Türkiye devrimci hareketine önemi yadsınamaz katkılar koyulmuş ve bir tarihsel kimlik oluşturulmuştur.

Koşullar çetin, yapı gizli ve mücadele kaçınılmazdır. Böylesi dönemler kimi yanlışların gelişimine daha yatkındır. Genç yapıların, yeni biçimlenmiş oluşumların, üst düzeyde mücadele kararlılığında ki hareketlerin böylesi zor dönemlerde olumlulukları kadar olumsuzluklarının da olması çok olağandır.

Dev sosyalist ülkelerin emperyalizm karşısında dağıldığı, onlarca örgütün atomize olduğu, yüzlerce insanın yaşamlarını kaybettiği bir tarihsel geçiş döneminin, en az yıpranmayla ve en az hatayla atlatılması bir başarı olarak görülmelidir.

Hata her kişinin yapısında potansiyel olarak vardır. Özelliklede özgün dönemlerde ağır sorumluluklar üstlenmiş insanların yer yer yanlışa düşmeleri anlaşılabilir bir şeydir. Doğrular ve yanlışlar ayıklanırken yaşanılan koşulların açılımı mutlak gereklidir.

Ben yüzlerce insanın ve benim bedelini ödediğin tarihsel sürecin, elbette bir tarafıyım. Ben sürecin tarafındayım. Bu onurlu tarihsel sürecin, taşıdığı tüm değerleri korunarak, tarihsel yerine oturtulması gerektiğini düşünüyorum. Mücadeleme ve emeğime sahip çıkıyorum ve içinde yer aldığım tarihsel sürece karşı yapılan acımasız ve yıpratıcı yönelimleri doğru bulmuyorum.

Ortak bir yeni etrafında yan yana gelme olanağı bulunmayanların, ortak yaşadıkları - uzun veya kısa-sürece saldırarak, kendi yenilerinde artı kazanmaya çalışmalarını asla doğru bulmuyorum. Böylesi bir davranışın amacının da yalnızca dünü değerlendirmek, yanlışları doğruları ayrıştırmak olduğuna da asla inanmıyorum. Savrulmuş yaşamların bir köşesine gizlenerek söz söylemenin ve söylenen sözlerin hiçbir anlamı yoktur.

Bir tarihsel kesiti birlikte yaşayanlar, yan yana gelip bu süreci birlikte değerlendirebilirler. Doğruların yanlışlarını analiz edip, tarihle yüzleşebilirler. Bu yüzleşme sürecinde ortak değerlerde buluşanlar, yeni yaşamda da yan yana gelebilmek için yine ortak bir çabaya girebilirler. Bu yapılması gerekendir ve doğrudur.

Ancak farklı kulvarların siperine yatmış insanların, bu anlamıyla ortak bir tarihsel süreci bulundukları noktadan bağımsız olarak değerlendirebilmelerini de çok olanaklı görmüyorum.

Kişilere saldırarak veya tarihsel olayları saptırarak, dünü kirletmeye çalışan insanlara meydanı boş bırakmamak gerektiğini düşünüyorum. Kişiler elbette ki önemlidir. Ancak bir tarihsel süreç değerlendirirken örgü tamamen bir kişinin üzerine kurulursa ve her şey kişi ekseninden açıklanmaya çalışılıyor ise zaten o süreç paylaşılmamış demektir. Kişi o süreçte kendisini ve iradesini yok sayıyor demektir. O süreçte kimlik ve iradesel olarak yok demektir.

Tarihe belge bırakmak ciddi bir iştir. Bu görev asli olarak tarihsel süreci tüm yönleriyle yaşayan insanların sorumluluğundadır.

Uzak mevziden anı salvolarıyla, yüzleşmeden ve tartışmadan kaçarak bir hareketin ve tarihsel sürecin değerlendirilmeye kalkışılması ciddiye alınacak bir çaba değildir.

Bu tarihsel sürece ilişkin, belgeleri, bilgileri, canlı tanıkları, arşivleri yok sayarak, mahalle ağzı ile değerlendirmelere kalkışmak en hafif deyimiyle patavatsızlıktır, saygısızlıktır.

