16 Mar 2011

HEDEFE TAM İSABET (227. DOSYA)


 227. DOSYA

HEDEFE TAM İSABET

Mihrac Ural
16 Mart 2011

226. DOSYA’da İstanbul MİT Bölge Başkanı Osman Nuri Öndeş’in, 19 Ağustos 1977 tarihinde örgütümüze yönelik operasyonları açıklayan yazısını kitabından aktardım. Uzun süredir cevabını beklediğimiz sırat köprüsü sorusuna böylece cevap bulmuş olduk.
İbrahim Yalçın, itirafçı Engin Erkiner tarafından örgüte sızdırıldığından beri MİT ajanıydı
Bu dosyaya karşı gösterilen refleks ayrıca bir kanıt işlevindeydi. Tutuşan duygular, bu muhbir şebeklerin hangi kirlilik içinde olduklarına da açık bir işaretti.

***

Tepkilerden anlaşılıyor ki hedef tam isabet.
MİT ajanı artık ne yazacağını bilmez oldu çünkü resmi olarak MİT ajanı olduğu da belgelenmiş oldu. Belki Türkiye tarihinde ilk kez bu kadar kesin delillerle ve tek tokat yemeden kendi el yazısı itirafıyla İbrahim Yalçın MİT ajanı olduğu ispat edilmiştir.
MİT İstanbul Bölge başkanı, örgütümüzün 24 Ağustos 1977 tarihinde uğradığı operasyonun muhbirinin İbrahim Yalçın olduğunu yeterince açık olarak ortaya koymuştur. Bu nedenle refleksler ışık hızıyla kendini gösterdi (siyaset psikolojisi diplomalı aptalın kulaklarını çınlatırım)
Joker tel açmış haber vermiş miş, İrfan’da aramış mış “bak yine döktürmüş” demiş (Bu insan için, geçmişin çok iyi anıları hürmetine olumsuz bir şey dile getirmek istemiyorum. Böylesi bir kanaatim de yok. Duygusal yanlarım olduğunu söylememe gerek yok. Kişi ne söylerse söylesin, ben hala bu tür insanlara karşı olumsuz gözle bakamadığımı dile getirmekle yetineceğim. Bir insana olumsuz demek için, yılların yetmediğini, bütünsel algı dışında kalacak genelleştirilmesi mümkün olmayan hatalara bakarak itham, karalama yapmanın mantıksız olduğunu belirteceğim, gerçeklere, belge ve kanıtlara dayanmayan iddiaların ise ahlaki olmadığını ise söylemeye gerek yok.).
Ardından MİT ajanı, sözkonusu kitabı istetmiş, itirafçı konuyu ele almış sallayıp sallayıp yazmış (ne yazdığını anlamak için özel bir ansiklopedi gerekli. Ortağı MİT ajanı İbrahim’in, eylem anını, eylem sonrasını ve lokantada kuru fasulye pilav yemesini bile ihbar etmesinin şaşkınlığını atlatamamış).
Kozmik falcı, boş kağıt okuru Joker’in yazısı ise heyecanla, “kırmızı telefon”dan da hızlı bir şekilde beklenmektedir. Mandelyev’in periyodik listesindeki boş odası, doldurulmak üzere bekliyor.
Evet tam isabet, her yazım, her sözüm bu şebeklerin beyninde yıldırım çarpması gibi bir işlev görüyor, uykular kaçıyor, sersemliyorlar.
Ama faydası da var, sayemde kitap bile okuyorlar.
