1 Mar 2011

CAHİT ÇELİK ÜZERİNE (225.DOSYA)

225.DOSYA


CAHİT ÇELİK ÜZERİNE


Mehmet Yavuz

28 Şubat 2011






Mihrac Ural’ın notu:
28 Şubat 2011



Mehmet Yavuz, Antakya devrimci hareketinin ve Acilciler örgütlenmesi ilk illegal komitesinin temel yöneticilerinden biridir. Okul sıralarından bu güne, devrimci mücadele ve seyriyle demokrasi ve özgürlük kavgası içinde yerini almıştır. Tek başına kaldığı koşullarda bile halkı için çalışan, kendi alanında sendikal mücadele dahil emekçilerin örgütlenmesinde büyük başarılar kaydetmiş devrimci bir insandır.


Yılmadan, teslim olmadan, karşı karşıya kaldığı zorluklardan dolayı kimseyi sorumlu tutmadan onurlu bir demokrasi çizgisi sürdürmüştür. Dün olduğu gibi bu gün de bu çizgisinde kararlı ve ısrarlı olarak yürümektedir.


Siyasi konularda olduğu gibi, anılarını da sık sık yazarak geçmişten bu güne dersler taşıyan paylaşımları devam etmektedir. Bu güne kadar aktardığı tüm anılar, çok dikkatlice ele alınmış, tarih, şahıs ve o günün ortamı itibariyle teslim edilmesi gereken tüm gerçekleri ortaya koymuştur. Bu Nebil Rahuma konusunda olduğu gibi, Antakya devrimci hareketinin tarihiyle ilgili olarak herkesin hakkını yerli yerine oturtarak vermiştir.


Anıları arasında Yüksel Eriş hocayı da yazmıştır. Yüksel Eriş Antakya devrimci hareketi için, önemli bir yöneticiydi. Güney bölgesinin ilk adımları onunla atıldı. Gerçek bir bilge, gerçek bir sorumlu ve şehit olmasını bilecek kadar özverili bir liderdi.


Yüksel Hocayı, Dr. M.Ç bizlerle tanıştırdı. Antakya’ya yanıma gönderdi. Uzun uzun konuşmalarımız, sohbetlerimiz, bilgi alış verişlerimiz oldu. Bunları çeşitli yazılarımda ortaya koydum. Bu ilişkiyi çok az insan bire bir biliyor. Bunlardan bir kısmını Mehmet Yavuz dile getirdi. Daha fazlası da var.


Mehmet Yavuz’un aktardığı bilgiler, mutlak olarak doğrudur. Bunun bire bir tanığı olarak bunu tekrar belirtmeme bile gerek yok.


Ama nedense, amacı her şeyi şüpheli, muğlak, kirli gösterme çabasında olan geçmişi kirli insanlar, bu konuda yazılan her şeyi karalamayı alışkanlık edinmiştir.

Eleştiri herkesin hakkıdır, ancak kişi aynı ortamda hiçbir zaman bulunmamışsa, aynı ortamda bulunan herhangi birinden bir bilgi ortaya koyma durumunda değilse, tanığı yoksa ölü konuşturma gibi kirli amacı yoksa, bir anıyı nasıl şüpheli olarak karalamaya çalışır?


Böylesi bir çaba, hukuk algısı açısından sakıt olması bir yana, ahlaki açıdan da düşkün bir durum değimlidir? Kanıtsız, belgesiz, tanıksız, üçüncü kişilerce doğrulanmamış bir iddia ne kadar anlamlıdır? Bunu yapan kişi düpedüz bir ahlaksız değil mi? Ölü konuşturucularının düştüğü halleri hatırlamak bu gibi insanların bilinçaltında yaşattıklarını kavrama açısından çok önem taşıyor. Ben bunlar için sadece “kin” tanısı yaparak geçilmesi gerektiğine inanıyorum.


İşte bu vasıflarda bir şerefsizle kişiyle karşı karşıyayız. Bu adam, tanımadığı, hayatında bir araya gelmediği, haklarında tek bir satırlık kanıt, belge, üçüncü kişilerle doğrulanabilir bir bilgi sahibi almadığı insanlara saldırmayı adet edinmiştir.  Bu adam Kuşum Cahit çelik…


Kendi adıma tanımam etmem. Adını bile birkaç ay öncesini bilmediğim biri. Bu şahıs daha önce bana da sataşmış oldu. İki test sorusu sorarak olayı elimin tersiyle itip kapattım (211. Ve 212. DOSYA Bkz.
http://acilciler-thkpc.blogspot.com/ ). Bu kez ilgisiz olduğu bir konuda Mehmet Yavuz’un anılarına müdahale ederek, karalama yapma ihtiyacı hissetmiş; satılmayan kitap bozuntusu kağıtlarına alıcı bulmak için mi nedir, öne atılıp sile tokat yiyerek, rezil olmaktan zevk alan bir mazoşist.