Ortak yaşadığımız, birlikte paylaştığımız, bedellerini ödediğimiz bu tarihsel süreçle yüzleşmek için yan yana gelip tartışmalıyız. Doğruları yanlışları ayrıştırmalıyız. Özelliklede Türkiye diye, mücadele diye, özgürlük ve demokrasi diye bir kaygı taşıyor isek bunu yapmalıyız.

Yüreğimizi dürüp tarihe bırakma niyetinden öte yaşama taşıma telaşına yönelmeliyiz. Gelin, bu onurlu tarihsel sürecin unsurları olarak, kimliğimize yakışır bir şekilde, kendi tarihimizle yüzleşerek, tarihsel yerine oturtalım. Bu gün aramızda olmayan arkadaşlarımızın da bizden bekledikleri budur. Bu gün ve yarın projesinden yalıtılmış bir tartışmanın da hiçbir anlamı yoktur. Yeni de bir olabilmek için öncelikle geçmiş tüketilmeli, aşılmalıdır.





KİRLİLİK HASTALIKTIR



Beni tanımıyor olmanıza rağmen yazımı okumanız büyük incelik. Bunun için teşekkürler. Yanıtınızdan da anlıyorum ki gerçekten de beni tanımıyorsunuz. Çünkü yaşadığım süreçlere ilişkin yalan söylüyorsunuz –ki bunu da Rıza Salman arkadaşın arkasına saklanarak yapıyorsunuz- ve beni inandırmaya çalışıyorsunuz.

Yaralısınız, belli. 26 yıldır kapanmayan yaranız yüreğinizin orta yerine kin olarak oturmuş. Kuşkusuz bunu besleyen değişik nedenler vardır. O sizin sorununuz. Ancak kirliliktin bahsediyorsunuz, çok haklı olarak da kirlenmeye karşı çıkıyorsunuz. Peki, 82 yılında bir başka örgüte geçtiğinizi 86 yılına kadar neden gizleme gereği duydunuz. Bu mu temizlik?

86 yılına kadar bu yapı sizi kendinden biliyor ve kongresine çağırıyor. Siz pasaport sorununu gerekçe göstererek, yani başka bir örgüte geçtiğinizi belirtmeyerek katılmıyorsunuz. Bu mu temizlik?

Sonra temizlik kriterlerinizi sıralayarak “biz gizli polise bulaşmadık” diyorsunuz. Bu söz çok önemli bir söz. Bir devrimci polise yalnızca sorguda “bulaşır.” Tavır koyar direnir ve polisi yenerek yoluna devam eder. Polise başka türlü bulaşmak kesinlikle kirliliktir. Hele hele sorgu sürecinde hücre kapısını vurup “ben bir şeyler daha hatırladım” diyerek yol arkadaşlarının adlarını ve evlerini sıralamak kirlilikte zirve yapmaktır. İçinde yer aldığı ilişkileri şematik olarak, görev dağılımlarıyla birlikte vermek, sorguda sorulmayan şeyleri bile, belki yararı olur düşüncesiyle polise vermek, bastırdığı evlerle övünüp polisten madalya beklemek elbette ki kirliliktir. Haklısınız gizli ya da açık polise bulaşmak kirliliktir. Ve kirli insanların temizlerin dünyasında söz söylemeye hakkı yoktur.

Evet kirlilik nedir arkadaşım biliyor musun, yalancılıktır, kindarlıktır, iki yüzlülüktür.

Yalancılıktır diyorum, sanırım beni tanımadığın için bütün bunları yazdın. 82-84 yılları arasında bahse konu ettiğin olayların yaşandığı süreçte bulundum. Siz yoktunuz. Yazımda da belirtmeye çalıştığım gibi, yanlışlar ve hatalar oldu, telaşlı, heyecanlı davranışlar yaşandı. Gerginlikler ve gerginliklerin yıpratıcı pek çok sonucu birçok olumsuzluğun fitilini ateşledi. Bunlar elbette ki yaşanmıştır. Ancak “fikir ayrılıkları ve örgütsel ayrılıklar nedeniyle” hiç kimsenin merkezi bir kararla veya iradesel olarak yaşamına yönelinmemiştir. O süreçte yaşanan olayların pek çok tanığı vardır. Müsebbipleri hayattadır. Tüm gelişmeler o süreci yaşayan herkes tarafından bilinmektedir. O süreçte “senin katkıların” bu gün bile o süreci yaşayan arkadaşların belleğindeki canlılığını korumaktadır.



