1 Ağu 2010

171. DOSYA. ÇEYREK ADAMLAR

Engin Erkiner polis elamanıdır, ortağı da MİT ajanı İbrahim Yalçın’dır.
ÇEYREK ADAMLAR
1988’de Acilciler’den 40-50 kişi kopup TKEP’e katıldık diyor. Öyle olsun.
Sorumuz çok basit. Bırakın Acilcileri, 3 yıldır sürdürdüğünüz karalamalara rağmen, TKEP’e iltica edenlerden kaç kişiyi ikna edebildiniz, bunlardan kaçını bir araya getirebildiniz?
Sayılar ortada %1’ni bile bir araya getiremediniz. Eski kader birliği arkadaşlarınızdan üç kişiyi bile ikna edemediniz.
Çünkü siz kocaman bir yalansınız. Boş teneke sesi görevlilersiniz.
Siz, TKEP’i de tasfiye eden, Özel Harp Dairesi imalatı
 Bir polis organizasyonusunuz.

Süleyman Sait
6 Temmuz 2010

Kime çeyrek adam denir?
Adam olmayana.
Davranışları, iddiaları, böbürlenmeleri yalan kurgular üzerine aldatma üzerine kurulu olanlara bizim yörelerde çeyrek adam denir. Ölçü basittir, sayılarla da ifade edilir. Çeyrek adam, zor karşısında teslim olar, sorumsuz olur kaçar. Kaçarken arkasına bakmaz, fırsat ele geçince kaçmamış gibi davranır. Ancak bir kez onu herkes tanımıştır, çırpınışları boşuna bir araya getirmek istediği kendi türünden insanları bile bir araya getiremez.
Çeyrek adamların tarihi kirlidir bu yüzden topluluk içinde olamaz topluluk sorumluluğu alamazlar.
Bu vasıflar bize İtirafçı Engin Erkiner’i  tanıtır. 29 yıllık TKEP’lidir. 1982  Haziranından itibaren TKEP saflarındadır. Ama uğruna mücadele ettiği örgütün sorumluluğunu almaz, onu yok sayar. Çünkü TKEP tasfiye edilmiştir. Üstelik kendi marifetiyle polisle işbirliğiyle bu tasfiye gerçekleşmiştir. Tıpkı 19 Ağustos 1977’de Acilcileri de tasfiye etmek üzere itirafçı olduğu gibi; daha da öncesi Ankara’da örgütün polise verilmesi, Ömür Karamollaoğlu’nun ölümüne yol açtığı gibi.
Bu süreç tüm yönleriyle aydınlandığında bu adamın polis olduğu da açıkça ortaya çıktı. İstanbul’a taşınması ve İbrahim Yalçın diye biriyle buluşması, esasında bir polisiye buluşmaydı. Sonrası ise belge ve kanıtlarıyla kendi el yazılarıyla bu gerçek ortaya konmuştur.
Engin Erkiner ve İbrahim Yalçın MİT hesabına, özel harp dairesi yöntemleriyle devrimcilere saldırı ve karalama için organize edilmiş bir ikilidir. Kuklaların çeyrek adam olması da bununla ilintilidir.
Çeyrek adamın hayatı hiçbir baltaya sap olmamasıyla tanınır. Bizler bunu normal bir olay saydık; dengesiz, düzeysiz bir solcunun savruluşu olarak sandık; Öyle değilmiş, gittiği her örgütün çökmesinde rol oynama görevi olduğu açığa çıkmıştır.  Girdiği her örgütün başına bir şeyler geliyordu. Devrimci bağışları Küba sahil gazinolarında yemek de bunun üzerine eklenmiş bir ahlaksızlık olarak ele almak, artık bilmem neyin hesabını sormak olacaktı. Çirkin insan çeyrek insandır yaptığı her şeyde bir ahlaksızlık vardı; TKEP sempatizanı, Antepli İbrahim Yıldırım adına şirket kurdurup ortalığı tokatlamaları ise yaşam çizgilerinde emekten ne anladıklarını göstermeye yeterlidir.
