29 Kas 2011

THKP-c (Acilciler) 35. Duyuru (DERSİM KATLİAMI)


THKP-C (Acilciler) Basın Açıklaması  
29 Kasım 2011 / No: 35


DERSİM KATLİAMI ve TARİHLE CESURCA YÜZLEŞMEK

Ülkemiz tarihi, tarihi siyasal çıkarlar için kullanmanın tarihi olmaya devam ediyor. Bu ülkeye ne gerekiyorsa onu sadece hükümran olanların getirebileceği iddiası zorla hüküm sürmeye devam etmekte. Kendileri katlediyorlar, kendileri özür diliyorlar ve özür diledikleri an yeni katliamlarını sürdürmeye devam ediyorlar. Bir sırat köprüsü gibi içinden çıkılmayan bir ölüm kapanı gibi aynı akıl, halkın kendine ait hak ve taleplerini dile getirip kazanma kanallarını kapatmaya devam ediyor.

Bir “özür” kelimesiyle, hokkabazca tarihin kirli sayfalarını aşabileceğini sanan Başbakan, ortak yaşam coğrafyamızın en acımasız, en haksız ve en zalim katliamlarından biri olan Dersim Katliamından özür dilediğini açıklayarak, bir taşla birkaç kuş vuracağı siyasal bir manevra yaptığı sanısındadır. Bir yandan hiçbir ilaçla temizlenmesi mümkün olmayan kirli tarihi aşmak, diğer yandan söz konusu tarihin mimarı olan rakip parti CHP’yi nakavt etmek.  Diğer yandan, asla barışık olamadığı, olmasının da mümkünü olmayan Alevi toplumuna mavi boncuk uzatma taktiğinden başka bir anlamı olmayan “özür” aldatmacasıyla, artık yürümesi mümkün olmayan gerici, baskıcı siyasal sisteme nefes aldırmaya çalışmaktadır.

Dersim Katliamı, ne özürle geçiştirilebilecek bir kıyımdır ne de Başbakan ya da Cumhurbaşkanının bir hitabında dile gelen özürle aşılabilecek ölçekte bir sorun değildir. Yakın tarihin Ermeni katliamı gibi (24 Nisan 1915), Osmanlıdan günümüze kesilmeden sürmekte olan Kürt katliamlarının tümü için (Koçgiri’den, Şeyh Sait ayaklanmasına, Ağrı’dan Dersim katliamına ve 1984’ten bu yana, sınır dışı operasyonlarla sürmekte olan son Kürt kıyımına kadar), hatırlanmak istenmeyen Cumhuriyet dönemi Kilikya Ermenileri kıyımına (20 Ekim 1921 – 23 Haziran 1939), Hatay’ın ilhakına (23 Haziran 1939), Menemen olaylarına,  Faşizan Varlık Vergisi mağdurlarına (11 Kasım 1942-15 Mart 1944),  27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 Askeri faşist darbelere,  1 Mayıs 1977, Maraş (19 Aralık 1978), Çorum (28 Mayıs-Temmuz 1980), Sivas (2 Temmuz 1993), katliamlarına ve daha nicelerine uzanan kirli tarihi bu devletin boynunda açıklık bekleyen, özür kadar ilgili tüm hukuki sonuçlarının ikamesini bekleyen derin toplumsal yaralardır. Bu topraklarda birlikte barış içinde yaşamanın en büyük handikapları bu tarihsel toplum bilinçaltıdır. Bunu aşamayan bir devlet çatısı altında birlikte yaşama şansı olacağını sananlar kendini aldatmaktadır. Bu nedenle Başbakanın özür dilemesiyle yüreklerine su serpildiğini sananlar, bu suyun bir kezzap suyu olduğunu kısa sürede fark edeceklerdir.

