235. DOSYA
ENGİN ERKİNER
BİR İTİRAFÇININ HİKAYESİ
DOĞUM GÜNÜ 19 AĞUSTOS 1977
TANIYALIM
Mihrac Ural
19 Ağustos 2011
Tarih; 19 Ağustos 1977 İstanbul.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü, MİT’ten aldığı bilgi üzerine THKP-C (Acilciler) örgütüne ait tüm adreslere baskın düzenledi. “Bombacı Leyla” davası diye basına geçen dava böylece başladı.
Örgüte uzun zamandır sinsice ağır zarar veren Engin Erkiner adlı kişi, bu kez sahnedeki yerini itirafçı olarak aldı. Örgüte son darbeyi vurup görevini tamamlayacağını sandı, Polis ve MİT bu işin böylece bitirileceğini sandı.
Ancak yanıldılar. Güneyden esen rüzgarlar bu örgütü onurlu bir tarihi direniş gücü olarak yükseltmeye devam etti. Acilciler örgütünün, İlker Akman ve arkadaşlarını bir ihbar sonucu katledilmesi ardından, altın harflerle yazılışı böylece başladı.
1.Kongresini 1986’da bağlayan, bu güne kadar tüm gücünü, ülkemizin özgürlük ve demokrasi mücadelesi için harcayan örgütümüz, geçmişindeki istisnasız tüm değerlere sahip çıktığını, en küçük katkıdan ne büyük katkıya kadar bu onurlu tarihi oluşturan etkinliklerin sahibi olduğunu dile getirir. Bu tarihi ve bu tarihe katkı yapan militan, kadro ve yöneticileri kirletmek isteyen, derin devlet ilişkisi artık tartışmasız açık hale gelen ikili şebekenin devrimci hareket ve ilgili kamuoyunun bilgisine sunulmak üzere alttaki bilgileri paylaşmayı uygun gördüm.
Engin Erkiner adlı bir itirafçının adımızı ilk kez polise afişe etmesiyle aranır hale geldik. Bu, itirafçı polise hayallerini bile anlattı. Örgütü yıkacağını sandı. Yanında MİT ajanı İbrahim Yalçın’la giriştiği tasfiye hareketini, firari durumda olmamıza rağmen atlatarak örgütümüzü en güçlü seviyede bir direnme örgütü haline getirdik. 1977 Ağustosundan 1986 1. Kongreye kadar, işkence, zindan, sürgün demeden çalıştık mücadele ettik. Büyük yıkımların yaşandığı, sosyalist sistemin buharlaştığı bir kesitte dün gibi bu günde azimle halkımız için mücadeleye devam etmeyi bir sorumluluk olarak belirledik: sayıları değil siyasal tutumları ortaya koyarak yürünmesi gereken yolu sonuna kadar kararlılıkla yürümeyi seçtik.
TANIYALIM
İtirafçı Engin Erkiner, suç dosyası kabarık biri. 12 Mart 1971 darbesinde, göstermelik olsa da adı KURTULUŞ GAZETESİ yazı işlerinde gösterilmiş olmasına rağmen ne hikmetse sorulmamış bile; o dönem ilgili ilgisiz herkesin işkence ve zindan yattığı dönemdir. Mahir Çayan’nın, THKP-C’nin merkez yayın organı olan bir gazetede adı yazı işleri sorumluluğunda geçen birinin, aranıp sorulmaması bir sihir işi değilse başka bir şey olmalıdır. Sol çevrede de bu durum dikkat çekmemişti. Şimdi, bu itirafçının, suçları birikince ve filmin kareleri tek tek gözden geçirilip gerisin geriye gidilince her şey belirgin olarak anlam kazanmaya başladı.
İtirafçı Engin Erkiner, 12 Mart sonrası dönemde, THKP-C’den geriye kalan etkin güç ve şahsiyetlerin oluşturmaya başladığı yeni siyasal oluşumlarda da görülmedi. İtirafçı, Mahir Çayan geleneğinin ortaya çıkarttığı akımlar arasında yer almak yerine, ilginç biçimde bu geleneğin bilinmeyen, etkisi çok zayıf olan ancak askeri mücadeleyi sürdürme kararlılığında olan çok dar bir grubun içinde beliriyor. Bu yer alışın anlamını 26 Ocak 1976 Malatya Beyler Deresi katliamının ortaya çıkışında anlıyoruz.
