29 Mar 2011

ENGİN ERKİNER - İBRAHAM YALÇIN POLİS ORGANİZESİ VE DOĞAL SAFLAŞMA (228.DOSYA)

228.DOSYA
DOĞAL SAFLAŞMA

Mihrac Ural
28 Mart 2011

Halkına sunduğu siyasi, ekonomik ve toplumsal reformu zaman kaybı olmadan ikame eden, demokrasi ve özgürlükleri genişleten, vatandaşı Kürt halkının haklı taleplerini teslim eden, fiilen ve ikircimsizce teslim eden, Filistin halkının yanında sürdürdüğü dayanışmada kararlılığını yitirmeyen, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve benzer emperyalist-Siyonist planlara karşı duran ve çökmesine katkı yapan,  Suriye’den yana olmak bölgenin tüm devrimci güçlerinin bir görevidir.
İbrahim yalçın gibi MİT ajanlarının, Engin Erkiner gibi itirafçıların bunu anlaması eşyanın doğasına aykırıdır. Bu polis organizesi ikilinin sahip çıkacağı hiçbir değer yoktur olamaz da. Yaşadıkları bölgeyi bilmemenin, devlet ajanı olmanın kaçınılmaz sonucu olarak Suriye düşmanlığı yapmaları ise normaldir.
Direnen tüm Filistin örgütleri, direnen tüm Lübnan örgütleri ve aralarında örgütümüzün de olduğu, tüm bölge devrimci güçlerinin açık tutumlarla Suriye halkının ve yönetiminin bu süreci başarıyla atlatmasını için saf tutuğunu ilan etmiştir. Bunu bir kez daha buradan da belirtirim.
Suriye’nin “Alevi azınlığının yönetiminde bir ülke” olduğu yalan iddiası,  bu ülkeyi direnme çizgisinden uzaklaştırıp yalıtma amacını taşıyor. Arap gericiliğinin kendine benzetmek istediği bu ülkeyi çökertmek için ortaya atılan bu iddianın geçerli hiç bir yanı yoktur. Bölge devrimcilerinin ortak görüşü de bu yöndedir.
Yalan ve abartmalardan oluşan bu iddialar, Filistinli Sünni direnme örgütlerine, Lübnanlı Sünni direnme örgütlerine ve aynı tarzdaki tüm Arap devrimci örgütlerine, Iraklı Kürt devrimci örgütlerine ve ülkemiz Kürt özgürlük hareketine sunulan özveri ve yapılan desteklerle iflas ettiğini bir kez daha buradan ifade ederim.
Bilindiği gibi, Suriye’nin düşmanı pek çoktur.
Bunların başında Arap gericiliği gelir. Yıkılan Arap diktatörlüklerinin yarattığı rüzgardan en çok yararlanacak olan, direnen Suriye’nin önünü kesmek için, bu ülkeyi karıştırmak üzere dört bir yandan ve özellikle İsrail kaynaklı müdahaleler bitip tükenmeden sürüyor.
Suriye’nin düşmanları bellidir. Bu ülkenin çökmesini isteyen açık ve nettir; Emperyalist-siyonist güçler ve onların dolaysız ortağı Arap gericiliğidir. Bunlar arasında MİT ajanlarının ve itirafçıların olması kadar doğal hiçbir şey yoktur.
Bu ahlaksızların, bu halk düşmanlarının aynı zamanda THKP-C(Acilciler)’in de dolaysız düşmanları olması kadar normal bir şey olamaz.
Bu saflaşma, dün olduğu kadar bu gün de öyledir.

