8 Mar 2011

CEVAP BULUNMUŞTUR; İBRAHİM YALÇIN MİT AJANIDIR (226.DOSYA)

226.DOSYA
CEVAP BULUNMUŞTUR;
“İBRAHİM YALÇIN MİT AJANIDIR”

MİT AJANI İBRAHİM YALÇIN’A SORDUĞUMUZ VE CAVABINI VERMEMEK İÇİN AYLARDIR KAÇTIĞI
MİT’LE, NE ZAMANDAN BERİ İLİŞKİ HALİNDESİN?”
SORUSUNUN CEVABI BULUNDU.

Mihrac Ural
9 Mart 2011

Örgüte itirafçı Engin Erkiner tarafından sızdırıldıktan kısa bir süre sonra soyguna da sokulan MİT ajanı İbrahim Yalçın, örgütün eylem bilgilerini dönemin (1977-84) MİT İstanbul Bölge Başkanı Osman Nuri Öndeş’e aktarmış.
Öndeş yayınladığı kitapta, örgütümüze yönelik imha operasyonunun başlangıcı olan 19 Ağustos 1977 İstanbul Akbank soygunu ile ilgili olarak şunları dile getiriyor;
MİT İstanbul bölgesi ilgilileri bu soygun kararını önceden haber almıştı ve bu soygun ekibinin hareketleri kontroldeydi ve nihai olarak Akbank Taksim şubesini soymaya karar verdiler… Emniyet Müdür yardımcısı Şükrü BALCI’ya, soygun yapılmadan bir gün önce soygunun sabah saatlerinde yapılacağı haberi iletilmişti… Olay MİT elemanları tarafından izleniyor ve devamlı olarak koordinasyon sağlanıyordu… Operasyon Şefi çalınan paranın saklandığı yeri ve adresinin belli olduğunu, şu anda Engin ERKİNER’in biri erkek diğeri kız, iki arkadaşıyla Şişli’de bir restoranda, kuru fasulye ve pilav yediklerini kendisine söyledi…” ( O.Nuri Öndeş, “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” s:283-85 )
Buradan da anlıyoruz ki, İbrahim Yalçın, adım adım tüm bilgileri MİT’e taşımış. Öndeş’in açıklamaları aynı zamanda uzun zamandır, İbrahim Yalçın’a sorduğumuz ve cevabını vermekten korktuğu “ne zamandan beri MİT’le çalışıyorsun?” sorusunun cevabı da bulunmuş oldu.
 İbrahim Yalçın, İtirafçı Engin Erkiner tarafından örgüte sızdırıldığından beri MİT’le çalışmaktadır.
Artık oyun bitti, THKP-C( Acilciler)’e musallat olan köstebek, bir yandan kendi el yazısı itiraflarıyla, diğer yandan şeflerinin açıklamasıyla ahlaksız bir ajan olduğu yeterince gösterilmiş oldu.

 ***

Osman Nuri Öndeş, 1977 – 1984 yılları arasında İstanbul MİT bölge başkanı. Anı ve yorumlarını “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” başlığı altında bir kitapta derlemiş. Yayınevi belirtilmemiş olan söz konusu kitap, Görsel Dizayn Ofset Matbaacılıkta Aralık 2010 tarihinde basılmış.
Öndeş, Kitabının 280. – 288. Sayfalarını “AŞIRI SOL ÖRGÜTLERDEN ACİLCİLER OPERASYONU” başlığı altında THKP-C (Acilciler)’e ayırmış.
Bu kitapta yer alan bilgiler, MİT ajanı İbrahim Yalçın’ı bir kez daha ele veriyor.
İlgili izleyicinin bildiği gibi, örgütümüz THKP-C (Acilciler)’e 3 yıldır karalama kampanyası yürüten İtirafçı Engin Erkiner ve MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın çabalarını, Özel Harp Dairesi’nin kuklaları aracılığıyla yürütülen bir psikolojik savaş olarak değerlendirdik.
Bunu yüzlerce dosyada dile getirdik. Bu kişileri “İtirafçı ve MİT ajanı” olarak tanımlarken de sadece kendilerini nasıl tanımlamışlarsa öyle tanımladık; bunun için Polis itiraflarında ve kendi el yazılı belgelerini ortaya koyduk.
Bunun için iki cümle aktarmayı yeterli gördük:
İtirafçı Engin Erkiner kendini anlatıyor;

Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16)
Bu şahsın 12 Mart darbesinden nasıl sıyrıldığını, Malatya Beyler deresinde İlker Akman ve yoldaşlarının katledilmesinde oynadığı “katil muhbir” rolünü, Ankara örgüt birimini ölü ya da diri tasfiye edişini, oradan İstanbul’a geçerek, MİT ajanı İbrahim Yalçın’ı örgüte sızdırıp, 19 Ağustos 1977 operasyonlarına yol açtığını belge ve kanıtlarla ortaya koyduk.
(Bkz. 185. ve 220. DOSYA http://acilciler-thkpc.blogspot.com/ )

MİT ajanı İbrahim yalçın Kendini anlatıyor:
Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. " (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10)
Bu ikincisi, Örgüte sızdırıldığı andan itibaren MİT’le ilişki halinde bir ajandı. Tek tokat yemeden kaleme aldığı12 sayfalık el yazılı itirafnamesinde bu ilişkisinin son dönemini bütün ayrıntılarıyla açıkladı. Ama ötesi vardı.
El yazılı itirafları arasında bulanık bıraktığı MİT’le ne zaman ilişkiye başladığı sorusu belirgin değildi.
El yazılı itirafında 20 Ekim 1986’da ilişkiye geçtim diyor. Ancak ileriki satırlarda, “Ben ADANA’ya MİT’e döndüğüm de Sarı’yı gördüğümü beni kongreye götürmek için geldiğini. 13 ve 16 Ekim’de ANTAKYA PTT’si önünde saat 14.00de buluşacağımızı bildirdim” (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:7) Diyor.
Dikkat edilirse 13 -16 Ekim tarihi, “20 Ekim 1986 tarihinde yakalandım” demesiyle çelişkilidir. 13 - 16 Ekim tarihi, 20 Ekim’den önceki bir tarih. Dolaysıyla 20 Ekim’e yakalandım demesi doğru değildir. Yalan söylemiş,
Bu yalan, el yazılı itirafnamesinin ileriki satırlarında daha da karışık hale geliyor. Zira MİT ajanı İbrahim Yalçın, Örgüt merkezine ilk kez 28 Ağustos 1986 Tarihinde geldiğini ve bunu MİT’e bildirdiğini ve onlardan 150.000 TL alarak yola çıktığını söylüyor (Bkz. Yukarıdaki alıntı). Bu durumda, 20 Ekim bir yana 13 -15 Ekim tarihinden de önceki bir tarihte MİT’le bağlantılı olduğu açık oluyor.
Bununda ötesinde, örgüt merkezine ilk gelişi olan ve MİT’ten 150 000 TL aldığını söylediği 28 Ağustos 1986’da, 15 gün kalarak ülkeye geri dönüyor. Bu dönüşte MİT’e topladığı her türden bilgiyi veriyor ve yüksek paralarla taltif ediliyor. İkinci gelişi ise 1. Kongre arifesinde (24 Kasım - 1 Aralık 1986).
MİT’le yaptığı planları, nasıl görev alacağını, nerede göreve başlayacağını ve devletin arkasında nasıl duracağını uzun uzun planlıyorlar (Bkz. İbrahim Yalçın, 12 sayfalık el yazılı itirafnamesi, http://acilciler-thkpc.blogspot.com/). Ancak MİT’le ilk ilişki tarihini sürekli gizleyip atlatmaya çalışıyor. Tek amacı bu süreç boyunca örgütümüze, devrimci hareketlere verdiği zararı örtmek, MİT’le ilişkisine “o an başlayıp biten, zorunlu bir durum” imajı vermek. Ancak bu mümkün olmuyor tarihler sürekli geriye gidiyor ve bu ilişkinin çok eskilere dayandığını gösteriyor. MİT İstanbul Bölge Başkanının Öndeş’in açıklamaları ise her şeyi yerli yerine oturtuyor.
İbrahim yalçın sürekli yalan söyleyen ve yalan uyduran biri. Bu özelliği zaten normal süreçlerde de biliniyor; örgütü İstanbul Mafyasının elinde “sahte para basan bir şebekeye çevirme” önerileri ise el yazılı belgelerde ortaya konmuştur. Bu günlerde üretip durduğu yalancı pehlivan tefrikaları da aynı tarzda devam ediyor.
Bu karışık tarihler, MİT’le ne zaman ilişkiye geçtiğini net olarak belirtmekten kaçan halleri, “Sırat Köprüsü Sorusu” diye tanımladığımız ve örgüt tarihimize açıklık getirecek soruyu sormamıza yol açtı.
“İbrahim Yalçın ne zamandan beri MİT’le ilişki halindesin?”
Bu soru, aylardır bu ajana sorulmaktadır. Sorunun anlam ve derinliğini iliklerine kadar yaşamakta olan MİT ajanı, cevap vermemek için fare gibi kaçıp durdu.
Sonunda anlaşıldı ki sorumuza cevap vermeyecek. Daha da ötesi cevap veremezdi. Çevresine sorduk, “siz onun yerine cevap verin, en azından bu soruyu kendi vicdanınıza sorun” dedik. Ama vicdanı mevta olanlara bunu sormanın bir anlamı yoktu.
Çünkü bu soru bir sırat köprüsü sorusuydu. Cevap, bu kirli mahlukun çirkin yüzünü, dün ve bu gün yaptığı tüm pislikleri, onu örgüte sızdıran İtirafçı Engin Erkiner’le diğer devrimci örgütlere verdikleri zararı, devrimci harekete yönelttikleri karalamaları ve bağlantılarını açığa çıkaracaktı.