Bunlara önerim, onlarca yoldaşın kaleme aldığı yüzlerce dosyayı iyi okusunlar. Bu dosyalar, öncelikle şahıs olarak kendilerini ilgilendiriyor.
Bir de ders alacak öğrenci gibi, siyasal yazılarımı okusunlar hayatları boyunca tek satırlık siyasi yazı yazmamış olanlara ağır gelse de zihinlerini araştırmaya sevk edeceği için yararlı olur diyeceğim.
Gelelim hukukun nimetlerine.
Hukuk herkese lazım olur.
Suçlayan, iddia ortaya atan bunu kanıtlamakla yükümlüdür.
Söylenti, karalama, hasım iddiası, ölü konuşturuculuğu, üçüncü kişilerce doğrulanmaya muhtaç söylem, bir de gazete kupürü gibi aptal unsurlar ne hukuki kanıt ne de belgedir. İddianameler bile binlerce belge ve kanıtı havi olmasına karşın bir iddiadır, hüküm değildir. Ses kayıtları, fotoğraflar kanıt olmaz.
Kişinin el yazılı ifadesi, kendi ikrarı ise en güçlü kanıttır. Buna rağmen, hukuki açıdan ek, destek belge ve kanıtlar gereklidir.
Biz bunu yaptık.
Kendi el yazıları, altında imzaları olan belgelerle sunmakla kalmadık, hukuk adına, ek belge ve kanıtlarla destekledik.
Kimseyi kendimizden sıfatlar yapıştırmadık, kişi kendine ne diyorsa onu söyledik.
İtirafçıya kendini itirafçı tanıttığı el yazılı altında imzası olan polis itirafnamesine dayanarak İtirafçı dedik.
MİT ajanına da aynen öyle hakkıyla davrandık. Kendini MİT’ten 150.000 TL alarak örgütümüzün 1. Kongresini ihbara geldiğini, Örgüt merkezine ilk gelişinde de (28 ağustos 1986) MİT’le ilişkili olmasına karşın bunu gizlediğini, bilgi taşıma seferleri yaptığını, 12 sayfadan oluşan el yazılı itirafnamesine dayanarak İbrahim yalçın bir MİT ajanıdır dedik.  
Özel hiçbir araştırmaya gerek duymadan sadece kendilerini nasıl tanımlamışlarsa öyle tanımladık.
Joker’e bile, kendi yazısında kendini tanımlayan en uygun sıfatla, Joker kavramıyla isim taktık. Bana kalsa bu aptala “kozmik falcı”, “boş kağıt okuma uzmanı”, “kırmızı telefon” gibi, kendi yazılarında kendini çok iyi tanımlayan sıfatlar takılabilirdi.
İrfan’a gelince benim için o hala aynı İrfan.
İddialarımız vardı. Bu iddialara hukuk kurallarına sadık kalarak, kendi itiraflarıyla yetinmeyip ek belge ve kanıtlarla destek de verdik. Ek sorularla, iddialarımızı netleştirmeye çalıxtık.
Kendisine ve çevresine itiraflarındaki çelişkileri dile getirdik, bunların altında yatan şeytani zihniyeti ortaya çıkardık;  İbrahim Yalçın, ne zamandan beri MİT’le ilişkidesin?” diye de net soru sorduk..
O, boynuna asılacak bu sırat köprüsü soruya cevap vermedi, aylardır kaçıp durdu. Ortakları da öyle. Aralarında adam olmadığının kanıtı da budur, ellerini vicdanlarına götürüp bu soruyu sormadılar. Siyasette ahlaksızlık bunun adıdır.