***
İbrahim Yalçın adlı MİT ajanı, kimden yana ?
Bu soru çok abes. Adı üstünde, sorusuna gerek bile yok.
Buna rağmen, kimin kimden yana olduğunu belirtirken bunu sormam gerek.
Uzatmayacağım,
Kendisi, kimden yana olduğunu söylüyor;
Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. " (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10)
Tek tokat yemeden,  kendi el yazısı 12 sayfalık itirafnamesinde bunları dile getiriyor.
Bu belli.
Bu güne kadar devlete karşı tek bir satırlık muhalif siyasi yazısı yok.
Görevine de devam ediyor.
227. DOSYA’da,  MİT İstanbul Bölge Başkanı O. Nuri Öndeş, “İhtilaller ve Anarşinin Yakın Tanığı” adlı kitabında, örgütümüzün İstanbul yakalanmalarıyla ilgili olarak aktardığım alıntılar da bu gerçeği tüm yönleriyle ortaya seriyor;
 MİT İstanbul bölgesi ilgilileri bu soygun kararını önceden haber almıştı ve bu soygun ekibinin hareketleri kontroldeydi ve nihai olarak Akbank Taksim şubesini soymaya karar verdiler… Emniyet Müdür yardımcısı Şükrü BALCI’ya, soygun yapılmadan bir gün önce soygunun sabah saatlerinde yapılacağı haberi iletilmişti… Olay MİT elemanları tarafından izleniyor ve devamlı olarak koordinasyon sağlanıyordu… Operasyon Şefi çalınan paranın saklandığı yeri ve adresinin belli olduğunu, şu anda Engin ERKİNER’in biri erkek diğeri kız, iki arkadaşıyla Şişli’de bir restoranda, kuru fasulye ve pilav yediklerini kendisine söyledi…” ( O.Nuri Öndeş, “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” s:283-85)
Burada MİT’in bilgi kaynağı olarak işaret edilen İbrahim Yalçın adlı ajandır.
Nokta.
Bu ahlaksız ajan, beni Suriye’yi desteklemekten dolayı suçlayabileceğini sanarak, açık adımla bloğumda yayınladığım yazıyı, sanki gizli bir şey bulmuş gibi malum kirli karakteriyle “belge” diye sunuyor.
Dinle lan hayan, dinleyin lan itirafçı ve MİT ajanları şebek sürüsü.
Mihrac Ural, hayatında yaptığı her şeyi halkı için ve halkların yararı için yapmıştır. Buna ömrünü vermiş vermeye de devam etmektedir. Bunun aksi bir milimlik bir kaymayı kimse gösteremez. Yalan ve kurgularınızla bile bunu üç yıldır beceremediniz. Bir tek siyasi yazısı olmayanların, MİT ajanı olarak kendi el yazılarıyla belgelenmiş aşağılık konumlarıyla karşılaştırılacak ya da muhatap alınacak bir şeyim yoktur olamaz da.
Buna karşılık, makalenin konusu gereği sorup cevaplıyorum.
Mihrac Ural kimden yanadır?
Bu sorunun cevabı açık ve nettir.
Binlerce siyasi yorum, makale, onlarca broşür ve kitapta ifadesini bulan siyasal görüşlerimle, ülkemin özgürlük ve demokrasi mücadelesinden yana yerimi belirlemiş bulunuyorum.
 Yaşamımın tüm safhalarını, 1 kongresinin oy birliğiyle seçtiği THKP-C (Acilciler) örgütünün başında, dün olduğu gibi bu gün de mücadeleme devam ediyorum; işkence de ser verip sır vermeyen, zindanlarda bitip tükenmez sürgünleri alnının akıyla aşan, firarla özgürlüğünü elde eden ve sürgün yaşamına karşı mücadelesinde, yoldaşlarıyla birlikte bir anlık bir boşluk bırakmayan sürecin devamındayım.
Özel olarak Suriye konusunda ise,
Tutumum çok daha açık ve nettir.
Dost düşman bilsin,
Komşu ülkemiz Suriye’nin ülke içinde halkının demokratik ihtiyaçlarını vakit kaybetmeden karşılaması kaydıyla,
Kürt halkının haklarını ikircimsizce yerine getirmesi ve 24 Mart 2011 ‘da açıklanan reform programını ikircimsizce ikame etmesi kaydıyla,
Dünden bu güne gelen bölgede emperyalizme karşı duruşu, Filistin halkının yanında sonuna kadar en fedakar ülke olarak yer alması, Saddam diktatörlüğüne karşı mücadele eden Kürt halkına ev sahipliği dahil her türlü imkanı tanıyarak yardım yapması, 12 Eylül 1980 Askeri faşist darbesine karşı ülkemiz devrimci hareketine ev sahipliği yapması, Kürt özgürlük hareketinin atağa kalkması için hiçbir fedakarlıktan çekinmemesi, Irak işgaline karşı her tehlikeyi göze alarak karşı durması, direniş güçlerini desteklemesi, 12 Temmuz 2006’da, 33 gün savaşında İsrail’in, Lübnan’a saldırısına karşı durması ve Lübnan direnişine her türden desteği vererek Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) yenilgiye uğramasını sağlanması, Gazze savaşında direnme güçlerinin devlet bazındaki tek Arap ülkesi olarak oynadığı rol ve direnme örgütleri merkezinin güvenlik limanı olması, “Yaratıcı Anarşi”nin, bölgemiz halkları için ördüğü tüm planlara karşı, direnişin ve direnme kuvvetlerinin vatanı olarak mücadele etmesiyle belirlenen konumuyla komşu ülkemiz Suriye’nin yanında olduğumu bir kez daha, bin kez daha ilan ediyorum.
Suriye üzerine medyada çıkan kurgu, yalan ve abartma haberlere bu günlerde tek tek belgeleriyle, bunu yapan TV kanallarındaki spikerlerin itiraflarıyla ortaya konmaktadır; başka ülkelerin gösterilerini “Suriye’de yapılan gösteriler” diye servis etmek dahil, senaryo video çekimlerini gerçek gibi yayınlamak, ses ve görüntü farklılıklarıyla tersi haberler üretenler tek tek ortaya çıkarılmaktadır. Lazkiye’de yaşananların canlı tanığı olarak bu satırların yazarı olarak, şehrin her köşesinde ve her siyasal görüşten olan dostlarıyla yaptığı görüşmelerde, abartmalara, yalan ve uydurmalara inat halkın direnen, halkın demokratik haklarını verme çabasında olan Suriye’nin yanında olduklarını ifade ettiler.
Sorduğum bir soru üzerine bu dostların verdiği cevap, bu yöndeki tüm sorulara bir cevaptı; “ Yarın, 29 Mart 2011 Salı günü itibariyle Suriye halkı yönetimine ve alınan reform kararlarına verdiği desteği meydanlarda milyonların haykırışıyla gösterecektir. Bu, ülkemiz üzerine oynanmak istenen tüm oyanlara bir cevap olacaktır. Uydu kanallarından bu gösterileri canlı yayından izlemek zor değil. Uluslararası tekellerin medya haberlerini değil, canlı yayından gerçekleri görmek, gerçek belge ve kanıtlara dayanmaktır Bu cevabı, bu soytarılara, polis organizesi karşı devrimci ajanlara ve itirafçılara da aynıyla iletirim.
Suriye halkının ezici çoğunluğuyla yönetiminden yana ve alınan reform kararlarına destek verdiğimi bir kez daha iddiayla buraya not düşüyorum.
Muhalif güçlerin, ne sayısal ne de siyasal olarak hiçbir abartılı yanları olmadığı, gerici söylemlerle boğulmuş, ilerici muhalefeti dışlayan, camileri korunak alarak halkı aldatmak isteyen, dış güçlerin etkin kışkırtması altında olan bu güçlerin öncelikli amacının özgürlük olmadığını, Suriye’nin direnen bir ülke olmaktan çıkarılmak istediğini, bir kez daha iddiayla belirtiyorum.
Direnen tüm Filistin örgütleri, direnen tüm Lübnan örgütleri ve aralarında örgütümüzün de olduğu, tüm bölge devrimci güçlerinin açık tutumlarla Suriye halkının ve yönetiminin bu süreci başarıyla atlatmasını için saf tutuğunu ilan etmiştir. Bunu bir kez daha buradan da belirtirim.
Suriye’nin “Alevi azınlığının yönetiminde bir ülke” olduğu yalan iddiası,  bu ülkeyi direnme çizgisinden uzaklaştırıp yalıtma amacını taşıyor. Arap gericiliğinin kendine benzetmek istediği bu ülkeyi çökertmek için ortaya atılan bu iddianın geçerli hiç bir yanı yoktur. Laik Suriye yönetiminde mezheplerin ayrıcalıklı bir hukuku yoktur, Lübnan’da Alevilerin özerk, yarı-resmi “Yüksek Meclis”leri olmasına karşın, Suriye’de böylesi bir ayrıcalık bulunmamaktadır. Ordu yüksek kademesi, hükümet, devlet görevleri ve milletvekilleri oranlamasında Alevilerin oranı nüfus oranlarına göre de oldukça geridir. Bölge devrimcileri bu gerçeklerin bilincinde direnen Suriye’nin yanındadır.
Yalan ve abartmalardan oluşan bu iddialar, Filistinli Sünni direnme örgütlerine, Lübnanlı Sünni direnme örgütlerine ve aynı tarzdaki tüm Arap devrimci örgütlerine, Iraklı Kürt devrimci örgütlerine ve ülkemiz Kürt özgürlük hareketine sunulan özveri ve yapılan desteklerle iflas ettiğini bir kez daha buradan ifade ederim.
Bilindiği gibi, Suriye’nin düşmanı pek çoktur.
Bunların başında Arap gericiliği gelir. Yıkılan Arap diktatörlüklerinin yarattığı rüzgardan en çok yararlanacak olan, direnen Suriye’nin önünü kesmek için, bu ülkeyi karıştırmak üzere dört bir yandan ve özellikle İsrail kaynaklı müdahaleler bitip tükenmeden sürüyor.
Suriye’nin düşmanları bellidir. Bu ülkenin çökmesini isteyen açık ve nettir; Emperyalist-siyonist güçler ve onların dolaysız ortağı Arap gericiliğidir. Bunlar arasında MİT ajanlarının ve itirafçıların olması kadar doğal hiçbir şey yoktur.
Bu ahlaksızların, bu halk düşmanlarının aynı zamanda THKP-C(Acilciler)’in de dolaysız düşmanları olması kadar normal bir şey olamaz.
Bu saflaşma, dün olduğu kadar bu gün de öyledir.
Bu dosyayla da kimin kime destek verdiğini bir kez daha el yazılı altı imzalı bir belge olarak tarihe bırakıyorum.
Buna ek olarak, polis organizesi ikilinin diğer ayağı olan, itirafçı Engin Erkiner’i de anmak gerek.
MİT ajanı İbrahim Yalçın’nın ortağı.
12 Mart tutuklamalarından nasıl sıyrıldığı hala bilinmeyen.
İlker akman ve arkadaşlarını ihbar ederek, 26 Ocak 1976 Malatya Beylerderesi katliamına yol açan bir “katil muhbir “ olan,
Ankara örgüt birimini diri ölü tasfiye eden,
Örgütümüzün İstanbul birimini, örgüte sızdırdığı MİT ajanı İbrahim Yalçın’la 19 Ağustos 1977 darbesinde tasfiye etmeye çalışan ve tek tokat yemeden poliste itirafçı olarak Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16) diyen.
İtirafçı Engin Erkiner’in, siyasi bir değeri olmayan, sadece bu tür dosyalarda anılması yeterli olan, Mihrac Ural nedeniyle ve Kürt hareketine yaranıp yalanma amacıyla gösterdiği, Suriye düşmanlığının çirkin ve bir o kadar ahlaksız ırkçı-milliyetçiliğini not düşüyorum.
Egemen ulus milliyetçisi bu çirkin insanların, ülkemizde farklılıklar konusunda ortaya koydukları milliyetçi tutum ile Suriye düşmanlıkları arasında paralele olduğunu, bu çirkin tartışmaların bir dosyasında not düşmekle yetiniyorum.
Herkesin yeri bir kez daha belli olmuştur.
Herkesin belge ve kanıtla ortaya konmuş, altında imzaları olan yazılarla tutumları açıktır.
Burada bunları bir kez daha aktardım.
Bu belgeler, özgürlüklerden ve demokrasiden yana olan bizlerle
MİT ajanlığı ve itirafçılığıyla kirlilik saçmaya devam edenleri açık ve net olarak ortaya koymuştur.