Bu sorunun cevabı boyuna asılan bir idam yaftasıdır; bu nedenle sorumuza “Sırat Köprüsü Sorusu” adını verdik. MİT ajanı İbrahim Yalçın bu nedenle cevap vermekten hala fare gibi kaçmaya devam ediyor.
İddiayla bir kez daha diyorum ki, bu soruya bu ajan bozuntusu cevap veremez.
Ancak bizler de sabırlıydık. Bu sorunun cevabını bulacağımızı, zamanın lehimize çalıştığını biliyorduk. İtirafçı Engin’in çehresinin perişan halini ortaya sermemiz üzerine kaçacak bir yeri kalmayınca, polis itirafnamesine “önsöz” yazdırdığımız gibi, MİT ajanı İbrahim’de çözülecekti. El yazısıyla itiraf ettiği MİT ajanı görevinin ötesini, MİT’le çalışmasının detaylarını, başlangıcından itibaren tek tek açıklamaya mecbur kalacaktır.
Bu sorunun cevabı, halkımızın özgürlük ve demokrasi mücadelesindeki kararlılığımızı kirletmek isteyen bu Özel harp dairesi şebekesinin, gizlemeye çalıştıkları başka gerçeklerin de açığa çıkacağına inanıyorduk.
İşte sabrın, kararlılığın sonucu bu sorunun da cevabı bulundu.
İstanbul MİT bölge Başkanı O. Nuri Öndeş anı ve yorumlarını içeren “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” başlıklı kitabında, 19 Ağustos 1977 Akbank soygunu eylemini anlatırken sorumuza aradığımız cevabı da şöyle vermekteydi:
MİT İstanbul bölgesi ilgilileri bu soygun kararını önceden haber almıştı ve bu soygun ekibinin hareketleri kontroldeydi ve nihai olarak Akbank Taksim şubesini soymaya karar verdiler…
“Emniyet Müdür yardımcısı Şükrü BALCI’ya, soygun yapılmadan bir gün önce soygunun sabah saatlerinde yapılacağı haberi iletilmişti…
“Olay MİT elemanları tarafından izleniyor ve devamlı olarak koordinasyon sağlanıyordu…
“Operasyon Şefi çalınan paranın saklandığı yeri ve adresinin belli olduğunu, şu anda Engin ERKİNER’in biri erkek diğeri kız, iki arkadaşıyla Şişli’de bir restoranda, kuru fasulye ve pilav yediklerini kendisine söyledi…” (O.Nuri Öndeş, “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” s:283-85)
İşte bu kadar.
Örgütün İstanbul biriminde MİT kuryesi olduğu bu kadar açık ve resmi olarak belgelenmiş oldu.
Bu da MİT ajanı İbrahim Yalçın’dı.
Her şey orta yerde. 19 Ağustos 1977 operasyonlarının mimarı bu alçak ajandı (ajan dediğime bakmayın o, para karşılığı her pisliği yapacak bir muhbir paçavrasıdır.)
İbrahim Yalçın, bu kez de “O. Nuri Öndeş adımı doğrudan doğruya söylememiş ki” derse hiç şaşırmam. Hayatı yalan ve kurgularla geçmiş birinin bu refleksi göstermesi çok normal; yalancıya yemin et demişler “şükür, kurtuluşum için Allah yardım gönderdi” demiş”
Öndeş’in,  kitabında birçoğumuzun adını da anmış. Açıkça verdiği isimlere yönelik yaptığı açıklamalara bakarak, adı gizlenen İbrahim Yalçın’ı daha iyi tanırız.
Öndeş, Nebil Rahuma, Fuat Çiler - hanımı, Eşber ve Mihrac Ural’ı konu etmiş. Engin Erkineri de unutmamış.
İtirafçı Engin için, yapacağı eylem düşünce safhasından itibaren, eylem sonrası ise lokantada yediği yemeğin ne olduğu bile MİT tarafından bilinen biri olduğunu belirtmiş.

