198.DOSYA
NEBİL ÜZERİNE
·
·
29 Eylül 2010
NEBİL RAHUMA
Nebil Rahuma.
Antakya doğumlu bir devrimci.
29 Eylül 1980 yılında, bundan tam 30 yıl önce, bir dönem omuz omuza
savaştığı yoldaşları tarafından katledildi. Onu öldürenler cesedini
İstanbul Güngören de boş bir araziye attılar. Aynı günün sabahı Nebil
Rahuma'nın cesedini belediye işçileri buldular. O günün gazetelerine,
20 yaşındaki bir gencin cesedinin Güngören de bir arazide bulunduğu
haberi düştü. Onu öldürenler kendi gerekçelerini bir süre sonra
bildiri yayınlayarak açıkladılar. Onun ölüm kararını alanlar, kendi
içlerinde bile hem fikir olamadılar.
Nebil Rahuma darmadağın bir ilişkiler yumağında, bir iktidar savaşının
orta yerinde harcanmıştı.
Devrimci mücadelede kısa yaşamına onlarca eylemi sığdırmıştı. Dur
durak bilmeden, nefes almadan sürdürdüğü devrimci mücadelede,
düşmanları tarafından düşürülemedi. İki kez tutsak alındı, iki kez de
cezaevlerinden kaçmayı başardı. Kaçar kaçmaz, mücadeleye ara vermeden,
bıraktığı noktadan yeni baştan girdi. Devrimci mücadele onun bir yaşam
biçimiydi. Onlarca eylemden başarı ile çıkmasını bilmiş, militan
yapısı ile yoldaşlarının her zaman güvenini kazanmış, en zor eylemleri
başarmış bir devrimcinin, düşman tarafından değil, yoldaşlarım dediği
insanlar tarafından öldürülmesi trajik bir konudur.
Nebil Rahuma onu öldürenler inat, Antakyalı devrimciler tarafından
yıllarca hep anıldı ve devrimci kişiliği genç insanlara örnek olarak
sunuldu. Yeni yetişen gençler, kendilerine Nebil Rahuma'yı örnek
alarak yetiştiler. Yüreklerinde hep onu yaşattılar. Mezarının yeri
dahi bilinmeden anmalarını yapıp, onu mücadelelerine kattılar.
Nebil Rahuma nasıl yakalanmıştı?
Nasıl öldürülmüştü?
Öldürenler onu ne ile suçlamışlardı?
Nebil Rahuma ve Ali Çakmaklı'nın öldürülmesi arasında nasıl bir bağlantı vardır?
Acil örgütüne verdiği iddia edilen para kime nasıl verilmişti?
Nebil'i öldüren silah MHP Eyüp ilçe teşkilatına nasıl gitmişti?
Nebil Rahuma Nasıl Yakalanmıştı?
Nebil Rahuma iki kez yakalanır ve iki kez de cezaevinden kaçar. İlk
kez İstanbul da 28 kasım 1977 yılında yakalanır. İlk kaçışı İstanbul
sağmalcılar cezaevindendir. İkicisi, Niğde cezaevinden. İlk kaçışı
kısa sürer, kaçışından bir, bir buçuk ay gibi kısa bir süre sonra yine
İstanbul da çatışma sonrasında, kolundan yaralı olarak yakalanır.
İlk yakalanmasını Erkan Ulaşan (sus) şöyle anlatıyor;
"Nebil her iki yakalanmasının hikayesini de bana 24 aralık 1978
yılında Sağmalcılar da ziyarete gittiğimde anlatmıştır. İlk
yakalanması, güney bölgesinden gönderilen bir notta 'Avcılar ( yada
avcı dükkanında) da bir dükkana gelmesini, kendisine kimi
yazılar,silah ve para verileceği' yazmaktadır. Gelen not el yazısı ile
yazılmaktadır ve yazıyı tanır. Nebil söylenen dükkana gider. İçeri
girdiği anda dükkan polis tarafından basılır ve Nebil yakalanır."
Güneyden gelen not. Kim göndermiştir. Nebil yazısını tanıdığına göre,
çok yakından tanıdığı ve önem verdiği birisidir. Bunu sadece Erkan u.
Arkadaş bilmektedir. Nebil daha sonra çok yakın olduğu insanlarla ve
kendisinin cezaevinden kaçmasını sağlayan insanlarla bunu konuşmaz.
Hatta o sıralar sık sık ziyaretine gelen Tacettin Sarı ile de böyle
bir şey paylaşmaz, ama ' sus' arkadaşa böyle bir şey der. Üçüncü
hiçbir kişinin bu konuya ilişkin bilgisi, duyumu vb. yoktur. Tacettin
Sarı Nebil'i cezaevinde sıkça ziyaret eden arkadaşlarından birisidir.
Hatta bir ziyaretlerinde Erkan u. Arkadaşla da görüş sıralarında
karşılaşırlar ve birlikte Nebil'in ziyaretine girerler. Birlikte
görüşüp çıkarlar. E.Ulaşan, Nebil Rahuma'yı kişisel ilişkilerin dolayı
ziyaret ederken Tacettin Sarı örgütsel sorumluluğu gereği de ziyaret
eder. Para ve giyecek, yiyecek götürür. Bu arada da ona iletilmesi
gereken örgütsel mesajları da iletir.
Mihraç Ural 10 mart 1978 Ankara da yakalanır. Engin Erkiner'in
yakalanması ve çözülmesi sonrasında aranır duruma düşen Antakyalı
örgüt sorumluları ve militan kadro, M. URAL, A.Fuat Çiller, M. Çiller
ve N. Rahuma Antakya dan çıkıp önce Mersin Tarsus'a sonradan da
İstanbul'a geçerler. Nebil Rahuma İstanbul da 26 kasım 1977 de
yakalandığında, M. Ural Kayseri ve Samsun da örgütlenme çalışmalarını
sürdürmekteydi. Güneyden not gönderebilecek durumda olan sorumlu
konumunda ise Tacettin Sarı bulunmaktaydı. Tacettin Sarı asla Nebil'e
bir not göndermediğini ve götürmediğini söylemektedir. Ki Tacettin
Sarı daha sonraları, Nebil yakalandıktan sonra da sıkça görüşüne
gitmiş birisidir. Böyle bir kaygılı not olayı var ise bir şekilde
ifade edilir veya aktarılırdı. Burada önemli olan nokta, oraya
örgütsel donanımıyla giden Tacettin Sarı'ya böylesi önemli bir konuda
tek kelime etmeyen Nebil, nasıl oluyor da E. Ulaşan'a böyle bir
açıklama yapıyor.