MİT ajanı, sorumuza cevap veremezdi. Zira bu sorunun cevabı bu kişilerin ne zamandan beri devrimci harekete zarar verdiklerini da açığa çıkartacaktı.
Derken, MİT İstanbul bölge başkanı Osman Nuri Öndeş’in kitabı yayınlandı. Ve orada cevabı resmi ağızdan bulmuş olduk.
MİT İstanbul bölgesi ilgilileri bu soygun kararını önceden haber almıştı ve bu soygun ekibinin hareketleri kontroldeydi ve nihai olarak Akbank Taksim şubesini soymaya karar verdiler… Emniyet Müdür yardımcısı Şükrü BALCI’ya, soygun yapılmadan bir gün önce soygunun sabah saatlerinde yapılacağı haberi iletilmişti… Olay MİT elemanları tarafından izleniyor ve devamlı olarak koordinasyon sağlanıyordu… Operasyon Şefi çalınan paranın saklandığı yeri ve adresinin belli olduğunu, şu anda Engin ERKİNER’in biri erkek diğeri kız, iki arkadaşıyla Şişli’de bir restoranda, kuru fasulye ve pilav yediklerini kendisine söyledi…” ( O.Nuri Öndeş, “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” s:283-85 )
Böylece hukuki gereklilik olan mutlak belge ve kanıta dayanarak bu ajuanın çehresini ortaya sermiş olduk.
Hukuk açısından, kişi tek tokat yemeden itiraf etmiş olsa da bu itirafı, tatbikatla ve daha çok belgeyle desteklenmesi gerek.
Öyle yaptık, O. Nuri Öndeş’in resmi bir ağız olarak anlattıklarını aktardık. Katmerli belge ve katmerli kanıtla bu ahlaksızın bir MİT ajanı olduğunu belgelerle gösterdik.
Böylece sırat köprüsü sorumuz da cevaplanmış oldu.
İbrahim Yalçın, itirafçı Engin Erkiner tarafından örgüte sızdırıldığından beri MİT ajanıydı.
Hedefe tam isabet.
226. Dosya, bu muhbir şebekler safında bir tsunami etkisi yarattı. Şaşkınlık içinde çırpınarak yazma telaşına kapıldılar.
MİT ajanı İbrahim, kim tarafından yazıldığı belli olan olmayan yazıları bile, benim adıma mal etme telaşı bunu gösteriyor. Oysa 30 yıldır her yazımın altında imzam yer alır. “Alıntısız kaynaksız yazı kimseye ait değildir” kuralını bu etik olmayan insanların bilmemesi normaldir.
Yazılarım altında ezilen bu şebek sürüsünü bu açıdan mazur görmek gerek.
Hele hele gazete kupürünü belge olarak sunmasını anlayışla karşılamak gerek. Benim Samsun’da yakalandığımı Milliyet gazetesindeki bir kupürden belgelemiş miş?  Breh breh ne belgeci adammış da haberimiz yok. Olmayınca, belge dediğin böyle olur. Abdurraman Çelebi gibi…
Güler misin ağlar mısın…
Bu günkü keyfimle bu muhbir bozuntusuna, hakkımda çıkan daha da enteresan gazete kupürlerini aktararak yardımcı olayım, biraz nefes alsın.
 Acilcilerin Ermeni lideri Mihrac Ural Suriye’de terörist yetiştiriyor. Andrapov Ermeni asıllı  (Tercüman ),

