201.DOSYA
MİT AJANI İBRAHİM YALÇIN
SIRAT KÖPRÜSÜ SORUSUNA
CEVAP VER
“MİT’le ne zaman ilişkiye geçtin?”
ve
Hanefi Avcı üzerine yazmak
Mihrac Ural
14 Ekim 2010
Tekrar soralım, bilenler bilmeyenlere aktarsın.
MİT ajanı İbrahim Yalçın’a MİT ilişkisini sormuyoruz, onu itiraf etti, açıkça yazdı.
“Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. " (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10) bu geride kaldı.
Şimdi sorumuz bunun ötesini bilmektir.
Sorumuz MİT’le ne zaman ilişkiye geçtiğidir.
Bu sorudan ödü patlıyor. Cevap vermemeye çalışıyor, Zira biliyor ki boynuna giydirilecek yafta bu sorunun cevabı olacaktır. Ahlaksız adam, satılmışlığı bir yana, kendini ne zaman sattığı her şeyi açığa çıkaracağını iyi biliyor, korkusu da bu; titriyor…
Bu soruya cevap vermemek için konudan konuya, yalan senaryodan yalan kurgulara atlıyor. Ama bu kez, çekirge gibi üçüncü sıçrayışını yaptı ve pençemize girdi, kurtuluş yok.
Soru basit. İbrahim Yalçın, MİT’le ilişkini el yazınla kabul ediyorsun, peki tam tarih olarak MİT’le ne zaman ilişkiye geçtin? Bunu söyle.
İşkembe-i kübradan yalanlarla başkasını karalamak için senaryo yazmak kolay, internet muhbirciliği ise çok daha da kolay, ama gerçekleri dile getirmek zor öyle mi? Hadi konuş bakalım… Soruya cevap ver.
Nereye kadar gizleneceksin, göreve devam eden biri olarak bunu nereye kadar saklayabilirsin…
Tekrar edeyim, belgesiz kanıtsız kimseye bir suçlama yapılamaz. Bu bizim ilkemizdir. Yazılarımızda, belgesi ve açık kanıtı olmayan iddialar sahibine ait, tırnak içinde bir alıntı olmaktan öteye yer alamaz. Alıntısız yazmayı etik bulmayız, başkasına ait sözü kimseye mal etmeyiz, düşmanımızı tekleştirmek için kendisine ait olmayan sözü ona mal etmeyiz. Bu bir hukuk ilkesidir, buna bağlıyız. Hukukun herkese gerekli olduğuna inanırız.
Bu nedenle, öncelikle kişinin kendini nasıl tanımladığına bakarız. Bu çirkin tartışmalarda bile doğrudan sapmadık. İbrahim Yalçın MİT ajanıdır dedik bunu kendi el yazısından verdik. Kendini nasıl tanımlamışsa öyle yazdık.
Ama ötesi vardı. Bunu da bulduk ve yine el yazısından okura aktardık.
Şimdi bizi ilgilendiren ve bugün için önemli olan, İbrahim Yalçın’a sorduğumuz MİT’le ne zaman ilişkiye geçtin? Sorusuna cevap bulmaktır.
Bu cevap, MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın üstlendiği görevin ötesini açıklayacaktır.
Bunu bekliyoruz. Bu sorunun cevabı tüm taşları yerli yerine oturtacak.
Bu adamın örgüte giriş nedenini, onu örgüte sokan İtirafçı Engin Erkiner’in konumunu ve yaptıklarını izah edecek.
MİT ajanı İbrahim Yalçın’ının başı üzerinde duran Giyotin bıçağı budur.
Cevap veremiyor, korku dağları sarmış, uyduruk senaryolara sığınıyor, kaçıp duruyor…
Acelemiz yok, cevap verecek el mahkum.
Ortağı İtirafçı Engin Erkiner’de polis ifadesine “önsöz” yazma sözü vermişti de yerine getirmemişti. Sabırla bekledik, sıkıştırdık ve sonunda “önsöz” yazmak zorunda kaldı. Yazdığı önsözü isteği üzerine, münasip gördüğü polis ifadesinin arkasına yerleştirdik.