Diğer bir önemli ayrıntı ise; Nebil Rahuma Mısır Elçiliğini basan
Filistinli gerillaların cezaevinden kaçışının örgütlenmesinde kendisi
de kaçma kararı alır. Filistinli Gerillaların kaçırıldığı 9 ocak 1978
de, görüşe yine Tacettin Sarı'yı çağırır. Kaçma girişiminde bulunur,
ancak gardiyanların tanıması nedeniyle kaçamaz ve geri cezaevine
döner.(Filistinli gerillaların kaçırılmasında devlet parmağı olduğu
şüphesi vardır. Filistinlilerin kaçırılması organizasyonun için de
İbrahim Yalçın gibi bir devlet ajanının olması, bu iddiayı
güçlendirmektedir. Bu konuda ilerleyen süreçte daha detaylı bir yazı
hazırlanacaktır.)
Nebil Rahuma Mayıs 1978 tarihinde, Üniversite olaylarından
tutuklanarak cezaevine gelen Bedri Yağan'ın tahliyesinde, onun yerine
geçerek cezaevinden kaçar.
Nebil bu kaçışından kısa bir süre sonra 12 haziran 1978 tarihinde
Zetinburnu civarında bir evde çatışma sonrasında kolundan yaralı
olarak tek başına yakalanır. Özgürlüğü kısa sürmüş, kaçışından tam iki
ay sonra yeniden yakalanarak, sağmalcılar cezaevine tekrar dönmüştür.
İlkinden daha uzun mahpusluk günleri bundan başlamıştır. Tam 10 ay
süren cezaevi yaşamında ikinci durağı Niğde cezaevi olmuştur.
İkinci kez kaçışı Mart 79 tarihinde Niğde cezaevindendir.Yanında İrfan
Ural vardır. Onu kaçış için hazırlarlar. Dışarısı ile bağlantı kurulur
ve kaçış başarı ile gerçekleşir. Kaçtıktan çok kısa bir süre sonra
Nebil Rahuma, sahte kimlikle, M. Ural'ın yattığı Konya cezaevine
görüşe gider. M.Ural ona Filistin'e geçmesini, orada Filistinli
örgütlerle ilişkiler kurmasını söyler ve geçiş kanalları için de
kullanması gereken örgütsel ilişkileri verir. Nebil Rahuma bu görüşme
sonrasından kısa bir süre sonra örgütsel ilişkilerle Antakya ya geçer.
Yeşil pınar beldesinde 15 gün kadar yoldaşlarının evlerinde kalır.
Arkasından dönemin sorumlusu Tacettin Sarı ve çocukluk arkadaşı A.
Kandur tarafından sınara götürülerek, güvendik bir kaçakçı ilişkisiyle
Suriye'ye geçirilir. Oradan da kısa süre sonra Lübnan'da ki FHKC
kamplarına ulaşır.
1980 yılı ağustos ayında M.Ural Lübnan'a FHKC kampına geçtiğinde Nebil
artık orada yoktur. FHKC komutanlarından Nebil'in, orada kaldığı süre
içinde katıldığı eylemler vb. hakkında bilgi alır. FHKC'nin verdiği
bilgiye göre Nebil Rahuma, Filistin de 5-6 ay kadar kalmıştır. Nisan
1978 sonlarına doğru Filistin'e geçen Nebil, Eylül veya Ekim 1979
tarihinde Türkiye'ye dönmüş olmalıdır.
Buradan çıkaracağım sonuç Nebil Rahoma 1980 yılı Ağustos ayından önce
Türkiye ye dönmüştür 29 Eylül 1980 tarihinde öldürülme tarihi dikkate
alındığında bir yıl kadar süre Türkiye de ağırlıklı olarak İstanbul da
kalmıştır.
Nebil Rahuma Nasıl Öldürüldü?
Nebil Rahuma GK üyesi olduğu HDÖ tarafından;
Ziya Erdönmez, Mehmet Yıldırım, Cemalettin Düvenci, Mete Özer, Ali
Özyürek isimli kişilerin oluşturduğu bir mahkemece;
1- Devrimci Ahlaka aykırı tutumlar,
2-Örgüt parasını başka bir örgüte vermek.(Yani İbrahim Yalçın'a.)
3-Bir örgüt üyesinin pusu kurularak öldürülmesinde ki komploda yer
almak.(Ali Çakmaklı'nın öldürülmesi kastedilmektedir.) suçlarını
işlediği iddiasıyla yargılandıktan sonra verilen karar gereği
öldürülmüştür.
Nebil Rahuma'nın cesedi 30 Eylül 1980 tarihinde Güngören de Ateş tuğla
fabrikasının yanında ki boş bir arazide, temizlik işçileri tarafından
bulunur. Cerrahpaşa tıp fakültesinde yapılan otopsi sonucunda kafasına
iki el ateş edilmek suretiyle öldürüldüğü tespit edilir. Aynı zamanda
parmak izlerinden kimliği de tespit edilerek Antakya nüfus müdürlüğüne
ölüm ilamı yazısı gönderilir ve nüfus kaydından düşürülür.
Nebil Rahuma'nın cansız bedeni kimliği tespit edilmesine rağmen
ailesine verilmeyerek, Bakırköy kimsesiler mezarlığına
numaralandırılarak, defnedilir.
Nebi Rahuma'nın ölümünden hemen sonra kimliği tespit edilmiş olmasına
rağmen ve nüfustan düşürülmesine rağmen, neden ailesine teslim
edilmeyip, kimliği belirsiz ceset muamelesi yapıldığının gerekçesi,
bilinmemektedir.
Nebil Rahuma'ya yöneltilen suçlamalar.
Nebil Rahuma, yıllarca birlikte mücadele verdiği arkadaşları
tarafından, hiç kimsenin ona yakıştırmadığı, bir iddiayı da içeren bir
yargılama sonucunda, suçlu bulunur. Bu iddiaların alelacele üretilmiş
ve bir telaşla Nebil yoldaşın öldürülmesine neden oluşturulmaya
çalışılmıştır.
Nebil Rahuma'nın öldürmesi sürecini izlediğimiz de ilginç gelişmelerle
karşılaşıyoruz. HDÖ tarafından yapılan yazılı açıklamada yer alan
iddiaların düzmece olduğu ve alelacele hazırmış olduğu bariz bir
şekilde görülmektedir.
Ne oluyorsa Eylül ayı içerisinde oluyor. Devlet ajanlarının cirit
ettiği bir dönemde, tam bir karmaşa yaşayan örgüt yapısı içerisinde
yaşanan tartışmalar ve güç mücadelelerinin uç verdiği bu süreçte,
Nebil Rahuma'ya ilişkin önemli bir gelişme yaşanmış olması gerekir ki,
12 Eylül en ağzın saldırı dönemin de, böylesi bir öldürme eylemi
yapılmış olsun.
