THKP-C (Acilciler) Basın Açıklaması
27 Mayıs 2011 / No: 29
27 Mayıs 2011 / No: 29
TERCİHİMİZ
SİVİL DİKTATÖRLÜĞE KARŞI
SİVİL DEMOKRASİDEN YANA OLACAKTIR
12 Haziran 2011 genel seçimleri, ülkemiz kaderinde önemli bir dönemecin seçimleridir. Bu seçimleri böylesine önemli kılan, kırılgan hale getiren tarihsel değişimlerin yönüdür. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yaşanan siyasi sancılar, 21. Yüzyılın gerekleriyle uyumlu, toplumsal dokusunun çıkarlarına cevap olabilecek dönüşümlerin ikame edilip edilemeyeceğiyle ilgili en kritik kesitindedir. Yeniden bir yapılanma gereği artık ertelenmez bir talep olarak gündeme gelirken, bu gerekliliği eskinin bir başka biçimdeki devamı olarak topluma dayatmak isteyenlerin engelleriyle de karşı karşıyadır. 12 Haziran seçimlerini önemli kılan da tas tamam budur; gelişme ve gerekliliklerin Sivil Diktatörlüğe mi? Sivil Demokrasiye mi? gideceğini işte bu sırat köprüsünden geçiş belirleyecektir.
Ortaçağlarda 1000 yıllık siyasal yapılar değişmeyebilir, o çağlarda köleliğin her türü egemendi. İnsanın hiçbir değeri de yoktu. Uygarlık geliştikçe bu gidiş insan aydınlanmasıyla birlikte köklüce değişti. Cumhuriyetler, demokrasiler gelişti. Doğal olarak da insanın ve toplumların, siyasi dahil her türden ihtiyaçları da gelişerek değişti. 20. ve 21. Yüzyılda hiçbir sistem düzenli ve barışçıl bir biçimde değişim süreçlerinden geçmeden ayakta kalamaz oldu. Bu nedenle iktidarların düzenli seçimlerle değişim fikri ortaya çıktı ve siyasal yapılanmanın temellerini oluşturdu. Bu gerçekler karşısında ülkemizin 100 yıldır değişmeden duran, toplumun hiçbir talebini karşılama durumunda olmayan siyasal yapılanmasıyla yüz yüze kalınmıştır. Bu sistem ısrarla aynı yöntemlerle, darbeler, baskılar, kovuşturmalar özgürlük ve demokrasiyi kısıtlayarak ayakta kalma çabası içindedir. Bu ise ülkemizin çözümsüz kalan sorunlarını kaosa, kimlik bunalımlarına iç barışı kirli savaşlarla değiştirmeye kadar gitmiştir. Sistem ülkemizin toplumsal, etnik, inanç dokularıyla da şiddetli bir çatışma içindedir. Hiçbir topluluk gerçek anlamda ne bir özgürlük ne de bir demokratik hak kazanabilmiştir.
Bunların üzerine, Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarı gelip oturmuş, kaosları derinleştirdikçe derinleştirmiştir. İç politikada, “Demokratik Açılım” adı altında ülkenin bekleyen değişim ihtiyacı, oya çevrilerek iktidar olunmuştur. Ancak, bunun kocaman bir aldatmaca olduğu iflasıyla birlikte anlaşılmıştır. Özgürlükler geçmişten çok daha geri tarzda tasfiye edilmiş, aydınlar, gazeteciler, farklılıkların özgürlük ve demokrasi talepleri zindanlara doldurulmuştur; bununla da kalınmamış yasal olmayan ve bir o kadar ahlaksız yollara sapılarak muhaliflerin tasfiyesine gidilmiştir. Ekonomide rakam oynamalarıyla oluşturulan görsel iyileşmeler volkanın patlama öncesi hallerinde ülkenin iç savaşa sürüklenmesine yol açacak risklere sürüklenmiştir. Kürt sorunu konusunda iç dünyalarında 100 yıldır taşıdıkları, hiç değişmeyen tek boyutlu milliyetçilikle yaklaşılmıştır. Bu politika ortak ülkemizin iktidarları tarafından “Misak-i Milli” politikası olarak algılanmış ve sonuçta “Kürt sorunu yoktur” noktasına gelinmiştir. Bu son, Kürtlerin Cumhuriyet döneminde mecbur kaldıkları19 ayaklanmanın soy kırımı gibi bir girişimle, acımasızca, kanla bastırılarak yüz binlercesinin katledilmesi kadar, son 30 yıldır 60.000 insanın katliyle devam eden kıyımı yaratmıştır. Kürt özgürlük hareketinin barış için ortaya koyduğu tüm çağrı ve davranışları kanlı baskınlarla cevaplayan, sınır ötesi operasyonlarla, dıştan alınan teknik, istihbarat, pilotsuz uçaklarla ölüm cenderesine sokan bu akıl, iktidarını ebedi kılmak, yüz yıllık baskı rejimini devam ettirmek için, yaklaşan seçimlerde bir kez daha karşımıza çıkıp oyumuzu istemektedir.