Bu MİT ajanı da yazacak… Sorumuza cevap verecek.
Konuyu bir daha ele alalım.
179. Dosyada sorunu şöyle yaklaşık olarak şöyle dile getirdik:
İbrahim yalçın MİT’le ilişkisine ait “Üç tarih veriyor.
El yazılı belgesinin ilk cümlesinde “20 Ekim 1986 tarihinde” yakalandım diyor.
MİT’le bu tarihten itibaren ilişkiye geçtiğini söylemeye çalışıyor. Bu tarih 1. Kongremizin hemen öncesi (1 ay öncesi) bir tarih. Yani, ilişkiye geçmesinin hemen ardından, gelip örgüte “açıklama yaptım” demek istiyor.
Birinci tarih; 20 Ekim 1986
Yalan söylüyordu, zira el yazması itirafnamesinin 7. sayfasında, 20 Ekim 86’dan öncede de MİT’le ilişkide olduğunu açıkça belirttiği cümleler var;
“Ben ADANA’ya MİT’e döndüğüm de Sarı’yı gördüğümü beni kongreye götürmek için geldiğini. 13 ve 16 Ekim’de ANTAKYA PTT’si önünde saat 14.00de buluşacağımızı bildirdim” (İbrahim Yalçın İtirafnamesi s:7) Diyor.
İkinci tarih: 13-16 Ekim 1986.
Yine yalan söylüyor. Satılmış adam MİT’le birlikte örgüte karşı kurguladığı senaryoları ve alternatiflerini Kipti şecaatiyle arz ediyor. Sonuçta meşhur cümlesini söylüyor:
“Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. " (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10)
Üçüncü Tarih: 28 Ağustos 1986.
Bu tarihlere bakınca “20 Ekim 86 tarihinde” yakalandığı iddiasının yalan olduğu ortaya çıkıyor.
28 Ağustosta 86’da para alıp geldiğine göre (15 gün kaldığı ilk gelişi) bu ilişki daha eskilere dayanıyor olmalı. Ancak bunu açıklamıyor. Bizim sorumuz da buradan itibaren gündeme geliyor. Ne zaman ?..
MİT görevlisi olarak ilk gelişini yaptığında her şeyi örgütten gizleyip, bilgi toplayarak MİT’e dönüyor. Topladığı bilgileri olduğu gibi aktarıyor ve karşılığında her ne ise alacağını alıyor.
İkinci gelişi 20 Ekim 86 tarihinden sonra gerçekleşiyor. Bu kez daha kapsamlı bir görevle dönüyor. Kendinden emin, görevini yapabileceği umuduyla Kongre’nin yapılacağı merkezi alana geliyor.
Satılmış adam oyuna devam edecekti. Ama beklemediği bir gerçekle yüz yüze kaldı. İstanbul MİT’i kanalıyla Adana MİT’nin organize ettiği Süleyman Uğur adlı ajan, örgüt tarafından yakalanmış, sorgusu yapılmıştı. Adana ve Antep MİT’inden gelen Aydın Ocak adlı MİT ajanı da tam bu arada yakalanmıştı. İbrahim Yalçın bunu öğrenince diz bağları çözülmeye başladı. İlmik boynuna girecek bu açıktı.
Süleyman Uğur (Cengiz) ifadesinde ısrarla, “birileri daha var” diyordu. “Bana ilişki vereceklerdi ama güvenmediler bunun için Kongreye gelen diğer ajanların kim olduğunu bilemedim”. diye ısrarla tekrarla söylüyordu. İbrahim Yalçın bu ifadelerin kendisini kapsadığını hissetmişti.
Sonrası çorap söküğü gibi geldi.
Bu oyunu uzun süre sürdüremeyeceğini anlayınca itiraflarına başladı.
Önce ifadesini sözlü vermek istedi. Bunu ret ettik. Her şey yazılı olacaktı. Nitekim 12 sayfalık el yazısı itirafname böylece yazıldı.