Son iki aydır Bölgemiz ciddi devrim hareketleriyle kaynıyor. Gelişmeleri ele alıp okurlarıma karşı yükümlülüğümüzü yerine getirmeye çalışıyorum. Kirli tartışmaları elimin tersiyle ötelemek istiyorum. THKP-C (Acilciler) örgütü adına halkın çıkarları için bu süreçte çıkarılacak dersleri sunmaya çalışıyorum. Günü birlik yoğun araştırmalar ve soyutlamalarla sunmaya çalıştığımız çabalara karşı, muhbir çetesi tek bir satırlık siyasi yorum yapmadan 3 yıldır sürdürdükleri karalamalarına devam etme inadında kaldıklarını da iyi biliyoruz. İt ürür kervan yürür diyoruz.


Mehmet Yavuz Yüksel Eriş hocayla benim de tanık olduğum anılarını ortaya koyarken, Kuşum Cahit Çelik adlı kişinin müdahalesini bir yere oturtmaya çalışıyorum. Bir kin deryasıyla, tanımadığı, içinde yer almadığı olaylara karalama amacıyla sarılmasının kime ne yararı olur diye de düşünüyorum.


Bunu anlamak için filmi başa doğru sardığım zaman her şey daha anlamlı hale geliyor.


Okurların öncelikle bilmesi gereken şey, Kuşum Cahit’in, itirafçı Engin Erkiner’le MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın çiftleşmesinden doğan bir veledi zina olduğudur.  Bunu hilkatin, tanımadığı insanlar hakkında pervasızca konuşmasını anlamak için bu kişinin kendi satırlarında kendini nasıl tanımladığına bakmak yeterlidir.


Bu konuların ilgilileri bilirler. Bu muhbir şebeklerle ilgili hiçbir araştırma yapma gereği duymadık. Yaptığımız tek şey, kendi yazılarıyla kendilerini nasıl tanımladıklarından ibarettir.


İtirafçı Engin Erkiner’e, “itirafçı” lakabını biz değil kendi kendine yapıştırdı. Polis ifadesinde açıkça Polislere yardım maksadıyla örgütün her şeyini verdiğini söyledi. O itirafçı olduğunu kendi sözleriyle ilan etti.  MİT ajanı İbrahim Yalçın’da sıfatını öyle kazandı, 12 sayfalık el yazılı itirafnamesinde açıkça MİT’ten 150 000 TL alarak Acilciler 1. Kongresini ihbar etmeye geldiğini yazdı.


Kendini MİT ajanı olarak tanıttı ve hala görevine devam ettiğini ama bu göreve ne zaman başladığını açıklayamayacağını söyledi; bizim için sırat sorusu da bu oldu. 6 aydır soruyoruz, fare gibi kaçıyor, cevap vermiyor. Bu soruyu onunla ortak olanlar da yönelttik “onun adına siz cevap verin” dedik tıs yok. Cevap veremiyorlar çünkü MİT’le ilişki tarihi açıklanınca, dünden bu güne bu örgütün ve devrimci hareketin içindeki sızmanın tahribatları da açığa çıkmış olacaktır. Kuşum Cahit, bir veledi zina değilsen, sanat adına zerre kadar vicdanın varsa bu soruyu sende sor. Cevabını sen aktar. Ama ahlak kim sen kimsin…


Böylesi bir ikilinin evladı olarak, Kuşum Cihat’ın akıl algılarını kestirmek zor değildir. Bu kişi, bir “ırkçı, milliyetçi, paranoya”dır. Bu tanıyı koyanda onu çok iyi tanıyan biri. Bu tanı gerçek mi değimli, bunu anlamak için, uzağa değil bu adamın kendi sözlerine bakarak siz okurlar çok rahat cevap bulacaksınız.


İşte belge işte kanıt:

“Kurtuluş Cephesi dergisinin internet sayfalarında epeyce gezinti yaptım. Öğrendiklerimi bildiklerimle birlikte değerlendirdim. Vardığım sonuç, Kurtuluş Cephesi'nde okuduğum yazılar benim için küp dolusu pekmez değerindedir. Ermeni Soykımı yaptığımızı da yazmışlar, işte bu yazdıkları o pekmez küpüne düşmüş fare gibidir. Yüksel de benim gibiydi, içine fare düşmüş küpten pekmez yemezdi.

