APTALLIKTA REKORA KOŞAN
MUHBİR ŞEBEKESİ
Mihrac Ural
21 Ağustos 2010
Paris toplantısında, İbrahim Yalçın için “MİT’en parayı almışsa o bir MİT ajanıdır” diyen adam sözünü yutmuşa benziyor. Onun öyle arkasında duramayacağı sözler söylemesi normal. Adam değil. Kişiliğinin hep öyle olduğunu, örgüt’e gelen tüm yazılı bilgilerden biliyoruz.
Aklımdayken bu joker Haydar’a sorayım, ortağın MİT ajanı İbrahim Yalçın’a sorduğumuz soru hala cevabını bekliyor.
İbrahim Yalçın MİT’le ne zaman ilişkiye geçtiğini saklıyor, üç ayrı ve çelişik tarih veriyor, gizlemeye çalışıyor. Net tarih istiyoruz.
Hadi bakalım Joker Haydar bu soruyu ancak sen çözersin…
Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim…
Bunu geçelim,
Dedeme çamur atma çabaları, bu tartışmalarda aileleri karıştırma ahlaksızlığının bir parçası olarak bu aptal kişide de kendini gösteriyor.
Muhatap almıyorum. Kanıtsız belgesiz dedikodulara verdiğim değer ayakaltımla ezdiğim izmarit kadar bile değildir.
Ancak bu kadar kaba ve hoyratça yalan söylüyorlar ki, insanlık adına bir nebze erdemleri olsa çevrelerinin yüzüne bile bakamazlar. Çevre olmayınca öyle oluyor…
Dedemin öldüğünü ve ölüm tarihini bile araştırma gereği görmemişler. Bunun için o kadar komik oluyorlar ki, “ önce dedeyi karala sonra mezarından çıkarıp yönlendirici ilan et” kargalar bile gülmez bu yalana.
Joker haydar bakın ne diyor; “Dede'nin, Torun üzerindeki hamilik görevi sadece 'siyasi savunma yapma, tahliye olabileceksinle' kalmıyor.” (H.Yılmaz. Mihrac Ural’ın ‘kadim’ koruyucusu kimdir?)
Oysa, dedem Suphi Bedir Uluç 24 Ocak 1977’de vefat etti. O tarihte ne itirafçı Engin Erkiner yakalanıp (19 Ağustos 1977) adımı polise vermişti ne de illegal çalışmalarımız firar dönemimizin ülke çapındaki düzeyine gelmişti.
Dedem vefat ettikten sonra ise bu “yönlendirmeleri” yaptığını bu soytarı hangi teknolojiyle ahiretten haber aldığını yazmamış, ama biz bu gafını küçük beynine verelim…
Bir akıllı çıksın da bunlara ‘bu kadar kaba yalanla bir şey olmaz’ desin ve yazılarına yeniden balans ayarı yapsınlar diye tavsiyede bulunsun, derim. Joker ararken joker olmak bu olsa gerek.
Bu arada Dedem Suphi Bedir için kısa bir bilgi veren yazımı sizlerle paylaşıyorum.
DEDEM SUPHİ BEDİR ULUÇ
(TBMM. 8. DÖNEM 1946-50 HATAY MİLLETVEKİLİ)
(Ölüm tarihi 24 Ocak 1977)
Merhum dedem Suphi Bedir Uluç (ölümü 24 Ocak 1977), CHP Milletvekili olarak 1950 yıllarının Menderes sivil diktatörlüğüne karşı demokrasi mücadelesi vermiş bunun kefareti olarak da cezaevine atılarak süründürülmek istenmiş bir demokrattı (27 Nisan 1960).
Dedem bir halk adamıydı. Hayatını Hatay halkı için siyasi çalışmalarla geçirmişti. Bunun için gerekli bedelleri de ödemekten çekinmemişti. Çocukları olmadığı için, kısıtlı mülkünü belediyeye, kamu hizmeti için park olarak hediye etmiş bir insandı.
Öleli on yıllar olan bu insanı, yalan kurgularla itham etmek kimin ne işine yarar. Hangi akıl ölçüleri böylesi ahlaksız bir söylemi ciddiye alır. DP iktidarının sivil diktatörlüğüne karışı mücadele etmiş bir milletvekilini karalamak kimin ne işine yarar.
Suphi Bedir Uluç, anne tarafından dedemin kardeşidir. Bu onurlu dede Menderes dönemi baskılarına karşı mücadelesinde göğsüne taşıdığı bir şeref nişanına da sahiptir, o da dönemin CHP Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal'dan aldığı telgraftır.
Bu tarihi şahsiyeti anlamak için bu telegrafı okumak yeterlidir.
Evimizin duvarında çerçeveli olarak duran telgraf şu ibarelere havidir:
+++ 271 ANKARA YENİŞEHİR 10604 59 27/4/1960 === rumuzlarıyla dedem Suphi Bedir Uluç'a, CHP Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal tarafından gönderilen telgraf.
"SUPHİ BEDİR
CEZAEVİ İSKENDERUN
MERKEZ İDARE KURULU MARUZ KALDIĞINIZ DURUMDAN ÇOK ÜZÜLMÜŞTÜR.