Eşber hocayı, Tavla oynayan bir âmâ insanın yarattığı şaşkınlıkla anmış, lider kişiliğinden söz etmiş.
Fuat Çiler’i, çok ihtiyatlı biri olduğunu son anda tren biletine yazılı bir telefon numarasını imha etmek üzere yaptığı girişimi aktarmış. Bu bölümde de İstanbul’da başlayan takibin Fuat yoldaşı nasıl esir ettiğini, aynı takibin Bursa’ya ve Eşber hocaya yöneldiğini anlatmış. Bu takipten nasibimi ben de Ankara’da yakalanarak aldım, Hasan Gençoğlu Samsun sorumlusu olarak, Samsun’da Nazife Dinçer’le birlikte yakalandı.
Bu yakalanmalara rağmen, örgüt çalışmaları aksamadan, daha da güçlenerek yoluna devam etti. Bu da yakalanan yöneticilerin işkencelerde dik duruşunun bir ifadesiydi.
Nebil Ramuha ve benim için “Korkusuz militanlar” (Age. S,280), “Soygunun elebaşı Nebil Rahuma ve Mihrac Ural kaçmışlardı” (Age.s:285) gibi düşman itirafları yapılmış.
Ancak O. Nuri Öndeş’in özel olarak benimle ilgili ortaya koyduğu algı hepsinden önemli. Bu algı, MİT’in ne ölçüde milliyetçi-ırkçı ve ne ölçüde inanç ayrımcısı olduğunu gözler önüne seriyor.  
Öndeş benim için şunları yazmış;
Mihrac Ural, Hataylı bir Arap Alevi’siydi, Kin ve nefret dolu bir ortamda yetişmişti” (Age. S:281)
Düşmanlarımdan gelen bu ithamı, bir şeref madalyası olarak göğsümde taşıdığımı ifade ediyorum.
Kin ve nefret” ithamını ise onlara iade ediyorum. Ülkemi ve halklarını seven biri olarak, bölünmeye karşı birlikte güven içinde özgürlük ve demokratik bir ülkede yaşama ısrarımı buradan bir kez daha yineliyorum. Bu uğurda mücadeleme, örgütüm ve arkadaşlarımla devam edeceğimi belirtiyorum.
Yetiştiğim çevrede “kin ve nefret” değil, sadece insan sevgisi vardı. Kadim Alevi dedelerine (Şeyh) dayanan aile şeceremin inanç merkezinde insan sevgisi bulunuyor; İnancın merkezinde insani olmayan her şey batıldır. Bu öğretide korkuya değil, sevgiye dayalı bir tanrı inancı vardır. Bu inancın eğitmenleri olan dedelerimin bu güne kadar korunarak ulaşan ciltler dolusu el yazmalarından feyiz almış biri olmayı gururla ifade ederim. Bu öğretide insana sevgi, yardım ve dayanışmadan başka bir algı yoktur. Sosyalizme gönül vermemin nedeni de budur; ne sınıfsal ne de başka bir nedenle değil.
Devletin Farklı etnik topluluklara ve farklı inançlara nasıl baktığını söylemeye gerek yok Öndeş devlet adına, MİT İstanbul Bölge Başkanı olarak, bunu yeterince açık özetlemiş; onun izinden giden İtirafçı Engin ve MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın, farklı etkin ve inanç köklerime yönelttikleri karalamalar ise bu zihniyetin, en attaki kuklalarda bile değişmeden sürdüğü görülmektedir.
Dün olduğu gibi bu günde aramızdaki fark tas tamam burada belirginleşiyor.
Herkes yoluna diyerek bu dosyayı noktalıyorum.


Önemli not: Öndeş’in kitabı, İtirafçı Engin ve MİT ajanı İbrahim Yalçın tarafından, örgütümüze yapılan karalamaları yakından izlediği izlenimi vermektedir. Kitaptaki kimi aktarmalar bunun gösteriyor. Ayrıca, bilgi karışıklığı da var, Nebil yoldaşın ölümü, soygun eyleminde Nebil’le birlikte olduğumun sanılması, Fotoğrafların altına konan isimlerde yapılan hatalar gibi yanlışlar içermektedir.