18 Mar 2011

DUYURU NO:27 SEÇİMLERDE SEÇMECİ OLALIM

THKP-C (Acilciler) Basın Açıklaması  
18 Mart 2011 / No: 27


ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ İÇİN
SEÇİM SÜRECİNDE SEÇMECİ OLALIM
 ADAYLARIMIZI BU AMAÇLA TERCİH EDELİM


12 Haziran 2011 seçim maratonu başlamış bulunmaktadır.
Her seçim gibi bu seçimlerde de halkın tercihleri, engellerin, barajların, eşit olmayan rekabet, mali ve yetki adaletsizliğinin baskısı altında bulunmaktadır.
Bu baskılar sadece halkın üzerinde değil, muhalif olan tüm güçlerin de üzerine acımasız bir kovuşturma olarak dayatılmaktadır.
Hüküm sürmenin hoyratlığıyla, halkın tanıdığı siyasi kredileri halka karşı bir baskı unsuruna dönüştüren iktidar, darbeci dönemlerin baskılarını sivil bir diktatörlük olarak ikame etme çabasındadır.
Bunun için kadro ve yeniden yapılanmalarla Cemaatin İmamları önderliğinde, derin devlet oluşturma çabaları sürmektedir. Askeri darbelerin faili meçhullerle ünlenen Ergenekoncu zihniyeti, bu günün iktidarı elinde sivil diktatörlüğün aracı olarak, toplumun aydınlık yüzlerine, çağdaş uygarlığın düşünce birikimlerine, basın mensuplarına, devrimci demokrat güçlere ağır bir baskı rejimi olarak dayatılmaktadır.
Bu koşullar içinde seçim sürecinde alınacak tutum, halkımızın çıkarları açısından büyük öneme sahiptir.
Cumhuriyet değerlerinin 21. Yüzyılda yetersiz kaldığı, adil olmayan kuruluş yapılanmasının artık ülkeyi barış içinde bir arada tutmanın mümkün olmadığı bir kesitte, farklılıklarımızı ötekileştiren, düşünce dünyamızı karartan, aydın düşmanlığını her olayda ortaya koyan, farklı her düşünceyi tehlikeli ve zararlı sayan, işsizlik, iflaslar, bitip tükenmez fiyat artışlarıyla yaşamın en ince ayrıntısındaki dengeleri bile sarsan, ekonomik büyümesi sadece en büyüklere yarayan, orta ve küçüklere iflastan başka bir şey sunmayan bu gidişe son verecek bir seçim tutumu içinde olmalıyız.
Bunun en geçerli somut adımı ise demokrasiyi içine sindirmiş adayların parlamentoda yer almasıdır. Bu nedenle adaylar, partilerden çok daha önemle ele alınmalı ve tercihler bunu göre yapılmalıdır.
Bu tutumu alırken, seçimlerin sınırlı güçte sonuçlar yaratacağını unutmamak gerek. Seçimler bu devleti dönüştürecek ne bir sonuç yaratabilir ne de bu devletin üzerinde yükseldiği temel parametreleri değiştirir. Bu devlet statülerine mahkum bir devlettir. Ülkedeki siyasal sorunların temelinde de bu yapısallık yer almaktadır. Buna rağmen, her değişim küçük birikimlerle, adımlarla başlar. Seçimler, gerçek devrimci, demokrat, ilerici adayları, parlamentoya taşıyabilirse bu amaç için önemli bir kazanım olacaktır.
Seçimlerde bağımsız adayların önemi de bu noktada anlamlıdır. Kimse kimseyi aldatmasın, seçimler her şey değil, gerçekçi değişimler için sadece bir adımdır. Bu mevzilerde halkın artan kazanımı büyük değişim için bir katkıdır. Bunun da ihmal edilmemesi gereklidir.
Bu bilinçle seçimlere gitmek, seçim sonrası demokratik anayasa kazanımı açısından önemli bir mevzi olacaktır. Zira demokratik anayasa talebi, ortak ülkemizde barış içinde bir arada yaşamanın, kirli savaşlara son vermenin, farklılıklarımızı güvence içinde siyasal haklarına kavuşturmanın en önemli talebidir.
Bu talep, ülkemizin 135 yıllık anayasa arayış sürecinde ortaya çıkan 5 anayasa ve yüzlerce ara değişiklikle ikame edilememiştir. Bu güne kadar değişiklikleriyle ortaya çıkan anayasalar darbelerin, askeri mantığın eseri olmuştur. Cumhuriyetteki Osmanlı olarak değerlendirilmesi mümkün olan bu anayasalar tek boyutludur; tek millet, tek dil, tek kültür, tek tek diye devam eden faşizan anayasalardır.
Bu nedenle yeni anayasa kökten farklı olmak durumundadır. Seçimler bu açıdan da önemli bir dönemeç olacaktır.
Yeni anayasa, “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” hükümleri olmayan demokratik bir anayasa olmalıdır. En somut anlamıyla bu anayasa, farklılıklarımızı güvence altına alan, siyasal ve toplumsal özgürlükleri koruyan bir anayasa olmakla yükümlüdür. Bu olmadan bir arada barış içinde yaşanabileceğini kimse beklemesin.
Bu nedenle yaklaşan seçim hazırlığında bu yönde tutum alabilecek adayların belirlenmesi ve bu adayların parlamentoya taşınması için bir irade ortaya koymamız gerekiyor.
Örgütümüz THKP-C (Acilciler), halkın iradesine saygılı kalmayı ilkesel öncelikleri arasında sayar. Siyasi mücadeleyi, halkın çıkarları için ele alan örgütümüz, önermelerini de bu çerçevede belirler. Seçim sürecinin bu aşamasında, halkımızı bu ilkelere bağlı olmaya çağırır.
İktidarları yaratan halkın, iktidarları değiştirecek güçte olduğu gerçeği, haklı her talebin kazanılmasına yeterlidir. Uzun yıllar diktatörlük baskısı altında, üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi, sessiz ve sitemsiz görünen halkların ortaya koyduğu özgürlükçü direnme ve yarattığı devrimler, ülkemiz ve halkımız için da bir yol haritasıdır.
Bölge halklarının insanlığa olduğu kadar, ülkemiz halkları için de geçerli olan derslerini, yaklaşan seçimlerde, daha çok demokrasi ve özgürlük için değerlendirmek bir yükümlülüktür.
Halkımızı yaklaşan seçimlerde seçici olmaya, çıkar ve kazanımlarını koruyacak adayları önermeye ve önerileri ardında desteğe hazır olmaya çağırıyoruz.
 THKP-C (Acilciler)

16 Mar 2011

HEDEFE TAM İSABET (227. DOSYA)


 227. DOSYA

HEDEFE TAM İSABET

Mihrac Ural
16 Mart 2011

226. DOSYA’da İstanbul MİT Bölge Başkanı Osman Nuri Öndeş’in, 19 Ağustos 1977 tarihinde örgütümüze yönelik operasyonları açıklayan yazısını kitabından aktardım. Uzun süredir cevabını beklediğimiz sırat köprüsü sorusuna böylece cevap bulmuş olduk.
İbrahim Yalçın, itirafçı Engin Erkiner tarafından örgüte sızdırıldığından beri MİT ajanıydı
Bu dosyaya karşı gösterilen refleks ayrıca bir kanıt işlevindeydi. Tutuşan duygular, bu muhbir şebeklerin hangi kirlilik içinde olduklarına da açık bir işaretti.

