31 Ağu 2010

187.DOSYA , ENGİN ENGİNER "KATİL MUHBİR"

187.DOSYA
ENGİN ERKİNER “KATİL MUHBİR”
İKİ İTİRAFIN DAHA OLACAK


Mihrac Ural
31 Ağustos 2010
“Katil muhbir”  şaşkın. Çünkü açığa çıktı.
Savunma refleksiyle yine ağzına yüzüne bulaştırdı. Eli ayağı titrer hale geldi.
Yine anaları, babaları, kardeşleri, çocukları ilgisiz süreçlerin içine çekerek müptezel demagojilerine alet etmeye çalıştı. 
Bu maniplasyonlar boşuna. Her şey açıkça ortada.
Beylerderesi katliamının muhbiri sensin dedik cevap olarak “Sivas’tan öteye geçmedim” dedi. İhbar etmek için Sivas’tan öteye geçme şart varmış gibi.., Şaşkınlıktan dolayı ne diyeceğini şaşırmıştı…
Adam, herkesi kendi gibi aptal sanıyor. Bir soluk aldı, düşündü taşında. Boşanma tarihlerine sığındı. Biz sağ diyoruz o selamet diyor…
 Boşanma tarihleri veriyor. Be şerefsiz alçak adam, bu ülkede boşanmanın 70’lı yıllarda nasıl bir olay olduğunu bilmeyen mi var? Kimi kandırıyorsun sen. O tarihleri al…
Hamile bir kadın,  sonra doğum yapan bir kadın, kucağında çocuğu olan bir kadın, olayların netleşmesi ve ona gelen bilgilerin yorumu için seninle bir süre kalmasını kime yutturacaksın, onu söyle. Boşanma tarihi 1983 değil, 2003 olması neyi değiştirir ki.
Namusuz adam, senin senaryolarından birini mi sana okuyoruz sandın. Şerefsiz adam, itirafçı olduğunu belgeleriyle ortay koyduğumuz gibi bu gerçeği de belgeledik. İnkar edemiyorsun eveleyip geveliyorsun.
Beylerderesi katliamındaki ihbarcılığın suratına vuruldu mu vurulmadı mı? Sen onu söyle.
Suratına tükürüp “katil muhbir” dendi mi demedi mi? Sen bunu söyle. Bu gerçek suratının ortasını söylendi mi söylenmedi mi? Onu söyle…
Kadını sırtından attın değil mi ? Ağır bir yüktü öyle mi?
Nasıl olsa İstanbul’da “karılık” yapacak başka biri mi vardı?.. Bunu da söyle…. 
Eveleyip geveleme.
Bu güne kadar yazdığım her şeyi belgeleriyle, el yazılarıyla ortaya koydum. Sen ve sen gibilerin ölü konuşturuculuğuna, yalan kurgu senaryolarına dayanarak, hayatını devrimci mücadele için adamış, işkencede ser verip sır vermemiş insanları kirletemedim.
Kırk yalanı ve yanlışı olmasına karşın, geçmişten bu yana hakkında hiçbir kötü düşünce taşımadığım kişilerin aleyhimde yazdıkları muğlak yazıları muhatap almamakla yetindim; vicdanlarının sesini dinler, onlar da gerçekleri görür diye bekliyorum. Bu benim duruşum, bu benim devrimci ahlakımdır. Senin öyle bir derdin olamaz.
Senin gibi uyduruk senaryolarla değil, el yazılı belgelerle, itiraflarla, maddi delillerle seni ve ortağını açığa çıkarttık. Reflekslerin bundandır. Daha bitmedi bekle bak neler göreceksin.
Yüksel Erişi ağzına alma, o senin nasıl bir sinmiş pislik olduğunu iyi bilir; Ömür’ü hiç ağzına alma onun senin için söylediklerini buraya yazmam ölü konuşturuculuğu olur. Nebil’in senin için söylediklerini sana aktarmayacağım, duyarsan dünyan şaşar. Ölü konuşturuculuğu size ait, belgeler ve kanıtlar ise bize ait.
“İki el sıkacaksın” öyle mi diyorsun. Kırk kez yazdım bundan sonra düşene kimse rahmet okumasın. Senin gibi itirafçıyı kırk kez tasfiye edeceklerdi, önlerinde duran bendim; o gün doğrularım arkasında durdum. Bundan sonra neyse cezan onu çekeceksin, Sen bekle bir…
 Şimdi bir kez daha seyri tarihini düşün.
12 Mart sürecinde “kurtuluş” dergisinin göstermelik yazı işleri müdürü olmana rağmen neden tutuklanmadın? İlgili ilgisiz herkesin zindana atıldığı bir ortamda, Kurtuluş dergisinin önderleri Kızıldere’de katledilirken,  seni tutuklanmaktan kim kurtardı, açıkla bakalım?
Örgütün Ankara birimini, ölü ya da diri nasıl tasfiye ettin? Üstelik yakalanan yöneticiler, polise silahla direnip,  ser verip sır vermemesine karşın bu tasfiyeyi nasıl gerçekleştirdin?