Bu durum Mit ajanının örgüte ilk girdiği andan itibaren görevli olduğuna ilişkin bulgularla kesişiyordu…
Bu verilerden sonra, bu kişinin MİT’ten ne kadar para aldığı, ne yediği ne içtiği, karısını göz ameliyatı için MİT’e neden peşkeş çektiği, “sorumlum” diye tanıttığı Adana MİT’inden “Ufuk” adlı kişi ya da İbrahim Şahin’e atfen, “Şahin” kod adını almasının bir önemi yok.
O bir MİT ajanıdır.” Hepsi bu…
Bu sorumuzdan kaçışının nedeni de çok açık. O, örgütümüz THKP-C(Acilciler)’e, MİT ajanı olarak sızmıştı, onu örgüte getiren de ortağı İtirafçı Engin Erkiner’di.
Gelelim Hanefi Avcı yazmaya,..
HANEFİ AVCI YAZMAK
Hanefi avcıyı yazmak öncelikle onun hakkında bilgi sahibi olmayı gerektirir. Yazdığı kitabı okumak ise en asgari adımdır. Bu polis şefinin Susurluk komisyonundaki ifadesini, Mehmet Eymür’ün “Sentez” adlı kitabını vb. iyice ve karşılaştırmalı okumayı gerektirir.
Bu konuda etraflı üç makale yazdım. Ayrıca birkaç makalede de konuya değindim. Bunlar 9 Eylül 2010 tarihli.”HANEFİ AVCI, ACİLCİLER, PKK ve CEMAAT”, 12 Eylül 2010 tarihli “HANEFİ AVCI HRANT DİNK ve ERGENEKON”, 28 Eylül 2010 tarihli “CEMAATİN RÖVANŞI (Hanefi Avcı ve Şeytani pusu)” başlıklarını taşıyor. Aynı konuyu, 19 Eylül tarihli “ANADOLU CUMHURİYETİ” ve 25 Eylül 2010 tarihli “TOPRAĞIN DİLİ” başlıklı makalemde “CEMAAT, ÜMMET VE ANADİL” alt başlığında irdeledim. Bir kitap kapsamında olan bu irdelemelere yenileri de eklenmektedir. (Bkz. http://mirural.blogspot.com/ )
Bu çalışmalar için ilk elden Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabını etraflıca incelemekle kalmadım, mümkün olan araştırmaları da yaparak, okurlarıma ve halkıma bilgi sunmaya çalıştım. Bu çalışmalar bir disiplin olayıdır, entelektüel algılarım ve üstlendiğim sorumluluğun bir yükümlülüğüydü.
Makalelerimin ana konusu, ortada duran bilgilerin Cemaatle ilgili açığa vurduğu tehlikeleri halkımızın önüne bir mesaj olarak koymaktı. Yaklaşan tehlikeyi sergilemek, bunun ana unsurlarını açığa vurmak, mücadelede en geniş dayanışma için mesaj iletme amacını taşıyordu. Her devrimcinin yapması gerekeni kendi açımdan yaptım. Mesajlarımın özü: Cemaat bir cürüm şebekesidir, Ergenekon’un paşaları ne ise Cemaatin imamları da odur dedim. Yakın dönemin demokrasi mücadelesi burada biçimlenecektir diye ekledim. Bununla da kalmadım, Hanefi Avcıyı mazlum göstermek isteyen kendi yazıları ve basına karşı bir duruş sergileyerek eli kanlı bu emniyetçinin daha çok şey söylemesi gerektiğine dikkat çekmekti.
Her konuda halkıma bilgi verdiğim gibi, güçlü olması, başarabileceğine inanması gerektiğini dile getirdim; başı sonu belli muğlaklığı olmayan net çivi gibi yazılar yazdım. Görevimi yaptım.
Hanefi Avcıyı yazan başkaları da var, her zamanki gibi arkadan nal toplayan.