Konuya ilişkin canlı tanıklarla birebir konuşmalarımız da ciddi bir
kuşku ve kaygı ortaya çıkmakta. Laflar arasına sıkıştırılan, "güven"
kavramı asıl nedeni oluşturuyor gibi. Nebil Rahuma'nın hep tek
yakalanması, örgüt ilişkileri içerisindeki operasyonlarda
yakalanmaması, tek kaçması, kaçtıktan sonra örgüt ilişkilerini rahatça
bulması vb. fevri davranışları kendi arkadaşlarının kafasında soru
işaretleri oluşturuyor. Filistin dönüşü doğrudan HDÖ ile ilişkiye
geçmesi, ama aynı zamanda Acil örgütü ile de dirsek temasını
sürdürmesi kaygıların biçimlenmesinde önemli bir neden oluşturuyor.
Nebil Rahuma ve Ali Çakmaklının öldürülmesi arasında ki ilişki.
Nebil Rahuma'nın Ali Çakmaklı'nın öldürülmesine misilleme olarak
öldürüldüğü iddiası yer yer gündeme getirilmektedir. Bu iddia,
zamanlama açısından ve sonrası süreçte yaşananlar dikkate alındığında
akıllara ziyan bir iddiadır.
1980 yılı Eylül ayında, yani ölümlerin yaşandığı bu süreçte Nebil
Rahuma HDÖ GK üyesi iken Ali Çakmaklı HDÖ Adana il sorumludur.
Nebil Rahuma Eylül başlarından itibaren 15 gün arayla ikinci kez
Adana'ya gitmiştir. Anlatılanlara ve yazılı belgelere bakıldığında,
Nebil Rahuma 4 veya 5 Eylül tarihin de Adana'ya ilk gidişini yapmış ve
Ali Çakmaklı'ya 10 kg. yakın bir miktarda altın bırakmış, silah
alınmasını istemiştir. İkinci gidişi ilk gidişinden 15 gün kadar sonra
olmuştur. Yani Eylül ayının 20'si ya da 21 günü Adana'da olması gerek.
Her iki gidişinde de HDÖ il sorumlusu olan Ali Çakmaklı ile
görüşmüştür. İkinci gidişi Ali Çakmaklı dan talep ettiği malzemeleri
almak içindir. Ancak talep edilen malzeme alınmamış ve kendisine
teslim edilmemiştir. İstanbul dan kendisiyle birlikte gelen ve
kuryelik yapacak olan kız arkadaşını (Z.Melis Düvenci) tek bir tabanca
vererek geri İstanbul'a yollamıştır.dönmesini istemiştir Kendisi Adana
da kalıp, 23 eylül tarihinde saat 4-5 civarı tekrar Ali Çakmaklı ile
görüşmüştür.
Ali çakmaklı 23 Eylül 1980 tarihi akşamı öldürüldü. Ali Çakmaklı'nın
ölüm haberi 25 Eylül 1980 günü gazetelerde yer aldı.(Milliyet gazetesi
arşivi- Haber ölü bulundu şeklinde verilmiştir.) Nebil Rahuma, Zeynep
Melis Düvenci'den hemen sonra İstanbul da oluyor. Ali Çakmaklı'nın
öldürüldüğü bilgisi bile İstanbul'a en erken 3 gün içerisinde ulaşır.
Yani Nebil Rahuma ile aynı zamanda ulaşmıştır.
Bu haber üzerine, CİA ve KGB birleşip, tüm imkanlarını kullansalar da
(12 eylül koşullarını da hesaba katarak) öldürenlerin kim olduğunun,
nasıl bir komployla olduğunun keşfedilmesi imkansızdır.
Nebil Rahuma'nın öldürülmeden önce 3-4 gün tutuklu kaldığını dikkate
aldığımız da , Ali Çakmaklı'nın ölümünden 2 yada 3 gün sonra
tutuklandığını ortaya çıkar Bu durum ise Nebil'e, Ali Çakmaklı'ya
karşı komplo kurmada ortak olduğu suçlamasının yöneltilmesini imkansız
kılar. Bunu bilmek için tek yol tanrıdan vahidir.
HDÖ'cüler bu iddiayı yaptıysa, en iyimser ihtimalle, başka bir şeyleri
örtmek için yaptılar demektir. Derme çatma bahaneler üretip Nebil
Rahuma'nın sırtına toplu bir suçlama koyma çabasına girişmişler
demektir. Zira üç suçlamanın hiç biri diğeriyle, tarihlemelerin
endekslenmesi sonucu tutarlı olmalarının mümkünü yoktur. En barbar 12
Eylül diktatörlüğü bile Serdar Soyergin'i idam edebilmek için 40 güne
ihtiyaç duydu. HDÖ'cüler Pol Pot olsa bile, Nebili öldürmek için bir
iki haftalık tiyatral araştırma yapmaları gerekirdi.
Kaldı ki,Öldürülen bir yoldaşları için,(Ali Çakmaklı için) daha üst
düzeydeki bir yoldaşlarını sorumlu tutarak cezalandıran bir örgüt,
uğruna misilleme yaptı, yoldaşını tek bir gün ve tek bir satırla dahi
anmamasını düşünüle bilinir mi? Hem uğruna misilleme yapıp, insan
öldüreceksin hem de 30 yıl boyunca tek bir defa bırakınız anmayı,
adını bile ağzınıza almayacaksınız?
HDÖ öldürüldüğün de kendi il sorumlusu olan Ali Çakmaklı'yı tek bir
gün bile, tek bir yazı ile bile anmamıştır. Bu durum Ali Çakmaklı ile
HDÖ arasında, anmayı bile engelleyecek ciddiyette sorunlar olduğu
açıkça gösterir. Aynı zaman da onun için bir misilleme yapmayacağının
da açık bir göstergesidir.
Ayrıca bir önemli noktayı da burada belirtmek gerek. Ali Çakmaklı 9
Eylül 1980 tarihin de Obalar caddesinde bir başka örgüt tarafından
düzenlenen korsan bir gösteride yaralanmış ve hastanede tedavi görür
iken arkadaşları tarafında kaçırılmıştır. Yarası ciddi değildir, ancak
polis tarafından aranmaktadır. Yani Nebil Rahuma'nın ilk görüştüğü
süreçten sonra, arada yaralanmış, polis tarafından yakalanmış ve
kaçırılmıştır. İkinci görüşme bu olayların yaşanmışlığı üzerine
yapılmıştır.
Nebil Rahuma'nın Ali Çakmaklı'ya misilleme olarak öldürüldüğü iddiası
tam anlamıyla bir saçmalıktır. Zaman açısından bunun mümkünü yoktur.