Böylesi toptancı yaklaşım hiç bir şey yapmamak, yapılanı ret etmek demek değildir. Bu gerçeklerin tümü önümüze bir görev olarak yükümlendirdiği gerçeklerle ilgili olunmaksızın her zamanki yarım yamalak çözümlerle, gelecek kuşakların yaşamını karartacak mirasları bırakmaya devam etmiş oluruz. Ancak bu süreçte, toplum vicdanını ve mağdurların hak taleplerini bir biçimde tatmin edecek çözümler de ertelenmeden yerine gelmelidir. Bu görev öncelikle ve dolaysızca bu devletin görevidir.

Bu kirli tarih, bu devletin öğünerek devraldığını açıkladığı bir mirastır ve yaşayan kendi tarihidir. İktidarlar devlet adına bu sorumluluğun altındadır.

Bu karanlık tarihin belgeleri devletin kurumlarında durmaktadır. Bunların kamuoyuyla paylaşılması hiçbir gerekçeyle artık geciktirilemez. Üzerinden bir asır geçmiştir. Büyük korku ve kaygıları yaratan karanlık akılların Osmanlıdan Cumhuriyete süren maceraları bu kirli tarihin de üreticisidir: Cumhuriyetteki Osmanlının devamla oluşturduğu kıyımların, bu günde sürmekte oluşu tarihle yüzleşmenin bu devlet ve iktidarlarıyla çözülebilecek bir sorun olmadığını göstermeye yeterlidir. 

Gerçekçi çözüm özgürlük ve demokrasinin derinlemesine ve genişlemesine ikamesinden geçecektir. Ancak, böylesine kapsamlı dönüşümler, hemen şimdi yapılabilecek hiçbir görevi aksatma açısından gerekçe olmamalıdır.
Bu karanlık tarih kamu vicdanının kimyasını bozmaya devam ettikçe, kaosları kimlik bunalımlarımızı ve birlikte yaşama algılarımızı da zedelediği açıktır. Bu nedenle vakit kaybetmeksizin, Anayasa çalışmalarına paralel ve bu çalışmaların içeriğinde de yer alacak önermelerle birlikte, parlamento üyesi ve bağımsız tarih, hukuk, toplum bilim gibi heyetlerden kurulacak komisyon ya da komisyonlarla, öncelikler üzerine kabul edilebilir ortak bir payda oluşturularak, söz konusu kirli tarih tek tek ele alınmalıdır. Sınır ötesi operasyonları bir oylamada onaylayanların bu adımı da bir oylamada onaylamaları inandırıcılıkları için bir ön koşuldur. Daha da doğrusu bir fırsattır.

Bu amaçla Osmanlı arşivleri dahil, Genelkurmay, Başbakanlık, Teşkilat-ı Mahsusa ve ardılı Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Meclis, Türk Tarih Kurumu (TTK), İskan’la ilgili bakanlıklar, Devlet İstatistik vb istisnasız ilgili tüm kurum ve kuruluşların arşivleri bu komisyonlara açılarak araştırmaların tamamlanması gerekmektedir. Belli bir takvime bağlanması gereken bu çalışmaların hiçbir nedenle uzatmaları oynayarak siyasi ortamın hükmü altında olmamalıdır. Tüm çalışmalar ve sonuçları kamuoyuna açıkça ilan edilmelidir. 

İlan edinecek bu sonuçların yükümlendirdiği, tüm yaptırımların infazı (yerine getirilmesi) haksızlıkların kabul edilebilir biçimde, hak sahiplerinin ve toplum vicdanının razı edilmesi biçiminde tarihle yüzleşmenin cesurca yapılarak sonuca bağlanmasını gerektirir.

Bu çerçevede, CHP, Atatürk, İnönü, Bayar, Menderes, Erdoğan ve AKP iktidarının sorumluluklarının belirlenerek kamuoyuna açıklanması ve gerekli özrün bu çerçevede kabulüyle noktalanmalıdır.

Bu acil çerçeve, bir adımdır bundan sonrası ise yeniden özgü ve demokratik siyasi yapılanmanın ikame edilmesidir.

Örgütümüz, bu sürecin bir parçası olarak tüm kamuoyunu uyarmayı bir görev olarak bilir ve halkımıza açıklar.

THKP-C (Acilciler)
29 Kasım 2011