Yanlış kişiyi kandırmaya çalıştın Engin arkadaş, Bu kez yanlış kişi. Olayların uzağında kalıp yön sıkıntısı yaşayan savrulmuş kimi arkadaşlar belki de seni ciddiye alıp, inanırlar. Ki sende “ister inan ister inanma” diyerek bu süreci bilmediğini itiraf etmişsin.

Bilmek başka bir şeydir, inanmak başka bir şeydir. Bilgi ile beslenmeyen inançta devrimcilerin işi yoktur. Bilmeyen kişileri, yaşın ve zamanın verdiği bir ağırlıkla inandırmak, yalan yanlış pek çok şeyi bilgi diye sunmak kolaydır. Ama 26 yıldır dışında olduğun bir yapıya ilişkin iddialarda bulunuyorsan ve iddialarda, yaşadığın değil duyduğun şeyler temelinde biçimleniyorsa, çok daha dikkatli olmalısın.

Ben biliyorum ki, 24 yıl önce bu oluşumun olanakları ne ise, bu günde yerli yerinde duruyor. Örgüt yok ama o dönemin kolektif değeri orta yerde. Bir gram kayıp yok. Artmış, eksilmemiş .Zimmet?

Benim bu kini anlamam mümkün değil. İnsanın gözü kör eden, bilincini sıfırlayan ve 26 yıldır bitmek bilmeyen bu kini benim anlamam mümkün değil. Anlamaya da çalışmayacağım

Ancak şunu açıkça ifade edeyim, seni bizden zannettiğim süreçte, senin bu ihanetini-işbirliğini bilmiyordum, bilmiyorduk. Çok zaman sonra (yaklaşık 10 gün önce) öğrendiğimde seni bu yapı içerisinde gizleyen insanların, bizlere karşı ciddi bir hata işlediklerini düşündüm ve o arkadaşları bu konuda ciddi olarak eleştirilerimi ilettim.

Aradan geçen onca yıla rağmen, zaman aşımının tolerasyonuna sığınarak, zarar verdiğin yoldaşlarından tek bir özür dilemeden, özeleştiri vermeden, hiçbir şey olmamış gibi, hücre kapılarını çalıp unuttuğun şeyleri söyleme telaşına kapılmamış gibi,(gizli polise bulaşmayı) söz söyleme cüreti gösteriyorsun. Bu tam anlamıyla bir yüzsüzlüktür. Sen iş birliği yaptığın kulvarda kal ve bizimle uğraşma. Kendini yeniden var edecek malzemeyi başka yerde ara. Çok sıkışırsan da işbirliği yaptığın arkadaşlarına git. Onların elinde malzeme çoktur.



“Zaman Aşımı Cesareti ve Geçmişin Değerlendirilmesi” yazım, bütün bir süreci birlikte yaşayan, bu gün ve yarın projesi olan, yaşama ilişkin kaygılar taşıyan arkadaşlarımı hedeflemekteydi. Köşelenmiş, çerçevelenmiş ve geçmiş nitelikleriyle sonlandırılmış bir sürecin tartışmasını tüketerek, tarihsel yüzleşmesini tamamlamaya dönük bir çabaydı. Böyle bir sonuca gitti. Ancak bu sonuç da, yazımdaki ısrarımın doğruluğunu ortaya koyması açısından olumlu oldu. Bizler için önemli olan bir tarihsel dönemi, tanık, belge ve bilgileriyle tartışıp, tarihteki yerine oturtmamızdır. Yapılması gereken budur.




kimden
"Erkiner@aol.com" ayrıntıları gizle 17 Haz



kime
oner.odemis@hotmail.com,

turgutsalim@hotmail.com,

fikriboran_33@hotmail.com,

guventrafik@ttnet.net.tr,

dayi2002@hotmail.com,

adilokay@hotmail.fr,

bedreddin.mahir@gmail.com,

Erkiner@aol.com,

mehmetguzel8@hotmail.com

tarih 18.Haz.2008 00:07



konu durum anlasildi

gönderen alan aol.com

Durum anlasilmistir. Sizi taniyan arkadaslar beni uyarmislardi, bu tiple muhatap olma diye.

Soylediklerini yerine getiriyorum.

Bilgisayarda sizi cop adresine aliyorum, bundan sonraki elektronik postalariniz dogrudan cope gidiyor.

Engin