Suriye ordusunda ‘Acilci’ militan “ (Milliyet 23 Aralık 1987),

“Teröristler Parti Kurdu… Acilciler, isim değişikliği yaparak Anadolu Komünist Partisi’ni kurdukları ileri sürüldü (Güneş 14 Aralık 1987)

Her an dağılma noktasına giden PKK’ya Acilciler yama olmaya çalışıyor Hain işbirliği” (Tercüman 25 Nisan 1988),

 Kaçak teröristler Şam’da bakkal dükkanı açtı (Bu başlık altında, kanıt olarak da Teslim Töre, Mihrac Ural, İtirafçı Engin Erkiner’in fotoğrafları konmuş)”  (Hürriyet 28 Aralık 1982)

“Bursa’da yakalandı”, Samsun’da yakalandı, Ankara’da yakalandı” seçme gazetelerden saçma yayınlar.

Seç beğen al. Salla sallayabildiğin kadar. Nasıl olsa yalandan kimse ölmemiş burjuva basın sütun dolduracak ya…

Bunların sonuncusu, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığından uçurulan okkalı yanadır. AKP derin devletinin İmamlar ve MİT ajanlarının katkısıyla üretilip gazete ve TV kanallarına servis edilen haber şöyle;

“Kaos için Alevilere suikast

“31 Ağustos 2010 Salı

“Yasadışı THKP-C terör örgütünün referandum öncesinde 'kaos oluşturmak' amacıyla alevilerin ileri gelenlerine suikast planladığı tespit edildi.
“Eylem emrini terörist başı Abdullah Öcalan’a “Değerli dostum, Başkan' diye hitap eden ve örgütü Suriye’den yöneten Mihrac Ural’ın verdiği ileri sürüldü. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nın verdiği bilgi üzerine İçişleri Bakanlığı 81 ilin valiliğini uyardı. Emniyet'in raporuna göre suikastler alevi vatandaşlarının yoğun yaşadığı şehirlerde gerçekleştirilecek.” (Bugün ve Zaman gazeteleri 31 Ağustos 2010 tarihli yayınları)
Gazete kupürleri yetmezse,  Genel Kurmayın desteklediği kimi sitelerden de bol miktarda “kanıt, belge” bulunabilir; 
Mihrac Ural Cuma namazını hiç kaçırmıyor”,
25 milyon dolar serveti var”,
Çocuklarının özel cipleri var”,
yazlık kışlık ayrı villaları bulunuyor”,
Yüzlerce sallamaya ek bana ait olmayan yazı ve iddiaları alıntısız kaynaksız bana aitmiş gibi, yazılarının arasına sokuşturmanın da haddi hesabı yoktur.
Aptallar ayağımın altında izmarit gibi ezildiklerini gördükçe, ne yazacaklarını bile şaşırır oldular.  Bu da çok normal.
Bunların bilmediği şudur,
Mihrac Ural her zaman yazı konusudur.
Haber konusudur.
Bu isim Acilcilerin yarattığı bir markadır.
Bu isim, devrimci mücadelede, özgürlük ve demokrasi yolunda yoldaşlığın güven ve dayanışmasıyla oluşmuş bir simgedir. 
Bu isim bu yanıyla kolektif bir tanımlamadır, bu satırların yazarına ait olmanın çok ötesindedir.
Bunu Türkiye solunda kaç kişi başarmıştır dönüp bakmak bile bu gerçeği algılamak için yeterlidir.
Bu nedenledir ki, muhbirler sürüsünün 3 yıldır kesilmeden Mihrac Ural yazarak yaşamaya mahkum olması yerli yerine oturur.
Mihrac Ural yazmak onlar için bir oksijendir. Bu isim etrafında yazılmamış yazılarını kimse dönüp okumaz bile.
Mihrac Ural adı bir reyting kaynağıdır.
Hayatlarında siyasi yazı yazmamış, devletle bir sorunu olmamış tersine ülfet almış ihsan görmüş muhbirlerin var olma kaygısı Mihrac Ural yazmayı gerektirdiği açıktır.
Beyler anlayın artık, “zift suyla karışmaz”, istediğiniz kadar çalkalayın ne benzerinizi bulabileceksiniz ne de kafa bulandırma durumunda olacaksınız.