***

Tepkilerden anlaşılıyor ki hedef tam isabet.
MİT ajanı artık ne yazacağını bilmez oldu çünkü resmi olarak MİT ajanı olduğu da belgelenmiş oldu. Belki Türkiye tarihinde ilk kez bu kadar kesin delillerle ve tek tokat yemeden kendi el yazısı itirafıyla İbrahim Yalçın MİT ajanı olduğu ispat edilmiştir.
MİT İstanbul Bölge başkanı, örgütümüzün 24 Ağustos 1977 tarihinde uğradığı operasyonun muhbirinin İbrahim Yalçın olduğunu yeterince açık olarak ortaya koymuştur. Bu nedenle refleksler ışık hızıyla kendini gösterdi (siyaset psikolojisi diplomalı aptalın kulaklarını çınlatırım)
Joker tel açmış haber vermiş miş, İrfan’da aramış mış “bak yine döktürmüş” demiş (Bu insan için, geçmişin çok iyi anıları hürmetine olumsuz bir şey dile getirmek istemiyorum. Böylesi bir kanaatim de yok. Duygusal yanlarım olduğunu söylememe gerek yok. Kişi ne söylerse söylesin, ben hala bu tür insanlara karşı olumsuz gözle bakamadığımı dile getirmekle yetineceğim. Bir insana olumsuz demek için, yılların yetmediğini, bütünsel algı dışında kalacak genelleştirilmesi mümkün olmayan hatalara bakarak itham, karalama yapmanın mantıksız olduğunu belirteceğim, gerçeklere, belge ve kanıtlara dayanmayan iddiaların ise ahlaki olmadığını ise söylemeye gerek yok.).
Ardından MİT ajanı, sözkonusu kitabı istetmiş, itirafçı konuyu ele almış sallayıp sallayıp yazmış (ne yazdığını anlamak için özel bir ansiklopedi gerekli. Ortağı MİT ajanı İbrahim’in, eylem anını, eylem sonrasını ve lokantada kuru fasulye pilav yemesini bile ihbar etmesinin şaşkınlığını atlatamamış).
Kozmik falcı, boş kağıt okuru Joker’in yazısı ise heyecanla, “kırmızı telefon”dan da hızlı bir şekilde beklenmektedir. Mandelyev’in periyodik listesindeki boş odası, doldurulmak üzere bekliyor.
Evet tam isabet, her yazım, her sözüm bu şebeklerin beyninde yıldırım çarpması gibi bir işlev görüyor, uykular kaçıyor, sersemliyorlar.
Ama faydası da var, sayemde kitap bile okuyorlar.
Bunlara önerim, onlarca yoldaşın kaleme aldığı yüzlerce dosyayı iyi okusunlar. Bu dosyalar, öncelikle şahıs olarak kendilerini ilgilendiriyor.
Bir de ders alacak öğrenci gibi, siyasal yazılarımı okusunlar hayatları boyunca tek satırlık siyasi yazı yazmamış olanlara ağır gelse de zihinlerini araştırmaya sevk edeceği için yararlı olur diyeceğim.
Gelelim hukukun nimetlerine.
Hukuk herkese lazım olur.
Suçlayan, iddia ortaya atan bunu kanıtlamakla yükümlüdür.
Söylenti, karalama, hasım iddiası, ölü konuşturuculuğu, üçüncü kişilerce doğrulanmaya muhtaç söylem, bir de gazete kupürü gibi aptal unsurlar ne hukuki kanıt ne de belgedir. İddianameler bile binlerce belge ve kanıtı havi olmasına karşın bir iddiadır, hüküm değildir. Ses kayıtları, fotoğraflar kanıt olmaz.
Kişinin el yazılı ifadesi, kendi ikrarı ise en güçlü kanıttır. Buna rağmen, hukuki açıdan ek, destek belge ve kanıtlar gereklidir.
Biz bunu yaptık.
Kendi el yazıları, altında imzaları olan belgelerle sunmakla kalmadık, hukuk adına, ek belge ve kanıtlarla destekledik.
Kimseyi kendimizden sıfatlar yapıştırmadık, kişi kendine ne diyorsa onu söyledik.
İtirafçıya kendini itirafçı tanıttığı el yazılı altında imzası olan polis itirafnamesine dayanarak İtirafçı dedik.
MİT ajanına da aynen öyle hakkıyla davrandık. Kendini MİT’ten 150.000 TL alarak örgütümüzün 1. Kongresini ihbara geldiğini, Örgüt merkezine ilk gelişinde de (28 ağustos 1986) MİT’le ilişkili olmasına karşın bunu gizlediğini, bilgi taşıma seferleri yaptığını, 12 sayfadan oluşan el yazılı itirafnamesine dayanarak İbrahim yalçın bir MİT ajanıdır dedik.  
Özel hiçbir araştırmaya gerek duymadan sadece kendilerini nasıl tanımlamışlarsa öyle tanımladık.
Joker’e bile, kendi yazısında kendini tanımlayan en uygun sıfatla, Joker kavramıyla isim taktık. Bana kalsa bu aptala “kozmik falcı”, “boş kağıt okuma uzmanı”, “kırmızı telefon” gibi, kendi yazılarında kendini çok iyi tanımlayan sıfatlar takılabilirdi.
İrfan’a gelince benim için o hala aynı İrfan.
İddialarımız vardı. Bu iddialara hukuk kurallarına sadık kalarak, kendi itiraflarıyla yetinmeyip ek belge ve kanıtlarla destek de verdik. Ek sorularla, iddialarımızı netleştirmeye çalıxtık.
Kendisine ve çevresine itiraflarındaki çelişkileri dile getirdik, bunların altında yatan şeytani zihniyeti ortaya çıkardık;  İbrahim Yalçın, ne zamandan beri MİT’le ilişkidesin?” diye de net soru sorduk..
O, boynuna asılacak bu sırat köprüsü soruya cevap vermedi, aylardır kaçıp durdu. Ortakları da öyle. Aralarında adam olmadığının kanıtı da budur, ellerini vicdanlarına götürüp bu soruyu sormadılar. Siyasette ahlaksızlık bunun adıdır.
MİT ajanı, sorumuza cevap veremezdi. Zira bu sorunun cevabı bu kişilerin ne zamandan beri devrimci harekete zarar verdiklerini da açığa çıkartacaktı.
Derken, MİT İstanbul bölge başkanı Osman Nuri Öndeş’in kitabı yayınlandı. Ve orada cevabı resmi ağızdan bulmuş olduk.
MİT İstanbul bölgesi ilgilileri bu soygun kararını önceden haber almıştı ve bu soygun ekibinin hareketleri kontroldeydi ve nihai olarak Akbank Taksim şubesini soymaya karar verdiler… Emniyet Müdür yardımcısı Şükrü BALCI’ya, soygun yapılmadan bir gün önce soygunun sabah saatlerinde yapılacağı haberi iletilmişti… Olay MİT elemanları tarafından izleniyor ve devamlı olarak koordinasyon sağlanıyordu… Operasyon Şefi çalınan paranın saklandığı yeri ve adresinin belli olduğunu, şu anda Engin ERKİNER’in biri erkek diğeri kız, iki arkadaşıyla Şişli’de bir restoranda, kuru fasulye ve pilav yediklerini kendisine söyledi…” ( O.Nuri Öndeş, “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” s:283-85 )
Böylece hukuki gereklilik olan mutlak belge ve kanıta dayanarak bu ajuanın çehresini ortaya sermiş olduk.
Hukuk açısından, kişi tek tokat yemeden itiraf etmiş olsa da bu itirafı, tatbikatla ve daha çok belgeyle desteklenmesi gerek.
Öyle yaptık, O. Nuri Öndeş’in resmi bir ağız olarak anlattıklarını aktardık. Katmerli belge ve katmerli kanıtla bu ahlaksızın bir MİT ajanı olduğunu belgelerle gösterdik.
Böylece sırat köprüsü sorumuz da cevaplanmış oldu.
İbrahim Yalçın, itirafçı Engin Erkiner tarafından örgüte sızdırıldığından beri MİT ajanıydı.
Hedefe tam isabet.
226. Dosya, bu muhbir şebekler safında bir tsunami etkisi yarattı. Şaşkınlık içinde çırpınarak yazma telaşına kapıldılar.
MİT ajanı İbrahim, kim tarafından yazıldığı belli olan olmayan yazıları bile, benim adıma mal etme telaşı bunu gösteriyor. Oysa 30 yıldır her yazımın altında imzam yer alır. “Alıntısız kaynaksız yazı kimseye ait değildir” kuralını bu etik olmayan insanların bilmemesi normaldir.
Yazılarım altında ezilen bu şebek sürüsünü bu açıdan mazur görmek gerek.
Hele hele gazete kupürünü belge olarak sunmasını anlayışla karşılamak gerek. Benim Samsun’da yakalandığımı Milliyet gazetesindeki bir kupürden belgelemiş miş?  Breh breh ne belgeci adammış da haberimiz yok. Olmayınca, belge dediğin böyle olur. Abdurraman Çelebi gibi…
Güler misin ağlar mısın…
Bu günkü keyfimle bu muhbir bozuntusuna, hakkımda çıkan daha da enteresan gazete kupürlerini aktararak yardımcı olayım, biraz nefes alsın.
 Acilcilerin Ermeni lideri Mihrac Ural Suriye’de terörist yetiştiriyor. Andrapov Ermeni asıllı  (Tercüman ),