İstanbul’da, ezeli ve ebedi ortağın MİT ajanı İbrahim Yalçın’ı seninle kim tanıştırdı?
Eylemden 4,5 saat sonra örgütü tüm birimleriyle, tüm yönetici ve komiteleriyle, adres ve malzemeleriyle, bilinen bilinmeyenleriyle, “kronolojik olarak”, tek tokat yemeden polise nasıl teslim ettin? Bu işin pazarlanma tarihin ne zamana dayanıyor onu söyle?
Bu itirafları zamanlama olarak eylem sonrasına ertelemeyi kim tavsiye etti? Örgüte son verme hamlesi saydığınız bu itirafları, ezeli iş ortağın MİT ajanı İbrahim Yalçın’la birlikte kimin talimatıyla yaptınız?
TKEP’e sığınman için kim yönlendirdi?  Ortağın MİT ajanı İbrahim Yalçın’ı TKEP’e sokarak TKEP tasfiyesini nasıl başlattınız? Bunlara cevap ver.
Bak zincirin halkaları tek tek yerli yerine oturuyor.
“Katil Muhbir” önünde iki itiraf daha var.
Birincisi; İlker Akman ve yoldaşlarına nasıl kıydığını anlatacaksın, ihbarı tüm detaylarıyla açıklayacaksın. (Okura bilgi olarak, o güne farklı açıdan bire bir tanık olan, İstanbul-Malatya seferleri yapan bir “otobüs muavini”nin sözlerini aktaracağım. “Katil muhbir”in rolünün nerede devreye girdiği daha açık olacaktır)
İkincisi; Ortağın MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın el yazısı itirafnamesinde ifade ettiği, MİT’le bağlantısına ilişkin, üç çelişik tarihi netleştireceksin.  
20 Ekim 1986’da MİT’e bağlandığını söylüyor ( İbrahim Yalçın el yazılı itirafnamesi sayfa 1.)
 Bu tarih ilk bağlantı tarihi değildir, yalanan söylüyor…
13-16 Ekim 1986’da MİT Sarı Vedat’a randevuyu biliyordu diyor ( Agy. S:7);
Bu tarih de MİT’le ilk ilişki tarih değil, yalan söylüyor…
“28 Ağustos 1986’da MİT’en 150.000TL aldım yola çıktım” diyor ( Agy.s: 9);
Bu da MİT’le ilk ilişki tarihi değil yalan, söylüyor… 
Bir de örgüte ilk geliş tarihi olan 28 Ağustos 1986’da 15 gün kalmasına rağmen, MİT’le ilişkisini gizledi? Bu ilk gelişinde MİT’e ne aktardı? Karşılığında ne aldı?
Soruyorum,
Ortağın ne zaman MİT’le ilişkiye geçti? Bunu onun adına sen açıklayacaksın. Çünkü bu işin organizatörü sensin.
Sonra,
MİT ajanı ve ”katil muhbir” olarak sizin, ne ananızı, ne bacınızı, ne de çocuğunuzu sorgulamayacağız.  İlgisiz hiç kimseyi, bu tartışmalara konu yapmayacağız.
Sizin ahlaksızlığınız size kalsın.
Bizim davamız, devrimci mücadeleyi ilgilendiren çabalardır. Geçmişi onurla taşıyanların geçmişlerine sahip çıkışı ve gelecek devrimci kuşaklara bunu aktarmasıyla ilgiliyiz. Çirkefleri size bırıktık.
Biri diyor ki, sık sık “son noktayı koydunuz” diyorsunuz. Ama bitirmiyorsunuz. Bu söz bize söylenemez.
Tekrarlarla, her tekrarı ayrı bir senaryoya oturtanlar gibi olmamak için, tartışmalara noktalar koyduğumuz doğrudur. Muhatap almak istemedik. Okurun ve tarihin kararına bıraktık. Ancak ahlaksız şebeke, zıvanadan çıkan yalanlarla yoluna devam etti.
3 yıl kesintisiz çırpındılar, sonuç almayınca iflaslarının kahrıyla karalama ve şaibeler devam ettiler. Bu nedenle, zaman zaman verilmesi gereken cevaplar oldu bunlarda bu cevapların bir parçasıdır.
Okur tüm detaylarıyla her şeyi okudu. Söylenenler bıktırıcı ve rezil tekrarlardır. Kamburunu örtmek isteyenlerin çabasıdır. Belgesiz, kanıtsız, alıntısız konuşanların iflasına tarih karar verecek. Biz bu tartışmaların temel belgeleri olan İtirafçının Polis İfadesini ve MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın el yazılı itirafnamesini ortaya koyduk. Onlarca el yazılı örgüt raporları, yorumları, mektupları yayınlanabilir kısımlarıyla okuru sunduk. Kimseyi belgesiz, kanıtsız, şahitsiz tanımlamadık.
Kişi, kendini, el yazısıyla nasıl tanımlamışsa öyle tanımladık. Adil olduk adil davrandık…