 “Yüksel'in üç yoldaşına birden soruyorum. Yüksel'den Ermeni Soykırımı diye bir söz duydunuz mu? İlker'de Mahir'de Ermeni Soykırımı diye bir şey var mı? Öyle ise, niçin yalan atıyorsunuz?

Yüksel Eriş …Apo'yu ve Apocu'ları sevmezdi.”  ( Cahit Çelik, Yuksel Eriş Öğretmen başlıklı yazısından)  

Bu milliyetçi ahlaksız, Ermeni soykırımını böylesine iğrenç bir tarzda inkar ediyor. Mahir’in İlker’in Yüksel’in sırtına yıkıma şerefsizliği gösteriyor.

Bu hilkat garibesi, her ırkçı gibi, sınır tanımaz bir ahlaksızdır, tanımadığı, bilmediği annelere, babalara, ailelere, kız kardeşlere, aklın almayacağı, anlamı olmayan karalamalar yapmaktan da çekinmeyecek kadar zıvanadan çıkmış biridir. Aile terbiyesi görmemiş bir lümpen olduğunu söylemeye bile gerek yoktur.

Siyasi yanı olmayan, örgütsel kaygıları bulunmayan, halkı için bir çabası olmayan bu şebek sürüsünün siyaset dışındaki ilgileri malumdur. Karalama bunların tek yaşam kaynağıdır.  Bu şebeklerin evladı zinası olan Kuşum Cahit, pervasızlığını öyle bir yere götürüyor ki, inançlara da dil uzatmaktan geri kalmıyor.

Acilcilerin asla konusu etmedikleri inançlar ve etnik yapılara karşı böylesine bir kinle karalama yapan bu şerefsizi, önce Acilcilere sonra bu inanç kökeninden gelenlerin rahmetine bırakacağım.

Veledi zina Kuşum Cahit bakın ne diyor:
“Mihrac Ural (bn), Nusayri olduğunu gizlemek için, Arap Aleviliği edebiyatı yapıyor. Nusayriliğin alevilikle hiçbir benzerliği yoktur. Anadolu inanışı alevilikte kadın erkekten üstündür, Nusayrilikte kadın insan sayılmaz. Nusayriliğe göre Allah, İmam Ali biçiminde insan gibi yaşamıştır. Aleviliğe göre bu böyle değildir. Allah’ın aslanı olmakla kendisi olmak farklı şeydir.

Dünyayı yorumlama metodu materyalist olan bu satırların yazarı için bu sözleri söylemek, onun içinden geldiği inanç ve kültürü temsil eden milyonlarca insana böylesi bir hakarette bulunmak hangi amaca hizmet nedir bunu okura bırakıyorum. Arap Alevilerini yakından tanıyan içinde yaşayan Tüm Acilciler, Özel olarak Türk,Kürt Sünni devrimcilerin bu şerefsizin söylediği her sözün yalan olduğunu  çok iyi bilirler. Arap Alevi kadınının laik algısını, toplumda erkekten daha önde ve karar sahibi olduğunu, inancın tüm hizmetlerinde yerini en önde aldığını bilmeyen yoktur. Ama adamın derdi bu değil, bunların tek amaçları Mihrac Ural’ı karalamaktır. Böyle olunca da  inançlar da etnik  yapılarda  karalanmaya başlar. Bu gün tüm insanlığı 21. Yüzyılın toplumsal adalet, demokrasi ve özgürlük için yol haritası çizen Arap halkına karşı böylesine ırkçı bir bilinçaltıyla karalama yapmak ancak bu it sürüsüne yakışırdı.

Kendine “sanatçı” diyen birinin, etnik, inanç ve kültür dokusu hangi kökten olursa olsun herkese, insan paydasından başka bir yaklaşımı olmaması gerekir. Kuşum Cahit, henüz insan olma yönünde evrimini tamamlamamış bir hilkat olduğu için bu rezil yaklaşımı sergiliyor.

İtirafçı Engin, özel olarak Araplara ve Arap Alevilerine yaptığı karalamaları kimse unutmadı. İnanç şahsiyetlerine, bilgelerine ve özellikle öğretilerinin kurucularına yaptığı karalama hala akıllardadır. Kuşm Cahit bunun uzantısıdır. Araplar derler ki, El Kelb bi hallef ceru (it sadece enik doğurur).

