7 Oca 2010

109.dosya : ŞARKI DİNLEMEYEN ASLA ŞARKI SÖYLEYEMEZ!


Öner ödemiş
17 Ekim 2009


“Doğruları söylemekten kaçınan insan devrimci olmaz. Doğruları bilen ama susan da devrimci olmaz”


Ne beylik laflar.

Ve kim söylüyor bu lafları Erkan Ulaşan…

30 Yıl sonra devrimciliği aklına gelen bir yalancı…

Laf söylemede kimse sıkıntı yaşamaz hele de yalan doğru diye bir derdi olmayan, söylediği lafların neye ve kime hizmet olduğunu bilmeyenler, hiç sıkıntı yaşamazlar.



Türkiye’nin faşizm koşulların da 30 yıl devlet memuru olacaksın, devrimciler işkence hanelerde, idam sehpalarında can verirken veya ölümle yaşam arasında bıçak sırtı gibi yaşarken, sen memuru olduğun devlete sığınacaksın, 1402 kapsamına bile girmeyeceksin, mimlenmeyeceksin, fişlenmeyeceksin ve emekliliğini bekler duruma geleceksin. Sonra, 30 yıl sonra yazı yazacaksın ve devrimci dersler vermeye çalışacaksın.. Kendi el yazısı ile “ ben MİT ajanıyım” birine sadakat göstereceksin birde ben devrimciyim diyeceksin. Ölüleri konuşturup, yalanı meslek edineceksin ve onurlu devrimcilere saldıracaksın, sonrada, ben devrimciyim diyeceksin. Buna kargalar bile güler…Hadi oradan soytarı derler adama… Otur oturduğun yerde derler… Kendi çöpünde ve çamurunda oyna derler.



Evet doğruları söylemekten kaçınan ve doğruların yanında tavır almaktan imtina edenler devrimci olamazla. Bu çok doğru bir şey. Ya 30 yıldır bu ülkede devrimci tavır almayı gerektirecek bir durum yoktu da arkadaş sindiği köşesinde yaşayıp bekledi, yada yalan söylemeye devam ediyor demektir.



Devrimci mücadelede ayrıştırma dönemleri bu türden döküntülerin, bir tarafta öbekleşip saflaşması açısından önemlidir. Özellikte baskı ve işkence dönemleri, yoğunlaşan eylemlilik dönemleri bu açıdan tam bir saflaştırıcı işlevi görür. Acil hareketinin eylemlilik döneminde olmayacaksın, veya böylesi bir dönemde kaybolacaksın, ülke faşizmin yoğun saldırılarında olduğu dönemde devrimci saflarda olmayacaksın, hatta demokrasi mücadelesinin yasal boyutunda bile adın bilinir şekilde olmayacaksın, emekliliği garantilediğin kısmen demokrasinin -bu mücadeleler sonucunda- kazanıldığı dönemlerde ortaya çıkacaksın ve nutuk atacaksın. Bu ülkede en zor dönemler de İnsan Hakları Dernekleri sokaklardaydı; Mahkum Aileleri dayanışma dernekleri, Dergiler ve değişik dernekler,ölüm oruçları, cezaevleri, infazlar, yasal sol partiler vb. 80 sonrasında yasal zeminde de çok şeyler yaşandı ve yapıldı. Buralarda da olmayacaksın. Devrimci laflar edeceksin. Birde hızını alamayıp “ Ben şarkı dinlemem, şarkı söylerim” diyeceksin.



Şarkı dinlemeyen şarkı söyleyemez. Devrimci mücadelenin içinde olmayanlar devrimci laflar edemezler. Ettikleri laf hangi formatta olursa olsun, asla ve asla doğruyu ifade etmez.

“Sus” denildiğinde susmasını bile becermek bile yalancı düzenbaz olmaktan çok daha yeğdir.

Ha bu ara bu tür insanlar, sıkıştıklarında illegaliteye sarılırlar, ve neler yaptıklarını bu eksende açıklamak istemediklerini söylerler… Bu daha komik bir durum oluşturur. Yani on binlerce insan illagalite de mücadele içerisinde beceriksiz davranmışlar ve bir şekilde açığa çıkmışlardır, ama arkadaş o kadar beceriklidir ki, hem yeraltında mücadele etmiştir hem de, on binlerden çok çok akıllı olduğu için, asla ve asla açığa çıkmamıştır.



Bu devrim ve mücadele kaçkınlarının değil devrimci nutuklar atmak, devrimci bir havayı daha solumaya hakları yok. Devrimci mücadele içerisinde bariz hata yapan unsurlar bile onlardan çok daha onurludur. Yiğitlik kendi koşullarında açığa çıkar. Cesaret kendi koşullarında açığa çıkar. Çatışmanın orta yerinde mevziden kafayı çıkartabilmektir cesaret. Binlerce kilometre uzaktan salvo atışlar yapmak değildir.



Şarkı dinlemesini bilmeyenlere öğretmek gerek. Şarkı dinlemesini bilmeyenlerin, şarkı repertuarı, bilgisi, bilinci, tarzı,duruşu ahlakı olması eşyanın tabiatına aykırıdır. Hiçbir şey bilmeden, yapılamaz. Bilmeyenlere öğreteceğiz. Bu bizim devrimci görevimiz.



Yoldaşlar ne günlere kaldık…Hainlerin çenesi düştü!