Ali Çakmaklı'nın ölümü ile Nebil'in ölümü arasında 6 gün var. Nebilin
tutuklandığı tarih itibariyle ise olsa olsa 2-3 gün vardır. Vahi
gelmiş olsa bile, yazılması için daha fazla zamana ihtiyaç duyar.
Acil örgütüne verildiği söylenen para kime, kim tarafından verilmiştir?
İbrahim Yalçın el yazmalarının birinde şöyle diyor;
"....12 eylülün en azgın günleriydi,...... Engin, Yenibosna'ya yakın bir
evde kalıyordu, paramız yoktu ve maddi sıkıntı içersindeydik, tam bu
sırada Kartal Maltepe'de iki kuyumcu ayni anda soyulmuş ve 15 kilo
altın alınmıştı. Eylemin yapılış biçimi bize hiç de yabancı
gelmemişti, bu eylemi HDÖ'lü arkadaşlar yapmış olabilirlerdi, Nebili
ilk gördüğümde, bunu siz mi yaptınız, diye sordum güldü ve evet dedi.
Paraya ihtiyacım olduğunu söyledim hiç düşünmeden "Ziya'nın ( Ahmet
Ziya Erdönmez, daha sonra "Kadıköy nüfus idaresi" baskınında
öldürüldü) evinde bir miktar altın var söyleyeyim getirsin" dedi.
Belirlediğimiz günde ve saatte Ziya Erdönmez bir kese kâğıdı içersinde
iki kg kadar altını bana verdi," diye yazıyor.
Aynı olayı bir başka yazısında anlatırken bakın ne diyor:
(...) Nebil'in Acilciler örgütüne para aktardığı yalanını uydurdular. Bu
yalanın oz aman ki canlı şahidi, benim kadar Z.Erdönmez'dir. (Canlı
şahit dediği Z.Erdönmez, 17 Ekim 1980 tarihinde öldürülüyor.) Çünkü
bahsedilen para bana verildi. Parayı ben Ziyadan talep ettim. Ve Ziya
Nebil vasıtasıyla bu parayı bana ulaştırdı. Bu bakımdan Ziyanın
Nebil'i suçlaması imkansız. (İ.Yalçın Nebil Rahuma kimler tarafından
öldürüldü, yazısı)
İbrahim Yalçın sızıntısı bir olayı iki değişik şekilde, uydurarak
anlatıyor. Olayın olup, olmadığı, oldu ise nasıl olduğunu, kime
söylediğini, parayı kimin getirildiğini bilemiyoruz. Bu kadar alenen
bir konuda yalan söyleyen bir adamın da söylemine inanmak mümkün
değil. Bir gerekçe ile bunları uyduruyor. Kendi devlet ilişkilerini ve
yaşanan sonuçlarını gizleyebilmek adına da yapmış olabilir. Bu
sızıntının Nebil Rahuma'nın ve Ali Çakmaklı'nın öldürülmesinde ki rolü
konusunu da, araştırmak gereklidir.
Nebil'i öldüren silah MHP Eyüp ilçe teşkilatına nasıl gitmişti?
Nebil Rahuma'nın öldürülmesinin düğümlendiği nokta burasıdır.Nebil
Rahuma'nın öldürülmesinde kullanılan 7.65 çapındaki tabanca, olaydan
sadece 7 gün sonra,6 Ekim 1980 tarihinde MHP Eyüp ilçe binasında Davut
Yüce isimli bir faşistin üzerinde yakalanır. Nebil Rahuma Merter de 29
Eylül 1980 tarihinde kendi örgüt arkadaşlarınca öldürülür. Onu öldüren
silah, 7 gün sonra Eyüp MHP binasında ortaya çıkar. Hem de katil bir
faşistin üzerinde yakalanır.
Bu silah Merter den, Eyüp'e nasıl gitmiştir?
Kimler tarafından götürülmüştür?
Davut Yücenin belinde ne işi vardır?
Tüm bu sorular yanıtlanmadan, Nebil Rahuma'nın öldürülmesi olayı asla
aydınlatılamaz.
Diyelim ki Nebil Rahuma'yı öldürenler, öldürdükleri silahı olay yerine
attılar ve silah Nebil Rahuma'nın cesedi bunduğun da, bulunamadı.
Sonradan her hangi birisi bu silahı buldu ve MHP Eyüp ilçe binasına
kadar götürdü ve Davut Yüce adlı faşiste verdi. Ve Davut Yüce de bu
silahı beline koyup MHP Eyüp ilçe teşkilatına gitti. Ve orada rast
gele bir baskın oldu ve silah yakalandı.
Bu kadar tesadüfün çok kısa bir sürede birlikte olması kesinlikle
mümkün değildir. Hiç kimse bunu tesadüflerle açıklamaya
kalkışmamalıdır.
Birincisi; HDÖ davasında daha önceden Bekçi öldürülmesinde kullanılmış
silahlar bile yakalandı. Yani eylemde kullandıkları silahı atmak gibi
bir alışkanlıkları asla yok.
İkincisi; diyelim ki atmaya karar verdiler bunun yapılacağı yer denize
atmak veya bulunamayacak bir yere atmaktır.
Üçüncüsü, yine diyelim ki atmaya karar verdiler, en azından
parçalayarak atmaları gerekirdi. Her parçasını değişik bir yere
atarak, bulunmasını engellemeye çalışmaları doğru olanı idi.
Dördüncüsü; Diyelim ki Nebil Rahuma'yı öldürünce telaşlandılar veya
korktular. Nebil Rahuma öldürüldüğünde başında olanlar, eylem alanın
da en tecrübeli militanlar olarak bilinenlerdi. Daha önce pek çok
eylemi soğuk kanlılıkla yapmış insanlardı. Böyle bir telaşa kapılmış
olmaları mümkün değildir. (Üstelik Nebil Rahuma'nın öldürülmesinden
sonra bu insanlar üç kişinin(Cemalettin Düvenci, Mehmet Yıldırım ve
Ziya Erdönmez) çatışmalarda öldürüldüğünü biliyoruz.
Burada açıkça belirtmek gerekir ki, Nebil Rahuma'nın öldürülmesinde ve
o süreçte yaşanan pek çok olayda, kesinlikle devlet ve devletin
işbirlikçileri vardır. Yaşanalar bize bunu açıkça göstermektedir.
Nebi Rahuma, örgüt içi hesaplaşmanın ve çatışmanın dorukta
olduğu,devlet ajanlarının örgüt içlerinde cirit attığı, insanların
birbirlerini tasfiye etmek için her yola başvurdukları bir tarihsel
süreçte, harcanmıştır. Nebil Rahuma harcanırken, devrimci ve insanı
pek çok değerde onunla birlikte harcanmıştır.
