17 Nis 2010

166. Dosya: PROFESYONEL BİR NAMUSUZA SON KEZ...

Zeki BAYTERİN
16 Nisan 2010

Hakkımda yayınlanan son yazı profesyonel bir namussuz tarafından hazırlanmıştır.  En değer verdiğim hanım kardeşimiz için ileri geri konuştuğumu yazmışlar.  Bu şebeke hep aynı şeyi yapıyor tartışmalarda ahlaksızlık temel argümanları olmuş bataklıktan çıkmıyorlar. Bunun nedeni nedir ?
Açık gerçekleri görmektir, doğrudan yana tavır takınmaktır. Vicdanın sesini dinlemek, belge ve kanıtlara inanmak, devrimci duruş ve yoldaşlığın verilerine görmektir…


Bunlar Mihrac Ural sendromu içindeler. Dünyada bir başka örneği olmayan, tek kişiye saldırıyla her şeyi açıklayabileceklerini sanan ve sonunda her şeyleriyle yalan dolan olan çabaları artık örtülemez hale gelmiştir.
Bir iki kişiden fazla olmayan biri itirafçı biri MİT’e satılmış adam, devrimcilik mi istiyorlar hayır, örgüt mü kuruyorlar hayır, geçmişi onurlu mu görüyorlar hayır, 28 yıldır TKEP’li olmalarını unutup Acili yeniden mi örgütlüyorlar hayır… Peki dertleri nedir ? Bu kin deryasının bir izahı olmalı. Tarihte eşi olmayan bu çirkinlik neden? 
Kişi, bir iddia ortaya atıyorsa bir kaç açıklama yapar bitirir. Uzatmak her zaman bir şeyleri örtmektir. Bunların yaptığın bu işin içinde başka ellerin oynadığına işarettir. Bu ısrarın başka izahı yoktur; bu kadar yok saydıkları bir insan için bu kadar çırpınış, onun büyüklüğünü göstermekten başka ne anlama gelir ki, baş edemiyorlar, kimseyi de ikna edemiyorlar, bu nedenle temcit pilavı gibi tekrarları oynuyorlar.
Boşuna onlara “ömrünüz boyunca beni yazacaksınız” denmedi…
Oysa, Mihrac Ural’a karşı dursaydım göz bebekleri olacaktım. Gerçekleri görüp onun can dostu olunca akıl zorlaması yöntemlerle üzerime saldırıyorlar. Dikkat edin, gerçekten yana, devrimcilikten yana, geçmişine bağlılıktan yana, değerler ve yoldaşlığa sahip çıkmaktan yana, dürüstçe sözünü söyleyip arkasında durmaktan yana kim tavır aldıysa bunlara karşı durdu.
Onları çileden çıkaran da budur. Ben de Ali Çakmaklı dayımla ilgili gerçekleri tüm ayrıntılarıyla gördüm ve açıkça vicdanımın sesini duyarak tavrımı ortaya koydum.

Yazıştım. Bu yazışmalar, AYRI VARLIK blogunda yayınlandı. Şimdi bu yazışmaları, MİT ajanı İbrahim Yalçın sanki gizi bir şeyi açığa çıkartıyor gibi tekrarla yayına almış. Bu çok iyi oldu. Yazışmalarımın yayınlanması bana gurur verir.  Önerim,  bu yazışmaları herkesin tekrar tekrar okumasıdır; Mihrac Ural’la yazışmalarımdaki seviyeye, olgunluğa, yapılan karşılıklı önermelere, insancılığa, dürüstçe söylenen sözlere bakın. Devrimci harekete duyulan bağlılığa ve kaygıya, siyasi dil için yapılan önermelere, şahsi konulara girmeme yönünde ısrarlı vurgulara bakın.
Bir de bunların çirkin diline göz atın. Onların her gün durmadan tekrar eden belden aşağı, analara, babalara, bacılara, kardeşlere, çocuklara, bebek yaşındaki küçüklere karşı saldırılarına bakın. Seç,  beğen al…
Ahlaksızlığın her türü, her biçimi sergilendi durdu bu tartışmalarda. İbrahim Yalçın bir ahlaksızdır onun ortağı da bir onursuzdur. İkisi, görevli olarak bu çirkinlikleri sürdürmesi esasında tüm devrimci harekete karşı bir saldırı anlamı taşımaktadır.

İnsanları birbirine kırdırmak için çırpınışları dikkatten mi kaçıyor sanıyorlar; Alevi iseniz Sünni’ye, Arap’sanız Türklere, Antakyalıysanız Adanalılara, İstanbullulara ispiyonlamalarına göz atın. Hepsinde, kardeşi kardeşe, dostu dosta, yoldaşı yoldaşa kırdırma taktiği sırıtıyor.
 Son olarak Antakyalıyı Antakyalıya kırdırma çabalarına tanık olduk. Bu gün Mihrac Ural, M.B ile uzun uzun telefon konuşması yaptığını ve bu çirkin insanların onun adına ne türden yalanlar aktardığını öğrenmiş olduk. Anneler, bacılar, babalar için söyledikleri, Fuat Çiler için yazdıkları ahlaksız söylemlere karşı Burgaz'ın "herkes, ahlakı ne ise onu yapar" diyerek gösterdiği tepkiyi öğrendik… Dahası var…