Suriye ordusunda ‘Acilci’ militan “ (Milliyet 23 Aralık 1987),

“Teröristler Parti Kurdu… Acilciler, isim değişikliği yaparak Anadolu Komünist Partisi’ni kurdukları ileri sürüldü (Güneş 14 Aralık 1987)

Her an dağılma noktasına giden PKK’ya Acilciler yama olmaya çalışıyor Hain işbirliği” (Tercüman 25 Nisan 1988),

 Kaçak teröristler Şam’da bakkal dükkanı açtı (Bu başlık altında, kanıt olarak da Teslim Töre, Mihrac Ural, İtirafçı Engin Erkiner’in fotoğrafları konmuş)”  (Hürriyet 28 Aralık 1982)

“Bursa’da yakalandı”, Samsun’da yakalandı, Ankara’da yakalandı” seçme gazetelerden saçma yayınlar.

Seç beğen al. Salla sallayabildiğin kadar. Nasıl olsa yalandan kimse ölmemiş burjuva basın sütun dolduracak ya…

Bunların sonuncusu, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığından uçurulan okkalı yanadır. AKP derin devletinin İmamlar ve MİT ajanlarının katkısıyla üretilip gazete ve TV kanallarına servis edilen haber şöyle;

“Kaos için Alevilere suikast

“31 Ağustos 2010 Salı

“Yasadışı THKP-C terör örgütünün referandum öncesinde 'kaos oluşturmak' amacıyla alevilerin ileri gelenlerine suikast planladığı tespit edildi.
“Eylem emrini terörist başı Abdullah Öcalan’a “Değerli dostum, Başkan' diye hitap eden ve örgütü Suriye’den yöneten Mihrac Ural’ın verdiği ileri sürüldü. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nın verdiği bilgi üzerine İçişleri Bakanlığı 81 ilin valiliğini uyardı. Emniyet'in raporuna göre suikastler alevi vatandaşlarının yoğun yaşadığı şehirlerde gerçekleştirilecek.” (Bugün ve Zaman gazeteleri 31 Ağustos 2010 tarihli yayınları)
Gazete kupürleri yetmezse,  Genel Kurmayın desteklediği kimi sitelerden de bol miktarda “kanıt, belge” bulunabilir; 
Mihrac Ural Cuma namazını hiç kaçırmıyor”,
25 milyon dolar serveti var”,
Çocuklarının özel cipleri var”,
yazlık kışlık ayrı villaları bulunuyor”,
Yüzlerce sallamaya ek bana ait olmayan yazı ve iddiaları alıntısız kaynaksız bana aitmiş gibi, yazılarının arasına sokuşturmanın da haddi hesabı yoktur.
Aptallar ayağımın altında izmarit gibi ezildiklerini gördükçe, ne yazacaklarını bile şaşırır oldular.  Bu da çok normal.
Bunların bilmediği şudur,
Mihrac Ural her zaman yazı konusudur.
Haber konusudur.
Bu isim Acilcilerin yarattığı bir markadır.
Bu isim, devrimci mücadelede, özgürlük ve demokrasi yolunda yoldaşlığın güven ve dayanışmasıyla oluşmuş bir simgedir. 
Bu isim bu yanıyla kolektif bir tanımlamadır, bu satırların yazarına ait olmanın çok ötesindedir.
Bunu Türkiye solunda kaç kişi başarmıştır dönüp bakmak bile bu gerçeği algılamak için yeterlidir.
Bu nedenledir ki, muhbirler sürüsünün 3 yıldır kesilmeden Mihrac Ural yazarak yaşamaya mahkum olması yerli yerine oturur.
Mihrac Ural yazmak onlar için bir oksijendir. Bu isim etrafında yazılmamış yazılarını kimse dönüp okumaz bile.
Mihrac Ural adı bir reyting kaynağıdır.
Hayatlarında siyasi yazı yazmamış, devletle bir sorunu olmamış tersine ülfet almış ihsan görmüş muhbirlerin var olma kaygısı Mihrac Ural yazmayı gerektirdiği açıktır.
Beyler anlayın artık, “zift suyla karışmaz”, istediğiniz kadar çalkalayın ne benzerinizi bulabileceksiniz ne de kafa bulandırma durumunda olacaksınız.