1982 ve 1988’de Acil hareketinin mücadeleyi yükselttiği bir kesitte. Kongresini, konferansını, sol içi ittifaklar kombinezondaki yerini,  Filistin halkıyla dayanışmasını, ülkede faaliyetlerini tüm gücüyle yerine getirirken bu adam uzaklardan yeni tasfiyeler için örgütümüze el uzatıyordu. Bölgenin savaş ortamından kaçmak isteyenleri Avrupa’nın rahat ortamına davet ediyordu. 80’nli yıllar bölgemizin ağır savaşa yıllarıdır. Her alan ve har an savaş ortamı içindeydi.  Filistin askeri kamplarında eğitim amacıyla bulunan örgütümüz her şeyiyle bölge savunması için, Filistin halkıyla dayanışma için kararlı bir tutum içindeydi. Ancak itirafçı Engin’in kirli elleri el yazılı mektupları oyun içinde oyun örüyordu. Kimi korkaklar, sinsi yılanlar daha sonra “Filistin Günlüğü” adı altında kitap yayınlama utanmazlığı içinde olanlar, savaş arifesinde, bu itirafçının ve TKEP’in çirkin oyunlarıyla ilk kaçanlar olmuştu.
Örgütümüz savaşa Filistinlilerin yanında ve bölgeyi savunma çabası içinde bulunma kararı aldığı bir sırada, bunlardan ihanet geliyordu. İtirafçı, milliyetçidir, Arap düşmanıdır, Alevi düşmanıdır, bu gün Kürt özgürlük hareketine “devrimci katili” yaftası yapıştıran bir ırkçıdır da. Önceden ilkel karanlık oda devrimcileri olarak kitle içine çıkmayan kişilerden olduğunu sanırdık Öyle değilmiş, kitleler içinde çalışmak onun için görev sahasında deşifre olmak demektir polisliğinin açığa çıkması demektir. Bu yüzden Güney bölgesi etkin kitle çalışmalarına şiddetle kin beslemiştir. Rahat at oynatacağı karanlık oda kulislerini ona verilen görev için en uygun alan olarak görmüştür. Orta-doğudan kaçarken de aynı nedenler geçerliydi. Avrupa’nın rehaveti görev ifası için bir fırsattı. Avrupa üzerinden kirli emellerini orta-doğuya uzandıracaktı. Bunu da alçakça yaptı.
El yazılı mektupları yakalanıp açığa çıkınca da bu faaliyetin altında, o kesitte MİT’in Lübnan’da cirit atan Eymür vb. adamlarının işleriyle bir kesişme içinde olduğunu anladık. MİT örgütümüze olduğu kadar tüm devrimci harekete karşı organize işler içindeydi.
 Bu noktada birebir bir ilişki olup olmadığı ise sorgulanabilir.  MİT ajanı İbrahim Yalçını 1 kongremize gönderenler bölge çalışmasını koordine edenlerin olması ve bu satılmışın Engin Erkiner’le TKEP tasfiyesinde birlikte olması bu şebekenin geçmişten itibaren özel olarak organize edildiğini göstermektedir. 
Araştırmalar, İbrahim Yalçın’ın örgüte girmeden MİT hesabına İstanbul devrimci çevrelerine sokulan bir elaman olduğunu, belge, tarih ve kesin kanıtlarla gösterildi. Engin, Ankara Acilciler örgüt birimini polise teslim edip, Ömür’ün ölümüne yol açarak İstanbul’a taşınması ve İstanbul’u İbrahim Yalçın’la beraber polise teslim etmeleri,  bu sürecin nasıl da zincir halkaları gibi birbirine bağlandığını göstermeye yeterlidir.
Bu sürecin son halkasında bu ikili, kendi el yazılarıyla kendilerini tanımlarken MİT elamanı ve itirafçı olduklarını belirtmeleri iddialarımızın açık kanıtı ve belgesi olarak örgüt tarihi içinde yerini almıştır.
Engin Erkiner kendini tanıtıyor:
Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16)


İbrahim Yalçın kendini tanıtıyor:
Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. " (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10)
Tüm bilgiler ve kapsamlı açıklamaların tümünü alttaki linklerde bulmak mümkün
Bu cümleler, ikilinin devrimci hareket içinde nasıl bir rol aldığını göstermek açısından, Türkiye devrimci hareketi tarihi içinde ortaya konan en önemli kanıttır.
İddialarımızı belgesiz ve kanıtsız öne sürmeyeceğimize söz vermiştik. Bu kişilere yönelik kaygı ve suçlamalarımızın tümünü, kendi el yazılı, imzalı belge ve kanıtlarla ortaya koyduk. Bu konuyla ilgili 150’ye yakın dosya oluşturduk. Bu dosyalar da söylentiye, dedikoduya, ölü konuşturmasına prim vermedik. Kendi el yazılarını, mektuplarını ve itiraflarını, belge ve kanıt olarak koyduk. Bu nedenle şahsi hiçbir şeyleri bizi ilgilendirmedi; ebeveynleri, karıları, kız kardeşleri, ilişkileri bu tartışmaların konusu değildi, yeri de yoktu.