Bu katliamın muhbiri, Engin Erkiner’di. Bu gerçeği ortaya çıkardık. İlker Akman ve yoldaşlarının örgütsel çabalarına ait ilk askeri eylem girişim adımları atılırken yaptığı ihbarla katlediliyorlardı. İtirafçı her nasıl sızmışsa başlangıç aşamasındaki bu örgütün Genel komite üyesi olarak yer almıştır. İlker Akman ve diğer Genel Komite üyesi Yusuf Ziya Güneş ve Hasan Basri Temizalp örgütün liderleri olarak Malatya yönündeki çalışmalara gidişini bilen tek kişi olan itirafçı, görevini yerine getirerek polise ihbarını yapmış ve bu katliama yol açmıştır. İllegal bir askeri mücadele örgütünün Genel Komite Üyesi olmasına ve örgüt liderlerinin katledilmesine rağmen sorguya bile çekilmemesi, aranıp, sorulmaması üstelik Örgüt lideri İlker Akman’ın ablasıyla evli olmasına rağmen sorguların dışında kalması, bu muhbirin katil muhbir olduğu gerçeğini yeterince açıkça ortaya koymaktadır; 12 Martta, göz yumularak gördüğü ilgi, bu kez de kendini göstermiş oluyordu. Bu gerçeği öğrenen Karısı ki, İlker Akman’ın ablasıdır, itirafçının suratına tükürerek boşanma kararı almış ve boşanmıştır.
İtirafçı Engin, İlker akman ve arkadaşlarını ihbar ederek katlettirdikten sonra, elini kolunu sallaya sallaya askerliğini kısa süreli yapma mükafatı kazanmış ve orada eğlene eğlene yeni görevi için hazırlıklara başlamıştır. Bu ahlaksızın örgütümüz saflarındaki sinsi ve kirli işlerini kare kare görmeye devam edelim
İtirafçı, Askerden geri dönüyor. Hiçbir şey olmamış gibi, örgütte geride kalan kişilerle Genel komite oluşturarak göreve devam ediyor. Bu kez hedef, Örgütün Ankara biriminde geride kalanların tasfiyesidir. Böylece 1977 yılı başından itibaren de Ankara örgüt birimi ölü ya da diri tasfiye edilmiştir; Rıza Salman’ın polise yakalanmasına yol açan ihbarı yapmış, Yüksel Eriş ve Ömür Karamollaoğlu’nun ölümüne yol açmıştır. Böylece Ankara örgüt birimi tasfiyesi tamamlanır. Bu kez de hiç kimse bu adam sormamış, adını dahi anmamıştır. 12 Mart’ta göz ardı edilen, 26 Ocak 1976’da İlker Akman ve arkadaşlarının katledilmesinde yine göz ardı edilen itirafçı bu kez de 1977 baharında örgütün Ankara birimi tasfiyesinde de göz ardı edilmiştir; Üstelik Genel komite’nin başında olmasına rağmen.
Sıra, İstanbul’a gelir. İtirafçı seyyar tasfiyeci gibi polisin gözbebeği olarak şehirden şehre, birimden birime taşınır. İstanbul’da, iş ortağıyla, bu güne kadar ayrılmayacakları MİT ajanı İbrahim Yalçın’la tanıştırılır; bu ikili şebekenin buluşmasının derin arka yüzü, emekli MİT yetkilileri anılarını yazdıkça tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı.