 İTİRAFÇI ENGİN’ ve “ BM ASKERLERİ LİBYAYA GİRSİN” ÖNERİSİ

Burada bir parantez açarak, İtirafçı Engin Erkiner’in, dosya konusu olmaktan öte bir değeri olmayan yetmezliğinin göstergesi olan önermelerine değinmekle yetineceğim.
Buyurmuş ki, “Libya’ya BM askeri kuvvetleri müdahalesi en iyisidir” üstelik bunu NATO yerine daha yararlıdır diye önermiş.
İşte adamın çapı bu kadar. İtirafçının, siyasi düzeyinin evveli de ahiri de budur.
Adam, R.T. Erdoğan’dan bile daha gerici ve emperyalist yanlısı bir önerme yapma şaşkınlığı içindedir. Erdoğan göstermelik olsa bile “Libya’ya dış müdahale doğru değildir sorunları çözmez, büyütür diye kükreyip duruyor.
İtirafçının önerisi ise, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin nasıl bir ABD maşası olduğunu bilmeyecek kadar cehilcedir.
İtirafçı Engin Erkiner,  yazılarımı ezbere okuyacak kadar takip ediyor ama, görülen o ki, bunak adam okumalardan bir şey öğrenmiyor. Basireti bağlanmış, rüyalarında Mihrac Ural öcüsü göre göre deli divane olmuş. Ne yazdığının farkında değil. Mihrac Ural Arap kökenli diye, Arap halkının 21. Yy armağan ettiği özgürlük ve demokrasi mücadelesindeki yol haritalarını bile karalayacak.  
Tevazua gerek duymadan söyleyeyim. Bu muhbir şebekler, öncelikle siyasi yazılarıma yetişmeye çalışsınlar. Perspektif sahibi olmayan itirafçının arkamdan nal toplayan aptal hallerini siyasi düzey yoksulluğu nedeniyle ciddiye bile almıyorum, sığlığına, yetersizliğine, olayları kavramaktan uzak oluşuna gülüp geçiyorum.
Malum ya söyleyecek bir siyasi sözünüz ve düzeyiniz yoksa genellemeler ve gevelemeler yapar konuları geçiştirirsiniz.
Bölgemiz kaynamasını aylardır, olaylar öncesinden, olaylar sürecinden ve bu günüyle özenle takip ediyor ve okurlarıma bilgi veriyorum. Örgütümüzün siyasal yönelimini oluşturmaya yoğunlaştırmaya çalışıyorum.
Açık net tutumlarla Arap halkının devrimci yükselişini 21. Yy da halklara yol haritası armağan edişini ayrıntılarıyla anlatmaya çalışıyorum. Yaklaşık 50 makalede, bu konuları detaylarıyla irdeledim ( Mısır devrimi üzerine 20 makale yazdım)
Bu yazılarda mümkün olan en ayrıntılı bilgileri okura ulaştırdım.
İtirafçı geri kalır mı? TV’lere çıkan “uzman” bozuntuları gibi iki satırla dev tarihi olayları açıklayacak. Breh breh…
Sonuçta çıka çakı “Libya’ya BM askeri müdahalesi” önerisi çıkmış.
Muhalefetiyle, yönetimiyle dış müdahaleye bu ölçüde şiddetle karşı çıkan Libya halkına, bir itirafçı BM askeri müdahalesi önermesinden daha aptalcı bir yaklaşım olur mu?
Kişi kendini ancak bu kadar rezil edebilir, bu kadar küçük düşürebilir.
Gerici Arap yönetimleri bile hava sahasının uçuşa engellenmesiyle yetinirken, İtirafçı Engin Libya’nın BM ekserleriyle işgalini öneriyor. Böylesi bir aptala ne demeli. Bunaklığına mı vermeli alay mı etmeli.
İşte bu, Avrupa da olmak, kendini öve öve bitirmemek, duvar kağıdından ibaret diploma sahibi olmanın çapı bu kadardır.
Bu aptala birileri, Libya muhalif güçlerinin bile yabancı güçlerin müdahalesine şiddetle karşı çıktığını söylesin. Adam Avrupa da takılı kalınca algıları da emperyalist dayatmaya esir oluyor.
Bu aptalın Mihrac Ural düşmanlığı nedeniyle Suriye düşmanlığının ırkçı bir milliyetçilik boyutu aldığını bilmeyen yoktur. Eski TKEP’li olarak gitsin o köylü kurnazı Teslim’e sorsun. Teslim’in FKBDC ve Devrimci Birlik Platformu tutanaklarındaki sözlerini yakında yayınlayacağım. İkiyüzlü edepsizlerin kim olduğu da böylece, belgeleriyle anlaşılmış olacaktır.
Siyasi yorum yapmak birikim gerektirir, bilgi ve ısrarla kararlılıkla olayları izlemek ve belli bir disiplin içinde soyutlamak gereklidir. Konu halklar ve onların kaderi olunca ise her kelimeyi bin kez ölçüp biçerek yazmak gerek.
Libya halkı özgürlüğünü, kardeş kavgasına son vererek, kendi ülkesi içinde halkına dayanarak çözecektir. Dış güçler kim olursa olsun işgalci güçler olarak Libya halkının direnişiyle yüz yüze kalacak ve yeryüzünün tüm demokrasi güçleri onların yanında bu mücadeleye katılacaktır.
Libya üzerine yazdığım 5. Makalede bu riskleri ele aldım, gitsin iyice okuyup öğrensin. Dış güçleri ülkesine davet eden bir muhalefet asla halkı için olumlu bir şey yapmış olamaz. Halk devrimi gerçekçi bir devrim ise halkına dayanarak bu sorunu aşabilir ve zafer kazanır. Değilse bir yanlışlık var demektir: Libya halkı bunu da kendi içinde çözecektir.
İtirafçı Engin Erkiner gibi bunakların alay konusu yazıları, siyaset adına bir yer kapsamaz, olsa olsa bu dosyalarda hak ettikleri alayla anılırlar.

8 Mar 2011

CEVAP BULUNMUŞTUR; İBRAHİM YALÇIN MİT AJANIDIR (226.DOSYA)

226.DOSYA
CEVAP BULUNMUŞTUR;
“İBRAHİM YALÇIN MİT AJANIDIR”

MİT AJANI İBRAHİM YALÇIN’A SORDUĞUMUZ VE CAVABINI VERMEMEK İÇİN AYLARDIR KAÇTIĞI
MİT’LE, NE ZAMANDAN BERİ İLİŞKİ HALİNDESİN?”
SORUSUNUN CEVABI BULUNDU.

Mihrac Ural
9 Mart 2011

Örgüte itirafçı Engin Erkiner tarafından sızdırıldıktan kısa bir süre sonra soyguna da sokulan MİT ajanı İbrahim Yalçın, örgütün eylem bilgilerini dönemin (1977-84) MİT İstanbul Bölge Başkanı Osman Nuri Öndeş’e aktarmış.
Öndeş yayınladığı kitapta, örgütümüze yönelik imha operasyonunun başlangıcı olan 19 Ağustos 1977 İstanbul Akbank soygunu ile ilgili olarak şunları dile getiriyor;
MİT İstanbul bölgesi ilgilileri bu soygun kararını önceden haber almıştı ve bu soygun ekibinin hareketleri kontroldeydi ve nihai olarak Akbank Taksim şubesini soymaya karar verdiler… Emniyet Müdür yardımcısı Şükrü BALCI’ya, soygun yapılmadan bir gün önce soygunun sabah saatlerinde yapılacağı haberi iletilmişti… Olay MİT elemanları tarafından izleniyor ve devamlı olarak koordinasyon sağlanıyordu… Operasyon Şefi çalınan paranın saklandığı yeri ve adresinin belli olduğunu, şu anda Engin ERKİNER’in biri erkek diğeri kız, iki arkadaşıyla Şişli’de bir restoranda, kuru fasulye ve pilav yediklerini kendisine söyledi…” ( O.Nuri Öndeş, “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” s:283-85 )
Buradan da anlıyoruz ki, İbrahim Yalçın, adım adım tüm bilgileri MİT’e taşımış. Öndeş’in açıklamaları aynı zamanda uzun zamandır, İbrahim Yalçın’a sorduğumuz ve cevabını vermekten korktuğu “ne zamandan beri MİT’le çalışıyorsun?” sorusunun cevabı da bulunmuş oldu.
 İbrahim Yalçın, İtirafçı Engin Erkiner tarafından örgüte sızdırıldığından beri MİT’le çalışmaktadır.
Artık oyun bitti, THKP-C( Acilciler)’e musallat olan köstebek, bir yandan kendi el yazısı itiraflarıyla, diğer yandan şeflerinin açıklamasıyla ahlaksız bir ajan olduğu yeterince gösterilmiş oldu.