Acil demokrasi
NEBİL RAHUMA
Nebil Rahuma.
Antakya doğumlu bir devrimci.
29 Eylül 1980 yılında, bundan tam 30 yıl önce, bir dönem omuz omuza
savaştığı yoldaşları tarafından katledildi. Onu öldürenler cesedini
İstanbul Güngören de boş bir araziye attılar. Aynı günün sabahı Nebil
Rahuma'nın cesedini belediye işçileri buldular. O günün gazetelerine,
20 yaşındaki bir gencin cesedinin Güngören de bir arazide bulunduğu
haberi düştü. Onu öldürenler kendi gerekçelerini bir süre sonra
bildiri yayınlayarak açıkladılar. Onun ölüm kararını alanlar, kendi
içlerinde bile hem fikir olamadılar.
Nebil Rahuma darmadağın bir ilişkiler yumağında, bir iktidar savaşının
orta yerinde harcanmıştı.
Devrimci mücadelede kısa yaşamına onlarca eylemi sığdırmıştı. Dur
durak bilmeden, nefes almadan sürdürdüğü devrimci mücadelede,
düşmanları tarafından düşürülemedi. İki kez tutsak alındı, iki kez de
cezaevlerinden kaçmayı başardı. Kaçar kaçmaz, mücadeleye ara vermeden,
bıraktığı noktadan yeni baştan girdi. Devrimci mücadele onun bir yaşam
biçimiydi. Onlarca eylemden başarı ile çıkmasını bilmiş, militan
yapısı ile yoldaşlarının her zaman güvenini kazanmış, en zor eylemleri
başarmış bir devrimcinin, düşman tarafından değil, yoldaşlarım dediği
insanlar tarafından öldürülmesi trajik bir konudur.
Nebil Rahuma onu öldürenler inat, Antakyalı devrimciler tarafından
yıllarca hep anıldı ve devrimci kişiliği genç insanlara örnek olarak
sunuldu. Yeni yetişen gençler, kendilerine Nebil Rahuma'yı örnek
alarak yetiştiler. Yüreklerinde hep onu yaşattılar. Mezarının yeri
dahi bilinmeden anmalarını yapıp, onu mücadelelerine kattılar.
Nebil Rahuma nasıl yakalanmıştı?
Nasıl öldürülmüştü?
Öldürenler onu ne ile suçlamışlardı?
Nebil Rahuma ve Ali Çakmaklı'nın öldürülmesi arasında nasıl bir bağlantı vardır?
Acil örgütüne verdiği iddia edilen para kime nasıl verilmişti?
Nebil'i öldüren silah MHP Eyüp ilçe teşkilatına nasıl gitmişti?
Nebil Rahuma Nasıl Yakalanmıştı?
Nebil Rahuma iki kez yakalanır ve iki kez de cezaevinden kaçar. İlk
kez İstanbul da 28 kasım 1977 yılında yakalanır. İlk kaçışı İstanbul
sağmalcılar cezaevindendir. İkicisi, Niğde cezaevinden. İlk kaçışı
kısa sürer, kaçışından bir, bir buçuk ay gibi kısa bir süre sonra yine
İstanbul da çatışma sonrasında, kolundan yaralı olarak yakalanır.
İlk yakalanmasını Erkan Ulaşan (sus) şöyle anlatıyor;
"Nebil her iki yakalanmasının hikayesini de bana 24 aralık 1978
yılında Sağmalcılar da ziyarete gittiğimde anlatmıştır. İlk
yakalanması, güney bölgesinden gönderilen bir notta 'Avcılar ( yada
avcı dükkanında) da bir dükkana gelmesini, kendisine kimi
yazılar,silah ve para verileceği' yazmaktadır. Gelen not el yazısı ile
yazılmaktadır ve yazıyı tanır. Nebil söylenen dükkana gider. İçeri
girdiği anda dükkan polis tarafından basılır ve Nebil yakalanır."
Güneyden gelen not. Kim göndermiştir. Nebil yazısını tanıdığına göre,
çok yakından tanıdığı ve önem verdiği birisidir. Bunu sadece Erkan u.
Arkadaş bilmektedir. Nebil daha sonra çok yakın olduğu insanlarla ve
kendisinin cezaevinden kaçmasını sağlayan insanlarla bunu konuşmaz.
Hatta o sıralar sık sık ziyaretine gelen Tacettin Sarı ile de böyle
bir şey paylaşmaz, ama ' sus' arkadaşa böyle bir şey der. Üçüncü
hiçbir kişinin bu konuya ilişkin bilgisi, duyumu vb. yoktur. Tacettin
Sarı Nebil'i cezaevinde sıkça ziyaret eden arkadaşlarından birisidir.
Hatta bir ziyaretlerinde Erkan u. Arkadaşla da görüş sıralarında
karşılaşırlar ve birlikte Nebil'in ziyaretine girerler. Birlikte
görüşüp çıkarlar. E.Ulaşan, Nebil Rahuma'yı kişisel ilişkilerin dolayı
ziyaret ederken Tacettin Sarı örgütsel sorumluluğu gereği de ziyaret
eder. Para ve giyecek, yiyecek götürür. Bu arada da ona iletilmesi
gereken örgütsel mesajları da iletir.
Mihraç Ural 10 mart 1978 Ankara da yakalanır. Engin Erkiner'in
yakalanması ve çözülmesi sonrasında aranır duruma düşen Antakyalı
örgüt sorumluları ve militan kadro, M. URAL, A.Fuat Çiller, M. Çiller
ve N. Rahuma Antakya dan çıkıp önce Mersin Tarsus'a sonradan da
İstanbul'a geçerler. Nebil Rahuma İstanbul da 26 kasım 1977 de
yakalandığında, M. Ural Kayseri ve Samsun da örgütlenme çalışmalarını
sürdürmekteydi. Güneyden not gönderebilecek durumda olan sorumlu
konumunda ise Tacettin Sarı bulunmaktaydı. Tacettin Sarı asla Nebil'e
bir not göndermediğini ve götürmediğini söylemektedir. Ki Tacettin
Sarı daha sonraları, Nebil yakalandıktan sonra da sıkça görüşüne
gitmiş birisidir. Böyle bir kaygılı not olayı var ise bir şekilde
ifade edilir veya aktarılırdı. Burada önemli olan nokta, oraya
örgütsel donanımıyla giden Tacettin Sarı'ya böylesi önemli bir konuda
tek kelime etmeyen Nebil, nasıl oluyor da E. Ulaşan'a böyle bir
açıklama yapıyor.