Anlaşıldı ki, Antakyalıyı Antakyalıya kırdırma taktiği tutmuyor. Bir de Adanalıyı Adanalıya kırdırma taktiğini deniyorlar. Bu çevresiz, bu ahlaksızlar herkesi kendileri gibi sanıyorlar. Ama yanılıyorlar. Öncelikle gerçekler saklanamıyor. Sonra ortak çevrenin insanları birbirini kendileri gibi satmıyor, yalan söylemiyor, gerçeği açığa çıkarmak için çok çabaya da gerek kalmıyor…
MİT ajanı İbrahim’in işi bu,  insanları birbirine kırdırmak. Bu kez de benim adıma yalan kurgu ve uydurmalar serisine başladı. Amaç Adanalıyı Adanalıya kırdırmak. İddia o ki, hayatım boyunca bacım bildiğim, ailesiyle bir aile bütünselliği içinde olduğum, saygımda her zaman güzüm gibi koruduğum C .A'ın hanımına ilişkin kötü söz söylemiş mişim, C.A için küçük düşürücü lafa etmiş mişim…
Bu şerefsiz, bu satılmış adamlar işi gücü bırakmış insanların hanımlarını konu etmekle meşguller anlaşılan. Hep belden aşağı söylemler. “Deşifre etmek” dedikleri bu olsa gerek.
 Şeref haysiyetlerini ayaklar altına alıp afişe etmek hangi etik duruşa girer bilemiyorum ama onlara soruyorum sizin ananız bacınız yok mu be ahlaksızlar…
Şimdi bende şöyle desem etik olur mu, karısını MİT eline düşürüp göz ameliyatı yaptırdığını unuttu mu? Şehit lider İlker Akman’ın kız kardeşini boşayıp, kızıyla sokağa atan İtirafçının ahlaksızlığını unuttu mu? Ya da Isparta ceza evinde, isyan ortamında, kitap sayfaları arasında B.G ile yaptığı ahlaksız yazışmaları hatırlamıyor mu? Daha onlarcasını sıralamak mümkün ama bunlarla iştigal kime ne kazandırır ki…
Tencere dibin kara seninki benden kara…
Bu alan bizim alanımız değil. Gerektiğinde adamın suratına söylenmesi gereken sözümüzü söylemekten geri kalmayız ama namusa dokunmayız.  Bu yüzden diyorum ki, bu çirkinliklere bulaşanlar yalanla iştigale mahkumdurlar.
Bunlar, kişilerin namus ve şeref hassasiyetleriyle ilgili yapmakta oldukları bu çirkinliğin hesabını bir gün mutlaka vereceklerdir.


Artık her şey açık ve ortada duruyor. Hep kurgu yapıyorlar ve akıl zorlaması iddialarla şaibe yaratıyorlar. Bunun adı görevdir… Bu adam, görevlidir. Dolaysıyla herkes işini yapıyor demek yanlış değildir…
 26 Mart 2010 14 devrimci arkadaşımızı ispiyon ederek gözaltına alınmalarını, 14 aylık ihbar çalışması sonucu becermeyi umut ettiği sonuçlar bunu yeterince ortaya koyuyor.

Bu satırlarda son kez, satılmış adama sesleniyorum. Amaçlarınıza alet olmadığım için, en değerli dostluk ilişkilerimizi kirletmeye gücünüz yetmeyecektir.
Ben adımla yazıyorum, altında da imzam var, gelin bu yazılarımı tartışın. Hoşunuza gider gitmez orası sizi ilgilendirir, ama düşünceyi tartışın. Hayatında tek bir siyasi yazı yazmamış bu sefil satılmışın düşünce diye bir derdi olmadığı için verecek bir cevabı da yok. Arkadaşlar layık görmüş (Mihrac Ural değil) yaşıma başıma, insan ilişkilerimden aktardıklarıma bakarak “dede korkut” demişler, sağ olsunlar. Herkesi adıyla çağırırlar; ona da MİT ajanı diyorlar. Ortağına da itirafçı… Hazmetmeyi bileceksin ya da pislik içinde olmayacaksın, anlaşıldı mı…
Yalan serginizde payıma “sarhoş, feodal” düşmüş. Benden aktarmışlar,  ben bu sözleri söylerken dar kafalılara için söylemedim. Tekrar ediyorum, kendimi sıradan biri olarak gördüğümü tevazu ve mahcubiyetle dile getirdim. Kırk diploma aldığımı söylemedim ama sizin gibi kimseye “o çocuğu…”, “… aşağı kasım paşa” demedim. Ölen anaya “… canı cehenneme” deme şerefsizliği göstermedim, “ şırfıntı…” tabirini kimsenin bacısına karşı söylemedim. Yalanım dolanım hiç yok, söyleyeceğimi açık ve derk söylerim. Altında da imzam olur. Ya siz, sinsi sinsi ne yaparsınız söyleyin bakayım…
Tekrar ediyorum. Ben sıradan biri devrimciyim, feodal yanım da ağır basar. Bir devrimci olarak karınca kadarınca da yaşam tecrübem var. İnsan ilişkisine dair ön görülerimle doğruyla yanlışı seçerim. Seçimimi de yaptım. Sizin gibi ahlaksızlardan yakamı silktim.
Çünkü temiz değilsiniz, çünkü insan değilsiniz. Kardeşi kardeşe kırdırtmak sizin işiniz. Siyaset yazmayı beceremeyecek kadar da siyaset dışı lümpenlersiniz.  Neler yazmış fi zamanında iddiasında olanın siyasi yazı kapasitesini gördük sonunda,  yazmadığını yazdım diye yutturmalarını da anladık sonunda…
Muhbir şebekler,  yaşınıza, başınıza, ak saçlarınıza sarkık, burkuk hallerinize bakarak sizlere önerim,  görevli olduğunuz yerden yarından tezi yok emeklilik için müracaat ediniz.
Sizi başka bir şey paklamaz.