Gelelim çeyrek adama.
Uzatmayalım polis oldukları kesin olan bu ikilinin ayrıca çeyrek adam olmaları önemli değildir. Polis oldukları mutlak maddi delilerle ispat edildikten sonra ayrıca çeyrek adam olmalarını belirlemenin hiçbir anlamı olmaz. Çeyrek adam olmaları oluyu, TEKP’e sığınmada kader birliği yaptığı insanların bile bu gerçeği bildiklerini gösterme açısından önemlidir. Bırakın Acilcileri TKEP sığınmacıları bile bunların MİT ajanı olduğunu biliyorlar. Bunun ispatı için çok uğraşmaya gerek bile yoktur. Kendi verileri, kendi açıklamaları, TKEP’e ilticada kader birliği yaptıkları insanların %1’ini çevrelerinde toplayamamış olmaları bu gerçeği bir başka açıdan yeterince vermiş olmaktadır.
1982-1988 sürecinde Acilcilerden kaçarak TKEP’e sığındılar. Bu ayrılıkta çok kişi olduklarını iddia ettiler.  Kabul.
Örgütümüz, bu kaçkınları o günde sıfatlandırmıştı; bunlar örgüt disiplinine, bölgede savaş ortamına dayanamayan, 12 Eylül ortamında görev almaktan korkan ödleklerdi. Kim ve kaç kişi olmalarının hiç önemi yoktu, dün de bu gün de bunların vasfı budur
 Şimdi bakıyoruz ki, bu ikilinin üzerinde oynadığı, çirkefleriyle ikna etmeye çalıştığı çevre tas tamam bu kaçkın çevredir. TKEP sığınmacılarıdır. Yani TKEP’li sığıntıların Acile saldırılarını yeniden örgütleme çırpınışlarındalar..
Sığınmacılar on yıllardır TKEP’li. Acille ilişkileri de yok. Birçoğu yaşamlarının yarısını TKEP’te geçirmiş, dağılıp gitmiş.  Bunların Acile saldırılarda araç olarak kullanılmaları kime ne yararı olur. Ancak çirkin kokular geliyor, devrimci düşmanlığı ve polisiye kurgular belirginleşiyor; bunun en önemli verisi kesilmeden devam eden ihbarlar. Süreci takip ettiğimizde bunun hangi sonuçlara ulaşabileceğini kestirmek zor olmaz. Bu ise başka bir yazının konusu. Bu yazıda sadece kaçkınların toplamından kaçta kaçını bu ikili etrafına toplayabildi ona bakacağız.
MİT ajanı Ayı Cemal (İbrahim Yalçın, MİT’teki kod adı Şahin), Acilden 40-50 kişi kopup TKEP’e katıldık diyor. Öyle olsun.
Sorumuz çok basit. Bırakın Acilcileri, 3 yıldır sürdürdüğünüz karalamalara rağmen, TKEP’e iltica edenlerden kaç kişiyi ikna edebildiniz, bunlardan kaçını bir araya getirebildiniz?
Sayılar ortada %1’ni bile bir araya getiremediniz. Eski kader birliği arkadaşlarınızdan üç kişiyi bile ikna edemediniz.
Siz kocaman bir yalansınız. Boş teneke sesi, görevlilersiniz.
Bu ikili, Acilden TKEP’e sığıntı olarak giden kader arkadaşlarından bir elin parmak sayısı kadarını bir araya toplamaktan acizdirler. Bunlar, TKEP’i de tasfiye eden, Özel Harp Dairesi imalatı, bir polis organizasyonundan ibarettir.
Ortak bir amaçları yoktu, sığıntıydılar, ilk fırsatta da dağılıp gittiler. Şimdi bu adamlara neyin Acilciliğini oynatabilirsiniz? Acil kelimesi, dün olduğu gibi bu gün de kanlarını dondurur. İtirafçının Acil örgütüne “Polis Akademisi” suçlaması, merkez yayın organı CEPHE’ye  saldırısı boşuna değildi, adam TKEP’li  öyle davranması da normal. Nedense bu taktiği terk ettiler, TKEP tasfiye olmuş şimdi akıllarına Acilci görünmek gelmiştir yeni görevleri de budur. Ancak bilmiyorlar, Acilciler bu virüslere karşı şerbetlidir. Önceki deneyleri trajediyle sonuçlandı, tekrarı ise komedi olarak sürüyor.