Bu iktidar, iç politikada ortaya koyduğu kanlı savaş politikası, özgürlükleri kısıtlayan, toplumu Ortaçağlara sürükleyen yaptırımları ve istihbarat teşkilatında egemen hale getirdiği Cemaatin imamlarıyla bir korku cumhuriyeti kurma girişimindedir.
Herkesin takip edildiği, dinlendiği, gözlendiği bir korku cumhuriyeti kurulmak istenmektedir. Bu ilkel akılla, ülkemizin çoğulcu etnik, inanç ve kültürel dokusunu tek boyutlu milliyetçilikle ezme çabasındadır. Bu nedenle de sivil diktatörlük kurmayı bu seçimlerin ana hedefi olarak belirlemiştir. Bir kez daha iktidar olmayı, kanlı sonuçları göze alarak topluma dayatma uğraşındadır. Ortak ülkemizin içine çekildiği kaos, seçim sonrası tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacak olan ölümcül tehlikeler bu ilkel akılla ikame edilmeye çalışılmaktadır.
Buna, dış politikada sergilenin ikiyüzlü politikayı eklemek gerek. Komşuları aldatma, ülkeleri tek boyutlu çıkar mihverlerine oturtma, nüfus alanı haline getirmenin adı olan, 21. Yüzyılın demokratik hiçbir değeriyle uyumlu olmayan “Yeni Osmanlı” siyasetini “Derin Strateji” adı altında tezgahlanmasını da eklemek gerek. Bu dış siyaset, komşu ülkeler üzerinde oynanan emperyalist oyunlara ortaklıktan ibarettir daha da ötesi bu kirli çıkar siyasetlerinin taşeronluğunu yapmaktır. Libya sorununda sergilenen onursuz ikircimliği, Bahreyn konusunda gösterilen kararsızlığı, Suriye aleyhine yürütülen kirli senaryoların tezgahtarlığı bu siyasetin sonuçta kan üzerinden bir siyaset olduğu görülmüştür.
Bu bir iflastır. Bölge halkları, ülkemizin sürüklendiği bu çirkin, bu onursuz ve erdemsiz politikalara karşı her düzeyde tepki koyarak halkımızın tarihi yeni düşmanlıklara ve sorumluluklar altına girmesine yol açmaktadır. Halkımızın ve ülkemizin hak etmediği bu sürükleniş artık taşınmaz bir kirlilik halinde ülkemizin evrensel nefes kanallarını tıkamış bulunmaktadır. Bu bir dehşet tablosudur. Komşularımıza reva görülen kanlı süreçleri kışkırtmak üzerine kurgulanan siyasetin, dönüp ülkemizi vuracağı kesindir; kanla oynayanlar onun kurbanı olurlar. Komşuları bölen, kendisi bölünür, kardeş kavgasını kışkırtan kendi ülkesinin kardeş kavgasında boğulur. Erdoğan’ın AKP iktidarı işte ülkemizi böylesi bir uçurumun orta yerine getirip koymuştur. 12 Haziran 2011 seçimlerini ülkemiz kaderinde bu kadar anlamlı kılan tablo da budur.
Bundan sonrası, kararın tek sahibi halkımızıdır. Ülkemizi içinden çıkılmaz bir kan gölüne çevirip içinden çıkılmaz bataklığa sürüklemek isteyen, komşularımızın iç işlerine karışarak kardeş kavgasını körükleyerek içte ve dışta kan üzerinden siyaset yapmaya çalışan, ürettiği bu bataklık üzerinden baskı rejimini sivil diktatörlüğü çevirmek isteyen Erdoğan ve AKP iktidarına son vermek tarihi bir sorumluluk haline gelmiştir. Halkımızın 12 Haziran seçimlerindeki kararı bu açıdan hayati önemlidir.
12 Haziran seçimlerinde Halkımızın çıkarlarını temsil eden tercih, sivil diktatörlüğe karşı sivil demokrasinin ikamesi olacağı açıktır. Bunun için hazırlıklarımızı yapalım, alışkanlıklarımızı aşarak, dedelerimizin çağını bile temsil etmekten uzak içi dışı çürümüş partileri kendi halleriyle terk ederek, geleceği temsil edecek olan, 21. Yüzyılda uygarca, barış içinde bir arada yaşamın garantisi olacak olan, farklılıklarımızın hakkını anayasal, yasal ve kurumsal güvencelere bağlayacak olan siyasal yönelimleri destekleyelim.
Bu güç “emek, özgürlük ve demokrasi blogu”nun bağımsız milletvekili adaylarınca temsil edilmektedir. Örgütümüz THKP-C(Acilciler), bu güce, parlamentoda daha etkin bir biçimde halklarımızı temsil etmesi için tüm gücüyle destek olacaktır. 12 Haziran seçimlerinde halkımızın da görevi budur.
THKP-C (Acilciler)
27 Mayıs 2011