Diğer bir önemli ayrıntı ise; Nebil Rahuma Mısır Elçiliğini basan
Filistinli gerillaların cezaevinden kaçışının örgütlenmesinde kendisi
de kaçma kararı alır. Filistinli Gerillaların kaçırıldığı 9 ocak 1978
de, görüşe yine Tacettin Sarı'yı çağırır. Kaçma girişiminde bulunur,
ancak gardiyanların tanıması nedeniyle kaçamaz ve geri cezaevine
döner.(Filistinli gerillaların kaçırılmasında devlet parmağı olduğu
şüphesi vardır. Filistinlilerin kaçırılması organizasyonun için de
İbrahim Yalçın gibi bir devlet ajanının olması, bu iddiayı
güçlendirmektedir. Bu konuda ilerleyen süreçte daha detaylı bir yazı
hazırlanacaktır.)
Nebil Rahuma Mayıs 1978 tarihinde, Üniversite olaylarından
tutuklanarak cezaevine gelen Bedri Yağan'ın tahliyesinde, onun yerine
geçerek cezaevinden kaçar.
Nebil bu kaçışından kısa bir süre sonra 12 haziran 1978 tarihinde
Zetinburnu civarında bir evde çatışma sonrasında kolundan yaralı
olarak tek başına yakalanır. Özgürlüğü kısa sürmüş, kaçışından tam iki
ay sonra yeniden yakalanarak, sağmalcılar cezaevine tekrar dönmüştür.
İlkinden daha uzun mahpusluk günleri bundan başlamıştır. Tam 10 ay
süren cezaevi yaşamında ikinci durağı Niğde cezaevi olmuştur.
İkinci kez kaçışı Mart 79 tarihinde Niğde cezaevindendir.Yanında İrfan
Ural vardır. Onu kaçış için hazırlarlar. Dışarısı ile bağlantı kurulur
ve kaçış başarı ile gerçekleşir. Kaçtıktan çok kısa bir süre sonra
Nebil Rahuma, sahte kimlikle, M. Ural'ın yattığı Konya cezaevine
görüşe gider. M.Ural ona Filistin'e geçmesini, orada Filistinli
örgütlerle ilişkiler kurmasını söyler ve geçiş kanalları için de
kullanması gereken örgütsel ilişkileri verir. Nebil Rahuma bu görüşme
sonrasından kısa bir süre sonra örgütsel ilişkilerle Antakya ya geçer.
Yeşil pınar beldesinde 15 gün kadar yoldaşlarının evlerinde kalır.
Arkasından dönemin sorumlusu Tacettin Sarı ve çocukluk arkadaşı A.
Kandur tarafından sınara götürülerek, güvendik bir kaçakçı ilişkisiyle
Suriye'ye geçirilir. Oradan da kısa süre sonra Lübnan'da ki FHKC
kamplarına ulaşır.
1980 yılı ağustos ayında M.Ural Lübnan'a FHKC kampına geçtiğinde Nebil
artık orada yoktur. FHKC komutanlarından Nebil'in, orada kaldığı süre
içinde katıldığı eylemler vb. hakkında bilgi alır. FHKC'nin verdiği
bilgiye göre Nebil Rahuma, Filistin de 5-6 ay kadar kalmıştır. Nisan
1978 sonlarına doğru Filistin'e geçen Nebil, Eylül veya Ekim 1979
tarihinde Türkiye'ye dönmüş olmalıdır.
Buradan çıkaracağım sonuç Nebil Rahoma 1980 yılı Ağustos ayından önce
Türkiye ye dönmüştür 29 Eylül 1980 tarihinde öldürülme tarihi dikkate
alındığında bir yıl kadar süre Türkiye de ağırlıklı olarak İstanbul da
kalmıştır.
Nebil Rahuma Nasıl Öldürüldü?
Nebil Rahuma GK üyesi olduğu HDÖ tarafından;
Ziya Erdönmez, Mehmet Yıldırım, Cemalettin Düvenci, Mete Özer, Ali
Özyürek isimli kişilerin oluşturduğu bir mahkemece;
1- Devrimci Ahlaka aykırı tutumlar,
2-Örgüt parasını başka bir örgüte vermek.(Yani İbrahim Yalçın'a.)
3-Bir örgüt üyesinin pusu kurularak öldürülmesinde ki komploda yer
almak.(Ali Çakmaklı'nın öldürülmesi kastedilmektedir.) suçlarını
işlediği iddiasıyla yargılandıktan sonra verilen karar gereği
öldürülmüştür.
Nebil Rahuma'nın cesedi 30 Eylül 1980 tarihinde Güngören de Ateş tuğla
fabrikasının yanında ki boş bir arazide, temizlik işçileri tarafından
bulunur. Cerrahpaşa tıp fakültesinde yapılan otopsi sonucunda kafasına
iki el ateş edilmek suretiyle öldürüldüğü tespit edilir. Aynı zamanda
parmak izlerinden kimliği de tespit edilerek Antakya nüfus müdürlüğüne
ölüm ilamı yazısı gönderilir ve nüfus kaydından düşürülür.
Nebil Rahuma'nın cansız bedeni kimliği tespit edilmesine rağmen
ailesine verilmeyerek, Bakırköy kimsesiler mezarlığına
numaralandırılarak, defnedilir.
Nebi Rahuma'nın ölümünden hemen sonra kimliği tespit edilmiş olmasına
rağmen ve nüfustan düşürülmesine rağmen, neden ailesine teslim
edilmeyip, kimliği belirsiz ceset muamelesi yapıldığının gerekçesi,
bilinmemektedir.
Nebil Rahuma'ya yöneltilen suçlamalar.
Nebil Rahuma, yıllarca birlikte mücadele verdiği arkadaşları
tarafından, hiç kimsenin ona yakıştırmadığı, bir iddiayı da içeren bir
yargılama sonucunda, suçlu bulunur. Bu iddiaların alelacele üretilmiş
ve bir telaşla Nebil yoldaşın öldürülmesine neden oluşturulmaya
çalışılmıştır.
Nebil Rahuma'nın öldürmesi sürecini izlediğimiz de ilginç gelişmelerle
karşılaşıyoruz. HDÖ tarafından yapılan yazılı açıklamada yer alan
iddiaların düzmece olduğu ve alelacele hazırmış olduğu bariz bir
şekilde görülmektedir.
Ne oluyorsa Eylül ayı içerisinde oluyor. Devlet ajanlarının cirit
ettiği bir dönemde, tam bir karmaşa yaşayan örgüt yapısı içerisinde
yaşanan tartışmalar ve güç mücadelelerinin uç verdiği bu süreçte,
Nebil Rahuma'ya ilişkin önemli bir gelişme yaşanmış olması gerekir ki,
12 Eylül en ağzın saldırı dönemin de, böylesi bir öldürme eylemi
yapılmış olsun.