İkili, yalvar yakar “sizde yazın, siz de gelin” deyip duruyor. Ancak kimse bu kirli insanlarla adlarını bir arada tutmak istemiyor. Bir elin parmak sayısına bile ulaşamadılar. Örgütümüzün 1 Mayısta meydana inen kitlesi ya da her hangi bir etkinlikte yer alan çevresi, bunları tükürükle boğar.
Esasında TKEP’e sığınanların kader birliği de bir anlıktı. O an geçip gidince, her kes başının çaresine baktı. Abarttıkları sayının %1’ni bile bir araya getirememeleri o kesitte bile bir arada olmamalarındandır. Kader birliği yaptıkları insanların ne düşündüğünü bilmeyecek kadar aptal olanların çırpınışlarını bir başka yerde aramak gerek. Yaptıkları iş bir polisiye görevdir. Böylesi görevlerde, ne kadar çok yalan üretilirse o kadar kafalar karışır, ortalık bulanıklaşır ilkesi geçerlidir. Bu bir Özel Harp Dairesi taktiğidir. Bu taktik Nazi kökenlidir. Nazilerin propaganda bakanı Gobels bu taktiği “ yalanı büyük söyleyeceksin, sık sık tekrar edeceksin, kimse inanmasa da kafaların karışması yeterlidir” sözleriyle özetler. Bu ikili aynı kaynaktan besleniyorlar.
%1’i bulamayan çırpınışlarıyla itirafçı Engin Erkiner ve MİT ajanı İbrahim Yalçın’a söylenebilecek tek şey, Ferhat, aşkı için dağları deldi, siz de Mihrac Ural sendromunuz için biraz daha gayret edin, ha gayret çoğu gitti azı kaldı…
Bu tartışmanın en komik kişisi Engincik sayılır, kamburu çok ağır yoktan var etmek için keleme oyanlarıyla evirip çevirdiği cümleler, kahkahalara yol açıyor. Bunlar arasında tartışmaları meydan savaşlarına benzetmesi, “göğüs göğse kıran kırana savaş yürüyor” demesi ki, duyan da uzay savaşları başladı sanacak. Zavallı, hayatı boyunca çevresinde sorumluluğunu üstlendiği bir çevresi olmayınca, üç beş kişiyle meydan savaşı verileceği sanısına kapılıyor (fildişi kulelerin karanlık odalarında polis ajanı olmanın doğal sonucu, mazur görülmeli ).
İkili TKEP’e iltica ettirdikleri sayının %1’ni bile bir araya getiremediler. Bunlara çeyrek adam derken hiçte haksız değiliz. Esas ölçüleri %1’dir; bu ölçünün Doğu Perinçek partisinin (İP) seçimlerde aldığı oy oranını göstermesi ise ilahi bir adalet gibidir.  Aynı ihbar medresesinin insanları aynı kaderi paylaşıyor. İhbar şebekeleri hiçbir zaman tolumun ve toplulukların %1 bile olamazlar. Bu onların kaderidir; muhbirler her zaman azınlıktadır.
TKEP’li bu ikili, bu nedenle hiçbir zaman Acilci olamadı. Acilci iradeyle mücadelesine devam edenleri etkileyemedi.
Şimdi gitsinler TKEP sığıntıları arasında  %1’lik oranı yükseltsinler, çeyrek adam olacak kadar çevre edinsinler. Ondan sonra yalan kurgularla, süre giden boş teneke gürültüsü çırpınışlarını sürdürsünler.
Kader arkadaşlarını bir araya getirmeyi bile becerememeleri bir yana, sitelerinde çeşitli nedenlerle bir yazı yazıp ortalıktan yok olanları saysak bile, bir elin beş parmağını oluşmuyor. Birer tepki yazısı yayınlayanların çoğuyla yapılan görüşmelerde, bu ikiliyle asla birlikte olmadıklarını ve olmayacaklarını İbrahim Yalçın’ın kesinlikle MİT ajanı olduğuna inandıklarını dile getirdiler; bu satılmış adam, kendisi hakkında kimsenin kuşkusu olmadığını iddia ediyor. Doğrudur, İbrahim yalçın MİT ajanı olduğu hakkında tek bir acilcinin kuşkusu yoktur. En ehveni şer olanı Acilden TKEP’e sığıntı geçen İ.D.  O da satılmış adamın MİT karşısında “zaaf gösterdiğini” sitelerinde açıkça yazmıştır; önce gitsin, kader arkadaşına cevap versin, onu ikna etsin. Bizim de buradan ekleyeceğimiz şey şudur, bir kez yapanın bin kez yapmayacağının garantisini verebilecek bir tek kişi varsa beri gelsin.
