THKP-C (Acilciler) Basın Açıklaması
29 Ekim 2011 / No: 34
IRKÇILIK –
MİLLİYETÇİLİK
BÖLÜCÜLÜKTÜR
Ülkemizde hiçbir şey yerli yerine oturmamış durumda. En
küçük bir sarsıntı, oturmamışlığın ağır faturasını gözler önüne seriyor. Ya
ciddi bir dış politik karar anında ya da ekonomik sarsıntı da ya da doğal bir
afet koşulunda kimliksizliğimiz, dengesizliğimiz, demokratik bir zeminde
uyumlaştırılmamış, zorla bastırılan farklılıklarımız hızla çatışmalı bir
gerginliğe tırmanıyor.
Ülke yapılanmamız, yüzyılların evrim sürecinde uyumlu bir
bütün yaratamamıştır; her şeyimiz eklektik, organik bir bütün olmanın çok
ötesinde, siyasal ve askeri zorla bir arada tutulan görüntüsel bir bütünlük
içindeyiz. Bunun son halkasında kimlik bunalımı diye tanımlanacak veriler,
ülkemiz farklılıklarının, ayrışma yönünde birbirinden kopma noktasına doğru
yuvarlanmasına yol açmaktadır.
Tarihten gelen bir
sonuçtur bu; Orta-Asya’dan batıya doğru göçebe olarak süren toplumsal yaşamın
ardı arkasına değiştirdiği başkentlerden (Söğüt, Bursa, Edirne, İstanbul,
Ankara, şimdi de yeniden İstanbul’a dönüş hazırlıkları vb), resmi dile
(Türkmenceden, Farsçaya, Arapçaya, Osmanlıcaya, Türkçeye), resmi Alfabeye (
Uygurcadan, Arapçaya, Latinceye), hüküm sürdüğü farklı coğrafyalara (Orta-Asya’dan
Anadolu’ya, Balkanlara, Ortadoğu’dan, Mısır’a, Fizan’a) hiçbir yerde
medenileşme çabası içine girilememenin yarattığı eklektik yapı bu sonucun en
belirgin tablosudur.
Bu dev farklılıkları özümseyip yeni bir uygarlık
yaratamayan iç dinamikler, istilayla elde edilen farklılıkların esiri olmaya,
onları etkilemek yerine onlardan yoğun olarak etkilenmeye, ortak bir potada
farklılıkları sentezleştirme yerine siyasal ve askeri zorla bir arada tutup
hükümranlık sürmeye götürmüştür. Böylesi bir birlik doğal olarak farklılıkları
zenginlik olmanın ötesinde tüm enerjileri tüketen bir gerginlik nedeni haline
getirmektedir. Aynı karanlık akılda ısrar ise, kirli savaşlara kadar uzanan,
kendi vatandaşına karşı her türden ölüm denklemini örmeye götüren süreçleri açmıştır.
Selçukludan Osmanlıya, Türkiye cumhuriyetine devam eden
bu tarihi seyri sefer, hüküm altına alanın coğrafyaları, kültürleri,
toplulukları, inançları her defasında yeniden iç fetih yoluyla, kanlı biçimde
denetim altında tutma gibi ortaçağ yöntemlerini bu günde sürdürür konuma
getirmiştir. İç dinamiği yeni sentezler yaratabilecek bir güce sahip olmayan ortaçağ
imparatorluklarının, 20.”yüzyıla ve oradan da 21. Yüzyıla devrettiği sorunlar,
çok ince bir kabukla örtülü olan farklılıkların özgürlük, ayrışma, kopma,
birbiriyle gergin duruşlarını çatışmaya sürükleme zemini olmuştur. Bu gerçekler
ülkemizin özgürlük ve demokrasi mücadelesini de şekillendiren temel verilerdir.
Ülkemizin tarihsel tablosu, aynı zamanda ülkemizin temel
sorunu olan Kürt sorunun da kaynağıdır. Bunun gibi onlarca sorunun kapıda
beklemesi de bundandır. Bu zeminde “birliğimiz”
dediğimiz şeyin kuru ve ince bir kabukla, zorla, devletin askeri güç ve
güvenlik önlemleriyle bir arada tutulabileceğinin sanılmaya devam etmesi,
sorunları çözmek yerine daha da karmaşık hale getirmeye başlamıştır. Bu da yakın
dönemde ülkemizin uluslararası kirli oyunlara, her müdahaleye, komşularımızla
kanlı süreçlere sürülen bir alet olmaya daha açık hale getirmektedir. Bunun tek
sorumlusu da hakim güçlerdir, onların
ısrarla, inatla sürdürmek istedikleri ilkel akıllardır, tarihini doldurmuş
yasa, kurum ve statülerin esiri olmalarıdır. Bütün bu gerçekler, ülkemizi en küçük
sorunda, ırkçı-milliyetçi eğilimlerin reflekslerine yüz yüze bırakmaktadır.