Mehmet Yavuzun yazısına giriş notumu son olarak bu paranoyanın nasıl bir hasta olduğunu, kullandığı dili, narsist batıklıktaki hallerini, kendisinin çizdiği bir kuş resmi üzerine, yine kendisinin yaptığı akıl dışı yorumu göstererek noktalayacağım.

bir tek kuş çizimi bile, isteseydim beni dünya ölçeğinde ressam yapardı (Bu kuşu görmek için 212. Dosya’ya bakınız bn). Bu çizimi yapacak ressam, Türkiye’de Avrupa’da Amerika’da yok. Vardır diyen, palavra atmasın, alsın kalemi eline, çizsin çizebilirse. Bu çizimi yapmak için, yürek bilek bilinç yetmez, devrimci sanatçı kişilik az gelir. Ertan Saruhan’ı ve Yüksel Eriş’i de tanımak ve onlarla birlikte aynı derin duygusal coşkuyu yaşamış olmak da gerekir. Yani nereden bakarsan bak, 88x112 mm’lik kartona tükenmez kalemle çizilmiş bu Gönül Kuşu eşsiz bir sanat ürünüdür. Ama ben onu, sadece “soyut” kavramını anlatmak için değerlendirdim. "Resim Yapmayı Öğreten Boyama Kitabı 1-2-3-4" ortaya çıkınca, yalan bitti. Kapılar kapandı. Hainler hırsızlar arsızlar yüzsüzler ibneler orospular casuslar çakallar benden korkuyor.” ( Cahit Çelik,“Gönül Kuşu” adlı yazısından)

İnsan kendini bundan daha iyi nasıl anlatır söyler misiniz?

Şimdi anladınız mı? na neden Kuşum Cahit adını taktığımı. Böylesi bir muhatap alınır mı siz söyleyin…

Şimdi birlikte Mehmet Yavuz’u okuyalım.



CAHİT ÇELİK ÜZERİNE


 Mehmet Yavuz
 28 Şubat 2011


Yüksel Eriş ile devrimci pratik içerisinde nasıl tanıştığımı ayrıntılarıyla anlatmaya çalıştım. Ama hayretle görüyorum ki, nasıl bir keramete sahip olduğunu bilemediğim Cahit Çelik isimli biri; yaşadığım olaya kulplar bulmaya kalkışıyor.

Behey densiz; ben yaşadığımı anlatıyorum.. İsimler veriyorum.. Saatli bomba düzeneğini Yüksel'in öğrettiğini yazıyorum... Ama sen; ilk buluşmada güven sorununun nasıl aşıldığını sorgulayıp böyle bir şeyin doğru olamayacağını iddia ediyorsun..

Yaşanan olayın ne parçası, ne de tanığısın. Ama haddin olmadığı halde ahkam kesmeyi marifet sanıyorsun..


Aslında bu sorgulamayı Engin'e iletseydin, güven olgusuyla ilgili olarak daha net bir yanıt alırdın sanıyorum.. Çünkü Engin de, bir seminerde tanıştığı İbrahim Yalçın'ı hemen eylem kadrosuna almış ve AKBANK soygununa sokmuştu..


Peki, güven sorunu nasıl aşılmıştı ?


İlk görüşte aşk, onu da mı kör etmişti ?


Neden ona can alıcı bu cazibeyi hiç sormuyorsun ?


Ben, yaşadığım süreci yazdım.


Güvenin nasıl doğduğunu anlatacak kişi Yüksel'in kendisidir ama o da aramızda yok.. Kaldı ki Yüksel; önceden güven duyularak sağlanmış bir bağlantı olmasa neden Antakya'ya gelsin ?


Yaşadığım, tanık olduğum olayları edinilen tecrübeler ışığında bugün tahlil ettiğimde; hangi tesadüflerle hayatta kaldığımızı daha iyi görüyorum..


Bugün muhatap olduğumuz tartışmalar dahi; örgütsel üst yapının aslında ne kadar sakat olduğunu bize gösteriyor.


O nedenle bilir bilmez atıp tutuyorsun...


Haa.. bir de daldan dala atlayıp duruyorsun.. Hüseyin Eriş'i de korumana aldığını, canavarların ağzından kurtardığını falan ileri sürüyorsun..


Kitaplarını satmak için Antakya'dan gelen davete balıklama atlamışsın. Hüseyin Eriş'i cepheye sürüp kendini sutre gerisine atmışsın..


Kitapların satışından gelecek paranın yarısını ona verecekmişsin... Falan filan...


Ne kadar ayıp...


Hüseyin Eriş'i hiç tanımadığım halde, hakkında öne sürdüğün bu ifadelerden rahatsız oldum.. Utandım...