İtirafçı, MİT ajanıyla birlikte santim santim örgüt bilgilerini MİT’e taşımaya başlıyorlar. İtirafçı, İstanbul birimine gelir gelmez ortağıyla birlikte tanıştırılır tanıştırılmaz, örgütün tüm sırları ve yapılacak eylemler MİT denetimine geçmiş olur. Hangi saatte, nerede nasıl eylem yapılacağı, eyleme kimlerin katılacağı da dahil tüm bilgiler MİT’in elinde olur; burada “başka bölgelerden başlayan takip” diye yapılmaya çalışılan uydurma ve bulandırma, İstanbul biriminin itirafçı ve MİT ajanı eline düştüğü gerçeğini örtmekten çok uzak bir sallamadan ibaret kalıyor. Bunu anlamak için sadece, İtirafçı Engin ve ajan İbrahim Yalçın’ın bildiği, başka kimsenin bilmediği eylem ve soygunların hangi saatte, kimlerle ve nerede yapılacağını ayrıntılı bir biçimde MİT tarafından bilinmiş olması yeter de artar.
İşte MİT İstanbul bölge başkanı Osman Nuri Öndeş her şeyi ortaya çıkaran sözleri; “MİT İstanbul bölgesi ilgilileri bu soygun kararını önceden haber almıştı ve bu soygun ekibinin hareketleri kontroldeydi ve nihai olarak Akbank Taksim şubesini soymaya karar verdiler… Emniyet Müdür yardımcısı Şükrü BALCI’ya, soygun yapılmadan bir gün önce soygunun sabah saatlerinde yapılacağı haberi iletilmişti… Olay MİT elemanları tarafından izleniyor ve devamlı olarak koordinasyon sağlanıyordu… Operasyon Şefi çalınan paranın saklandığı yeri ve adresinin belli olduğunu, şu anda Engin ERKİNER’in biri erkek diğeri kız, iki arkadaşıyla Şişli’de bir restoranda, kuru fasulye ve pilav yediklerini kendisine söyledi…” ( O.Nuri Öndeş, “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” s:283-85 )
Bu bilgileri, İstanbul Emniyet Müdürlüğü bile ancak MİT’ten alabildiği böylelikle açıkça ortaya çıkmış oluyor. Bu da İtirafçı Engin Erkiner ve MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın kim olduklarına ilişkin bilginin resmi ağızdan açıkça ilanıdır.
(Geniş bilgi için; İstanbul MİT Bölge Başkanı Osman Nuri Öndeş’in “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” adlı kitabın sayfa: 280-290 yer alan, “Aşırı Sol Örgütlerden Acilciler Operasyonu” alt başlığına bakılabilir).
MİT ajanı İbrahim Yalçın ve İtirafçı Engin Erkiner, birbiriyle tanıştırılmadan önce örgüt eylemlerde hiçbir açık verilmemişken, bu tanıştırılmanın yapılması ardından MİT’in örgütü adım adım izlemeye ve her gelişmeden bilgi sahibi olmaya başlaması, gerçeği tüm çıplaklığıyla yansıtıyor.
Böylece, AK Bank soygunundan 3-4 saat sonra, örgüt çökertilmeye başlanır.
Örgütümüze yönelik 19 Ağustos 1977 operasyonun bilgiler MİT ajanı İbrahim Yalçın’dan, itiraflar ise Engin Erkiner’den gelir.
İtirafçı Engin, polise 20 sayfalık itirafnamesini teslim eder; orada sadece üzerimize yıktığı yalan yanlış işler değil ama aynı zamanda hayal ürünü senaryolar da yerini almıştır. Sempatizan, malzeme, evler, tanıdık tanımadık herkes ele verilir; hayalde kalan veriler bile polise sunulur, unutulup da akla gelenler, mazgal kapısından polise aktarılır. Gelecekte yapılma olasılığı olabilecek eylemler ve kimler tarafından yapılabileceği söylenir; kurgularla isimler verilir; ilginç bir şey de “yapılması muhtemel eylemler” için, sürekli olarak Mihrac Ural adı verilir.