Bu satılmışın adamın Nazi propaganda yöntemiyle salladığı komik yalanlardan biri de Mihrac Ural’ın “SAMSUN’da İBRAHİM EVREN diye bir kişiyle birlikte yakalandığı” iddiasıdır. Bu yalan türü Gobels’in dudaklarını uçuklatacak cinstendir. Kendini aşmış bir türevdir, daha doğrusu bir tür havlamadır…
Mihrac Ural değişik yazılarında yakalanma olayın tartışmaya yer bırakmayacak açıklıkta izah etmiştir. “Ankara Yukarı Ayrancı’da, 10 Mart 1978 de lakabı Binbaşı Eşber ve onun denetiminde olan adını bilmediğim bir yoldaş, Semra ve Rezan adlı bayan yoldaşlarla birlikte, bir binanın bodrum katında yakalandım; Ankara’da elektrik işkencesi dahil her türden işkenceden geçerek sorgulandım. Ankara’nın ardından direk İstanbul emniyetine teslim edildim. İtirafçı Engin Erkiner, 19 Ağustos 1977 yakalanmasında, diğer yoldaşlarımla birlikte, polise ilk kez afişe edildiğimiz yerde İstanbul’da açılmış olan “Bombacı Leyla” davası nedeniyle de tutuklandım; Ankara’da elektrik işkencesi bilinen manyetolu telefon işkencesi değil, ani, kesik kesik, şok elektrik vererek, şalter indirip kaldırma şeklinde uygulandı.”  Bundan daha fazlasını aktarmaya gerek bile yok.
İbrahim yalçın MİT ajanıdır ve bu görevle Avrupa sahasında işine devam ediyor. Yalanın, en ahlaksızını, akıl zoru şekillerinin üretmektedir.
Daha önce de başka arkadaşların yazılarında dile geldi. Bu tartışma bitmiştir, son sözleri de söylenmiştir. 
3 yıldır aklın almayacağı hayal ve yalan ürünü karalamalara rağmen özel harp dairesinin kuklaları bu ikili sonuç alamamıştır. Özel harp dairesi devrimci hareketlere, yükselen ve gerçekçi davasıyla devleti rahatsız eden devrimci çıkışlara karşı kullandığı bu karalama yöntemi bu ikili elindi, 3 yıllık çırpınışlara rağmen iflasla sonuçlanmıştır.
Halk davası karşısında, polisin inandığı bir dava yoktur. Polisin kuklası olarak dava güdenler iflası da bir kader gibi beklemeye mahkumdurlar. Bu kaderi paylaşmak isteyecek bir kimse olamaz. Çevrelerinde kimsenin olmaması da bundandır. Mihrac Ural’ın siyasal yorum yazılarının arkasından nal toplayan, hayatında siyasi yazı yazmasını bile beceremeyen çeyrek adamların, bu yüzden yaşadıkları bunalımı, çıkışsızlığı da çok iyi anlıyoruz.
Çeyrek adamlar, kirli adamlardır.
Devrimci hareket tarihinin en çirkin insanları muhbirlerdir ajanlardır, itirafçılardır. Bunlar bu vasıftadır ve bunu tüm devrimci kamuoyu teferruatıyla bilmektedir. Aralarına dışarıdan gazel okuyup katılanlar bile bunu özel yazışmalarda açıkça itiraf etmiş bulunmaktadırlar.
Çeyrek adam, hep satar; çünkü o teslim olmuştur, hezimetini örtmek için de benzer aramaya mahkumdur. Zül çeyrek adamın şanıdır. Histeriye varan çırpınışları da bundandır.
Çeyrek adam hesap üzerine çok konuşur, çünkü hesapsızdır.
 Acelesi yok beklesin, faturanın kime kesileceğini iliklerine kadar hissederek görecektir. Dünyanın öbür ucunda saklansalar da sigara izmariti gibi ezilecekler, kurtuluş için ölümü bin kez arzulayacak ama bulamayacaklar…