Hüseyin Eriş; kendisini koruyamayacak, ifade edemeyecek kadar aciz mi ?


İnsanları, anıları, olayları sürekli olarak kendi takıntılarınıza uydurmak istiyorsunuz.


Bu takıntılardan yola çıkarak kişiler hakkında hiç bilmeden aşağılayıcı sıfatlar kullanıyorsunuz.


Evet, bunlar sizin ayıplarınız....


Bana gelince; kendimi size beğendirmek gibi bir çabam yok..


Yaşadıklarımı, tanık olduklarımı yazmaya devam edeceğim.


Siz de ayıplarınızla kalın.

İNSAN MI ? AYRI VARLIK MI ? (224.DOSYA)

Bir yazı üzerine Ali parti adlı arkadaşın yaptığı yorum.


224.DOSYA


Ali Parti
27 Şubat 2011




“İnsan mı? Ayrı Varlık mı? / Ali İhsan SAGMEN
7 Ocak 2011 par Genelce /  
Dans
A.İhsan Sagmen, Makaleye koyulan cevap aşağıda.



Ali İhsan Sağmen, uzun uzun tarih anlatmış, Aklı 1974-80 döneminden kalan bir tarzla ilkel komünalden başlamış. İliklerine kadar işlemiş bir türlü aşamadığı tepkilerini şahıs merkezli yaklaşımıyla ifada etmeye çalışmış. Bunu gizlemek istemiş ama becerememiş. Yani Kendini anlatmış.

Kişinin toplumsal bir varlık olup olmadığını sorgulamak ayrı bir şey. Kinle birilerini eleştirme adına çocukça satırlar arkasına gizlenmek ise çok daha ayrı.

Google arama motorundan “Ayrı Varlık” aradım. Ve anladım ki, kast edilen bir blog adı. Yazıları inceledim. Ayrı Varlık tanımı siyasi bir tanım olarak karşıma çıktı. Blogun “AYRI VARLIK” adını taşıması, yazarı olan Mihrac Ural’ın kendi hallerini anlatmasıyla uzak yakın bir ilgisi yoktur. Bu adlandırma, ülkede yürüyecek demokrasi mücadelesinin bir unsuru olan ve tarihi belgelerde adı “Ayrı Varlık” olarak geçen bir dava olduğunu gördüm.

Dolaysıyla yazının kendini gizlemek isteyen çabasına rağmen bir şahsi kin yazısı olarak sırıttığını belirteceğim.

İncelemelerimde karşıma Ali İhsan Seğmen’in İbrahim Yalçın adlı biriyle çok yakın ilişki ve ortaklık içinde olduğu açığa çıktı.

Bu kişi kendi el yazısıyla MİT’le bağlantılı çalıştığı, onlardan para alarak kendi Örgütünü ihbar etmeye uğraştığı ve devletin arkasında durarak onu koruyacağını belirtiliyor.

Ali İhsan, bu adama karşı insan olup olmama konusunda tek bir soru sormuyor. Bu da çok ilginç.

Bana göre insan mı? Ayrı Varlık mı? sorusunu sorarken Ali İhsen Seğmen, bu MİT ajanı konusunda ne düşündüğünü tek bir satır da olsa ortaya koyması gerekirdi.

Yapmamış.

Dolaysıyla onu ayıplıyorum. Yazdığı yazılara artık soru işaretiyle yaklaşmam gerektiğini anlıyorum.
AYRI VARLIK blogunda yer alın iki önemli dosya bulunuyor onları okusun ve bu MİT ajanı İBRAHİM YALÇIN ile onun ortağı olan İTİRAFÇI ENGİN ERKİNER hakkında tek bir satırlık cevap yazsın.

 Bu iki kişi kendi el yazılarıyla bakın ne diyorlar:

İtirafçı Engin Erkiner kendini anlatıyor;

Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16)

MİT ajanı İbrahim Yalçın ise şunları söylemiş;

Ben ADANA’ya MİT’e döndüğüm de Sarı’yı gördüğümü beni kongreye götürmek için geldiğini. 13 ve 16 Ekim’de ANTAKYA PTT’si önünde saat 14.00de buluşacağımızı bildirdim” (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:7) Diyor. Ardından da:

Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. ” (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10)

Ali İhsan Seğmen, sana buradan soruyorum, insan olan kim? Ayrı Varlık olan kim? Şimdi söyle…

Ali Parti. İsveç (şimdi tatildeyim ama cevabını bekliyorum)

221. DOSYA
ÜÇÜ BİR ADAM ETMİYOR


Bir itirafçı, bir MİT ajanı, bir joker üç maymun her biri yarım adam. Yarım adamların toplamı hiç bir zaman bir adam etmiyor.