Böylece, itirafçı Engin hayatının sonuna kadar, sırtında taşıyacağı bir kamburu taşımış olur. Bizlerde devrimci örgüt sorumluluğuyla bu gerçekleri uygun bulduğumuz bir kesitte, devrimci kamuoyuna ve halkımıza açıkladık. İtirafçı kendini tek cümleye şöyle tanımlıyor; “Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16)
Bizim söylememize bile gerek kalmadan kendini böylesine açık olarak itirafçı diye tanımlayan birinin bu gün de konuşmaya devam etmesi, bir hastalık değilse devam eden bir görevin uzantısından başka bir şey olamaz diye düşünüyoruz. (bu şebekeyle ilgili tüm dosyalar ve el yazılı, polis itirafnameler için Bkz. http://acilciler-thkpc.blogspot.com/)
İtirafçı, sırtında taşıdığı kamburun altında ezikliğini, çaresizliğini 3 yıldır sürdürdüğü karalamalarla hafifletmeye çalışıyor. Üç yıldır bir türlü bitirmeyi beceremediği, dolaysıyla iflasının açık göstergesi olan hayal, kurgu, yalan, senaryolarla örülü ithamları, belgesiz, kanıtsız olmaktan muzdarip kalmaya devam ediyor.
Buna karşı, örgütümüz iddialarını, itirafçının kendi el yazısıyla açık kanıtla ortaya koyarak bu çirkin yaratığı teşhir eder. Şu, bu örgüt çatısı altına kaçarak korunabileceğini sanan bu şebeke, gittiği her yerde aynı kirlilikle çalışınca, kaçacak bir yeri de kalmamış olur. En yakın gibi görünün insanlar bile, bir itirafçının, bir MİT ajanının ahlaksızlığından uzaklaşmayı tercih eder.
Bu konuda kamuoyunu bilgilendirmek için, ayrıca bir dizi soruyla bu şebekenin iç yüzünü ortaya koyduk. O, her itirafçı gibi, korkunun ecele faydası olur sanısıyla havlamaya devam etmeye mahkum olmuştur. Kervan ise, yürümeye devam ediyor
(Bu konuyla ilgili olarak http://acilciler-thkpc.blogspot.com/ linkinden 1. DOSYA ve 185. DOSYA’ya bakmak yeterlidir)
O şimdi,
Ortağı MİT ajanıyla komşularımıza Amerikan askeri müdahalesinin şakşakçılığını yapıyor, egemen ulus şovenizmini, Siyonist sol çevrelerle el ele yapıyor.
Kürt özgürlük hareketinin azılı düşmanı olmasına rağmen güç dengesinin malum kuyrukçuluğunu yapıyor. Ancak “Türkiye’de Arap sorunu” diye sorduğunuzda, çirkin milliyetçi çehresini gösteriyor. İkiyüzlülerin tümünde rastlanan bu durum, zayıflığın, ortama uyma mecburiyetin bu itirafçıdaki tecellisi olarak beliriyor.
Bu şebekler, her türden örgütlenmeye, devlete karşı dik durma mücadelesi veren her eğileme şiddetle karşıdırlar. Bu amaçla yaptıkları karalama, kurgu ve yalanlar, çamur at izi kalır diye gündeme gelirken, Özel Harp Dairesi elamanları olarak iş görüyorlar.
Bunlar ihbarcılıkta malum Doğu Perinçek’çi çizginin üzerinde yürüyorlar. Örgütlülüğü ret etmeleriyle de beliren bu çabalar yıkıcı olma amacından başka bir hedefe sahip değillerdir. İtirafçı Enginin belgelerle ortaya koyduğumuz tarihi bunun en açık kanıtıdır.
İlgili olanları uyarıyoruz…
ORTAĞI; MİT AJANI İBRAHİM YALÇIN
“Bana dostunu söyle kim olduğunu söyleyeyim….”
İbrahim Yalçın malum, kendini, el yazılı 12 sayfalık itirafnamesinde açıkladı, “MİT hesabına çalışıyorum”
En yakın çevresinde, “zaaf göstermiştir” diyerek ajanlığını hafifletmeye çalıştı ama nafile. Çünkü Bu işin daha ötesi var…
MİT Ajanı İbrahim, el yazılı itirafnamesinde kendini şöyle tanımlıyor;
Ben ADANA’ya MİT’e döndüğüm de Sarı’yı gördüğümü beni kongreye götürmek için geldiğini. 13 ve 16 Ekim’de ANTAKYA PTT’si önünde saat 14.00de buluşacağımızı bildirdim” (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:7) Diyor.
“Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. " (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10)
Bu ajan, muhatabımız değil cezasını beklesin.
Ama ötesi tüm devrimci hareketi ve öncelikle bizi ilgilendiriyor. Ötesini Sırat Köprüsü sorumuzla sorduk. Hala cevap veremedi. Kıvranıyor, dokuz doğruyor, Ahmeti-Mehmeti suçluyor, hayali kurgularla bağlar-bağlantılar kurup duruyor. Malum uydurukçuluğuyla, yumurtlayıp duruyor, Ama sonuç yok Kambur örtülmüyor, açık kapanmıyor, “sırat köprüsü sorusu” cevaplanmıyor…
Sırat köprüsü sorusu şudur; “MİT hesabına çalıştığını söylüyorsun, peki, ne zamandan beri MİT’le ilişkidesin, bu süreçte devrimci hareketlere ne tür zarar veridin? Diye sorduk, cevap vermedi, itirafnamesinde bir yığın çelişkiyi ortaya koyduk, örgüt merkezine ilk gelişinde MİT talimatıyla geldiğini neden gizlediğini ve MİT’e neleri aktardığını sorduk, cevap veremedi.
Bu soruların cevabı er ya da geç alınacak. Bekleyip göreceğiz.
Hayatında siyasi bir tek cümle kurmamış olan Ajan İbrahim Yalçın, işine devam ettiğini kesinlikle biliyoruz Devrimci kamuoyunu da 20 yıldır uyarıyoruz. (Bunun konuyla ilgili olarak http://acilciler-thkpc.blogspot.com/ linkinden, 179 ve 214. DOSYA’lara bakınız)
3 yıldır bu kamburu nasıl hafifletirim diye kendini yırtıyor. Ama olmuyor. Karıştırdıkça başkasını karalamaya çalıştıkça, gerçeğin mızrağı çuvala sığmaz oluyor. Sonsuz hayal aleminin kurgularıyla, “havada bulut var bana kaz mı dedin” şaklabanlıklarıyla sırtındaki MİT ajanı kamburunu hafifletmek için, önüne gelene karalama yapıyor, Hayatını devrimci mücadele atamış, bu örgütün emektarlarına saldırıyor. Fuat’a, Mehmet’e, Ömer’e, Ali’ye Ahmet’e. Ama başaramıyor Sırat köprüsü sorusu boynunun yemeye devam ediyor.
Bu ahlaksız MİT ajanı, sonunu çok iyi biliyor. Mihrac Ural’ın bitip tükenmez inanç ve kararlılığının onları sonuna kadar takip ederek, hak ettikleri cezayı mutlaka vereceği iyi biliyor. Aramızda zamanı hakem koyduğumuzu da..
Kararı alınmış bu çaba bir yanıyla da Nebil içindir. Nebil Rahuma yoldaşın öldürülmesinin tek nedeni bu hayvandır; HDÖ’cülerden, 2 kg altını örgütten habersiz alıp cebine indirmiş (biz bilmiyorduk, gizleyip durdu, sonra itiraf etmek zorunda kaldı) ve yoldaşın katledilmesine neden olan tek gerekçeyi oluşturmuştu. Nebil’i sorgulayan katilerin tek suçlaması buydu; örgütün bile haberi olmayan bir vakıadan hareket ettiler. Nebil yoldaşı Acilcilerin HDÖ’deki adamı saydılar. MİT ajanı burada işini gördü. İlginç olan da, Nebili katledenlerin tümü MİT tarafından öldürüldü. Bu bağ ve bağlantılar ve sonuçların tümü MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın işiydi.