Ülkemizin sorunlarını çözümde takip edilen akıl algısı
ortaçağlardan bu yana süren algıdan başka bir şey değildir. Bu, Osmanlı’da
olduğu kadar, Cumhuriyetteki Osmanlı olarak da devam eden bir durumdur;
sorunların çözümü zora, zorbalığa, askeri yöntemlere bağlı hale getirilmiştir.
Ancak bu akıl yolun sonuna gelmiştir. Geçmiş tarihi örneklerden de bildiğimiz
gibi bu akıl, kırılmalardan, parçalanmalardan, düşmanlıklardan başka bir şey
üretmemiştir.
Bu günde karşı karşıya kaldığımız durum budur. Bu ise
egemen güçlerin bölücülüğüdür. Ülkemizde var olan, egemen olan, toplumu
gerginliklere sürükleyen neden de tas tamam budur; egemen güçlerin
bölücülüğüdür, ötekileştiriciliğidir.
Tarihsel olarak, daha üst bir uygarlıkla
içselleştirilemeyen farklılıkları zorla eritme çabası, hiçbir hak tanımadan siyasi
denetim altında tutma girişimi, bu bölücülüğün, bu ötekileştiriciliğin ifadesidir.
Bunun sokaklara, toplumsal yaşamın her alnına, ırkçı- milliyetçi refleksler
olarak yansıması ise kaçınılmazdır.
En küçük bir sorunda, hatta doğal afetlerde bile
pervasızca gündeme gelen egemen ulus, egemen güç, egemen devlet kaynaklı bölücü
davranışlar, bu güne kadar kabul edilebilir bir iç barışla süren ülke
gerginliğini, süratle çok sert çatışmalara yuvarlamaktadır. TV spikerlerinden,
bilim adamlarına, ulusalcı solculardan, ümmetçi Müslümanlara, siyasi
şahsiyetlere, kurumlardan, kuruluşlara kadar geniş bir yelpazede körüklenen
ırkçı-milliyetçilik bu çatışmanın ucu açık hale gelmesine neden olabilecek bir bataklık
oluşturduğuna dikkat çekmek gerek.
Van depremiyle birlikte ülke gündemini işgal eden bu
kaygılı süreç, esasında ülkemizde on yıllardır bir biçimde kendini gösteren
gerçeklerden başkası değildi. Egemen güçlerin bölücülüğü, bilinçaltlarına
ektiği zehirli milliyetçi virüslerin nüksetmesinden başka bir şey değildir.
Bu gelişmelerin ışığı altında, özellikle de doğal afetler
koşulunda ortaya çıkan tüm ırkçı-milliyetçi hezeyanları şiddetle protesto
ettiğimizi ilan ediyoruz. İnsanlık erdem ve onuruna karşı yönelmiş bir saldırı
olarak gördüğümüz bu ayrımcılığın, devlet kaynaklı, iktidar boyutlu körüklendiğini
dikkat çekiyor, halkımızı bu noktada duyarlı olmaya çağırıyoruz.
Bu girişimlerin kaynağında çözülmeyen özgürlük ve
demokrasi talepleri olduğunu, çözüm isteklerinin önünün kesilmek istenmesiyle
ilgili bulunduğunu belirtiriz. Özgürlüklerle aşılmayan sorunların
ırkçı-milliyetçi bataklığı beslediğini ifade ediyoruz.
Örgütümüz adına halkımızı, bin bir araçla sürdürülmek
istenen kirli iç savaşa ve bunun bir boyutu olan ırkçı-milliyetçi ayrımcılığa
karşı ortak ülkemiz halklarını duyarlı olmaya çağırıyoruz.
Türk, Kürt, Arap ve diğer tüm halkları birbirine karşı
kışkırtmaya çalışan devletin ve iktidarların karşısında, daha çok özgürlük ve
demokrasi için mücadeleye çağırıyoruz. Bu mücadele barış içinde bir arada
yaşamanın da tek yolu olduğunu ifade ediyoruz.
Van depremi dolaysıyla da tüm vatandaşları kardeşçe
yardımlaşmaya, ırkçı-milliyetçiliğin bu topraklarda artık yaşama şansı
olmadığını, bu yolla da ifade etmeye çağırıyoruz.
THKP-C (Acilciler)
29 Ekim 2011