İtirafçı Enginin "katil muhbir" olduğu kesinleşti, herkes filmin karelerini 19 Ağustos 1977'den itibaren  gerisin geriye sarsın. Örgütü polise teslim ettiği andan,  İlker Akman ve arkadaşlarını ihbar ederek katlettirdiği ana kadar. Daha ötesi de var. 12 Mart kovuşturmalarından bu itirafçıyı kim sıyırdı, onun sorgusu yeni  başlıyor. Her şey çıplak görülecektir. Bu adamsadece itirafçı değil ayrıca da "Katil muhbir"dir. MİT ajanıyla bu gün de bir arada olmalarının başka bir anlamı yoktur.

MİT ajanı İbrahim Yalçın, el yazısıyla itiraf etti; MİT'ten 150 000 TL alarak örgütümüzün 1. Kongresini ihbara etmeye gönderilmiş. Ama ötesi var. MİT'le ne zaman çalıştığını gizliyor bu sorunun cevabı bekleniyor. Püf noktası burada. Her şeyin evveli ve ahiri bu sorudadır. Bu ajanın sırat köprüsü de burasıdır.

İbrahim Yalçın polisliğe devam ediyor.

Joker Haydar'ı bir şey söylemeye değer görmüyorum. Adam olmayana bir baytlık bir çaba bile gereksiz.


Üçü bir adam etmezken, herzamanki polisiye yöntemle yoldaşı yoldaşa kırdırmaya çalışıyorlar. Önceki oyunları suratlarında bir tokat gibi patladı. Şimdi de Tacettin Sarı yoldaş adından medet umuyorlar. Etmedikleri söz, yapmadıkları karalama kalmayan bu yoldaşın adını kulanmaya çalışıyorlar. Tacettin Sarı'nın  mesajı kısa ve öz, iki cümleden ibarettir, "itlere iletilir";

 "İtirafçı Engin Erkiner ve MİT ajanı İbrahim Yalçın ahlaksızları bir polis organizesi olarak yüzleri açığa çıktıkça yaptıkları yalan kurgularda boğulmaya devam ediyorlar. Yaptıklarının hesabını ayaklarından asıldıkları zaman daha iyi ödemiş olacaklar. TKEP sığınmacıları bu şerefsizler, Acilcilerin sert tokatları suratlarına bir tükürük yağmuru olarak yağıp, patlamaya devam edecektir."





Mihrac Ural
1 Şubat 2011


Artık yazılarını, üçü aynı anda alt alta imzalamak zorunda kalıyorlar. Tek tek inandırıcı olmadıkları  açığa çıktı.

Polis şebekesinin yalan kurgu senaryolarına sığınmaktan başka çareleri kalmayınca  bu yöntemi deniyorlar. Başkası adına, yalan kurgularla yazma aptallığının kaçınılmaz sonu budur. 

İtirafçı Engin Erkiner, MİT ajanı İbrahim Yalçın Özel Harp Dairesi yöntemleriyle yalan üretimine devam ediyor.

Uzun bir süre MK üyesi Salih Hoca'dan medet umdular. Yoldaşa tek söz bile söylemediler, "yumuşakça" davrandılar, kışkırtmaya çalıştılar. Olmadı.

Salih hoca, suratlarına öylesi tokat aşketti ki, neye uğradığını şaşırdılar. O, Mihrac Ural'la birlikte başladığı devrimci mücadeleye, birlkte paylaştığı devrimci değerlere bağlıydı. Cevabı ağırdı, bunu ilan etti. Halkımız için her şeyimizi özveriyle sunduk bundan sonrası da hep oöyle olacaktır dedi. Hainlerin, itirafçıların, ajanların  karanlık emellerini bir kez daha deşifre etti. Kısaca örgüt tarihini onlara anlattı, örgütünü değerlerini savundu.

Yıkıldılar, küfrün her türünü savurmaya  başladılar. Yoldaşa akıl zorlaması yalan kurgularla çamur atmaya kalkıştılar;  salih yoldaş o sakin haliyle tekmesi pek duruşuyla  gerçekleri haykırdı ve iflas etmelerine yol açtı. Her birine hakkını verdi elinin tersiyşle itti.

Karanlık amaçlar ve karalamalar bu adamların işiydi. Ne siyaset ne mücadele ne örgütlenme  ne ülke diye bir dertleri yoktu bunun için kukla olmayı tercih ettiktlerini ortaya koydu. Muhat alınmaz düzeyde çirkin insanlarla işim yok dedi. Bitirdi.