Birisi İtirafçı Engin Erkiner, diğeri MİT ajanı İbrahim Yalçın, Hanefi avcıyı yazdılar. Yazdıkları evlere şenlik.
İtirafçı Engin Enginer’i bilmeyenlere hep anlattım, bu adam siyasi derinliği olmayan bir ezbercidir dedim. Sanıldı ki siyasi husumetle bunları yazıyorum. İlgisi yok.
İtirafçı Engin, okumadan, alıntı yapmadan, dergilerden, gazetelerden, başkasına ait soyutlamalardan hırsızlık yaparak yazar. Bunun için alıntı yapmaz. Açığa çıkar.
İtirafçı Engin’in her hangi bir siyasi olayla ilgili olarak, kendine ait bir soyutlaması yoktur, bunun beceremez de. Son bir yıllık yazılarını alın, tek tek inceleyin benim yazılarımla da karşılaştırın, aradaki uçurumları görün.
İtirafçı, kimin yanında olduysa, hangi mekanda bulunduysa o görüşten olmuştur. HDÖ-ACİL ayrılığında Konya cezaevinde yanımda olduğu için Acilci olmuştur (bu günlerde “HDÖ-Acil ile ayrılığı siyasi değildi, buna teorik kılıf giydirildi” diyerek bu ayrılıkta herhangi bir işlevi olmadığını kendi diliyle söylemektedir), Avrupa’da TKEP’le ilişkisi olması dolaysıyla TKEP’li oldu, TKEP baharlaşınca Frankfurt Okulu çevresine takıldı, Alman Sol Partisine yamandı, ÖDP’li oldu vb.
Böyle bir insanın ne çevresi ne de sorumlu olacağı bir ekibi olabilirdi. Nitekim vardığı nokta da tas tamam budur. Ortağı MİT ajanıyla bu ölçekte dip dibe durmaları da bundan başka nedeni yoktu. Böyle bir insanın siyasi yazı denemeleri ise buna uygun olacaktı.
Her yazısı olduğu gibi Hanefi Avcı üzerine yazdığı iki paragraflık kıytırık yazı da, sözlerimin bir kanıtı olarak göstereceğim. Okurdan, itirafçının yazısını benim aynı konudaki makalelerimle karşılaştırmalı olarak okumasını isteyeceğim. Böylesi okumalarla kimin ne olduğunu anlamak zor olmayacaktır.
Öncelikle belirteyim, böylesi bir okumada, okurun gözüne çarpacak ilk şey, itirafçının Hanefi Avcı’yı hiçbir biçimde okumadığıdır. Araştırmadığıdır. Bu öncelikle okura karşı saygısızlıktır. Ancak İtirafçı Engin Erkiner’in meşhur ilkesi malum, “kim ne derse desin sen bildiğini yap”. Hanefi Avcı yazısı da öyle bir yazı.
İtirafçı bu yazısından da anlaşılıyor ki, ne cemaati anlamış ne de Hanefi Avcın’ın ortaya koyduğu ve kendini gizlemeye çalıştığı söylemleri. Bu normaldir, bilgi birikimine dayanmayan yazı boş olmaya mahkumdur. İtirafçının, şahsıma saldırı yazılarının tümünde aynı ilkesizliğin olması bu kişinin siyasi konumlanışıyla da ilgili yeterli bilgi verir.
MİT ajanına İbrahim yalçın’ın Hanefi avcı yazmasına gelince.
Onun derdi başka. Senaryo yumurtlamaları atölyesi olarak yeni sallamalar yapmakla meşgul. Hanefi Avcı’yı sahte pasaportlarla Lazkiye’ye getiriyor görüştürüyor, Arap ülkesinde “Ayak Kıran” gibi komik Türkçe isimli kahvehaneler yumurtlayıp kurgular yapıyor; buna bir de Bedri Yağan’ı aptal yerine koyan, gizliliği bilmeyen, önlem almayan, sorunlu olduğunu söylediği örgütümüze sırlarını veren, Türkiye’ye gidiş gelişlerini anlatan bir aptal olarak göstermeye çalışıyor.