DEMOKRATİK HAK VE HÜRRİYETLER UĞRUNA KATLANDIĞINIZ ASİL FEDAKARLIK
SİZİN VE ÇOCUKLARINIZ İÇİN DAİMA BİR ŞEREF OLACAKTIR. ADALETİN
TECELLİ EDECEĞİNDEN EMİN OLARAK, ŞAHSIM VE MERKEZ İDARE KURULU
ARKADAŞLARIM ADINA SEVGİ VE SAYGILARLA GÖZLERİNİZDEN ÖPERİM
CHP GENEL SEKREKTERİ İSMAİL RÜŞTÜ AKSAL"
( Milliyet Gazetesi Arşivi 27. 04. 1960, 1. Sayfa )
İşte Suphi Bedir Uluç budur.
Onurlu yaşadı, onurlu öldü. Bir halk insanı olarak zengin de değildi. Belediyeye, çocuklara park yapılsın diye hibe ettiği küçük toprak parçası dışında kalan mirası, akrabalarının hatıra diye aldığı bir kaç eski eşyasından ibaretti. Bu şerefli insanı diline dolayan ahlaksızlar, ulaşamayacakları seviyeleri şaibeli yapma uğraşındalar.
Antakya halkına düşmanlığıyla bilenen bu ırkçı-milliyetçi şebekenin gözlerini kin ve devlet görevi kör etmiştir. Bu süfli kişiler, örtebilirlerse, kendi kamburunu örtmeye çalışsın. Öleli on yıllar olan birini değil.
24 Ocak 1977’de vefat eden dedem Suphi Bedir Uluç, ölümünden yıllar önce siyasetin dışında kalan bir insandı. CHP’nin milliyetçi çevreleri tarafından da ötelenmişti. 24 Ocak 1977’de öldüğünde de uzun sure ağrı çektiği hastalığı dolaysıyla dışarı çok az çıkan bir insandı. Eski milletvekili olmasına rağmen, basit bir olayda bile devlette sözü geçmeyin bir insandı.
Demokrasi uğruna direnmiş bu insana dil uzatmak, olsa olsa Özel Harp Dairesi’nin kafa bulandırma çabası olur; buna alet olan kuklalar ise asla muhatap alınmaz.
Diğer aptallıklar,
3 yıl çırpınıp durarak sonuç almamak bir iflasın olduğu kadar bir sendromun çırpınışları olduğunu söylemek yanlış değildir.
İflas derinleştikçe yalan kurgularda pervasızlaşacaktı. Nitekim öyle oluyor.
Üzüm üzüme baka baka kararırmış. Düzeyini hiçbir zaman, terazi kefesine koymaya tenezzül etmediğim bir aptal, aynı şebekenin genetik uzantısı olarak sallayıp duruyor.
Bakan Nihat Matkap’ı Mehmet Ağarla eşitliyor, ilişkileri bilmeden cahilce çamur atıyor. Daha da ötesi insanların adını afişe ederek muhbirlik yapıyor. Anlaşılan bunun da işi bu olmuş…
Bu düzeysize ne denir bilmem.
Antakyalı acilciler buna en iyi cevabı verirler. Nihat Matkap bir demokrat kişidir, uzak da olsa hısım-akrabalık bağımız olan bir insandır. CHP içinde Baykal milliyetçiliğine karşı mücadele eden, kendine özgü siyasi eğilimlerine karşı, ilerici bir dosttur. SHP içinde en önde mücadele eden bir demokrattır. Bölgemizin en saygın halkçı insanlardan biridir.
Devrimci Kültür Derneği zamanında (1976) muhasebeci olarak komşumuz, dostumuz olan, kardeşi sınıf arkadaşım olan, Antakya’nın özgün sosyal ilişkisinde her zaman içi içe, bir aile gibi olunan bu insan ve ailesi Mihrac Ural’ın doğal dostlarıdır; gelecek siyasi mücadelenin de ortak paydasında yer alacak kişilerdir. Annemin vefatında Bakan değil, Cumhurbaşkanı bile olsa gelip taziyede bulunması asaletinin sonucudur.
Joker Haydar’ın yaptığı bu densiz ihbarcılık, Nihat Matkap’ın siyasi faaliyetlerinin önünü kesme amaçlı Özel Dairelerin işi olup olmadığını ise okura bırakacağım.
Antakya’da halkından oy isteyen her ilerici hangi partiden olursa olsun Mihrac Ural’ın evine uğrar. Bunu anlamak için, Karanlık odaların karanlık amaçlı insanı değil, kitle ilişkisini bilmek gerek.
Bu gafları adamın çapsızlığına vererek mazur görüyorum.
Sözlerimi jokere bir fıkra anlatarak bitirmek istiyorum. Bir zamanlar devrimcilik yoksulluk algısıyla eşitti. Bu nedenle gökdelenleri yıkıp yerlerine güzel güzel gecekondu yapmak isteyenler vardı. Yani dervişin neyse zikri odur fiili. Bu insanların bu tür ilişkileri hayallerinde bile görmemeleri çok normal. Dönün bakın aile, köy ya da şehir çevrelerinden örgütledikleri bir tek insan var mı?...