MK üyesi Zafer yoldaştan hiç bir zaman umutlu olmadılar ama yine denemek istediler. Çağrı yaptılar. Vicdanına hitap ettiler. O da cevap verdi. Öyle bir cevap ki, ruhları sarsıldı. 1979 Konya cezaevinde tanışıp mücadele birliği içine atıldığı günden bu güne Mihrac Ural yoldaşıyla omuz omluza olmaya devem ettiğini bunun devrimci bir duruş olduğunu onur ve gurur duyduğunu söyledi.

Bir kez daha yıkıldılar. Şaşkınlık içinde idiler. Zafer yoldaşı karalamak için yerin altından bahane üretip yalan kurgulara yöneldiler. Akıllara ziyan ithamlara başladılar. Özel harp dairesinin elemanları olarak her çirkefi dillerine dolayıp saldırdılar. Ama faydasızdı. Zafer yoldaş bu örgütün emektarı, MK üyesi  özverileriyle  dik duran biriydi. Bunları muhatap almayı bile gerek görmedi kısaca yazdı ve susturdu.

Dikkat edilirse bu güne  kadar bu örgüte ihanet etmiş, kaçmış kendileri gibi TEKP'e sığınmış olanlar dışında kimseyi bulamadılar. Üstelik buldukları da kaçkınların % 1 bile değil. Bir elin beş parmağı bile olamadılar.

Kendi aralarında ise MİT ajanına sorduğumuz sırat köprüsü sorusuna cevap bulamadılar. "İbrahim Yalçın MİT'le çalışmaya ne zaman başladın ?" sorusu hep açıkta kaldı.

Cevap veremezlerdi, cevapsız soru ortada duruyor hala. Zira verilecek cevap onları da MİT ajanının bir kuklası  olduklarını göstercekti.Korku dağları bürümüş kaçıp duruyorlar ama elimize düşmekten kurtulamayacaklar; örgüt olarak söz verdik, ayaklarından asılı haleriyle netten canlı yayın yapacağız. Sanal örgüt o an somut örgüt olduğunu gösterecektir. Çoğu gitti azı kaldı...

İtirafçının sıkıntısı açığa çıkan katil muhbirliğiydi. İtirafçılık hafif kalmış anlaşılan. Önsöz de yazdı ama yetmez ötesini talep edeceğiz, ihbarı nasıl yaptı bunu açıklayacak er ya da geç.

"Puşt oğlu puşt" (kendi sözü) İtirafçı Engin'in Malatya Beylerderesi katliamının muhbiri olması bardağı taşıran son damlaydı. Bunu kendi tepkileriyle de ispat ettik. Karsı İlker Akmanın ablası "İkeri ve arkadaşlarını ihbar eden katil muhbir sensin" diyerek suratına tükürüp boşamıştı. İtirafçı, ağır bir kriz geçirdi. İşi boşanma tarihi, boşanma süreci tartışmalarıyla sulandırmak istedi, ama  olmadı. Refleksler siyasetin psikolojisini dile getiriyordu.

Son numara ise açıkça yazıdığımız gerçekleri sanki kendileri bulmuşlar gibi kullanıpyalan senaryo üretme taktikleridir. Üçü bir araya gelip altına imza attıkları yalan senaryoları artık böyle üretecekler. Birinin imzası güven vermiyor, üçü bir arada olacak zavallılar Sıfatlarını unutmuş, yalan kurgularla senaryo yazıp insanları bir birine düşürebileceklerini sanıyorlar.

Bu kez can simidi Tacettin Sarı. Teccettin Sarı yoldaşın, Mehmet Yavuz'la yaptığı konuşmayı özberleyip, sanki birileri onlara vermiş gibi yeni bir senaryo yazarak piyasaya üçlü imzayla servis ettiler. Hani o "internet operasyonu" üflemesi var ya aynen onun gibi. İşleri bu polisiye oyunlar. Bir de "Tacettin'in kardeşi Kürt Hüseyin" olduğu uydurması... Yalan kurgunun sonu budur. Umutları Taccetin Sarı 'da, bu iyi bir aşama. Bir son çırpınış. Tacettinin tokatı da öyle olacak.

Sarhoş olmuşlar kayalara vuruyor  başları...