Konuya ilişkin canlı tanıklarla birebir konuşmalarımız da ciddi bir
kuşku ve kaygı ortaya çıkmakta. Laflar arasına sıkıştırılan, "güven"
kavramı asıl nedeni oluşturuyor gibi. Nebil Rahuma'nın hep tek
yakalanması, örgüt ilişkileri içerisindeki operasyonlarda
yakalanmaması, tek kaçması, kaçtıktan sonra örgüt ilişkilerini rahatça
bulması vb. fevri davranışları kendi arkadaşlarının kafasında soru
işaretleri oluşturuyor. Filistin dönüşü doğrudan HDÖ ile ilişkiye
geçmesi, ama aynı zamanda Acil örgütü ile de dirsek temasını
sürdürmesi kaygıların biçimlenmesinde önemli bir neden oluşturuyor.
Nebil Rahuma ve Ali Çakmaklının öldürülmesi arasında ki ilişki.
Nebil Rahuma'nın Ali Çakmaklı'nın öldürülmesine misilleme olarak
öldürüldüğü iddiası yer yer gündeme getirilmektedir. Bu iddia,
zamanlama açısından ve sonrası süreçte yaşananlar dikkate alındığında
akıllara ziyan bir iddiadır.
1980 yılı Eylül ayında, yani ölümlerin yaşandığı bu süreçte Nebil
Rahuma HDÖ GK üyesi iken Ali Çakmaklı HDÖ Adana il sorumludur.
Nebil Rahuma Eylül başlarından itibaren 15 gün arayla ikinci kez
Adana'ya gitmiştir. Anlatılanlara ve yazılı belgelere bakıldığında,
Nebil Rahuma 4 veya 5 Eylül tarihin de Adana'ya ilk gidişini yapmış ve
Ali Çakmaklı'ya 10 kg. yakın bir miktarda altın bırakmış, silah
alınmasını istemiştir. İkinci gidişi ilk gidişinden 15 gün kadar sonra
olmuştur. Yani Eylül ayının 20'si ya da 21 günü Adana'da olması gerek.
Her iki gidişinde de HDÖ il sorumlusu olan Ali Çakmaklı ile
görüşmüştür. İkinci gidişi Ali Çakmaklı dan talep ettiği malzemeleri
almak içindir. Ancak talep edilen malzeme alınmamış ve kendisine
teslim edilmemiştir. İstanbul dan kendisiyle birlikte gelen ve
kuryelik yapacak olan kız arkadaşını (Z.Melis Düvenci) tek bir tabanca
vererek geri İstanbul'a yollamıştır.dönmesini istemiştir Kendisi Adana
da kalıp, 23 eylül tarihinde saat 4-5 civarı tekrar Ali Çakmaklı ile
görüşmüştür.
Ali çakmaklı 23 Eylül 1980 tarihi akşamı öldürüldü. Ali Çakmaklı'nın
ölüm haberi 25 Eylül 1980 günü gazetelerde yer aldı.(Milliyet gazetesi
arşivi- Haber ölü bulundu şeklinde verilmiştir.) Nebil Rahuma, Zeynep
Melis Düvenci'den hemen sonra İstanbul da oluyor. Ali Çakmaklı'nın
öldürüldüğü bilgisi bile İstanbul'a en erken 3 gün içerisinde ulaşır.
Yani Nebil Rahuma ile aynı zamanda ulaşmıştır.
Bu haber üzerine, CİA ve KGB birleşip, tüm imkanlarını kullansalar da
(12 eylül koşullarını da hesaba katarak) öldürenlerin kim olduğunun,
nasıl bir komployla olduğunun keşfedilmesi imkansızdır.
Nebil Rahuma'nın öldürülmeden önce 3-4 gün tutuklu kaldığını dikkate
aldığımız da , Ali Çakmaklı'nın ölümünden 2 yada 3 gün sonra
tutuklandığını ortaya çıkar Bu durum ise Nebil'e, Ali Çakmaklı'ya
karşı komplo kurmada ortak olduğu suçlamasının yöneltilmesini imkansız
kılar. Bunu bilmek için tek yol tanrıdan vahidir.
HDÖ'cüler bu iddiayı yaptıysa, en iyimser ihtimalle, başka bir şeyleri
örtmek için yaptılar demektir. Derme çatma bahaneler üretip Nebil
Rahuma'nın sırtına toplu bir suçlama koyma çabasına girişmişler
demektir. Zira üç suçlamanın hiç biri diğeriyle, tarihlemelerin
endekslenmesi sonucu tutarlı olmalarının mümkünü yoktur. En barbar 12
Eylül diktatörlüğü bile Serdar Soyergin'i idam edebilmek için 40 güne
ihtiyaç duydu. HDÖ'cüler Pol Pot olsa bile, Nebili öldürmek için bir
iki haftalık tiyatral araştırma yapmaları gerekirdi.
Kaldı ki,Öldürülen bir yoldaşları için,(Ali Çakmaklı için) daha üst
düzeydeki bir yoldaşlarını sorumlu tutarak cezalandıran bir örgüt,
uğruna misilleme yaptı, yoldaşını tek bir gün ve tek bir satırla dahi
anmamasını düşünüle bilinir mi? Hem uğruna misilleme yapıp, insan
öldüreceksin hem de 30 yıl boyunca tek bir defa bırakınız anmayı,
adını bile ağzınıza almayacaksınız?
HDÖ öldürüldüğün de kendi il sorumlusu olan Ali Çakmaklı'yı tek bir
gün bile, tek bir yazı ile bile anmamıştır. Bu durum Ali Çakmaklı ile
HDÖ arasında, anmayı bile engelleyecek ciddiyette sorunlar olduğu
açıkça gösterir. Aynı zaman da onun için bir misilleme yapmayacağının
da açık bir göstergesidir.
Ayrıca bir önemli noktayı da burada belirtmek gerek. Ali Çakmaklı 9
Eylül 1980 tarihin de Obalar caddesinde bir başka örgüt tarafından
düzenlenen korsan bir gösteride yaralanmış ve hastanede tedavi görür
iken arkadaşları tarafında kaçırılmıştır. Yarası ciddi değildir, ancak
polis tarafından aranmaktadır. Yani Nebil Rahuma'nın ilk görüştüğü
süreçten sonra, arada yaralanmış, polis tarafından yakalanmış ve
kaçırılmıştır. İkinci görüşme bu olayların yaşanmışlığı üzerine
yapılmıştır.
Nebil Rahuma'nın Ali Çakmaklı'ya misilleme olarak öldürüldüğü iddiası
tam anlamıyla bir saçmalıktır. Zaman açısından bunun mümkünü yoktur.