 ***

Osman Nuri Öndeş, 1977 – 1984 yılları arasında İstanbul MİT bölge başkanı. Anı ve yorumlarını “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” başlığı altında bir kitapta derlemiş. Yayınevi belirtilmemiş olan söz konusu kitap, Görsel Dizayn Ofset Matbaacılıkta Aralık 2010 tarihinde basılmış.
Öndeş, Kitabının 280. – 288. Sayfalarını “AŞIRI SOL ÖRGÜTLERDEN ACİLCİLER OPERASYONU” başlığı altında THKP-C (Acilciler)’e ayırmış.
Bu kitapta yer alan bilgiler, MİT ajanı İbrahim Yalçın’ı bir kez daha ele veriyor.
İlgili izleyicinin bildiği gibi, örgütümüz THKP-C (Acilciler)’e 3 yıldır karalama kampanyası yürüten İtirafçı Engin Erkiner ve MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın çabalarını, Özel Harp Dairesi’nin kuklaları aracılığıyla yürütülen bir psikolojik savaş olarak değerlendirdik.
Bunu yüzlerce dosyada dile getirdik. Bu kişileri “İtirafçı ve MİT ajanı” olarak tanımlarken de sadece kendilerini nasıl tanımlamışlarsa öyle tanımladık; bunun için Polis itiraflarında ve kendi el yazılı belgelerini ortaya koyduk.
Bunun için iki cümle aktarmayı yeterli gördük:
İtirafçı Engin Erkiner kendini anlatıyor;

Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16)
Bu şahsın 12 Mart darbesinden nasıl sıyrıldığını, Malatya Beyler deresinde İlker Akman ve yoldaşlarının katledilmesinde oynadığı “katil muhbir” rolünü, Ankara örgüt birimini ölü ya da diri tasfiye edişini, oradan İstanbul’a geçerek, MİT ajanı İbrahim Yalçın’ı örgüte sızdırıp, 19 Ağustos 1977 operasyonlarına yol açtığını belge ve kanıtlarla ortaya koyduk.
(Bkz. 185. ve 220. DOSYA http://acilciler-thkpc.blogspot.com/ )

MİT ajanı İbrahim yalçın Kendini anlatıyor:
Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. " (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10)
Bu ikincisi, Örgüte sızdırıldığı andan itibaren MİT’le ilişki halinde bir ajandı. Tek tokat yemeden kaleme aldığı12 sayfalık el yazılı itirafnamesinde bu ilişkisinin son dönemini bütün ayrıntılarıyla açıkladı. Ama ötesi vardı.
El yazılı itirafları arasında bulanık bıraktığı MİT’le ne zaman ilişkiye başladığı sorusu belirgin değildi.
El yazılı itirafında 20 Ekim 1986’da ilişkiye geçtim diyor. Ancak ileriki satırlarda, “Ben ADANA’ya MİT’e döndüğüm de Sarı’yı gördüğümü beni kongreye götürmek için geldiğini. 13 ve 16 Ekim’de ANTAKYA PTT’si önünde saat 14.00de buluşacağımızı bildirdim” (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:7) Diyor.
Dikkat edilirse 13 -16 Ekim tarihi, “20 Ekim 1986 tarihinde yakalandım” demesiyle çelişkilidir. 13 - 16 Ekim tarihi, 20 Ekim’den önceki bir tarih. Dolaysıyla 20 Ekim’e yakalandım demesi doğru değildir. Yalan söylemiş,
Bu yalan, el yazılı itirafnamesinin ileriki satırlarında daha da karışık hale geliyor. Zira MİT ajanı İbrahim Yalçın, Örgüt merkezine ilk kez 28 Ağustos 1986 Tarihinde geldiğini ve bunu MİT’e bildirdiğini ve onlardan 150.000 TL alarak yola çıktığını söylüyor (Bkz. Yukarıdaki alıntı). Bu durumda, 20 Ekim bir yana 13 -15 Ekim tarihinden de önceki bir tarihte MİT’le bağlantılı olduğu açık oluyor.
Bununda ötesinde, örgüt merkezine ilk gelişi olan ve MİT’ten 150 000 TL aldığını söylediği 28 Ağustos 1986’da, 15 gün kalarak ülkeye geri dönüyor. Bu dönüşte MİT’e topladığı her türden bilgiyi veriyor ve yüksek paralarla taltif ediliyor. İkinci gelişi ise 1. Kongre arifesinde (24 Kasım - 1 Aralık 1986).
MİT’le yaptığı planları, nasıl görev alacağını, nerede göreve başlayacağını ve devletin arkasında nasıl duracağını uzun uzun planlıyorlar (Bkz. İbrahim Yalçın, 12 sayfalık el yazılı itirafnamesi, http://acilciler-thkpc.blogspot.com/). Ancak MİT’le ilk ilişki tarihini sürekli gizleyip atlatmaya çalışıyor. Tek amacı bu süreç boyunca örgütümüze, devrimci hareketlere verdiği zararı örtmek, MİT’le ilişkisine “o an başlayıp biten, zorunlu bir durum” imajı vermek. Ancak bu mümkün olmuyor tarihler sürekli geriye gidiyor ve bu ilişkinin çok eskilere dayandığını gösteriyor. MİT İstanbul Bölge Başkanının Öndeş’in açıklamaları ise her şeyi yerli yerine oturtuyor.
İbrahim yalçın sürekli yalan söyleyen ve yalan uyduran biri. Bu özelliği zaten normal süreçlerde de biliniyor; örgütü İstanbul Mafyasının elinde “sahte para basan bir şebekeye çevirme” önerileri ise el yazılı belgelerde ortaya konmuştur. Bu günlerde üretip durduğu yalancı pehlivan tefrikaları da aynı tarzda devam ediyor.
Bu karışık tarihler, MİT’le ne zaman ilişkiye geçtiğini net olarak belirtmekten kaçan halleri, “Sırat Köprüsü Sorusu” diye tanımladığımız ve örgüt tarihimize açıklık getirecek soruyu sormamıza yol açtı.
“İbrahim Yalçın ne zamandan beri MİT’le ilişki halindesin?”
Bu soru, aylardır bu ajana sorulmaktadır. Sorunun anlam ve derinliğini iliklerine kadar yaşamakta olan MİT ajanı, cevap vermemek için fare gibi kaçıp durdu.
Sonunda anlaşıldı ki sorumuza cevap vermeyecek. Daha da ötesi cevap veremezdi. Çevresine sorduk, “siz onun yerine cevap verin, en azından bu soruyu kendi vicdanınıza sorun” dedik. Ama vicdanı mevta olanlara bunu sormanın bir anlamı yoktu.
Çünkü bu soru bir sırat köprüsü sorusuydu. Cevap, bu kirli mahlukun çirkin yüzünü, dün ve bu gün yaptığı tüm pislikleri, onu örgüte sızdıran İtirafçı Engin Erkiner’le diğer devrimci örgütlere verdikleri zararı, devrimci harekete yönelttikleri karalamaları ve bağlantılarını açığa çıkaracaktı.