Tecettine aktardım, "bu hale düştüler demek ki" dedi. "Suratlarına tükürdü, MİT ajanı ve itiraffçıdan başka ne beklenir ki dedi. Bunlar milliyetçi birer köpektir, düşmanlıklarının merkezinde  karanlık kinler bulunuyor, çırpınışları muhatap alınmaya değmez " dedi. "Onurlu yaşadım onursuzları muhatab almam" dedi. "Şerefsizleri kim okuyor ki,  bu oyunlarla kimi ikna edebilirler ki, rezil hele geldiklerinin farkında değiller mi? " dedi. "Kardeşi kardeşe, yoldaşı yoldaşa kırdırmak için yaptıklarını yanlarında asla bırakmayacağız" dedi ve sonuçta;

 "bu itirafçı Engin Erkiner ve MİT ajanı İbrahim Yalçın ahlaksızları bir polis organizesi olarak yüzleri açığa çıktıkça, yaptıkları yalan kurgular da boğulmaya devam ediyorlar. Yaptıklarının hesabını ayaklarından asıldıkları zaman daha iyi ödemiş olacaklar. Bu TKEP' sığınmacıları Acilcilerin sert tokatları suratlarına bir tükürük yağmuru olarak yağıp patlamaya devam edecektir." diye sözlerini bağladı. Bu kadarı yeter,  bu tokat ta kara  hanalerine yazılsın....   

Okur önemli bir şeyi bilmeli, bu MİT ajanı İbrahim Yalçın, yalan kurgular üzerine senaryo yazmak üzere MİT'ten eğitim aldığı kesin. bu günde aynı işi sürdürdüğü açık.

3 yıl değil 300 yıl da geçse yapabileceği tek şey, yalan kurgu üzerinde yazmaktır. Buna işi derler. Kin değil iş...

Yanılmıyoruz, herkes işini yapıyor...

Tekrar ediyorum, bu polis organizesinin yazılarının tıklanma sayısı 150 bile değil. Bunun için, sitelerinin sol ikonunda, "Bütün yazılar" butonuna taklayın, orada her yazının kaç tıklama aldığını göreceksiniz. Tıklama demek okuma demek olmadığını ayrıca hatırlatmamam gerek yok...

Adamlar altı üstü bu kadarcık.

Artık siyasi yazılarını sormayacağım çünkü yazma kabiliyetleri yok. Düzeyleri perişan, ilkel takıntılarla bu günün siyasi ilerlemesi karşısında tökezlemiş bulunuyorlar. Polis organizesi olanlar siyaseti de takip edemez. Bu çirkinlik uzun süre yerinde duran çöplüğün  kesif kokusudur, lağım suyudur.

Yazılarımız altında imzalarımızla kendi siyasi evrimimizi ortaya koyuyoruz. Eleştirmek düzey ister, onların işi değil, bu onları bir kaç gömlek aşar. Okur, yazılarımızı karşılaştırsın, aradaki uçurumları kendi kendine görecektir. Bizim bir şey söylememize gerek yok.

TKEP'e kaçanları bile bir araya getiremeyen bu soysuzlar, mücadelenin her alanına gücü oranında örgütlü olarak koşan devrimcilerin azmi altında ezilmekten başka şansları olmayacaktır.

Kullandıkları yöntem çok basit. Kişiler adına yalan söylemek, "kimse inananmasa da  kafalar bulansın bu da yeter" diyorlar. Bunlar sorumsuz insanlar, görevleri budur. Ama bu çırpınışlar kendilerine ne bir benzer oluşturuyor ne de sırtlarındaki kamburu örtecek bir örtü veriyor.

Üçü alt alta toplanmalarına rağmen bir adam bile etmiyorlar.

Ne demiştim, yaraları akıllarından büyüktür.

Ne demiştim, yarım adamlar  bir yere yama olmaya mecburlar

Ne demiştim, adam değiller sözlerinin arkasında durmayacak kadar ödlektirler.

Ne demiştim, her kapışmada ağır bir yenilgiye uğradılar, Kongrede alkıştan ellerini patlattılar, çünkü işleri  ihbarcılıktı gizlenmek istediler.

Acilcilere gelince, halkının hak ve talepleri uğruna bir direme örgütüdür. Bu ülkenin yerlisidir, orijinaldir bağımsızdır mücadeleye ülkemizin her köşesinde  emekleriyle katkı yapmkaktadır.

Acilciler, yeni kadrolarıyla, öncü militanlarıyla sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyor. Bu örgüte emeği geçen her yoldaş adına, tarihine ve değerlerine sahip çıkıyor.

Karanlık adamlar, karalamalarla yaşamaya mahkumdur, görevli olmanın kaçınılmaz tecellisi de budur.