3 yıl her gün yazıp başarı sağlayamayan yalan sadece sahibinin kirliliği için bir kanıttır. Olan da budur. Şimdi, bulamaç üzerine bulamaç oluşturup, iflaslarına cankurtaran arayışı içindedirler. Mehmet Yavuz gibi hayatı boyunca halkı için çalışmış, başarılı kitlesel-meslek örgütü başkanlığına yükselmiş, bir insanı kirletmek ve onun üzerinden, köprüden geçerken birbirine deydi akraba oldu misali kurgularla aynı karalama bulamacını servis etme çabasında. Adamın işi bu, yaşamı boyunca bunu yapmaya mahkum…
Bak lan hayvan,
Sen de iyi biliyorsun ki senaryoların artık tutmaz. Açığını yeryüzünde kapatacak bir örtü yoktur. Sonsuz yalan üretme potansiyelini herkes görüyor. Mehmet Yavuz’a saldırıların hiçbir zaman onunla olan dostluğumu zedeleyemez. Bu oyunların, koftur. Onun ayakkabısının altı bile senden bin kez daha şereflidir. Daha devrimcidir, daha onurludur bunu bil. 30 yıl sonra da görmüş olsam ve bu dönem boyunca çalışmalarını bilmiyor olsam da bu dostumun dürüstlüğünden, dik duran devrimci kişiliğinden zerre kadar şüphem olmayacaktır.
Onun üzerinden yaptığın şaklabanlıklarla bana yönelteceğin karalamalara bıyık altından güleceğim. O kadar; sonra hasi…tir ulan it, diyeceğim.
Güneş balçıkla sıvanmaz, sırat köprüsü sorun duruyor sen ona cevap ver gerisini bırak bilen neyin ne olduğunu iyi bilir…
Devrimciliğinden, kitle çalışması, meslek örgütü etkinliği ve bu etkinliklerde başkan olmasından onur duyduğum Mehmet Yavuz’a yapılmak istenen karalamaların boş bir çuvaldır. Bu onurlu yoldaşın devrimci karakterini benim gibi bilen tüm eski arkadaşları, onun dostluğundan onur duymaya devem edeceğimizi dosta da düşmana da bildiririm.
Mersin’de meslek kuruluşundaki yeri itibariyle herhangi bir partiye üye olması ya da milletvekili adayı olması gibi fırsatları değerlendirip mensubu olduğu kitlesel kuruluşlara hizmet etmek istemesi hiçbir zaman, kurgularla vehmedilmek istenen karalamaların muhatabı yapmaz. Sin ey it adam, işin gücün bu yalan kurgularla kendi ajanlığını örtmek ise, bunu geç sonuna değişik bir etkisi olmayacaktır.
Hiç bilmesek de duymamış olsak da, aleni, açık, resmi olarak ilan edilmiş pati üyeliği ve milletvekili adaylığı Mehmet Yavuz’un devrimci kişiliğine zarar vermez; bırakın CHP’yi, hayatı boyunca DYP’li olan, MHP’li olan, Fethulahçi cemaat imamlarının emir eri olan, Barzanici olan yüzlerce Kürdün akın akın BDP’ye girmesine ne mana verilir ki. Hele Hanefi Avcı - Devrimci Karargah Örgütü arasında uydurulan bağların, Ergenekon’a oradan da PKK’le ilişkilendirme çorbası kaç paralık değere sahip ki. Bunların ne önemi varsa ulan hayvan, senin kurgularının da önemi o kadardır.
Daha da ötesi, halkının çıkarları için, Kürt özgürlüğü için, meslek grubunun çıkarları için binlerce insanın bu partilerde çalışmaya devam etmesinin neresi yanlıştır ki: Kitle çalışmasını hayatında bilmeyen, itirafçı ve MİT ajanlığından başka bir iş tutmamış olanların, Mehmet Yavuza karşı gösterdikleri bu refleks normaldir, çünkü görevleri budur.
Dürüstlüğüyle söylediği sözün doğruluğuyla ilk tanıştığımızdan buyana bu ilkeli yürüyüşüyle dile getirdiği; “ Bu adamlar zaman kavramını yitirmiş... 1977'li yıllar ile 2007 arasında bağlantı kuramaya çalışmak, tek kelimeyle çamura yatmaktır.
Parti üyeliğinin hangi şartlarda oluştuğu, sektörel oluşum içerisinde özellikle iki partiye baskı yapılıp belli arkadaşların meclise sokulması çabasını bilmedikleri için havada pişirip tavada yemeye çalışıyorlar… Diğer bir çamur da '' her şeyin devlete bilgi verilerek '' yapılması...