MİT ajanı da itirafçı ortağı gibi, Hanefi Avcı’yı okumamış, belli. Okusa bile aynı şeyleri söyleyecek çünkü derdi halkımıza bilgi vermek değil, devrimci mücadeleye mesaj aktarmak değil, yaklaşan cemaat tehlikesini açığa vurmak değildir.
MİT ajanının tek derdi, sırtındaki kamburu örtmek için Mihrac Ural’a saldırmaktır. Bu da çok normal. Muhatabımız değil.
Mit ajanı kamburunu örtemiyor. Çünkü MİT’le ilişkisini öyle bir biçimde ortaya koyduk ki elimizdeki son bilgilerle artık kurtulma şansı kalmamıştır.
En yakını olanlar bile ondan kaçmaktadır. 2 aydır cevapsız kalan sorumuz, gece gündüz beyninin yemektedir. Bu soruya bir türlü senaryo uyduramamaktadır.
MİT’le ilişkisini kendi el yazısıyla tek tokat yemeden itiraf etti. Ama ötesi vardı.
Geride kalan MİT’le tam olarak ne zaman ilişkiye geçtiğidir.
Buna cevap vermemek için çırpınıp duruyor, konudan konuya atlıyor ama olmuyor.
Kimseyi ikna edemiyor, herkes “MİT’le ne zaman ilişkiye geçtin” diye soruyor ve cevap bekliyor.
O, duymamış gibi davranıyor. Yeni yumurtalarını piyasaya sürerek bu soruyu es geçebileceğini sanıyor.
Bu soru kendisine olduğu kadar ortaklarına da yönelik bir sorudur. Onlar da cevap veremiyor, şaşkınlar nasıl örtecekler bilemiyorlar.
Şimdi dikkatleri dağıtıp, işi sulandırmak için Hanefi Avcı’yı, Bedri Yağan’ı, Lazkiye’yi, Türkçe isimli uyduruk kahvehaneyi harmanlayıp duruyor. Kendini örtmek için Bedri Yağan’ın adını şemsiye olarak kullanıyor. Bedri Yağan bunun gibi şerefsiz satılmışlara nasıl davranacağını ise herkes bilir.
THKP-C(Acilciler) örgütü sorumlu bir örgüttür. O koşullarda da sorumluluğunu yerine getirmiş, gerekli bilgileri iletmiştir. Bundan sonra da resmi örgüt başvurusu yapılması halinde bu bilgiler iletilir. Bu bilgiler MİT ajanlarına değil, devrimcilere iletilir. Bu bilgilerin bir ucu kime varacak o zaman görülür.
Komik adam, kendi kendine ninni söylüyor. Bir de cüceliğini unutarak, homurdanıyor, ona söyleyeceğim tek şey; tuvalet kağıdım eksik acele etsin…
“Evlad-ı zina” diye bir deyim var, çaresi kalmamış olanların son hamlelerinde, her türden ahlaksızlığı yapıp kendi bataklıklarında boğulmalarını ifade eden. İşte MİT ajanı ve ortağı böylesi bir “evlad-ı zinadır”.
Bu kavganın “Evlad-ı Kerbela” ile “Evlad-ı zina” arasında olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim.
MİT ajanı İbrahim Yalçın,
Ne yazarsa yazsın, Özel Harp Dairesinin bir kuklası olarak yazar.
Bu böyledir, başka yolu da yoktur.
Devrimci örgütlerin, bu alanda deneyleri onun yalan kurgularını ayakaltında izmarit yapacak kadar derindir. Bu konuda ne yapsa ne etse ortaklaşa aldığımız hükmü değiştiremeyecektir. Tersine infazını yakınlaştıracaktır.
Özel harp dairesinin neler yapmakta olduğunu herkes biliyor, 3 yıl durmadan süren karalamanın kin olmadığını artık bilmeyen yok.
İbrahim Yalçın MİT kuklası olarak görevini yapıyor.