Ali Çakmaklı'nın ölümü ile Nebil'in ölümü arasında 6 gün var. Nebilin
tutuklandığı tarih itibariyle ise olsa olsa 2-3 gün vardır. Vahi
gelmiş olsa bile, yazılması için daha fazla zamana ihtiyaç duyar.
Acil örgütüne verildiği söylenen para kime, kim tarafından verilmiştir?
İbrahim Yalçın el yazmalarının birinde şöyle diyor;
"....12 eylülün en azgın günleriydi,...... Engin, Yenibosna'ya yakın bir
evde kalıyordu, paramız yoktu ve maddi sıkıntı içersindeydik, tam bu
sırada Kartal Maltepe'de iki kuyumcu ayni anda soyulmuş ve 15 kilo
altın alınmıştı. Eylemin yapılış biçimi bize hiç de yabancı
gelmemişti, bu eylemi HDÖ'lü arkadaşlar yapmış olabilirlerdi, Nebili
ilk gördüğümde, bunu siz mi yaptınız, diye sordum güldü ve evet dedi.
Paraya ihtiyacım olduğunu söyledim hiç düşünmeden "Ziya'nın ( Ahmet
Ziya Erdönmez, daha sonra "Kadıköy nüfus idaresi" baskınında
öldürüldü) evinde bir miktar altın var söyleyeyim getirsin" dedi.
Belirlediğimiz günde ve saatte Ziya Erdönmez bir kese kâğıdı içersinde
iki kg kadar altını bana verdi," diye yazıyor.
Aynı olayı bir başka yazısında anlatırken bakın ne diyor:
(...) Nebil'in Acilciler örgütüne para aktardığı yalanını uydurdular. Bu
yalanın oz aman ki canlı şahidi, benim kadar Z.Erdönmez'dir. (Canlı
şahit dediği Z.Erdönmez, 17 Ekim 1980 tarihinde öldürülüyor.) Çünkü
bahsedilen para bana verildi. Parayı ben Ziyadan talep ettim. Ve Ziya
Nebil vasıtasıyla bu parayı bana ulaştırdı. Bu bakımdan Ziyanın
Nebil'i suçlaması imkansız. (İ.Yalçın Nebil Rahuma kimler tarafından
öldürüldü, yazısı)
İbrahim Yalçın sızıntısı bir olayı iki değişik şekilde, uydurarak
anlatıyor. Olayın olup, olmadığı, oldu ise nasıl olduğunu, kime
söylediğini, parayı kimin getirildiğini bilemiyoruz. Bu kadar alenen
bir konuda yalan söyleyen bir adamın da söylemine inanmak mümkün
değil. Bir gerekçe ile bunları uyduruyor. Kendi devlet ilişkilerini ve
yaşanan sonuçlarını gizleyebilmek adına da yapmış olabilir. Bu
sızıntının Nebil Rahuma'nın ve Ali Çakmaklı'nın öldürülmesinde ki rolü
konusunu da, araştırmak gereklidir.
Nebil'i öldüren silah MHP Eyüp ilçe teşkilatına nasıl gitmişti?
Nebil Rahuma'nın öldürülmesinin düğümlendiği nokta burasıdır.Nebil
Rahuma'nın öldürülmesinde kullanılan 7.65 çapındaki tabanca, olaydan
sadece 7 gün sonra,6 Ekim 1980 tarihinde MHP Eyüp ilçe binasında Davut
Yüce isimli bir faşistin üzerinde yakalanır. Nebil Rahuma Merter de 29
Eylül 1980 tarihinde kendi örgüt arkadaşlarınca öldürülür. Onu öldüren
silah, 7 gün sonra Eyüp MHP binasında ortaya çıkar. Hem de katil bir
faşistin üzerinde yakalanır.
Bu silah Merter den, Eyüp'e nasıl gitmiştir?
Kimler tarafından götürülmüştür?
Davut Yücenin belinde ne işi vardır?
Tüm bu sorular yanıtlanmadan, Nebil Rahuma'nın öldürülmesi olayı asla
aydınlatılamaz.
Diyelim ki Nebil Rahuma'yı öldürenler, öldürdükleri silahı olay yerine
attılar ve silah Nebil Rahuma'nın cesedi bunduğun da, bulunamadı.
Sonradan her hangi birisi bu silahı buldu ve MHP Eyüp ilçe binasına
kadar götürdü ve Davut Yüce adlı faşiste verdi. Ve Davut Yüce de bu
silahı beline koyup MHP Eyüp ilçe teşkilatına gitti. Ve orada rast
gele bir baskın oldu ve silah yakalandı.
Bu kadar tesadüfün çok kısa bir sürede birlikte olması kesinlikle
mümkün değildir. Hiç kimse bunu tesadüflerle açıklamaya
kalkışmamalıdır.
Birincisi; HDÖ davasında daha önceden Bekçi öldürülmesinde kullanılmış
silahlar bile yakalandı. Yani eylemde kullandıkları silahı atmak gibi
bir alışkanlıkları asla yok.
İkincisi; diyelim ki atmaya karar verdiler bunun yapılacağı yer denize
atmak veya bulunamayacak bir yere atmaktır.
Üçüncüsü, yine diyelim ki atmaya karar verdiler, en azından
parçalayarak atmaları gerekirdi. Her parçasını değişik bir yere
atarak, bulunmasını engellemeye çalışmaları doğru olanı idi.
Dördüncüsü; Diyelim ki Nebil Rahuma'yı öldürünce telaşlandılar veya
korktular. Nebil Rahuma öldürüldüğünde başında olanlar, eylem alanın
da en tecrübeli militanlar olarak bilinenlerdi. Daha önce pek çok
eylemi soğuk kanlılıkla yapmış insanlardı. Böyle bir telaşa kapılmış
olmaları mümkün değildir. (Üstelik Nebil Rahuma'nın öldürülmesinden
sonra bu insanlar üç kişinin(Cemalettin Düvenci, Mehmet Yıldırım ve
Ziya Erdönmez) çatışmalarda öldürüldüğünü biliyoruz.
Burada açıkça belirtmek gerekir ki, Nebil Rahuma'nın öldürülmesinde ve
o süreçte yaşanan pek çok olayda, kesinlikle devlet ve devletin
işbirlikçileri vardır. Yaşanalar bize bunu açıkça göstermektedir.
Nebi Rahuma, örgüt içi hesaplaşmanın ve çatışmanın dorukta
olduğu,devlet ajanlarının örgüt içlerinde cirit attığı, insanların
birbirlerini tasfiye etmek için her yola başvurdukları bir tarihsel
süreçte, harcanmıştır. Nebil Rahuma harcanırken, devrimci ve insanı
pek çok değerde onunla birlikte harcanmıştır.
Acil demokrasi