Nasıl da yüzleri kızarmadan çarpıtıyorlar ifadeyi..
Yasal bir dernek, illegal yöntemlerle faaliyet göstermez.
Yasal bir dernek, yasa dışı örgüt değildir...
Anladığım kadarıyla yazılarım bunları gerçekten çılgına çevirmiş.
Sap ile samanı ayıramayacak derecede kafayı yemişler.” açıklaması, yeter de artar.
(Bkz; Mehmet Yavuz, “HAVADA KALAN ÇAMURLAR” http://nebilrahuma.blogspot.com/2011/08/havada-kalan-camurlar.html ve 234.DOSYA
Evet, bu kez birileri erken yakalandı, bilin bakalım kim?...
Ancak okurun bilmesi açısından önemli bir ip ucu sunacağım; o da MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın yalan kurgularla yaptığı bulamacın, devrimcileri kirletmek için Fethullahçı Cemaatin imamlarının, Em. Gen. Mü. İstihbarat Dairesinin Başkanlığınca organize edilen işlerle tıpa tıp benzeşmesidir. Israrla ve iddiayla söylüyorum, İbrahim Yalçın MİT’le çalışmaya devam ediyor…
MİT’ten 150. 000 TL alarak örgütü ve yoldaşlarımızı ihbara eden ve bunun ötesinde MİT’le derin ilişkileri açığa çıkan birinin böylesine pervasızlık yapması, cezasını bulana kadar herkesin dikkat etmesi gereken bir durumdur; İtirafçı Engin Erkiner’le bu ikili 1977’den beri devrimci harekete zarar veriyor pislik üretiyorlar.
Sonuç,
Etkin siyasal yazım performansımın arkasından nal toplayan halleriniz, çılgınlık hallerinizin tecellisidir. Bunu biliyorum ve zevkle haberini alıyorum.
Lo hayanlar, lo zavallılar, lo Özel Harp Dairesi Uşakları,
Beklemiyordunuz, siyasal yazlarımın altında ezildikçe anladınız, çılgınlığınız da burada depreşti. Kendinizden geçecek şekilde adımı karalayarak hayatınızı geçirmeye mahkum oldunuz. Burada da sizi esir ettim.
Tıpkı, 19 Ağustos 1977 sonrası örgütü siz polise teslim ederken ben ve yoldaşlarım yükselttiğim gibi.
Tıpkı, işkencede siz bülbül kesilirken, ben ser verip sır vermediğim gibi,
Tıpkı, 1. Kongrede kapalı oy ve açık sayımla, oybirliğiyle, elleriniz parçalanırcasına alkışlayarak, kongreye gelemeyenleriniz uzun uzun, coşkulu övgü mesajlarıyla katılarak Genel Sekreterlik sorumluluğuna seçildiğim gibi;
Tıpkı, bulunduğum yerde yarattığım imkanlarla, tüm yoldaşlarımı 12 Eylül baskılarından koruduğum gibi; bundan da sizin gibi alçakların bile yararlandığı gibi.
Karşımda hep ezildiniz, çünkü haindiniz, itirafçı ve ajandınız. Elimi kirletmemek için, örgüt içi şiddete ilkesel olarak karşı olduğum için bu gün yaşıyorsunuz. Bunu da siz çok iyi bilirsiniz. Zaten buna gerek yoktu attığınız her çirkef adımla bir kez daha intihar ediyorsunuz.
Son intiharınız da Komşumuz Suriye’ye, sırf bana olan düşmanlığınız nedeniyle, Suriye’nin eli kanlı muhalefetinin bile söylemekte tereddüt ettiği, BM’den NATO’dan, ABD’den Erdoğan’dan askeri operasyon yapılması çağrıları yaptınız. Bu ise son intiharınız oldu. Siyaseti bilmeyen, işi itirafçılık ve MİT ajanlığı olanların varacakları başka bir sonuç olamazdı da.
Siz insan olma evrimini tamamlamamış, bir tür hayvansınız. 3 yıl değil, ömrünüzü bile verseniz aynı yerde kalacaksınız.