 İTİRAFÇI ENGİN’ ve “ BM ASKERLERİ LİBYAYA GİRSİN” ÖNERİSİ

Burada bir parantez açarak, İtirafçı Engin Erkiner’in, dosya konusu olmaktan öte bir değeri olmayan yetmezliğinin göstergesi olan önermelerine değinmekle yetineceğim.
Buyurmuş ki, “Libya’ya BM askeri kuvvetleri müdahalesi en iyisidir” üstelik bunu NATO yerine daha yararlıdır diye önermiş.
İşte adamın çapı bu kadar. İtirafçının, siyasi düzeyinin evveli de ahiri de budur.
Adam, R.T. Erdoğan’dan bile daha gerici ve emperyalist yanlısı bir önerme yapma şaşkınlığı içindedir. Erdoğan göstermelik olsa bile “Libya’ya dış müdahale doğru değildir sorunları çözmez, büyütür diye kükreyip duruyor.
İtirafçının önerisi ise, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin nasıl bir ABD maşası olduğunu bilmeyecek kadar cehilcedir.
İtirafçı Engin Erkiner,  yazılarımı ezbere okuyacak kadar takip ediyor ama, görülen o ki, bunak adam okumalardan bir şey öğrenmiyor. Basireti bağlanmış, rüyalarında Mihrac Ural öcüsü göre göre deli divane olmuş. Ne yazdığının farkında değil. Mihrac Ural Arap kökenli diye, Arap halkının 21. Yy armağan ettiği özgürlük ve demokrasi mücadelesindeki yol haritalarını bile karalayacak.  
Tevazua gerek duymadan söyleyeyim. Bu muhbir şebekler, öncelikle siyasi yazılarıma yetişmeye çalışsınlar. Perspektif sahibi olmayan itirafçının arkamdan nal toplayan aptal hallerini siyasi düzey yoksulluğu nedeniyle ciddiye bile almıyorum, sığlığına, yetersizliğine, olayları kavramaktan uzak oluşuna gülüp geçiyorum.
Malum ya söyleyecek bir siyasi sözünüz ve düzeyiniz yoksa genellemeler ve gevelemeler yapar konuları geçiştirirsiniz.
Bölgemiz kaynamasını aylardır, olaylar öncesinden, olaylar sürecinden ve bu günüyle özenle takip ediyor ve okurlarıma bilgi veriyorum. Örgütümüzün siyasal yönelimini oluşturmaya yoğunlaştırmaya çalışıyorum.
Açık net tutumlarla Arap halkının devrimci yükselişini 21. Yy da halklara yol haritası armağan edişini ayrıntılarıyla anlatmaya çalışıyorum. Yaklaşık 50 makalede, bu konuları detaylarıyla irdeledim ( Mısır devrimi üzerine 20 makale yazdım)
Bu yazılarda mümkün olan en ayrıntılı bilgileri okura ulaştırdım.
İtirafçı geri kalır mı? TV’lere çıkan “uzman” bozuntuları gibi iki satırla dev tarihi olayları açıklayacak. Breh breh…
Sonuçta çıka çakı “Libya’ya BM askeri müdahalesi” önerisi çıkmış.
Muhalefetiyle, yönetimiyle dış müdahaleye bu ölçüde şiddetle karşı çıkan Libya halkına, bir itirafçı BM askeri müdahalesi önermesinden daha aptalcı bir yaklaşım olur mu?
Kişi kendini ancak bu kadar rezil edebilir, bu kadar küçük düşürebilir.
Gerici Arap yönetimleri bile hava sahasının uçuşa engellenmesiyle yetinirken, İtirafçı Engin Libya’nın BM ekserleriyle işgalini öneriyor. Böylesi bir aptala ne demeli. Bunaklığına mı vermeli alay mı etmeli.
İşte bu, Avrupa da olmak, kendini öve öve bitirmemek, duvar kağıdından ibaret diploma sahibi olmanın çapı bu kadardır.
Bu aptala birileri, Libya muhalif güçlerinin bile yabancı güçlerin müdahalesine şiddetle karşı çıktığını söylesin. Adam Avrupa da takılı kalınca algıları da emperyalist dayatmaya esir oluyor.
Bu aptalın Mihrac Ural düşmanlığı nedeniyle Suriye düşmanlığının ırkçı bir milliyetçilik boyutu aldığını bilmeyen yoktur. Eski TKEP’li olarak gitsin o köylü kurnazı Teslim’e sorsun. Teslim’in FKBDC ve Devrimci Birlik Platformu tutanaklarındaki sözlerini yakında yayınlayacağım. İkiyüzlü edepsizlerin kim olduğu da böylece, belgeleriyle anlaşılmış olacaktır.
Siyasi yorum yapmak birikim gerektirir, bilgi ve ısrarla kararlılıkla olayları izlemek ve belli bir disiplin içinde soyutlamak gereklidir. Konu halklar ve onların kaderi olunca ise her kelimeyi bin kez ölçüp biçerek yazmak gerek.
Libya halkı özgürlüğünü, kardeş kavgasına son vererek, kendi ülkesi içinde halkına dayanarak çözecektir. Dış güçler kim olursa olsun işgalci güçler olarak Libya halkının direnişiyle yüz yüze kalacak ve yeryüzünün tüm demokrasi güçleri onların yanında bu mücadeleye katılacaktır.
Libya üzerine yazdığım 5. Makalede bu riskleri ele aldım, gitsin iyice okuyup öğrensin. Dış güçleri ülkesine davet eden bir muhalefet asla halkı için olumlu bir şey yapmış olamaz. Halk devrimi gerçekçi bir devrim ise halkına dayanarak bu sorunu aşabilir ve zafer kazanır. Değilse bir yanlışlık var demektir: Libya halkı bunu da kendi içinde çözecektir.
İtirafçı Engin Erkiner gibi bunakların alay konusu yazıları, siyaset adına bir yer kapsamaz, olsa olsa bu dosyalarda hak ettikleri alayla anılırlar.