Bu sorunun cevabı boyuna asılan bir idam yaftasıdır; bu nedenle sorumuza “Sırat Köprüsü Sorusu” adını verdik. MİT ajanı İbrahim Yalçın bu nedenle cevap vermekten hala fare gibi kaçmaya devam ediyor.
İddiayla bir kez daha diyorum ki, bu soruya bu ajan bozuntusu cevap veremez.
Ancak bizler de sabırlıydık. Bu sorunun cevabını bulacağımızı, zamanın lehimize çalıştığını biliyorduk. İtirafçı Engin’in çehresinin perişan halini ortaya sermemiz üzerine kaçacak bir yeri kalmayınca, polis itirafnamesine “önsöz” yazdırdığımız gibi, MİT ajanı İbrahim’de çözülecekti. El yazısıyla itiraf ettiği MİT ajanı görevinin ötesini, MİT’le çalışmasının detaylarını, başlangıcından itibaren tek tek açıklamaya mecbur kalacaktır.
Bu sorunun cevabı, halkımızın özgürlük ve demokrasi mücadelesindeki kararlılığımızı kirletmek isteyen bu Özel harp dairesi şebekesinin, gizlemeye çalıştıkları başka gerçeklerin de açığa çıkacağına inanıyorduk.
İşte sabrın, kararlılığın sonucu bu sorunun da cevabı bulundu.
İstanbul MİT bölge Başkanı O. Nuri Öndeş anı ve yorumlarını içeren “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” başlıklı kitabında, 19 Ağustos 1977 Akbank soygunu eylemini anlatırken sorumuza aradığımız cevabı da şöyle vermekteydi:
MİT İstanbul bölgesi ilgilileri bu soygun kararını önceden haber almıştı ve bu soygun ekibinin hareketleri kontroldeydi ve nihai olarak Akbank Taksim şubesini soymaya karar verdiler…
“Emniyet Müdür yardımcısı Şükrü BALCI’ya, soygun yapılmadan bir gün önce soygunun sabah saatlerinde yapılacağı haberi iletilmişti…
“Olay MİT elemanları tarafından izleniyor ve devamlı olarak koordinasyon sağlanıyordu…
“Operasyon Şefi çalınan paranın saklandığı yeri ve adresinin belli olduğunu, şu anda Engin ERKİNER’in biri erkek diğeri kız, iki arkadaşıyla Şişli’de bir restoranda, kuru fasulye ve pilav yediklerini kendisine söyledi…” (O.Nuri Öndeş, “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” s:283-85)
İşte bu kadar.
Örgütün İstanbul biriminde MİT kuryesi olduğu bu kadar açık ve resmi olarak belgelenmiş oldu.
Bu da MİT ajanı İbrahim Yalçın’dı.
Her şey orta yerde. 19 Ağustos 1977 operasyonlarının mimarı bu alçak ajandı (ajan dediğime bakmayın o, para karşılığı her pisliği yapacak bir muhbir paçavrasıdır.)
İbrahim Yalçın, bu kez de “O. Nuri Öndeş adımı doğrudan doğruya söylememiş ki” derse hiç şaşırmam. Hayatı yalan ve kurgularla geçmiş birinin bu refleksi göstermesi çok normal; yalancıya yemin et demişler “şükür, kurtuluşum için Allah yardım gönderdi” demiş”
Öndeş’in,  kitabında birçoğumuzun adını da anmış. Açıkça verdiği isimlere yönelik yaptığı açıklamalara bakarak, adı gizlenen İbrahim Yalçın’ı daha iyi tanırız.
Öndeş, Nebil Rahuma, Fuat Çiler - hanımı, Eşber ve Mihrac Ural’ı konu etmiş. Engin Erkineri de unutmamış.
İtirafçı Engin için, yapacağı eylem düşünce safhasından itibaren, eylem sonrası ise lokantada yediği yemeğin ne olduğu bile MİT tarafından bilinen biri olduğunu belirtmiş.

Eşber hocayı, Tavla oynayan bir âmâ insanın yarattığı şaşkınlıkla anmış, lider kişiliğinden söz etmiş.
Fuat Çiler’i, çok ihtiyatlı biri olduğunu son anda tren biletine yazılı bir telefon numarasını imha etmek üzere yaptığı girişimi aktarmış. Bu bölümde de İstanbul’da başlayan takibin Fuat yoldaşı nasıl esir ettiğini, aynı takibin Bursa’ya ve Eşber hocaya yöneldiğini anlatmış. Bu takipten nasibimi ben de Ankara’da yakalanarak aldım, Hasan Gençoğlu Samsun sorumlusu olarak, Samsun’da Nazife Dinçer’le birlikte yakalandı.
Bu yakalanmalara rağmen, örgüt çalışmaları aksamadan, daha da güçlenerek yoluna devam etti. Bu da yakalanan yöneticilerin işkencelerde dik duruşunun bir ifadesiydi.
Nebil Ramuha ve benim için “Korkusuz militanlar” (Age. S,280), “Soygunun elebaşı Nebil Rahuma ve Mihrac Ural kaçmışlardı” (Age.s:285) gibi düşman itirafları yapılmış.
Ancak O. Nuri Öndeş’in özel olarak benimle ilgili ortaya koyduğu algı hepsinden önemli. Bu algı, MİT’in ne ölçüde milliyetçi-ırkçı ve ne ölçüde inanç ayrımcısı olduğunu gözler önüne seriyor.  
Öndeş benim için şunları yazmış;
Mihrac Ural, Hataylı bir Arap Alevi’siydi, Kin ve nefret dolu bir ortamda yetişmişti” (Age. S:281)
Düşmanlarımdan gelen bu ithamı, bir şeref madalyası olarak göğsümde taşıdığımı ifade ediyorum.
Kin ve nefret” ithamını ise onlara iade ediyorum. Ülkemi ve halklarını seven biri olarak, bölünmeye karşı birlikte güven içinde özgürlük ve demokratik bir ülkede yaşama ısrarımı buradan bir kez daha yineliyorum. Bu uğurda mücadeleme, örgütüm ve arkadaşlarımla devam edeceğimi belirtiyorum.
Yetiştiğim çevrede “kin ve nefret” değil, sadece insan sevgisi vardı. Kadim Alevi dedelerine (Şeyh) dayanan aile şeceremin inanç merkezinde insan sevgisi bulunuyor; İnancın merkezinde insani olmayan her şey batıldır. Bu öğretide korkuya değil, sevgiye dayalı bir tanrı inancı vardır. Bu inancın eğitmenleri olan dedelerimin bu güne kadar korunarak ulaşan ciltler dolusu el yazmalarından feyiz almış biri olmayı gururla ifade ederim. Bu öğretide insana sevgi, yardım ve dayanışmadan başka bir algı yoktur. Sosyalizme gönül vermemin nedeni de budur; ne sınıfsal ne de başka bir nedenle değil.
Devletin Farklı etnik topluluklara ve farklı inançlara nasıl baktığını söylemeye gerek yok Öndeş devlet adına, MİT İstanbul Bölge Başkanı olarak, bunu yeterince açık özetlemiş; onun izinden giden İtirafçı Engin ve MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın, farklı etkin ve inanç köklerime yönelttikleri karalamalar ise bu zihniyetin, en attaki kuklalarda bile değişmeden sürdüğü görülmektedir.
Dün olduğu gibi bu günde aramızdaki fark tas tamam burada belirginleşiyor.
Herkes yoluna diyerek bu dosyayı noktalıyorum.


Önemli not: Öndeş’in kitabı, İtirafçı Engin ve MİT ajanı İbrahim Yalçın tarafından, örgütümüze yapılan karalamaları yakından izlediği izlenimi vermektedir. Kitaptaki kimi aktarmalar bunun gösteriyor. Ayrıca, bilgi karışıklığı da var, Nebil yoldaşın ölümü, soygun eyleminde Nebil’le birlikte olduğumun sanılması, Fotoğrafların altına konan isimlerde yapılan hatalar gibi yanlışlar içermektedir.